Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 23 OCAK 2001 SAU
8 HİZBULLAH VAHŞETİ
Abdülaziz Tunç: HizbuUah 'ın en önemli stratejisi, devletin dikkatini üzerine çekmemek
Velioğlukendiniilahsandı
Diyarbakır DCM
İddkuumıede
dış bağlanttya
dikkiftçekildi
• tddianamede, Güneydoğu Anadolu
Bölgesi'nde Islamcı örgütlenmeye
îran'ın yasalannda bulunan 'devrim
ihracı politikalan'nın ve 1980'li
yülarda PKK ile mücadele sırasında
"devlet otoritesindeki zafiyetin"
büyük etkisi olduğu belirtiliyor.
\fcrt Haberleri Servisi - Diyarbakır DGM
Başsavcıhğı'nca hazırlanan Hizbullah ana da-
va iddıanamesinde. örgütün dış bağlantılanna
dikkat çekiliyor. Beykoz'daki operasyonda 61-
dürûlen örgütün lideri Hüseyin Velioğlu'nun
Suriye'deki "Müslüman Kardeşler"(Ihvan-ı
Müslimin) örgütünden etkilendiği ve daha son-
ra irarTa giderek burada askeri ve siyasi eğitim
gördüğü vurgulanıyor. tddianamede Güneydo-
ğu Anadolu Bölgesi'nde Islamcı örgütlenme-
ye Iran'ın yasalannda bulunan "devrim ihraa
poütikalan"nın ve 1980'li yıllarda PKK ile mü-
cadele sırasında "devlet otoritesindeki zafîye-
tin" büyük etkisi olduğu belirtiliyor.
Aralarında örgütün üst düzey sorumlulan
Edip Gümüş ve Cenıal Tutar'ın da bulunduğu
15 sanık hakkında hazırlanan Hizbullah ana
davası iddianamesinde toplam 156 cinayetle
suçlanan sanıklardan 13'ü hakkında TCY'nin
146. maddesi uyannca "Anayasal düzeni sflah
yoioyta değjştirmek" suçundan idam, 2'si hak-
kında da TCY'nin 168. maddesi uyannca "si-
iahtaörgfit yönetict»obna" suçundan 15 yılaka-
dar hapis cezası isteniyor.
Orgütte dağılma
süreci hızlandı
Velioğlu'nun öldürülmesiyle kendi
deyimleriyle (Baş kopunca. gövde fonk-
siyonlannı yetirmiştir. Başsız ve lidersiz
kalan örgütün dağilması kaçınılmazdır)
örgütün can daman olan ana arşivi ele
geçirilmiştir. Bu nedenle firarda olan üst
düzey yöneticilerin örgütü yeniden to-
parlayarak alt birimlere hükmetmesi
mümkün değildir. Zaten alt birimlerde-
ki tüm militanlar deşifre edilmiş, tama-
mına yakını yakalanmıştır. Ancak ülke-
mizde Hizbullah'ın llim Grubu dışında,
aynı görüşte çok sayıda grup ve cemaat
halen faaliyetlerine devam etmektedir.
Diyarbakır DGM savcılan Yıtanaz Aktaş ve
Önıer Tuncay İpek tarafından 3 ayda hazırla-
nan 180 sayfalık iddianame, Hizbullah'ın ku-
ruluşu, amacı, gelirleri, bağlantüan, saldınla-
n gibi konularda özetle şu ifadelere yer alıyor.
En radikal yorum
• Hizbullah, "teMiğvedavet-cemaatvecihat
(Aflah icin savaş)" olarak 3 aşamah stratejiyi be-
nimsemiştir.
• Hizbullah, îslamın en radikal, en bağnaz ve
dogmatik yorumuna dayanır. Ideolojisi küfür-
etnan, şirk-tevhid. cahiliye-lslam ekseni üzeri-
ne oturtulur ve her şeyin şeriat açısından "iyi ve-
yakötü* olarak bölünmesi esasına dayanır.
• Güneydoğu'da 1980'li yıllarla birlikte,
PKK terör örgütünün varlığı, bu örgütün ey-
lemlerine yönelik tepkiler, PKK ile mücadele
sırasında devlet otoritesinde oluşan zafiyet,
Hizbullahçı mantıkta fikirsel sıçramasmı sağ-
kyan en önemli etkenlerdir.
• Hüseyin Velioğlu, Iran Devrim Muhafız-
lan yöneticileriyle irtibat kurmuş, defalarca
Iran'a gitmiş ve askeri, siyasi eğitim almıştır.
İHm çatısı aitında örgütlenme
• 1987 yılından itibaren llim ve Menzil
gruplan arasmda aynlma ivme kazannuştır.
nim Grubu, köylerde, camilerde, evlerde, okul-
larda ve kıraathanelerde hızh bir şekilde kad-
rolaşma ve örgütlenmeye başlar. Velioğlu, da-
ğınık bir yapıya sahip bölgedeki Hizbullahi
gruplan, îlim çatısı altmda toplar.
• Türkiye'de Hizbullah adıyla resmi kayıt-
lara geçen Uk örgüt, Güneydoğu menşeli Isla-
mi Hareket Örgütü'nden aynlan bir grubun
1983 yılında Istanbul'da kurduğu "Kasunpaşa
HizbullahTdır. Bu örgüt 1984 yılında çökertil-
di, ancak, 19901ı yıllann başında yeniden to-
parlanarakbu kez "İslamiHareket" adıyla Bah-
riye Üçok, Turan Dursun ve Çetin Emeç cina-
yetleriyle gündeme geldi.
• Hizbullah olgusu, kangren haline gelmiş
siyasal tslamuı bir yan ürünüdür.
• Velioğlu, Iran'dan etkilenerek "gekneksd
Iran kümetenmelerine'' benzer cami kökenli
bir örgütlenmeye geçti. Örgüt lideri, Rehber
(Hüseyin Veiioğlu), Arşiv (Cemal Tutar), Ge-
nel Koordine (Edip Gümüş), Koordineler, Isa
Altsoy, Sülhaddin Urük (Ermeni kökenli), Ha-
a İnan, Mehmet Sudan.
Hizbullah'a ait evlerde yapdan aramalarda birçok cesede ulaşddı. Örgütün kaçırdığı bu Itişileri işkence yaparak sorguladığı ifadelerde yerakh.
RUŞENÇAMR
İran Cumhurbaşkanı Muham-
med Hatemı'ye ne diyorsun?
TUNÇ - Çok yakından izliyo-
rum. Çok iyi buluyorum, ama
elinden çok fazla şey gelemeye-
ceğini de biliyorum. Şu anda be-
nim varmış olduğum dini yorum-
lama seviyemle benzerlikler gö-
rüyorum. tran'da yirmi yıllık tec-
rübeden sonra Hatemi çağdaş bir
lslam yorumu geliştiriyor. Keşke
bunu daha önce geliştirebilseler-
dı. Mesela Abdülkerim Suruş'u
okur ve beğenirim. Yurtdışına
çıkması da yasaklandı. Beni en
çok etkileyense AB Şeriati'dır.
- Gfttiğmizde tranhlar size na-
sü davramyordu?
TUNÇ - Çok iyi davranıyorlar-
dı. Çok iyi imkânlar sağhyorlar-
dı. Villalarda kalıyorduk.
İslaml Hareket Örgütü
- lslami Hareketörgütünün su-
ikastianna ne diyordunuz?
TUNÇ - Tabiiki takdir ediyor-
duk. Ama ilk olaylarda Hüseyin
inanmadı. "Bunlar böyle şeyier
yapabilir mi?" dedi. Belki de is-
lamı Hareket'in tran'la ilişki için-
de olduğunu bilmiyordu, çünkü
onlar daha önce Iran düşmanıy-
dılar. Iran çok sinsi bir şekilde ör-
gütlerle çahşmış. Hepsiyle ayn
ayn ilişki kurmuş; kimsenin diğe-
rindenhaberiyok...
- Her grup gercek Irancının
kendisi oMuğunu iddia ederdL
TUNÇ - Doğrudur. Mesela
Menzilciler, "fözlran'dabiraye-
tullaha bağhyız. HüseyinVelioğlu
ise kendi başınadır: sıradan in-
sanlarla üişkisi var" dıyorlardı.
Halbuki onlann hiç tahmin etme-
diği insanlarla ilişkisi vardı.
- HizbuUahpartikrenasü bakı-
yordu? Mesela 1994 yerel secim-
lerinde RP, PKK'nin boykot çağ-
nsuıa rağmen seçime girerken si-
ze mi güvendi?
Hizbullah ve RP
TUNÇ- Hayır. Tabanda, cema-
atin haberi olmadan RP' ye oy ve-
renler olmuştur. Ama cemaat bü-
tün partilerden uzak duruyordu.
RP'ye de aynı gözle bakıyordu.
Tabii bazı RP'lilerbem Hizbullah
tabanını kazanmak, hem de Hîz-
bullah'uı gelişimine karşı kendi
tabanlannı tutmak için arada sı-
rada "Gerçek Hizbullahi Re-
fahtDr" gibi bazı mesajlar vere-
biliyorlardı. Çünkü Hizbullah ör-
gütü genişleye genişleye RP'yi
zorluyordu. RP tabanını kazan-
mayaçahşıyorduk; kazanıyorduk
da. Hatta bazı RP'liler, Hizbul-
lah'ı "Siyonistterin uzanbsr ola-
rak bile tanımladı.
- Beykoz operasyonundan son-
ra Akit gibi gazeteter «Hizbül-
kontra" tanımını kullanmaya
başladı.
TUNÇ- Dua etsinler Hizbullah
bitmiş olsun, yoksa bu kelime on-
lara çok pahalıya patlardı. Bitti-
ğini düşünerekböyle konuşuyor-
lar. Aslında onlar benim kadar
Hizbullah'ın yok ohnasını istiyor
değıller. Bu tür konuşmalan çok
yanlış, çok çirkin, çok ayıp. P-
KK'nin 6-7 yıl önce kullandığı
bir terimi kullanmalan ayıp. Hiç
olmazsa PKKMarksisttir.Müs-
lümansan Müslüman bir kaynak
kullan; mesela Hizbülvahşet de.
Düşünüyorum da hiçbir Islamcı
yayın organı benimle röportaj
yapmadı, istemedi.
Mısıfdakl gruplar
- Mısır'daki Cihad, İslami Ce-
maat gibi gruplardan haberiniz
varmıydı?
TUNÇ - Hüseyin'in çok daha
fazla haberi vardı, bizler de ondan
duyduğumuz, kendi aramızda
konuştuğumuz kadanyla biliyor-
duk; yoksa özel bir araştırmamız
yoktu.
- Hizbullah, lslami Cemaat'e
çok benziyor. Onlar gibi, turistle-
re saktan gibi sansasyonel eytem-
lerhiç gündemegeldi mi? Bundan
sonra gelebüir mi?
TUNÇ - Hayır, ses getirecek
eylemler hiç gündeme gelmedi.
Bundan sonra da olacağmı san-
mıyorum. Hizbullah çok köklü,
uzunvadeli bir stratejiye sahiptir.
Bu nedenle dikkatleri üzerine
çekmeyi istemez. En önemli stra-
teji, devletin dikkatini üzerine
çekmemektir. Hüseyin Velioğlu
20 yıl bunu gerçekleştirdi. Çok
- Velioğlu İslamcıobnay'an kim-
leri önemserdi?
TUNÇ - Mesela Mehmet Ali
Birand. Ya da onun çapında, yur-
tiçi ve dışında etkili kişi ve çev-
relerle görüşen kişileri önemser-
di.
- Velioğlu'nun yanında nasü
davrannordunuz?
TUNÇ - Bazılan samimiyetten
dolayı, bazılan da yağcılık için
karşısuıda çok saygılıydı.
- Sever miydi yağcıhğı?
TUNÇ - Hayır. Aslmda kendi-
sinin yüceltilmesinden hoşlanır-
dı, ama bilinçaltında yağcı karak-
terli kişilerden de hazzeünezdL
Yüceltilmesi durumunda kendi-
sine alternatıf çıkmayacağını dü-
şünürdü.
Klbar davranışlar
- Seıüi mi konuşuyordunuz?
TUNÇ - Sizli konuşurduk. Sa-
dece ona değil. Yaşıtlanmızla,
hatta alhmızdaki gençlerle dahi
sizli konuşurduk. Cemaat içeri-
sinde kibar davranmak esastı.
- Mesela tsa Altsoy'a nasü hitap
edKordun?
TUNÇ - Aslında o benden kü-
çüktür. Ya Isa derdim, ya abi der-
dim, ya da kod ismi olan Abdül-
kerim ile hitap ederdim. Birbiri-
mize siz derdik. Özellikle genç-
e, kendi altımızdakilere mutla-
Abdülaziz Tunç, Humeyni ve tran'dan çok etkflendiğini söylüyor.
büyük eylemler yapabileceği hal-
de yapmadı. Türkiye çapmda bir
yapılanma gerçekleştirmeden bu
tür eylemlere girmek istemiyor-
du. Yapüdığında Türkiye'yi kö-
künden sarsacak eylemlerin he-
sabını yapıyordu.
- Aşjn bir gizKBkvar. Afleler bi-
le buna uyuyormuş.
TUNÇ-Doğrudur. Benbir gün
hanımıma kimlerle ders yaptığı-
nı sordum, cevap vermedi. "Sen
banaknnleriegörüştüğünüsöylü-
yor musun" diye sordu.
- Evlilikler hep cemaat içinden
mi oluyordu?
TUNÇ- Örgüt kendi dışındaki-
leri Müslüman görmediği için,
kızlanmızı cemaat dışmdaki
kimseye vermiyorduk; diğer lsla-
mi cemaatlere bile vermiyorduk.
Dışardan biriyle evlenmeye kal-
kan mutlaka hesap verirdi.
-Yaçocuklar?
TUNÇ - Çocuklann da kendi
haklan vardu". Çekirdekten yetiş-
tirilirler.
ka siz'li hitap ederdik. Ki onlar da
böyle alışsın.
- Velioğlu nasıl hitap ederdi?
TUNÇ - O da öyle sizli konu-
şurdu. Bazen kızardı. Çokça kı-
zardı. Övme yoktu. Kimseyi öv-
mezdi, fakat övühnekten hoşla-
nırdı.
-küfreder miydi?
TUNÇ -Hayır, öyle bir şey yok.
- Bağuir, hakaret eder miydi?
TUNÇ - Bağınrdı. Hakaret et-
tiği de olurdu.
- Sana nasıl hitap ederdi?
TUNÇ - Abdülaziz ya da Ab-
dülaziz kardeş derdi.
Humeynl'nln kitabı
- Bu örgüt bir kardeşler cema-
atimhdi?
TUNÇ - Hepimizin okuduğu
Ruhullah Humeyni'nin "40 Ha-
dis Şerhi" kitabı var. Bu kitapta
bütün bu kurallar yazılıdır: Sami-
mi olmak, dürüst olmak... Ben
defalarca okudum; herkesin ona
uyması gerektiğini düşünürdüm.
Aslında o bızim omuzlanmıza
basarak, bizi kullanarak kendini
ilahlaştırmış.
- Menzilneysede sizin bu kadar
Humeynkiolduğunuzu bilmiyor-
dum.
TUNÇ - Onlar Irancıydı, bizse
bilinçli bir Humeyniciydik. Ben
en son 1995 başlannda Hüse-
yin'le görüştüm. 1997- 98'de
Mardin'deki evdeyken Molla Be-
şir Varol da benle birlikteydi. On-
dan, örgüt sanki Iran'ı terk etmiş
gibi bir hava aldım. Tam bir Sün-
nici gibi davramyordu. lran'la
bağlantıyı bizzat bildiğim için o-
nun bu tavırlan benim tuhafıma
gitti. Galiba o şahsm kendi terci-
hiydi.
- Mardin'de ne yapıyordunuz?
TUNÇ - Bize gelen doküman-
lan bilgisayarlara yazıyorduk.
Yazamadıklanmızı scan ediyor-
duk. Sonra CD'lere yükleyip Hü-
seyin'e yolluyorduk. Işimiz bitti-
ğinde kâğıtlan uygun bir şekilde
yakıyorduk. Dışardaki şahıslar
anlamasın diye hava şartlanna
göre yakıyorduk. tki yıl boyunca
bu işi yaphm. Yedibilgisayar var-
dı ve on kişiydik. Hiç dışanya
çıkma yok, dışanyı görme yok;
çoluk çocuk yok. Dört ayda bir
ailemizi güvenli bir yerde görü-
yorduk. Mardin bir labirenttir.
kimsenin kimseden haberi yok-
tur. Diyarbakır, Mardin ve Şır-
nak'tan gelen her türlü raporubil-
gisayara geçiyorduk. Halktan ha-
berler almak için merakla bu ra-
porlan okuyorduk.
Mardin
- Kimler vardı Mardin'de?
TUNÇ - Deşifre olmuş, devlet
tarafından arananlar. Bir de örgüt
içinde önemli konumu olanlar. O
ev Türkiye'de Hizbullah'ın en
önemli merkezlerinden biriydi.
Hüseyin Velioğlu orayı 5-6 yıl
kullandı. Çahşanlann hepsi de
önemli şahıslardı.
- O da evde miydi?
TUNÇ - Mardin'deydi ama
kendisini hiç görmedik. Çok ta-
lep etmemize rağmen görmedik.
Rapor yazıp kendisini görmek is-
tediğimi söylüyordum; hiç cevap
gelmedi. En son aynlmadan kısa
süre önce benle Molla Beşir Va-
rol'un onu göreceğimiz haberi
geldi. Ben kaçmayı kafaya taktı-
ğım için gitmedim. Halbuki Ada-
na'da hangi camide kiminle bulu-
şacağımızın şifresi bile gelmişti.
Gideceğimiz sabah kaçtım.
- Bundan sonra ne yapacaksın?
TUNÇ - Yazacağım. Kafamda
20'den fazla kitap var. Hayatımı
yazarak geçireceğim. Bu tecrü-
belerimi dile getireceğim. Şu an-
da elimde Prof. Nur Serter'in bir
kitabı var. Aslmda bitirdim, ama
çok hoşuma gittiği için ikinci kez
okuyorum. Dışan çıkmadığım
için pek fazla haberim yok olan
bitenlerle. Fırsatım olsaydı yazar-
larla içli dışlı olmak isterdim. On-
larla belki birbirimize yardımcı
olurduk.
BİTTİ
ĞİDEĞİŞEN
DUNYA'DAN
HÜSEYtN BAŞ
İki Tarafı Keskin Bıçak
Birieşik Devjetler'in, uluslararası kurallan hiçe sa-
yarak NATO silahıyla "dişine uygun" ülkelere saldır-
ma alışkanlığı savaş bahanesi edilen sorunlan orta-
dan kaidırmadığı gibi, işleri daha da içinden çıkılmaz
duruma getirmektedir. Bu yaklaşımı doğrulayan çok
sayıda örnek var.
O kadar ki, asıl amacın, genellikle bütünüyle yapay
sorunlann, gerçek soruna dönüştürülmesi olduğu
söylenebilir. Kuşkusuz bu, daha geniş perspektifte,
"Amerikan usulü banşa" yanaşmayan ya da yanaş-
mada direnen ülke yönetimlerinin gerektiğinde zor
kullanarak "hizaya" getirilmesi stratejisi içinde yer al-
maktadır. Sıcak çatışmalann yeni silahlann gerçek
savaşlarda "denenmesi"r\e olanaktanıması ise Pen-
tagon'un arayıp da bulamadığı fırsatlar arasındadır.
1. Dünya Savaşı sırasında o zamanki emperyalist
güçierin çıkar çatışmalannda bitip tükenmeyen par-
çalanma sürecinde siyasal literatüre armağan edilen
"Ba/fcanızasyon" aslında ABD'nin bugünkü strateji-
sinin de özünü oluşturmaktadır. Ancak bu kez yeni
olan ya da yeni ortaya çıkan Körfez ve Yugoslavya
saldınlan sırasında Birieşik Devletler'in savaşta işi ne-
relere kadar götürebıleceğini gösteren Körfezve Bal-
kan sendromlandır. Cinayetin somut kanıtını ise ze-
hirli etkisi milyarlarca yıl süren uranyumlu silahlann
kendi askerleri yanında müttefik askerieri arasında da
yavaş yavaş su yüzüne çıkan ölümcül hastalıklar
oluşturmaktadır. Yadsınması güç gerçek şu ki, Was-
hington ve en yakın müttefikı Ingiltere, "zehirti" etki-
sinden önceden haberli olmalanna karşın, inanılmaz
bir sinizmle gerek Körfez, gerekse de Yugoslavya
saldınlannda, er ya da geç, atanı olduğu gibi atılanı
da "zehirieyen" tüketilmiş ya da zayrflatılmış uran-
yumla delici etkisi arttınlan mermilerden tonlarcasını
bile bile kullanmakta hiçbir sakınca görmemişlerdir.
Sadece Bosna ve Kosova'da zayıflatılmış uranyum-
la güçlendirilmiş 40.000 obüs kullanılmıştır. Bu silah-
lann yıkıma ve siviller dahil binlerce insanın hayatına
mal olması, hele savaşın sona ermesinden yıllar son-
ra bile "can almaya" devam etmesi kabulü olanaksız
bir olgudur.
Birieşik Devietler ve NATO'lu müttefikleri, sözü edi-
len silahlann gerek Körfez gerekse de Yugoslavya
saldınlan sırasında bu ülkeierde zehirli silahlann etki-
sine maruz kaldıklan için yaşamlannı yitiren, sakat ka-
lan insanlann variığının bilinmesine karşın, NATO'nun
Avrupalı müttefiklen sıra ancak kendi askerlenne ge-
lince ayağa kalkmışlar ve güçlü müttefiklerini bu si-
lahlann neden olabilecekleri ölümcül tehlikeden ken-
dilerini haberdar etmemekle suçlamaya başlamışlar-
dır. Fransa, Portekiz, Italya baştaolmak üzere çok sa-
yıda NATO ulkesi VVashington'dan sorunun tarafsız
uzmanlartarafından kapsamlı bir biçimde araştınlma-
sına kadar, zehir saçan bu silahlann kullanımının ve
üretiminin askıya alınmasını (moratoryum) talep et-
mişlerdir. Ancak VVashington'ın bu isteklere iyi niyet-
le yanaşması pek olası görünmemektedir. Tıpkı dün-
yanın çok sayıda ulkesi ve bölgesıne yaptıklan aske-
ri müdahalelerde söz konusu ülke topraklanna yer-
leştirdikleri ve savaştan yıllar sonra bile başta çocuk-
lar olmak üzere binlerce sivili sakat bırakan ve halen
sayılan yüztjinterie ifade edilen antipersonet mayın-
lar gibi, iğrenç ve gereksiz bir silahın yasaklanması
antaşmasını imzalamamakta direnmektedır. Aynca
bu mayınlann temizlenmesiyle ilgili çalışmalann da
uzağında durmakta, nükleer denemelenn sona erdi-
rilmesiyle ilgili anlaşmalan da hâla onaylarnamakta-
dır. Oğul Bush'un yönetiminde işbaşı için gün sayan
Körfez ekıbinın "banşla pek banşık" olmadıklan dü-
şünülürse bu konularda herhangi bir iyimserliğe yer
olmadığı açıktır.
NATO'nun Avrupalı müttefikleri dün ektikleri rüzgâ-
n bugün fırtına olarak biçmektedirier. Genç Italyan as-
keri, "Neden ölümün eşiğinde olduğumu bilmek is-
tiyorum" diye soruyor. Körfez ve Yugoslavya saldın-
larına katılan binlerce asker uranyumlu silahlann
ölümcül riski altmda. Zehirli ateşin asıl kurbanlan Bal-
kan halklannın halini umursayan yok. Irak'ta ve Yu-
goslavya'da savaştan sonra da can almayı sürdüren
bu insanlık suçunun sorumlulanna, kim, nasıl, ne za-
man hesap soracak? Savaşı izleyen yıllarda Irak'ta
yüzde 350 oranında artan gözleri şakaklarda, beyin-
leri dışarda doğan çocuklar karşısında ne zamana ka-
dar suskun kalınacak? (1).
Fransız Pariamentosu'nun Savunma Komtsyonu
Başkanı Paul CHıiles, "Amehka, NATO içinde karar-
lan tek başına alma, dahası ortaklannı, olay olup bit-
tikten sonra bile haberdaretmeme eğiliminde görûn-
mektedir. Sırplara yönelik hava saldınlannda da bu
alışkanlığından vazgeçmemiştir" diye yakınmakta-
dır. Bugün, "insanlık adına müdahale", "sıfır ölümlü
savaş", "sivil halka zarar vermeme" gibi savlann si-
nik birer yalan olduğu bütünüyle anlaşılmıştır. Daha-
sı, Washington'ın, bırakınız "düşmanı", bizzat kendi
askerlerini olduğu gibi müttefiklerinin askerterini de
bile ısteye kurban edecek kadar ipin ucunu kaçırdı-
ğı ortaya çıkmıştır. Ancak burada NATO'nun Avrupa-
lı ortaklannın sorumluluklan da göz ardı edimemeli-
dir. Körfez ve Yugoslavya sorunlannın görüşmeler
yoluyla çozüme ulaştınlması şansına, VVashington'ın
göz göre karşı çıkarak savaşı kundaklaması karşısın-
da sessiz ve edilgen kalmasının, hete bu haksız yan-
gına körükle katılmasının faturasını, er ya da geç, bir
biçimde ödemesı kaçınılmazdı. Şimdi ödenen bu fa-
turadır.
(1) Kalya'daki Berta Angelico Fondasyonu Genel
Sekreteri rahıp Jean-Marie Benjamin Le Monde,
12Ocak2001.
"Küçüktük o zaman. Biz bilmezdik
CHP, AP nedir. Bilmezdik ama biz dağ
mahallesiyiz, yoksulların mahallesi-
yiz. Bir yol gerek değil midirbize? Söz
gelimi Thilda Kemal orda olsaydı. evet
bu mahalleye bir yol gerek derdi. Ama
Thilda Kemal, her yere yetişecek kadar
güçlü değil ki. O zamanki belediye baş-
kanımız Gazi Menteşe'ydi. Adalet Par-
tili'ydi. Sevmezdikbiz AdaletPartisi'ni.
Çünkü adaletitemsil etmediğinibilirdik
onun, ama ilk dağ mahallesine yol açan
o idi. Ben, yani Tolga Çandar, biz o aç-
tığı yolda büyüdük. Ve ne yazık ki, ha-
zinesi olmayan bu ülkenin hazin bir so-
nunu yaşadı. Ne yapalım, kimseye Al-
lah demiyor ki, kardeşim tçişleri Baka-
m olsun da toplantıdan giderkeo seni
görmesin. tşte ben bir Milaslı olarak ca-
nım nasü yandı biliyor musun
Gazi Amca? Dostlukla..."