19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 NİSAN 2001 CUMA CUMHURİYET SAYFA [email protected] 15 On yıl sonra geri dönen Hannibal Lecter'ın serüvenlerini bu kez Ridley Scott anlatıyor Doktorun iştahıyerindeSinema tarihinin en ünlü yamya- mı doktor Hannibal Lecter, on yıl aradan sonra dönüp bıraktığı yer- den faaliyetini sürdürüyor ve aynı iştahla istediği anda herkesi alt ede- bileceğini ispathyor. Yılın en fazla merak uyandıran devam filmi Hannibal'in öyküsü, Kuzulann Sessizliği'nin bittiği yer- den başlıyor. ABD'den kaçan doktor Hannibal Lecter, kendine Prof. Fell sahte is- mini yakıştırarak Floransa'da yaşa- maya başlıyor; yeni maskesi kültür- lü adam ve sanat tarihçisi. Birinci filmdeki kurbanlarından öldüremediği tek insan olan psiko- pat, multi milyarder Mason Venger (silikon makyajh Oldman) intikam naralanyla peşinde. Bir de onu hiç unutamamış FBI ajanı Clarice Starling de (Moore) izini sürûyor. Italyan dedektif Rinaldo Pizzi (Giannini) Hannibal'in kimliğini bir şekilde keşfediyor ve Mason Ven- ger'in başına koyduğu üç milyon dolar ödülü kapabilmek için işin içi- ne giriyor. Ancak müthiş zeki ve donanımlı doktoru alt edebilmek öyle sıradan bir dedektifın ya da Venger tarafin- dan beslenen polislerin altından kal- kabileceği bir konu olmayınca gö- rev yine onu iyi tanıyan Clarice'e düşüyor... Hemen söyleyelim; hem ikinci romanın yazılmasını hem de oyun- culann keyiflerinin gelmesini bek- lerken tam on yıl rötar yapan Hanni- bal'i beş Oscarh ilk film Kuzulann Sessizliği'yle kıyaslamak haksızlık olur. Devam fılmlerini sevmediği için ikincisini yönetmeyi reddeden Jo- nathan Denune' in yerine kameranın ardına geçen Ridley Scott' ın anlattık- lan, ilk fılmi bilmeyen seyirci için son derece sıradan ve sığ bir öykü. Bu açıdan Scott (İlk filmden sadece Hopkins ve hastabakıcı Frankie Fa- ison kalmış ekipte), olmayan bir se- naryodan mini bir mucize yaratarak Floransa'nin enfes görüntüleri eşli- ğinde orta halli bir 'gotikgeriHm' ge- tiriyor beyazperdeye. Flaş isimlere bakılıp daha iyisi ko- tarılabilirdi diye düşünenler olabilir, ama bizce Thomas Harris'in roma- nından çok uzağa düşmüş. kahra- manlannın psikolojilerine dalmaya tenezzül etmemiş bu senaryoyla da- ha iyisini başarmak zor. Anthony Hopkins'e gelince; 62 yaşındaki usta yine filmin lokomo- tifi, ancak rolü çok tutarsız ve yapay. Karşımızda cerrah, sanat uzmanı, bol paralı, tereyağından kıl çeker gi- bi işini beceren hırsız, FBI taraftndan aranmasına karşın sınırlan bir haya- let gibi kat ederek dünyayı dolaşan, inanılırlığı çok düşük süpermen var. Daha ilk çekim gününden başlaya- rak 'Acaba Foster'siz Hannibal ola- cak nu', gibi bir polemıkle, kıyasla- Hannibal, Kuzulann Ses- siziiği 2/ Yönetmen: Ridley Scott/ Senaryo: David Ma- met, Steven Zallian/ Görün- tü: John Mathieson/ Oyun- cular Anthony Hopkins, Ju- lianne Moore, G.Giannini, Gary Oldman, Ray Lioatta, /2000, ABD yapımı/128 dk. mayla kamera karşısına geçmiş Ju- lianne Moore'un (Manolya) durumu da pek iç açıcı sayılmaz. Clarice Starling olabilmek için uzun süre G- wnyneth Paltnnv, Cate Blanchett ve AshleyJudd'la çekişen ve de son an- da Gilüan Andreson'un elinden rolü kapan Moore, Foster'dan daha olgun bir kadın ajan tipi çiziyor, ama yoru- mu sıradan. Özûnde imkânsız bir aşk öyküsü saklayan Hannibal'i Scott tüm gü- cüyle daha insancıl ve sevimli çizgi- ye oturtmaya çalışsa da yapıtın ge- nelindeki yapay havayı yenmeyi be- ceremiyor. Bizce ikinci filmdeki en önemli yenilik ilk filmde bilinç altında iti- raf edilmeye hazır bekleyen şiddeti keşfettiren Doktor Lecter'in, bu kez de kendince basit, gereksiz insanla- n yok ederek daha farklı vahşi sap- lantılanmızı gözler önüne sermesi... Bir devam filmi daha olur mu? Söylentilere bakılırsa yine güzel de- dektifle doktonın birbirlerini uzak- tan sevecekleri üçüncü Hannibal yol- daymış... Bir Televole masalıGazeteci ve TV program- cısı Savaş Ay'ın yönetmenlik serüveni hayli renkli geçece- ğe benzer. ilk fibni Dansöz'de en iyi bildiği, gözlemlediği konu- lardan birini, Çingenelerin, Romanlann yaşantısını, eğ- lence dünyasını anlatarak si- nemaya soyunan Ay, bunun şerefine önüne gelen her gü- zel kızı da soyarak ülkenin popüler kültür gündemine cuk diye oturacak malzeme- si bol bir masal sunuyor med- yaya ve Canım Türkiyeme. Bu arada televolelerin göz- de isimleri, aynı kebapçı açı- lışında ya da albüm tanıtı- mında yaptıkları gibi bir gö- züküp bir kaybolarak 'Savaş Abi'lerine destek çıkıyorlar. Bu açıdan Dansöz'ün gişe şansı yüksek; ancak sinema adına farklı dil, çizgi uman- lar için tam bir hayal kınklı- Öncelikîeııîmin sesli ç£- kilmemesi yapıta büyük dar- be vuruyor. Seslendirme çok kötü; mekanik sesler kulak- lan tırmalıyor. Bir de Beyaz gibi artık özgün sesi çok iyi bilinen. kafalara çakıhnış ün- lüleri dublajlı konuşturmak itici. Televizyon ve videoklip ortamından gelen ekip iyi müziğin de yardımıyla ritmi sektirmeden götürüyor ama kurgu, montaj sert olunca; öykünün insancılhğı, yuvar- laklığı zedeleniyor... Dansöz, Çingenelere ait bir efsane ile başlıyor ama konu geliştikçe onlann yaşa- dıklan mekân ve bir iki bey- lik diyalog ya da gelenek dı- 'şında toplulukla ilgili mafze- me eksik fihnde. Geriye kalan oryantal dans kültürü üzerine de 'Dansöz önce haıumefendi obnalı' ve 'Dansın yanşması olmaz" gi- bi vecızeler dışmda sunulan tatlar son derece yetersiz... Savaş Ay'ın 7. Sanat'a ilgi duyması sevindirici; ancak televizyon ekranımn ardında elde makasla şekillendirilen yaşamın sinemada nefessiz kaldığı, Dansöz'le bir kez da- ha kanıtlanıyor. Dansöz/ Yö- netmen: Savaş Ay/ Senaryo: Savaş Ay/ Gö- rüntü: Veli Koz- 1u/Müzik:Balık Ayhan, Ulaş- can Ay/ Oyun- cular: Çolpan ilhan, Kerem Alışık, Savaş Ay, Panter Emel, Nîlüfer Açıkalın, llk- nur Soydaş, Şıvga/ 2000, Türkiye yapımı/ HOdakika. i Jennifer Lopez 9 milyon dolar aldı tiaşımâ-The VVedding Pfaner Yönet- men: Adam Shankman/ Senaryo: P. Falk, M. El- lis/ Görüntü: Julio Ma- caf Müzik: Mervyn Warren/ Oyuncular: Jennifer Lopez, Matt- hew McConaughey, Bridgette VVilson- Sampras, Judy Greer/ 2000, ABD yapımı/ 102 dk Polfyanna aşk peşindeJennifer Lopez çift cephe- de, sinemada ve müzikte zir- ve için çarpışıyor. Geldiği nokta küçümseyenecek gibi değil; Dansı Başıma'dan al- dığı dokuz milyon dolarla tüm zamanlann en pahalı Latin oyuncusu unvanını ka- 2andı bile. On iki tane fihne karşın Dansı Başıma'da ilk kez komediyi deniyor Lo- pez. îtalyan asıllı Mary Fiore (Lopez) San Franciscolu ün- lü bir nikâh örganizatörü; müşterilerince de romantiz- min simgesi. Ancak özel ya- şamı tam bir felaket. Başka- lannın hayallerini gerçek- leştirirken vakit bulup ken- di bir türlü mutluluğu tada- mıyor. Babası (Chambers) Sicilyalı Massimo'yla (Roc- to) arasını yapmaya çalışır- ken o kendi işini kendi gör- mek istiyor. Ancak kısmet bu; Fran Donolly'nin (VVilson-Samp- rass) düğününü hazırlarken beyaz ath prens, yakışıklı doktor Steve Edison (McCo- naughey) şeklinde karşısına çıkıyor; ama şansı yine ya- ver gitmiyor ve aşkı ile işi arasında tercih yapmak zo- rundakalıyor... Tanıdık diyaloglarla, ro- mantizmin tüm mekânla- nyla gelişen fihnde Lopez çok gayretli, ama baştan so- na kadar yüzüne asılı kalan gülücükle öyküyü sürdüren McConaughey dökülüyor. Koreograflıktan gelen yö- netmen Shankman ise ka- merayı Lopez'in vücuduna fiksleyerek 40'larm tadında yapmak istemiş. Kronik romantikler ve hâ- lâ bir görüşte aşka inanlar için hoş bir öykü Dansı Ba- şıma; hepsi bu. İZLEYİCİ CÖZÜYLE ERDAL ATABEK Başarmak için cesaret gerekJulia Roberts'ın 'En İyi dının azmine bakarak büro- Kadın Oyuncu' Oscar'ını almasından sonra yeniden gösterime girdi. Film, kimi tanıtun yazılanndaki 'duy- gusal bir komedi' etiketın- den çok daha fazlasını hak ediyor. 'Bir kadın tek başına ne yapabiür ki?' diyen uyuş- turucu düşüncenin karşısına dikilen bir uyancı gibi, tek başına bir kadın'ın neleri yapabileceğini anlatıyor. Gerçek bir olayuı öykü- sünden esinlenen fihn. ikin- ci kocası tarafından da terk edilen iki çocuklu bir kadı- nın 'bir şeyler yapmak iste- mesi'yle başlıyor. Bu kadının yaşamak için bir şeyler yapma- sı gerek. Ama ne eğitimi ne de bir becerisi var. Böy- lece.pekdeumut- lu olmayan çaba- lan sırasmda ara- basma çarpan bi- risinden alacağı tazminattan umutlanıyor. An- cak avukatı bu tazminatı ahnayı beceremiyor. Bu durumda çaresiz kalan Erin Broc- kovich (Julia Ro- berts), avukatına kendisine iş ver- mesi gerektiğini söylüyor. Avukatı (Albert Finney), böyle bir gerek- sinmesi olmadığı halde, biraz da ka- daki basit işleri veriyor. Erin bürodaki işlere bakarken merakını uyandıran bazı belgelere de göz atıyor. Bir dosyadaki belgelere biraz dikkatle bakınca bazı sağlık raporlanmn sanıldığmdan daha önemli olduğunu anlı- yor. tşi kurcalayınca altından önemli bir konunun ipuçla- n çıkıyor. Şehir suyundan zehirlenen İki kişinin dava- sı ele alınmış, ama bir sonu- ca vanlamamıştır. Erin, bunun önemli olabi- leceğini, bu işten önemli bir dava çıkabileceğini anlıyor ve bunu avukata söylüyor. Ancak avukat, sıradan, orta yaşlı, yorgun biridir ve söz konusu şirketin çok güçlü olduğunu, onlarlamücadele edemeyeceklerini söylüyor. Ama Erin bu işi biraz daha araştırmak istemektedir. Araştınnca da şehir suyun- dan zehirlenen başkalannın da olduğunu, ama kimisinin farkında olmadığını, kimisi- nin de çekindiğini anlıyor. Durumun sanıldığmdan da önemli olduğu anlaşılıyor, bu kez avukat da canlanıyor ve harekete geçiyor. Yönetmen Steven Soder- bergh, 'En İyi Yönetmen' ödülünü aldı. Julia Robert de Erin rolünde gerçekten çok iyi. Albert Finney de ödüle layık bir oyun oynu- yor, ama bir şey alamadı. Filmin önemi ise mesajla- nnda: 1. Bir kadın tek başına çok şey yapabiür. Eğitimi ve be- cerisi olmasa da. 2. Her olaya çeşitli açılar- dan bakabilmek gerekir. 3. Bir ipucu, akıllı ve gay- retli insanlan çok önemli so- nuçlara götürebilir. 4. Başarmak için cesaret etmek ve risk alabihnek ge- reklidir. lnsanlann çoğunun hayat- taki en büyük kayıplannın 'ben tek başıma ne yapabib- rim ki?' düşüncesinden gel- diği dikkate alınır- sa filmin mesajı- nuı önemi anlaşı- lacaktır. Hele de, 'bir iş buldun mu önün- deki işten başkası- m düşünme' diyen tembellik teşviki, 'onlar çok güçlü, sen ne yapabilir- sin' diyen sosyal uyuşturucu, bu filmle sarsılmak- tadır. Bir film içinde de olsa böylesinebiruya- rmın yararlannı kaçırmamak gere- kiyor. Sade, ama basit olmayan bir fihn. Gerçek bir öykü- yü anlatması da önemini arttmyor. KEDİ GÖZÜ VECDtSAYAR İyi Haberler Kötümser olmak için her türlü nedenin kol gez- diği şu günlerde 'iyi haberler' de nereden çıktı di- yeceksiniz, biliyorum. Hükumetin F tipi cezaevle- rine ilişkin politikasında en ufak bir yumuşama yok. Bir kaç sivil toplum kuruluşu dışında kimse- lerin sesi çıkmıyor. Ülke tümüyle F tipine kapatıl- mış sanki. Her gün binlerce kişi işsizler ordusuna katılıyor. Yoksulluk ve yolsuzluk diz boyu... Evet, bunlann hepsi doğru. Ama, bu ortamda umuda sanlmaktan başkaseçeneğimizyok. Umut, halkın aydınlanmasında, bilinçlenmesinde. Ve bu dogrul- tuda atılacak her adımın anlamı var. Her adım sa- hip çıkılmayı hak ediyor. Adımı atan kim olursa ol- sun... Ülkemiz 'ulusal belge' nin kabulü ile Avrupa Bir- liği yolunda bir adım attı. Bu adım, başka adımla- rı da beraberinde getirecek hiç kuşkusuz. Bu adımlardan biri de, önceki gün Istanbul DGM'de atıldı. Yazar Mehmet Uzun ve yayıncısı Hasan Öztoprak hakkında "terör örgütüne yardım ve ya- taklık" suçundan açılan dava ilk oturumda bera- atle sonuçlandı. Davayı izleyenler arasında Yaşar Kemal, Vedat Türkali, Orhan Pamuk, Züffü U- vaneli, Yılmaz Erdoğan, romanı Kürtçeden Türk- çeye çeviren yazar Muhsin Kızılkaya ve daha pek çok aydın, sanatçı vardı. Onlan gören kedile- rin gözleri parladı. Işte, umudun esas kaynağı bu dayanışmadaydı. Bir romanın "terör örgütüne yar- dım veyataklık'tan yargılanması Istanbul'daki ya- banct misyonlan da şaşkınlığa uğratmıştı. "Aşk gi- bi Aydınlık ölüm gibi Karanlık" romanı Kürtçe ola- rak 1998'de yayınlanmış ve hiçbir takibata uğra- mamıştı. Nasıl oluyor da özgün dilinde varolma- yan suç, Türkçesinde varolabiliyordu? Mehmet Uzun savunmasında üç yıl üzerinde çalıştığı romanın basit bir propaganda aracı sayıl- masından duyduğu üzüntüyü dile getiriyor ve ger- çek edebiyatın hiçbir ideolojinin propagandasına alet olamayacağını söylüyordu. Uzun, diktatorle- re karşı mücadele vermiş ustalara, Brechflere, Zweig'lara, Ahmatova'lara, Bulgakov'lara uza- nan bir geleneğe duyduğu saygıdan söz açarak, "Sayın savcı istese bile propaganda yapmam mümkün değil" diyordu. Romanlannı Kürtçe yaz- masının nedenini de "ana diline karşı duyduğu ahlaki ve vicdani sorumluluk"\a açıklıyordu. Neyse ki, bir yanlıştan çabuk dönüldu. İlk du- ruşmada "romanın bütünü göz önüne alınarak, suç unsurunun oluşmadığına" karar verildi de, bu utançtan kurtulduk hep biriikte. Duruşmadan son- ra Beşiktaş'taki kahvede bir araya gelen kediler u- mut doluydu. Ülkemizin yeni bir dönemeçten ge- çişine tanık oluyorduk belki de...Düşünce ve ifa- de özgürlüğümüzü yıllardır türlü çeşitli yasaklarla sınırlayanlann şapkalarını önlerine koyup düşün- meye başladıklan görülüyordu. Bir romanı ya da bir dili "tahrikçilik"\e suçlamayı düşünenler bu amaçlannı kolay kolay gerçekleştiremeyeceklerdi bundan böyle... Umutlanmak için yetmez mi ? • • * Yazımızı bir başka 'iyi haber'le noktalayaiım. Bugün Diyarbaktr'da bir film galası var. Yurdumuz- da gösterilen ilk Kürtçe film "Sarhoş Atlar Zama- n/"nı Iranlı yönetmen Bahman Ghobadi ile birtik- te izieyeceğiz... Çetin Altan'a katılmamak elde mi ? "Enseyika- rartmayın".... Uçkan'dan Çanakkale filmi ÇANAKKALE (AA) - Çanakkale Boğazı'nın Nara Burnu açıklannda, 4 Nisan 1953*te Isveç bandırah bir şileple çarpışarak batan, 81 denizcimizin şehıt olduğu Dumlupınar Denizaltısı'nın öyküsü, '02.15' adh senaryo ile ilk kez fihn haline getiriliyor. Yönetmenliğini Onur Tan ve Hakan Akol'un üstlendiği filmde Fikret Kuşkan, Deniz Seki, Savaş Karakaş, Toprak Sergen, Ersin Umulu, Ergün Üğlü ve Mürşit Ağa Bağ rol ahyor. Yapımcıhğım Özlem Uçkan'm yaptığı fihnin çekimleri, Malta Mediterancan Fihn Stüdyolan ve İstanbul'da gerçekleştirilecek. Film Dumlupınar Denizaltısı'nda görev yapan denizcilerin özel ve duygusal yaşamlannı İconu alıyor. Yurdaer Altıntaş'ın sergisi Kültür Servisi - Grafik tasanmının birçok dalında ürün vermesine karşın, 1974 yılında yaptığı Karagöz resimleri ve tiyatro afişleriyle tannıan Yurdaer Altıntaş'ın resimleri Galeri Sanat Galerisi'nde sergileniyor. Karagöz ve Hacivat tiplemeleri, Nasreddin Hoca ve Dede Korkut masallannı çağdaş bir anlatım tarzıyla resmeden sanatçı, 1988 yılından sonra Melekler Dizisi resünleriyle de mizahı ön plana çıkardı. Uzun bir süre Dormen ve Kent Tiyatrosu'nun afişlerini yapan Altıntaş'ın resimleri 16 Nisana dek görülebilir. (293 63 71) Kayip Otoban'ın oyuncusu öldü Kümır Servisi - David Lynch'ın 1997'de çektiği 'Kayıp Otoban' filminde rol alan ve Lynch'in asistanı olarak çahşan Jennifer Syme, geçirdiği trafik kazasında öldü. Syme, ABD'li sinema oyuncusu Keanu Reeves'in eski sevgilisiydi. Çift geçen yıl aynlmıştı. BUGUN • CEMAL REŞİT REY KONSER SALONU'nda saat 19.30'da 10 Devlet Konservatuvan Türk Musikisi Icra Heyeti'nin 'Münir Nurettin Selçuk'u Anma Konseri' yer alacak. (232 98 30) • AKSANAT'ta saat 12.30'da DVD'den Pavarotü'nin '1990 Milano, Palatrussardi Konseri' gösterilecek. (252 35 00) • BABYLON'da saat 23.00'te New Jazz Line 2 kapsamında DJ Spice'm performansı gerçekleşecek. (292 73 68) .»•-
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle