Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 16MART2001 CUMA
14 KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr
Colette Deble'den kadının sanat tarihi içindeki temsillerinin desenleri
şınmış aynadaki görüntüler• "En büyük düşüm,
ülkeden ülkeye,
dönemden döneme
farklılık gösteren
kadınlara ait jestleri
intemette sanal bir
müzeye taşunak.
Çünkü bugüne dek
oluşan yaklaşık 2 bin
deseni korumam
giderek zorlaşıyor."
LEMANYILMAZ
Fransız Kültür Merkezi'nde yer
alan 'ÇizümişKadınFıgürleri' baş-
lıklı sergisi için tstanbul'a gelen
ColetteDeMe ile sanat tarihinde ka-
dının algılanışı, kadın ve erkek res-
samlann kadına bakışı üzerine söy-
leştik.
-İstanbul
1
ailkgelişinizsanınm_
COLETTEDEBLE -Burada ol-
duğum için çok mutluyum. Ressa-
mım. Resmin yanı sıra kadının sa-
nat tarihi içinde nasıl temsil edil-
diği üzerine plastik bir çalışma ya-
pıyorum. Kadınların sanatta bugü-
ne kadar değişik ülkelerde, farklı
dönemlerde nasıl görüldüğünü, al-
gılandığını araştınyorum. Çalış-
mama 1 Mart 1990'da başladım.
Tam on bir yıl oldu. Resim çalış-
malanmın yanında bir kadın ola-
rak kendimi yansıtan bir çalışma-
nın ihtiyacını duydum. Annemin
ölümü, kadınlardan geriye ne ka-
lıyor sorusunu sormamayol açu. Bu
da erkeklerin kadına bakışıydı.
Buradakı sergide yaklaşık 100
desen yer alıyor. Her seferinde bu
desenler 30x40 boyutundaki kâğıt-
lar üzerinde hayat buluyor. Sayfa-
lann sağ üst köşesine de esinlen-
diğim sanat eserlerinin isimlerini ko-
yuyorum.
'Erkekler arzuyla betimliyor'
- Bu süreçiçinde neler dikkatini-
ziçekti?
DEBLE- Erkeklerin genellikle
kadınlan sanat eserlerinde büyük
bir arzuyla betimlediklerini fark
ettim. Onlann kadınlara bakışında
büyük bir aşk ve sevgi olduğu his-
sediliyor. Tüm bu eserlerde gördü-
ğüm, büyük büyükannelerimizin
gerçekten de çok güzel kadınlar ol-
duğu. Başlangıçta erkekler kadın-
lan resmederken ya da heykelleri-
ni yaparken büyükanneleri bu bü-
yük sevginin bir parçasıydı. Erkek-
ler bu üretimin, yeniden üretimin
gücünden çok etkilenmişler. Bu-
nunla birlikte anneliğe ait tüm özel-
'Eksik' desenler, yam»nl» aşınınış aynadaki görüntüler gibi yaşıyor.
likler de bu eserlerin buluştuğu or-
tak noktalardan biri. Meryem gibi
ya da çocuğunu emziren kadınla-
nn siluetleri gibi. Genellikle kâğı-
dın beyazlığı içinde göriilmek is-
tenen, aslında o siluetlerin dışında
yer alan bir şeyler olması. Kâğıdın
beyazlığı, var olandan çok var ol-
mayanı temsil ediyor.
Annelik jestlerinin tûmü, tıpkı
Ayasofya'daki Meryem Ana gibi
ya da burada, sergide yer alan Af-
rikalı kadınlar örneğinde görüldü-
ğü gibi, çocuklannı emziren ka-
dınlar. Üti göğsünde iki çocuğunu
emziren, tarih öncesine ait bir ör-
nekte de bu görülüyor. Bu açıdan
bakıldığında genellikle erkeklerin
kadınlara duyduğu sevgı ortaya çı-
kıyor. Bunun dışuıda 19'uncu yüz-
yıl eserleri içinde kadının tuvalet-
te resmedildiği örnekler de var. Or-
taçağda kadının tüm yaşamının 'd-
ler' üzerine kurulduğu görülüyor.
Şu an için en büyük düşüm, ül-
keden ülkeye. dönemden döneme
farklılık gösteren kadınlara ait bu
jestleri internette sanal bir müzeye
taşunak. Çünkübugüne kadar elım-
de yaklaşık 2 bin desen oluştu ve
kâğıt üzerine yapılan bu çalışma-
lan korumam giderek zorlaşıyor. Bu
sanal müzede bugüne kadar yaptı-
ğım çahşmalar ve bunlann refe-
ranslan yer alacak. <••>*•*•*:
'Metinleri Derrida yazmışti'
-Kadınlanalgdamasında, kadın
ressamlarla erkek ressamlar ara-
smda bir farkvar mı?
DEBLE - Kadınların da kadına
yaklaşunı büyük bir şefkat ve sev-
gi içeriyor. Aslında çok fazla kadın
ressam yok. Yaşadıklan ortamda
bu olanağa sahip olan kadınlan res-
sam olarak görebiliyoruz. Örneğin
tüm feministler tarafindan sahiple-
rulen ArtemisiaGjentüeschTnın ba-
bası dabir ressamdı. Artemisia'nın
tablolan o dönemin ressamlann-
dan farklıhk göstermiyor. Buanlam-
da da her iki cins ressam arasında
çok büyük farkhlıklar gözlemle-
medim. Her iki cins de annelikjest-
lerini aynı biçimde ortaya koyuyor.
Bununlabirlikte, Artemisia Gjen-
tileschi, Suzanne Valadon gibi ka-
dın ressamlann çok güçlü olduk-
lannı düşünüyorum. Eğerbirkadın,
bir ortam içinde kendini kabul et-
tırebiliyorsa bence bu, onun erkek-
lerden çok daha önemli niteliklere
sahip ohnasındandır. Yoksa zaten
bu ortamlar içinde var olamazlar-
dı.
- Başka hangi ülkelerde sergi aç-
önız?
DEBLE - llk sergimi Selanik'te
açtım. Desenlere metinleri Jacqu-
esDerridayazdı. Metinleri yazma-
sı ıçuı ona belgeleri verdım ve eğer
bir hayvan olsaydım bunun balina
olacağını, eğer bireleman olsaydım
o zaman da sıvı olacağımı söyle-
dim. Yazdığı birmetinde beni su fiş-
kırtan bir balina olarak betimledi.
Su ise asluıda su ve mürekkeple
kadınlar üzerine çizmiş olduğum
tüm desenlerdi. Mexico, Houston,
Teksas, New York, Paris, Selanik,
Rusya, Tiran, Kazablanka, Tunus,
Kudüs, Tel Aviv ve Kiev'de sergi-
lerim oldu.
Istanbul'da da sevgili Lale Mül-
dür'ün "Yağmur kızı böyle diyor"
olarak adlandırdığı metinlerbenim
için çok büyük bir sürpriz oldu.
- Resim tekniğûıizkilgüibilgive-
rebilir misiniz? Desenlerinizde sü-
rekKolarakbir "eksikBk" gözeçar-
pıyor.
DEBLE - Beni ilgilendiren, sa-
dece kadınlann betimlemeleri. As-
lında bu "eksikBklerr tercih edi-
yorum. Böylelıkle desenlerim iki
kez izlenebiliyor. llk olarak dese-
ni doğrudan algılamamızla; bunlar
resimlerden, heykellerden çıkan si-
luetler olduklan için onlan beyni-
mizle görüp algıhyoruz. Bu arada
hafizamız da çalışıyor. Desenlerin
kâğıdın ışığından çıkmasmı tercih
" ediyorum. Onlan kesmektense bu
şekılde kesilmiş gibi görünmeleri-
nın anlamı benım için zamanla aşın-
mışbiraynadanortayaçıkan görün-
tüler gibi yaşıyor olmalan.
Kullandığım resim tekniği, su ve
mürekkepten oluşuyor. Aslında çok
eskı bir Çın tekniği, ama ben bıraz
değiştirdim. Önce deseni oluştu-
ruyorum ve daha sonra da mürek-
kep ve su ile deseni canlandınyo-
rum. Böylelikle desenin hiçbirnok-
tasmdamürekkebin yoğunluğu ay-
nı kalmıyor. Renkleraçık griden gri-
pembe ya da gri- maviye kadar de-
ğişebilıyor.
Günlük
kurmanın
peşinde
"Tarihçi ya da denemecinin yazı
aracıhğıyla yaptıklan gibi, sanat
tarihini ya da onun tek bir yönünü
su*fplastik araçlatia inceleme
çâbasına girişilmiş midir
şimdiye değin?
Benim tasanm, 2001 desende,
tarih öncesinden bugüne kadının
çeşitii temsülerini yeniden ele
ahnaknr. Bunun amacı, değişik
duruşlann, durumlann,
sahnelemelerin görsel anaibdni
gerçekleştinnektir.
Resiınsel aund, vazuısal alıntı gibi
'harfi' bir aluıb olamaz,
çünkü o, alınü yapanuı elinden ve
tarzmdan geçmektedir. İşte o taafîf
tttreme de buradan
kaynaklanmaktadu*: hem ahnüa
yapılan yapıta hem de ahntıyı
yapana gönderen.
Benim tasanm bu 'titreme'yi keşfe
çıkar, çünkü ahntuun çok uzun
süren bir uygulamasını
varsaymaktadır-ta onun yıpranışı
ve yoruluşuna dek.
Ashnda, bu çahşmayı günbegün
sürdürürken sanat tarihinin
içinden geçen bir çeşit günlük
kurmanın peşindevim.
1 Mart 1990
Colette DeMe"
Abbas Kiarostami'nin filmi Ve Yaşam Sürüyor.
Iran Sinema
Günleri başlıyor
Kültür Servisi- tran Sine-
ma Günleri 16-25 Marttarih-
leri arasında Beyoğlu'ndaki
75 kişilik Yeşılçam Sinema-
sı'ndagerçekleştirilecek. Ye-
di fılmin gösterileceği etkin-
likte, seyirciler son yıllarda
Iran sinemasınınverdiği seç-
kin ve bol ödüllü örnekleri iz-
leme olanağı bulacaklar.
Bu filmler arasında Ki-
arostamive Makhmalbafgi-
bi bizim sinemaseverlerin
yakından tanıdığı isimlerin
yapıtlanyla beraber sinema-
sından ilk kez örneklerin iz-
leneceği yönetmenler de var.
Iran Sinema Günleri kapsa-
mında gösterilecek filmler
şöyle sıralanıyor: 60 yaşın-
daki yönetmen Dariush
Mehrjui'nin Leila ve Sara
adlı yapıtlan, Kianoosh Ay-
yari'nin To Be OrNot To Be,
VaruzKarimMesihPnin The
LastAct (1991), Abbas Ki-
arostami'nin Ve Yeşem Sü-
rüyor, Mohsen Makhmal-
baf ın The Peddler, Majid
Majku'nin The Father'ı.
Yönetmen Reis Çeük'in
önderliğinde etkinliğini sür-
düren Yeşilçam Sineması,
Amerikan sinemasının teke-
line girmiş büyük sinema sa-
lonlannm ve şirketlerinin
sunduğu tek renkli sinema
fihnlerine karşılık tüm dün-
ya sinemasının gökkuşağı
renklerine hâkim, sıcak ve
insanda değişik hazlar uyan-
dıran örneklerini seyirciyle
buluşturmak, kısacası bir al-
ternatif olabilmek şekünde
özetliyor çizgisini.
(Yeşilçam Sineması 'nın
adresi, telefon numarası: h-
tifdal Caddesi, Imam Adnan
SokakNo: 10, Beyoğlu-lst.-
tanbui Tel: 0212 293 68 00)
Paylaşdan sessiz çıgbk
Frans Custers'ın performansında herkes 'kendi' hikâyesini anlatıyor
MELTEMKERRAR
GünayKaradeniz ve on iki genç tiyat-
rocu tarafindan 1996 yılında kurulan
Sandımay Sokak Tiyatrosu Kumpanya-
sı, Tiyatro Oyunevi ile ortak çalışma so-
nunda Hollandalı sanatçı FransCusters'ı
konuk etti. Custers'ın ilkini 1998 yılın-
da gerçekleştirdiği worshop'un ikincisi,
Istanbul Sanat Merkezi 2. Kat'ta ger-
çekleşti. Butoh dansından yola çıkarak
insan bedeninin anlatabileceklerini araş-
tıran Custers, vvorkshop'un ardından
'TheFundement' adlı kışisel performan-
sını sundu.
Yirmi dakikalık performansında Cus-
ters, zeminle ilişkisini tamamen kesen yü-
rüme sopalan üzerinde, kendi tarihin-
den seçtiği hikâyelen Butoh dansının
'sessizlik'i içinde anlatıyor. Sanatçı, bir
anlamda da klasik dansın temeline ay-
kın bir anlatım biçimi getiriyor. "Ayak-
lanmz üzerinde durduğunuzda bir den-
ge oluşturuyorsunuz, ama bunlann üze-
rinde başka bir denge yaraüyorsunuz."
Kendi tarihinin seçilmiş izlerini za-
mansız bir boyutta anlatmaya çalışıyor.
Sopalar, bugün ve dün arasmda yaşanı-
lan mücadeleyi simgeliyor. "Bu, hayab-
mın bir dönemini anlatmak için kullan-
dığunbir performans. tki mücadek var;
değneklerin üzerinde dururken ve kişi-
nin ghmeye çahşnğı yere ulaşmak için
yaşadığı mücadele. Oraya ulaşmak için
değneğiyukankaldınpkullanmakyeri-
ne onlann üzerinde olmayı tercih ediyo-
rum, çünkü onlar kökleri temsil ediyor-
lar."
'The Fundement'ta hikâyesini anla-
tnicen bedenıyle ilettiği sessiz sözcükle-
re, bir kaza sonucu yanm kalan başka bir
performansuıın müziği eşlik ediyor. Sa-
natçı için müzik bir çıkış noktasmı oluş-
Custers, Butoh dansıyla büinçaltnıı
beden dfliyle aktarmayı amaçhyor.
turuyor."Çokfarkhhareketkrvar, agre-
sif, yumuşak... Yaratım için ashnda en
uygun an, bir şey düşünmeyiporaya çık-
üğınız andır. Her zaman ilk kez, daüna
en iyi olandu*."
Altı yıldu" yaptığı performansuıı aynı-
lıktan kurtarmak için değiştirmiş. "Ha-
reketler a\ıu kalabiUr ama zaman değiş-
tikçe, insanlan tanıdıkça değişiyor bir
seyler" diyor. Öteki insanlar da yaratı-
mınm parçalan. Belli bir hikâyeden söz
etmiyor. Onemli olan, performansında
herkesin 'kendi' hikâyesini anlatması.
Her performanstan sonra kendini 'düş-
müş' hıssediyor. Izleyicilerin hikâyele-
rinin ağırhklannı taşıdığı için.
" tnsanlargenyorlar, izliyoriarve onlar
da kendi hikâyeîerini oluşturuyorlar. As-
lında bu ikisL farklı iki performans. Her-
kesin kendi hikâyesi var, performans da
zatenbunun üzerinekurulu. Yaptiğnn iki
zıt duyguyu bedende a>ıu anda aktara-
bibnek, derine inip çıkardığuı şeyi aynı
anda gösterebilmek. Buraya gelen her
insan farklı bir gecmişten geliyor. Duy-
gularsöz konusuokhığundaldşOerinöne-
mi kalmıyor.*
1
Custers, 1998 yılında da amatör ve
profesyonel oyunculann katıldığı benzer
bir workshop gerçekleştirmişti ülkemiz-
de. Butoh dansı, bilinçaltının insan be-
deniyle anlatılmasnu, her bireyin bede-
niyle 'kendi dilini' ortaya çıkarmasını
amaçhyor.
Butoh dansı, 1950'lerinsonundaJapon-
ya'da Batı dansma ve geleneksel Japon
dansma bir tür başkaldın olarak ortaya
çıkmış. 'Karanhğın dansı' olarak da ad-
landuılan Butoh, bilinçaltınınkeşfı, göl-
gelerin ve düş gücünün bedenle buluş-
ması anlamına geliyor. 'Sessiz çığhğm
duygusu' bu dansın temelini oluşturuyor.
Oyuncu da izleyici de, hikâyenin yaşan-
mışlığı ve kişisel deneyimlerin payla-
şuncısı olarak neredeyse 'ortak' bir ya-
ratım sürecini paylaşıyor. •
Custers, Butoh dansının kurallan ve tek-
nikleriyle çok fazla ügilenmiyor. "Benim
için Butoh dansı vücudumun içine, ka-
ranhklarma. çamuruna bakmakveonun
içinden bir şey bulmava çahşmak anla-
mına geoyor."
YAZI ODASI
SELİMİLERİ
Abdülhak Şinasi'nin
İstanbul'u (2)
Abdülhak Şinasi üçüncü ve son romanı Ali Niza-
mı Bey'in Alafrangalığı ve Şeyhliği'nde yine Istan-
bul semtlerindedir. Eser Büyükada'da başlar, "Çam-
lıca'nın Karacaahmet Mezarlığı'na bakan birsırtın-
da", yıkık yıprak bir evde sona erer.
Bu kısa ama özlü romanda, Abdülhak Şinasi, kül-
tür gömleği değiştiren payitaht Istanbul'un varlıklı bir
kişisini Büyükada'daki sorumsuz ve sorunsuz haya-
tından alıp, usançlar, pişmanlıklar, fizikötesi endişe-
ler, toplum kurallannı reddedişlerte örülü bir tasav-
vuf ve içe kapanış dünyasına götürür.
Böylece, yazar, devirierin siyasası üzerinde dur-
ma imkânı bulur:
Alafranga kaçış dünyasından gelenekçi dünyaya
kendinden menkul bir şeyh kimliğiyle evrilen roman
kahramanı Ali Nizamı Bey, giderek aklını ve yüreği-
ni hapsetmiş biryılgıya, "Suttan Hamid korkusu"r\a
yenik düşecek; "yan mevcut bir iradeden" ne yap-
tığını bilmez hale gelecektir.
Bu romanın anlattığı dönemle yazıldığı, kaleme
getirildiği dönem arasındaki zikzaklı geliş gidişler,
romancıya, Türkiye'nin yirminci yüzyıldaki siyasal
baskı düzenlerini sanatkârane bir üsluplaanlatmaze-
minini hazırlamıştır.
Siyasadan, hele güncel siyasadan söz açmak is-
temez görünen Abdülhak Şinasi, bir yandan da sa-
tır arası dokundurmalaria, yürürlüktekı baskı meka-
nizmasına duyduğu tiksintiyi söylemiştir...
Ali Nizamı Bey'in Alafrangalığı ve Şeyhliği, Büyü-
kada bölümlerinde, Büyükada'nın debdebeli haya-
tına ilişkin çok zengin, inceliklı gözlemlerie yüklüdür.
Boğaziçi Mehtaplan (1943) ve Boğaziçi Yalılan
(1954), Hisar'ın anıları arasında Bogaziçi'ne aynlmış
kitaplandır.
llkinde Boğaziçi bir musiki ve aşk ayini gibi anla-
tılır. Geçmiş zaman avcısı kimliğiyle iz süren yazar,
19. yüzyılın sonlanndaki ve 20. yüzyılın hemen ilk yıl-
lanndaki Boğaziçi'ni 'deniz-ay ışığı-gece' üçgenin-
de bir uçtan bir uca tarar. Bütün Boğaziçi'nde sula-
ra gömülmüş bir uygariık birikimini gelecek zaman-
lar için diriltmeyi dener.
Eser, Boğaziçi'ndeki özel uygariığın oluşumunu,
gelişimini, doğanın özelliklerini, biraz da bu özellik-
lerden kaynaklanan alaturka müziği "Hazııianış'bö-
lümünde yansılar.
"Toplanış" bölümünde, Boğaziçi geceleri, kayık-
larta sandallardaki hanımlar ve beyler, gizli sevdalar,
aşkın bilinen ve bilinmeyen yüzleri belırir. Aşk, çoğu
kez, gönülde kalmaya yazgılıdır.
"MusikiFaslı "nda birdenbire saz fasıllan başlar. Çal-
gıyla insan sesi yankılarla doğaya kanşır. Sandallar
akını Boğaziçi'nde artık bütün bir geçmiş zamana yd
almaktadır. Müzik, geçmişin birikimlerini, değerleri-
ni yeni zamana taşır, yeni zamanın insanlanna du-
yumsatır.
"SükûtFaslı', Boğaziçi'nde mehtabın yükselişi, mu-
sikinin bir an için dıner olması, yalılann ay ışığında
birer efsunlu mimari olup çıkışı izleklerine aynlmtş-
. to.
Artk müziğin boyunduruğuna kaptlan kişi, "AşkFas-
//"nda gönlünün gizlerini, imkânsız aşklannı, şarkı-
lann sözlenyle uyanan hatıralannı bir dua fısıttısıymış-
çasına yıneleyip durur.
Nihayet "Dağılış" bölümünde gece sona erer, mu-
siki hakikaten diner, ömrun geçiciliği bir acı gibi alım-
lanır. Işıltılar söndükçe, aynlış ve unutuş çıkagelir.
Bununla birlikte Boğaziçi Mehtaplan'n\n son bö-
lümü "Hatıriayış", bütün o hatıralarakınınaölümsüz
bir zaman tanıyacak; yaşanmış, bitmiş, kaybolmuş
sanılan her şey de, yıldızlardan bize yansıyan ışıklar
gibi, henüz bilemediğimiz, fakat var olduğu handiy-
se kanıtlanmış bir başka zaman diliminde, bir baş-
ka iklimde apaçık canlı kalacaktır...
Bir anı kitabı olmasına karşın, bu eserde, müziğin,
hem de alafranga müziğin derin izlerini yakalamak
mümkündür. Boğaziçi Mehtaplan, sanatkârane de-
ğer taşryan yapay görkemiyle, daha çok bir opera-
yı andırmaktadır.
Takvimde h Bırakan:
"Resmim, kalbimin atışı kadar bana yakmdı.'
ye Berger,1974.
Ali-
Nehar Tüblek Karikatür
Yanşması sonuçlamh . •'•&
• Küİtür Servisi - Her yıl, Beşiktaş Belediyesi
ve Kankatürcüler Derneği'nin birlikte
düzenledikleri Nehar Tüblek Karikatür
Yanşması'nın altıncısı sonuçlandı.
Bu yılki konusu hoşgörü olan yanşmann
sonunda birincilik ödülünü Mete Göktûrk,
ikincilik ödülünü Hikmet Cerrah, üçüreülük
ödülünü Oğuz Gürel kazandı. Yanşmada
verilen üç mansiyon, Ali Bulca, Ali Şu: ve
Mehmet Selçuk arasında paylaştınldı.
Ödül töreni Akatlar Kültür Merkezi'nd; 15
Mart'ta yapılacak. Eserler 31 Mart tariiıne
kadar lstanbul Büyükşehir Belediyesi
Karikatür ve Mizah Müzesi'nde sergilenecek.
K U L T U R ÇtZlR
K A M l L M A S A R A C I