Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 11 TEMMUZ 2001 ÇARŞAMBA
DIZI
Düşman aileçocukları Piramos ve Thisbe'nin tırnaklanyla kazdıkları sevdanın öyküsü
Dutukarartan aşk masalı
Thisbe
ailelerinin
evlerini, aynı zamanda
kendi odalannı ayıran
duvan tımaklanyla
deldiler. Böylece
Piramos'la Thisbe,
deliğin iki yanından
seslenebilir oldular.
Zaman içinde
birbirlerine öylesine
güzel sözler söylediler
ki, söyledikleri .
kaydedilebilmiş
olsaydı, aşk yazınının
başyapıtı çıkardı ortaya.
Kadın "Bak" dedi, "gözlerimin
içinde ne görüyorsun." Erkek. "Ar-
gos ırmağının tannsı tnakhos'u gö-
rüyorum" diye yanıt verdi..
Gülüştüler!..
Duru su baharın, ilk çiçek topra-
ğındı...
Bir terk edilişin öyküsü, bir kış
sabahı buluşmalanyla başladı...
Çok uzaklarda dağ içinde yitiril-
miş bir yürek, Argos ırmağıyla bu-
luştu...
Erkek. kadma şöyle demişti:
"Ne, adsız gecede bu maske, ne
bir ırmak gibi taşan bu ses ne de bu
adımlar benim değiL."
Tam beş ay sonra ay ışığı odala-
nna vururken "tçimizde kahveren-
gi bir dağ düşü yatar" diyordu ka-
dın...
Erkekse, Inakhos'un en geçerli
efsanesini düşünüyordu...
Inakhos, lo'nun babasıydı...
Zeus, lo'yu kaçırmıştı...
Zeus, lo'yaâşıktı...
Kadın ve erkek bu efsaneye ben-
zettileraşklannı...
O gece denize doğru yürürlerken
kadın itiraf etti:
"Seni, burnun sürtûlsün diye terk
ettimL"
Tam o sırada deniz tanrıçası lo
göründü...
Her ikisi de 'ölüm üzerine' kuru-
lu söylenceyi çok iyi biliyordu...
Her ikisi birden sordu:
"Tüm aşklar tutkuyla mı büyür,
nefretle mi biter?.."
Bu soru yanıtsız kaldı...
lyonya kıyılannda lo söylencesi
dalga dalga yayıldı...
llkçağ uygarlığmın insanı "mut-
luluk" ya da "mutsuzluk" çizgisin-
de toz pembe dünyalara götüren
masallar, yani söylenceler, günü-
müzde tıpkı tiyatrolar, tapınaklar,
stadyumlar, agoralar gibi dipdiri
yaşıyor.
Eskinln yenlsl yozlaşmıs
Festivallerin yerini panayırlar alı-
yor. îlkçağın müzik, güzellik ve re-
sim çalışmaları yitip gitmiş. Ne-
dense eskinin yenisi yozlaşmış. In-
sanı allak bullak eden bu düşünce-
ler demetinden nasıl çıkacagız?
Günümüzün aşk masallan, yani
öyküleri insanı öyle pek mutlu kıl-
mıyor. Sevgilisini çok sevdiği için
onu kasap bıçağıyla yüz parçaya
ayınp ciğerini meze yapan adam-
dan tutun da nişanlısını yüz milyon
liraya geneleve satan delikanlıya
dek her gün neler okumuyoruz ga-
zetelerde.
Hayıryanlışanlaşılmasın. Günü-
müzde de tertemiz aşk öyküleri
vardır. Ama ya kan davası? Anado-
lu'da hâlâ süren başlık parası. (H.
Çetinkaya, Bodrum Sürgünleri,
Boyut Yaymcılık)
llkçağda kültür ve uygarlık ne
denli görkemli olursa olsun insan-
lar yine aynı insan. Size Toros-
lar'dan, Kazdağı'ndan, Yozgat yö-
resinden değil bu kez llkçağ Ana-
dolusu'ndan bir masal anlatıp "es-
kinin yenisi"ne bir sevda türküsü
ekleyeceğiz:
Karadutun öyküsü
Yaşınız ne olursa olsun "aşksız"
yani "sevdasız" bir yaşam düşü-
nülemez. Bu ilkçağda da böyledir,
günümüzde de. Gazeteci yazar Şa-
dan Gökoyalı'nın derlediği "Ka-
radutun Öyküsü"nü dinleyelim
önce. Isteyen kendisine uyarlar.
Belki yaşamından belirli mozaik-
ler bulur.
Zamanın birinde, ülkelerden bir
ülkede soylu iki aile ve bu aileler
arasında kan davasından beter düş-
manlık varmış. iki ailenin arası ni-
ce açıksa, inadma evleri onca ya-
kın, yakından da öte bitişikmiş.
Ailelerin birer çocuğu olmuş, bi-
ri kız öteki oğlan. Piramos ile This-
be. iki çocuk, çocukluktan çıkıp,
kendilerini bilme çağma ermiş. O
ara iki genç birbirini görmüş. Işte
o an, ateş bacayı sarmış. Ferman
dinlemeyen gönül, düşmanlık mı
taşır? Piramos ile Thisbe göz alıp
vermişler ki söz alıp vermekten
bağlayıcı. Aileler arasındaki düş-
manlık, iki genç arasında ilişkiyi
güçlendirmekten öte işlev göreme-
miş. Demiş ya ozan: "Sevdadır adı,
aratmazodu." Aratmak ne söz, aşk,
ateşin özünü yaratır bile...
Dönen dünya, öykümüzün sev-
gililerini yollanndan döndüreme-
miş. Geçen zaman, iki yürekteki
nır diye bir şey yoktur. iki sevgili-
nin tırnaklan duvardaki deliği oy-
mak bilmiyordu da, gönülleri doy-
mak bilmiyordu. Artık buluşmala-
n gerektiğine, kavuşmak için gere-
ğince sabrettikJerine inandılar.
Kavusma zamanı
tnce eğirip sık dokuduktan, duru-
mu tüm yönleriyle değerlendirdik-
ten sonra, Piramos şöyle seslendi
deliğin öte yanındaki sevdiğine:
- Thisbe'm, gönül sultanım be-
nim, muştular bize ki kavuşacağız.
Yann kuşluk vakti Karadağ etekle-
rindeki Dutlupınar'ın başında ol.
Sen gidince, ben de çevreyi kolaçan
edip. ardından geleceğim.
Siz olsaydınız n'apardınız, gece-
yi uyumakla mı geçirirdiniz, uyku-
suz mu? Hah işte, Piramos'la This-
be de aynen öyle yaptılar. Kuşluğa
nı gördü. Korktuğunun başına gel-
diğini sandı. Dizleri titredi, iki ya-
na sallandı. Öc alma hırsıyla asla-
nın ardından koştu. Gelgelelim as-
lan çoktan kayıplara kanşmıştı.
Piramos, kendi kendine şöyle ko-
nuştu:
- Demek aslana yem ettim mele-
ğimi. Keşke önce onu yollamasay-
dım. Keşke arkada kalıp ortalığı
kollamasaydım. Thisbe'm katilin
aslan değil, benim. Ama üzülme.
Seni yalnız komam, ben de geliyo-
rum yanına.
Canevlne saplanan hançer
Delikanh böyle dedi ve aslanı
vurmak için çıkardığı kamasını ca-
nevine sapladı. Önce dizüstü çök-
tü, ardından çmar dalı gibi yıkıldı.
Kamasının açtığı yerden fışkıran
kanı yere aktı. O güne dek tüm dut-
Hikmet ÇETİNKAYA yazd,
TROYA'dan
İYONYA'ya
Çizgiier: Semih POROY
"Tk T"için Anadolu kûltürûnün
f\f yabancısıyız? Ya da:
JL V Bizim olan her şeye neden
başkalan sahip çıkıyor? Bu soruyu
yanıtlamak öyle zor değildir. Zor
değildir ama bugüne dek Anadolu
kültürü çocukluğumuzdan beri
kafalara şöyle sokulmuştur:
Yunan kültürüî
yangını söndürememiş. Dün kaça-
mak görüşmekle mutlu olan genç-
ler, bugün görüşmemekle mutsuz
olmaya başlamışlar.
Tırnakla delinen duvar
GönJü olan çoban tekeden süt sa-
ğar da, seven gönül sevdiğinden ca-
yarmı?Şirin'inaşkıylaFerhatdağ-
lan deler de sevişen iki yürek, ka-
vuşmalanm engelleyen duvan del-
mez mi? Elbet deler. Piramos ile
Thisbe de öyle yaptı elbet.
îki âşık. ailelerinin evlerini, aynı
zamanda kendi odalannı ayıran du-
van tımakJanyla deldiler. Böylece
Piramos'la Thisbe, deliğin iki ya-
nından seslenebilir oldular. Zaman
içinde birbirlerine öylesine güzel
sözler söylediler ki, söyledikleri
kaydedilebilmiş olsaydı, aşk yazı-
nının başyapıtı çıkardı ortaya.
Yalnız sevdalı bilir sevdalınm ha-
lini. Bilinir ki sevdalı, umduğunu
buldukça ötesini ister. Deldikleri
delikten sözlerini birbirine ulaştıra-
bilen Thisbe'yle Piramos da bu-
nunla yetinmez oldular. Deliği tır-
naklanyla genişletip parmaklannı
kavuşturdular.
;
Bir kez sının aşan için, artık sı-
doğru Thisbe, yüreğinin gümbürtü-
sünü dinleye dinleye yola çıktı.
Tavşan gibi ürkek, keklik gibi seke-
rek kavil yerine vardı. Yavuldusu-
nu beklemeye koyuldu. Az sonra
gördüğü manzara karşısında gözle-
ri yuvasından uğradı. Avını yiyip
bitirmiş, kanımı doyunnuş olan bir
aslan, susuzluğunu gidermek üze-
re Dutlupınar'a doğru geliyordu.
Genç kız ilk şaşkınlığı geçer geç-
mez, fundalığa doğru koştu. Yel-
dirmesinin bir kızılçalıya takıldığı-
nın farkına bile varmadı. Aslan gel-
di, pınann yalağından kana kana su
içti. Sonra ormana doğru yürüme-
ye başladı. Bu arada Thisbe'nin,
çalıya takılmış başörtüsünü buldu.
Insan kokusu sinmiş yazmayı, kan-
lı pençe ve dişleriyle parçaladı ve
çekip gitti.
Kanlı başörtüsü
Tam bu sırada Piramos ulaştı ka-
vil yerine soluk soluğa. Baktı ki
sevdiceği yok ortahkta. Fakat o da
ne? Bir aslan ilerliyordu çalılıklar
arasında. "Sakm" diye düşündü de-
likanh. Düşünecek vakti yoktu. Fır-
,ladı. ilk çalıda Thisbe'nin başörtü-
sünün kanlara bulanmış parçalan-
lann yemişi aktı. Piramos'un ka-
myla kökleri sulanan dutun yemiş-
leri pembeleşti.
ölüm bile ayıramadı
Çok geçmeden Thisbe döndü
Dutlupınar'ın dibine. Gördü ki, yo-
luna can, baş koyduğu sevgilisi ala-
kanlar içinde. Elinde de kendi yaz-
masmdan kanlı bir parça. Kafasın-
da bir şimşek çaktı. Haniyse çıldı-
racaktı. Sendeleyen bir ak yonru gi-
bi dikeldi. Yaşamın ilkyazında ol-
duğunu unutup, son durağına gel-
di. Şu sözlerle çınlattı ortalığı:
- Eey Piramos, ses verip sesleşti-
ğim, parmak uçlanyla kavuştuğum.
yürekten yüreğe seviştiğim sözlüm
benim. Seni ben öldürdüm. N'olay-
dı, aslan canımı alsaydı da, sen sağ
kalaydın. Korkup kaçışım, seni hem
elimden, hem dünyadan kaçırdı. A-
ma üzülme cankuşum, ölüm bile ayı-
ramaz bizi. İşte geliyonım.
Böyle dedi Thisbe... Piramos'un
göğsüne saplanmış kamayı alıp,
olanca gücüyle yüreğine batırdı.
Bir vuruş, anında onu da yavukJu-
sunun yanına yatırdı. Genç kız or-
talığı kana buladı. Kanı, pınan göl-
geleyen dut ağacının saçaklannı su-
ladı. Dutun az önce Piramos'un ka-
nıyla pembeleşen meyveleri, This-
be'nin kanıyla tümden karardı.
O günden bu yana, karadut var
oldu. Yöre halkı, iki sevgiliyi yü-
rekJerine, ölülerini de Dutlupı-
nar'ın gölgesine gömdüler. Söyleş-
meden sözleştiler:
- Bu kara yemişli dut ağacı, ka-
vuşamayan sevgililerine, anısını
yaşatmak için, kara bir anıt gibi,
dünya durdukça dursun. Insanlar
bundan ders alsın. Aileler birbirle-
rine düşman olmasın. Sevenleri ka-
vuşturmayanlar, pişman olsun.
Ve ozan baba geldi, bu olayı tür-
küye geçirdi:
Şu insanlar ne zavallı/kuralları
nice pis be/Böyle sevdi Pira-
mos'u/'Murat alamadı Thisbe.
Cünümüzün aşk masallan
Ya günümüzde aşk masallan na-
sıl? Yaşadığımız çağda masalı değil.
gerçeği yaşıyoruz.
Bir gazete haberi önümüzde. Ba-
kalım ne yazıyor:
- Sevdiği kızın gözünü oyan adam.
savcıya "Ne yapayım. çok seviyor-
dum. Başkasn ia evlenmesüıe gön-
lüm razı olmadT dedi. Bu tür olay-
lan çoğaltmak olası. Biz yine başla-
dığımız yere dönelim. Tiyatrolar. ta-
pınaklar, agoralar...
Biz bu yazı dizisinde "eskinin ye-
nisi"ni anlatırken. binlerce yıl önce-
ki yaşam ile bugünün karşılaştınl-
masını yaptık sadece. Eskinin özle-
mini dile getirmek değil amacımız.
Anadolu topraklanndan fışkıran uy-
garlığa günümüzde neden biz değil
de başkalan sahip çıkıyordu? Uy-
garhğın bizler gerçek mirasçısıyız.
Çünkü bizim size anlattığımız küli
tür Anadolu'da tomurcuklanmış ve
çiçek açmıştır.
Kendimize yabancı
Anadolu kültürü
HaJikarnas Bahkçısı Anadolu ef-
sanelerinin Batı'da Yunan efsanele-
ri olarak anlatıldığını yazar. Bu ni-
çin böyledir ya da böyle olmuştur
tartışmasını gereksiz buluyoruz.
Şimdi şu soruyu sorabiliriz:
- Niçin Anadolu kültürünün ya-
bancısıyız?
Yada:
- Bizim olan her şeye neden baş-
kalan sahip çıkıyor?
Bu soruyu yanıtlamak öyle zor
değildir. Zor değildir ama bugüne
dek Anadolu kültürü çocukluğu-
muzdan beri kafalara şöyle sokul-
muştur.
Yunan kültürü!
Yann: vazgeçilmeyen
tutku,/ altın
AVRUPA'DAN
GüRAY OZ
Yalanın-Dolanın Dibi
Bu yaz Avrupa Türkiye'ye indi diyoriar. Sahille-
rin dolup taştığı söyleniyor. Herhalde başka sahil-
lerolmah; benim gördüğüm sahillertenhaydı. Tür-
kiye Uluslararası Para Fonu ile "nazlı âşık" kavga-
sını sürdürür, IMF yarım teslimiyetle yetinmezken
sahillerin dolup taştığını yazan gazetelerin halka
moral vermek için çabaladıklan söyleniyordu kah-
ve köşelerinde. Gerçekte ise sahiller ıssızdı. Gü-
ney kıyılanmızda biraz yükselmiş olan doluluk ora-
nı, dediklerine göre yanıltıcıydı. Turist sayısındaki
artış oranlarını geçen yıla, önceki yıla göre değil,
daha yüksek oranlara ulaşılmış yıllara göre hesap-
lamak gerekiyordu.
Bu "kötümser-gerçekçiler"', "münafık muha-
///"lerin dikkat çektiği bir başka nokta da, geçmiş
yıllarla yapılan kıyaslamalarda turistlerin bıraktık-
ları döviz miktarının göz önünde tutulmaması.
"Kötümser gerçekçiler", "muhalif münafıklar"
memleketin bu halinden gizli bir sevinç mi duyu-
yorlar? Hiç sanmam, büyük kaygı duyduklarından
eminim.
• • •
Türkiye'de insanlar şu sıralarda iki farklı yakla-
şımın, iki farklı görüşün çevresinde kamplaşıyor-
lar. Bu taraflardan birisi, Türkiye'nin, birbirini izle-
yen krizlerle ve her krizden sonra biraz daha ulus-
lararası finans kurumlarına, büyük devletlere ba-
ğımlı hale geldiğini söylüyor, her krizde memleke-
ti "kurtarmaya" gelen IMF'nin reçetelerinin yeni
krizlerin yaratıcısı olmaktan başka bir işe yarama-
dığını savunuyorlar. Çareyi üretimi arttıracak, soy-
gunu önleyecek, dışa kapalı değil ama yerli çö-
zümlerde arıyorlar. Medyamızın cevval kalemleri
bunlara "devletçi solcular" adını veriyor. Diğerta-
rafta ise yine medyanın usta kalemlerinin anlaşıl-
ması zor tanımlarıyla, her nasıl oluyorsa "serbest
piyasacı solcularla, liberal sağcılar" var ve onların
derdi, IMF ile birlikte Türkiye'yi düzlüğe çıkarmak-
mış. Bu medya leşkerine göre şaşırtıcı olan,
MHP'nin "dev/efç/so/cu"larlayada "devletçisol-
cu"lann MHP ile aynı safta olmaları imiş. Türkiye
tuhaf bir ülke. Kimi zaman yalanın dolanın, şaşırt-
macanın, demagojinin sonu yok. IMF ile yapılan
anlaşmaların, verilen niyet mektuplannın altında
"devletçi solcu"lann değil, MHPGenel Başkanı'-
nın, serbest piyasacı "solcu" Ecevit'in ve liberal
sağcı Mesut Yılmaz'ın imzası yok mu?
• • •
Yadırganacak çok şey var bu ülkede. Eleştirile-
rini sistemin kendisine yöneltmeyen. Ama bu sis-
temin de bir tuhaf sistem olduğunu söyleyenlerin
sesine de kulak vermeli. "Böyle kapitalizm mi
olur?" diyenlerin, "kapitalizmin de birraconu var,
anladık serbest piyasa ama serbest soygun değil
ki kardeşim" diyenlerin haklı oldukları bir yan yok
mu. Böyle söyleyen ve sesleri gittikçe yükselen bu
kesim alışılmadık birtablo çiziyor. Alışılmadık, çün-
kü alışılmış olan; sanal dünyalarda yaşamak, pa-
radan para kazanmak, köşe dönmek ve hesapsız,
özellikle de kitapsız yaşamaktı.
• • •
Bu yaz Avrupa Türkiye'ye inemedi. Inecekti, a-
ma yeteıii sayıdâ uçak seferi yoktu. Kriz nedeniy-
le oteller olağanüstü ucuz olsa da gelemediler.
Ben geldim. Ama ben sırtında çanta tatil beldele-
rini dolaşan Avrupa'da mukim fukara bir gazete-
ciyim. Açığı kapatmam mümkün değil efendim.
Mersîn
Soli-Pompeipolîs
çahşması sürüyor
NAZMİAKDAĞ
ARtF ASLAN
MERStN / BAT-
MAJV-Mersin'deki So-
li-Pompeipolis antik li-
man kentinde kazı ça-
lışmalan hızla devam
ediyor. Antik kent Ha-
sankeyf'te ise Prof. Dr.
Oluş Arık gözetiminde
sürdürülen kazının res-
torasyon ve kurtarma
çalışmalanna Almanlar
büyük ilgi gösteriyor.
Çalışmalann eylül ayı
başına kadar hızla sü-
receğini belirten Ank.
Batman'a bir müze ku-
rulmasını istedi.
Soli-Pompeipolis an-
tik liman kentindeki
kazı çalışmalan Mersin
Üniversitesi Fen-Ede-
biyat Fakültesi Arke-
oloji Bölümü'nce yürü-
tülüyor. Kültür Bakan-
lığı, Mezitli Belediyesi
ve Gelbul Inşaat'ın
desteğinde gerçekleşti-
rilen çalışmalann yak-
laşık 1 ay süreceği bil-
dirildi. Kazıda elde edi-
len MÖ 67-65 dönemi-
ne ait çok sayıda tarihi
eser, alanda oluşturulan
müzede sergileniyor.
Hasankeyf
Antik kent Hasan-
keyf'te de kazı çalış-
malan, Ankara Üniver-
sitesi Dil Tarih Coğraf-
ya Fakültesi Öğretim
Görevlisi Prof. Dr. Oluş
Ank başkanlığında de-
vam ediyor. Kazı çalış-
malanna özellikle ts-
tanbul Alman Arkeolo-
ji Enstitüsü'nün büyük
ilgi gösterdiğini anlatan
Ank şöyle konuştu:
"Hasankeyfte \iizeyde
genel olarak İslami me-
deniyedere ait eserler ve
izler olduğu için yaban-
cılann ilgisini pek çek-
miyor. O>sa İslam ön-
cesi medenhetlerve an-
tik döneme ait değerle-
riyie Hasanke>f zengin
bir kent. İstanbul Al-
man Arkeoloji Enstitü-
sü'nün yeni scçilmiş
başkam, Hasankevf e
ilgi gösterdi. Bütün
dünya ile işbûiiği yap-
mak isthoruz. Alman-
lar da blzimle işbûiiği
yapmak istiyoriar. An-
İaşabilirsek kazı çalış-
malanna kanlacaklar.
Daha önce Bamberk
Üniversitesi ile anlaş-
nuşnk. Neden olmasın.
Görüşmelerimizdevam
ediyor."
Eylülde bitecek
Kazılann eylül ayı
başına kadar devam
edeceğini belirten
Ank, ekonomik kriz
nedeniyle ödeneklerin
azaldığını, ancak GAP
Idaresi'nin bu yılki ça-
lışmalara 70 milyar lira
sağladığını belirtti.
Ödeneğin mayıs ayı ba-
şında çıkanlması karar-
laştınlmasma karşın
bürokratik engellerle
temmuz ayına sarktığı-
nı anlatan Ank, "Tür-
kiye'de tarihi mirasla
uğraşanlar zaman, pa-
ra ve akıllannın yüzde
60'ınj bürokrasiye har-
car, kalan yüzde 40*ı asıl
işin üzerine verebilseler
dua ederiz" dedi.
Ank, antik kentten
çıkanlan eserlerin ser-
gilenmesi için Bat-
man'a bir müze kunıl-
masını istedi.