Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 6 NİSAN 2001 CUMA
OLAYLAR VE GORUŞLER olay.gorus@cumhuriyet.com.tr
Tütünde îsyan Tütüyor!
A
Mustafa GAZALCI CHP PM
nkara'da, Tütün
Platfonnu'nun çağ-
rısı ile (17 Mart
2001 Cumartesi)
yurdun dört bir ya-
nından gelen muh-
tarlar, tütün üreticilerinin isyanını
dile getirdiler. Tütün üreten bölge-
lerden otobüslere dolup gelen muh-
tarlar Türk-lş Salonu'na sığmadılar.
"Yetti artık, bıçak kemiğe dayandı,
duyun bizi" dediler. Qnlan dinlerken
şair Başaran" ın dızelen geldı usuma,
"Biz sustuk çok sustuk. Dayandı bı-
çak kemiğe. Gayn konuşacağız. Du-
yukun toprağın insanın sesi Neyse
olsun hakçası" (1)
Muhtarlar konuşmalannda tütü-
ne konan kotayı, Tekel'in özelleşti-
rilmesiyle daha da perişan olacak-
lannı, kıraç topraklarda başka ürün
ekip dikemeyecekleri için aç kala-
caklannı anlattılar. Sonra partiler
adına alışılmış nutuklan dinlediler.
Zaten MHP temsilcisi daha önemli
işleri olduğu için toplantıya katıl-
mamışü. îktidar ortağı DSP ve ANAP
temsilcileri ise sorulan sorulara do-
yurucuyanıtlar veremedi. Nasıl ver-
sinlerki... Biryandayörelerindenko-
pup gelen, haklı şeyler söyleyen ta-
Üyesi, Eğit-Der Genel Başkanı
nıdık muhtarlar, öte yanda IMF'ye
verilen niyet mektuplan... Konuşu-
lanlan dinlerken gel de Orhan Ve-
B'nin şiirini düşünme: "Neler yap-
madık şu vatan için /Kimimiz öidûk
/ Kimimiz nutuk söyledik."
Toplantıda konuşan bir muhtar,
"Biz sizi seçip Ankara'ya gönderdik,
sorunlanmızı çözesiniz diye, ama iş-
leriniz çok olduğu için biz sizin aya-
ğınıza geldik, duyun bizi, çözün bt-
zim sorunumuzu™ Tütün bizim tek
geçim kaynağımız, başka yapacak
işimiz yok. Kota koy arken, Tekel'i
özelleştirmek isterken bize bir şey
sormadmız. Bu kavga, ekmek kavga-
sıdır. hayat kavgasıdır. Başka şeye
benzemez" diyordu.
Her yöreden temsilci bir muhtar
çıktı, yalın bir biçimde tütün üreti-
cilerinin çilesini anlattı. Aynca bez-
lere, kartonlara düşüncelerini yazmış-
lar:
"Ekmeğimizi Amerikan çiftçisine
yedinneyiz!
w
"Kahrobun IMF, yaşasın bağun-
sızTüridyer
a
IMF Tûrk tütüncühığünden eü-
niçek!"
"EMF, bizi bize bırak!"
"Özerkleştirilmiş Tekel: Bağun-
sıziık, özeDeştirilıniş Tekel: IME"
"Tekel ve Türk tütünü sahipsiz de-
gsr
Orgütsüz beş yüz bin tütün üreti-
cisi, aileleriyle birlikte üç milyon
insan. Tütün Platformu öncülüğün-
de, Tek Gıda-Iş Sendikası, Tütün
Eksperleri Derneği gibi kuruluşla-
rtn desteğinde sesini duyurmaya ça-
lışıyor.
Daha önce de Samsun'da, Izmir'de,
Akhisar'da toplantılar yaptılar. Bil-
diriler yayımladılar. Şimdi de so-
runları çözülsün diye Ankara'ya
muhtarlan gönderdiler.
Toplantıyı Tütün Platformu Baş-
kanı, eski Tekel Genel Müdürü Or-
han Özet yönetiyor. Sayuı Özet, ko-
nuşmalann arasında kısa kısa Tekel
özelleşirse neler olacağını sıralıyor.
"ÇAYKUR nasıl özeHeştirme dışın-
da tutuhnuşsa aynı yöntemleTekelde
tutulabUn*" diyor. Bu sözleri duya-
cak, yansıtacak çok kişi yok basın-
dan. Saglığı elverseydi her zaman ol-
duğu gibi üreticinin sorunlannı en
çarpıcı biçimde dile getiren çiftçi
dostu Sadullah Usumi de burada
olurdu. Tütünü, Tekel'i birçok kez
yazdı, yöneticileri uyardı. Dinleyen
olmadı, geldik bugüne.
Hükümet tütün üreticisinin çığ-
lıklanna kulak tıkayarak Tekel'i sat-
maya hem de yabancılara satmaya
çoktan karar vermişe benziyor!.. Al-
tın yumurtlayan tavuk kesilecek. So-
nucunda mıllet de, devlet de zarar gö-
recek. Tek kazançlı uluslararası si-
gara tekelleri. Yahıız üç mih/on tü-
tün üreticisi değil, 40 bine yaklaşan
Tekel işçisi ve memuru işsiz, aşsız
kalacak. Türk tütünü Virginia ve
Burley tütünlerinin katkı maddesi
olacak. Kendi pazanmız yabancıla-
ra bırakılacak. Tütün ve sigara sata-
rak döviz kazanan Türkiye tütün ve
sigara alarak döviz yitirecek. Toprak
kültürümüz değişecek. Dünya yap-
rak tütün ve sigara sanayiinin yüz-
de 90-95'ini elinde bulunduran dört
tekel, ülkemizdeki tütüncülüğü ve si-
gara sanayiini teslim alacak.
Geçmişte Demirel, Özal, Çiller,
Ydmaz hükümetleri tütüncülüğü-
müzü öldüren yanhş politikalan adım
adım uyguladılar. Tekel'i yenileye-
ceklerine gelişmesini baltaladılar.
Sigara kaçakçıhğını önleme gerek-
çesiyle Tekel aracıhğıyla yabancı si-
garalan ülkenin her yerine dağıttı-
rarak damak ve dudak alışkanlığmı
değiştirdiler.
Sonra yabancı sigaranın ülkede
yapımına izin verdiler. Kendi tütü-
nümüze sınır (kota) koyarken Virgi-
nia ve Burley tütünlerinin dikimini
desteklediler. şimdi sıra son darbe-
yi vurmaya geldi.
Bir zamanlar haşhaş ekim yasağı-
na "Biz kendi ülkemizde ne ekeceği-
mize kendimiz karar veririz", "Kal-
kuıma köylüden başlayacaknr'
7
di-
yen Ecevit'in kurduğu 57. hükümet
tütüne, pancara kota koyuyor. Te-
kel'i özelleştiriyor, alınan bu karar-
larla tütün üreticisini, köylüyü akıl
almaz sıkıntılara sokuyor.
Tütün Platformu, Tekel ille de
özelleştirilecekse "Tekel sigara fab-
rikalan en azyüzde §1 hisse Tekel'de
kahnak şarüyla yalnız Tekel çataşan-
lan ile Türk tütünü üreticilerinin,
Tekel sigaralanm pazarlayanlann ve
küçük tasamıf sahiplerinin ortak
olabileceği anonim şirketier halinde
özeUeştirilmelidir" diyor (3).
Belki de tütünü yalruz sigarada ve
resimde görenlere sesleniyoruz, kı-
raç topraklarda dünyanın en güzel kü-
çük yapraklı tütünlerini bin bir güç-
lükle yetiştiren tütün üreticüerini aç-
lığa düşürmeden, Tekel'i yabancıla-
ra satmadan bağımsız karar alma ye-
timiz tam ortadan kalkmadıysa he-
nüz, bu öneriyi dikkate alınız, Tü-
tün Platformu ile görüşmeye başla-
yınız.
(3) Tütün Platformu 17 Mart 2001,
24 numarah bildiri
ARADABIR
Prof. Dr. COŞKUN ÖZDEMİR
Bu Cinayetler...
Çiğdem 17 yaşında bir genç kızdt. Herkes gibi onun
da yaşamaya hakkı vardı. fnsan gibi, özgürce yaşama-
ya, kendisinı geliştirmeye, mutluluk denilen şeyi tat-
maya ve her iyi ve güzel şeye ulaşmaya hakkı vardı Çiğ-
dem'in. Imza attığımız ınsan haklan bıldirgeleri böyle
diyordu. Bu defa, doğduğum şehir (Şanlıurfa)'den de-
ğil Ağn'dan geldi haber. Çiğdem, sınır ilimiz Ağn'nın
bir köyünde evlendı. Muhtar ağanın oğluna verdiler onu.
Satılık bir mal gibi. Muhtar ağanın oğlu, kendisine tes-
lim edilen malı sağlam bulmadığını bildirdi. Bu konu-
da karar verrne yetkisi ona aitti. Sağlam değil diyorsa
buna kimse itiraz edemezdi. Söylentiye göre bunu iki
kez daha yapmıştı. Bu defa da arızalı malı Kaya aile-
sine geri gönderdi. Kaya ailesi gönderdiğı malın sağ-
lam çıkmamasının utancı içinde köyü terk etti. Geldik-
leri şehirde insan görünümlü bir dede, aile karan ile on-
lan temsilen, 17 yaşındaki bu tazeciği, bu gül gibi gen-
cecik kızı boğarak öldürdü. Bunu ailenin namusunu te-
mizlemek gerekçesı ile yaptılar. 21. asnn birinci yılın-
da ve Avrupa Birligı tarbşma-
lan yapan, çağdaşlaşma ça-
balan içindeki Türkiye'de.
Adli tıpta Çiğdem'in cansız
vücuduna yapılan otopside
adi bir mal yerine konulan bu
genç kızın sapasağlam bir
bakire olduğu ispatlandı,
ama kim verecek bu tarif
edilemez, bu var olan söz-
cüklerle nitelendinlemez kor-
kunç, bu vicxlansızca işlenen
cinayetin hesabını? Kimler-
dir bu gencecik evlada kıyan-
lar? Sadece o cehalet ıçin-
de yüzen aile midir suçlu
olan, birdüşünürmüsünüz?
Kan revan içindeki o kurban
arenalannda acemi kasap-
lann kör bıçaklanndan can-
lannı kurtarmak için kaçışan
irili ufaklı hayvanlan acıma-
sızca kırbaçlayan, sopala-
yan ve sonra da kurşunlayan
benim sevgili ve de ihanete
uğramış halkım, töre uğru-
na öz kızına kıymaktan da
geri durmuyor. Bu gaddar-
ca ve vahşice gerçekleştiri-
len eylemi onlar için kaçınıl-
maz kılan bu çağdışı, akıl dı-
şı vicdan dışı töreyi gözden
geçiremiyor, bu çılgınlığı ak-
lın terazisine vuramıyor; on-
lara dogmadan, hurafeden,
batıl ınançtan kurtulacağı bir
eğitim verilemiyor. Köy Ens-
titüleri'ni kapatıp onun yeri-
ne 500 imam hatip okulunu,
binlerce Kuran kursunu ku-
ranlan bir kere daha, bir ke-
re daha anmaktan kendimi
alamıyorum. Onları hangi
duygularia andığımı siz çok
iyi biiyorsunuz sevgili okuyu-
cular.Ben, Çiğdem'i ve bin-
lerce benzerini düşünerek
yüreğimin üzerindeki büyük
ağırlıkla kaleme aldığım bu
yazıyı, MHP'Iİ bakanlann va-
tandaşlığına onay verme-
dikteri, Türk dilinin büyük üs-
tadı Nâzım Hikmetten esin-
lenerek brtıreceğim: "Ve ben
artık tenezzül edip başımı
yurdumun mavi ve ışıklı boş-
luklanna kaldırmıyonım. Yıl-
dızlaruzakmış, toprak ufak-
mış, umurumda değil, aldır-
mıyorum."
Yurdumun insanlannı ya-
nm asırdan beri akıldan, bi-
limden, eğitimden ve aydın-
lanmadan yoksun bırakan
yöneticilerin adını anmak is-
temiyorum. Çiğdemleri bu
utanç verici, ulusça yüz kı-
zartıcı, kahredici, töre adı
verilen ve baba, dede, kar-
deş eli ile işlenen cinayetler-
den, kıyımlardan kurtarama-
dıkça insan haklan, demok-
rasi, fıkir özgüriüğü savlan-
nı ileri sürmekten, Avrupa
Birliği'ne katılmanın sözünü
etmekten utanç duyuyorum.
Benim için çok daha hayret
verici, çok daha esrariı ko-
caman, çok daha utandıncı
ve ezicidir yurdumda yolu
üstünde durulan ve bir hiç
uğruna canına kıyılan insan.
SoldaAnlaşmak...
Erlan UNVER Torbah
S
olda anlaşmaya, solun en temel ıtkesi
olan nesnellığe uyumla başlamalı..
Bunun en asal yanı, evrensel gelışım-
lenn tümünû, maddecı-gerekırcı ger-
çeklık çerçevesinde değerlendırmek-
ur. Böyle olunca, solda anlaşmanın düzlemi so-
mut olarak ortaya çıkar...
llk aşamada, -üreom süreci dönüşüm etkisiy-
le- dünyanın geldiği noktayı sağlıklı değerlendir-
me vardır... 19 ve 20. yüzyıllann üretim bıçimin-
de, teknolojının yol açtığı çok önemli ve büyük
dönüşümlenn gerçekleştıği görûlecektır..
Sol, bu yapısal dönüşümü ve o dönüşümün
'sosyoekonomipoitik' toplam etkılennı gözardı et-
meden çağdaş bir düzenlemeye yönelmelidır. O
düzenlemeyle gelişecek düzlem solda anlaşma-
nın temelını oluşturacaktır.
Bu düzlemin yarattığı temelde solda anlaşma-
nın başlıklan şöyle sıralanabilir:
ı) Solun asal ilkelerinde bütünleşmek. Sol ad-
lı sağ olmamak ve soldan caymış sol durumuna
düşmemek.. u) Olabilır - uygulanabilir gerçekçi
bir sol projeyi oluşturmak. lnsandan/erkten ko-
puk bir sol olmamak.. ııı) Smıf kavramını nicel
anlamda genışletıp, çağdaş sol-erksel btr yakla-
şımı geliştirmek/yaygınlaştırmak.. Çağdaş bir
blok teziyle yalıtılmışkğı aşmak.. ıv) Demokra-
tık katdımı nitel anlamda genışletıp çağdaş sol bir
yaklaşımı gebştirmek/dennleşnrmek.. Elit ve ön-
cü takımlar yalnızlığını aşmak..
Aynca, yapılanma konulan dışında, aynntıda
kalan noktalar, bellı bir süreç için dondurulmah-
dır. Bunun yanında, evrenselliği aşan yerelde/ulu-
salda, öznel koşullardan doğan gerekler için bel-
li bir esneme payı bulunmalıdır. Solda anlaşma-
nın eşgüdümünü, bugün yaşayan tek enternasyo-
nal olan Sosyalıst Enternasyonal yerine getirme-
lidir. (O Sosyalıst Entemasyonal'de bugün var
olan aymaz durumun aşılması, bir ayn ve yoğun
çabayı zorunlu kılmaktadır. Bu olmazsa Porto
Alegre Entemasyonali gündeme gelmeli.. Yoksa
doğrudan Porto Alegre'ye mı yönelmelı?.)
Genel bir gözlemle de olsa, 20. yüzyıl sonun-
da dünyanın ıçine itildiği yenı yapıya bakarak ya-
pılacak bir değerlendırme, solda anlaşmanın zo-
runluluğunu ortaya koyar. Bu zorunluluğa ek ola-
rak, teknolojik devnmden yararlanıp solda çağ-
daş bir düzenlemenın olanağuıı değerlendirme
gereği de bulunmaktadır. Sözü edilen zorunluluk
ve gerek, hıç kuşku duyulmasın ki, evrensel ve
yerel/ulusal anlamlardakı sol siyaseh, partileş-
meyı insanlaştıracak, toplumsallaştıracak ve seç-
menleştirecektır. (Öylece Tûrkıye solunun bır ek-
sikleştirilmiş yamnda görülen Edebali solu-Ana-
dolu solu-sınıfsLZ sol-bilimlı ilımlı paçal sol-vit-
rin yenileme solu gibi atraksiyonlar, yozluklar
kolayca sıntacak, olası yanılgıîar önlenmiş ola-
caktır!.)
Bunlar gerçekleştirilirken yapılacak olan akıl-
cı ve gerçekçi ırdelemelerle, solda çok gereksi-
nim duyulan bir annmaya gidilecektir.. Aynca
bugün artık çok önemli olan genel bır özeleştiri
yapma ve hesap özeti (nu-
zan) çıkarma diyebileceği-
mız ödevler, çağı okuyarak
yenne getırilmiş olacakur.
Annmayla, sol feodalizma-
yı aşma; özeleştuı ve hesap
özeüyle de siyasal lıberaliz-
mi, -demokrası ve akılcılığı-
onyıllar sonrasında kapitaliz-
min elinden kurtarma gö-
revlerinin yerine getirilece-
ği bılinmelidir. Biz buna, sa-
deleşerek toparlanma diye-
bıliriz...
Bunlan yerine getirirken
solun asal ilkelerinden en
küçük bir ödüne bile gerek
yoktur. Bılir misiniz ki, Er-
gin Yddızoğlu "halk sınıfl»-
n" derken çok katı-yalm,
ancak çağdaş sol bır gerçe-
ği dile getirmektedir.. (Nice
Zırvesi'nde Kargaşa, Cum-
huriyet, 11 Aralık 2000).
Gramsd'nin anlaşılması için
belki de 2000'lenn yaşan-
ması gerekliydı; bella de bu-
ralara gelmemiz için Sovyet
modelınin çökmesi, küresel-
leşmenin bilmem kaçıncısı-
nın yaşanması gerekliydi..
Belki de "sendikasızlaştınl-
mışdünyanın" en çağdaş sol
dırenışçılenyle ve öneraıe-
cileriyle Seattle, Washing-
ton, Prag, Nice, Davos ve
Porto Alegre'de karşılaşma-
I^V j mız gerekiyordu...
Öyle ya da böyle, ancak
solda anlaşmak gerçeğine
çarpmamız içuı bunlan ve
daha nıcelerini yaşayıp gel-
dikbugünlere.. Kapitalizmin
yeni liberalizmi, yarattığı şu
Yenı Dünya Düzeni (YDD)
ve küreselleşme, özelleştir-
me, serbest piyasa sistemi
gibi kollan ile insanlığı sıkıp,
ezip sömürerek öylesine ada-
letsız ve actmasız bir evren-
sel düzlem oluşturdu ki, bi-
linen o parçalı evrensel, ye-
rel/ulusal sollar. artık ortak
bır düzlemde anlaşmayı ka-
çınılmaz bır dayatma olarak
yaşamaktadırlar...
Sosyal demokratik sol ya
da sosyal demokratik sosya-
lızm, vbg. adlarla da olsa bu
anlaşma, insanoğluna daya-
tılan seçeneksız kapitalizm
karşısında, rnsanlıktan yana
çok önemli bir soluk alma
anlamındadır..
Ve günler geçmekte, sol-
da anlaşmak zamanı büyük
bır hızla tükenmektedir. Sol-
da anlaşmanın yerel/ulusal
düzeyiyle Türkiye gerçekli-
ğı, gelecek iki yazıda ve si-
yasetin/ partınin seçmenleş-
tuilmesi bölümlerinde irde-
lenecektir.
PENCERE
Masal• ••
Aşağıdaki masalı bana Urla'nın Balıklı köyün-
den okurum Hayrettin Karademir vaktiyle yolla-
mtştı; şimdi tam sırası diye düşündüm...
Vakit o vakit...
•
Padişah tebdili kıyafet memleketi dolaşırmış. Bir
gün akşam vakti veziriyle birlikte bir yörük çadın-
na konuk olmuş; oğluna bağırmış yörük beyi:
- Oğlum, bin\aç koyun, bir de kuzu kes!..
Padişah "Ağa bizim yiyeceğimiz şuncaz et, ne-
ye bu kadar masraf edersin " derken yörük sığan-
mış, çemremiş, padişahın suratına bir tokat aşke-
dip uyarmış:
- Evsahibinin işine kanşma!.. *~
Ertesi günü konuklaruğurianırken, padişah, müh-
rünü taşıyan bir kâğıdı yörüğe verip:
- Ağa, demiş, yolun fstanbul'a düşerse bize de
buyur, bu kâğıdı kime göstersen sana bizim evi ta-
rifeder.
Aradan zaman geçmiş, yörük beyinin Istanbul'a
gidesi tutmuş; atını eğerlemiş; heybenin bir gözü-
ne bir kuzu, öbür gözüne peynirie yağ tulumlannı
yerteştirmiş; yola revan olmuş; istanbul'a vardı-
ğında sora sora sarayın önüne gelmiş; atının ba-
şını çekmiş, elindeki mühüriü kâğıdı kapıdaki ka-
labalıktan birine göstererek sormuş:
- Bunun sahibi burada mı otunır?..
Olumlu yanıt alınca atını sarayın avlusuna sür-
müş, görevliler bağnş çığnş yörük beyini durdur-
maya uğraşırken padişahla vezir adamı yukardan
görmüşler; vezir "bırakın gelsin" deyinceye kadar
yörüğü yere yıkmışlar; at kurtulmuş, eğeri hayva-
nın kamı altına dolanmış, yağla peynir yere saçıl-
mış, kuzu şaşkın avtuda koşmaya başlamış; sonuç-
tayetişip adamı kapıdaki muhafızlann elinden kur-
tarmışlar, padişahın yanına çıkarmışlar; yörük bir
çevresine bakmış, bir de tanışı olduğu iki kişinin
yüzüne:
- Ülen, demiş, benim dört ayaklı köpeklerim se-
nin iki ayaklı köpeklerinden daha terbiyeli be!..
Köpeğine söz geçiremeyen ağanın sürüsünü kurt
götüre!..
•
Padişah vezirine yörüğe duyurmadan buyur-
muş:
- Yediğim tokadın öcünü alacağım, sofrayı de-
niz kıyısına kunjn, heryemeği altın tabakta geti-
rin.
Emir emirdir; padişah, veziri ve yörük beyi sof-
raya kurulmuşlar; yemeğe başlamışlar; içinde ye-
mek biten her attın tabak denize atılıyormuş; vezir
dayanamamış, padişaha dönüp uyarmış:
- Şevketlim yeter, hazine boşalıyor.
Yörük başını sofradan kaldırmış; vezire bir tokat
aşketmiş, ardından:
- Ülen, demiş, ben sana ev sahibinin işine ka-
nşma dememiş miydim!..
Padişah bu kez de ne yapacağını şaşırmış; çok
etkilendiğinden yörüğe başvezıriik önermiş; ama
yörük bir şart koymuş: Ne yaparsa yapsın, işine hiç
kanşılmayacak!.. Ertesi günü başveziriik postuna
bağdaş kurup otuımuş, başını önüne eğmiş, ak-
şama değin öyle durmuş; bir gün, iki gün, beş gün,
on gün, yirmi gün, otuz gün, kırk gün, derken öte-
ki vezirier aralannda fısıldaşmaya başlamışlar "Al-
lah AÎIah bu adam dilsiz mi, bir derdi mı var?" di-
ye kendi aralannda konuşuyorlarmış.. içlerinden bi-
ri kırkıncı günü bu davranışının nedenini sorunca
yörük eliyle işaret edip adamı yanına çağımnış, ku-
lağına eğilmiş:
- Ben sûnnetsizim.L - •-
Vezir
- OhooooL diye gülmüş, sıkıntın bu mu ağam,
biz hepimiz sünnetsiziz.
Yörük beyi o akşam padişaha haber salmış, er-
tesi sabah için destur istemiş, huzurda vezirteri
boy sırasına göre dizmiş, hepsinin donunu sıyır-
mış, kırk vezirden ikisi sünnetli çıkmış...
Yörük beyi padişaha dönmüş:
- Üien, demiş, bunlardan birini başveziryap, iş-
ler yoluna gireri..
Atına binmiş, çığırmış, çekmiş, gitmiş...
TEŞEKKUR
îstanbul Tıp Fakûltesi'nde (Çapa) gördüğüm
tedavi sırasında iyilik dileklerini bizzat
bildirmek inceliğini gösteren,
CUMHURBAŞKANI .
Sayın ;
AHMET NECDET
SEZER'e
Fakûltenin nöroloji, onkoloji ve ortopedi
bölümleri öğretim üyeleri ve yarduncılanna,
fızyoterapistlerine, hemşirelerine,
teknisyenlerine ve personeline,
Aynca "geçmiş olsun" dileklerini
doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak
ileten bütün akraba, arkadaş ve dostlanma
içten teşekkürlerimi sunarım.
BÜLENT TANÖR
TÜRKİYE SOSYAL EKONOMİK StYASAL ARAŞT1RMALAR VAKFI
PARTİİÇİ DEMOKRASI
AnJamı, Önemi ve Sorunlan
Konuşmacı:
Prof. Dr. Gert - Joachim Glaessner
V>r: Armada Ottlı, Barbaros Salomı - T»rifc: 7 Nısan 2001. Cumartesi
Sut: 15.00 -18.00 Sunultane Çevın Vardır
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin yayınladığı günlük
Bizim Cazete
Ülke sorurtanna iltşkin raporlanyia. araştırmalanyia,
köşe yaaianyla, tarafsız haberienyle sıvıl toplumlann gazetesi.
Düzeniı okumak ıçın abone olun. Tek (X212.51106 75