28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 ŞUBAT 2001 SAU CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 Nâzım Hikmet ve Türk Yurttaşbğı DUZ^AZI riâzım artışması ATİLLA COŞKUN TV7~ültür Bakanı İstemihanTa- tC by'ın Nâzım Hikmet'ın J.\^ yurttaşlıktan çıkanlması- na ilişkın 1951 tanhli Bakanlar Kurulu karannın geri alınması yö- nündekı önerisini Başbakan Bü- lent Ecevit'in benimseyerek Ba- kanlar Kurulu'nun gündemine ge- tirmek istemesi, hükümet içerisin- de ciddi bir sorun oldu. Hüküme- tin DSPve ANAP'h bakanlan, Nâ- zım Hikmet'in yurttaşlığı konusu- na olumlu yaklaşıyor. Ancak MHP'li bakanlann çoğunluğu ge- lişmeler karşısında suskun kalroa- yı yeğliyor; tutumlarmı açıklayan- lar ise son derece olumsuz görünü- yor. Hatta iki bakan, aktif bir tu- tumla, karşı kamuoyu oluşturma çabasına kalkıştılar. Hemen her gün bir televizyon kanalında boy gösteriyor, konuşuyor, açıklama- da bulunuyorlar. Nâzım'ın yurttaşlığa gerefcslnlmi yoktur!.. Önce, bir gerçeği aydınlatmak gerekıyor. Nâzım Hikmet, dünyanın tanı- dığı bir şair. Büyük bir sanatçı. Tûrk dilinin önde gelen şairlerin- den. AzizNesm'in deyişi ile, Türk- çenin en büyük ustası. Dünyanın büyük kültürve sanat ansiklopedi- lerinde, Nâzım Hikmet Türk şairi olarak anılmaktadır. Kitaplan, 60 dile çevrilen tek Türk şairidir. Dünya Banş Ödülü'nü alan ilk Türk sanatçısıdır. Türkıye Cumhuriyeti Hüküme- ti'nin, Nâzım'ı Türk yurttaşı ola- rak kabul edıp etmemesi, bu de- ğerlendirmeleri hıçbir biçimde et- kilememektedir. Nıtekim Azerbaycan Kültür Ba- kanı, Nâzım Hikmet'in Türk yurt- taşlığı tartışmalannın yoğunlaşü- ğı bir sırada (17 Şubat 2001 Cuma günü) televizyon kameralan karşı- sında, net bir açıklamada bulun- du: "SizNâznn Hikmet'in yurttaş- hğmı kabul etmeseniz de, o bizim şairimiz, Türk dilinin, Türkçenin en bû>ük şairidir." Benzer bir değerlendirme dün- yanın bir başka coğrafyasından, Rusya'dan, Rus Türk Işadamlan Birliği'nden geldi: "_ Unlö şairi- mizm Rusya'da yarattığı otumln Türkimajmnvbuülkedeki hertûr- In nhısal ertrinKğimtre yardıma ol- duğuna dikkat çekmek isteriz.' MHP'libakanlarne derse desin, işin gerçeği bu. Nâzım Hikmet, dünya gözünde Türk şairidir, Türk yurttaşı olma- mışneyazarki? Evet Nâzım Hikmet'in Türk yurttaşlığına gereksinimi yoktur. O, Türkiye'nin sınırlanm aşmış, Türk kültürünü dünyanın diğer coğrafyalanna taşımış, evrensel- leştirmiş bir sanatçıdır... O bir Türk şairidir. Türk şairi olarak anılması için, Türk yurttaş- lığına ya da Türk pasaportuna ge- reksinimi yoktur!.. O şiiri ile kim- liğini kanıtlamaktadır!.. Bu gerçek, Nâzım'ın şu dizele- rinde özlü bir anlaümla yansıyor. Türküler söytendikçe Tûrk di- Byte Seni seviyonnn gühun, dendik- çe Tûrk dürjie Türkdihiegûtünüp Tûrk dfliyle ağrtiar yakddıkça, AdnanBey, Ban annacağnn, Evet, artık gerçeği sizler de gö- riJh sayın siyasetçilerimiz: Nâzım Hikmet Tûrk şairi knn- bği ile yaşamaya devam ediyor hâ- lâ!_ Ayırdında mıyız, dünya defllslyorl.. Gelişen teknoloji ve üretim güç- lerinin yaşadığı büyük gelişme, tüm ülkeleri birbirine yakuılaştın- yor, değişik coğrafyalar ve top- lumlar arasında kopmaz bağlar oluşuyor. Soğuk savaş dönemi bitti. Dün- ya yeni bir değişim sürecıni yaşı- yor. tnsan haklan ve demokrasi de- ğerleri, her geçen gün dünyanın yeni coğrafyalannda etkin oluyor. Demokrasi ve insan haklan değer- leri, ulusal sınırlan tanımıyor, bu anlamda dünya tek bir ülke kimli- ğı kazamyor, insanhaklan gibi pek çok konu, ülkelerin iç işi olmaktan çıkryor. Dünyanın değişen koşullan, egemen siyasal iktidarlann niteli- ğine bakmaksızın tüm ülkeleri de- mokratikleşmeye zorluyor, antide- mokratik gelişmelere ızın vermi- yor. tşte, Avusturya seçımleri ve AvusturyaCumhurbaşkanı'nınba- şına gelenler. Türkiye de bu süre- ci yaşıyor, dünyadaki değişimden payına düşeni üstleniyor. Türkiye'de tüm siyasi partiler, özellikle de ıktıdarpartilerinin uy- gulamalan, bu sürecin canlı ve so- mut örneğini oluştunıyor. Seçim meydanlanndaki sözlerin yerine getirilemediği görülüyor, çünkü yaşam kendi gerçeğini dayatıyor ve uygulatıyor. Ayırdında mryız, dünya değişi- yor!.. Nâzım Hıkmet'le ilgili ola- rak da aynı geüşme yasası geçer- liliğini koruyor kuşkusuz. Birinci baskısını 1989 yılında yayımladığun "Nâznn'm Siyasal YaşamıveDavatan" adlıkitaburun önsözünde şöyle deniyor: *_ Nâ- znn'a veya siyasi düşünce ve inan- a neyöndeohmaolsuntüm sanat- çdarunıza ve ufaısal değerierimize Nâzım Hikmet, Aziz Nesin'in deyişi ile Türkçenin en büyük ustasıthr. Kitaplan 60 dile çevrilen tek Türk şairidir. sahipçdanaydnünde doğnıvede- mokratik bir anlayış da gkkrekge- Gşiyw.ÇünküçağdaşgefişmeJerve demokrasi bimci bunu gerektiri- yor. Kuşkusuz bugefişme, yasakp- antidemokratik rutumlan da yu- muşatryor, gerfletiyor." Türtdye'nln utancı Gerçekten de öyle. Devletin, Nâzım'a koyduğu ağır yasak, bu- gün artık geçersiz. Nâzım'ın tüm kitaplanyayunlanıyor, şiirleri rad- yove televizyon kanallannda oku- nuyor. Devlet Tiyatrolan ve birçok özel tiyatro oyunlannı sahneliyor, resimİeri sergileniyor, şiirleri şar- kılaşünhyor ve besteleniyor. Evet, Nâzım'a yönelik uygula- malargözle görülür ölçüde değişi- yor... Nâzım'ın yurttaşlık konusu bu gelişme sürecinin dışında mı kalacak?.. Elbette ki hayır!.. Nâ- zım'ın yurttaşlığının kaybettiril- mesine ilişkin 1951 tanhli Bakan- lar Kurulu'nun karan, hukuk dışı- dır, antidemokratiktir ve Türki- ye'nin bugün de yaşayan bir utan- cıdır. O nedenle, Nâzım'ın yurt- taşlığı somutundayaşananbu ayıp, Türkiye'nin demokratikleşmesi sürecinin aşması gereken bir so- run olarak masanın üzerindedir. Soğuk savaş dönemi koşullannın yol açtığı antıdemokratik, baskıcı ve hukuk dışı yasalann ve uygula- malann kaldınlması, geleceğe umutla bakmak ve geçmişiyle ba- nşmak isteyen bir toplumun, en doğal beklentisi ve isteğidir... O nedenle de aşılması gerekiyor. Ve son bir nokta: Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfi Genel Sekreteri Kıymet C«ş- kun'un basın açıklamasında dile getirdiği gıbı. "Dûnyanm de^şen koşuBan, egemen siyasal ikfidart»- nnnitetiğinebakmâksumtümûi- keleri demokrariJdeşmeye zorb- maktadB-.TürkhebukoşularmdH şmda değüdir. Er >* da geç, Nâznn Hikmetieflgüibu utanç verici ka- nu* kaknniacak ve Türkiye bn avçtan kurtulacaknıf Evet bu sorun, Nâzım Hik- met'in değil, Türkiye'nin sorunu- dur ve çözühnesı gerekmektedir. SÜRECEK Uğur Can Koçak, SosyalistDevrim ParüsVnin doğrulan büimselyöntemle aradığını söyledi TTPllsefesi SDP'deUĞUR CAN KOÇAK Cumhuriyetgazetesinin "TtP'in Öykü- sû" yazı dizisı, üzülerek belirtmek istenm kı kafa kanştırmıştır. Bu nedenle bazı ko- nulara açıklık getınnek istedim. Gazete- de yayımlanan dizinin gerçek adı "TtP'in Gerçek Öykûsü*" olmalıydı. Bunu ben söylemıyorum. TtP içindeki muhalefetin lideri ve daha sonra ikinci TtP'in kurucu- su ve yöneticisı olan Dr. NihatSargm şöy- le ifade ediyor: u _60"h ydlardan sonra karsuruza çıkü TtP-TKP a>TÜığL- O \illarda \aşa>anlar biirler, bütün komünistkr adeta ikinci bir kimlik edinmiş durumda>dL Kendimize başka bir kimlik edinmiş gibi konusmak, davTanmak.herşe>i, ağznmzdançıkânber sözü. her da\ nuuşunız», lata kırk yararca' sına besap etmek zorundaydık. O yılan dûşünün_ gerçek kimliğimizk bilinmeme durumunda obnanuı sdantısını düşû- niin-." ("TBKPBüyük Kongresi Tutanak- hn". Yayına hazırlayan Dr. Nihat Sargın, Sayfa 28). TÎP içinde gerçek kimliğini saklayanlar zamam geldiğinde işe müda- hale etmişlerdir. Bu müdahale TtP'in ka- panmasına neden olmuştur. Daha sonra 1975'te kurulan TİP adındakı parti, Dr. Nihat Sargın ve Behke Boran'ın eseridir. TabiiTBKPde... 13 Şubat 1%1'de 12sen- dikacı tarafından kurulan TtP, Anayasa Mahkemesi karanyla 20.7.197l'de kapa- tılmıştır. Yani TtP'in ömrü 9.5 yıldır. Bu- nun yaklaşık 7.5 yılında partınin genel başkanı Mebmet AB Aybar'dır. Ve TtP'in felsefesi, programı, yetkili organlann ka- rarlan bir öncü partiyi iktidara getirmek ' değil, emekçılen iktidara getirmeyi amaç- lamıştır. Ve asıl bu dönem, Türkiye poli- tik tarihinde TlPüı damgasının vuruldu- ğu dönemdir. Aradan 4 yıl geçtikten son- ra 30.4.1975'te TİP adıyla kurulan parti TtP'in devamı mıdır? Soruna böyle bak- mak gerekir. Bunu irdeleyebilmek için TtP'ın karakterini ortaya koymak gerekir. Türkiye îşçi Parhsi'nin karakterini be- lirleyen, bütün diğer partilergibi, önce tü- züğü sonra programıdır. Isterseniz progra- ma önceük tanıyan görüşü benimseyebi- ürsıniz. Ama TtP'in kimliğini oluşturan bu görüşler ve daha sonra yöneticilerin partiyi bağlayan söylemlen ve parti kong- resinin aldığı kararlarla pekişir. Nedenbu- nun üzennde duruyoruz? Çünkü TtP'in 1962 yüında tüzüğünün ve programının ana maddelerini yazan Mehmet Ali Aybar ve parti kuruculan için bunun özel bir an- lamı var. Üçetfcen Elbette parti kurucu sendikacılan ilgi- lendiren, bümedıkleri sosyalist çizgiyi kendileriyle bırükte götürecek ve ama iş- çilerin gemisini karaya oturtmayacak bi- risini bulabilmek ve onunla, onun çevre- sıyle işbırliği yapabümekti. Aybar'ı cez- beden de işçilerin ilk kez aydınlar dahil ol- maksızın, deyim yerindeyse el yordamı ve kendiiığınden oluşturduklan partıde bu kendıhğındencilıkle sosyalizmın bıhmsel teorisini bir araya geOrebılmekn. Ve de daha sonraki gelışmelerden ve bugüne va- ran belgelerden anladığımız da odur ki, Aybar'm özenle üzerinde durduğu, teoriy- le işçilerin bukendiliğinden hareketini ül- kenin kendine özgü koşullan altında bir- leşmektı. Bakın burada üç belirleyici et- ken vardır. tlkı ışçilenn ekonomik bir bi- linçle iktidar ıstemlennı ortaya koymala- n, ikincisi uzun yıllar süren aydın hareke- tinin içinde bulunduğu uluslararası ve o- nun ulusal düzeydeki izdüşümü ve ülke- nin özel koşullan. Bunlann değerlendir- mesini yapan TtP'in ne kımliği çizilebilir ne de görece de kabul etseniz eriştiği ba- şan çizgisi açıklanabilir. TÎP'e karaktenni veren Aybar, düşünen birisidir. Marksizmi tamamlanmış, bitmiş bir dogma olarak almamakta, üstelik reel sosyalizmlen hiç de "red" bulmamakta- Devrim Partisi programından anlaşılaca- ğı gibi TÎP'in devamıdır. TtP'in felsefesi- ni değişen dünya koşullan doğrultusunda daha da ileri götürmüş, netleştırmiştir. SDP, doğrulannancak büimsel yöntem- le bulunacağını. doğrunun tek ölçütünün, dışımızdakı nesnel gerçek olduğunu büır. Gözlem ve deney, gerçeği kavramanın bi- ricik yollandır. Gerçek ise hareket halin- dedir, bir süreçtir. Bundan dolayı SDP, dogmalardan, tamamlanmış, noktalanmış sözde bilimlerden sakınır. Dogmatizmin tutsağı olmamak için, teorilerin eleştiriye açık tutulmasuu, bunlann somut gerçeğin ölçütünde doğrulanmasını ister. SDP, ge- nellemelen, soyutlamalan, hele sosyal ko- nularda ıhüyatla karşılar. Bunlann bilım açısından gerekli olup olmadıklannı araş- tınr. SDP, "îşçi smıfi bflimi ışığnıda > ürür ve isçi snufi partisi, bflhne dayıdı bir potiti- ka izfcr" biçimindeki yargılann, sosya- lizm büimi, bilim olma olanağı bulduğu, yani politikacılann tekehnde bir dogma- ya dönüştürülmediği zaman, bir anlam ta- şıyacağına ınanır. lan aşmak, yeni kazarumlar elde etmektir. Burjuva demokrasisi, emekçiler tarafin- dan fethedilerek aşılacak, sosyalist de- mokrasiye ulaşılacaktır. Sosyallan modellerl Sosyalizm, kapitalizmden sonraki aşa- manın adı olarak bir tanedir. Man'ın bi- limsel öğretisini ve hümanizmasıru anla- tan bir kavram olarak da sosyalizm bir ta- nedir. Sosyalizm, belirli bir üretim tarzı- dır, genel olarak esaslan bellidir. Ama bü- tün bunlar, sosyalizmın her yerde aynı bi- çunde uygulanacağı anlamına gelmez. Toplumlann sosyoekonomik yapüan, ge- üşme düzeyleri farklıdır. Gelenekleri de farklıdır. Toplumlann karşılaşöklan rast- lantılar da farklıdır. Bundan dolayı sosya- lizme geçiş yollan ve sosyalizmin uygu- lanış biçimleri birbirinden farklıdır, çeşit- lidir. Gerçekten de sosyalizmin çeşitli bi- çimlerde uygulandığı, çeşitli modellen ol- duğu görülüyor: Sovyet modeli gibi, Çin modeli gibi, Yugosla\r modeli gibi... Üs- DP sosyalizm ile demokrasinin, madalyonun iki yüzü gibi birbirinden aynlmaz kavramlar olduğu gerçeğinden hareket eder. Gerçek anlamda devrim, "Koskoca çoğunluğun, koskoca çoğunluk yararına kendiliğinden hareketidir." Yeni ve ileri bir toplum düzeninin kurulması ancak böylesine bir sosyal hareketle sağlanır. dır. TtP içinde 1968'de başlayan yönetim kademesindeki muhalefetin karakteri, kendilenni başka türlü ifade etme çabala- nna karşı temelde reel sosyalizme bağlı- hklandır. Bu muhalefet 1970 yıhnda TİP yönetimine geldikten sonra, TÎP'in karak- teri ve niteliğı değişmiştir. Hele aradan 4 yıl geçtikten sonra TtP adıyla kurulan par- tinin ve daha sonraki TBKP'nin TlP'le hiçbir ilgisi yoktur. 2. TİP In de§er1 Peki bu kimlik değişimi '2. TİP'in de- ğerini, Türkiye sosyalist hareketine katkı- lannı, getirdiği teorik mücadelesini, antı faşist yiğit karakterini azaltır mı? Elbette hayır. Antı faşist, antı kapitalist mücade- lenin tam ortasındayiğitçe yer alrruş bu in- sanlann değerinı yadsımak değil bunlan yazmaktakı amacımız. Her birinin sosya- listhareketegerek eylemleri ile gereksete- orik olarak büyük katkılan mutlaka ol- muştur. Sadece söylemek istediğimiz ne- den bu kimliğe TtP illaki TtP kanştınhr da '2. TİP'in esas kunıioşu oian 30 Ni- san'lar bu değişimin en geniş şekilde tar- üşüacağı platformlar olarakhepimize açıl- maz ve tarüşılmaz? TtP'in küllennden doğan partinin adı Sosyalist Devrim Partisi'dir. Ve Sosyalist SDP sosyalizm ile demokrasinin, ma- dalyonun iki yüzü gibi birbirinden aynl- maz kavramlar olduğu gerçeğinden hare- ket eder. Gerçek anlamda devnm. "Kos- kocaçoğunluğun, koskoca çoğunluk yara- rma kendiliğinden hareketidir." Yeni ve ileri bir toplum düzeninin kurulması an- cak böylesine bir sosyal hareketle sağla- nır. Yığınlar sosyalizme örgütlü biçimde bilinçli sahipli çıkmahdırlar ki, burjuva egemenliğı son bulsun ve sosyalizm yoz- laştınlmadan uygulansın. Bir "öncü" (!) partinin devleri ele geçirmesi ve üretim araçlannı devletleştirmesiyle, sosyahzmin kunalmadığım tarih gözler önüne sermiş- tir. Toplumun içten dönüşümünü gerçek- leştıren bir sosyal güce gerek vardır. Bu güç, işçi sınıfı ve emekçi yığınlardır. SDP halkın, halk tarafından, halk için yönetı- mi demek olan demokrasi, emekçilerin günhık yaşamlannda uygulanan bir sis- tem hahne getdrilmedikçe, sosyalizme ge- çilemeyeceği görüşünü savunur. Şimdi- den, fabrikalarda, köylerde, yerleşim mer- kezlerinde, mahallelerde, emekçiler söz ve karar sahıbi olmahdır. Emekçiler insan haklanna sahip çılcmali, bunlann genişle- tihnesi için mücadele etmelidir. Sosya- Uzm, insanlann yüzyıllardır savaşarak el- de ettikleri kazanımlan, bir kenara bırak- mak değil, bu kazanımlara dayanarak on- tehk bu uygulamalara yakından bakıldı- ğında, bunlann sosyalizm etiketli bürok- ratik rejimler olduğu, işçilerin, köylülerin bu ülkelerde söz ve karar sahibi ohnadığı ortaya çıkıyor. Demek ki sosyaüzme ge- çiş biçimlerinde olsun, sosyalizrrun uygu- lanış bıçunlennde olsun, ne gibi yanlışla- nn bürokratık sapmalara neden olduğunu da bilmemiz gerekıyor Herhalde "SOSJTI- uzm bir tanedir; Sovyet modetidir, ya da Çin modetidir-, "Sosyalizm sflah zonıyla kunıtur" gibi saplantılar, yanhştır ve bu gibi saplantılarla sosyahzmi kurmak, dev- rim yapmak kesinlikle olanaksızdır. Bu çocukça iddialan sosyalizm bihmi redde- der. Ülkelerin koşuHan Bir kez daha altını çizerek belirtelim. Sosyahzme geçiş yollan da sosyalizmin uygulanış biçimleri de ülkeden üflceye de- ğişır, çeşitlıdir. Bunlan nesnel koşullar be- lirler. Işter zor kullanarak ister demokra- tik yollardan olsun sosyalist devrimi an- cak işçi sınıfi yapar. Emekçi yığınlar ör- gütlenerek bilinçle sosyalizme sahip çık- madıkça,ne silahUne silahsızdevrim olur. Kendilerini işçi sınıfinın "öncû"sü olarak ilan eden bir avuç burjuva ya da küçük burjuva kökenli kışılenn başını çektiği ha- reketlerle, sosyalist devrim gerçekleştiri- lemez. Sosyalizm, yığınlann davasıdır. Devrim harekeü, bir dıp dalgasıdır ve yı- ğınlann hareketi olduğu için de demokra- tik bir harekettır. Tepeden inme bir hare- ketle sosyalizm kurulamaz. "Öncü"lenn bürokratîk iktidan, tarihin kanıtladığı gi- bi, sosyalızmı mutlaka yolundan saptınr, sosyalizm etıkeri altında bürokratik, tota- liter bir dikta rejimı kurulur. Ulusal bafrmsızlık Sosyalistctiketli dünyada, güçlü devle- tin, kendinden güçsüz olan devletı, hege- monyası altına almaya çalıştığına, onu si- lah zoruyla dize getirdiğine tanık oluyo- ruz. Dünyamız bugün böyle bir dünya. Halklar ulusal bağımsızlıklaruu koruya- bihnek için, hem emperyalizme hem he- gemonyacıhğa karşı ödün vermeden, ka- rarb bir mücadele sürdürmek zonındadır- lar. Dolayısıyla, proletarya entemasyona- hzmi kavrarnının da bu koşullar içinde ye- niden değerlendirilmesi zonınlu hale ge- liyor. Güçlü olan sosyalist etiketli devle- tin, güçsüz olan sosyalist etiketli devlete, dünya sosyalizmine hizmet adı altında, kendı polıtikasuu dayatmaya kalkışması, herhalde proletarya enternasyonalizminin bir gereği sayılamaz. Proletarya enternas- yonalizmi, dünya işçilerinin karşıhk bek- lemeden yardırnlaşması, dayanışması, iş- birliği etmeleri anlamına gelen bir kav- ramdır; hiçbir sosyalist ya da komünist parti ya da sosyalist etiketli devletin teke- line verilemez. tçinde yaşadığımız ortam- da her ulusun proletaryası enternasyonal dayanışma, yardımlaşma ve ışbırlığınin somut koşullaruu, her biri sosyalizm ha- reketinin, eşit ve özgür öğeler olarak or- taklaşa saptarlar. Bu sosyalizm ile demok- rasinin, bir madalyonun iki yüzü gibi bir- birine bağlı oluşundan ileri gelmektedir. Sosyalizm ve demokrasi Demokrasiye ters düşen davranışlar, sosyalizme de ters düşer.Ulusal kurtuluş hareketlen çağında, ulusal bagımsızlık da sosyalizmin vazgeçilmez bir öğesidir. Ulusal bagımsızhğa ters düşen davramş- lar, sosyalizme de ters düşer. Bütün bun- lardan dolayı, Türkiye'nin ve emekçi hal- kımızın birbirine bağlı olan kurtuluşlannı ulusal bagımsızlık dışında düşünmek ola- naksızdır. Emperyauzme karşı olduğu ka- dar, hegemonyacüığa da karşı olan yığın- lann, bağımsız sosyalist hareketiyledir ki, Türkiyekfc sömürüye son verecek yeni düzenin ilk adımlan aülacaktır. Görüldüğü gibi, TİP'in külleri arasın- dan yeni bir parti doğmuştur. Bunun adı da Sosyalist Devrim Partisi'dir. Kurucu Genel Başkanı da Mehmet Ali Aybar'dır. BİTTÎ ORHAN BlRGİT Doruktaki Kriz.. Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında, ister devlet yönetiminin biçiminden, isterse anayasal so- runlardaki anlaşmazlıklardan doğmuş olsun, dün sabahki Milli Güvenlik toplantısının başlama aşa- masında geçen olaylar tek kelime ile üzücüdür. Cumhurbaşkanın dilediği zaman başbakanı çaf- ğınp konuşacağı, dahası istediği anda Bakanlar Kurulu'nu da toplayarak başkanlık edeceğini el- bette en iyi bilenlerden birisi Sayın Sezer'dir. Hü- kümetle arasındaki anlaşmazlıklan, kapalı kapılar arkasında gündeme getirmek gibi son derecede ali- şılmış bir kuralı yerine getireceği yerde, Sayın Se- zer, Sayın Ecevit'in dün söylediği gibi "devlet ge- leneğinde yeri olmayan" bir biçimde, kamuoyuna yanstyan sözler doğru ise dünkü MGK toplantısırv da gündeme geçilmeden önce "Yolsuzlukiann ûz&- rine gidilmesinden neden rahatsızsınız? Yargıyş müdahale ediyorsunuz. Hukuk bilmiyorsunuz. Böylesine yolsuzluklara arka çıkıyor görûntüsü ve- riyorsunuz" demiş ise doğru yapmamıştır. < Cumhurbaşkanları, başbakanlara ya da bakani- lara böyle bir serzenişte bulunamazlar mı? Özellik- le, Çankaya'dan yapılan gece açıklamasında da üzerinde durulduğu gibi kuvvetler aynlığı gibi bjr anayasal kuralı, hükümete hatırlatamazlar mı? Ka- palı kapılar arkasında elbette. Ama düşünmeli Ki dünkü MGK toplantısında Sayın Ahmet Necdet Se- zer, sağ tarafında oturan Bülent Ecevit'e bu ağır sî- temlerde bulunurken sol yanında sırası ile biri Ge- nelkurmay Başkanı olmak üzere dördü kuvvet ko- mutanı, biri MGK Genel Sekreteri altı orgeneral y- er almıştır. Onlan, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, MİT Başkanı, Emniyet Genel Müdürü, Olağanüstü Hal Bölge Valisi'nin oturuş sıralan izlemektedir. Yani asker, sivil en azından onu aşkın yüksek bü- rokrat.. Ve Başbakan'ın sağında da iki başbakan yardımcısı ile Milli Savunma, Içişleri bakanlan.. Yani küçük bir devlet doruğu. Işte Cumhurbaşkanı'nın, zaman ve zeminin uy- gun olup olmadığını düşünmeden Başbakan'ı ade- ta haşlama olayının özet canlı yayını böyle anlatı- labilir. Üstelik, ilerieyen saatlerde gelen haberlere göre, Başbakan dün sabah Mesut Yılmaz ve Hüsamet- tin Ozkan ile MGK toplantısı başlamadan Cumhur- başkanı ile kendisinin bankalan inceleme amacıy- la Devlet Denetleme Kurulu'nun görevlendirmesi üzerinde özel bir görüşme yapmak istemiş, Cum- hurbaşkanı bu girişime yanıt vermeden toplantı sa- lonuna girerek krizi yaratan konuşmasını tüm katı- lımcılann önünde yapmış ve elindeki anayasa krta- bını da, "Anayasayı bilmiyorsanız okuyun" diye at- mıştır. Böyle bir muameleye muhatap olan Başbakan'ın Milli Güvenlik toplantısını terk etmekten başka ilk aşamada yapabileceği ne vardır? Bülent Ecevit'in dün sabah Çankaya'dan aynlışı, tıpkı rahmetli Atai- türk ile Ismet Inönü arasında 1937'de yine Çari- kaya'da ve Gazi'nin mutat akşam sofralanndan b|- risinde çıkan tartışmayı anımsatmaktadır. ; Ismet inönü, ekonominin iyi gitmediğini söyleyep Atatürk'e, bu sözlerin yerinin yemek masası olma- dığını söylerken elbette masanın çevresinde otu- ran öteki konuklann yanında bu tür bir eleştiriye mü- hatap olmak istemediğini anlatmaya çalışmış ve Çankaya'dan aynlmıştır. O aynlış, Başbakan'ın önce bir süre izinli sayıl- ma istemine, daha sonra da istifasına yol açmıştır. Unutmamalı ki dönem tek partili Atatürk dönemi idi. Tartışanlar ise geçmişleri uzun savaş yıllannın her türiü olumsuz koşullanna kadar uzanan iki ka- der arkadaşı. Dün sabah Cumhurbaşkanı tarafından asker- si- vil bürokratlan önünde ağır bir üslup ile eleştirilen ve MGK Kurulu toplantısına katılan ANAP'h, MHP'li bakanlann da anlatışı ile adeta azarlanmak iste- nilen Ecevit, toplantıdan aynldıktan sonra olan bi- teni açıklarken alabildiğine sinirli idi. Ama daha son- ra Bakanlar Kurulu toplantısı sürerken saat 14.15'te yaptığı ara açıklama strasında, o ilk asabi durumu- nu terk ettiği görüldü. Ve orada hükümetin görevi- ni sürdüreceğini söyleyerek özellikle ekonomi ile il- gili çevrelerde uyanan kuşkulan da durduracak bir tavır aldı. Peki Cumhurbaşkanı böyle birçıkış için niçin dün sabahki MGK toplantısının başlama aşamasını seç- ti? Bu zamanlama ve zemin seçimini anlamak ger- çekten zordur. Çünkü Cumhurbaşkanı, AB için hazırianması ge- rekli Ulusal Program'dan başlayarak Ermeni soru- nu, PKK ve irtica olaylan, son Nakşıbendi şeyhinin gömülmesi ile ilgili konular gibi her birisi ötekinden önemli konuların görüşüleceği MGK toplantısına adeta kırmızı ışık yakmış oldu. Yıne aynı çıkış, borsada bilinen tersyüz işlemi kö- rükledi. Hepsinden daha önemlisi, siyasi otoritenin yani hükümetin, asker sivil bürokratlar önünde eleştiri sı- nıriannı aşacak biçimde hırpalanması, Cumhurbaş- kanı'nın çok önem verdiği bilinen "a"dan "z"ye si- villeşme olayında bu yönde çaba harcayanlann ye- rinde saymasına yol açmaz mı? Sayın Cumhurbaşkanı'nın dünkü çıkışı bu açılar- dan son derece talihsizdir. Ama talihsizlik sadece bununla da kalmamış, söylentiler doğru ise Başba- kan Yardımcısı Hüsamettin Özkan'ın da, Cumhur- başkanı'nın Ecevit'in önüne fıriattığı anayasa kita- bını Sezer*e geri göndermek amactyla ayağa kal- karak Cumhurbaşkanı'na "Sizi seçen bu üç genel başkandır. Onlara karşı nasıl böyle konuşabiliyor- sunuz" sözleri ile demokratik nezaket kurallarını aşmıştır. özetle dün dorukta olanlar, cumhurbaşkanı ile hükümet arasında simsiyah bir kara kedinin yer al- dığını bir kez daha ortaya koyuyor. Diyelim ki bu kriz önümüzdeki günlerde daha da büyüdü ve hükü- met, Tansu Çiller'in de beklediği biçimde istifa et- ti. Parlamentonun bugünkü yapıst içerisinde Cum- hurbaşkanı, güvenoyu alabilecek bir hükümet için, DYP Genel Başkanı'nın beklentisini mi yerine ge- tirecektir. Yoksa, birsüredir başkentte gündemden inmeyen bir teknokratlar. hükümetini mi devreye sokacaktır? TBMM işbaşında olduğu sûrece, bu çatı altından güvenoyu almayacak hiçbir hükümetin ayakta ka- lamayacağını rahmetli Sadi Irmak kabinesinde gö- rev aldıktan sonra hararetli kutlamalara ağızlan ku- laklarında yanıt verenlerden şimdi hayatta olanlar tanık değiller mi? Faks:0212-6770762 E-mail:obirgit@ e-kolay net
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle