23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 AĞUSTOS 2001 PAZAR 14 J LJ1\ kultur(a cumhuriyet.com.tr Bülent Ortaçgil ve arkadaşlan bu gece saat 21.00'de Açıkhava Tiyatrosu'nda konsere çıkıyor Sahnede aıtık çok rahatCUMHUR CANBAZOĞLU Harbiye Açıkhava Tıyatrosu'nda bu gece sı- ra Bülent Ortaçgü'de. Kış boyunca küçük lo- kallerde, salonlarda verdikleri konserlerin ben- zerini daha geniş kitlenin önünde sergilemeye hazırlanan Ortaçgil ve arkadaşlan iki saat sah- nede kalacak. 1974'ten bu yana profesyonel müziğin için- de olmasına karşın Ortaçgil, doksanlı yıllann ikinci yansında, sadık dinleyici kitlesinin dışı- na da ulaşarak kabuğunu kırdı ve söylemini da- ha akılcı bir politikayla aktararak kitlesini ge- nişletmeye başladı... Popçulann tüm güçleriyle piyasaya hükmet- tiği dönemde rüzgâra karşı yürüyerek 'Bu Şar- lalar Adatn Olmaz' albümüyk yoz müzige ta- vır koydu ve bunu sloganlara başvurmadan son derece şık bir dille yaptı. OrtaçgiPle ilgili ye- nilikler sürüyordu; AliKocatepe. 1 Numaraeti- ketiyle klasikleşmiş 'Benimie Oynar nusın?' CD'sini yayımladı. Bir süre sonra 'Light' baş- lığıyla aİbüm yapıp Türkiye'nin geldiği duru- mu ince ince eleştirdi Ortaçgil. Ardından, çey- rek yüzyıllık albüm 'Benimle Oynar mısın?' hâ- lâ iyi sattığından, best of yapmak yerine hit par- çalannı sahnede dostlanyla nasıl yorumladığı- nı müzikseverlere aktarabilmek için 'EsldDef- terler'i yayımladı. Bu arada sürekli birarada mü- zik yapan ekibin uyumu üst düzeye çıkıyor ve çalmalardaki kalite konserlerin düzeyini yük- seltiyordu... Bitmedi; Türk popüler müziğinin yirmi iki ün- lü solısti ve grubu Ortaçgil parçalannı kendi- lerine göre yorumlayarak. usta için saygı albü- mü hazırladı. Son olarak, ZuhalOlcayın Ba- şucu Şarkılan albümünün müzik yönetmenli- ğinı üstlenerek farklı işle müzikseverlerin kar- şısına çıktı... • Konser için kendisinden bilgi alırken yeni al- büm için 2002 kışında stüdyoya gireceği müj- desini de verdi... - Sahnede sizden başka kimler olacak bu ge- ce? ; BÜLENT ORTAÇGİL -Çok sürpriz yok bu konserde; standart bir Ortaçgil konseri olacak. [ Grup da. her zaman birlikte çaldığımız Erkan ] Oğur, Gürol Ağırbaş, Cem Aksel ve Baki Du- lyariar'dan oluşuyor. Yıl boyu verdiğimiz kon- • Yeni albüm için 2002 kışında stüdyoya gireceğini söyleyen Bülent Ortaçgil, bu gece de her zaman birlikte çaldığı Erkan Oğur, Gürol Ağırbaş, Cem Aksel ve Baki Duyarlar ile birlikte konser verecek. Dinleyenlere yaklaşık 50 parçalık repertuvardan bir seçki sunacaklar. DİSKOCRAFİ • Benimle Oynar mısın? • ÇekirdekResitalkri (F. Kızılok'bı) • Pencere Önü Çiçeği (F. Kızılokla) • 2.Perde • Oyuna Devam • Bu Şarkdar Adam Olmaz • Light • Eski Defterier serlerden pek farklı obnayacak açıkçası. Yak- laşık elli parçalık bir repertuvardan o an canı- mız ne isterse çalacağız. - Yeni şarkı varroırepertuvarda? ORTAÇGİL- Yeni şarkı yok; besteleri yavaş yavaş hazırladığım için şu anda onlar demleni- yor, grupla çalacak kıvama gelmediler henüz. Sanıyorum kışa kadar bitirip stüdyoya girerim. - Son dönemde gerek grubun sahne perfor- mansı gerek sizin rvnkli sunuşunuz sonucu çok keyifli konserler ortaya çıkıyor. Nedir bu deği- şimin kaynağı? ORTAÇGİL - Geçenlerde Zuhal Olcay beni ilk kez izledi konserde. Kocasıyla çok komik bulmuşlar beni. Ben ki suratsız olarak bilinen bınyımdir; bu kadar komik göründüğüme gö- re demek ki çok rahatım sahnede. Grupla çala çala birbinmizi çok iyi tanıdık. Artık liste bile vermiyorum onlara; ben başhyorum onlar ta- kip ediyor; şarkılann ortasında ufak tefek nu- maralar yapmak istenıldiği zaman hayır demi- yoruz birbirimize. Sahnede diğer müzısyenle- re güvenmenin getirdiği konforu yaşıyorum ga- liba. Arkadaşlara ve güzel çalmaya olan inan- cım, keyfe dönüşmeye başladı. Türkiye'ye başka bakmaya başladım' -Sav^aBMİmü,müzikyÖnetmenliği.T\'\«rad- yoprogramlanna kaülma derken OrtaçgiTin is- mi daha fazla duyulur oldu medyada. Bu geliş- meyi nasıl değertendiriyorsunuz? ORTAÇGİL - Doğrusunu ısterseniz o tür iş- ler hoşuma gidiyor artık. Yıllar geçtikten son- ra anlaşılmalar, tatmin olmalann getirdiği bir neşe de diyebiliriz buna. İlk kez Türkiye'nin 40 kadar değişik yerinde konser verdım; hayatım boyunca böyle bir keyif yaşamadım. Türki- ye'ye başka bakmaya başladım. - Peldyi, sadık dinleykiler arasında bu değj- şimlere eleştirel bakanlar var mı? ORTAÇGtL - Bazen oluyor; Bülent Ortaç- gil'den daha fazla Bülent Ortaçgil adamlar var ortalıkta. Ömeğm gelıp. 'Farkında değil misin ağabey; saygı albümündeki şarkılan kötü söy- lemişler'. dıyorlar. 'Sen ona takılma kardeşim; bak senin beğendiğin birine saygı albüınü \ ap- nuşlar, ona mutlu ol' diyorum'. Beni kimseyle paylaşmak ıstemeyen insanlar da var diye de- ğerlendiriyorum bu olaylan. Gördüğüm şu, kit- le olarak beni dınleyenlerin sayılannda büyük bir artış yok ama saygı artışı yüksek... Meral Okay, Tayfun Pirselimoğlu nun yöneteceği 'Hiçbir Yerde' adlı fılmde delidolu bir lokantacı kactını canlandıracak aylaşımla çoğalan yaratımın dost eliOZLEMALTUNOK Kocaman yürekli bir kadın Meral Okay. "Koca Oğlan'ın ettiği oyuna" hâlâ burnunun direği sızlarken yoldaş- larını. yarenlerini dilinden, gönlünden düşürmüyor. "Eldeverio.azakhk" di- yor. Dostlanyla çoğahrken yaşadığı anı. tatlan korumaya gayret ediyor, on- ca göçük. acı, zor günlere rağmen. 'tkinciBahar'ın dobra, kalender, adil Kasap Melahat'i, 'Yeditepe Istan- bul'un yanık yürekli Zeynep'i olarak kişiliğinden haller taşıyan rolleri oy- narken yine dostlannın kollanna bı- rakıyorkendini. Gazetecilik. yapım- cılık. prodüktörlük, reklamcılık, ya- yımcıhk ise meslekten çok, yaşamı- nı paylaştığı insanlarla zenginleşen bir yaşama biçimi. - Ankara'da devlet memurluğu ya- parken İstanbuTda yaşama fıkri na- sıl oluştu? OKAY - Çok ani oldu aslmda, 48 saatte karar verdim. Meclis'te çalışı- yordum, 1982'deGünaydıngazetesi yeni bir gazete çıkaracaktı. Gazete- nin içinden arkadaşlarım birlikte ça- lışalım deyince geldim. lstanbul me- zunu olduğumu söyleyebiliriz. Yani esas görgü, bilgi, hayat Istanbul'da şekillendi. 22-23 yaşında çok kıy- metli insanlann yanına düştüm. mes- leğinin erbabı yazarlar. gazeteciler, tiyatrocular, sinemacılar... Onlardan bir şey öğrenmek. bildiğim sandıkla- rımı tekrar test etmek, onlann göster- diği perspektif içinde yeniden düşün- mek. önemli bir iç eğitimin parçala- n oldu benim için. - Ankara'dan size neler kaldı? OKAY - Ankara çok derli toplu bir kent. insanlar birbirlerini tanır. belir- li bir emniyet duygusuyla yaşar. So- kakta 'merhaba' dediğiniz insanla en az 15-20 yıllık geçmişinız vardır. Bir .de 70'lerden gelen birlikte hareket etmek, sokağı, hayatı birlikte paylaş- maktan kaynaklanan bir ortaklık var- dı. Çünkü değişime dair ortak umut- lar taşıyorduk. Bu, o dönemde her yerde öyleydi, ama Ankara daha kü- çük. siyasetin döndüğü bir öğrenci kenti olduğu için birbirimizi kolla- mak daha mümkündü. Herkesin bir- bıri için ıçinin titrediği, "Bu akşam evedönebilecekmi" diye endişe duy- duğu bir süreçti. Başka türlü bir da- yanışma vardı. Kimileri daha hızlı ve çabuk yoruldu. Kalpleri kırıldı, hayat- lan paramparça oldu. Ben o kadar zalim şeyler yaşamadım. taoğhı ile beraber 'lz' fılmini çekecek- lerdı. Başrolde de Yaman oynayacak- tı. Yaman hastalanınca Tayfiın'la Ye- şım her gün hastaneye geldiler ve hiç- bir şey olmamış gibi senaryo çalıştı- lar. Ta ki Yaman komaya gırene ka- dar. Daha sonra Aytaç Arman"ın oy- nadığı film, Yaman Okay'a ithafla başlar. Arkadaşhklar buralardan ge- çince çok kıymetlı oluyor tabii ki. Bu yeni senaryo da çok güzel, iyi oyun- cularrol alıyor. Herkesin kafasını ka- nştıracak, yüreğini yakacak bir film çıkacak ortaya. Orada bulunmaktan gurur duyacağım. (Fotoğraf: VEDAT ARIK) 1 evmediğim, inanmadığım hiçbir şeyi yapmam. îyi niyetli, özverili olmakla kurulabilecek bir bağ değil bu. O insanlarla ortak bir geçmişim, birlikte geçtiğimiz eşikler, o zor günlerden kalma birbirimize şefkatle sanldığımız anlar var. Birbirini takip eden ve izleyen, geçmişten gelen birlikteliklerin yansıması olan bir süreç bu.' - O zamanki basın dünyasında ne- ler yaşadmız? OKAY - Babıâli'ye başka sermaye gruplarımn girdıği, değişımin oldu- ğu, fıyatlann yükseldiği dönemlerdi. Daha sonra tletişim Yayınlan, K.ara- can Yaymlan, ardından birçok dergi geldi. Biz bir proje ekibiydik, yeni pro- je yapmak isteyen bizim takımı çağı- nrdı, dergileri çıkarır, patron içeriği sert bulup değiştirmeye başlayınca yeni bir yere giderdik. Bir süre son- ra da sinema ve reklam piyasasında çalışmaya. yani prodüktörlük yap- maya başladım. 'Kolektif akü beni hep çektP - Bu, 70'lerden sonra birlikte üret- menin, paylaşmanın başka türlü bir çıkıs yolu muydu? OKAY - 'Ben' değil, 'biz' duygu- suna, birlikte yapılan işlerden çıkan enerjiye inandığım için tek başına ya- pılan şeyler lezzetli gelmiyor. Bu bir iş ve üretimse bunun başka akıllara, fikirlere, duygulara ihtiyacı vardır. Kolektif akıl beni her zaman çekti ve heyecanlandırdı; bu yüzden sanınm. - İstanbul'agehnenizdensonraakan yaşam biraz da stridürtüselolarak ki- şih'ğinizeuygunişlereyöneltmtş gibi». OKAY - Evet, kendiliğinden aktı. Halen bana mesleğin nedir diye sor- duklannda belirli bir meslek söyleye- mem. Yaptığım tek sabit meslek ya- yımcıhk. Üretmek, yeni bir şey yarat- mak heyecan veriyor. Ya başanhsın- dır ya başansız. Biraz da sabırsızım sanınm, hesap yapmam. Yapacağım ve göreceğim. Dünyadada her şey çok hızlı değişiyor artık. O değişimın dı- şına da düşmemek lazım. - Günümüzde profesyoneflik kaza- nan bu organizasyon, halkla iliskikr işlerini siz gönülbağı birlikteliklerin- den yola çıkarak yapıyorsunuz. OKAY - SeMnediğim, inanmadığım hiçbir şeyi yapmam kendi adıma. İyi niyetli, özverili olmakla kurulabile- cek bir bağ değil bu. O insanlarla or- tak bir geçmişim, birlikte geçtiğimiz eşikler, o zor günlerden kalma, bir- birimize şefkatle sanldığımız anlar var. Birbinni takip eden ve izleyen, geçmişten gelen bırlıkteliklenn yan- sıması olan bir süreç bu. Bugüne ka- dar iş yaptığım herkes benim arkada- şım. Diğer yapılanmalann içinde ol- maktan da korkuyorum. 'Hiçbir Yerde' yûrek yakacak -Herhalde'İkinci Bahar'. 'Koltuk Sevdası', 'Yeditepe lstanbul* dizile- rinde de bu birliktelikleriniz söz ko- nusu oldu... OKAY - Çünkü Umur Bugay da Yavuz Turgul da hayatımın kıymetlı insanlanndandır. Bana bir şey teklif ettikleri zaman reddetme şansım yok- tur. Onlar ne diyorsa ben onu yapa- nm. Severek oynadığım, kendimden bir şeyler bulduğum roller, güzel, yan yana düşmüş buluşmalar bunlar. - 'Hiçbir Yerde" filminde rol ala- cak olmanızda böylebir dostluğun so- nucu öyleyse... OKAY - Tayfun Pirselimoğlu ile 1992'de tanıştık. O sıralar Yeşim Us- Sezen Aksu ile 30 kûsur şarkı - Şarkı sözü yazmak da Sezen Ak- su'nun teşvikiyle gelişen bir süreç. OKAY - E\ et. onun yüzünden baş- ladım. Başıma ne geldiyse arkadaş- lanm >r üzündendir. O kıymetlim be- nim, canımın içı. Çok uzun yıllar ya- şamı paylaşıp ortak dili, şifreyi yaka- layınca, çok fazla söze gerek kalmı- yor. O yüzden çok hızlı yazıyoruz ço- ğu zaman. Başlıyoruz ve bitiyor. Be- raber 30 küsur şarkı yaptık. - Yazmayı başka bir kulvarda sür- dürmeyi düşünmüyor musunuz? Ya- man Okay'ı, tanıdığuuz birçok insa- nı, anılaruuzı anlatmayı... OKAY - Bu bana aykın. Anlatma- yı çok sevmem, sırtutan bir gelenek- ten geliyorum. Yaman'la ilgili olarak da öyle bir yaşatma biçimini sevTni- yorum. Bu mesleğe meraklı olan in- sanlar, sinemacılar ya da tiyatrocula- nn onu atlamalan mümkün değil. Bu- nu yapmam ayıp gibi geliyor. -YamanOkay ve YavuzerÇetinka- ya art arda yitirdiğimiz, yaşama kar- şı duruşlan yakın olan insanlardı. OKAY - Yavuzer ve Yaman altı ay arayla öldüler. Yaman. Yavuzer'in ce- nazesinden döndüğünde bana "Ken- di cenazeme künlerin geleceğini gör- düm. Ama kadın sayısı bendebirazda- ha fazla olabilir" demişti. Gerçekten de öyle oldu. İşlerini iyi yapan, sade ve kenarda durmayı bilen insanlardı. Yaman yıllarca AST'ta, Yavuzer de Dostlar Tiyatrosu'nda çalıştı. Birbır- lerine eş, yakın disiplinlerden gelen insanlardı. Kayıplan büyük bir göçük- tür. Ama bir taraftan da çok şanslı hissediyorum kendimi. Kan-koca iliş- kisinin dışmda. insan olarak çok şey öğrendiğim bir arkadaşımdı Yaman. Ufuklan açık olsun hepsinin. Her- halde öyledır de, çünkü oradaki kad- ro daha sağlam. OKUMALAMBASI ENİS BATLR Nesir Üzerine (II) 194O'_ta Yakup Kadri'nin, 1946'da Sâmiha Ayverdi'nin, yayımladıklan kitapların altbaşlığı- na "nesirter" nitelemesini yerieştirmeyi seçme- leri, onlann Edebiyat alanında hem düşündük- lerinin bir göstergesı, hem de arayış içinde ol- duklannın bir kanıtı. Aynı "malzeme "yle, iki ya- zar da, öyküler yazabilir, roman kurmaya yöne- lebilirlerdi şüphesiz. Öyle yapmamışlar: Egemen yazı türlerinden birinin kalıbına yazmak istedik- lerini sokmaktansa, farklı yazı denemelerine gi- rişmişler. "Yusufçuk"ia ve "Okun Ucundan"da yer alan metinler, birkaç yazı türünün arasında kalmış metinler: Anlatı öğeleriyle deneme öge- lerini buluşturan, sık sık mensurşiirin özellikleri- neaçılan bir yazı karşımıza çıkıyor, iki kitaptada. Hüdainabit yaklaşımlar, iki çizgidışı örnek mi, değil: Türk Edebiyatı baglamında, soyağacının XIX. yüzyıl sonuna, Halid Ziya'nın düzyazı şiir- lerine dek uzatabilir, ardından da Mehmet Ra- uf'un "Siyah lnciler"\ne geçebiliriz. Batı Edebi- yatına gelince, özellikle Baudelaire ın "Sple- en"inden başlayarak modern yazının bu yolu aç- tığını, geliştirdiğini biliyoruz. Yakup Kadri de, Ay- verdi de, hiç şüphe yok ki, Gide'in "râc/f"lerini, "sotie"lerini okumuşlardı. Türk Edebiyatının XX. yüzyıl boyunca geçirdi- ği evrimi, katettiği evrelerin birçözümlemesini yap- mak için başvurulabilecek yollardan biri, anaya- pıtların incelemesinden geçer. Kendi payıma, o yolu öteki uçtakı bir gelişimi yakın gözlükle ele alarak bütünlemek önemli görünüyor bana: Han- gi metinler, hangi uç arayışları temsil etmiştir? Nâzım'ın çıkışından 1950 kuşağı öykücüleri- nin ve II. Yeni şiirinin devreye girdiği 1955'e ka- dar geçen süre içinde, bütün yazın türierinde ye- nilikçi arayışların önemli pay tuttuğunu görüyo- ruz. Nesir yazısı çerçevesindeki gelişmelerde, kimi örnekler sınırların zorlandığını gösteriyor: Asâf Halet Çelebi'nin kimi düz yazı metinlerini, Necip Fazıl'ın "Birkaç Hikâye, Birkaç Tahlil"\n\, Abidin Dino'nun 1938-43 arası yazdığı metin- lerden birkaçını (sözgelimi "Kehametl, "Işıkla- ra Vedâ"yı), Sait Faik'ten ve Hisar'dan parça- ları bir gün yanyana getirmek isterim: O örnek- ler, başkaları, Türk yazarının hangi sancılarla yo- lunu açma çabası verdiğinin ipuçlarını taşımak- la kalmaz: Bir sonraki kuşağın bayrağı devraldı- ğı noktaları da gösterir. "Yusufçuk"un ve "Okun UcundarTın metin- leri, nesirin anlatı ekseninde alışılagelmişi zorla- ma eşiklerini bir bir karşımıza çıkarıyor. İki yazar da, "ben" ile "anlatıcı ben "arasında değişik me- safe ayartarı yapıyortar. Bir yönüyle mensur şi- irin bölgesine girıyorlar; bir başka yönde, "dene- me"nin türevi sayılabilecek bir alana açılıyoriar. Yakup Kadri günlüğün, mektubun, aforizmanın olanaklannı seferber ederek, kaygan bir zemin- de eklemli bir yazı tekniğinin peşine düşüyor. Seslenen, söyleşen, kendi kendisiyle konuşan bir üslûp. Sâmiha Ayverdi'de organik bütünlük kay- gısı ağır basıyor. "Yusufçuk"da da seslenme, söyleşme eğilimi belirgin gerçi; ama, diyalog san- ki aynanın karşısında gerçekleşiyor. Yer yer, ay- nanın öteki yanına da sıçrayan bir düş yazısı. Bugün, kimler okuyor bu iki kitabı, bilemiyo- rum. Birkaç edebiyat "hasta"s\, biriki araştırma- cı dışmda, yalnızca müfredat kurbanlarına ve "cephe" okurlarına terkedilmişlerse, gerçekten acınası haldeyiz demektir. Yarım yüzyılı aşkın bir süre önce yazılmış bu iki yapıtın, dil ve üslûp açı- sından eskimiş yanlannın oiması, bu unutuluşun kesinkes açıklaması değildır: "Yusufçuk" ve "Okun Ucundan" hâlâ derin, dolgun, sürükle- yicı yapıtlar. Bernanos un. Malaparte'nin, Ham- sun'un eskimiş yanları yoktur diyebilir miyiz? Onlan yalnız kendi ülkelerinde, dillerinde dikka- te alınan yazarlar olarak göremeyiz; her ülkede, dilde okurları vardır. Gününe, güncelliğine sıkışan bir kültürortamı hem izleyici, hem yaratıcıyı tıknefes kılar. Yazdık- lanmı izleyenler, benim ne pahasına olursa olsun kendi edebiyatımızın tutsaklaştırılmış okuru kı- lınmamızadıklendiğimi anımsayacaklardır: "Bu- günün genç okuruna Hüseyin Rahmi yerine Calvino'yu salık veririm" cümlesini kuran ve şim- şek toplamaya razı olan benim sonuçta, bir baş- kası değil. "Yusufçuk" ve "Okun Ucundan" ile ilgili yaklaşımımı bu nedenle çelişkili bulanlar çı- kacaktır. Katılmıyorum o görüşe: iyi kitap Fi- zan'daysa ona ulaşılmalı diyorum, işe burnumu- zun dibinden başlamak eşyanın mantığı değil mi? Sorun da burada ya: Burnumuzun dibindeki iyi kitaplan nasıl göreceğiz? Hepimiz birergergedan kadar hipermetrop kılınmadık mı? Çökmüş bir eğitim düzeni, ekran(lar)a mıhlan- mış bir ev yaşantısı, üründen malı ayiramayan bir 'rehber-ortam' üstümüze kör fanus gibi geçiril- di. Okuma lâmbamızın altına hangi kitaplan seçe- ceğimizi temel bir okur hakkı saymalıyız. Hak vermiyorsanız, hak verilsin diye daha çok beklersiniz. Leonardo DiCaprio yönetici oldu • LOS ANGELES (AFP) - Oyuncu Leonardo DiCaprio. Initial Entertainment Group (IEG) ile üç yıllık anlaşma imzaladı. IEG'nin şefi Graham King, şirketinin DiCaprio'nun 'Apprian Way' adlı yeni fihn şirketiyle birlikte yapuncıhğını paylaşacağını ve finanse edeceğini söyledi. Cynthia Biamon ise şirketin yöneticisi olacak olan 26 yaşındaki oyuncuya yardımcıhk edecek. IEG, Martın Scorsese'nin yöneteceği ve DiCaprio, Daniel Day-Lewis. Cameron Diaz ve Liam Neeson'ın oynayacağı 'Gangs of New York' adlı filmin de yapımcılığında yer alacak. İngiltere'de müzeter ücretsiz • Kültür Ser\isi - lngiltere"nin en büyük müzeleri, Aralık 2001 'den itibaren ziyaretçilerden giriş ücreti almayacak. Yapılan açıklamada, tarihi eserlere herkesin rahatça ulaşabilmesi açısından böyle bir uygulamaya geçildıği belirtildi. Ulkenin en önemli müzelerinden Victoria&Albert, Imperial War Müzesi ve National Maritime Müzesf nin bu yılın bitiminde, ücret taleplerini sona erdirmeleri bekleniyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle