Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 14 MART 2001 ÇARŞAMBA
O L A Y L A R V E G O R U Ş L E R olay.gorus@cumhuriyet.com.tr
Bir Tıbbiyeli Öfküsü
Prof. Dr. Mustafa OZYURT Uludağ Üniversi
tesi Öğretim Üyesi
Y
ıl 1889, bir ilkba-
har günü Siıkeci 'de-
ki Tıbbiye Oku-
lu'nun bahçesinde
Diyarbakırlı tshak
Sükuti ile Erzurum-
lu tbrahim Temo, vatanı kurtarmak
için ne yapmak gerektiğini aralann-
da tartışıyorlarmış. Yanlanna Bakû-
lu Hüseyinzade Ali yaklaşmış. Ko-
nuşmalanna bir süre kulak misafiri
olduktan sonra, demek kurmaktan
başka yol olmadığını söylemiş. îb-
rahim Temo sormuş; "Nasılkuruhır
bövfebirdernek?" Hüseyinzade Ali,
çevresine şöyle bir bakınmış... Ab-
duDah Cevdet, bir sıraya oturmuş, ki-
tap okumaktaymış. "Şu Arapkirli
ile sen konuş" demiş. Sonra tek ba-
şına dalgın dalgın dolaşan Kafkas-
yah Reşit'i göstermiş. "BendeÇer-
kez oğtunu raa ederim, dernek ku-
rulmuş oJur." Hem de kurulmuş, de-
dıği gıbı.
Ishak Sükuti, 1903'te, hürriyetin
ilanını göremeden, San Remo'da ve-
remden öldü. Ibrahim Temo, Ro-
manya'da, Ittihat ve Terakki sürgü-
nü... Bakûlu Hüseyinzade Ali, Be-
kirağa Bölüğü'nde vatan hainliği su-
çundantutuklu... Veyıl 1919, Şuba-
tın 6'sı Ittihat ve Terakki Cemiyeti
kurulalı tam otuz yıl olmuş.
Gözlüklü kara paltolu adam, düz-
lüğün bitimindeki ağaçlardan birinin
gövdesine tutunup bir an duraklamış,
sonra kaygan yokuşu inmeye başla-
mıştı. Kovalayan polis, kaçaru göz-
den kaybedince durup döndü, ko-
nağın köşesinden koşarak çıkan ar-
kadaşına, Bulgar mandırasını dolaş-
ması işaretini verdi. Sonra düzlü-
ğün bitiminde iki büklüm yaklaştı.
Kara paltolunun kaçmaktan başka bir
şey düşünmedığini Ş
du, bacaklannı açtı, sol kolyvj^ si-
lahı destekleterek nişafı aîdı.
Kaçan adam kurşun sesiyle sen-
delemiş, dengesini bulmak için kol-
lannı havada çevirerek topuklan üs-
tünde biraz kaymış, düze inmiştı.
Karla örtülü tarlada bata çıka koşa-
rak mandırayı dolaşan polis, kırk
adımdan ateşe başlayınca eğilerek eli-
ni beline attı. Doğrulup döndü, ta-
bancasını yukandan aşağı indirerek,
poligondaymış gibirahat,arka arka-
ya üç kurşun attı. Sonra doğruldu,
elini kaldırdı teslim olacak gibi...
Tabancayı ağzına sokup tetiğe bas-
tı.
Polisler parmaklan tetikte yaklaş-
mışlardı gözlüklü kara paltolu ada-
ma. Birisi potininin bumuyla do-
kundu. Şubat güneşini yavaş yavaş
bulut kaplıyor, ince bir esinti, tarla-
nın ortasında yatan ölüyü sise ben-
zeyen boz bir dumanla örtüyordu.
Tıbbiyede, Ittihat ve Terakki Cemi-
yeti'ni kuran beş öğrenciden yaşça
en küçüğüydü yerde cansız yatan
Dr. Reşit
•••
Van ayaklanması üzerine îttihat-
çı hükümeti, Doğu Anadolu'daki Er-
menileri Mezopotamya'ya sürme
karan alrruştı. Baü kaynaklannca 80
bin ila 1.2 milyon Ermeninin kınmı-
na yol açtığı öne sürülen ve Damat
Ferit'in Içişleri Bakanı ve Konya
Valisi Cemâl tarafından kabulleni-
len bu savın kaynağını oluşturan 14
Mayıs 1915 tarihli "Tetadr Kanu-
mı"na dayanılarak Ermeniler çok
kısa bir sürede ve topluca Anadolu
dışına çıkanldılar. Kısaca Ermeni
sorununun en köklü biçimde çözüm-
lenmesi Ittihatçıların gözünde, ba-
ğımsızlık içinde Türkiye'nin varlı-
ğının korunması temel koşuldur. Iş-
te bu düşüncelerle geniş kapsamlı bir
Ermeni sürgünü planlanır. ItilafDev-
letleri şiddetle karşı çıkarlar ve Ça-
nakkale Savaşı günlerinde, 24 Ma-
yıs 1915 'te, tttihatçı liderleri kişisel
olarak suçlu sayacaklannı belirten bir
açıklama gönderirler. Ittihatçı hü-
kümet buna aynı yoldan sert bir kar-
şılık verir:
" Yakmmakzonında bulundukla-
rnu sandıklan olaylann bütün so-
rumluluğu, söz konusu olan ihtilal
hareketlerini kendileri düzenleyip
yûrûttüklerinden, daha çok üçlü it-
tifak hükümetJerine aittir." Bu söz-
ler bile tek başına Ermeni kışkırtı-
cdar için bir dayanak ve açık bir ce-
saretlendirme niteliğindedir.
Patrikhane, Osmanlı Imparator-
luğu'nda 2 milyon 100 bin Ermeni
olduğunu iddia eder. îngiliz "Mavi
Kftap"ı ise Ermeni toplam nüfusu-
nu 1.6 ile 2 milyon arasında olarak
verir. Türk kaynaklanna göre ise Er-
meni sayısı l.lmilyondur.Yine''Ma-
viKftap"a göre 600 bin Ermeni sür-
gün dışında kalmıştır. Sürgün, kuş-
kusuz sayısız olaylara yol açar. Mu-
sadağı köylerinden Ermeniler sürgün
emrine uymayı reddederler, 5000
Ermeni dağa çıkar ve Türk birlikle-
riyle savaşu-. Urfa'da da sürgüne kar-
şı çıkan Ermeniler, mahallelerini
müstahkem mevki haline getirerek
savaşa tutuşurlar. Batı Anadolu 'dan
Halep'e ve Şam'a trenle sürgüne
gönderilenler, yerlerine olaysız ulaş-
tıklan halde, Doğu Anadolu'dan ge-
nellikle yaya ya da arabayla yola çı-
kan Ermeni kafıleleri, çeşitli neden-
lerle çetelerin saldınsına uğrar. Bu
bağlamda Ermeni sürgününden suç-
lu sayılan ve idam isteğiyle yargıla-
nacakken cezaevinden kaçan, fakat
polisler tarafından sanlmca beyni-
ne kurşun sıkıp intihareden genç tt-
tihatçılardan Dr. Reşit, sürgün sıra-
sındaki ölçüsüzlüklerden dolayı par-
ti genel merkezinde Genel Sekreter
Dr. Mithat Şükrû Bleda'ya yapılan-
lan şöyle savunur:
"Doktor obnak, bana mifliyetimi
unuttunnazdL Doğu Ermenileri, bi-
ze karşı öyle kışkırtılınışlardı ki eğer
bulunduklan yerde bırakdmış oka-
lardı, çevresinde bir Türk ve Müslü-
man yaşatmayacaklan kesmdi"
Bıınlann birçoğunun sicilini ince-
kdün.Ev1erinde>apüğunaraşörrna-
larda, bir orduyu havaya uçurmaya
yetecekkadar sflahrecephane ekgeç-
ti. Baktim korkunç ve müthiş. bir ör-
gütleri var. Memleketin her yanına
dalbudak salan bu örgütü olduğu gi-
bi bırakırsak, çok geçmeden Anado-
lu'da Türk'ü nnımla arayacağız.
Kısaca ya onlar bizi, ya biz onla-
ıx_ Fakat onlar bizi yok etme kara-
nyla hazuianmamış olsalanh, onla-
ra el sürmek akbmızdan bile geç-
mezdL Yani saldınya geçen ve bizi
meşru savunma için hareket etmeye
götüren onlardır.
Buiki olasıhktan birini seçmekzo-
nınhıfoğu karsmnda duraksayamaz-
dım ve duraksamadım. Ben bu işi ne
kişisel gururumu doyurmak ne de
cebimi doldurmak için yaptim. Bak-
nm ki vatan elden gidryor, milleti-
min haynna gözü kapab eyleme geç-
tiğhn kamsryla, çekuımeksizin ileri
aükhm. Eğer bu davramşundan do^-
layı kendi tarihim beni sonunlu tu-
tarsa, ona da eyvallah_ Başka mil-
letkrin tarihi hakknnda ne yazarsa
yazsm hiçbiri umurumda değü."
Ittihatçı Diyarbakır Valisi Dr. Re-
şit'in, cezaevinde tuttuğu notlar, bir
savunma için hazırlanmış olmakla
birlikte, durumu aydınlatan belge
niteliğindedir aynı zamanda:
"Diyarbakn-'a vanşım, savaşm en
kritik bir zamanına rastlar. tslam
nüfusu bir yandan savaş ka\gjsı, öte
yandan Ermeni kınm ve saldınlan
korkusu ile heyecan içindedir... Din-
sel lider ve papazJar da çevreyi geze-
rekErmenfleri şöylezehirlemişlerdin
- Kurtuluş günü eriştL Hazuianı-
nız. Gerekirse çift hav^vanlannta sa-
öp silahlanınız, başardıktan sonra
Müslümanlann ser\ etieri,toprakla-
n, müUderi bize kalacakbr.
Ermenflerin oturduğuşehirve köy-
lerde müthiş tahrip araçlan ve silab-
lan meydana çıkanldı. Buna daya-
nılarak Ermenilerin göçe zortanma-
sı (tehcir) hakkmda hükümetçe ka-
rar alındı ve illere bildirildL Başlan-
gıçta tehcir hakkmdayönetmelik gel-
mediğınden ben de yalnız erkeklerin
tehciri gerektir düşüncesiyle kadm-
lan ve çocuklan ve hatta ihtiyaıian
ayn tutuyordum. Fakat sonra ayırt
edihneksizin tûmünün gönderilme-
si buyurulduğundan o yolda davra-
nıkfa.
Mümkün olduğu kadar önceden
bflgiverilerek hazırbulunmalan sağ-
lanmaya çalışıhyordu. Yanlannda
götürebDecekteripara vetaşuur mal-
lan engeflenmedL Hiç obnazsa kadm-
larla çocuklann ve sakadarm taşı-
ma aracma bindirDmiş olarak \ollan-
malan gerçekleştirilecekti. Olanak-
lar ölçüsûnde rahadan sağJanacak-
ü. tşte verilen buyruk ve yönetmelik
böyleydi Fakat üzücüdür ki burada
bu yönermeliğin tam olarak uygu-
lanması sağlanamanuşür. Benim Er-
menileri öldürtrüğüm ve bunun için
birtakım Çerkez jandarmalan kul-
landığnn kkfiası büyük biryalandn-."
(1) Kemal Tahir, Yorgun Savaşçı.
Bilgi Yayınevi 1971, sayfa 124.
(2) Doğan Avcıoğlu, Milli Kurtu-
luş Tarihi 1938'den 1995e. 1974,
sayfa 1/1134
ARADABIR
ADNANHUNCA
Akıl, Bilim, Fen Çağı
Atatürk'ün, Kurtuluştan sonra gerçekleştirdiği dev-
rimlerin yanında toprak devrimini getiremedığinı gö-
rüyoruz. Şimdi yıl 2001: Güneydoğu ve Doğu Ana-
dolu'da sayısız köyleri ve ucu bucağı görünemeyen
topraklanyla toprak ağalannın saltanatı süruyor. De-
mek istiyoajm ki cumhuriyet devrimi, toprak mülki-
yetleri üzerinde görünebilir bir değişiklik yapamamış-
tır. Oralarda feodal yapı devam etmektedir. Bu top-
raklar, dün olduğu gibi bugün de ağalann, şıhlann, bey-
lerin ellerindedir. Egemenliklen devam etmektedir.
Fransız Devrimi, sivil toplumlarda meydana gelen
olumlu gelişmeleri, siyasal toplumlarla birlikte yörün-
gesine oturtmayı başarmıştır. Feodalist üretim, bu
devrimlerle ortadan kaldınlmış, birçok toprak sahibi-
nin kapttalist üretim düzenine uygun ilişkilere sokul-
duğu görülmüştür.
Insanların doğduklanndan itibaren özgür olduklan
ve bunun da bir halk egemenliğinin gücü olduğunu
gözlemleriz. Bu halk egemenliğı, her türlü sınrfsal ay-
ncalıklan ortadan kaldırmıştır. Yasalar karşısında her-
kesin eşit olduğu kabul edilmiştir. Bunlar her iki dev-
rimin temel taşlarıdır. Aynca her iki devrimde de din;
dünya ve devtet işlerinden genye itilmiştir. Kısacası din,
siyasetin içinden çıkanlmıştır. Oysa din, devrimden ön-
ceki Fransa ve Türkıye'de hep ön sırada, toplum ve
siyasetteki güçlü yerini ayncalıklı olarak devam ettir-
mekteydi. Fransa Devrimi, tüm dünya insanlan için bü-
yük bir aydınlığın doğmasına neden olmuştur Bu dev-
rimin en büyük eseri laisizmdir.
Bugün bile dünyada gerçek anlamda tam ve ku-
sursuz laik ülkenin Fransa olduğunu görmekteyiz.
Gelelim ülkemizdeki laik yapıya, bugün ne haldedir?
1946 yılından itibaren siyaset için ödünler venle veri-
le 1980'e geldik. Bu tarihten itibaren köktendincilerin
örgütlenmelen, toplum ve devtet içındeki etkinlikleri
hayal edilemeyecek boyutlara ulaşmıştır. Hortlayan bu
irtica, devleti teslim alabilecek bir duruma gelmiştir.
Adeta Türkiyemiz laik yapıya dayalı bir devlet olmak-
tan çıkanlarak, büyük çabalaria dine dayalı bir görü-
nüme dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Bunun büyük
kusuru, kendilerini devrimci zannedenlerindir. De-
vamlı eskiye sövmenin devrimci olmaya yetmeyece-
ğini anlamayanlanndır. Bu böyle olunca laik eğitim ve
öğretimin yerieşip tamamlanmasına gereği kadar gös-
terilemeyen ilgi, bizleri her mahallede bir Kuran kur-
suna ve her kasabada bir din okuluna götürmüştür.
Oysa bu çağ; akıl, bilim ve fen çağıdır. Şu gerçeği an-
cak laik egrtimle kafalara yerteştirebiliriz.
Birey-Devlet İlişkisi-2
Prof. D r . TÜTkân S A Y L A N Çağdaş Yaşamı DesteUeme Derneği Genel Başkam
G
ünümüzde Olması Gere-
kenlen Çağımızda, olum-
lu ve ideale yaklaşan yö-
netiriılerde, "(feviet-bîrey"
ilişkisine bakarsak, her şe-
yin bu evrim sonunda, as-
lında en başa döndüğünü, yani evren için-
de, insan-çevre-doğa ve bunlara ek olarak
teknolojinin de aslında tam bir denge ve
karşılıklı saygı içinde, her kesimin hakkı-
nın, birbirine zarar vermeden korunması te-
meline dayalı olarak özgür, demokratik ve
laik bir yaşamın hedef ve amaç alındığını
kavrayabiliriz.
Bu toplum, günümüzde "hukuk toplu-
mu". yönetenler de "hukuk devleti" olarak
adlandınlıyor, ama herkese eşit uygulanan
bir "hukuk".
Işte, bu anlayış ve kapsam içinde devlet,
bireyleri oluşturan toplumlann içinden, bel-
li bir süre için kimseye ayncalık tanımadan,
toplumun ve dolayısıyla bireylerin, daha iyi
eğitime, sağlığa ulaşması; çevreye, ekono-
miye, kültür ve sanata kavuşabilmesi için ge-
rekli yasalan oluşturacak, temsilcilerinin
doğrudan halk tarafından belirlendiği bir
tt
yasamaerk"iyle, seçilmişlerin atadığı "yû-
rütme erk"iyle ve yine en ince aynntısına
kadar düşünülerek insanlann içinde hiçbir
kuşku bırakmayacak bir "adalet" duygu-
sunu sağlayacak, gerçekten "bağunsız'' bir
"yargı erk"inden oluşmak durumundadır.
Devleti oluşturan ve ulaşılmaz sanılan bu
erkler, aslında çağdaşlaşma sürecini özüm-
semiş ve kimliğini kazanmış
a
birey
w
in, di-
lediği her şeyi tam bir özgürlükle yapabil-
me hakkına sahip olduğu "özel alan"ından
çıkıp güçlenmiş, özgüvene kavuşmuş kim-
liğiyle ve birçok genel geçer kurallara uya-
rak "kamusal alan"da (iş, okul, örgütler..)
yer alması ve sonrasında, dönüşümlü ola-
rak "seçûmişler'' ve "atanımşlar* kimliğiy-
le, çok daha suurlanmış hak ve özgürlük-
lerle, "devlet alanı"nda (yasama, yürütme,
yargı) var olması şeklinde bir büyük devi-
nim sistemidir.
Bireyden devlete, devletten sade yûrtta-
şa dönüşüm, herkes için doğal ve olası ol-
duğunda, "demokrasi" de yerleşmiş ola-
caktm
Bireyin shil toplum örgütferinde
yerini ahşı
Bu sistemin içinde, son olarak "birey"le
"deylet" arasında köprü oluşturarak çağ-
daşlaşan dünyada olmazsa olmazlığuu, so-
mut örneklerle kanıtlamış olan sivil toplum
örgütleri yerlerini almaktadırlar.
Çağlar boyu ve son yüzyılda, "devtefin
dilediğince yönettiği, halktan ve onu oluş-
turan bireylerden kopuk ve onlann tepesin-
de, istediği her icraatı yapabilmesi ve insan-
lann eleştirilerinden, denetiminden kurtu-
labilmesi için "boşzamanlannıdeğerlendir-
meleri"ne "kendi dertJerini, uslu çocuklar
olarak ara]armdakonuşnıalan
n
navb. "ma-
sumca eykmler yapabilmeleri
n
ne hoşgö-
rüyle bakılarak, sıkı denetim koşuluyla ör-
gütlenmeierine birazcık onay verilmiş, öbür
yandan da örgütlenen, sendikalaşan her ke-
sün, "deviete karşı'' olarak mimlenmiş, gü-
nümüze dek bu nedenle insanlık büyük acı-
lar çekmiştir.
Oysa şimdi, 20. yüzyılın son çeyreğinde,
inanılmaz bir gelişmeyle, "birey"in örgüt-
lenmesi. bilgi ve deneyimlerini benzerleriy-
le paylaşması ve bir "shil toplum kuruhı-
şu" şeklinde "devtef'i oluşturan kurumlar
bütünü içinde yerini alması ile obnazsa ol-
mazlığı, her kesimce kavranmıştır. 21. yüz-
yılda sivil toplum örgütleri, vazgeçilmez
olan gerçek konumlanna yerleşeceklerdir.
"Devlef ise başanya ulaşabilmesi için
her biri farklı konularda "bügi ve deneyim
biriküni'' olan ve bunu toplumun gönenci,
gelişmesi ve mutluluğu için "gönûDö" ola-
rak sunmaya hazır, sivil toplum örgütlerin-
den, aktanmlanndan, önerilerinden yarar-
lanmasi gerektiğini, bu ortalık ve paylaşun
ne denli güçlü olursa, kendilerinin kabul
edilebilirliğinin de o denli güçlü olacağmı
kavramaya başlamış ve zorunlu olarak
"erk"ini paylaşmaya yanaşmış bulunmak-
tadır.
Son söz
21. yüzyılda, yeryüzündeki tüm eşitsiz-
lik ve haksızlıklar, aynmcıhklar, din ve
inanç sömürüleri, ahlaksızlık ve erdemsiz-
Ukler, faşist eğilimler, işsizlik, doğanın tah-
ribi vb. her türlü çağdışılık. "bireyin kendi-
ne güvenmesi, örgürJenmesi, devtetin ashn-
da kendisinden başkası olmadığını algıla-
maa
n
yla ve bunu "devlefe kabul ettırme-
siyle gerçekleşebilecektir.
Bu, devletin, yerel yönetimlerin, üniver-
sitelerin, sivil toplum örgütlerinin hatta or-
dunun birlikte yürüteceği "insanlığa, canh
cansız doğaya, dengeK teknolojhe ve tüm
evrensel değerİere yeniden sahip çıkma pro-
jesi''dir.
Devletin yönetici konumunda bulunan
kesimi, bundan böyle başanlı olmak, yeni-
den benimsenmek istiyorsa, özeleştirisini
yapmalı, yetkilerini insanlar üzerinde kor-
kutucu, sindirici baskılar kurma yerine so-
runlan, herkesi insan yerine koyup dinleye-
rek, bilgi birikimlerini, önerilerini paylaşa-
rak, cezalandırmayı değil, Ödüllendirmeyi,
farklılıklan bir kenara koyup ortak nokta-
lan öne çıkararak uzlaştırmayı ve çalışma
yaşamındaki karşılıklı ilişkileri sevgi ve
saygıyla yoğurmayı öğrenmek ve uygula-
mak zorundadır.
Bu "insanhkprojesi'' başlayıp bitecek de-
ğil, çağlar boyu, yeryüzünde, elde kalan de-
ğerlerin, doğanın, çevrenin, endüstrinin,
eğitimin, sağlığın, kültürün, sanatın, ban-
şın, sevgi ve kardeşliğin herkesçe eşitlikçi
bir şekilde paylaşımının onurlu emeği ve üre-
timi olarak sürüp gidecektir.
PENCERE
İLAN
TC
BAKIRKÖY 9. ASIİYE HUKUK
MAHKEMESt'NDEN
2000/302
Davacı Sevim Eroktay tarafindan davalı Abdurrahman Eroktay aleyhine mahkemerru-
ze açılan boşanma davasının yapılan yargılaması sırasında verilen ara karar gereğince;
Davalı Abdurrahman Eroktay'ın Kocasinan Ca4 6. Sk. Balakoğlu Apt. No: 6 Şiri-
nevler/lstanbul olarak gösterilen adresinde dava dilekçesi ve duruşma gûnü tebiig edi-
lemedığı, zabıtaca yaptınlan tahkikatta adresi meçhul olduğu anlaşılmakla, adı geçen
davalıya dava dilekçesınin ve duruşma günûnün ilanen tebliğine karar verilmiş ve du-
ruşma 30.3.2001 günü, saat: 11.25'e bırakılmıştır.
"Belirtilen gün ve sâatte bizzat mahkememizde bazır bulunmanız veya kendinizi bir
vekil ile temsil ettümeniz, aksi takdirde hakkınızda HUMK'nin 398 ve müteakip mad-
deleri hükümleri gereğince duruşmaya yokluğunuzda devam olunarak karar verileceği"
hususu ilanen tebliğ olunur.
Basın: 12941
İLAN
TC
ZEYTtNBURNU SULH HUKUK
MAHKEMESt'NDEN HÜKÜM ÖZETİ
EsasNo. 2000/1213
Karar No: 2001/163
Hâkdm: Kemal Güzel 20998
Kâtip: Nuran Taşkıran
Mahkememize ait 2000/1213 esas, 2001/163 karar sayılı, 16.2.2001 tarihli karar ile
Kemal Sancan vesayet altına alınarak kendisine llhan Sancan vasi tayin edilmiştir.
16.2.2001 Basın: 13077
TÜRKtYE BtLİMLER AKADEMİSİ
(TÜBA)
Sosyal Bilimlerde Yurtiçi-Yurtdışı bütünleştirilmiş
Doktora Burs Programı (TÜBA-BDBP), Sosyal Bi-
limlerde Doktora Sonrası Yurtdışı Araşhrma Bursu
Programı (TÜBA-DSYBDAB) ve Sosyal Bilimlerde
Yurtdışı ve Yurtiçi Uluslararası Bilımsel Etkinliklere
Katüma Desteği Programı (TÜBA-BEKD) 2001 yılı
uygulamalanna ilişkin aynntıh bılgıler ve koşullar
rektörlüklere, ilgili enstitü müdürlükleri ile fakülte
dekanhklanna gönderilmiştır.
Doktora burs programına ilgili enstitülerin anabilim
dallannın başvurulan ve öğrenci önermelen için son
başvuru tarihi: 11 Nisan 2001
Araştıncılann doktora sonrası yurtdışı araştırma
bursu programına son başvuru tanhi: 6 Nisan 2001
tlgililere duyurulur.
TUBA
Atatûrk Bulvan No:221,06100 Kavaklıdere-Ankara
Tel:(312)428 16 41/428 16 42
Faks:(312)467 3213
Karikatüre Ovgü
Fikrin çizgiyle mizaha dönüşmesi karikatürü
oluşturur; grafik sanatlann en çarpıcısı ortaya çı-
kan karikatür bu anlamda günlük gazetenin vu-
rucu silahıdır.
Ünlü Le Monde gazetesi -Cumhuriyet gibi- ka-
rikatürü baştacı ediyor; birinci sayfada manşetin
attında Plantu günceli izliyor, iç sayfalarda Panc-
ho, Serguei, Pessin var; başyazı sayfasında ise
çağımızın grafik mizah ustalanndan her gün bir ör-
nek veriliyor,
Deli dana salgınından sonra şimdi de şap has-
talığı Avrupa'da hayvanatı kınp geçiriyor ya, Ni-
colas Vıal'in karikatürü bu sayfaya cuk oturmuş;
tanımlamaya çalışayım:
Nuh'un gemisi denize açılıyor, her hayvan tü-
ründen bir çift alınmış...
Ama karada bırakılanlar da var...
Kıyıda bir çift koyun, bir çift domuz, bir çift sı-
ğır geminin açılışını seyrediyoriar...
Tufanın eli kulağındai..
•
Cumhuriyet'm karikatürcü takımı güçlüdür; çi-
zerlerimiz birbirinden değerlidin sayfa sırasına
göre Zafer Temuçin, Musa Kart, Nuri Kurtce-
be, Ismail Gülgeç, Behiç Ak, Kâmil Masaraa,
Semih Poroy, Aptiilika ve Tan Oral'ı ben her gün
merakla izlerim; Turhan'ın katılımıyla karikatürcü-
lerimizin sayısı 10'ayükseldi; hiçbir gazetede bu
güç yok; birisi daha katılsa çizerierimiz on bire ula-
şıp futbol takımına dönüşecekter.
Aptallıgın, budalalığın, bayağılığın, üçkâğıtçılı-
ğın egemenleştiği toplumda, karikatürün şimşe-
ği insana bir oh çektiriyor.
Gerçekten politika yaşamındaki gerzeklik kat-
lanılır gibi değil...
•
Ya medyada olan bitenler?..
Medya krizinin bilançosunu Türkiye Gazeteci-
ler Cemiyeti Başkanı Nail Güreli açıkladı:
Işine son verilenlerin sayısı 4000!..
Inanılır gibi değil...
Türkiye ilginç bir ülke oldu, tanmın beli bükül-
dü, köylü perişan, ses yok...
Sanayi soluksuz..
Emekçide tepki yok.
Bankalar düzeni baştan sona çöktü..
Herkesin başı önünde.
Yurrtaşın ensesine vur, cebinden parasını çek
al, zavallı ne yapacağını bilmiyor..
Meheldir sana kardeşim.. mi diyelim?..
•
Bizde basın ilginç bir aşamaya erişti, gazeteler
tek tip oldu..
Tektiphurufat..
L biçiminde mavi zemin üzerine dişi yazıyia bi-
rinci sayfanın yartsı boyanıyor; öteki yansı da renk-
li fotograflardan oluşuyor.
Eskiden gazetecilikte kural neydi:
"Haber yansız..
Yorum özgür"dü.
Artık haberin yansızlığı geçmişte kaldı; yorum
da özgür değil!..
Gazeteler manşetlerinden başlayarak inanıl-
maz pervasızlıkla haberieri çarpıtıp yorumlannı
başlıklarda yapıyoriar.
Medyada gerçekten kriz var...
Yapılan kamuoyu yoklamalannda ortaya çıktı-
ğı gibi, medyaya güven yüzde 1!.. Bu medyanın
karikatüre gereksinimi olur mu?..
EDIBE
GÜVEN
(1927Mardin- )
Çağlarca soğumayan kavlı yanardağ
öylesine şavkır ki alevsiz
Yanar kendi kültürünün derinliğinde
Onurlu acılardan geçerek
Yanar yeryüzünün dört bir yanında
Yıkarak surlan, temizleyerek evreni
Aynlığımızın 8. yılında onurlu
yaşamını saygı ile anıyoruz.
UĞUR GÜVEN
EDIBE
GÜVEN
(1927Mardin- )
Damın tam tepesinde .
Panldarken ay ışığından parmaklar
Yıldızlann tozlu ışıklannı yutar
Ak bir eldiven içinde gök maviliği
Köşelere iniyor koyu gölgeler
Titreyip insan duyarlığında
Dört dönen aynlık acısı gibi.
DOSTLARI