18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
15ŞUBAT2001 PERŞEMBE CUMHURtYET SAYFA J v L J l - i l \jMX [email protected] 15 HAYATIN ÖTE YAKASI FERİDUN ANDAÇ Kendi sesi olakflmek içiıı..."Karşımdaki sese dönerek yüzümü, yeni sesler üretebili- 1™" diyordu müzısyen dos- tum. Şimdi, onun, "Aynlanlar tçm"ini dinlerken 0 çoğalan sesin bizi yıllarca sarmalayan yanlanna uzanıyorum. Içsesini dinleyerek bestele- rine renkler katan Thnur Sel- çuk'la uzayıp giden konuş- malanmızın ardından, sık sık şu özelliğini dü- şünmüşümdür: O yeni bir sesi, ezgi- yi yakalarken hep kendi olabilmeyi önemsemiş, ait ol- ma duygusunu en çok besleyen ya- nmın da bu oldu- ğunu göstermiş- tirbize. Varoluşun an- lamına, yedi ve yeni olanın biçim- lenegelen boyut- lanna buradan bakabilmek duygusunu körükleyen biri- dir, Selçuk. Tıpkı, MünirNu- rettin Selçuk'vâri bir tavırla, kendi sesi olabilmenin coğraf- yasında gezinedurur. Kimi dü- şüncelenn atlasında yeni renk- leri keşfetmek kimi duygula- nn okyanusunda da farklı ses- leri bulabilmek çabalan, on- lan bir geleneğin hem kalıtı hem de ardılı kılmıştır. Avusturyalı yazar Thomas Bernhard'ın konuşmalannı okurken Selçuk'un o söyle- şilerimizde sürekli yineledi- ği, benimse onunla ortak bir yerde buluştuğum, sözlerine döndüm. Bernhard, "Bir şey yazan herkes yeni bir gerçek oluştu- ruyor" diyordu. "Gerçeğiya- kalama isteği''nin ardındaki düşü anlatırken de u insan i>i bir şey yapmak istiyor, yapö- ğıiştenzevkahyt)r,bir piyanist gibi" türünden bir benzetme- yegidiyordu. Doğrusu,onun sözleriyle yüzleşince, bir sa- natçının / yazann kendi sesi — — — — olabilme dü- şüncesinin ne/ ler olabileceği- ni daha sık, yo- ğun, sarsıcı bi- çimde düşün- meye yöneldim. Sanatçı bize, öngörülenin ötesinde bir dünya sunuyor- du. îçinde baş- ka seslerin, renklerin ağış- masıyla kendi sesi olabilen bir dünyaydı bu. Sözcüklerle kurulan bir ev- rende kendi sesi olabilmek için; başka hayatları anlat- mak, hayatın öte yakasmda olup bitenleri bize yansıtmak, belki deyarancı yazınınbiryo- ludur. Bunu derken de diğer bir yolunun olduğunu da imle- mek mi istiyorum? Sanınm öyle! 'Nedir bu' diye sorarsanız dogrusu, size çok açık bir ya- nıt vermekten çekinirim. 'Ne- den bu' derseniz yazann/sa- natçının hayata/insana dair söyledikleri, bir bakıma ken- söyleşiler birtür yüzleşmesidir insanın kendisiyle, geçmişi, geleceğiyle. "Ben kimseye hakaret etmiyorum, Ama yazarlann hemen hepsi oportünisL Ya sağaya da sola asûıp orada burada şöyleya da böyle yürüyüp bununla geçiniyorlar. Hoş değiL Bunu neden dile getirmemeli ki? Biri kendi hastalığı ve ölümüyle çalıştyor ve ödülter alıyor, öteki barış için oradan oraya koşuyor, ama aslında hain ve budala biri. Nedir buyani?" THOMAS BERNHARD "Oransızlık gerçekliğimizin bir parçasıdır. Gerçekliğimiz, kendi içinde oransızdır. Bunu anlatacak sözcükleri bulamayan yazarlar için sık sık ciddi sorunlar doğurur." G.G. MARQUEZ dine dair söyleyebilecekleri- nin de birer izdüşümü oldu- ğundan, başlayan ve süren ya- ratıcı edimin her aşamasında yaratma cesaretinin kendi se- si olabilmekle önemli ölçüde bağıntılı olduğunu düşünü- rüm de ondan. "Sanat,insanınkendiseçti- ği aleti daha iyi çalabümesin- den başka bir şey değildir ki" diyen Bernhard izdüşümleri- nin arayışını değil yansılan- nı sorgulayan bir yazardır. Şu sözleri: "Hayann içinde yaşıyorsanız, buna ek olarak 'İMişfca bîr şey yapmamza ğe- rek yoktur, her şey kendiligin- den içinize girecektir; yapü- ğmız iştede bir yansıması ola- cakür" benı onun dünyasına daha çok yakınlaşnnrken Kurt Hofmann'ın onunla yaptığı konuşmalann anlamını da dü- şünmeye yöneldiğimi söyle- meliyim. Bu yönelimim de yazarlar- la/ sanatçılarla yapılan söy- leşılerin ne boyutta/ne düzey- de olduğu/olması gerekliliği- nin anlamına değin götürdü beni. Thomas Bernhard'ın bu ko- nuşmalanna yansıyan yûzü/ içi, bana bir okur olarak şu notlan düşürüyordu ilkten: Bemhard'la ilk kez yüzleşiyo- rum. Önce bu konuşmalarla dünyasına bakacağrm. sonra da yazdıklanna... Kendini ya- lınlaştırmak eyleminde bir ya- zann içtenlikli kendi sesine kulak vermek zenginleştirici bir dünya sunuyor. size... İki sesin yüzkşmesL. Bernhard, bir duruşu, bir tavn sergilerken kendi olabil- menin sesini duyuruyor as- lında. Onun salt bu sözleri de- ğildir o yanını anlatan, konuş- malannın her bir satınna si- nen düşüncedir aslında bu. Hayata/insana derin, kav- rayıcı, içtenlikli bakışının an- lamını yansıtan konuşmala- nyla Bernhard, bir şeyı daha çok iyi anlatıyordu: Yazarlı- ğın sismografısi. Ardı ardına SamueJBeckett ile Görüşmeter'i, Borges ik Söyieşi'yi okurken bu düşün- cemin daha da pekiştiğini gör- düm. Gecmişte okuduğum bu tür kıtapiara döndüm. Marqu- ez'le, Sartre'la, Yaşar Ke- mal'le yapılan konuşma ki- taplanna.. tki sesin yüzleşmesi...Biri, ötekinin içses'i olabihnesi; kendi sesini dış- — — talayabiknesi için bir tür sismograf kesilebiliyor. Charles Juli- et'nin Beckett ile değişikzamanlar- daki görüşmeleri- nin izlenimlerini taşıyan kitabı, bu izleri getiriyor. Tümüyle aradan çekılenKurtHof- mann ise belli ki, Bernhard'm sis- mografi kesilmiş adeta. Yazdığı metinlerin/anlatı- lann örtüklüğünün yansılan- nı taşıyan dünyasına bakar- ken Beckett'ın dil/yazı ve ya- şam evreninin de sıkı(cı)lığı- nın labirentlerinde gezinirsi- niz Juliet'nin anlathklanyla. İşte onun içses'inin yansıla- nyla yola çıkarken öteki'nin /yazann kendi sesini hısseder- siniz: "İçindeki o, konuşan ve olup biten şeyi dinkmek ve gözlemlemek için yine saat- lercesessizve hareketsiz kahp kalmadığnu soruyorum. Işit- menin görmeye orania gkkrek daha çok önem kazandığmı T A. homas Bernhard, her ne kadar biriyle konuşmaya karşı da dnrsa, eninde sonunda o da anlaşılmayı istiyor. ymefiyor." Bu tür konuşmalar/söyleşi- ler bir tür yüzleşmesidir insa- rnn kendisiyle, geçmişi, gele- ceğiyle. Kendi içses'ini bula- bibnektir aynı zamanda. Beckett, içe dönük/dış dün- yaya kapalı biri. Juliet ile gö- rüşmelerinde susma/ konuş- mama hakkını kullanıyor ne- redeyse. Thomas Bernhard, her ne ı kadar biriyle ko- nuşmaya karşı da dursa, eninde so- nunda o da anla- şılmayı istiyor. Yazıp okura ilet- tikleri,bununbir yoludur elbette. Ama diğer bir yol da kendi sesi ola- bilmek için baş- ka seslerle yüz- leşmeningetirdi- ği labirentlerde gezinmektir sa- nınm. Tıpkı bir sismograf gi- bi.. lçtekini ve dıştakini göre- bilmek o ölçüde de içtenlikli olabilmektır. Borges, bunu, bir tür alışve- riş gjbi görenlerdendir: "FTldr ahşvertşL,her tûrlûsevgi,dost- hıkvegerçek diyaiog için şart- teBoİJİrieriyfekonuşabfleniki insan, kendOerinisonsuza dek zenginleştirebUir, uruklanm genişletebiürier. Benden çıkanlar, başkala- rmdan aMıtdanmkadar şaşrt- nuyorbenL" Bizimse henüz bunun uza- ğında olduğumuzu düşünü- yorum. OKUMA ÖNERİLERI * Kurt Hofmann, Thomas Bemhard'la Konuşmalar, Çev.: SezerDuru, 2000, Yapı Kredi Yay., 114 s. *Charles Juliet, Samuel Beckett ile Görüşmeler, Çev.: Sema Rifat, 2000, Om Yay., 127 s. *RichardBurgin, Borges ileSöyleşi, Çev: Alber Sabanoğlu, 1994, Mitos Yay., 144 s. *Plinio A. Mendoza, Gabriel Garcia Marquez 'le Konuşmalar, Çev.: Şen Süer-Hilmi Bitim, 1983, Metis Yay, 144 s. *Alain Bosquet, Yaşar Kemal Kendini Anlatıyor, Çev. :O. Kutlar-Altan Gökalp, 1993, Toros Yay. "tçimde katiedilmiş bir varlık taşıdığım duygusunu hep hissetmişimdir. Ben doğmadan önce katiedilmiş bir varlık. Bu katiedilmiş varlığı bulmak zorundayım ben. Onayeniden can vermeyi denemeliydinu" SAMUEL BECKETT Lübnanlı udi Rabih Abou-Khalil grubuyla yann saat 19.30'da ış Sanat'ta konser verecek Doğu 'nun miizJğiBatı'nınidkadar önemli CUMHUR CANBAZOĞLU Ernik caz tutkunlannın, dünya müziğini (world music) yakından izleyenlerin favori sanatçılanndan Lübnanlı ünlü udi Rabih Abou- Khalil bir kez daha Türkiye'de. Yann akşam saat 19.30'da Iş Sanat'ınLevent'teki salonun- da grubuyla çalacak ünlü sanatçırun konserin- de müzikseverler, baladlar yardımıyla Doğu ve Batı'nın makamlannın nasıl ustaca bir ara- ya getirildiğine şahit olacaklar. Doksanlı yıllarda çokuluslu şırketlerin Tür- kiye pazanna girmesiyle renklenen, çeşitlenen plakçı tezgâhlannda meraklı müzikseverler yoğun araştırmalara girişerek özellikle world music etiketiyle satılan albümler arasından çok ilginç isimleri bulup çıkardılar. Bu yapıt- lar, söyleyenlerini tanımasak da, kulaktan ku- lağa yayılarak kısa sürede onlan çok sevilen isimler haline getirdi. 'Yara' filminin mfiziklerini de yazdı Lübnanlı udi Rabih Abou-Khalil de bunlar- dan biri; Blue Camel albümüyle Türkiye'de ta- nındıktan sonra diğer yapıtlan da bir bir ithal edildı ve de 1996'da kendisi îstanbul'a gelip caz festivalinde sahneye çıktı. Konser, doğaç- lamaya prim veren yapısıyla müzikseverlerin büyük ilgisini çekrnişti. Şu anda da Türkiye'de Lübnanlı udinin ha- tın sayılır bir dinleyici kitlesi var. Yayımladı- ğı albümlerden Al-Jadi-da, The Sultans Pic- nic, Bulue Camel, Tarab, Bukra, Arabian vals ve Nafas'ı da çeşidi bol plakçılarda buhnak olası... Abou-Khalil 'in dinleyici sayısı bizde de sü- rekli artarken sanatçı bir Türk filmine müzik yazacak kadar bağlantılan sıkılaştırdı Türki- ye'yle. Yılmaz Arslan'ın yönettiği Yara adlı filmin müziklerini yazabilecek en isabetli isimlerden biriydi Abou-Khalil; çünkü fihn iki kültürarasına sıkışmış Türk kızı Hülya'nın öy- küsünü anlatıyordu ve Lübnanlı udi de bu ko- nu üzerine en fazla kafa yonnuş bestecilerden- di. Ülkesinde ut eğitimi aldıktan sonra Lüb- nan iç savaşı nedeniyle 1978'de Almanya'ya göçen Abou-Khalil burada flüt üzerine çahş- mış akademik çe\Telere girip Batı'nın müzik yapısını da yakından inceleme olanağı bulmuş- tu. Yapıtlannda da hep iki kültürün harmanm- dan oîuşan özgün bir tat vardı... 'Bah, Doğu'yu tam olarak anlavamrypr' Aynı yolda yürümeyi sürdürüyor besteci. Ortadoğu'nun geleneksel sazlanyla Batı'nın temel çalgılannı birleştirip caz öğeleriyle mü- ziğini zenginleştiriyor. Ritim de önemli; bu sa- hada ufkunu Japonya'ya ve Hindistan'a kadar genişletip o bölgelerdeki ezgilerden de bolca besleniyor. Doğu'nun Batı'ya birhediyeük eşya gibi gö- türülmesine karşı iki tarafin da dokusunu an- lamak için müzığin sınırlannı aşıp kültürün de tam olarak özümlenmesi gerektiğini savunu- yor. Cumhuriyet'te yayımlanmış bir söyleşi- de de Batı'nın Doğu'yu ne derece yanlış de- ğerlendirdiğini şöyle açıklamıştı: "Baü'nm bizi tam olarak anladığını zannetmiyorum. DoğuküKürünü hanfe alıyoıiar. Görünen kül- tûrüngerisinde Bati'nmldkadargefişmişve kar- maşık bir kültür var,amabunu görmezden ge- Kyoriar.Beniki küMrü deiyitamyorum, çün- kü klasikBaü müziği eğitimi aküm. Bu neden- le Baü'nm neler kaçınhğmı görebüıyorum. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL 'praıatıların Hemen Önündeki Gece'... Önce, mekân. Tıyatro Oyunevi, bu yıl oyunlannı "çokeskiden kal- ma" bir yeni mekânda, istanbul Sanat Merkezi'nin Tariabaşı'ndaki binasının ikinci katındaki bir salon- da sergiliyor. "Mekân" ile "mesaj" arasında böylesine uyum sağlanması, herzaman -amaçlansa bile- böylesine gerçekleşmeyebilir. Ama burada, Tariabaşı'ndaki bu binada, Mahir Günşiray'ın ve kurucusu olduğu Tıyatro Oyunevi'nin daha en baştan bu yana tiyat- rolanyla iletmek istedikleri ya da tiyatrolanna yükle- dikleri birtür "misyon", sanki tam yerine oturmuş. 'Bulunduğumuz mekân, İstanbul için, Beyoğluiçin çok özel bir mekân. Burası sanki Beyoğlu'nun do- ğusu..." diyor bir röportajda Mahir Günşiray, Tıyat- ro Oyunevi'nın yeni yeri için. Belki şöyle de tamam- lanabilir: Izleyici buraya, Beyoğlu'nun doğusunda- ki bu mekâna geçmekle, sanki daha baştan bir se- çim yapmış oluyor. Tıyatroda sıradışı'nı bulmaya, ta- rihi boyunca ancak "muhalif" ve "polıtik" olabildiği ölçüde variığını koruyabilmiş bir sanat dalı olan ti- yatroda muhalefeti de, politikayı datiyatro estetiği- nin katıksız özü temelinde izlemeye yönelik bir se- çim. Ya da günümüzde hepimize benimsetilmeye ça- lışılan, gerçek sonucu ancak mutlak bir körleşme ve sağırlaşma olabilecek iğrenç bir tekdüzeliği kök- tenci bırtutumla, tiyatro sanatının -olması gereken- tüm köktenciliğiyle yadsımaya yönelik bir seçim. Ve son oyun: "Ormaniann Hemen Önündeki Ge- ce"... Metnin yazan Bernard-Marie Koltes'in 41 yıllık, kısa, ama dolunun dolusu yaşamı, zaten "muhale- fet" kavramının insan kalıbında dile gelmesinden baş- ka bir şey değil. 1948'de doğan Koltes, altmışlı yıl- lann sonunda "asla çalışmamaya" karar verir. Ama aylaklığa, asalaklığa yönelik bir tutuma kayışla ilin- tili değildir bu karar. Koltes'in amacı, dünyaya bir ya- zar olarak bakmasını engelleyecek her türlü -alışı- lagelmiş- "/ş'ten kaçmaktır. Başka deyişle o, bir baltaya sap olmak yerine, kaleminden yaptığı ken- di battasını gerekli gördüğü noktalarda topluma ve bireye indirmeyi yeğlemiştir. Bu nedenle peş peşe oyunlar ve romanlar kaleme alırken, aç kalmamak için sinemalarda yer göstericilik yapmakta hiçbir aykınlık görmez. "Ormaniann Hemen Önündeki Gece", aslında monolog olarak kaleme alınmış bir metin. "Insanlar konuşsalar, anlayacaklarbirbirierini, anlayacaklar, an- layacaklar, anlayacaklar..." tümcesini temel edin- miş olan metinde konuşan'ın tek, ama tek amacı bi- rileriyle konuşmak ve anlatmak; insanca dilin artık anlatım gücünü hızla yitiımekte olduğu bir dünya- da, onu dinleyecek, yalnızca dinleyecek birini, biri- lerini bulabilmek: "...koştum, koştum, çünkü bu kez köşeyi döndüğümde sensiz bir sokakta olmak is- temiyorum artık, çünkü artık sağım solum önünı arkam sadece yağmur olsun istemiyorum... Çün- kü köşeyi dönünce seni görmek ve sana arkadaş diye bağıracak cesaretı, koiuna girecek cesareti bulmak istiyorum arkadaş!, sana yaklaşma cesare- tini göstermek istiyorum: arkadaş, ateşini isteyece- ğim..." Mahir Günşiray ve arkadaşlan, bu tek kişilik met- ni yedi ayn kişiye bölmüşler. Aslında yırmi üç say- falık tek bir cümle olan bir metnin böylesine bölün- mesi, metnin anlamının parçalanması sakıncasını da beraberinde getirebilirdi. Ama Tıyatro Oyunevi'nin çalışmasında böyle olmamış. Tersine, yazann vur- gulan tek kişi yerine yedı kişinin ağzından konuşu- lunca daha da güç kazanmış. Yedi oyuncu, aynı tu- valin başında çalışan yedi ressam gibi: Görünüşte her birinin fırça vuruşlan farklı, fakat sonuçta orta- ya tek bir resim çıkıyor ve bu, ressamlardan biri bi- le eksik olsa var olması düşünülemeyecek bir resim. Mahir Günşiray'ın yönettiği oyunda Alper Deve- lioğlu, Güven Irtce, Ayça Damgacı, Ece Eroğlu, Evren Yazıcı, Elif Ongan ve Ali Ozmen rol almış- lar. Metnin Olcay Kunal tarafından, aynı zamanda oyunun sahne tasanmını yapan Claude Leon'un kat- kılanyla gerçekleştirilen nefis çevirisi üzerinde de ay- nca durulmaya değer. "Ormaniann Hemen önündeki Gece", ancak "Be- yoğlu'nun doğusunda" yaşanabilecek, çok farklı bir gece... e-posta: ahmetcemalfa superonline.com. acem20(a hotmail .com. Derviş Zaim liselilenle tartışıyor • Kültür Servisi - Türkiye Felsefe Kurumu'nun desteğiyle dört yıldır çalışmalannı sürdüren tstanbul Liseler Arası Felsefe Platform'u'nun 2001- 2002 döneminde 'Estetik' başhklı seminerleri kapsamında yann saat 17.00'de Beyoğlu Eseyan Lisesi'nde yönetmen Derviş Zaim ile 'Sinemada Anlam Yaratma' başlıklı bir tartışma düzenleneCek. Robert, Alman, Avusturya, St. Benoit, Vefa Anadolu gibi liselerden öğrencilerin aktif katılımıyla hazırlanan seminerler. daha sonra Cevat Çapan, Orhan Taylan ve Rekin Teksoy'un katılımıyla devam edecek. BUGÜN • CEMAL REŞtT REY KONSER SALONU'nda saat 19.30'da 'Leyla Ue Mecnun' operası sahnelenecek. (232 98 30) • SABANCI CENTER'da saat 20.00'de Akbank Oda Orkestrası'nın konseri izlenebilir. (281 66 00) • ORHAN VELİŞÜRE\1'nde saat 19 30da Gezikrden isimlı dia gösterisi yer alacak. (249 49 36) • BABYLON'da saat 21.30 Ayşe Tütüncü'nün konseri izlenebilir. (292 73 68) • AKSANAT'ta saat 12.30'da laser-disc'ten Schubert'in konseri gösterilecek. (252 35 00) • BORUSAN KÜLTÜR VE SANAT MERKEZİ'nde saat 18.30'da 'Ühan Usmanbaş'ın Yapıü' isimli söyleşi gerçekleşecek. • AKM BÜYÜK SAHNE'de saat 20.00'de Mozart'ın 'Saraydan Kız Kaçırma' adlı operası izlenebilir. (251 1023)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle