25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1EYLÜL2001 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER ROBOTEK TURHAN SELÇUK ÎABU1L1 İSÎAflŞUL EFEttDİSİ ABDÜLCANBAZ HARİKUIADE MACERALARI KIS1M 1EKHİLİ BİRDEN MÜrrfTcşSİR. B6T.LAMA oi-t>u Foça'daKompania Ketencoğlu Engîn Çelebi'nin yol notları A Y f> I N N G I N Alunlı, bakunlı, bir o kadar da sade baükçı tek- nesının adı "Asya"'ydı. Ama besbellı kı Asya ta- raflanndan değil, suyun öteki yakasından geliyor- du. Foça'da Küçük Denız'in en sonuna kadar gel- di. Demır attı, halat bağladı. Ön güvertedekı küçücük boşluğa akordeonu ıle MuammerKetencoğlu yerleştı. Sağ yanına Orhan Osman oturdu. Elinde buzukı; iskemlesınin ardın- da sırasını bekleyen gıtan. Onun yanında dal gıbı incecik, selvi endamh bir esmer güzelı.Petin Sûer, Onun da yanına bır Istanbul çocuğu, Stelyo Berber yerleştüer. Muammer Ketencoğlu'nun sol yanına da darbukası, bendıri ve tefıyle RahmiGöçmen, o- nun binşığine de bır başka tstanbul kızı, İvi Der- mana oturdu. Kompania Ketencoğlu konsere baş- ladı başlayacak. Küçük Deruz'ın ıçine girmış, ın- cecik limanın bağnna dayanmış tekneyi azı turist, çoğu Foçalı bir kalabaük sardı. Sonra... Sonra neredeyse esintısiz bır Ege akşa- KüçükDeniz'iniçindekitekneyisaraninsanlarogecemüziğedoydu. (Fotoğraf: HAKAN BARÇIN) mında, lacivert gökyüzünün altındakı ve lacivert su- yun üstündeki balıkçı teknesinden lacivert bir mü- zık yükseldi. Bir zamanlar, çok değil 80 yıl önce- sine kadar bu topraklarda, örneğin bu Umanda, ör- neğın burda, Küçük Deniz'i çevreleyen daracık şe- ntterakınınanasonuyla, uzonun anasonunun bır- birine kanştığı, aksak zeybek ritmiyle, sirtakinin oynakritmmınbirbınne dolandığı bu topraklarda yaşayan kardeş bır halkm çocuklannın, önce tz- mir'e, oradan sandallarla, şileplerle, balıkçı tekne- leriyle Pire lımanına sığındıklan o acı dolu günler- den süzülmüş bir lacivert müzik: Rebetika... "Izmir'den Pire'yeRebetikatar" birbınnı izliyor. Sözleriru anlayan pek yok. Ama bu kadar aşına, bu kadar 'bu topraktanfişkırmış'bir müzik içın söze de pek gerek yok. Suyun öteki yakasından gelen rebetıkalar bırbi- nne eklemleniyor, Foça'nındüşlerkanaüandırankı- yı sokaklannda dans eden, şarkılara eşlik eden, hıç olmadıysa el çırpıp katılan Foçalüar gerçek bir şen- lık yaşamaktalar. Derken sıra o şarkıya geldi. Once çalgılar girdi. Akordeon, buzukı, bendir, tef... Rebetika sanıldı ama değildı. Çok bıldiktı. Çok çok fazla bıldiktı. Sonra tvı Dermancı şarkıya başladr "Mes stis Zmirnista vuna (tzmır'ın dağla- nnda) / Ke sta kria ta nera (ve soğuk sularda) / Me len emena Çakki (Bana Çakıcı derler) / Yar fidan boylu/ Pallikari stin kardia (delıkanlı yürekli) / Me len emena Çakki (Bana Çakıcı derler) / Yar fidan boylu / leondari stin kardia (aslan yürekli)..." Kompania Ketencoğlu tekneden söylüyor: Me len emena ÇaldcL. Kıyıdan Foçalüar söylüyor: Ba- na da derler Çalacu. Sonra herkes birlikte söylü- yor: Yar fidan boyhınu. Baktım, yanıbaşımda bencüeyın ayakta dikilip Kompania Ketencoğlu'nu dinleyen genç Foçalı ka- dın, hem şarkı söylüyor hem ağlıyor. Foça güneşin- de yanmış yanaklanndan gözyaşlan sıram sıram in- mekte. Baktım, arkamdaki, solumdaki, önümdeki ka- dınlar(nedense hepsi kadındı), Foçalı kadınlar hem "Yar fidanboyhım" demekte, hem bırakmışlarken- dılennı ve gözyaşlarını,.. Sız hiç hem dans eden, hem türkü çığıran, hem de ağlayan ınsanlar gördünüz mü? Bengördüm. Foça'da. "FoçaRasgeteŞenfiğrnın ilk gününün akşamında Kompania Ketencoğlu'nun konserinde.. Niye ağladılar dersınız? Bu dans eden, türkü söy- leyenkadınlaraynı anda nıye gözyaşlannı da bırak- tılar acep? Kendıni o kadar da bırakmayanlar niye çaktırmadanburunlannı silip, gözlennı oğuşturma numarasına yattılar? Bu duygu kabarmasının, bu yürek çırpıntısının sebebı ne ola dersıniz? Acep suyun ıki yakasında yaşayan insanlannba- nşa hasTetleri mıdır? O gece aynı saatlerde -örneğin- Midılli'de yanı- başımdakı genç kadına benzer bır başka kadın, bir Yunan kadını hem dans edıp, hem u Yar fıdan boy- lum" deyıp hem de ağlamış mıdır? Çok söylendığı için yıpranmış o eskı çağn, "halklann kardeştiğT ıçi boş, aslı yok bir slogan- dan mı ıbarettir? Oyleyse buFoçalıkadınlar(ılle de kadınlar) dans edıp türkü söylerken bir yandan da niye ağladılar? Sorunun yanıtı dolaylı geldi. Foça Kaymakamı Ahmet Ertûrk adlı bir zat, tekneye art arda haber yoUamaya başladr. - Söylevin şunlara, Rumca şarküan bıraksınlar, Tfirkçe şarktiar söyfcsinler... Adırn gıbı emınım, eğer aynı saatlerde, suyun öteki yakasında, örneğin Mıdıllı Adası'nda, Mo- umer Ketencogti ve arkadaşlanna da Mıdıllı Kay- makamı haber salmıştır.: - Söyleyin şunlara, Türkçe şarküan bıraksınlar. Yunanca sarküar söylesjnkr_ Kavmakam(lar)a kızmalı, acımalı mı ? Bin bu topraklar üstünde "Kahpe YunaıTın, su- yun ötekiyakasında "ZorbaTürk"ün sesını kısmak gibi kutsal bir devlet maslahatını yerine getıreyün derken adamcağızflar) ne dans edebiliyor, ne tür- kü söyleyebiliyor ne de... ...Ne de ağlayabıhyor. Yaak. Oysa biz önceki gece Foça'da ne güzel bir şen- lik yaptık. Ne güzel dans ettik, ne güzel türkü söy- ledikve... Vene güzel ağladık... Lozan AntLaşması: Bağuıısızhk ve özgürlük belgesi - 2 tbrahim Ö. KABOĞLU (*) Türkiye'de şu ikili aynmuı yarattı- ğı yanılgı giderilmelidir: - Herkes yurttaş olarak siyasal hak- lardanyararlanır. Bunun için milliyet ve yurttaşlık bağı yeterlidir. Ancak, bu sorunu, Türkiye'nın demokratik- leşme sorunu çerçevesinde tartışmak yerinde olur. - Kültürel haklar ise, genel olarak ulusal ölçekte geçerli haklar yanında, farklı kökene mensup olanlann ken- dilerine özgü haklardan yararlanma- suıı ifade eder: Dil, sanat, basvn-ya- yın, öğrenim vb. Bu ayrun ve özellik, siyasal haklar açısından tek kategori, kültürel hak- lar açısından ise iki kategori hakkın geçerliliğini ifade eder. Bu bakım- dan, ikinci sınıf vatandaş söylemi ya- nılticıdır. Siyasal alan, ortak kurallar ve fi- kirier alanı; kültürel-sosyal alan ise farklılıklar mekârndır. Bu bakımdan, siyasal çogulculukla kültürel çoğul- c\ıluk kavramlan bırbiriyle örtuş- mez. Türkiye'de bu haklann tanınması, öncelikle kendi gerçekliği ve kültü- rel mirası açısından gereklidir. Ör- neğin, Bölgesel veya Azınlık Dilleri Avrupa Şartı'nın amacı, Avrupa'nm geleneklerini ve kültürel zenginliği- ni korumak ve geliştirmektır. Söz ko- nusu olan, azınlık haklarını koru- maktan çok, Avrupa kıtasının kültü- rel mirasını muhafaza etmektir. Böy- le bir yaklaşım, uluslararası belgele- ri içselleştirmeyi kolaylaştırabilir. Iç- selleştirme sürecinde Lozan Antlaş- ması, genel bir çerçeve olarak kulla- nılabilir. Türkiye İçin çözüm önerileri hangi eksenlere dayanmalıdır? Bir kez, Lozan Antlaşması ile 1982 Anayasası arasmdaki çelişkileri orta- dan kaldırmak gerekir. Bunun ön ko- şulu, anayasayı dil özgürlüğü ve kül- türel haklara ilişkin yasaklayıcı hü- kümlerden anndrrmak ve Lozan'ın anılan hükümlerini kültürel çoğulcu- luk temelinde uygulamaya geçir- mektir. Unutmayalım ki, farklı dille- rin yaşatılmasıru kültürel malvarhğı olarak algılayamaz isek kendimizi Anadolu'yu "diüermezariığı r 'na dö- nuştürmekten alıkoyamayız. Türkiye sahip olduğu kurucu ant- laşmasını işlevsel kılabüirse dış da- yatmalan da en iyi biçimde savuştu- rabilir. Esas kazanan ise demokrasi ve insan haklan olur. B. Oran'ın de- diği gibi, "BugûnTürkiye'dekien acii ve önemlidemokrasisorunlannın ba- şında, anadilini kullanabilmek, o dü- de yayın yapabilmek, o dili öğrenebil- mek gelryor. Bu işi halletmeye Türki- ye'nin kurucu antlaşması olan Lo- zan'ı uygulayarak başlamamız bü- yükkolaynksağlayacak.'' (4). Türkiye, konuya ilişkin uluslara- rası belgeleri imzalarken korku ve komplekse kapılmamahdır. Zira ken- di tarihsel gelişiminde ve iç dinamik- lerrnde gerekli-yeterli malzeme mev- cuttur. 2001 yılında yeni anayasanın dinamiği şöyle bir tarihsel perspek- tifte ivme kazanabilir: 1921 Teşkilât- ı Esasiye Kanunu. hazırlanış süreci olarak en demokratik anayasa; 40 yıl sonra yürürlüğe konan 1961 Anaya- sası, içerik olarak en demokratik ola- nıdır. 2001 'in hedefi şu olmalı: Ha- zırlanma sürecine toplumun katkısı- nı da göz önüne alarak, birincisinin 80., ikincisinin 40. yılında, hem ha- zırlamş süreci hem de içeriği demok- ratik olan, insan haklan bakımından ulusal birikimlerle evrensel ölçütle- rin sentezini yapan bir anayasa yap- mak. Konuya ilişkin tek biçimli çö- züm bulunmadığından, ne AB ne de başka bir uluslararası kuruluş belli bir çözüm şeklıni empoze edemez. Kuşkusuz sorunun grup haklan/bi- reysel özgürlük aynmında duyarlı yönleri göz ardı edilmemelidir. Bu ve benzeri sorunlarda kalkış noktası, bügilenme hakkının uygula- maya konmasıdır. insan haklannı ilerletmek de -genel olarak- bılgi bi- rikimine bağlı. Öncelikle insan hak- lan savunuculannm buna ihtiyacı var. Sonra, hukukçulann ve nihayet hak öznelerinin. Önyargılarla, yasak- çı zihniyetle hareket, sorunlanmızın çözümünü sürekli katlanarak ertele- teceği gibi, dış güçlerin hırpalama- sından da bizi kurtaramaz. Atatûrk'ün iki büyük hedefi var- dı: (Önce) dışanyakarşıbağımsızlık, (sonra) içeride özgürlükçü bir düzen. Bunu Lozan'la gerçekleştirdiği söy- lenebilir. Lozan Antlaşması'nın 78. yılında Türkiye'nin ülke olarak ba- ğımsızhğı sorgulanmakta; haklar açı- sından ise önemli bir kısmım küllen- dirdiğimiz (!) Lozan hükümlerinin çok gerisinde bir durumla karşı kar- şıya bulunuyonız. Sevr Özlemcileri- ne meydanı bırakmama yolunun, Lo- zan'ın değerini bilgi temelinde sa- vunmaktan geçeceğini unutmayalntı. (*) Prof.Dr, Marmara Üniversitesi HukukFakûltesi Anayasa Hukuku Öğ- retim Üyesi, Istanbul Barosu İnsan Haklan Merkezi Başkanı. (4) B. Oran, "Paranoya'danKurta- racakBelge ". Aymyöndebkz. Ş. Elek- dağ, "Tabulan Yıkalım", Milli- yet. 1.9.1999. GEÇMİŞTEN GELECEĞE ORHAN ERİNÇ 'Sokak' Üzerine ~ Işadamı Üzeyir Garih'in öldürülmesi "sokak" konusunu iki yönüyle gündeme getirdi. llkinin kaynağı, Garih'in katilinin bir "sokak ço- cuğu" olduğunun içişleri Bakanı tarafından açık- lanmasıydı. Polisin bu kanıya gerçekten de inanarak mı var- dığı, yoksa hedef şaşırtmak için mi ortaya attığı kesinlikle bilinmiyor. Ama sonuçta hem Içişleri Bakanı hem de açık^ lamanın üzenne balıklama atlayan medya zor du- rumda kaldı. Daha da acısı, "sokak çocuğu" kavramından yola çıkılıp 13 yaşında olduğu belirtilen hayali ka- tilin, tinerci, bally bağımlısı olduğu iddiası da ek- lenerek senaryolar düzenlendi. Sonuç bilınıyor. Çeşitli nedenlerle yaşamını so- kaktan kazanmak zorunda olan bir genç adayı- nın zaten karanlık olan geleceği büsbütün karar- tıldı. Sosyal Hızmetler ve Çocuk Esirgeme Kuru- mu'nun, hayali katile uzattığı yardım eli ne kadar yarariı olur, şimdiden kestirmek zor. Ama sokaklarda henüz kötü alışkanlıklarla ta- nışmamış ya da bütün zorluklara karşın direnme güçlerini yitınmemiş binlerce çocuk var. Onlann bu hayattan nasıl kurtulacağı da bilinmiyor. "Aile planlaması" kavramının •kimi gruplarca yadsınması ve neredeyse "sokak çocuğu" diye nitelenenlerin kendi emelleri için kullanılmaya ha- zır bir gizil güç olarak değerlendirilmesi, sorunun çözümlenmesinin önündeki engel olarak görülü- yor. Anayasada "Sosyal ve Ekonornik Haklar ve Ödevler" başlıklı bir bölüm var. "Ailenin Korun- ması" başlıklı 41 'inci madde ile başlayıp "Sosyal ve Ekonomik Haklann Sının" başlıklı 65'inci mad- de ile sona erıyor. Madde, tam bize özgü bir yaklaşım sergiliyor. "Devlet, sosyal ve ekonomik alanlarda anaya- sa ile belirtenen görevlerini, ekonomik istikrann korunmasını gözeterek mali kaynaklannın yeter- liliöi ölçüsünde yenne getirir." Tstendiğinde "ipe un serme" alışkanlığının so- rumluluğundan kurtulmak için kullanılmaya açık bir anayasal güvence. 1961 Anayasası'ndan alınmış. Söylentiye göre o dönemin kurucu meclisinde, kendilerini iktkJa- ra aday görenlerın çabaları sonucu ve gelecekte kendilerini savunma güdüsüyle anayasaya gir- miş. Aslında, anayasadakı en sakıncalı maddeler- den bıri. Anayasa değişikl'ıği sırasında ele alınıp kaldırılması gereken bir madde olarak dikkat çe- kiyor. ' • • • İkinci konu ise sokak adlarının değiştirilmesi. Belediye meclıslerinin, ilgilı encümenin mazbata- sını oylayıvermesı kadar kolay ve basit değil. Nüfus kayıtlarından, yerleşım planı ve paflala- nndan başlayıp, haberleşme hurriyetinin kullanıl- masına dayanan bir dızı olumsuz etkisi var. > Bu sakıncalann ayırdına Burhan Felek'in eleş-j tirileri ile vardım. Burhan Bey, kıdemli ve seçkin bir Üsküdarlıydı. Bu nedenle Üsküdar Belediye-; si, ölümünden sonra adını bir sokağa vermek \s\ tedi. Burhan Bey'in düşüncesi bilindiğt için aran-» dı, tarandı ve kimsenin doğup yaşamadığı bir so- kak bulundu. Haydarpaşa Lısesı ile Haydarpaşa Askeri Hastanesi arasından Harem'e doğru inen sokak. Üzerinde yalnız devlet kurumlan vardı ve sokak adı da yazılmadan haberleşme olanaklan a na sahiptiler. Eski adları koruyup yeni açılan sokaklar için saygı ve vefa duygulanmızı simgeleştirsek dah4 doğru yapmış ve kimseye de zarar vermemiş olu 1 ruz. ' oerinc(â cumhuriyet.com.tr. ACI KAYBEMIZ Değerlı meslektaşınuz, Cemıyetımızuı 25 yıllık üyesı, Surekh Basın Kartı sahıbı aazetecı-yazar ENGİN BİLGİNER dün sabah bır kalp krvzı sonunda vefat ett 1970yıhnda, Türk Haberler Ajansı'nda mesleğe başlayan Engın Bilgıner, , Müh\et, Pohtıka \e Humvet gazetelennde çalıştı Muhtelıf ı gazetelerde ınceleme ve dızı roportajlan yayımlanan Engin ' Bilgıner, lngıhzce, Almanca \ e Italyanca bıhyotdu Evlı, gazetecı ve tıyarro yazan Recep Bılgıner'ın oğlu olan Engın ' Bügıner'ın "Babalar Senfonısı" ve •Anneme Davulcu Olduğumu Soylemevın" ısıınlı kıtaplan \e muhtelıf çevınlen vardı Engın Bılgıner"ın cenazesı, dun Erenköy, Galippaşa Camn'nde oğle namazını ızleyen cenaze namazından sonra, Karacaahmet Mezarlığı"nda toprağa venldı Merhuma, ' Tann"dan rahmet, kederlı aılesme ve meslektaşlanmıza başsağlığı-dılenz TÜRKİYE GAZETECİLER CEMÎYETİ de yapabfflrsln
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle