Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 15ŞUBAT2001 PERŞEMBE
14 kultur@cumhuriyet.com.tr
Berlin Ue yanşma dışı gösterilen 'Quills \ Philip Kauffinan 'ın en başanlı fılmi
Sanatçının bitıneyensavaşımı
VECDt SAYAR
BERIİN-51
Berlin Film
Festivali'nin
yanşmalı
bölümünde
Steven
Soderberg'in
Spike Lee'nin
"Gösteri
Zamanı"
(Bamboozled)
ve Mike Nichols'un "AldP (Wit)
gibi iddialı filmlerle temsil edilen
Amerikan sinemasından yanşma
dışı programda da üç film yer
alıyor: Ridley Scott'un
"HannibaT ı, Roger
Donaldson'un. "Onüç Gün"ü ve
Philip Kauffinan'ın "Quffls"i
Türkiye'de (Düşlerin Efendisi)
adıyla gösteriliyor. Diğer filmleri
daha sonraya bırakarak, dilerseniz
"QuiBs"den söz edelim bugün.
Altın Küre törenınden yalnızca iki
ödülle dönen Kauflman'ın
kariyerinin en başanh fılmi olarak
sayabileceğim a
Quflls''in Oscar'm
çeşitli kategorilerinde aday
olabileceğinı düşünüyorum. Tabii,
M
Hollywood için fazla ağır
gelmezse. "Invasion of the Body
Snatchers", "The Wenderers" ve
"The Right Stuff" filmleri ile
sinema dünyasında kendine
sağlam bir yer edinen Philip
Kaufman. "Varolmanın
Dayanılmaz Hafıfliği". "Henry ve
June" adlı fılmleriyle edebiyat
uyarlamalanna yönelmiş ve
yaratıcmın dünyasmı sorgulamaya
başlamıştı. Kaufman, son filminde
arkide
Sade'ın
yaşamının son
günlerini
anlatan film,
bir sanatçının
yaşamöyküsü
olmanın
ötesine
geçmeyi ve
sanatın
en temel
sorulanndan
birkaçını
tartışmaya
açıyor.
de bu sorgulamayı sürdûrûyor ve
gene bir edebi yapıttan yola
çıkıyor. Filmin senaryosunu Doug
Wright, "QiriDs" adlı kendi tiyatro
oyunundan yola çıkarak yazmış.
"Quflb"ın Tûrkçe karşıhğı "Kuş
Tûyü" ama, belki de "Kalemler"
demek çok daha anlamlı.
Çünkü, olaylar 18. yüzyılda
geçiyor ama, ele alınan tema
bu yüzyılın sınırlanru aşıp
günûmüze kadar geliyor.
Marld de Sade'ın yaşamının son
günlenni anlatan film. bir
sanatçının yaşam öyküsü olmanın
ötesine geçmeyi ve sanatın en
temel sorulanndan birkaçını
tartışmaya açıyor. Kaufman'ın
Wright'la son derece uyumlu bir
çalışma yaptığı görülüyor.
Genellikle dört duvar arasında
geçen öykü, tiyatronun dar
kahplannın ötesinde, son derece
sürûkleyici bir sinema diliyle
anlatılmış. Oyuncu kadrosu da
mükemmel. Sade rolünde
Geoflrey Rush. Doktor Royel-
CoUard rolünde Michael Caine ve
Sade'ın yazılannı kapatıldığı
tımarhaneden dışan çıkartmasına
yardımcı olan hizmetkâr
Madeleine rolünde Kate YVınslett
çıkartmasına yardımcı olan
hizmetkâr Madeleine rolünde
Kate Winslett inandıncı
yorumlanyla Wright ve
Kaufman'ın çabalanna katkıda
bulunuyorlar.
Marki, yazılarında cinsellikle at boyu giden siddette sınır tanımıyor
ünaha ve sansüre dair
• Kaufrnan, temel izleği, neyin doğru neyin yanlış olduğu
sorusu etrafmda odaklanan filmini iki önemli kahramanm
çatışması üzerine kurmuş: Marki de Sade ve onu 'zararlı
düşüncelerinden kurtarmak için' devlet (yani, Napolyon)
tarafından görevlendirilen zalim doktor Collard.
Lasse Hallstrom, "Çikolata"da günah
kavramına değinirken bağnazlığın egemen
oiduğu bir taşra kasabasmı mekân olaralr
seçmiş ve çikolata ile simgelediği tath gü-
nah'Ian savunmuştu. Kasabaya gelen çi-
kolatacı kadın, o güne dek yaşarnlanna gir-
memiş bir lezzet ve yaşam tarzını sunmuş-
tu taşralılara. Insanın, 'günah
1
diye önle-
rine konan sınırleri aşarak kendini özgür-
leştıreceğini savunuyordu film. Tabii, son
derece sıcak, sevimli bir üslupla.
Dolayısıyla, filmin eleştiri okJannı yö-
nelttiği aristokrasi (tutucu kampın ağaba-
balığmı kasabanın belediye başkanı olan
kont yapıyordu) ve din kurumlannın bu
eleştiriden fazlaca etkilenmesi söz konu-
su değildi. Zaten, Hallstrom da bu çiko-
lata tadındaki filmi ile daha ileri gitmeyı
planlamamış, geniş seyirci yığınlannm
ağzına birer çikolata ve bir tutam yaşam
sevinci sunmakla yetinmiştı.
Kaufman'ın önümüze sunduğu şey,
hiç de lezzetli bir çikolataya ben-
zemıyor. Oldukçabaharath ve
haznıetmesi hiç de kolay
değil (Belki de bu yüz-
den Oscar'larda hak
ettiği ödüllere ka-
vuşamayacak).
Ama günah, yasak,
özgürlük ve yaşa-
ma sevincıne iliş-
km çok daha önem-
li şeyler söylediği
bir gerçek.
Kaufman, filmi-
ni iki temel kahra-
manm çatışması üze-
rine kurmuş: Marki
de Sade ve onu 'za-
rarh düşüncelerinden
kurtarmak için' dev-
let (yani, Napolyon) ta-
rafından görevlendiri-
len zalim doktor Collard.
Film, Fransız ihtilali-
nin ardından gıyotine
gönderilen aristokrat-
ların görüntüleri ile
başhyor. Giyotinden
damlayan kandan,
kırmızı mürekkep
hokkasına batırılan
bir kaleme geçiyor ka-
mera. 'Toplumsal çı-
kar' adına gerçekleştirilen cinayetlerin
doğruluğunu sorgularcasına.
ArHakl/toplumsal deflerler
Filmin temel izleği, neyin doğru neyin
yanlış olduğu sorusu etrafrnda odaklanı-
yor. Ahlaki/toplumsal değerlere ters dü-
şen yazılar yazan bir insanı en temel hak-
larmdan birinden, yaratma özgürlüğünden
yoksun kılmak doğru mu, yanlış mı? Ya-
sak bir eylem olduğunu bile bile, rejimin
tehlikeli saydığı bir insana yardım etmek
doğru mu, yanlış mı? Toplum açısmdan
zararlı olduğu düşünülen (elbette ege-
menlerin bakış açısmdan
belirleniyor bu zarar)
fikirleri sansür et-
mek doğru mu,
yanlış mı? Top-
lumsal düzene zararlı olabilecek, şiddeti
kışkırtan bir yapıt engellenmeli mi, bire-
yin özgür seçimine mi bırakmalı karan?
Napolyon rejimi, Sade'm zararlı fikir-
lerinden toplumu kurtarmaya karar veri-
yor ama, yapıtlannm gizli baskılannm
elden ele dolaşmasuıı engelleyemiyor.
Marki de Sade'm giyotinden nasılsa kur-
tulan kafası da, baskılara teslün olmuyor
birtûrlü.^Kalemi, kâğıdı elinden alındK
ğındâ, şarapla (her şeye rağmen aynca-
lıklı bir tutuklu Marki) çarşaflara yazıyor
yazılannı., şarap ve çarşaflar elinden ahn-
dığında kanıyla elbiselerinin üstüne, dili
kopanhp, çınlçıplak bu-akıldığında dış-
kısıyla hücrenin duvarlanna yazıyor ya-
zılannı.
Marki de Sade, yazılarında cinsellikle
at boyu giden siddette sınır tanımıyor.
Şiddetin ancak kendi kullandıklan bir
araç olduğunu düşünen iktidann buna
müsamaha göstermesi beklenebilir mi?.
Napolyon, akıl hastalan üzerindeki vah-
şi uygulamalan ile ünlü Dr. Collard'ı
gönderir, Marki 'yi ne yapıp edip
susturması için. Ama, kullan-
dığı tüm şiddete karşm başa-
ramaz bunu Doktor.
Marki, kendisine sunu-
lan haçı .yutarak ölümü
seçer, düzene teslim ol-
maktansa. Bu arada dok-
torun genç ve güzel ka-
nsı da, Marki'nin tehli-
keli düşüncelerine ka-
pılmıştır çoktan.
Michael Caine, Doktor Colard rolünde.
Sade-, tarafsızca
sorgulanıyor
Bir başka çatışma da tımarhane olarak kul-
lanılan şatonun yöneticisi rahiple, Marki ara-
sındadır. Rahip, tannsal değerleri savunurken,
Marki. evTensel günahlardan söz eder. "Ben
cehenneme gMm, sen ancak okudun" der ra-
hibe. tnsan ruhunu, bütün çirkinliği ile tanı-
madan güzeli bulmanın olanaksızlığına inan-
maktadır. Ve hiçbir yasak onun insan ruhunun
gizemli dehlizlerinde dolaşmasını engelleye-
mez. Yapıtlanndan esinlenen insanlann vah-
şice eylemlerde bulunduğu, cinayetler işlen-
diği söylendiğinde. "Her vazar yapınnınetld-
li ohnasuu arzular" demekle yetinır.
Rahip, kitaplannda anlattığı şehvetın. ilişki
kurduğu kadınlarla ilgili öykülerin koca birer
yalan olduğunu haykınr Marki'nin yüzüne.
"Senbiriktidarsızsın!'' Marki'nin yattıgrnı id-
dıa ettiği kızın hâlâ bakıre olduğunu öğrenmış-
tir çünkü. Sade, önce sarsıhr, sonra kendini to-
parlayarak yanıtlar rahibi: "Sanatçı yaşama-
dığını yazar."
Kaufrnan, bir yandan sanatın ve sanatçının
evrensel sorunlannı tartışırken, öte yandan
Sade'm kişiliğini tüm zenginliği ile, taraf tut-
maksızın sorguluyor. lyiler ve kötüler diye iki
kampa ayırmıyor kahramanlannı. Marki'nin
yazdığı öykülerdeki şiddet körü de, onu doğ-
ru yola getirmek adına sistemin uyguladığı
şiddet iyi mi, sorusunun peşıni hiç bırakmıyor.
Kaufman, çağımızda da günceliiğini koru-
yan etik ve estetik'e dair tartışmalara Marki
de Sade'm bakış açısmdan yaklaşıyor, yaza-
rm okurunu sömürmesi olgusuna olduğu ka-
dar, yayıncının yazan sömürmesine de gönder-
mede bulunuyor. Sade'm ölümünden sonraki
ilk yayıncısının kim olduğunu söyleyıp de fil-
min sürprizlerinden birinı açığa vurmayayım
dilerseniz.
Filmin en önemli meziyeti, kahramanlannın
hiçbiriyle özdeşleşme olanağı vermemesi. Ne,
idealizm'i "gençliğin son lüksü" olarak ta-
nımlayan zalim doktorla, ne fikirlerinin yol aç-
tığı şiddetten aldığı zevki gizlemeyen Marki
ile, ne de arzularını uzun yıllar bastırdıktan son-
ra, doğanın kanunlanna boyun eğen. Tannnın
yolundan Marki'nin yoluna transfer olan ra-
hiple özdeşleşebilirsiniz kolay kolay. Olsa ol-
sa, Madeleine'in yanında saf tutabilirsiniz.
O da düzene başkaldından ve yaratıcının
özgürlüğünden yana saf tutmak olur. Fena mı?
Spike Lee,festivaldefilmi 'Bamboozled'ı savundu
Kültür Servisi -51. Berlin Film
Festivali'nde, "Altın Ayı" için yan-
şan 'Bamboozled'' adlı filmi göste-
rime giren yönetmen Spike Lee, dü-
zenlenen basm toplantısına katıla-
rak filmini hangi felsefe üzerine kur-
duğunu anlattı. Konuşmasına filmi-
ni hararetle savunarak başlayan Lee,
medyanın sıyahlara karşı yapılan
baskı ve zulümlerin dile getirilme-
sine, başka olaylara gösterdiği ilgi-
yi göstermediğini eleştirerek "Neza-
man siyahlar kendflerine yapılan hak-
sıztık, baskı ve zulümler hakkmda
konuşsa bu abarnh olarak nitelendj-
rihyor, oysa Amerika'da hemen her
gün Nazilerin Yahudi kattiamıyla il-
gili bir şeyler duyuyoruz" dedi.
Filmde hiçbir şeyin abartılmadığı-
nı, kendisi bir yargılayıcı olmasa da
olan bitene gözlerini kapamayacağı-
nı ve hayata pembe gözlüklerle bak-
mayacağını da sözlerine ekledi.
"MmstreP olarak adlandınlan, es-
kiden yüzü siyaha boyanmış olarak
siyahlara özgü şarkılar okuyan ve
soytanlık eden beyaz oyunculann
sergilediği gösterinin, beyazlar yeri-
ne siyahlann oynatıldığı modern ver-
siyonuyla reyting toplayan bir tele-
vizyon istasyonu hakkındaki film,
Harvard mezunu, iyi giyimli ve düz-
gün aksanlı Damon VVayans adlı si-
yah bir televizyon yazannın, yaşadı-
ğı kimlik bunalımı üzerine gelişiyor.
Film, Amerika'da ekim ayında gös-
terime girdiğinde, dogmatik olmakla.
siyahlann ilerleme ve gelişmelerini
görmezdengelmekle, medyayahak-
sızlık yapmakla eleştirilmişti. Lee
ise filminde minstrel tarzındaki oyun-
larda rol alan beyazların, abartıh yap-
tıklan çıkık gözler ve patlak dudak
makyajlan ve modası geçmiş rüküş
kostümleriyle siyahlan aşağıladığı-
nı, eski minstrel gösterilerinin bu-
gün de zaman zaman Amerikan med-
yasında yer abnasının siyahlara ba-
kış açısının hâlâ ne kadar ırkçı ve aşa-
ğılayıcı olduğunu söylemişti.
IŞILDAK VE YELPAZE
ATİLLA BtRKİYE
Orhan Veli ve 'BaşyapıtT
Orhan Veli'nın "Anlatamıyorum"şiiriyedidenyet-
mişe -şu postmodern dönemde bile- ezbere bilinir.
Âşık olunduğunda, aynlık yaşandığında, hüzün gö-
lünde yüzüldüğünde, terk edilmişliğin tarifsiz keder-
leri içinde, daha pek çok duygu selinde akla gelen
ilk şiirierden biridir.
Ağlasam sesimi duyar mısınız, ,t ,
Mısralanmda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlanma, ellerinizle?
"Anlatamıyorum", şainn Garip döneminin şiirlerin-
dendir. ilk kez Nisan 1940'ta yayımlanmıştır. Altmış
yıldır belleklerde olması, yaşıyor olması, şiir adına,
edebiyat adına ne kadar da güzeldiri Kıvanç verici-
dir!
Çrhan Veli'nin "/cac/ers/z'diryaşamı. 13 Nisan 1914
tarihinde Istanbul'da dünyaya gelen şair, genç yaş-
ta, şairiiğinin bahannda, başında kavakyelleri eser-
ken yaşamını "talihsiz" bir biçımde yitirir.
Bir gece Ankara'da belediyenin yola kablo döşe-
mek için kazdırdığı çukura düşerek başından yara-
lanır; iki gün sonra Istanbul'da bir arkadaşının evin-
de öğle yemegi yerken fenalaşır ve hastaneye kal-
dınlır. 14 Kasım 1950 Salı gecesi saat 23.20'de Cer-
rahpaşa Hastanesi'nde ölür.
Edebiyatımızda, şiinmizde Orhan veli'nin yeri çok
farklıdır. Melih Cevdet Anday ve Oktay Rifat ile bir-
likte "Garip" akımının "öncüsüdür". Arkadaşlanyla
birlikte yaptığı çıkış -Garip- cesurcadır; var olan ve
yaygınlaşmış şiir "anlayışının" dışında, onatepkili bir
şiir anlayışını savunur. Bazı değerleri bir kalemde
yıkmıştır.
Garip birçok şairi etkilemiş; dönemin yayın organ-
lannda uzun süren tartışmalara neden olmuştur. Da-
ha sonraki yıllarda Garip'in izinden gidenler olduğu
gibi Garip ile alay edenler de olmuştur. Şu gerçek ki
Garip bir akım olarak edebiyat tarihimizde yer almış-
tır.
Bir "geçiş" dönemı olduğu konusu genelgeçer bir
saptamadır Garip için; ancak "gerekli" olan bir ge-
çiş dönemidir. Orhan Veli daha sonra -öteki Garip-
çiler de- farklı bir sanatsal anlayışa yönelmiş, ne var
ki Garip'ten hiç pişman olmamıştır.
Orhan Veli şairiiğinin yani sıra bir edebiyat kişisi
olarak da çok önemli "kimlik"lerden biridir. Bir şair,
bir edebiyatçı olarak yeryüzünde konumlanışı, du-
ruşu bize "özgün " bir kimliği imler.
Memet Fuat bir süredir denemelerini konulanna
göre kıtaplaştırarak yayımlıyor. En son çıkan kitabı
da Orhan Veli. Kitapta 1953-1995 yıllan arasında
yazılan yirmı bir yazı yer alıyor.
Memet Fuat bu kitabı hazırlarken Orhan Veli için
beş yeni yazı yazmış. Bunlardan bin "Orhan Veli'nin
Başyapıtı" başlığını taşıyor.
"Bir şairin başyapıtı nasıl seçilir? En güzel şiirfe-
hni içeren kitabı mı?
En güzel şiirleri bir kitapta toplanmamış, çeşitli ki-
taplanna dağılmışsa ne olacak?"
Benzeri can aJıcı sorulan/sorunlan gündeme ge-
tirtyor. Bunlann yanrtını araştınyor, irdeliyor ve:
"Demek ki, kitapfannıdüşünûrsek, 'Orhan Veli'nin
başyapıtı Karşı'dır' diyebiliriz" sonucuna vanyor. Bu
kitapta (Karşı, 1949) yer alan şiirleri "başyapıt kav-
ramı" açısmdan değeriendırerek:
"Aslında bu şiirlerın hepsi (yazısında söz ettiği şi-
irierin) Orhan Veli'nin başyapıtı diye anılabılecek,
çeşitli özellikleriyle bırbırinı aşan şiırler, ama sanınm
içlerinden biri, 'Istanbul'u Dınlıyorum', kamuoyunun
seçimiyle, adı konmadan, 'Orhan Veli'nin Başyapı-
tı' olma onurvnu kazanmış durumda."
Başyapıt çok duyariı bir konu. Zaten Memet Fu-
at da başyapıt derken hep tımak içinde söylüyor-ya-
zıyor. Özellikle, bir şairin başyapıtını saptamanın ne
kadar da güç olduğunu belirtiyor.
Anlam düzlemleri açısmdan farklılıklar, zenginlik-
ler içeren ve çok çeşitli biçımlerde "okuyabileceği-
miz" "Istanbul'u Dinliyorum" şiirinin başyapıt oldu-
ğuna katılmamak elde değil!
fieyaz bir ay doğuyor fıstıklann arkasından
Kalbinin vunışundan anltyotvm;
Istanbul'u dinliyorum.
Itannibare Almanya'da henüz
gösterim izni çıkmadı
• Küttür Servisi-
'Kuzulann Sessizliği"
adlı filmin devamı
olan ve başrolde yine
Anthony Hopkins'in
oynadığı "Hannibale
Almanya'da gösterim
izni henüz çıkmadı.
Almanya'daki
yasalara göre göstenm
izni verilmeyen
filmleri ancak 18
yaşın üstündeki
yetişkinler izleyebilıyorlar. Geçen günlerde
Berlin'de Uluslararası Film Festivali'nde yanşma
dışı göstenlen film, dehşet verici kanlı
sahnelenyle ve özellikle filmin sonundaki 'insan
beyni yeme sahnesi' sebebiyle büyük bir tepki
gördü. 'Kuzulann Sessizliği' kadar iyı
bulunmayan. hatta bazı eleşrirmenler tarafından
'kötü bir film' olarak nitelenen 'Hannıbal'de
Jodie Foster'ın rolünü Julianne Moore oynuyor.
Film "Kuzulann Sessizliği'nden sonra tam bir
düş kınklığı. Dehşet vencı sahnelerinin
düzeysizliğı. onun basıt bir korku filmi olmasına
bile yetmiyor" şeklınde yorumlandı.
Nazi yanlısı film yrido
Kristina Soederbaum öldii
• MÜTSİH (AFP) - Isvıçrelı aktnst Knstına
Soederbaum, Almanya'nın kuzeyinde bir yaşlılar
evinde, 88 yaşında öldü. Stockholm'dedoğan
Soederbaum, Fransa ve Isvıçre'de tıyaoü, sinema
üzerine çalışmalar yaptı. 1936'da, ilk filmi olan
Unkel Braesing'de (Uncle Braesing) rol aldı.
1937'de kendisini keşfeden ve sonradan
evlendiği Nazi döneminin propagandist
Alman film yapımcısı Veit Harlan'ın
'Jugend'(Youth) adlı filminde oynadı.Daha
sonralan da Nazi propagandası içeren Diıçok
fihn ve tiyatro oyununda rol aldı. 2. Diaya
Savaşı'ndan sonra Hamburg'da tiyatro
sahnelenne döndü. 1948'de eşinin yörtttıği 'Jud
Suss'(The Jew Suess) adlı fılmde rol aldı.
1966'da eşinin ölümünden sonra fotoğ^atfçüıkla
ilgilendi ve 1983'de de anılannı yayımadı.