Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA
f CUMHURİYET 18MART2001PAZAR
O L A Y L A R V E G O R U Ş L E R olay.gorus@cumhuriyet.com.tr
Cumhurbaşkaıiı'nın Yetkilerine Danıştay Tırpanı mı?
Prof. Dr. A. Ulkü AZRAK
1
1 Mart2001 günlü Hûrri-
yet gazetesinin 18. sayfa-
sında "Danıştay Tırpanı"
başlıklı bir yazı yayımlan-
dı. Yazıda Danıştay'ın 18
Eylûl 1993 tarihlive 3177
sayılı bir kararına yollama yapılarak,
bukararla "zaman zaman Çanka-
ya ile hükûmeti karşı karşıya geti-
rip gerginliğe neden oian Cumhur-
başkanı'nın tek başına yapacağı iş-
lerâler yargı denetimi dışındadır
şeklindeki 70 yıllık uygulamaya son
verildiği" ifade edilmekteydi. Tü-
müyle yanlış olan bu ifade, yazıyı
kaleme alanın Tûrk Anayasa ve Ida-
re Hukuku'na hiçbir aşinahğının bu-
lunmadığını gösterdiği gibi, yollama
yaptığı Danıştay karannın tarih ve
sayısında yapılan yanlışhk da söz ko-
nusu kişinin bu konudaki bilgisinin
ikinci elden olduğunu açıkça ortaya
koyuyor.
Yanlış 1: Yazıda, son dönemde
Çankaya üe hükûmeti karşı karşıya ge-
tırdiği iddia edilen işlemler aslında
Cumhurbaşkanı'nın tek başına yap-
tıklan degil, Bakanlar Kurulu'nca
kabul edilip Cumhuıbaşkanı'nın ona-
yına sunulan Kanun Hükmûnde Ka-
ramameler ve kararlardır. Cumhurbaş-
kanı'nın re'sen, yani doğrudan doğ-
ruya tek başına yaptığı, YÖK'e ken-
di kontenjanından üye atama da da-
H
hil, hiçbir işlemi bugüne kadar tartış-
ma konusu yapılmamıştır.
Yanlış 2: Cumhurbaşkanı'nın tek
başına işlemyapmayetkisi,ne 1924
Anayasası'nda ne de 1961 Anayasa-
sı'nda yer almaktaydı. Buna ilişkin
açık hüküm ilk kez 1982 Anayasası'-
nın 105. maddesi ile 125. maddesin-
de öngörülmüştür. 1924Anayasası'-
nın 39. maddesinde "Cumhurbaşka-
nı'nın çıkaracağı bütün karariar
Başbakan ile birlikte ilgili bakan ta-
rafindan imzalanır" denmekteydi.
1961 Anayasası'nın 98. maddesinde
de "Cumhurbaşkanı'nın bütün ka-
rarlan, Başbakan ve ilgili bakan-
larca imzalanır. Bu kararlardan
Başbakan ile ilgili bakan sonımlu-
dur" yolunda bir hüküm yer almak-
taydı.
Bu nedenle, Curahurbaşkanrnm
tek başına yapacağı işlemler kavra-
mı bakımından 70 yıllık bir uygu-
lamadan söz edilemeyeceği gibi,
1982 Anayasası döneminden önceki
dönemlerde bu konuda bir yargı kı-
sıtlaması da söz konusu olamazdı!
Yanlış 3: Danıştay, yazıda ileri
sürüldüğü gibi, Cumhurbaşkanı'nın
tek başına yaptığı işlemlerin dava
konusu edilmesini kabul eden hiçbir
karar vermemiştir.
Yanlış 4: Yazıda söz konusu edi-
len Danıştay karan Prof. Dr. Cemi
Demiroğlu'nun yasaya aykın biçim-
de üçüncü kez rektör seçilerek atan-
ması işleminin iptaline ilişkin olup yu-
kandaaçıklananhususlarla hiçbir il-
gisi bulunmamaktadır. Üstelik kara-
nntarihil9Eylül 1993değü, 16Ey-
lül 1993'tür ve sayısı da 3177 değil
3178'dir.
Şu da var ki, bu karann verilmesi-
ne vesile olan dava, Cumhurbaşka-
nı'nın , YÖK tarafrndan seçilip öne-
rilen rektör adaylanndanbirini atama-
sına ilişkin işlemine karşı değil, Istan-
bul Üniversitesi'nin ve YÖK'ün yap-
tığı seçim ve öneri işlemleri aleyhi-
ne açılmış olup davalı meykiinde de
Cumhurbaşkanı değil, YÖK ve îs-
tanbul Üniversitesi bulunmaktaydı!.
Yazıda karardan parça parça yapı-
lan alıntılar da işin esasının gözden
kaçırılmasına neden olabilecek nite-
liktedir. Gerçekten Danıştay, sözü edi-
len karannda idare hukuku bakımın-
dan çok ilgi çekici şu ifadelere yer
vermiştir: "Cumhurbaşkanı'nın
atama işlemiyle sonuçlanan sürecin
ilk iki evresindeki işlemlerin (yani
üniversitenin ve YÖK'ün aday belir-
leme niteliğındeki seçim işlemleri-
nin) sıkı bir hukuki bağlıuk içeri-
sinde bulunmasına karşın bu iş-
lemlerin aynı zamanda, birbirle-
rinden ayrilabilir nitelik taşıdıkla-
n ve herbirinin bağımsız birer
idariişlem ohışturduğu öncetikk be-
lirtilmesi gereken bir husustur. Bu
işlemlerden ilk ikisinin (yani Istan-
bul Üniversitesi'nin ve YÖK'ün iş-
lemlerinin) gerek birbirlerinden,
gereknihai işlemi oluşturan (Cum-
hurbaşkanı'nın) atama işleminden
bağımsız olarak da, tek başlarına
yeni hukuki durumlar ve hukuki so-
nuçlar yaratmalan.....ve böylece
"kesin" ve "icrai" nitelik taşıma-
ları nedeniyle ...bu işlemlerin ...
tekbaşlannavenihaiişlemden (ya-
ni Cumhurbaşkanı'nın işleminden)
sonra da idari davaya konu edil-
meleri mümkün bulunmaktadır..."
(1) Sonuçta Danıştay davada taraf
olmayan Cumhurbaşkanı'nın atama
ışlemini değil, davanın konusu olan
İstanbul Üniversitesi'nin ve YÖK'ün
işlemlerini iptal etmiştir. Bu davada
Cumhurbaşkanı'nrn yetkilenne tır-
pan nerede?
Bir de şu var: olayı tersine çevi-
rerek, Cumhurbaşkanı'nın, YÖK'ün
üniversitece seçilip önerilen 6 aday ara-
srndan belirleyip onaya sunduğu üç
rektör adayından hiçbirini atamayıp
üniversite tarafindan seçilerek YÖK'e
önerilen 6 aday arasından bir başka-
srnı atadığrnı varsayalım. Bu durum-
da hangi işleme, nasıl dava açılabi-
lecektir ? Bugüne kadar böyle bir da-
va söz konusu olmadığından Danış-
tay'ın bu tür bir olayda nasıl karar
vereceğini söylemek mümkün değil-
dir.
Sonuç olarak şu hususlan sapta-
makta yarar görüyorum : 1) Cum-
hurbaşkanı'nın tek başma aldığı ka-
rarlara, örneğin Anayasa Mahkeme-
si'ne üye atanması, YÖK'e üye atan-
ması YÖK Başkanı'nm atanması
vehatta re'sen görevdenalınması ka-
rarlanna karşı dava açılması, anaya-
sanın koyduğu yargı yolu kısıtlama-
sı dolayısıyla mümkün değildir! 2)
Cumhurbaşkanı'nın diğer devlet or-
ganlannca (Bakanlar Kurulu, YÖK
vb) ahnan kararlan onaylaması duru-
munda, bu kararlann hukuka aykın-
lığı iddiasıyla Cumhurbaşkam'nın
onay karanna karşı değil, öteki organ-
lann Cumhurbaşkanı'nca onaylan-
mış olan kararlanna karşı dava açıla-
bilir; ve eğer yapılan işlemlerde hu-
kuka aykuıhk söz konusuysa böyle bir
davada yargı organı Curnhurbaşka-
nı'nm onay karannı değil, öteki or-
ganlann onaya esas olan kararlannı
iptal edebilir. Yukarda sözü edilen
Danıştay karannda da böyle olmuş-
tur.
Yahîiz burada Hürriyet gazetesin-
de yayımlanan yazıya ilişkin bir so-
ru akla gelmektedir:
8 yıl önceki bir Danıştay karannı
konu alanbu yazı niçinbüyükbirke-
şifte bulunulmuşcasına, durup durur-
ken bugünlerde yayımlanmıştır?
(1) Danıştay'ın karar metninde
parantez içinde yazılan ibarelerya-
zar tarafindan eklenmiştir.
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
Akarsu'ya Saygı...
"Dûşünce özgürlüğCı, düşüncesini <Jan'kitabında'Ayd/n/anma'konusunu
söyleyebilme özgüriüğüdür, düşünce- işleyen Suna Kili, Mustafa Güney ve
sini ifade edebilme özgüriüğüdür. Ama Sevgi lyi'nin yazılannda çağdaş aydın-
bunun için, önce insanın düşünebil- lanmanın anlamı belirtilmiş. insan veln-
mesi gerek." san Dünyas/'konusundadaTütenAnğ,
Bedia Akarsu böyle özetlemiş 'dü- Necla Arat, Betül Çotuksöken vb. im-
şûnce özgüriüğü' dediğimiz olguyu.. zalar yer almış. 'Felsefe ve Bilim ve
Herkes düşünür! Herkes düşüncesini Kültür' üzerinde de Şara Sayın, Nep-
söyier! Ama düşünme yetisi, kendili- han Saran, Ismail Tunalı, Onay SÖ-
ğinden mi vardır? Her elini şakağına zervb.'ninilginçyorumlannıokuyoruz.
dayayıp derin düşüncelere dalmış kişi, Kitabın en ilginç bir yönü de, kuşku-
gerçekten düşünmekte midir? Düşün- suz Bedia Akarsu ve yapıtlan konusun-
me, bir araştırma, bir soruşturma; ken- da, onu yakından tanıyan kişilerin, ar-
dini, çevresini eleştirel bir bakışla gör- kadaşlannın yazdıklandır Doğan öziem,
me, o ana kadar edındiği bilgilenn ay- Arslan Kaynardağ, Sami Karaören,
dınlığında kendınce bir sonuca, biryar- AfşarTimuçin, Sabahattin Baturvb...
gıya varmak değil midir? Bu arada ben de Akarsu'yu kısaca
Prof. Dr. Bedia Akarsu için hazırlanan şöyte tanıtmışım: "Bedia Akarsu bir fel-
'Armağan' kitabı, Türk felsefesinin sefeci, bugünemeklibirprofesör, ama
önemli öncülerinden birini, değerii ya- hiçbir zaman felsefeden kopmuş de-
zar, dilci, düşünür Bedia Akarsu'yu, tür- ğil, konuşmalan kitaplanyla hep gün-
lü nitelikleriyle bize tanrtan belgesel bir demde... Herşeyden önce birkültürin-
kitap. Bu çalışmayı iki öğrencisi, Betül sanı, gerçek anlamda bir aydınlanma-
Çotuksöken'le Doğan Özlem hazır- cı. Yaşamı boyunca kuşağının şaineri-
lamış. Birkaç yıl önce emekliye aynlan nin, yazariannın yakın arkadaşı... Nu-
Akarsu'ya 'Armağan'da 'Aydınlanma' rullah Ataç'/n bir kitabını 'rthaf' ettiği
olayını işlemişler... Bir yandan Akar- bir edebiyat dostu"
su'nun yaşamı, yaprtlan, düşünce ya- 'Bedia Akarsu'ya Armağan'\, okul-
ptsı; öte yandan değişik uzman, öğret- lanmızda, üniversitelerimizde bir çeşit
men, profesör arkadaşlannın 'Aydın- yardımcı ders kitabı, Aydınlanma'yı bir
lanma' konusundaki yazılarhr. yaşam degeri olarak öğreten, Atatürk
Akarsu bir İstanbul insanı, bir 'Cum- devrimciliğinin anlamını duyuran bir bel-
huriyet' aydını, açıkçası bir Atatürk kı- gesel yapıt sayıyorum.
YayaHakkı v
AI_ t D m n
geçırdı. Veıa dan sınemaya gelırdık.
A n m e t A t U * A U Cadde o yıllarda trafiğe açıktı. Tram-
• smaiHakkıBeyseksenineyaklaş- lanmetroyabinersin,Beyoğlu'nutram- vaylar karşdıklı gelir gider, otomobil-
| mış bir Tekel emeklisi. Levent ya- vayla ya da yaya geçersin, diye akhnı ler, otobusler de aynı caddeyi kullanır-
1 kınlanndaoturuyor.Eşiylebirlik- çeldi. En son ne zaman inmişti Beyoğ- lardı,kaldınmlardayayalar'*piyasaya-
J.teyaşadığıapartmandairesiniotuz lu'na? Anımsamadı. Eşine uydu, erte- panh". îtişip kakışma olmazdı, kimse
küsur yıl önce, borç harç almıştı. Elin- si cumartesi öğleden sonra metroya kimseye çarpmazdı. Sağdan soldan
deki birikmış birkaç kuruşa banka kre- bindı ve on beş dakıka sonra Taksim yükselen ucuz pop şarkılan, türkûler ya-
disini eklemış, annesınden kalan altın- Alanı'run orta yerinde buluverdi ken- yalan rahatsız etmezdi. Gençlık ydla-
landabozdurduktan sonra Karadeniz- dini. Ve macera burada başladı. Ne ol- nnm 50-60 yıl öncesinin Beyoğlu-
li yap-satçı vatandaşla kolay anlaşmış- muştu bu güzelim alana? Cumhuriyet su'ndan hiçbir şey kalmamıştı geriye.
lardı. Anıö'nın karşısmda agzı açık durdu, Çaysalonlan,sinemalar,tiyatrolar,pa-
Ismail Hakkı Bey ve eşi yaşamla- çevresine bakındı. Alan, insan kaynı- sajlar, oteller, lokantalar. Birileri her
nndan memnundular. Gelen gidenleri yordu. Seyyar satıcılan, koşuşan in- şeyi yok etmişti. Insanlan bile.
vardı, komşuluk ılişkileri de fena sayü- sanlan, çalgılı şarkıcılan ile köy pana- Dûşlere dalmış, bıraz dalgın, biraz
mazdı. Sokağahaftadabırçıkar, Levent yın karmaşasında bir yer olmuştu bu- öfkeli Galatasaray'a yaklaşırken bir
çarşısma alışverişe giderlerdi. Kente rası. Anıtın karşısındakı teneke mina- korna sesı ile irkdıverdi. Arkasında du-
yülardır inmemi§lerdi. Mecidiyeköy'ün, renin hoparlöründen Arapça ezan sesi ran otomobil yol istiyordu. Burası araç
Beşiktaş'ınpazarlanbileçekrnezdion- yükseliyordu,kocamankocamanyapı- trafığineyasak,diyesesıniyûkseltmek
lan. Bu traflk karmaşasında, sokakla- lar alanı çevrelemişti. Eşınin, binersin, ıstedi, fakat otomobilin içindekı dörtbı-
nn hır güründe ne işımız var, derdi eşi dediği tramvay da görûnürlerde yoktu, yıklıyı görünce, susmak daha iyi, de-
hep. Kabuklanna çekilmiş, suyasabu- Istüdal Caddesi'ni ağır ağır yürürüm, di kendi kendine.
na pek dokunmadan yaşayıp gıdiyor- diye düşündû, şöyle bir sağı solu sey- Ne biçim bir kent olmuştu İstanbul?
lardı. Kendimizi Istanbul'un kavgasın- redenm. Daha yüz metre sonra tram- Kent miydi, köy mü? Yaya nerede yü-
da ne kadar uzak tutabilirsek, o kadar vayı beklemedığıne pışman oldu. İnsan- rüyecekti? Kaldınmlar var, çogu ya-
rahatyaşanz, diye düşünüyordu Isma- lar aknı akın geliyordu ûzenne, sağın- yalara *^asak". tstanbul'da kaldınm-
il Hakkı Bey. Fakat geçen hafta gelen dan solundan geçenler omuzuna, kolu- lar, araç park etmek, manav-bakkal tez-
birtelefon rahatmı kaçırmısü. Tekel'den na çarpıyor, özûrbile dilemeden uzak- gâhı kurmak, gazete-ekmek kulübesi
bir eski dost aramıştı. Filan gûn do- laşıyordu. Ismail Hakkı Bey'e çarpnk- kondurmak için. Ismail Hakkı Bey, be-
ğum gûnümü kutlayacağım, seni de lannı fark etmiyorlardı. Nasıl da fark nim yaya hakkım yok mu? diye mınl-
aramızda görmek istiyorum, demişti. etsinlerdi, çoğu cep'lerine daunıştı. dandı. Demekki,Beyoğlu'ndabileoto-
E>ostu 75 yaşına basıyordu, eski iş ar- Ömrûnde böyle bir kalabalığı, gençli- mobil altında kalabilirim. Günümûz
kadaşlannı Tepebaşı'nda bir otelin pas- ğinde gitüğı maçlardan sonra Dolma- Istanbulu'nda sokaklan arşınlayanlar
tanesine çağınyordu. bahçe Stadyumu'ndan çıkarken gör- korumasızdı. Ismail Hakkı Bey pasta-
lsmail Hakkı Bey, ta oraya nasıl gi- dûğünü anımsadı. Sıgmıyorlardı "Cad- neden içeri girdi. Omuzlan çökmüş,
decegim, diye dûşünmeye başladı. Git- de-iKebir"e. EskıdenbızdeınerdikBe- bitkin.Sonyanmsaattesankıonyılda-
meseolmazmıydı? Fakat eşi, yeni açı- yoğlu'nacumartesileri,diyekafasından ha yaşlanmıştı.
PENCERE
Yalancı Dolma
Nasıl bu hale düştük?..
Suç kimde?..
Ben söyleyeyim:
- Suç dinozoriarda!..
•
Yakın tarihimizin en önemli dönüm noktalanndan
biri "6 - 7 Eylül O/ay/an"dır.
1955 yılının 6 Eylül günü, akşam üstüne doğru
arkadaşlarla Babıâli'den yola çıktık, Istanbul'da
kıyamet kopuyordu, yollarda taşıt yoktu, Galata
Köprüsü'nü geçfk, Yüksekkaldınm Yokuşu'ndan
Tünel'etırmandık, Beyoğlu'nda bütün mağazalar
yağmalanmıştı. Istiklal Caddesi'nde kürkler,
kumaşlar, giysiler, çeşirji eşyaiar üzerinde yürüyerek
Taksim'e ulaştık.
Devlet Radyosu'nun haftalarca süregelen
kışkırtmalan bardağı taşırmış, "Kıbns Türktür,
Türk kalacaktır" sloganlanyla coşturulan kitleler
kentin altını üstüne getirmiş, çapulcular Rum ve
Ermeni yurttaşların işyerlerine ve evlerine
saldırmışlar, kiliseler bile bu saldınlardan paylannı
almışlar, Türkiye dünya âleme rezil olmuştu.
Ankara'da Menderes Hükûmeti vardı;
Cumhurbaşkanı Cetal Bayar'dı.
•
Türkiye'dedemokrasinin D'si olsaydı, hükümetin
hemen çekilmesi gerekirdi.
Demokrasi yoktu.
Ankara'daki iktidar, çözümü hemen buldu:
Suçlu komünistlerdi.
Istanbul'da sıkıyönetim ilan edildi, başta Aziz
Nesin olmak üzere alelacele toplanan bir dizi
aydın insan içeri tıkıkjı; tümünün ipe çekilmesi
gerekiyordu.
Bayar-Menderes demokrasisinin içeriği buydu
ve bu ikili sonunda Yassıada'ya gideceklerdi.
•
llkel toplumda başa bir felaket geldi mi, gerçek
nedenleri araştınlmaz.
Sunak için kurban aranır.
Bugün Türkiye'nin başında felaket rüzgârian
es'ıyor; ama, kafa aynı kafa...
Koskoca Cumhuriyet Türkiyesi'nde adam
yokmuş gibi Dünya Bankası'ndan Kemal Derviş'i
çağırmak, zavallılıgımızın resmidir; utanç vericidir;
Amerika'nın güdümünde yaşadığımızın kınmızı
balmumundan mühürte damgalanmasıdır.
57'nci Hükümetin işi bitmiş..
Ahı gitmiş, vahı kalmışken medyadaki
şakşakçılanyla ilkel bir propagandayı tezgâh-
lamaya, olanbitenlerin sorumluluğunu
"dinozotiara" yüklemeye çalışıyor. Eğer
özelleştirmeler zamanında yapılsaymış, bu felaket
başımıza gelmezmiş...
Sanki Tün<iye'de "dinozoriar" iktidarda...
Küreselleşmeyi engelliyorlar..
•
Şairin dizelerini biraz değiştirelim:
Kardeş şu yalancı dolma
Yemek değil, bir rezalet
Hürriyet, müsavat, adalet
Rezalet, rezalet, rezalet
Siz bu kafayla, değil elde avuçta kalan KtT'leri,
Ağn Dağı'nı, Van Gölü'nü, Fırat'ı ve Dicle'yi bile
satsanız hiçbir sorunu çözemezsiniz!..
Dün "kahrolsun komünistier", bugün "kahrolsu
dinozoriar" diye diye Türkiye'nin canına
okudunuz...
Yetmedi mi?..
a, genci, insanı, yurttaşı...
Tüm yaşantısında gerçek
düşüncenin ışığını verme-
ye çalışmış. Atatürk ilke ve
devriminin anlamını, değe-
rini, önemini anlatmak, du-
yurmak, yerieştirmek çaba-
sı...
Düşünmek için önce öz-
gür olmak, sorumluluk ne-
dir bilmek gerekli. Akarsu
şöyle söylüyon "Uğrunda
pek çok mücadelenin veril-
diği ve verilmekte olduğu
düşünce özgüriüğü, insanın
•heristediğıni, heraklınage-
leni söylemesi özgürlüğü
değildir. özgüriük, sotvm-
luluk ile bağlan olan birkav-
ramdır. Birinsanın özgürlü-
ğü yoksa onun sorumlulu-
ğu da olamaz. Çünkü onun
yerine bir başkası düşün-
müştür. Türkiye'de gözle-
nen pek çok eksikliğin te-
melinde insanlara sorumlu-
luk venmeme bulunmakta-
dır, çünkü insanlar özgür
değiller. Birinsanın sorum-
luluğu yoksa o insan öz-
gürce bir eylem yapamıyor
demektir. Bu yüzden bir
olayda sorumlu bir kişi bu-
lamıyorsunuz ve olay ka-
patılıyor."
Gözlerimizin önünde ya-
şanan, gazete haberferin-
de hergün geçen nice olay,
nice vurgun, nice soygun, ni-
ce karmaşanın sürüp git-
mesi bu yüzdendir.. Sorum-
lu ise yok! Insanlanmız da
gerçek anlamda özgür ol-
madıklanndan, sorumsuz-
luklara karşı direnemiyor-
lar. Böylece sürüp gidiyor
çirkinlikler!..
Bedia Akarsu'nun 'Arma-
Başka Türkiye Yok
Haydi Fidan
Dikelim
OR.VLVNBAKANUĞI
ACAÇLANDffiMAVE
EROZYONKONTOOLL
GENELMÛDİMlĞC
(0212) 355 55 55 ww.cine5.com