Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
20 ŞUBAT 2001 SAU CUMHURİYET SAYFA
DİZİ 9
Nâzım Hikmet ve Türk Yurttaşbğı DUZ^AZI
riâzım
artışması
ATİLLA COŞKUN
TV7~ültür Bakanı İstemihanTa-
tC by'ın Nâzım Hikmet'ın
J.\^ yurttaşlıktan çıkanlması-
na ilişkın 1951 tanhli Bakanlar
Kurulu karannın geri alınması yö-
nündekı önerisini Başbakan Bü-
lent Ecevit'in benimseyerek Ba-
kanlar Kurulu'nun gündemine ge-
tirmek istemesi, hükümet içerisin-
de ciddi bir sorun oldu. Hüküme-
tin DSPve ANAP'h bakanlan, Nâ-
zım Hikmet'in yurttaşlığı konusu-
na olumlu yaklaşıyor. Ancak
MHP'li bakanlann çoğunluğu ge-
lişmeler karşısında suskun kalroa-
yı yeğliyor; tutumlarmı açıklayan-
lar ise son derece olumsuz görünü-
yor. Hatta iki bakan, aktif bir tu-
tumla, karşı kamuoyu oluşturma
çabasına kalkıştılar. Hemen her
gün bir televizyon kanalında boy
gösteriyor, konuşuyor, açıklama-
da bulunuyorlar.
Nâzım'ın yurttaşlığa
gerefcslnlmi yoktur!..
Önce, bir gerçeği aydınlatmak
gerekıyor.
Nâzım Hikmet, dünyanın tanı-
dığı bir şair. Büyük bir sanatçı.
Tûrk dilinin önde gelen şairlerin-
den. AzizNesm'in deyişi ile, Türk-
çenin en büyük ustası. Dünyanın
büyük kültürve sanat ansiklopedi-
lerinde, Nâzım Hikmet Türk şairi
olarak anılmaktadır. Kitaplan, 60
dile çevrilen tek Türk şairidir.
Dünya Banş Ödülü'nü alan ilk
Türk sanatçısıdır.
Türkıye Cumhuriyeti Hüküme-
ti'nin, Nâzım'ı Türk yurttaşı ola-
rak kabul edıp etmemesi, bu de-
ğerlendirmeleri hıçbir biçimde et-
kilememektedir.
Nıtekim Azerbaycan Kültür Ba-
kanı, Nâzım Hikmet'in Türk yurt-
taşlığı tartışmalannın yoğunlaşü-
ğı bir sırada (17 Şubat 2001 Cuma
günü) televizyon kameralan karşı-
sında, net bir açıklamada bulun-
du: "SizNâznn Hikmet'in yurttaş-
hğmı kabul etmeseniz de, o bizim
şairimiz, Türk dilinin, Türkçenin
en bû>ük şairidir."
Benzer bir değerlendirme dün-
yanın bir başka coğrafyasından,
Rusya'dan, Rus Türk Işadamlan
Birliği'nden geldi: "_ Unlö şairi-
mizm Rusya'da yarattığı otumln
Türkimajmnvbuülkedeki hertûr-
In nhısal ertrinKğimtre yardıma ol-
duğuna dikkat çekmek isteriz.'
MHP'libakanlarne derse desin,
işin gerçeği bu.
Nâzım Hikmet, dünya gözünde
Türk şairidir, Türk yurttaşı olma-
mışneyazarki?
Evet Nâzım Hikmet'in Türk
yurttaşlığına gereksinimi yoktur.
O, Türkiye'nin sınırlanm aşmış,
Türk kültürünü dünyanın diğer
coğrafyalanna taşımış, evrensel-
leştirmiş bir sanatçıdır...
O bir Türk şairidir. Türk şairi
olarak anılması için, Türk yurttaş-
lığına ya da Türk pasaportuna ge-
reksinimi yoktur!.. O şiiri ile kim-
liğini kanıtlamaktadır!..
Bu gerçek, Nâzım'ın şu dizele-
rinde özlü bir anlaümla yansıyor.
Türküler söytendikçe Tûrk di-
Byte
Seni seviyonnn gühun, dendik-
çe Tûrk dürjie
Türkdihiegûtünüp
Tûrk dfliyle ağrtiar yakddıkça,
AdnanBey,
Ban annacağnn,
Evet, artık gerçeği sizler de gö-
riJh sayın siyasetçilerimiz:
Nâzım Hikmet Tûrk şairi knn-
bği ile yaşamaya devam ediyor hâ-
lâ!_
Ayırdında mıyız, dünya
defllslyorl..
Gelişen teknoloji ve üretim güç-
lerinin yaşadığı büyük gelişme,
tüm ülkeleri birbirine yakuılaştın-
yor, değişik coğrafyalar ve top-
lumlar arasında kopmaz bağlar
oluşuyor.
Soğuk savaş dönemi bitti. Dün-
ya yeni bir değişim sürecıni yaşı-
yor. tnsan haklan ve demokrasi de-
ğerleri, her geçen gün dünyanın
yeni coğrafyalannda etkin oluyor.
Demokrasi ve insan haklan değer-
leri, ulusal sınırlan tanımıyor, bu
anlamda dünya tek bir ülke kimli-
ğı kazamyor, insanhaklan gibi pek
çok konu, ülkelerin iç işi olmaktan
çıkryor.
Dünyanın değişen koşullan,
egemen siyasal iktidarlann niteli-
ğine bakmaksızın tüm ülkeleri de-
mokratikleşmeye zorluyor, antide-
mokratik gelişmelere ızın vermi-
yor. tşte, Avusturya seçımleri ve
AvusturyaCumhurbaşkanı'nınba-
şına gelenler. Türkiye de bu süre-
ci yaşıyor, dünyadaki değişimden
payına düşeni üstleniyor.
Türkiye'de tüm siyasi partiler,
özellikle de ıktıdarpartilerinin uy-
gulamalan, bu sürecin canlı ve so-
mut örneğini oluştunıyor. Seçim
meydanlanndaki sözlerin yerine
getirilemediği görülüyor, çünkü
yaşam kendi gerçeğini dayatıyor
ve uygulatıyor.
Ayırdında mryız, dünya değişi-
yor!.. Nâzım Hıkmet'le ilgili ola-
rak da aynı geüşme yasası geçer-
liliğini koruyor kuşkusuz.
Birinci baskısını 1989 yılında
yayımladığun "Nâznn'm Siyasal
YaşamıveDavatan" adlıkitaburun
önsözünde şöyle deniyor: *_ Nâ-
znn'a veya siyasi düşünce ve inan-
a neyöndeohmaolsuntüm sanat-
çdarunıza ve ufaısal değerierimize
Nâzım Hikmet, Aziz Nesin'in deyişi ile Türkçenin en büyük ustasıthr. Kitaplan 60 dile çevrilen tek Türk şairidir.
sahipçdanaydnünde doğnıvede-
mokratik bir anlayış da gkkrekge-
Gşiyw.ÇünküçağdaşgefişmeJerve
demokrasi bimci bunu gerektiri-
yor. Kuşkusuz bugefişme, yasakp-
antidemokratik rutumlan da yu-
muşatryor, gerfletiyor."
Türtdye'nln utancı
Gerçekten de öyle. Devletin,
Nâzım'a koyduğu ağır yasak, bu-
gün artık geçersiz. Nâzım'ın tüm
kitaplanyayunlanıyor, şiirleri rad-
yove televizyon kanallannda oku-
nuyor. Devlet Tiyatrolan ve birçok
özel tiyatro oyunlannı sahneliyor,
resimİeri sergileniyor, şiirleri şar-
kılaşünhyor ve besteleniyor.
Evet, Nâzım'a yönelik uygula-
malargözle görülür ölçüde değişi-
yor... Nâzım'ın yurttaşlık konusu
bu gelişme sürecinin dışında mı
kalacak?.. Elbette ki hayır!.. Nâ-
zım'ın yurttaşlığının kaybettiril-
mesine ilişkin 1951 tanhli Bakan-
lar Kurulu'nun karan, hukuk dışı-
dır, antidemokratiktir ve Türki-
ye'nin bugün de yaşayan bir utan-
cıdır. O nedenle, Nâzım'ın yurt-
taşlığı somutundayaşananbu ayıp,
Türkiye'nin demokratikleşmesi
sürecinin aşması gereken bir so-
run olarak masanın üzerindedir.
Soğuk savaş dönemi koşullannın
yol açtığı antıdemokratik, baskıcı
ve hukuk dışı yasalann ve uygula-
malann kaldınlması, geleceğe
umutla bakmak ve geçmişiyle ba-
nşmak isteyen bir toplumun, en
doğal beklentisi ve isteğidir... O
nedenle de aşılması gerekiyor.
Ve son bir nokta:
Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat
Vakfi Genel Sekreteri Kıymet C«ş-
kun'un basın açıklamasında dile
getirdiği gıbı. "Dûnyanm de^şen
koşuBan, egemen siyasal ikfidart»-
nnnitetiğinebakmâksumtümûi-
keleri demokrariJdeşmeye zorb-
maktadB-.TürkhebukoşularmdH
şmda değüdir. Er >* da geç, Nâznn
Hikmetieflgüibu utanç verici ka-
nu* kaknniacak ve Türkiye bn
avçtan kurtulacaknıf
Evet bu sorun, Nâzım Hik-
met'in değil, Türkiye'nin sorunu-
dur ve çözühnesı gerekmektedir.
SÜRECEK
Uğur Can Koçak, SosyalistDevrim ParüsVnin doğrulan büimselyöntemle aradığını söyledi
TTPllsefesi SDP'deUĞUR CAN KOÇAK
Cumhuriyetgazetesinin "TtP'in Öykü-
sû" yazı dizisı, üzülerek belirtmek istenm
kı kafa kanştırmıştır. Bu nedenle bazı ko-
nulara açıklık getınnek istedim. Gazete-
de yayımlanan dizinin gerçek adı "TtP'in
Gerçek Öykûsü*" olmalıydı. Bunu ben
söylemıyorum. TtP içindeki muhalefetin
lideri ve daha sonra ikinci TtP'in kurucu-
su ve yöneticisı olan Dr. NihatSargm şöy-
le ifade ediyor:
u
_60"h ydlardan sonra karsuruza çıkü
TtP-TKP a>TÜığL- O \illarda \aşa>anlar
biirler, bütün komünistkr adeta ikinci bir
kimlik edinmiş durumda>dL Kendimize
başka bir kimlik edinmiş gibi konusmak,
davTanmak.herşe>i, ağznmzdançıkânber
sözü. her da\ nuuşunız», lata kırk yararca'
sına besap etmek zorundaydık. O yılan
dûşünün_ gerçek kimliğimizk bilinmeme
durumunda obnanuı sdantısını düşû-
niin-." ("TBKPBüyük Kongresi Tutanak-
hn". Yayına hazırlayan Dr. Nihat Sargın,
Sayfa 28). TÎP içinde gerçek kimliğini
saklayanlar zamam geldiğinde işe müda-
hale etmişlerdir. Bu müdahale TtP'in ka-
panmasına neden olmuştur. Daha sonra
1975'te kurulan TİP adındakı parti, Dr.
Nihat Sargın ve Behke Boran'ın eseridir.
TabiiTBKPde... 13 Şubat 1%1'de 12sen-
dikacı tarafından kurulan TtP, Anayasa
Mahkemesi karanyla 20.7.197l'de kapa-
tılmıştır. Yani TtP'in ömrü 9.5 yıldır. Bu-
nun yaklaşık 7.5 yılında partınin genel
başkanı Mebmet AB Aybar'dır. Ve TtP'in
felsefesi, programı, yetkili organlann ka-
rarlan bir öncü partiyi iktidara getirmek
' değil, emekçılen iktidara getirmeyi amaç-
lamıştır. Ve asıl bu dönem, Türkiye poli-
tik tarihinde TlPüı damgasının vuruldu-
ğu dönemdir. Aradan 4 yıl geçtikten son-
ra 30.4.1975'te TİP adıyla kurulan parti
TtP'in devamı mıdır? Soruna böyle bak-
mak gerekir. Bunu irdeleyebilmek için
TtP'ın karakterini ortaya koymak gerekir.
Türkiye îşçi Parhsi'nin karakterini be-
lirleyen, bütün diğer partilergibi, önce tü-
züğü sonra programıdır. Isterseniz progra-
ma önceük tanıyan görüşü benimseyebi-
ürsıniz. Ama TtP'in kimliğini oluşturan
bu görüşler ve daha sonra yöneticilerin
partiyi bağlayan söylemlen ve parti kong-
resinin aldığı kararlarla pekişir. Nedenbu-
nun üzennde duruyoruz? Çünkü TtP'in
1962 yüında tüzüğünün ve programının
ana maddelerini yazan Mehmet Ali Aybar
ve parti kuruculan için bunun özel bir an-
lamı var.
Üçetfcen
Elbette parti kurucu sendikacılan ilgi-
lendiren, bümedıkleri sosyalist çizgiyi
kendileriyle bırükte götürecek ve ama iş-
çilerin gemisini karaya oturtmayacak bi-
risini bulabilmek ve onunla, onun çevre-
sıyle işbırliği yapabümekti. Aybar'ı cez-
beden de işçilerin ilk kez aydınlar dahil ol-
maksızın, deyim yerindeyse el yordamı ve
kendiiığınden oluşturduklan partıde bu
kendıhğındencilıkle sosyalizmın bıhmsel
teorisini bir araya geOrebılmekn. Ve de
daha sonraki gelışmelerden ve bugüne va-
ran belgelerden anladığımız da odur ki,
Aybar'm özenle üzerinde durduğu, teoriy-
le işçilerin bukendiliğinden hareketini ül-
kenin kendine özgü koşullan altında bir-
leşmektı. Bakın burada üç belirleyici et-
ken vardır. tlkı ışçilenn ekonomik bir bi-
linçle iktidar ıstemlennı ortaya koymala-
n, ikincisi uzun yıllar süren aydın hareke-
tinin içinde bulunduğu uluslararası ve o-
nun ulusal düzeydeki izdüşümü ve ülke-
nin özel koşullan. Bunlann değerlendir-
mesini yapan TtP'in ne kımliği çizilebilir
ne de görece de kabul etseniz eriştiği ba-
şan çizgisi açıklanabilir.
TÎP'e karaktenni veren Aybar, düşünen
birisidir. Marksizmi tamamlanmış, bitmiş
bir dogma olarak almamakta, üstelik reel
sosyalizmlen hiç de "red" bulmamakta-
Devrim Partisi programından anlaşılaca-
ğı gibi TÎP'in devamıdır. TtP'in felsefesi-
ni değişen dünya koşullan doğrultusunda
daha da ileri götürmüş, netleştırmiştir.
SDP, doğrulannancak büimsel yöntem-
le bulunacağını. doğrunun tek ölçütünün,
dışımızdakı nesnel gerçek olduğunu büır.
Gözlem ve deney, gerçeği kavramanın bi-
ricik yollandır. Gerçek ise hareket halin-
dedir, bir süreçtir. Bundan dolayı SDP,
dogmalardan, tamamlanmış, noktalanmış
sözde bilimlerden sakınır. Dogmatizmin
tutsağı olmamak için, teorilerin eleştiriye
açık tutulmasuu, bunlann somut gerçeğin
ölçütünde doğrulanmasını ister. SDP, ge-
nellemelen, soyutlamalan, hele sosyal ko-
nularda ıhüyatla karşılar. Bunlann bilım
açısından gerekli olup olmadıklannı araş-
tınr. SDP, "îşçi smıfi bflimi ışığnıda > ürür
ve isçi snufi partisi, bflhne dayıdı bir potiti-
ka izfcr" biçimindeki yargılann, sosya-
lizm büimi, bilim olma olanağı bulduğu,
yani politikacılann tekehnde bir dogma-
ya dönüştürülmediği zaman, bir anlam ta-
şıyacağına ınanır.
lan aşmak, yeni kazarumlar elde etmektir.
Burjuva demokrasisi, emekçiler tarafin-
dan fethedilerek aşılacak, sosyalist de-
mokrasiye ulaşılacaktır.
Sosyallan modellerl
Sosyalizm, kapitalizmden sonraki aşa-
manın adı olarak bir tanedir. Man'ın bi-
limsel öğretisini ve hümanizmasıru anla-
tan bir kavram olarak da sosyalizm bir ta-
nedir. Sosyalizm, belirli bir üretim tarzı-
dır, genel olarak esaslan bellidir. Ama bü-
tün bunlar, sosyalizmın her yerde aynı bi-
çunde uygulanacağı anlamına gelmez.
Toplumlann sosyoekonomik yapüan, ge-
üşme düzeyleri farklıdır. Gelenekleri de
farklıdır. Toplumlann karşılaşöklan rast-
lantılar da farklıdır. Bundan dolayı sosya-
lizme geçiş yollan ve sosyalizmin uygu-
lanış biçimleri birbirinden farklıdır, çeşit-
lidir. Gerçekten de sosyalizmin çeşitli bi-
çimlerde uygulandığı, çeşitli modellen ol-
duğu görülüyor: Sovyet modeli gibi, Çin
modeli gibi, Yugosla\r
modeli gibi... Üs-
DP sosyalizm ile demokrasinin, madalyonun iki yüzü gibi
birbirinden aynlmaz kavramlar olduğu gerçeğinden hareket
eder. Gerçek anlamda devrim, "Koskoca çoğunluğun,
koskoca çoğunluk yararına kendiliğinden hareketidir." Yeni
ve ileri bir toplum düzeninin kurulması ancak böylesine bir
sosyal hareketle sağlanır.
dır. TtP içinde 1968'de başlayan yönetim
kademesindeki muhalefetin karakteri,
kendilenni başka türlü ifade etme çabala-
nna karşı temelde reel sosyalizme bağlı-
hklandır. Bu muhalefet 1970 yıhnda TİP
yönetimine geldikten sonra, TÎP'in karak-
teri ve niteliğı değişmiştir. Hele aradan 4
yıl geçtikten sonra TtP adıyla kurulan par-
tinin ve daha sonraki TBKP'nin TlP'le
hiçbir ilgisi yoktur.
2. TİP In de§er1
Peki bu kimlik değişimi '2. TİP'in de-
ğerini, Türkiye sosyalist hareketine katkı-
lannı, getirdiği teorik mücadelesini, antı
faşist yiğit karakterini azaltır mı? Elbette
hayır. Antı faşist, antı kapitalist mücade-
lenin tam ortasındayiğitçe yer alrruş bu in-
sanlann değerinı yadsımak değil bunlan
yazmaktakı amacımız. Her birinin sosya-
listhareketegerek eylemleri ile gereksete-
orik olarak büyük katkılan mutlaka ol-
muştur. Sadece söylemek istediğimiz ne-
den bu kimliğe TtP illaki TtP kanştınhr
da '2. TİP'in esas kunıioşu oian 30 Ni-
san'lar bu değişimin en geniş şekilde tar-
üşüacağı platformlar olarakhepimize açıl-
maz ve tarüşılmaz?
TtP'in küllennden doğan partinin adı
Sosyalist Devrim Partisi'dir. Ve Sosyalist
SDP sosyalizm ile demokrasinin, ma-
dalyonun iki yüzü gibi birbirinden aynl-
maz kavramlar olduğu gerçeğinden hare-
ket eder. Gerçek anlamda devnm. "Kos-
kocaçoğunluğun, koskoca çoğunluk yara-
rma kendiliğinden hareketidir." Yeni ve
ileri bir toplum düzeninin kurulması an-
cak böylesine bir sosyal hareketle sağla-
nır. Yığınlar sosyalizme örgütlü biçimde
bilinçli sahipli çıkmahdırlar ki, burjuva
egemenliğı son bulsun ve sosyalizm yoz-
laştınlmadan uygulansın. Bir "öncü" (!)
partinin devleri ele geçirmesi ve üretim
araçlannı devletleştirmesiyle, sosyahzmin
kunalmadığım tarih gözler önüne sermiş-
tir. Toplumun içten dönüşümünü gerçek-
leştıren bir sosyal güce gerek vardır. Bu
güç, işçi sınıfı ve emekçi yığınlardır. SDP
halkın, halk tarafından, halk için yönetı-
mi demek olan demokrasi, emekçilerin
günhık yaşamlannda uygulanan bir sis-
tem hahne getdrilmedikçe, sosyalizme ge-
çilemeyeceği görüşünü savunur. Şimdi-
den, fabrikalarda, köylerde, yerleşim mer-
kezlerinde, mahallelerde, emekçiler söz
ve karar sahıbi olmahdır. Emekçiler insan
haklanna sahip çılcmali, bunlann genişle-
tihnesi için mücadele etmelidir. Sosya-
Uzm, insanlann yüzyıllardır savaşarak el-
de ettikleri kazanımlan, bir kenara bırak-
mak değil, bu kazanımlara dayanarak on-
tehk bu uygulamalara yakından bakıldı-
ğında, bunlann sosyalizm etiketli bürok-
ratik rejimler olduğu, işçilerin, köylülerin
bu ülkelerde söz ve karar sahibi ohnadığı
ortaya çıkıyor. Demek ki sosyaüzme ge-
çiş biçimlerinde olsun, sosyalizrrun uygu-
lanış bıçunlennde olsun, ne gibi yanlışla-
nn bürokratık sapmalara neden olduğunu
da bilmemiz gerekıyor Herhalde "SOSJTI-
uzm bir tanedir; Sovyet modetidir, ya da
Çin modetidir-, "Sosyalizm sflah zonıyla
kunıtur" gibi saplantılar, yanhştır ve bu
gibi saplantılarla sosyahzmi kurmak, dev-
rim yapmak kesinlikle olanaksızdır. Bu
çocukça iddialan sosyalizm bihmi redde-
der.
Ülkelerin koşuHan
Bir kez daha altını çizerek belirtelim.
Sosyahzme geçiş yollan da sosyalizmin
uygulanış biçimleri de ülkeden üflceye de-
ğişır, çeşitlıdir. Bunlan nesnel koşullar be-
lirler. Işter zor kullanarak ister demokra-
tik yollardan olsun sosyalist devrimi an-
cak işçi sınıfi yapar. Emekçi yığınlar ör-
gütlenerek bilinçle sosyalizme sahip çık-
madıkça,ne silahUne silahsızdevrim olur.
Kendilerini işçi sınıfinın "öncû"sü olarak
ilan eden bir avuç burjuva ya da küçük
burjuva kökenli kışılenn başını çektiği ha-
reketlerle, sosyalist devrim gerçekleştiri-
lemez. Sosyalizm, yığınlann davasıdır.
Devrim harekeü, bir dıp dalgasıdır ve yı-
ğınlann hareketi olduğu için de demokra-
tik bir harekettır. Tepeden inme bir hare-
ketle sosyalizm kurulamaz. "Öncü"lenn
bürokratîk iktidan, tarihin kanıtladığı gi-
bi, sosyalızmı mutlaka yolundan saptınr,
sosyalizm etıkeri altında bürokratik, tota-
liter bir dikta rejimı kurulur.
Ulusal bafrmsızlık
Sosyalistctiketli dünyada, güçlü devle-
tin, kendinden güçsüz olan devletı, hege-
monyası altına almaya çalıştığına, onu si-
lah zoruyla dize getirdiğine tanık oluyo-
ruz. Dünyamız bugün böyle bir dünya.
Halklar ulusal bağımsızlıklaruu koruya-
bihnek için, hem emperyalizme hem he-
gemonyacıhğa karşı ödün vermeden, ka-
rarb bir mücadele sürdürmek zonındadır-
lar. Dolayısıyla, proletarya entemasyona-
hzmi kavrarnının da bu koşullar içinde ye-
niden değerlendirilmesi zonınlu hale ge-
liyor. Güçlü olan sosyalist etiketli devle-
tin, güçsüz olan sosyalist etiketli devlete,
dünya sosyalizmine hizmet adı altında,
kendı polıtikasuu dayatmaya kalkışması,
herhalde proletarya enternasyonalizminin
bir gereği sayılamaz. Proletarya enternas-
yonalizmi, dünya işçilerinin karşıhk bek-
lemeden yardırnlaşması, dayanışması, iş-
birliği etmeleri anlamına gelen bir kav-
ramdır; hiçbir sosyalist ya da komünist
parti ya da sosyalist etiketli devletin teke-
line verilemez. tçinde yaşadığımız ortam-
da her ulusun proletaryası enternasyonal
dayanışma, yardımlaşma ve ışbırlığınin
somut koşullaruu, her biri sosyalizm ha-
reketinin, eşit ve özgür öğeler olarak or-
taklaşa saptarlar. Bu sosyalizm ile demok-
rasinin, bir madalyonun iki yüzü gibi bir-
birine bağlı oluşundan ileri gelmektedir.
Sosyalizm ve demokrasi
Demokrasiye ters düşen davranışlar,
sosyalizme de ters düşer.Ulusal kurtuluş
hareketlen çağında, ulusal bagımsızlık da
sosyalizmin vazgeçilmez bir öğesidir.
Ulusal bagımsızhğa ters düşen davramş-
lar, sosyalizme de ters düşer. Bütün bun-
lardan dolayı, Türkiye'nin ve emekçi hal-
kımızın birbirine bağlı olan kurtuluşlannı
ulusal bagımsızlık dışında düşünmek ola-
naksızdır. Emperyauzme karşı olduğu ka-
dar, hegemonyacüığa da karşı olan yığın-
lann, bağımsız sosyalist hareketiyledir ki,
Türkiyekfc sömürüye son verecek yeni
düzenin ilk adımlan aülacaktır.
Görüldüğü gibi, TİP'in külleri arasın-
dan yeni bir parti doğmuştur. Bunun adı
da Sosyalist Devrim Partisi'dir. Kurucu
Genel Başkanı da Mehmet Ali Aybar'dır.
BİTTÎ
ORHAN BlRGİT
Doruktaki Kriz..
Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında, ister
devlet yönetiminin biçiminden, isterse anayasal so-
runlardaki anlaşmazlıklardan doğmuş olsun, dün
sabahki Milli Güvenlik toplantısının başlama aşa-
masında geçen olaylar tek kelime ile üzücüdür.
Cumhurbaşkanın dilediği zaman başbakanı çaf-
ğınp konuşacağı, dahası istediği anda Bakanlar
Kurulu'nu da toplayarak başkanlık edeceğini el-
bette en iyi bilenlerden birisi Sayın Sezer'dir. Hü-
kümetle arasındaki anlaşmazlıklan, kapalı kapılar
arkasında gündeme getirmek gibi son derecede ali-
şılmış bir kuralı yerine getireceği yerde, Sayın Se-
zer, Sayın Ecevit'in dün söylediği gibi "devlet ge-
leneğinde yeri olmayan" bir biçimde, kamuoyuna
yanstyan sözler doğru ise dünkü MGK toplantısırv
da gündeme geçilmeden önce "Yolsuzlukiann ûz&-
rine gidilmesinden neden rahatsızsınız? Yargıyş
müdahale ediyorsunuz. Hukuk bilmiyorsunuz.
Böylesine yolsuzluklara arka çıkıyor görûntüsü ve-
riyorsunuz" demiş ise doğru yapmamıştır. <
Cumhurbaşkanları, başbakanlara ya da bakani-
lara böyle bir serzenişte bulunamazlar mı? Özellik-
le, Çankaya'dan yapılan gece açıklamasında da
üzerinde durulduğu gibi kuvvetler aynlığı gibi bjr
anayasal kuralı, hükümete hatırlatamazlar mı? Ka-
palı kapılar arkasında elbette. Ama düşünmeli Ki
dünkü MGK toplantısında Sayın Ahmet Necdet Se-
zer, sağ tarafında oturan Bülent Ecevit'e bu ağır sî-
temlerde bulunurken sol yanında sırası ile biri Ge-
nelkurmay Başkanı olmak üzere dördü kuvvet ko-
mutanı, biri MGK Genel Sekreteri altı orgeneral y-
er almıştır.
Onlan, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, MİT
Başkanı, Emniyet Genel Müdürü, Olağanüstü Hal
Bölge Valisi'nin oturuş sıralan izlemektedir.
Yani asker, sivil en azından onu aşkın yüksek bü-
rokrat.. Ve Başbakan'ın sağında da iki başbakan
yardımcısı ile Milli Savunma, Içişleri bakanlan..
Yani küçük bir devlet doruğu.
Işte Cumhurbaşkanı'nın, zaman ve zeminin uy-
gun olup olmadığını düşünmeden Başbakan'ı ade-
ta haşlama olayının özet canlı yayını böyle anlatı-
labilir.
Üstelik, ilerieyen saatlerde gelen haberlere göre,
Başbakan dün sabah Mesut Yılmaz ve Hüsamet-
tin Ozkan ile MGK toplantısı başlamadan Cumhur-
başkanı ile kendisinin bankalan inceleme amacıy-
la Devlet Denetleme Kurulu'nun görevlendirmesi
üzerinde özel bir görüşme yapmak istemiş, Cum-
hurbaşkanı bu girişime yanıt vermeden toplantı sa-
lonuna girerek krizi yaratan konuşmasını tüm katı-
lımcılann önünde yapmış ve elindeki anayasa krta-
bını da, "Anayasayı bilmiyorsanız okuyun" diye at-
mıştır.
Böyle bir muameleye muhatap olan Başbakan'ın
Milli Güvenlik toplantısını terk etmekten başka ilk
aşamada yapabileceği ne vardır? Bülent Ecevit'in
dün sabah Çankaya'dan aynlışı, tıpkı rahmetli Atai-
türk ile Ismet Inönü arasında 1937'de yine Çari-
kaya'da ve Gazi'nin mutat akşam sofralanndan b|-
risinde çıkan tartışmayı anımsatmaktadır. ;
Ismet inönü, ekonominin iyi gitmediğini söyleyep
Atatürk'e, bu sözlerin yerinin yemek masası olma-
dığını söylerken elbette masanın çevresinde otu-
ran öteki konuklann yanında bu tür bir eleştiriye mü-
hatap olmak istemediğini anlatmaya çalışmış ve
Çankaya'dan aynlmıştır.
O aynlış, Başbakan'ın önce bir süre izinli sayıl-
ma istemine, daha sonra da istifasına yol açmıştır.
Unutmamalı ki dönem tek partili Atatürk dönemi
idi. Tartışanlar ise geçmişleri uzun savaş yıllannın
her türiü olumsuz koşullanna kadar uzanan iki ka-
der arkadaşı.
Dün sabah Cumhurbaşkanı tarafından asker- si-
vil bürokratlan önünde ağır bir üslup ile eleştirilen
ve MGK Kurulu toplantısına katılan ANAP'h, MHP'li
bakanlann da anlatışı ile adeta azarlanmak iste-
nilen Ecevit, toplantıdan aynldıktan sonra olan bi-
teni açıklarken alabildiğine sinirli idi. Ama daha son-
ra Bakanlar Kurulu toplantısı sürerken saat 14.15'te
yaptığı ara açıklama strasında, o ilk asabi durumu-
nu terk ettiği görüldü. Ve orada hükümetin görevi-
ni sürdüreceğini söyleyerek özellikle ekonomi ile il-
gili çevrelerde uyanan kuşkulan da durduracak bir
tavır aldı.
Peki Cumhurbaşkanı böyle birçıkış için niçin dün
sabahki MGK toplantısının başlama aşamasını seç-
ti? Bu zamanlama ve zemin seçimini anlamak ger-
çekten zordur.
Çünkü Cumhurbaşkanı, AB için hazırianması ge-
rekli Ulusal Program'dan başlayarak Ermeni soru-
nu, PKK ve irtica olaylan, son Nakşıbendi şeyhinin
gömülmesi ile ilgili konular gibi her birisi ötekinden
önemli konuların görüşüleceği MGK toplantısına
adeta kırmızı ışık yakmış oldu.
Yıne aynı çıkış, borsada bilinen tersyüz işlemi kö-
rükledi.
Hepsinden daha önemlisi, siyasi otoritenin yani
hükümetin, asker sivil bürokratlar önünde eleştiri sı-
nıriannı aşacak biçimde hırpalanması, Cumhurbaş-
kanı'nın çok önem verdiği bilinen "a"dan "z"ye si-
villeşme olayında bu yönde çaba harcayanlann ye-
rinde saymasına yol açmaz mı?
Sayın Cumhurbaşkanı'nın dünkü çıkışı bu açılar-
dan son derece talihsizdir. Ama talihsizlik sadece
bununla da kalmamış, söylentiler doğru ise Başba-
kan Yardımcısı Hüsamettin Özkan'ın da, Cumhur-
başkanı'nın Ecevit'in önüne fıriattığı anayasa kita-
bını Sezer*e geri göndermek amactyla ayağa kal-
karak Cumhurbaşkanı'na "Sizi seçen bu üç genel
başkandır. Onlara karşı nasıl böyle konuşabiliyor-
sunuz" sözleri ile demokratik nezaket kurallarını
aşmıştır.
özetle dün dorukta olanlar, cumhurbaşkanı ile
hükümet arasında simsiyah bir kara kedinin yer al-
dığını bir kez daha ortaya koyuyor. Diyelim ki bu kriz
önümüzdeki günlerde daha da büyüdü ve hükü-
met, Tansu Çiller'in de beklediği biçimde istifa et-
ti.
Parlamentonun bugünkü yapıst içerisinde Cum-
hurbaşkanı, güvenoyu alabilecek bir hükümet için,
DYP Genel Başkanı'nın beklentisini mi yerine ge-
tirecektir. Yoksa, birsüredir başkentte gündemden
inmeyen bir teknokratlar. hükümetini mi devreye
sokacaktır?
TBMM işbaşında olduğu sûrece, bu çatı altından
güvenoyu almayacak hiçbir hükümetin ayakta ka-
lamayacağını rahmetli Sadi Irmak kabinesinde gö-
rev aldıktan sonra hararetli kutlamalara ağızlan ku-
laklarında yanıt verenlerden şimdi hayatta olanlar
tanık değiller mi?
Faks:0212-6770762
E-mail:obirgit@ e-kolay net