22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18MART2001PAZAR DtZt Yeni biryüzyihn başlannda en temel olgu, ekonominin küreselleşmesidir Tehdit altındaki dünyaanayi Devrimi'nden beri, özellikle de XIX. yüzyılın ikinci yansı ile insan, ilerleme ve gelişme adına, doğal ortamı sistemli olarak yıkıp yok etmeye yöneldi. Her türden yağma ve yakıp yıkma birbirini izledi; topraklannı altüst etti, sulannı kirletti, atmosferini bozdu. aşını alıp giden bir kentleşme, özellikle tropikal bölgede ormanlann yok oluşu, denizlerin ve ırmaklann kirlenişi, iklimin ısınması, ozon tabakasının incelmesi, asit yağmurlan, kirlilik öylesine sonuçlara yol açmıştır ki, dünyamızın geleceği tehlikededir artık. / <!.«* • u artık pek açık: Bir yüzyılın so- nuyla yeni bir yûzyılm başlann- da en temel olgu, "ekonominin küreseUeşmesTdir Kapitalizm, yeni bir fetih çağına girmiş; ar- kasına iletişim devriminin pek güçlü araçlannı da alarak gezegenımızin en ücra köşelerine kadar sokuluyor. Söz konusu olgu da, "tekdüşünce" adı verilen bır ideolojıye dayanıyor. Onun söylediğı de şu: Mümkün olan yegâne ekonomi politi- kası, "yeni Hberalizm" ve "piyasa"dır; öl- çütleri de rekabet, üretkenlik, serbest mü- badele ve verımlihktır; yeryüzünde birtop- lumun ayakta kalmasının biricik çaresi ar- tık budur. Ne var ki, gezegeni bir "rekabet cangjlTna çeviren ve medyantn, yurttaşla- ra kabul ettirmek için yeni mitolojilerle de astarladığı bu sert ideoloji, dünyamızı bir genel "metalaşma" ve "pazarianma" çı- ğrn içine sokmuştur. Gerçekten, doğaya ve yaşama ilışkın ne varsa hepsini içine alan bır büyûk özelleştırme, "ortaklaşa olma- mız gereken"i yıkar, "kamusaTla "sos- yaTı pıyasanm emrine verirken; doğa ve kültür, kelimeler ve nesneler, bedenler ve fıkırler, bir yaygın metalaşmanın konusu- dur, her şey pazarlanıyor. En başta yağma- lanan da dünyamız. Bütün bu sürecin yol açtığı dev sorunlar olmaz olur mu? Dev sorunlar ve kaynakları Dünyamızuı uzaydan çekilmiş fotoğraf- lannın güzelliğine diyecek yoktur: Geze- genimiz, üstüne yer yer pamuktan bulutlar serpılmiş mavi bir portakal görünüşüyle gözleri büyüler; zenginlik ve gönenç izle- nimi verir insana. Gerçekten de, gür bir bitki örtüsüyle kaplıdır o ve bereketli bir hayvansal yaşamla hareketlidir. Bu cennet görünüşlü, coşkulu lâtif doğa, miryonlar- ca yıl egemen oldu gezegenimize; insan- soyu da, ortaya çıktığı günden beri onun- la beslendi ve Doğa Ana'yla bir ortak ya- şam içınde oldu uzun süre. Ne var ki, Sanayi Devrimi'nden beri, özellikle de XIX. yüzyılın ikmci yansı ile insan, ilerleme ve gelişme adına, doğal or- tamı sistemli olarak yıkıp yok etmeye yö- neldi. Her türden yağma ve yakıp yıkma birbirini izledi; topraklannı altüst etti, su- lannı kirletti, atmosferini bozdu. Başını alıp giden bir kentleşme, özellikle tropikal bölgede ormanlann yok oluşu, denizlerin ve ırmaklann kirlenişi, iklimin ısınması, o- zon tabakasının incelmesi, asit yağmurla- n, onun başının dertleridir; kirlilik, öyle- sine sonuçlara yol açmıştır ki, dünyamızın geleceği tehlikededir artık. Tehdit nereden gellyor? Asıl soru şudur: Temelde nereden gelı- yor bu tehdit? Işlenn bir yerde gelip kapıtalizmin çı- karlany la buluşmasının bir örneğini zikre- dclim. XIX. yüzyılın sonlanndan beri bil- diğimizbirbilimsel gerçek var: Atmosfer- de su buhan, karbon gazı ve az ölçüde baş- ka gazlar, güneş ışınlannın daha fazla gir- mesini önleyerek bir ortalama ısıyı sağlı- yor; iklimlerin dengesini, giderek yeryü- zünde yaşamın sürmesini sağlayan da bu. Özellikle karbondioksitin miktanndaki ar- tış bu ortalamayı bozarken ısınmaya yol açıyor ve denge altüst oluyor. Başta petrol kaynaklı yakıtlar yüzünden bu denge son yıllarda bozulmuş durumda. 1992 Rıo Doruğu'ndan başlayarak, çeşit- li uluslararası toplantılarda, konu bir son- rakine ertelenip duruyor. Önlem almakta ayak sürçenler de, en başta büyük sanayi ülkeleri, doğaldrr ki hepsinden önce gelen de Birleşık Amerika. Düşündüklen, kendı sanayi çıkarlan, başta da en çok kazanç sağlayan otomobil sanayisinin kârlan. Do- ğa kirleniyormuş, dünyamız gitgide ısına- rak iklim dengesi kaybolup insanlığın ge- leceği tehlikeye düşüyormuş. Olsun! Para geliyorya... Tehlikeye karşı uyanışın haberctlert Ama tehlikeye karşı uyamşın habercile- ri de ortadadır. Doğa her yönden tehditler- ilerlemeye devam ediyor: Fikrin gizlisi ka- paklısı da yok, basit: Gelecekteki kuşaklar, en az geçmiş kuşaklann tamdıklan bir çev- reyi miras olarak almışlarsa bir kalkınma sürdürülebilir. Temeli piyasaya dayanan günümüzdeki kalkmma mantığımn ger- çeklerle uzlaşır bir yanı olup olmadığı el- bette sorulmalı, sorgulanmalıdır. Gezegeni kurtarmak Aruk iyice anlıyoruz ki, gezegenimizi kurtarmak, onu yaşanabilir kılmak, yeni bır bilımin, çevrebılimin (ekoloji) ve çev- re felsefesinin gereklerine uymakla müm- kün olacak. Söz konusu yeni bilim de, uz- manlaşmalann üstüne çıkıp bize dünya ça- pında (planeter) bir düşünme ve bakış ola- nağı sağlarken; insanı da, yeryüzünde bir "adalT durumundan sıyınyor. Özetle, her şeye bir "bürûn içmde" bakmak zorunda- yız. Bu bizi, her şeyi yeniden gözden geçir- meye götürüyor. Her şeyi piyasaya, onun diktatörlüğüne bırakamayız! - ımızm Özgürlük düşmanı ve karanlık güçlere karşı kurtanlacak olan yalnız insan değil, o insanın yaşadığı "doğal ortam ve çevre"dir de. Çünkü insan, o doğal ortamın ürünüdür, o varsa yaşaması mümkündür. însanın geleceği, gezegenimizin geleceğine bağlıdır. Böyleee hümanizma, sadece insanla yetinemez; "maddi ve canlı doğa"yı da gündemine almalıdır. Hepsi etle tırnak gibi birbirine bağlıdır. Yüzyıl ! Gündeminde Neler-var? ) jServer Tanilli 1 le karşı karşıya, bu pek açık; ancak kurta- nlması için fikır ve uğraşlar da eksik de- ğil ve üstelik pek eskiye gidiyor kökleri. Ne varki, ekolojik düşüncenin ete-kemiğe bü- rünmesı XX. yüzyılın başlanndadır. Gerçekten, 7O'li yıllardan başlayarak da, kamuoyu, ekonomik kalkınma ve hızlı nü- fus artışının uzun vadedeki sorunlanndan kaygılanmaya başlar. Kimi eserler, aşın nüfusa, kirlenmeye ve doğal kaynaklann tükenişine bağlı büyük çevresel felaketin korkusunubeslerler. 1972'dekiStockholm Konferansı, arkasından da World Conser- vation Strategy (1980), çevreye saygılı, sürdürülebilir bir kalkınma modelinin ni- teliklerini tanımlamak ısterler. Bunalım yıllannda belli bir hafıflemenin arkasın- dan, dayanıklı ve kalıcı anlamına, "sürdü- rülebflir kalkmma" ya da "çevresel geüş- me" temalan, Birleşmiş Milletler'ın Ortak Geleceğimiz adlı raporunun 1987'de ya- yımlanışıyla, gündeme girer, oturur. "SürdürülebUir kalkınma" kavramı, Ama belki asıl kurtancı sıçrama, insan olarak, insanlaıia, başka canhlarla, giderek doğayla olan ilişkilerimizi kökünden deği- şikliğe uğratmaktır: Hayır, doğamn ege- meni değiliz; onun, sorumluluklannın bi- lincinde olması gereken bir "uzanti"sıyız! Sorumluluk... Bunun gibi, insanlığa karşı sorumlu- yuz; ama onun kadar doğaya, ötekı can- lılara ve hayvanlara karşı da sorumluyuz. İnsanlığa karşı sorumluluğumuz, "gete- cek kusaklar"a karşıdır da: Onlara insan- ca yaşanır bir toplum bırakmak zorunda- yız, ama aynı zamanda anlammı yitirme- miş bir doğa da... Bu bakış biçimi, yeni bir felsefı tavra, yeni bir ahlak ve sorumluluk anlayışına götürürken, bılim ve tekniğin, giderek tek- nolojımn arkasından körü körüne savrul- mayı da önleyecektir. Bilime ve tekniğe temelden karşı çıkmak elbette söz konusu olamaz; ilerlemeye de evet! Ancak, tekni- ğin olanaklan önünde, -ilerleme fikrim terk etmeden- şunlan da göz önünde tut- mahyız: tnsan yaşamınm her biçimine mutlak saygı; doğal sınırlanmızı kabul et- mek; ahlaksal sınırlanmızı da yaratmak! Sonra, bilim ve teknik, bugün insanlığın karşısmda birer tehdit olarak görünüyorsa ne bilim ne teknik yüzündendır bu; tersi- ne, bizim bilinçsizliğimizdendu". Nereye varacağız bütün bu anlattıklan- mızdan? Yeni bir hümanlzmaya dogru Gelişmelerin, bizi yeni bir ahlak ve so- rumluluk anlayışına, giderek yeni bir fel- sefi tavra doğnı götürdüğünü söyledik. Hümanizmamn yeni bir yorumu olarak ni- telendırebılir miyiz onu? Eğer öyle ise, es- kisinden farkı ne olacaktır onun? tlk kez Avrupa'da, XV ve XVI. yüzyıl- larda, insanı akıl sahibi bır varlık olarak, en yüce, en saygvn değer diye gören bu fı- kir akımı, başta Kilıse 'nin ve krallığın des- potluğuna karşı insanın düşünce özgürlü- ğü ve bağımsızhğı adına ortaya çıkmıştı: Hoşgörüsüzlüğe karşı "ho^ört"yü, ilahi- yata karşı "febefe"yi ve "akh", durup don- maya karşı da 'üaieıııe''yi savunuyordu hümanizma. XIX. yüzyılda, ütopyacı düşünürlerin, ütopyacı sosyalistlerin arkasından Mark- sizm, onu, burjuva niteliklerinden anndı- rarak gerçek boyutlanna kavuşturur: Ka- pitalist mülkiyet düzeni var oldukça insa- nı kurtarmak mümkün olmaz denır; hü- manizmanın hedefı olan u bütünselirısan''a ulaşma da ancak sosyalıst düzende müm- kündür, diye noktalanır. İnsanın geleceği Şimdi gelip durduğumuz noktada ise bir yenilik var: Ozgürlük düşmanı ve karanlık güçlere karşı kurtanlacak olan yalnız in- san değil, o insanın yaşadığı "doğal ortam ve çevre"dir de. Çünkü insan, o doğal or- tamın ürünüdür, o varsa yaşaması müm- kündür. İnsanın geleceği, gezegenimizin geleceğine bağlıdır. Böyleee hümanizma, sadece insanla yetinemez; "maddi ve can- h doğa"yı da gündemine almalıdır. Hepsi etle tırnak gibi bırbınne bağlıdır. "Dahain- sanca bir dünya", en başta işte böyle bir bü- tünlüğün eseri olabilir. Buradan kalkarak yeni hümanizma da - ister istemez- kapitalizme karşı çıkacaktır: "Bnüktevaşaman nın, "nimetJerdenortak- laşa yararlanma"nın temellenni çökert- meye yönelmış bir düzene, onun gelişme- lerine karşı, yeni bir ekonomi, yeni bir yurttaşlık, yeni bir enternasyonalizm anla- yışına götürecek olan yolun taşlannı döşe- meye çahşacaktır. Peki küreselleşme, bugünkü içeriğiyle sadece doğaya ve insana yönelmiş bir teh- dit midir? Yann: Küreselle$me aslında neyi yıkıyor? BİR YOL HtKÂYESİ TAYFUN TALÎPOĞLU Şafak Attı, Çanak Pişti... Yanana yanılır da yananla yanılmaz... Ve yangınlar, yalnızlığı almaz. Kor, yüreği yakar da sevdalan dağlamaz. Bir kere düştü mü içine ateş, sonraki stcağı anlamaz. "Essem mi, esmesem mi" diye şaşırdığında rüzgâr, yanan da yakılan da bir şey anlamaz. Ne söylenebilir ki başka... Terli bedenini gererken Ismail Çavuş, alevler üstüne, manzara güzeldi ve Avanos'ta o akşam bize göre hoştu da... Ama güneşe meydan okuyan bu adam, ne kadar keyifliydi? Sanki, uzansa ateşi yakalayabilecekti. Yolların, gittiğimiz bir kısmında, Avanos'ta, bir çömlek fınnındayız... a " • Cehennem ateşinin başında, terleyen emeğin sahibi Ismail Çavuş'la söyleşiyoruz... Haftada bir, yedi-sekiz saat yanarmış bu ateş... Üç ortaklı, kınlan dökülenle, dokuz yüz derecelik cehenneme endeksli bir yaşam... Ateşin sönmemesi gerek anlattığına göre. Sönerse eğer, kuruş kuruş alınlardan , - süzülen emek, heba olup gidecek... Usul, yöntem bilmek gerek aynca. Üç bölüm fınnın en üstünde kalırmış çömlekler. Orta kat, altta yanan lastiğin sıcağını saklarmış, küçük deliklerden alarak içeri. Altı çömlekçi, bir ocağı ; ; i kullanır, * '-*-'• alın terlerini bu ateşte ••'' -<-!/ katık yapariarmış çömleğe. Bugün Ismail ile Osman'ın sırasıymış. "Kör de bilir Avanos'un yolunu... Testi, bardak, çanak kınğından bellidir" diyen söz, yorumsuz % ;. anlatıyor . ^ '„ her şeyi. : - * " "Şafak attı, çanak pişti..." Buymuş işin olduğunun belirtisi... Atölyeye girip bir çömlegin fiyatını ' " ''••' öğrendiğimizde, ateşin toprağı değil, emeği yaktığını gözledik. "Çamurla başlayıp, terle yoğrulup, ateşle pişen patronluk..." Keşke, emek ve sermaye çelişkisini hep böyle tanımlayabilseydik... 'Tekkeye uğramayan çorbayı içemez../ Kendisi yaşlı, emeği gençti... Insanlar eskir de emek eskimezmiş. Bu yollarda öğrendim, o ve onun gibilere sevgiden öte, saygı duymak gerektiğini... O akşamüstü, komşusu Ismail Çavuş'un, fınnda alevi kızıla, çamuru kora ; döndürdüğü gündü. Bir başka atölyede, duyduğumuz sessizliğe yönelip gördük onu. "Mertıaba "mıza yanrt yaşlı yüreğinden geldi. Mehmet Seğmen'miş adı. Belli ki genç elleri, üreterek, hâlâ o yüreği beslemekteydi. Tek iş arkadaşı "radyosa"ndan gelen fon müziği eşliğinde, çamura neden suyla şekil verildiğini ve işinin püf noktalannı uzun uzun anlattı bize: "Bir gün, yapamamış adam çömleği, ağlamış... Kanşınca gözünün yaşı elindeki toprağa, oluvenniş çömlek..." Gözlüğünün çerçevesinden kalın kaşlannı kaldırması, bir arayıştı. "Daha büyüklerini yapardım, eskiden bağlar vardı, pekmez kaynatıriardı. Ama şimdi kalmadı. Kulplulan yapamaz oldum." On beşinde başlamış bu işe. Çocukları, benimsememiş ama umutlu gençlerden: "Kolay öğreniher," diyor. Mehmet Usta, derme çatma atölyesinde, çömlekleriyle baş başa geçen ömre biraz da hayıflanıyor. "Yalnızlık zor," diyemiyor ama anlıyoruz susmakta zoriandığını... Çünkü kırk yıllık işine, hâlâ aynı sevgiyle sanlıyor, ya da bıkkınlığını çaresizliğine ustaca sanp sarmalıyor... Dertleşmemiz, az daha sürüyor... Iki kızı evlenmiş gitmiş, oğlan da memurluğu seçmiş. O, şimdi, çamurla sevişmeye başladığı ilk günkü gibi tekmiş. Hem çalışıp, hem konuşuyor. Bir eşeği varmış, onunla gider gelirmiş. Ellerinden ayıramadığından gözümüzü, i ortak ettik dilimize gördüklerimizi. Fondaki müzik değişti o sıra: Caz müziği. Dinlemiyor baktık ki... ^ Yalnızlığı paylaşmak, "bir ses olsun" onunki. Allah uzun ömür versin, kalbinin durduğu güne kadar dunmayacak anlaşılan. -^» . ^.. Hesaplamıyor çalışma \ •' saatlerini. '*\ *' "Tekkeye uğramayan, \ ' çorbayı içemez..." ' \ diye öğüt verirken, " \'\ _. "tekkeye hiç '' ,. uğramayanlann" çorbadan öte şeyler içtiği dünyanın ya farkında değil, ya da umursamıyor. Emeğin en yüce değer , olduğuna inanıyor. r . Bir de nasihati var, , •'. '\- düşündürüyor bizi: "Ne yaptıysan, 50'ye kadar... Sonrası boş... Ne senden hayır gelir ne de yaptığından..." Hedeflediği sayıya ulaşınca yaptığı çömlekler, iş kıyafetlerinden sıynlıp bizi yolcu ediyor. . . Yalnızlığıyla büyüttüğü "'' üzümlerine bakıyor, ama oradan ayrılamıyoruz. Çıkarken, üretmenin verdiği keyfi yüzünde görmek istiyoruz. Eşeğini getirişini, ona su verişini, paianı yerleştirişini... .,:,.: Kapayıp atölyesini yola . r», düşmesini, ilerde çok kıymetlenecek fırça darbelerini, kendisinin vurduğu bir resim gibi, belleğimize kazıyoruz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle