25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 MART 2001 ÇARŞAMBA 14 kultur@cumhuriyet.com.tr Pablo Picasso 'nun tüm yırtıcılığına ışık tutan erotikyapıtlan ilk kez Paris 'te sergileniyor Sanatın iffetiyokKültûr Senisi - Yeniyetmelik de- senlerinden ölümünden bırkaç gûn öncesine dek yaptığı tuvallenne dek, sanatı hep kösnüllüğü, kadınlan ve arzuyu dile getiren Picasso'nun, ilk kez yalmzca erotik yapıtlanndan oluşan bir sergisi Paris'te açıldı. Is- panyol ressamın, içlerinde daha ön- ce hiç yayımlanmamış yapıtlannın da bulunduğu 330 çalışması, Pa- ris'teki Jeu de Paume galerisinde sergileniyor. Doksanlı yaşlannda, son yapıtla- nnı yaratırken bile gençliğinden da- ha yoğun bir biçimde arzuyu res- meden Picasso yirminci yüzyılın en çok cinsellik takıntısı olan ressam- lanndanbıriydive"S«- nat ve seks aynışeydir" diyordu. Picasso Erotique baş- lıklı sergide ressamın tûm yırtıcılığına ışık tutan yapıtlar sergileni- yor "Sanat asla iffetli bir şey değüdir" dıyor Picasso. "Cahil ma- sumlann bunlara bak- malannı yasaklamak istcrdim ve bu konuda yetcrsiz olan hiç kimse- nin bu resimleri gör- mesini istemezdim. Evet sanat tehüketkiir Ozel koleksiyonlardan ve müzelerden toplanan 330 çalışmadan oluşan sergide, Picasso'nun 13 yaşından 92 yaşına dek yaptığı erotik resimler yer alıyor. ve iffetin olduğu yerde sanatyoktur." Pans'te 20 Mayıs'a kadar sûrecek olan sergi, daha sonra Montreal Gü- zel Sanatlar Müzesi'ne ve oradan da Barcelona Picasso Müzesi'ne gi- decek. Serginin Ingiltere ya da Ame- rika'ya gitmesi konusunda ise henüz bir plan yok. "Bu sergiAmerika'da hicbirzaman gösterüemezdi" dıyor Pans'teki Pi- casso Müzesi'nin müdürü Gerard Regnier. "Siyaseten doğruluk, ora- da sanat dünyasmdaki tcrorizmin yeni bir biçimi olarak ortaya çüa- yor." Picasso'nun erotik yapıtlanna ada- nan bu serginin ardüıdaki kavramı açıklayan yazar ve sanatçı JeanJac- ques Lebel şöyle dıyor: "ıdeolojik ve pazaıiamaya iliskiıı nedenlerle sak- lanan bir Picasso'yu ilk kez burada nygun bir yolla gösteriyoruz. Bu ser- ginin ardındakifikir.yinninti yûz- yıhn en çok tanınan ressamma fark- hbir açıdan baknıak. Kendime, böy- le bir sergi hiç olmasaydı ne olurdu diyesordum. BugünlerdePkasso'mm sansürlenmesi çok korkunç bir şey- dir." Lebel, Picasso'nun sergide yer alan, 19O3'te 'mavi' dönemi sırasında yap- tığı 'Scene Erotique' adlı tablosunun, 1985'teNewYork Sa- nat Mûzesi tarafından alındığını ve hiçbir za- man sergilenmediğini anımsatıyor. Picasso'nun açıkça cinsellik içeren yapıt- lanna Amerikalılann yaklaşımını en iyi, 194O'taNew York'a taşınan Fransız kolek- siyoncu Paul Rosen- ~ ~ - ^ " ^ ^ — berg'leılgilibiröykü- nün açıklayacağını söylüyor. Picas- so'nun sevgilisi Marie-Therese Wal- ter'm bir nü'sünü görûnce şöyle der Rosenberg: "Çıkannbunuburadan. Galerimde popo deükleri istemiyo- rum.'' Lebel, Rosenberg'in Amerikalı müşterilerinı korkutmasından endi- şe duyduğunu behrtiyor. Regnier ise "Sizin pomografi olaraktanımlaya- bileceğiniz bu çok gûçlü damar, İs- panyol sananve vazuunm içmden ge- çer ve şu biKnmeKdirIdPicasso açık- "Cahil masumlann bunlara bakmalannı yasaklamak isterdim. Evet sanat tehlikelidir ve iffetin olduğu yerde sanat yoktur." ça bu geleneğe aittir. Yaprtlannın rü- mfi erotiktir: Yaraücıhğı her zaman cinsel dûrtûlerden çıkar. Seldz ya- şmdan ölümünden birkaç gûn önce- sine kadar yapöğı resimler bukonuy- la iigui olmuştur" dıyor. Sergide Picasso'nun 13 yaşınday- ken yaptığı çiftleşen iki eşeğin res- mınden 92 yaşındayken yaptığı ero- tik resimlere kadar özel koleksiyon- lardan ve müzelerden toplanan ge- niş bir seçme yer alıyor. Daha on üç yaşındayken Barcelona genelevle- rine giden Picasso, bu yapıtlanyla cinselliği yalmzca yaşamın merke- zine koymuyor, onu yaşamın nüve- si olarak yorumluyor. Picasso'nun sürrealist resimlerinde, bir göğüs kıvnmıyla fallus kıvnmı ya da bir vajina ile bir ağız çoğu zaman ayırt edılemiyor. Tüm bunlar, yaratıcı bir biçimde birbiriyle yer degiştiriyor ve aynı potada eritiliyor. Sergi, Picasso'nun erotik ve sa- natsal gelişiminin üç aşamasım iz- liyor. 1899'dan 1907'ye kadar olan birinci dönem, Barcelona genelev- lerinin suluboya tablolannı gösteri- yor. 'La Maquereau'da (1902-1903), çıplak bir kadınm cinsel organına asılmış bir çengelden sarkan bir ba- lık resmedilıyor. Bu dönemde aynca kübik yapırlanna hazırlık niteliğin- deki 'Les Demoiselles d' Avignon' da bulunuyor. 30'lu yıllan içeren ikin- ci dönemde Picasso, mitolojik, ya- n boğa yan insan şeklindeki bir ca- navar olan Minotaur'u, cinsel yırtı- cılığın simgesi olarak kullanıyor. 1969-1971 yıllarındaki üçüncü dönemde ise sanatçının 'Raphael and La Fomaria' adlı senleri göze çarpıyor. Bu senlerde, perdenm ar- kasına gizlenen bir papaz, bir çifti seks yaparken gözetliyor. Regnier, halkın bu sergiye verece- ğı tepkıden pek emın değil: "Avru- pa'da oldukça serbest bir dönemde yaşıyoruz, ama kamuoyunun muha- fazakâr ve ahlakçı tepküeri hâlâ yay- gınhğını koruyor." Kısacık 'an'ları bütün bir 'zaman çizgisi'nin parçalan yapan, aslında bizim onlara yönelttiğimiz bakıştır Sepya rengi fotoğraflarııı düşündürdükleri AYŞEEMELMESÇt Tiyatro ile resim ve fotoğraf sanat- lan arasında ilginç bağlantılarkuru- labilir. Her tablo ya da fotoğraf bi- linçli ya da bilinçsiz bir mızansenı de banndınr. Kimı zaman ğerçeğin aslına uygun bır kopyasını yaratmak isteği, kimi zaman da aynı gerçekli- ğe bir mercek tutma ya da ıçeride ta- şınan bir gerçeği ifade etme, dış dün- yaya katma kaygısı yön verir bu mi- zansenlere. Ama, tıyatroyu resme ve fotoğrafa yaklaştıran asıl unsur, "ken- di" zamanlanyla dışlannda akan za- man arasında dokuduklan gergefte şekillenirbelki de. PaulKlee'nin ya- nılmıyorsam şöyle bır sözü var: Re- simde empresyonizm, içınde bulunu- lan anı aktanr; ekspresyonizm ise biriktirilmiş zamanm, zamanla bel- leğe yığılan şeylerin patlamasıdır. Sahnede de, oyuncu iç uzamında oluşturduğu enerjinin dışavurumun- da sahnesel zamanın o anını, hare- ketin "gerçekliğini" yakalarken, dı- şavurmadan içinde tuttuğu enerji po- tansiyelinde oynadığı kişiliğin süre- cini, deyim yerindeyse "birikmişza- manı"nı aktarabilir. tlhan Selçuk'un 29 Aralık 2000'de yayımlanan "Sep- • Insanın kişisel tarihinin parçası olan fotoğraflar bazen yüklendikleri anlamla, bazen de başlanndan geçen maceralarla daha genel çağnşımlara açık bir nitelik kazanabiliyor. Ve o rengi sepyaya dönmüş siyah beyaz fotoğraf, bir albümün "rüzgârla" çevrilen sayfalan arasından bize bakıyor, televizyon ekranından. ya" başlıklı yazısında da "fotoğrafin zamanı" üzerine ilginç bır saptama vardı: "Fotoğrafta donmuş olan za- man, bir anın sürekli geJeceğe taşın- masından oluşur. Duran zamandu* fotoğraf..." Gerçekten de kısacık "an"lan bütün bir "zaman çizgisPnin parçalan yapan, aslında bızım onla- ra yönelttiğimiz bakıştır. O fotoğ- raflann öncesini ve sonrasını bağla- yan belleğimiz, onlara bugünden yö- nelen, dolayısıyla fotoğrafın çekıldi- ği andan bugüne geçmiş zamam bi- riktirerek yönelen bakışımız... Geçen yuzyılda bazı fotoğraflar kişisel tanhleri de aşarak, bütün bir çağın tarihiyle, yani bireysel çağn- şımlan aşkın genel bir çağnşım ze- miniyle bütünleştiler, simgeleştiler. Kuşkusuz bunda o fotoğraflann yay- gınlaşmasını sağlayan modern tek- nolojinin ve iletışimin, söz konusu fotoğraflann propaganda malzeme- si olarak kullanılmalannın, vb. pa- yım da inkâr etmemek gerek.. ama dünyanın çok farklı yerlerüıdeki in- sanlan ortak ya da benzer duygular- da büieştirebılmelerinde, saptadık- lan anı aşan o yoğun "birikmiş za- man'' niteliklerinin de etkili oldu- ğunu düşünüyorum. 20. yüzyıün de- ğişik dilimleriyle bütünleşmiş bu fo- toğraflardan belleğimde yeT etmiş olanlan şöyle bir aklımdan geçiriyo- rum; çoğu savaşla, acıyla ve ölürnle ilgili... Son zamanlarda kaos, çaresizlik, insanın yahıızlığı ve acımasızlığı, kısacası çağımız sahneye nasıl akta- nlabilir, sahnede nasıl "resimlene- bilir" (ya da "fotoğraflanabilir'') di- ye düşünüyorum sık sık. Kimi zaman yıkık bir köprünün yam başında ha- rabeye dönmüş ahşap bir konak ge- liyor gözlerimin önüne; kimi zaman da akvaryuma hapsedihniş, açıhp kapanan ağızlanndan hiç ses çıkma- yan kırmızı balıklar... Faltaşı gibi açılmış ve üzerimize dikihniş çocuk gözleri ya da. İnsanın kişisel tarihinin parçası olan fotoğraflar da bazen yüklendik- leri anlamla, bazen de başlanndan ge- çen maceralarla daha genel çağn- şımlara açık birnitelik kazanabiliyor- lar. Benim de var böyle hayatımın son 20-25 yılını iyi özetleyen bir fotoğ- rafım... Maçka'da oturduğumuz ah- şap konağın bahçesınde çekihniş, daha 1 yaşındabiledeğilim.. annem de gencecik, ahmlı bir kadın, ellerim- den sıkı sıkı tutmuş ayakta durma- mı sağlıyor. Ve o rengi sepyaya dön- müş siyah beyaz fotoğraf, bir albü- mün "rûzgâria" çevnlen sayfalan arasından bize bakıyor, televizyon ekranından. Ekranda bır küp var, Ye- şim Salkun'ın "Deli Mavi"si. O fo- toğrafın 1980'de terk ettiğimiz ve içindeki bütün eşyalara polıs tara- fından el konmuş evimizden 1994 ya da 1995 Türkiyesi'nde bir klibin isimsiz figüranlığına kadar geçirdi- ği süreç, benim hayatımın da özeti değil mi bir yerde? Ve benimki gibı binlerce, yüz binlerce hayatın... Bu ülkede hangi ekonomik, siyasal, top- lumsal vb. vb. kurgulann sonucun- da albümlerden düşüp dağıhnış re- simler gibi altüst oldu hayatlar? Han- gi hoyrat eller umutlan soldurup, sepya rengini kattı hayatlannıza? ••• Resim (ve fotoğraf) zamanla iliş- kisı açısından, müzikle de benzeşi- yor aslında. Eğer üretildikleri anı aş- ma kaygısı taşıyorlarsa ve bunu şu ya da bu ölçüde başanp "birikmiş bir zamanı" yansıtabüiyorlarsa, biz on- lara kendı kişisel zamannnızı, belle- ğimızi, çağnşım yeteneğımizi de ka- tıp bakabılıyor ya da duyabıliyoruz. Ashnda tüm gerçek sanat yapıtlan için de geçerli bu. Ben bu satırlan yazarken Rahma- nino>'un 2. piyano konçertosunun "moderato" bölümünü dınliyorum. Piyanonun kopup kaçmak isteyen o ele avuca sığmaz başkaldmsına kar- şı ana temannı hüzünlü girdabımn ayak direyışini... Piyanonun deliş- men notalan içine o hüznün giderek sızmasını... Değişim ve çöküşü... Bu konçertonun geleceği 20. yüzyıl, be- nim de geçmışim... Geçmişle gele- cek birbınne kanşıyor. Yıl 2001. DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇt 90 Yaşındaki ; Vedat Günyol v Yaş nedir? Bu dünyada geçirilen zaman. Kimi kısa yaşar, derin izler bırakır dünyamızda. Ço- ğunluk kısa da yaşasa uzun da unutulup gider. Unutulmamanın hazır yollan yoktur. Yaşamanın amacı da unutulmamak olamaz aslın- da. Yaşarsınız bu dünyada herkes gibi ya da bildiği- niz gibi. Bu yaşam süreci içinde yaptıklannız, başkalany- la ılişkileriniz sizi unutulur ya da unutulmaz kılar. Vedat Günyol doksan yaşını doldurdu. Inanılır gıbı değil. Bakıyorum, 1974'te "Yeni Ufuklar" dergisinin oda- sında Metin Gümrükçü'nün tanıştırdığı insan, san- ki hiç değişmedi bu yıllar içinde. O zamanlar altmış üç yaşındaymış, şimdi doksan. O zaman da gözü- me ellilerinde görünürdü, şimdi de öyle görünüyor. Vedat Günyol'u hiç yalnız bir insan ya da aydın olarak düşünemem. O, Cumhuriyetimizin kuruluşundan sonra filizle- nip güçlenmiş, onurlu, yurtsever, insansever aydın- lar kuşağının alçakgönüllü bir temsilcisidir. Hayatının her dönemınde kendini geride tutan, or- tak yapılan işlerin öne çıktığı çalışmalar içinde oldu: Halide Edib ile Adnan Adıvar'ın yanlannda gönül- lü sekreterliği, Orhan Burian'la "Vüce/"dergisiniya- yımlamalan, Tercüme Bürosu'ndaki toplu çevıri ey- lemi. Tonguç'un isteğiyle Hasanoğlan Köy Enstitö- sü'nde Fransızca öğretmenliğı, sonralan Sabahat- tin Eyuboğlu'yla omuz omuza yürüttüklerı "Yeni Ufuklar" dergisi, çok sayıda ortak çevıri... Vedat Günyol'un ilk kitaplan Yeni Türkiye Ardın- da ile Dile Gelselerin yayım tanhleri 1966. Yani eli beş yaşına dek kendi kitabını yayımlama gereği duy- mamış. Günümüz yazarianyla kıyaslandtğında ne den- li aykın bir davranış! Çevresine sevgi yayan bir kişilik Vedat Günyol. Is- tanbul Erkek üsesi'nden 1972'de emekli olmasının üzerinden neredeyse otuz yıl geçti. O yıllarda baş- lattığı, oğrencilerfyte heryıl 19 Mayıs'ta Burgazada'da- ki Kalpazankaya'ya yapılan geziler, aralıksız bugün de aynı heyecanla ve her yıl daha da kalabalıklaşa- rak sürüyor O günlerin öğrencilerinin yaşları elliyi geçti. Kiminin çocuklan, kiminin torunlan var. Bun- lar arasından adlan "Vedat" ya da "Günyol" olan- lann sayısı kimbilir kaç! Her 19 Mayıs'ta bu yaşlı öğ- renciler, aileleriyle birlikte koca bir sevgi şenliği oluş- turuyoriar hocalannın çevresinde. Eleşt'rmen ve denemeci olarak çalışmalan ede- biyatımızın ve düşünce hayatımızın son elli yılı için açıklayıcı ve aydınlatıcı olmuştur. Görünmeyeni or- taya çıkanp göstermenın, duyulmayanı duyurmanın inceliklenni bulup önune serer okurun. Sankı yaşamında hiç kötü gün olmamış gibidir. 1964'te başlayıp dört yıl mahkeme kapılannda sürünmelerine neden olan Babeuf Davası'nı anım- satın, ya da 1972'de Maltepe Cezaevi'nde dört ay tutuklu kalışını; hep öteki birlikte yapılmış iş|argibi, o günleri de birlikte geçirdiği arkadaşlannı, dostla- nnı anacak, llhan Selçuk'un, Harun Karadeniz'in Thilda Kemal'ın güzellıklennı anlatmaya başlaya- caktır. Geçen yaz, Hüseyin Erdem'in girişimiyle Vedat Günyol'u, uzun zamandır görüşemediği dostu Ha- let Çambel'le buluşturduk. Amavutköy'dekj ünlü aşı boyalı yalıdan Halet Hanım'ıaldık, Mattepe'ye, Mal- tepe Üniversitesi'nin lojmanlannda oturan Günyol'a götürdük. Daha yenilerde görüşmüşler gibi kaldıklan yerden sürdürdüler konuşmalannı. Söz arasında anladım ki en son Harun Karadeniz'in cenazesinde (1975) gör- müşler birbirlerini. Böyledir işte dostluk ışıklan. Ayn da kaisanız dur- madan ışır yani başınızda. Edebiyat incelemeleri yapıtlardan yola çıkarak gerçekleştirilir. İyi de Vedat Günyol gibi, can dostu Sabahattin Eyuboglu gibi, yapıtlanm aşıp, kişiliğiy- le öne çıkanlan ne yapacağız? Nasıl anlatacağız onlan gelecek kuşaklara? Onlann gösterdikleri yaşama kültürü, belki nice ya- pıtlardan daha iyi gelecektirbungunluk içindeki gü- nümüz insanına. UFA Rbnlepi haftası • Kûltür Servisi - Istanbul Goethe Enstitüsü'nün düzenlediği 'UFA Filmleri' haftası 15-22 Mart tarihleri arasmda gerçekleştirilecek. Tümü saat 19.00'da başlayacak olan filmlerin ilki, Fritz Lang'ın 1921 yapımı sessiz fılmi 'Kumarbaz Dr. Mabuse' olacak. 16 Mart akşamı ise yönetmenliğini Ernst Lubıtsch'in yaptığı 'Madam Dubarry' filmı gösterilecek. 20 Mart günü Wimehn Thiele'nin 'Benzincideki Üç Kişi', 21 Mart günü ise Friednch Wılhehn Murnau'nun 'Son Adam' adlı filmi gösterilecek. Hafta, 22 Mart'ta yönetmenliğini Josef von Sternberg'ın yaptığı 'Mavı Melek' filmi ile sona erecek. K U L T U R ÇİZİK K A M l L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle