28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20 ŞUBAT 2001 SAU O L A Y L A R V E trORLJŞLJlJt olay.gorus@cumhuriyet.com.tr Ulusalcılar Beş On Kişi Bile Olsalar... Yllmaz D Î K B A Ş Yüksek Tekstil Kimya Mühendisi A lmanlarla beraber dır: Birinci Dünya Sa- vaşı'na giren Os- manlı Devleti, sa- vaştan yenik çıkar ve30Ekiml918'de Mondros Mütarekesi ile silahlan bı- rakır. Bu antlaşmayı bahane eden düşman devletler, başta Ingiltere, ttalya ve Fransa olmak üzere yavaş yavaş Anadolu'yu işgale başlarlar. Işte bu dönemde Mustafa Kemal Paşa, Istanbul'dadır. Vatanı kurtar- mak için çırpınmakta, yazıh ve söz- lü olarak Padişah Vahdettin'e uya- nlarda bulunup öneriler sunmakta- dır. Devrin başbakanı Damat Ferit Paşa'yı ve Istanbul'daki Meclisi Me- busan'ın milletvekillerini ziyaret edip, yaklaşmakta olan büyük teh- likenin boyutlannı anlatmakta ve birlikte verilebilecek hizmetler hak- kında aynntıh bilgiler sunmaktadır. Mustafa Kemal Paşa'nın, işgal al- tındaki vatanı kurtarmak için yaptı- ğı önerilere kulak asan çıkmaz. Ama onun bu yiğit çabalan, işgal kuvvet- leri temsilcilerinin, politikacılannın ve askerlerinın dikkatini çeker. In- giliz ve Italyan elçiliklerinden bazı yetkililer, Mustafa Kemal Paşa'dan randevu alırlar, gelirler, görüşûrler, konuşurlar ve ona güler yüz göste- rerek aklından geçen planlan, ne yapmaya çalıştığını anlamak isterler. Işte, bu girişimlerin içyüzünü Mus- tafa Kemal Paşa şöyle açıklamakta- tstanbuTu işgal edpnflfişmandev- lederin temsflcüeri, pofitikaalan, hat- ta askerieri bir noktayı anlamaya çok önem veriyorlardı: Tûrkiye'de bü- tûn memlekette varfağmı ve ağırhğı- nı hissettirecek bir örgütün olması- na ihtimal var mHbr? Böyie bir ör- güt varea, onun başınageçebflecekki- şiler kiınler olabifir?" Şımdi, şöyle bir düşünün: Yedi düşman devlet bir olmuş, Osmanlı Devleti'ni yenmiş, ordulannı teslim alnuş, silahlannı bıraktırmış! Bun- lar yetmemiş, bölge bölge Türki- ye'yi işgal etmeye başlamış. Canın- dan ve tahtından başka bir şey dü- şünmeyen korkak padişahı da avu- cunun içine almış. Ama, bütün bun- lara karşın güçlü düşman hâlâ endi- şeli! Acaba onurlu ve yiğit bir lider ortaya çıkar da tüm yurtseverleri ya- nında toplayıp bir örgüt kurarak kar- şı bir hareket başlatabilir mi korku- su içinde! "Korknnun ecele faydası otanadı- ğı" için düşmanlann da korktuğu başlanna gelecek ve Mustafa Ke- mal Paşa yanına topladığı bir avuç yurtseverle Kurtuluş Savaşı'nı baş- latacaktır. Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkmış. 23 Tem- muz 1919'da Erzurum Kongresi'ni yapmış, Türkiye'nin her ilinden ge- lecek temsilcilerle toplanacak olan Sıvas Kongresi'nin yoğun hazırlık- lan içindedir. Padişah Hükümeti, görevden alın- masma karşın çalışmalannı durdu- rup Istanbul'a dönmeyen, tam tersi- ne, canmdan çok sevdiği askerlik görevinden istifa ederek sade bir yurttaş olarak mücadeleye devam edeceğini söyleyen Mustafa Ke- mal'den son derece tedirgindir. Ana- dolu'nun bağnnda kar topu gibi gi- derek büyüyen ulusalcı başkaldın- yı durdurmanın haince yollannı ara- maktadır. Padişah Hükümeti, Mustafa Ke- mal' in önderliğinde başlayan ulu- saka hareketi engellemek için kulla- nabileceği bir hain bulur. Bu hain, Elazığ Valisi Ali Gaüp'tir. Padişah Hükümeti, Sıvas Kongresi'ne gele- cek olan Mustafa Kemal ve arka- daşlannı yakalayıp tutuklayarak Is- tanbul'a götürme görevini Ali Ga- lip'e verir. Padişah Hükümeti, Ali Galip'e bu görevi 2 Eylül 1919 tarihli şu telg- rafla bildirir: "Böyle beş on kişinin oradatoplanmasındanbirşey çıkma- yacağı hükümetçe malumdur. Fakat bunu Avrupa'ya anlatmakmümkün değüdir. Işte bunun için bu şahısla- rm orada toplanmasma yer verme- mek lazım. Bununiçin de önceSıvasta hükümetin tam güvenine sahip ve memleketin selametine uygun olan hükümet emrini harfryen yerine ge- tirecek azimli bir vaü bulundurmak gereldvor. Sizi onun için oraya gön- deriyoruz." Bu ibret verici telgraftan çıkanla- cak dersler vardır. * Türkiye'yi işgal eden güçlü dev- letler, yanlanna Osmanlı Padişahı Vahdettin'i ve onun hükümetini de ahnış olmalarına rağmen hâlâ ken- dilerini güven içinde görmemekte- dirler. * Tam bir işbirliği içinde olan düş- man güçler ve Osmanlı Hükümeti, Anadolu'da bir araya gelen beş on ulusalcıdan korkmaktadırlar. * Padişah Hükümeti bir valisini, sırf Avrupa'ya yaranmak için hain bir göreve getirir. Yani, Padişah Hü- kümeti için önemli olan ülke gerçek- leri değil, Avrupa devletlerinin tat- min edilmesidir. Bu, Avrupa'nın em- rine girmiş bir hükümetin uşakça tavndır. * Her devirde, devletin önemh yer- lerine gelmış kişiler arasından bazı hainler çıkabilmektedir. 2 Eylül 1919'da da, Elazığ Valisi Ali Galip böyle bir hainliğe soyunmayı ne ya- zık ki kabul etmiştir. Tarihten biliyoruz kı düşmanla iş- birliği yapan Padişah Hükümeti'nin ve ona uşaklık yapan Ali Galip'in ha- inlikleri bir sonuç vermemiş, 4 Ey- lül 1919'da Sıvas Kongresi Musta- fa Kemal'in önderliğinde toplanmış ve çığ gibi çoğalan ulusalcılar zafe- re giden yolda yürümeyi sürdürmüş- lerdir. Gelelim günümüze: Günümüzün Kemalistlen de ülkemizi içten ve dıştan kuşatan yayılmacı-sömürge- cilere karşı yeniden bir kurtuluş sa- vaşı vermek istemekte, ülkenin eko- nomisini ve siyasetini ele geçirmiş, ulusal devletimizi yıkmayı hedefle- miş VVashington, IMF ve Dünya Ban- kaa'na karşı ulusal güçleri bir ara- ya getirmeye çabalamaktadırlar. Fa- kat çok ilginçtir ki beş on ulusalcı bir araya gelememekte, gelseler bi- le kısa bir süre sonra dağılmakta, si- yasal bir örgütte toplanıp ayaklana- mamaktadırlar. Bu neden böyle ol- maktadır? Düşmanlanmız, bizim Kurtuluş Savaşımızdan, bizden da- ha fazla ders çıkarmışlardır! Seksen yıl önce düştükleri yanlışa bir daha düşmemek için her türlü önlemi al- makta, beş on ulusakının bile bir araya gelmesine engel olmakta, hele bunlara önderlık edecek bir liderin ortaya çıkmasına asla firsat verme- mektedirler! Kemalistlerin örgütlenip ayağa kalkacağı tek siyasal örgüt olan CHP'nin başına çok uzun süredir gerçek Atatürkçülerin gelememiş olmasınuı tek ve mantıklı açıklama- sı budur. Sömürgeci-yayılmacılar derslerini almışlardır: Anadolu'da ulusalcüar beş on kişi bUeolsalarteh- liketidirkr! Kemalistlerin yapacağı şey çok açıktır: Kurtuluş Savaşı'nın öncesi ve sonrasında yaşanmış tüm olayla- n anlatan tarih kitaplanmn sayfala- nru yeniden açmak ve bu kez tarihi satır satır okumaktır. Sömürgeci-yayılmacılann ve on- lann hain işbirükçilerinin tuzaklann- dan nasıl kurtulunacağının yamtı, o şanlı satırlann arasındadır! önümde ilginç bir ça- lışma var Bir yüksek li- sans tezi. İnsan Haklan Açısından Kolluk Görev- leri..." llksayfadayeralan Albert Camus'nün sözü bu konudaki çalışmanın özünü belirliyor: "Özgür- lük, tarihin kaybolmayan tek değeridir." özgürlük yüzyıllardır in- sanoğlunun özlemle ara- dığı birdeğer. Ondan vaz- geçmek güç! Zaman za- man elimizden kolaylıkla alınan; yeniden kavuşmak için nice çilelerden, uğ- raşlardan, acılardan geç- tiğimiz bir değer... Adı geçen çalışmanın yazan Emniyet Müdürü Yusuf Eğritaş, önsözün- de de şöyle diyor "Bu çalışma kolluk gö- revlilerinin dikkaüeıini çe- kerse ve kendi düzeyin- de insan haklanna katkı- da bulunabilirse amacı- mızgerçekleştirilmiş ola- caktır." Eğritaş, önce "özgür- lük nedir, hak nedir" diye başlıyor. Polis devleti-hu- kuk devleti arasındaki ay- nmı belirtiyor; sonra da hukuk devletinde bulun- ması gereken ilkelerin öğelerini şöyle belirtiyor: Temel hakların güven- Itgi; yasalann anayasaya EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Önce İnsan Sonra Polis! uygunluğunun yargısal denetimi; yasalann ge- nelliği; yasal yönetim; dü- zenli yönetim; yönetimin yargı denetimi; kuvverler aynmı; demokratikrejim... Eğritaş'ın 1988 yılında yazdığı bu kitap, isterdim ki Emniyet Genel Müdür- lüğü'nce basıtıp tüm ör- güte dağtblsın; egrtici, ye- pnuips Radyo/Kaset Çalard; _r tiştirici kurslarda ele alın- sın... Biıieşmiş Milletler Ge- nel Kurulu'nda 10 Aralık 1948'de kabul edilen "İn- san Haklan Evrensel Bil- dirgesi'nde kolluk gücüy- le ilgili önemli maddeler yeralmıştır? Herkesin ya- şama ve kişi özgürlüğü ve güvenliğine hakkı oldu- ğu; hiç kimseye işkence ya da zalimce, insanlık dı- şı, ya da onur kıncı dav- ranış ya da ceza uygu- lanmaması; hiç kimsenin keyfi olarak tutuklanma- ması; sürgün edilememe- si; kimsenin özel yaşamı- na, haberleşmesine kan- şılmaması... Türkiyemiz de bu bildirgeyi 6 Nisan 1949'da imzalamış. Ayn- ca 16 Aralık 1966'dada Birleşmiş Milletler'ce, ki- şisel ve siyasi haklar ko- nusunda yeni bir bildirge yayımlanmtş, Türkiye bu- nu da benimsemiş: "Her insanın, nitelikle- rinden gelenyaşama hak- kı vardır. Bu hak yasayla korunur. Kimse keyfi ola- rak yaşamından yoksun bırakılamaz. Hiç kimse- ye işkence yapılamaz, tib- bi ya da bilimsel deney konusu olamaz." Denecek ki biz bütün bu bikjirgeteri imzalamışc Ama ne denli yürürlüğe koymuşuz! Elli yıldan be- ri sayısız işkence, eziyet, hatta keyfi öldürme olay- lan yaşamadık mı? Hâlâ da yaşamıyor muyuz? Kolluk güçleri görevlileri- nin insan haklan, anaya- sa ve genel kültür açıla- nndan yeterii bir eğitim ve öğretimden geçirilme- meleri yüzünden mi? On yıl kadar önce bu sütunda çıkan "önce Yurttaş, Sonra Polis" baş- lıklı yazımt anımsayanlar var mıdır bilemem. Polis dediğimiz kişiler toplum dışı yaratıklar değildir, si- zin bizim gibi yurttaşlar- dır. Ama "Dünyanın her yerinde polis bir şeyler yapar" diyenleri de unut- mayalım? Bir şeyler, ama ne gibi şeyler? Prof.Dr.Velidedeoğlu ne demişti bir yazısında: "Güvenlik görevlilerine bir çift sözüm var. Sizler de her şeyden önce in- san olduğunuzu, insan yüreği, insan ruhu taşı- dığınızı biliniz, hoşgörü- lü davranmayı öğreniniz. Vur deherse kırmayınız, kırderterse öldürmeyiniz, Hiçbir zaman yangına kö- rükle gitmeyiniz." Yusuf Eğritaş'ın kitabı, Velidedeoğu'nun sözleri- ni doğrulayan yararlı bir çalışma... Rüzgâra Karşı Yürüyen Adam... Mnhsine HELİMOĞLU YAVUZ avantai 4 Şubat - 4 Mart tarihleri arasında Philips bayilerine gelin.. Almak istediğiniz CD'Iİ Radyo/Kasetçaları seçin... Kuponu bayiye verin... Orada,anında, derhal otuzmilyon (30.000.000) TL avantaj kazanın ! ; Q ' '"• '" Bu kadar basit. 30.000.000 T l Avjumu KUPONU Philips bayısindcn, ürününüzü alırken 30.000.000 TL avantaj kazanmak için bu kuponu yanınızda bulundurun. 2*1 M M <»*.) PHİLİPS N azım'ın va- tandaşlığı tar- nşmalanru, televizyon- dan içim ya- narak ve hakh bir öfkeyle kuşatılmış olarak izliyo- rum: Onun değerini hiç mi hiç anlayamamış olan, da- ha doğrusu beyinlerine, kımbilir daha hangı yaş- larda geçtikleri, hangi "ted- risat" tezgâhlannda ken- di istençleri dışında takü- mış at gözlüklennden kur- tulup anlamak istemeyen, belkı de anlamalan hiç mi hiç mümkün olmayan ki- milerinin, bu büyük dün- ya şairini, yayvan ağızlan ve bozuk Türkceleriyle bir kez daha aynı aymazlığa düşüp vatan haini ilan et- melerini, daha doğrusu on- lara bu firsatın verilmesi- ni, pek çok aydınımız gibi ben de acı ve öfkeyle izli- yorum... OysaNâzım'a va- tandaşlığının geri verilme- sı. Nâzım'dan çok ülkemiz için. halkımız için büyük bir onurdur. Buna oylany- la, imzalanyla birinci de- recede katkıda bulunacak- lann ise yaşamlannda ken- dileri fark etmeseler de bel- ki de hiç hak etmedikleri bulunmaz bir onur olacak- ür. Yönetimdeki eşi benze- ri görülmemiş "büyûk ve eşsiz" uyumun bozulma- ması ugruna, bu insanlara, hiç anlayamadıklan ve hiç hak etmedikleri, bu büyük onur verilmemelidir. Nâ- zım bu beyinlere birkaç gömlek büyük geür. Bu nedenledir ki, Sayın Kül- tür Bakanı lütfen bu öne- rinizi derhal geri çekin ve Nazım'ın adının, hiç mi hiç yakışmayan ağızlarda "gevetenmesine'' böylece bir son verin. Şu aşamada yapacağınız en yararlı ey- lem bu olacaktır sanınm. Nazım'ın vatandaşhğı- na ancak yine onun tanı- mıyla o "hiçyaşamamışça- sına ölen, topraktan bflen, NasretânHocagfciağfyan Bayburtiu Zihni gibi gü- ka" halkımız karar vere- bilir. Halk ise onu kendi- sinden hiç uzak tutmarruş- ür ki, yeniden geri almaya kalksın. Öyleyse ortadaki bu yapay ve tamamen for- mel vatandaşlık sorunu- nun da bir geçerliliği yok- tur. Bu ülke ve bu dünya ne kadar bizimse Nâzım da o kadar bizimdir. Kimi ay- mazlar, körbir inatlaher ne kadar görmezden gelmeye çalışsalar da Nâzım, Türk dilinin en büyük şairidir. Çünkü körler görmese de yıldızlar parlamaya devam ederler. Doğru dürüst oku- yup yazamadıklan, daha- sı konuşamadıklan yanlış yayık Türkceleriyle, ona bu hakkı vermeyecekleri- ni televizyon kameralan önünde gülünç bir kasın- Oyla söylemelerinin ise re- aütede hiçbir "krjmeti har- bıyea" yoktur. Aynca öz- deksel çıkarlan gereği, li- der sultası alünda sinmiş bu aslanlar, yine "büyük uyum" adına, yann lider- lerinden gelecek bir işa- retle bunu imzalamaya kal- karlarsa, içine düşecekle- ri acınası durumu nasıl açıklayacaklardır. Birakç tümcede özetle- yeceğim şu halk anlatisı, bu durumla çok iyi örtüşmek- tedir: Aslan, şaşıp düşerek dostluğuna kabul ettiği bir tilki tarafından tuzağa dü- şürülerek, eli kolu bağla- nır. Yine dostluğunu sun- ması koşuluyla da bir fare tarafından, ipleri çözüle- rek kurtanlır. Kurtulur kur- tulmaz yürüyüp giderken de ardından, hani kalıp be- ni dostluğuna kabul ede- cektin diye bağıran fare- ye, aslanlann rilkiler tara- fından bağlandığı ve fare- ler tarafından da kurtanl- dığı bir ülkede benim ye- rim olamaz der ve ardına bile bakmadan yürüyüp gi- der. Hey koca şair, hey Rüz- gâra Karşı Yürüyen Adam, sen ki yürüyüp gitmelerin ve binbir acılı özlemlerin ustasısın, önceden yapö- ğın gibi, var yine yürü grt... Milyonlarca aydmlık ve sevgı dolu yüreği de yüreğinle birlikte götürerek... PENCERE Sen Nesin, Kimsin?.. Daha ne gazozumuz Amerikandı, ne köftemiz; Babtâli Yokuşu'nun başında Izmirli Şerbetçi ile Me- serret Kıraathanesi birbirine bakardı; deniz parsel- lenmemiş, hava kirtenmemiş, toplum kokuşma- mıştı; köşiedeki gazeteciden 'Zincihi Hürriyet" der- gisini almıştım; birinci sayfadaki şiiri okumaya baş- ladım: Dörtnala gelip Uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim Bileklerkan içinde dişler kenetli ayaklar çıplak ve bir ipek halıya benzeyen toprak bu cehennem bu cennet bizim... Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine bu hasret bizim Şiiri okurken bir heyecan dalgası sarmıştı ben- liğimi, tüylerim diken diken olmuştu, tırmandığım Babıâli Yokuşu ayaklanmın altındadalgalanıyorgi- brydi. Şimdi düşünüyorum; bana o unutulmaz anı ya- şattığı için Nâzım Hikmet'e borçlu değil miyim?.. Bir arada orman gibi kardeşçesine yaşayıp ağaç- lar kadar özgür olmak amacını yurttaşlanna ilk kez aşılayan şairimizin dizeleri okullarda sınıflann du- varianna asılmalı; öğrencilere ezberletilmeli.. • Nâzım gibi bir şair daha var mı dünyada?.. Yanm yüzyıl öncesinde sorundu.. Bugün de sorun!.. Neymiş?.. Nâzım Hikmet vatan haini imiş, komü- nistmiş; hükümetteki MHP'li bakanlar verip veriş- tiriyoriar; bugünkü ideolojik kavganın kaynağı Nâ- zım imiş; vatandaşlığa alınamazmış, affedilmesi olanaksızmış... Ne olur Nâzım komünist olursa?.. Batı dünya- sında komünist romancı, öykücü, şair, oyun yaza- nndan geçilmiyor; Neruda'dan Aragon'a değin açılan yelpazeyle rüzgârlanıyoryazın dünyası!.. Bir yazarya da şair, Hıristiyan, Musevi, Budist, kitap- sız, kitaplı, Zerdüşt, mümin, inançsız, tektannlı ya da çoktannlı olabilir; geçmiş, gelecek uygartıklar- da hangisini yasaklayabilirsin?.. Sofokles'i tann- lanyla özdeşleştirip Antigone'u defterden silelim mi?.. Kral Oidipus yazılırken dünyada ne Müslü- manlık vardı, ne Hıristiyanlık, ne sosyalizm, ne ko- münizm, ne kapitalizm!.. Adına sanat denen kav- ramın ideolojilerden soyutlanmış içeriğindeki öz değeri algılamayan kişinin 2001 yılında tam anla- mında "hırt" sayılması gerekmez mi?.. • Utanç verici bir olay yaşıyoruz. Yeni milenyumun başlangıcında, geçen yüzyıl- dan miras kalan "Nâzım Hikmet sorunu" 57'nci ko- alisyon hükümetinde ilkelliğin tartışmasına dönüş- tü. "- Nâzım vatandaşlığa alınmalı mı?.." Kimi MHP'li bakan, bir marifetmış gibi gazete- 1 cilere demeç veriyon "- Bu yoldaki karamame önüme geldi, imzala- madım, Nâzım Hikmet vatan hainidir." Türkiye'nin malını mülkünü, taşını toprağını, fab- rikasını, bankasını, iletişim ağını, bağımsızlığını, ya- ni istiklalini ve onurunu üç-beş kuruş için haraç me- zat yabancılara ipotek eden ya da satan kim?.. Sen değil misin?.. Vatanseveriik buysa.. Nâzım elbette vatan haini... Ya sen nesin?.. NÂZIM HİKMET KÜLTÜR VE SANAT VAKFI SÖYLEŞİ: NÂZIM HÎKMET'tN YURTTAŞUK HAKKI Konuşmacılar tlhan Selçuk Atilla Coşkun 22 Şubat 2001 Perşembe saat 18.30 Nâzım Hikmet Vakfı Kültür Merkezi Sıraselviler Cad. No: 48 Kat: 1 Taksim Td&Faks (212) 252 63 14 -15 numara
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle