23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 NİSAN 2001 CUMA OLAYLAR VE GORUŞLER olay.gorus@cumhuriyet.com.tr Tütünde îsyan Tütüyor! A Mustafa GAZALCI CHP PM nkara'da, Tütün Platfonnu'nun çağ- rısı ile (17 Mart 2001 Cumartesi) yurdun dört bir ya- nından gelen muh- tarlar, tütün üreticilerinin isyanını dile getirdiler. Tütün üreten bölge- lerden otobüslere dolup gelen muh- tarlar Türk-lş Salonu'na sığmadılar. "Yetti artık, bıçak kemiğe dayandı, duyun bizi" dediler. Qnlan dinlerken şair Başaran" ın dızelen geldı usuma, "Biz sustuk çok sustuk. Dayandı bı- çak kemiğe. Gayn konuşacağız. Du- yukun toprağın insanın sesi Neyse olsun hakçası" (1) Muhtarlar konuşmalannda tütü- ne konan kotayı, Tekel'in özelleşti- rilmesiyle daha da perişan olacak- lannı, kıraç topraklarda başka ürün ekip dikemeyecekleri için aç kala- caklannı anlattılar. Sonra partiler adına alışılmış nutuklan dinlediler. Zaten MHP temsilcisi daha önemli işleri olduğu için toplantıya katıl- mamışü. îktidar ortağı DSP ve ANAP temsilcileri ise sorulan sorulara do- yurucuyanıtlar veremedi. Nasıl ver- sinlerki... Biryandayörelerindenko- pup gelen, haklı şeyler söyleyen ta- Üyesi, Eğit-Der Genel Başkanı nıdık muhtarlar, öte yanda IMF'ye verilen niyet mektuplan... Konuşu- lanlan dinlerken gel de Orhan Ve- B'nin şiirini düşünme: "Neler yap- madık şu vatan için /Kimimiz öidûk / Kimimiz nutuk söyledik." Toplantıda konuşan bir muhtar, "Biz sizi seçip Ankara'ya gönderdik, sorunlanmızı çözesiniz diye, ama iş- leriniz çok olduğu için biz sizin aya- ğınıza geldik, duyun bizi, çözün bt- zim sorunumuzu™ Tütün bizim tek geçim kaynağımız, başka yapacak işimiz yok. Kota koy arken, Tekel'i özelleştirmek isterken bize bir şey sormadmız. Bu kavga, ekmek kavga- sıdır. hayat kavgasıdır. Başka şeye benzemez" diyordu. Her yöreden temsilci bir muhtar çıktı, yalın bir biçimde tütün üreti- cilerinin çilesini anlattı. Aynca bez- lere, kartonlara düşüncelerini yazmış- lar: "Ekmeğimizi Amerikan çiftçisine yedinneyiz! w "Kahrobun IMF, yaşasın bağun- sızTüridyer a IMF Tûrk tütüncühığünden eü- niçek!" "EMF, bizi bize bırak!" "Özerkleştirilmiş Tekel: Bağun- sıziık, özeDeştirilıniş Tekel: IME" "Tekel ve Türk tütünü sahipsiz de- gsr Orgütsüz beş yüz bin tütün üreti- cisi, aileleriyle birlikte üç milyon insan. Tütün Platformu öncülüğün- de, Tek Gıda-Iş Sendikası, Tütün Eksperleri Derneği gibi kuruluşla- rtn desteğinde sesini duyurmaya ça- lışıyor. Daha önce de Samsun'da, Izmir'de, Akhisar'da toplantılar yaptılar. Bil- diriler yayımladılar. Şimdi de so- runları çözülsün diye Ankara'ya muhtarlan gönderdiler. Toplantıyı Tütün Platformu Baş- kanı, eski Tekel Genel Müdürü Or- han Özet yönetiyor. Sayuı Özet, ko- nuşmalann arasında kısa kısa Tekel özelleşirse neler olacağını sıralıyor. "ÇAYKUR nasıl özeHeştirme dışın- da tutuhnuşsa aynı yöntemleTekelde tutulabUn*" diyor. Bu sözleri duya- cak, yansıtacak çok kişi yok basın- dan. Saglığı elverseydi her zaman ol- duğu gibi üreticinin sorunlannı en çarpıcı biçimde dile getiren çiftçi dostu Sadullah Usumi de burada olurdu. Tütünü, Tekel'i birçok kez yazdı, yöneticileri uyardı. Dinleyen olmadı, geldik bugüne. Hükümet tütün üreticisinin çığ- lıklanna kulak tıkayarak Tekel'i sat- maya hem de yabancılara satmaya çoktan karar vermişe benziyor!.. Al- tın yumurtlayan tavuk kesilecek. So- nucunda mıllet de, devlet de zarar gö- recek. Tek kazançlı uluslararası si- gara tekelleri. Yahıız üç mih/on tü- tün üreticisi değil, 40 bine yaklaşan Tekel işçisi ve memuru işsiz, aşsız kalacak. Türk tütünü Virginia ve Burley tütünlerinin katkı maddesi olacak. Kendi pazanmız yabancıla- ra bırakılacak. Tütün ve sigara sata- rak döviz kazanan Türkiye tütün ve sigara alarak döviz yitirecek. Toprak kültürümüz değişecek. Dünya yap- rak tütün ve sigara sanayiinin yüz- de 90-95'ini elinde bulunduran dört tekel, ülkemizdeki tütüncülüğü ve si- gara sanayiini teslim alacak. Geçmişte Demirel, Özal, Çiller, Ydmaz hükümetleri tütüncülüğü- müzü öldüren yanhş politikalan adım adım uyguladılar. Tekel'i yenileye- ceklerine gelişmesini baltaladılar. Sigara kaçakçıhğını önleme gerek- çesiyle Tekel aracıhğıyla yabancı si- garalan ülkenin her yerine dağıttı- rarak damak ve dudak alışkanlığmı değiştirdiler. Sonra yabancı sigaranın ülkede yapımına izin verdiler. Kendi tütü- nümüze sınır (kota) koyarken Virgi- nia ve Burley tütünlerinin dikimini desteklediler. şimdi sıra son darbe- yi vurmaya geldi. Bir zamanlar haşhaş ekim yasağı- na "Biz kendi ülkemizde ne ekeceği- mize kendimiz karar veririz", "Kal- kuıma köylüden başlayacaknr' 7 di- yen Ecevit'in kurduğu 57. hükümet tütüne, pancara kota koyuyor. Te- kel'i özelleştiriyor, alınan bu karar- larla tütün üreticisini, köylüyü akıl almaz sıkıntılara sokuyor. Tütün Platformu, Tekel ille de özelleştirilecekse "Tekel sigara fab- rikalan en azyüzde §1 hisse Tekel'de kahnak şarüyla yalnız Tekel çataşan- lan ile Türk tütünü üreticilerinin, Tekel sigaralanm pazarlayanlann ve küçük tasamıf sahiplerinin ortak olabileceği anonim şirketier halinde özeUeştirilmelidir" diyor (3). Belki de tütünü yalruz sigarada ve resimde görenlere sesleniyoruz, kı- raç topraklarda dünyanın en güzel kü- çük yapraklı tütünlerini bin bir güç- lükle yetiştiren tütün üreticüerini aç- lığa düşürmeden, Tekel'i yabancıla- ra satmadan bağımsız karar alma ye- timiz tam ortadan kalkmadıysa he- nüz, bu öneriyi dikkate alınız, Tü- tün Platformu ile görüşmeye başla- yınız. (3) Tütün Platformu 17 Mart 2001, 24 numarah bildiri ARADABIR Prof. Dr. COŞKUN ÖZDEMİR Bu Cinayetler... Çiğdem 17 yaşında bir genç kızdt. Herkes gibi onun da yaşamaya hakkı vardı. fnsan gibi, özgürce yaşama- ya, kendisinı geliştirmeye, mutluluk denilen şeyi tat- maya ve her iyi ve güzel şeye ulaşmaya hakkı vardı Çiğ- dem'in. Imza attığımız ınsan haklan bıldirgeleri böyle diyordu. Bu defa, doğduğum şehir (Şanlıurfa)'den de- ğil Ağn'dan geldi haber. Çiğdem, sınır ilimiz Ağn'nın bir köyünde evlendı. Muhtar ağanın oğluna verdiler onu. Satılık bir mal gibi. Muhtar ağanın oğlu, kendisine tes- lim edilen malı sağlam bulmadığını bildirdi. Bu konu- da karar verrne yetkisi ona aitti. Sağlam değil diyorsa buna kimse itiraz edemezdi. Söylentiye göre bunu iki kez daha yapmıştı. Bu defa da arızalı malı Kaya aile- sine geri gönderdi. Kaya ailesi gönderdiğı malın sağ- lam çıkmamasının utancı içinde köyü terk etti. Geldik- leri şehirde insan görünümlü bir dede, aile karan ile on- lan temsilen, 17 yaşındaki bu tazeciği, bu gül gibi gen- cecik kızı boğarak öldürdü. Bunu ailenin namusunu te- mizlemek gerekçesı ile yaptılar. 21. asnn birinci yılın- da ve Avrupa Birligı tarbşma- lan yapan, çağdaşlaşma ça- balan içindeki Türkiye'de. Adli tıpta Çiğdem'in cansız vücuduna yapılan otopside adi bir mal yerine konulan bu genç kızın sapasağlam bir bakire olduğu ispatlandı, ama kim verecek bu tarif edilemez, bu var olan söz- cüklerle nitelendinlemez kor- kunç, bu vicxlansızca işlenen cinayetin hesabını? Kimler- dir bu gencecik evlada kıyan- lar? Sadece o cehalet ıçin- de yüzen aile midir suçlu olan, birdüşünürmüsünüz? Kan revan içindeki o kurban arenalannda acemi kasap- lann kör bıçaklanndan can- lannı kurtarmak için kaçışan irili ufaklı hayvanlan acıma- sızca kırbaçlayan, sopala- yan ve sonra da kurşunlayan benim sevgili ve de ihanete uğramış halkım, töre uğru- na öz kızına kıymaktan da geri durmuyor. Bu gaddar- ca ve vahşice gerçekleştiri- len eylemi onlar için kaçınıl- maz kılan bu çağdışı, akıl dı- şı vicdan dışı töreyi gözden geçiremiyor, bu çılgınlığı ak- lın terazisine vuramıyor; on- lara dogmadan, hurafeden, batıl ınançtan kurtulacağı bir eğitim verilemiyor. Köy Ens- titüleri'ni kapatıp onun yeri- ne 500 imam hatip okulunu, binlerce Kuran kursunu ku- ranlan bir kere daha, bir ke- re daha anmaktan kendimi alamıyorum. Onları hangi duygularia andığımı siz çok iyi biiyorsunuz sevgili okuyu- cular.Ben, Çiğdem'i ve bin- lerce benzerini düşünerek yüreğimin üzerindeki büyük ağırlıkla kaleme aldığım bu yazıyı, MHP'Iİ bakanlann va- tandaşlığına onay verme- dikteri, Türk dilinin büyük üs- tadı Nâzım Hikmetten esin- lenerek brtıreceğim: "Ve ben artık tenezzül edip başımı yurdumun mavi ve ışıklı boş- luklanna kaldırmıyonım. Yıl- dızlaruzakmış, toprak ufak- mış, umurumda değil, aldır- mıyorum." Yurdumun insanlannı ya- nm asırdan beri akıldan, bi- limden, eğitimden ve aydın- lanmadan yoksun bırakan yöneticilerin adını anmak is- temiyorum. Çiğdemleri bu utanç verici, ulusça yüz kı- zartıcı, kahredici, töre adı verilen ve baba, dede, kar- deş eli ile işlenen cinayetler- den, kıyımlardan kurtarama- dıkça insan haklan, demok- rasi, fıkir özgüriüğü savlan- nı ileri sürmekten, Avrupa Birliği'ne katılmanın sözünü etmekten utanç duyuyorum. Benim için çok daha hayret verici, çok daha esrariı ko- caman, çok daha utandıncı ve ezicidir yurdumda yolu üstünde durulan ve bir hiç uğruna canına kıyılan insan. SoldaAnlaşmak... Erlan UNVER Torbah S olda anlaşmaya, solun en temel ıtkesi olan nesnellığe uyumla başlamalı.. Bunun en asal yanı, evrensel gelışım- lenn tümünû, maddecı-gerekırcı ger- çeklık çerçevesinde değerlendırmek- ur. Böyle olunca, solda anlaşmanın düzlemi so- mut olarak ortaya çıkar... llk aşamada, -üreom süreci dönüşüm etkisiy- le- dünyanın geldiği noktayı sağlıklı değerlendir- me vardır... 19 ve 20. yüzyıllann üretim bıçimin- de, teknolojının yol açtığı çok önemli ve büyük dönüşümlenn gerçekleştıği görûlecektır.. Sol, bu yapısal dönüşümü ve o dönüşümün 'sosyoekonomipoitik' toplam etkılennı gözardı et- meden çağdaş bir düzenlemeye yönelmelidır. O düzenlemeyle gelişecek düzlem solda anlaşma- nın temelını oluşturacaktır. Bu düzlemin yarattığı temelde solda anlaşma- nın başlıklan şöyle sıralanabilir: ı) Solun asal ilkelerinde bütünleşmek. Sol ad- lı sağ olmamak ve soldan caymış sol durumuna düşmemek.. u) Olabilır - uygulanabilir gerçekçi bir sol projeyi oluşturmak. lnsandan/erkten ko- puk bir sol olmamak.. ııı) Smıf kavramını nicel anlamda genışletıp, çağdaş sol-erksel btr yakla- şımı geliştirmek/yaygınlaştırmak.. Çağdaş bir blok teziyle yalıtılmışkğı aşmak.. ıv) Demokra- tık katdımı nitel anlamda genışletıp çağdaş sol bir yaklaşımı gebştirmek/dennleşnrmek.. Elit ve ön- cü takımlar yalnızlığını aşmak.. Aynca, yapılanma konulan dışında, aynntıda kalan noktalar, bellı bir süreç için dondurulmah- dır. Bunun yanında, evrenselliği aşan yerelde/ulu- salda, öznel koşullardan doğan gerekler için bel- li bir esneme payı bulunmalıdır. Solda anlaşma- nın eşgüdümünü, bugün yaşayan tek enternasyo- nal olan Sosyalıst Enternasyonal yerine getirme- lidir. (O Sosyalıst Entemasyonal'de bugün var olan aymaz durumun aşılması, bir ayn ve yoğun çabayı zorunlu kılmaktadır. Bu olmazsa Porto Alegre Entemasyonali gündeme gelmeli.. Yoksa doğrudan Porto Alegre'ye mı yönelmelı?.) Genel bir gözlemle de olsa, 20. yüzyıl sonun- da dünyanın ıçine itildiği yenı yapıya bakarak ya- pılacak bir değerlendırme, solda anlaşmanın zo- runluluğunu ortaya koyar. Bu zorunluluğa ek ola- rak, teknolojik devnmden yararlanıp solda çağ- daş bir düzenlemenın olanağuıı değerlendirme gereği de bulunmaktadır. Sözü edilen zorunluluk ve gerek, hıç kuşku duyulmasın ki, evrensel ve yerel/ulusal anlamlardakı sol siyaseh, partileş- meyı insanlaştıracak, toplumsallaştıracak ve seç- menleştirecektır. (Öylece Tûrkıye solunun bır ek- sikleştirilmiş yamnda görülen Edebali solu-Ana- dolu solu-sınıfsLZ sol-bilimlı ilımlı paçal sol-vit- rin yenileme solu gibi atraksiyonlar, yozluklar kolayca sıntacak, olası yanılgıîar önlenmiş ola- caktır!.) Bunlar gerçekleştirilirken yapılacak olan akıl- cı ve gerçekçi ırdelemelerle, solda çok gereksi- nim duyulan bir annmaya gidilecektir.. Aynca bugün artık çok önemli olan genel bır özeleştiri yapma ve hesap özeti (nu- zan) çıkarma diyebileceği- mız ödevler, çağı okuyarak yenne getırilmiş olacakur. Annmayla, sol feodalizma- yı aşma; özeleştuı ve hesap özeüyle de siyasal lıberaliz- mi, -demokrası ve akılcılığı- onyıllar sonrasında kapitaliz- min elinden kurtarma gö- revlerinin yerine getirilece- ği bılinmelidir. Biz buna, sa- deleşerek toparlanma diye- bıliriz... Bunlan yerine getirirken solun asal ilkelerinden en küçük bir ödüne bile gerek yoktur. Bılir misiniz ki, Er- gin Yddızoğlu "halk sınıfl»- n" derken çok katı-yalm, ancak çağdaş sol bır gerçe- ği dile getirmektedir.. (Nice Zırvesi'nde Kargaşa, Cum- huriyet, 11 Aralık 2000). Gramsd'nin anlaşılması için belki de 2000'lenn yaşan- ması gerekliydı; bella de bu- ralara gelmemiz için Sovyet modelınin çökmesi, küresel- leşmenin bilmem kaçıncısı- nın yaşanması gerekliydi.. Belki de "sendikasızlaştınl- mışdünyanın" en çağdaş sol dırenışçılenyle ve öneraıe- cileriyle Seattle, Washing- ton, Prag, Nice, Davos ve Porto Alegre'de karşılaşma- I^V j mız gerekiyordu... Öyle ya da böyle, ancak solda anlaşmak gerçeğine çarpmamız içuı bunlan ve daha nıcelerini yaşayıp gel- dikbugünlere.. Kapitalizmin yeni liberalizmi, yarattığı şu Yenı Dünya Düzeni (YDD) ve küreselleşme, özelleştir- me, serbest piyasa sistemi gibi kollan ile insanlığı sıkıp, ezip sömürerek öylesine ada- letsız ve actmasız bir evren- sel düzlem oluşturdu ki, bi- linen o parçalı evrensel, ye- rel/ulusal sollar. artık ortak bır düzlemde anlaşmayı ka- çınılmaz bır dayatma olarak yaşamaktadırlar... Sosyal demokratik sol ya da sosyal demokratik sosya- lızm, vbg. adlarla da olsa bu anlaşma, insanoğluna daya- tılan seçeneksız kapitalizm karşısında, rnsanlıktan yana çok önemli bir soluk alma anlamındadır.. Ve günler geçmekte, sol- da anlaşmak zamanı büyük bır hızla tükenmektedir. Sol- da anlaşmanın yerel/ulusal düzeyiyle Türkiye gerçekli- ğı, gelecek iki yazıda ve si- yasetin/ partınin seçmenleş- tuilmesi bölümlerinde irde- lenecektir. PENCERE Masal• •• Aşağıdaki masalı bana Urla'nın Balıklı köyün- den okurum Hayrettin Karademir vaktiyle yolla- mtştı; şimdi tam sırası diye düşündüm... Vakit o vakit... • Padişah tebdili kıyafet memleketi dolaşırmış. Bir gün akşam vakti veziriyle birlikte bir yörük çadın- na konuk olmuş; oğluna bağırmış yörük beyi: - Oğlum, bin\aç koyun, bir de kuzu kes!.. Padişah "Ağa bizim yiyeceğimiz şuncaz et, ne- ye bu kadar masraf edersin " derken yörük sığan- mış, çemremiş, padişahın suratına bir tokat aşke- dip uyarmış: - Evsahibinin işine kanşma!.. *~ Ertesi günü konuklaruğurianırken, padişah, müh- rünü taşıyan bir kâğıdı yörüğe verip: - Ağa, demiş, yolun fstanbul'a düşerse bize de buyur, bu kâğıdı kime göstersen sana bizim evi ta- rifeder. Aradan zaman geçmiş, yörük beyinin Istanbul'a gidesi tutmuş; atını eğerlemiş; heybenin bir gözü- ne bir kuzu, öbür gözüne peynirie yağ tulumlannı yerteştirmiş; yola revan olmuş; istanbul'a vardı- ğında sora sora sarayın önüne gelmiş; atının ba- şını çekmiş, elindeki mühüriü kâğıdı kapıdaki ka- labalıktan birine göstererek sormuş: - Bunun sahibi burada mı otunır?.. Olumlu yanıt alınca atını sarayın avlusuna sür- müş, görevliler bağnş çığnş yörük beyini durdur- maya uğraşırken padişahla vezir adamı yukardan görmüşler; vezir "bırakın gelsin" deyinceye kadar yörüğü yere yıkmışlar; at kurtulmuş, eğeri hayva- nın kamı altına dolanmış, yağla peynir yere saçıl- mış, kuzu şaşkın avtuda koşmaya başlamış; sonuç- tayetişip adamı kapıdaki muhafızlann elinden kur- tarmışlar, padişahın yanına çıkarmışlar; yörük bir çevresine bakmış, bir de tanışı olduğu iki kişinin yüzüne: - Ülen, demiş, benim dört ayaklı köpeklerim se- nin iki ayaklı köpeklerinden daha terbiyeli be!.. Köpeğine söz geçiremeyen ağanın sürüsünü kurt götüre!.. • Padişah vezirine yörüğe duyurmadan buyur- muş: - Yediğim tokadın öcünü alacağım, sofrayı de- niz kıyısına kunjn, heryemeği altın tabakta geti- rin. Emir emirdir; padişah, veziri ve yörük beyi sof- raya kurulmuşlar; yemeğe başlamışlar; içinde ye- mek biten her attın tabak denize atılıyormuş; vezir dayanamamış, padişaha dönüp uyarmış: - Şevketlim yeter, hazine boşalıyor. Yörük başını sofradan kaldırmış; vezire bir tokat aşketmiş, ardından: - Ülen, demiş, ben sana ev sahibinin işine ka- nşma dememiş miydim!.. Padişah bu kez de ne yapacağını şaşırmış; çok etkilendiğinden yörüğe başvezıriik önermiş; ama yörük bir şart koymuş: Ne yaparsa yapsın, işine hiç kanşılmayacak!.. Ertesi günü başveziriik postuna bağdaş kurup otuımuş, başını önüne eğmiş, ak- şama değin öyle durmuş; bir gün, iki gün, beş gün, on gün, yirmi gün, otuz gün, kırk gün, derken öte- ki vezirier aralannda fısıldaşmaya başlamışlar "Al- lah AÎIah bu adam dilsiz mi, bir derdi mı var?" di- ye kendi aralannda konuşuyorlarmış.. içlerinden bi- ri kırkıncı günü bu davranışının nedenini sorunca yörük eliyle işaret edip adamı yanına çağımnış, ku- lağına eğilmiş: - Ben sûnnetsizim.L - •- Vezir - OhooooL diye gülmüş, sıkıntın bu mu ağam, biz hepimiz sünnetsiziz. Yörük beyi o akşam padişaha haber salmış, er- tesi sabah için destur istemiş, huzurda vezirteri boy sırasına göre dizmiş, hepsinin donunu sıyır- mış, kırk vezirden ikisi sünnetli çıkmış... Yörük beyi padişaha dönmüş: - Üien, demiş, bunlardan birini başveziryap, iş- ler yoluna gireri.. Atına binmiş, çığırmış, çekmiş, gitmiş... TEŞEKKUR îstanbul Tıp Fakûltesi'nde (Çapa) gördüğüm tedavi sırasında iyilik dileklerini bizzat bildirmek inceliğini gösteren, CUMHURBAŞKANI . Sayın ; AHMET NECDET SEZER'e Fakûltenin nöroloji, onkoloji ve ortopedi bölümleri öğretim üyeleri ve yarduncılanna, fızyoterapistlerine, hemşirelerine, teknisyenlerine ve personeline, Aynca "geçmiş olsun" dileklerini doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak ileten bütün akraba, arkadaş ve dostlanma içten teşekkürlerimi sunarım. BÜLENT TANÖR TÜRKİYE SOSYAL EKONOMİK StYASAL ARAŞT1RMALAR VAKFI PARTİİÇİ DEMOKRASI AnJamı, Önemi ve Sorunlan Konuşmacı: Prof. Dr. Gert - Joachim Glaessner V>r: Armada Ottlı, Barbaros Salomı - T»rifc: 7 Nısan 2001. Cumartesi Sut: 15.00 -18.00 Sunultane Çevın Vardır Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin yayınladığı günlük Bizim Cazete Ülke sorurtanna iltşkin raporlanyia. araştırmalanyia, köşe yaaianyla, tarafsız haberienyle sıvıl toplumlann gazetesi. Düzeniı okumak ıçın abone olun. Tek (X212.51106 75
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle