17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20 OCAK 2001 CUMARTESİ 8 HİZBULLAH VAHŞETİ HizbuUah 'ı yazan gazetecilerin katledildiğini belirten Tunç militanların yaşamını anlattı Konuştuklan için ökttilerRUŞEN ÇAKIR - Hizbullah'uı ilk vurduğu Mihail Bayru'nunSüryaniohnasıda tesadüf değüdiherhakle. TUNÇ - İlk vurulan o değıl. Ondan önce başkalan vuruldu, ama hiçbiri onun kadar ünlü değildi. O dönemde Bayru'nun PKK'nin Güneydoğu so- nımlusu olduğu yolunda bir istihba- rat almıştık. PKK'nin çok güçlü ol- duğu bir bölgede bulunduğu için ce- maatin en parlak iki mılitanı görev- lendirildi. Eylem sonrası özel timle çatışmaya girdiler ve biri öldü, diğe- ri ağır yaralandı. -O dönemde öklürükn isimkrin tümünün PKK sempatizanı olduğu- na emin misiniz? Arada ilişkisiz Idşi- ler de öldürülmüş olamaz mı? TUNÇ - Olabilir. İki giiç arasında, kim kimi yakalasa vuruyordu. Ölen- lerbelki PKKli değil de KDP'li, Rız- • Abdülaziz Tunç'tan: "Hizbullah, stratejisi gereği hiçbir şey üstlenmez, hiçbir açıklama yapmaz, yapılan eylemlerin kendileri başlı başına birer açıklamadır. Eylemin kendisi konuşur. Örneğin arkadan tek kurşun. 1992'den sonra bölgede bazı insanlann sözde fuhuş yaptıklan için satırlanması, kezzaplanması ve öldürülmesine karşı çıktım." gan'cı, Kava'cı fılandı ama Hizbul- lah'uı gözünde hepsı PKK'liydi. -Sizne eylemleri, ne de ölükrinizi alenen üstkndiniz. ama PKK hep ya- yın yapö, size "Hizbülkontra" dedi. "Devlet destekliyor, arkasında Jİ- TEM var" dendi. Velioğlu'nun resmi basıldı 2000'e Doğru'da. TUNÇ - BuHizbülkontra lafi nef- ret uyandınyordu. Bazı gazetecilerin öldürülmüş olması sırf o yayınlardan dolayıdır. PKK basın yoluyla o lafla- n etmeseydi o gazeteciler öldürül- mezdi. - Devletk ilişki konusundaki iddi- alan yalanlamadınız. TUNÇ - Çünkü Hizbullah strateji- si gereği hiçbir şey üstlenmez, hiçbir açıklama yapmaz, yapüan eylemlerin kendileri başlı başına birer açıklama- dır. Eylemin kendisi konuşur. Örne- ğin arkadan tek kurşun. Arkadan tefc kurşun - Ne anlamı var arkadan tek kur- şunun? TUNÇ - Birçok anlamı var, örne- ğin Kuran'da "Kâfirleri arkadan vu- nın" mealinde bir ayet var. Ama bu her şeyden önce bir işarettir. Böyle üst ûstehep arkadantekkurşunla vu- runcabellı bır gücünvurduğunu gös- termış oluyorsunuz. Bir nevi imza. - Diydim Id cemaate atfedilen bir eykmiyanhşbuluyorsunuz,bunusöy- leme imkânınız var mı? TUNÇ-Hayır. Zaten öylebir inanç vardır ki cemaat içinde, yapılan her iş, her eylem, her muamele sanki doğrudan Allah'ın emnymiş gibi gö- rûlür. Cemaat liden sanki doğrudan Allah'ın emirlerini yerine getiriyor- muş gibi kabul edilir. Kesinlikle ya- nıbnazdır. Hizbullah'ınyaptığı her iş caiz, doğru, yerinde ve masumdur. -Şuyadabunedenkdeğişikneden- lerie rahatsızhklar oimadı mı? TUNÇ - Benım şu an burada ol- mam, 1994-95'ten itıbarenbazı şey- leri yanlış olarak görmem sayesinde- I Hizbullah JL örgütü lideri Hüseyin Velioğlu'nun 1997'e kadar kaldığı Mardin'den Akdeniz'e geçtiğini söylüyor. Böylece Hizbullah'ın merkezi önce Akdeniz'e, oradan da Batı'ya taşınmış. Tunç şöyle konuşuyor: "Cemaat içinde, yapılan her iş, her eylem, her muamele sanki doğrudan Allah'ın emriymiş gibi görülür. Cemaat lideri sanki doğrudan Allah'ın emirlerini yerine getiriyormuş gibi kabul edilir. Kesinlikle yanılmazdır." dir. Bunlan birebir Hüseyin'le konuş- madım, amaraporlaılakendisine ilet- tim. Birçok şeyı kabul etmedim, kar- şı çıktım. Mesela 1992'den sonraböl- gede bazı insanlann sözde fuhuş yap- tıklan için satırlanması, kezzaplan- ması ve öldürülmesine karşı çıktım. Menzil ile çatışma nedenıyle de çok rahatsızhk oldu; birçok insan bulaş- mamak için evinde oturdu. Fakat be- nim gibi lran'a gitmiş, Hüseyin'in yakınında olmuş birisinin evinde oturma, aynlma gibi bir şansı yoktu, olamazdı. Tatianın durumu - Rapoıiarla ilgili olarak VeBoğlu seninle konııştu mu? TUNÇ - Hiçbir cevap yok. Sadece bir konuyla ilgili olarak Isa Altsoy'u Batman'a gönderdı. O da tehditvan bir şekilde "Ne demek istiyorsun? Abiye nasü horoziaııırsın?" dedi. - Neydi konu? TUNÇ - Konu tabanın aç, perişan bırakılmasıydı. Halbuki ben bizzat şahidim, Hüseyin'in her kahvaltıda Pervari balı eksik oknazdı; özel ola- rak getirttirirdi. Yeşil zeytini çok se- verdi, iki çeşit olurdu. Ama ben Hü- seyin'e hem hürmet ettiğim, hem de kendismdençekindiğim için "Senni- ye yiyorsun" demıyordum ama taba- nm kötü dunımunu da dile getiriyor- dum. O vakadan dolayı ta ölünceye kadar bir daha benimle görüşmedi. Ta ki Istanbul'daki Adli Tıp Mor- gu'nda gidıp onu görmeme kadar. Cündellk yaşam - Üyekrin gündelik hayatı nasüdı? TUNÇ - Bu yaptığı ışe göre deği- şir. Mesela askeri kanat cemaatin oğ- ludur. Kendısini aılesınden. arkadaş- lanndan, toplumdan tamamıyla so- yutlamış; oturması, kalkması, yatma- sı, yemesi, içmesı tamamen cemaate bağlıdır. Askeri kanat dışındakiler üzerindeki denetim daha hafıfti. As- keri kanada gırmek hıç de kolay de- ğildi. 1995'ten sonra askeri kanada girmek iyice zorlaştınldı.PKK ve Menzil çatışmalannın bittiği 95'ten sonra herşey durduruldu. Geçmiş de- ğerlendirmesi ve bunun ışığında ye- nıden yapılanma dönemıne ginldi. Orgüt içine sızma olmuş mu olmamış mı, araştınlmaya başlandı. - Bu aşama ne kadar sürdü? TUNÇ - 1996 sonlanna doğru ye- nı bir süreç başladı. Mesela Hüseyin 1997'e kadar kaldığı Mardin'den Ak- deniz'e geçü. Yani merkez önce Ak- deniz'e, oradan da Batı'ya taşındı. Güneydoğu büyük ölçüde kurtanl- mıştı. Van, Hakkâri, Muş, Bingöl da- hil her taraf denetim altındaydı. - Yeni dönemde ban yasal-açık fa- aayetier de düşünülüyor muydu? TUNÇ - Kesınlıkle hayır. Hüseyin daha 1980 öncesinden ben dernek- lerde, vakıflarda, partılerde, beledi- yelerde açık çalışma yapılması fikri- ne karşı çıkıyordu. Kıyam dediğimiz en son başkaldın aşamasına kadar kesinlikle böyle bır şey olmayacaktı. - Her şey çok giztiydL. TUNÇ- Çok gızli tutuluyordu. En çok üzerinde durulan şey de bu giz- lilikti zaten. Yann: eOğ Işkence metodları Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yapılan sindirme politikasmın aynısı Batı'da yapılacaktı Çatışmanın merkezi Istanbul• Polis yetkilisine göre Hizbullah'ın vurucu gücünün önemli bir bölümü imam-hatip kökenliydi. Yurt genelinde çok sayıda Kuran kursunun kapanması, imam-hatip liselerinin de öğrenci sıkıntısı çekmesi Hizbullah'ın yeniden yapılanmasına büyük bir darbe vurdu. MEHMETFARAÇ Hizbullah kaynaklanna gö- re, örgüt Istanbul'datarikat ön- derlerinin etkisizleştirilmesi için zaman bulsaydı, 1970'h yıllann sonunda Güneydo- ğu'da yaşanan"solcu-şeriatçı gençbk çatışması" da Istan- bul'da yaşanacaktı. Hizbullah- çılara göre bu savaşın galıbı. "Vetioğhı olacaka™* Örgütlenme ve eylem stra- tejisinin üçüncü ayağı tüm toplumu ilgilendiriyordu. Gü- neydoğu'da yaratılan parano- yanın ortasmda halk çıkış an- yordu. ŞiddetGüneydoğu'nun tüm sokaklanna öylesine hâ- kım olmuştu ki, Hizbullah'ın artık bölgede kalmasma gf '. bıle yoktu. Üçüncü aşamanın Istan- bul'daki uygulamasını ise kımse düşünmek bile istemi- yor. Aynen bugün Istanbul'da yaşayan ancak iki yıl önce Gü- neydoğu'da uzun süre Hizbul- lah'ı izleyen üst düzey birem- niyet yetkilisinın söyledıği gi- bi: u Hizbullah,Güneydoğu'da ne yaptrysa Türkiye genelinde de onu yapacakö. Asıl müca- deienin merkezi İstanbul ola- rak seçilmişti. Örgüt Güney- doğu'da haÛa sokaklarda şid- det yaratarak sindirdi. Aydın- lan, solculan hedef alarak... Hizbullahİstanbul'dabeikiör- gütknme açısından sıkmb çe- kebüirdiama, eylemaçısından rahathareketedebilirdi. Bunu lzzetin Yıldınm vearkadaşla- nnın rahatça kaçınlmasında da görüyoruz. Örgüt başanh olsajdı çok büyük bir parasal güce de kavuşabilecekti. Ve Güneydoğu'da yaratüğı para- noyayı buraya taşunak istesey- di başanh olacakn-.." Yurt genelinde çok sayıda Kuran kursunun kapanması, imam-hatip liselerinin de öğ- renci sıkıntısı çekmesi Hizbul- lah'ın yeniden yapılanmasına büyük bir darbe vurdu. Ur- fa'da Hizbullah'ı yakından iz- leyen birpolis yetkılisi şu sap- tamayı yaptı "Hizbullah'ın mezar evleri ortaya çıkınca Urfa, Konya, Adapazan,Bursagibikentler- de muhafazakâr kesim ürktü. Öyle ki, çocuklannı Kuran kursunagöndereninsanlar bi- letedirginoldu. Çok sayıda in- san çocuğunu geri çektL Ur- fa'da bir süre sonra elarnan sı- kmbsı çeken örgüt ilkokul öğ- rencikrinin peşine düştü. \a- kubiyeMahaOesi'ndekibirca- mide yapüğımız incelemede 80'denfazla6-11 yaşarasında- ki çocuğu bir Hizbullahçı'dan ders ahrken bulduk. Yani ör- güt arbktetikçiolarak kullan- dığı üse çağuıdaki öğrencileri buhnakta güçlük çekiyor." Polis yetkılısıne göre Hiz- bullah'ın vurucu gücünün önemli bir bölümü imam-ha- tip kökenliydi. Bir bölümü de Kuran kursu ya da mollalann kullanımmdakı medrese ola- rak adlandınlan evlerden ye- tişmışti. Yetkıli, örgütün bu alanda çektıği sıkıntıya şu ör- neğı verdı: "Operasyonlarne- deniyle moüalâr da (melle)ye- raltma çeküince, medreseler kullamm dışı kaldı. Hizbul- lah'ın elinde tek ka>nak kal- mıştL. üniversiteter- Hizbullah zaten Müslüman Gençlik adı ahmdakimiûniversitelerdeça- hşma yapo. Şimdi de aynı tak- tiğiuyguhıyor. Üniverateler bu tip örgütkrin kolayca yapüa- nabDdjği alanlar." Marmara ve Yıldız üniver- sitelerindeki küçük gruplaş- malara dikkat çeken polis yet- kilisine göre, örgüt üyeleri bu- ralarda iyi kamufle oluyorlar: "Kravat bile takıyoriar. Kimi- kri top sakal bu^kıyor. Ente- lektüel bir görüntü ile dolaşı- yortar. Örneğin ku-erkek itiş- küerine ağuiık veriyorlar. Bir başka kamufle yöntemi de ga- zeteler. Artık ellerinde Akit yok_ Daha ıtamh yayın yapan gazetekri seçiyorlar-" Yann: Stratejl Avrupa'da çmiiyor CIMARTESİ YAZELARI ATAOL BEHRAMOĞLU Bip Hattanın Öyküsü... Yaşantımızı oluşturan kesitler kimi kez birden çok yazının konusunu oluşturabilecek yoğunluk- lar taşıyor. Bizimki gibi, karşıtlıklann, çelışkilerin, inişli çıkışlı olaylann çokça yaşandığı ülkelerde bu özellikle böyle... Bu haftaki "Cumartesı"yazımda, bir haftanın kimi izlenimlerini okurianmla paylaş- mak istedim... • • • Geçtiğimiz hafta cuma günü İstanbul Ünivefsi- tesi Dispanseri'ne giden yollar araç trafiğine ka- patılmıştı. Acelem vardı. Engellemenin nedenini birazda siniriice sorduğum polis memurundan al- dığım yanıt şu oldu: "Burası böyle. Beğenmiyor- san g/r başka yerde yaşa." Yanımdaki kızım polis memurunun ilkin pek de anlayamadığım sözlerini bana az sonra başka sözcüklerle özetledi: "Ya sev ya terk et, demek istiyor"... Daha sonra trafik ya- sağının nedeni de anlaşıldı. Öral kardeşlerin kü- çüğü Süleymaniye Camisi'nin "/cü///ye"sine defne- diliyordu... Ertesi gün gazeteler bu törene binler- ce kişinin katıldığını yazdı... Cuma günü öğleyin Teşvikiye Camisi'nin avlusunda da bir başka ce- naze töreni vardı. Birkaç yüz aydın, yazar, sanat- çı, Türkçenin gelmiş geçmiş en seçkin şair ve ya- zarlanndan Necati Cumalı'yı sessizce uğurladık... Ertesi günün "Cumhunyet" dışındakı gazeteleri- nin ilk sayfalannda bu torene ilişkın hertıangi bir haber yoktu. Buna karşılık birçok gazetenin birin- ci sayfası Yusuf Özal'ın cenazetöreninin haber ve görüntüleriyle doluydu... • • • Cuma günü, ertesi gün Denizli'deki bir (daha dogrusu iki) dinleti için bu kentimize uçarken, ce- bimde, gazeteye uğradığımda beni posta kutu- sunda beklemekte olan bir mektup vardı. Hem zarfında hem sayfalannda "görütmüştür" damga- sı taşıyan mektup Uşak Cezaevi'nden, Şükriye Can'dan geliyordu... Kimi satırlan okunamayacak biçimde karaüanmış mektupta, geçen haftaki ya- zımda adını andığım Berrin Bıçkılar'ın Uşak Ce- zaevi'ndeki operasyon sırasında yaşamını yitiren- ler arasında olduğu yazılıydı... Beni Denizli Hava- alanı'nda karşılayan genç arkadaşlaria yaklaşık yüz kilometre ötedeki Denizli'ye doğru yol alırken arabamız Uşak yol kavşağından da geçti... O zifir gibi karanlık gecede, yakındaki bir kentin hücre- lere dönüşturülmüş cezaevindeki genç insanlan, son aldığım mektuptaki gibi "değerii dostumuz, abimiz" diye seslenışlen beni hem onurlandıran hem çaresizlik ve kederie kıvrandıran bu çocuk- lan ve kısa bir süre öncesine kadar her şeye kar- şın yaşama sevinciyle doluyken öylesine acı veri- ci biçimde yaşamdan aynlmış arkadaşlannı dü- şündüm... Ertesi gün "CumhuriyeCte, gazetemi- zin F tipleriyle ilgili yayınlanndan yakınan "demok- ratik so/"cu milletvekılinın sözlerini okudum... • • • Cumartesi'^ğleyın CHP'yeyakın gençlerin kur- duğui3ençlik Kültür Merkezi'nde "Gençlik ve Si- yaset" konulu söyleşiye katıldım... Denizlili aydın- lar üç yıl önce "Denizli Kültür ve Eğitim Vakfı" adıyla birvakrf kurmuşlar. Bu vakfın (TEKEV) Cum- huriyet'in 75. yılında "75. Yıl En\ek öğrenci Yur- du" adıyla, şeriatçı, tarikatçı çevrelerin etkisinde- ki öğrenci yurtlanna seçenek olarak açtığı öğren- ci yurdunda yüzden fazla öğrenci bannıyor... TE- KEV'ciler "Gelişim" adıyla bir de dergi yayımltyor- lar. Denizli'ye ilk kez üç yıl önce gitmiştim. Deniz- lili gençleri ve aydınlan bu üç yıl içinde çok daha çoğalmış ve somut hedeflere yönelmiş gördüm. Buna karşılık, on iki bin kişilik Pamukkale Üniver- sitesi'nde Atatürkçü Düşünce Kulübü'nün kurulu- şuna izin verilmeyişini hayretle öğrendim... Cu- martesi akşamı "Çatalçeşme Oda 77yafrosu"nda- ki her iki dinletimiz de Denizlili gençler ve aydın- larla doluydu... • • • Küçükamaçok iyi düzenlenmiş Pamukkale Mü- zesi'ni, yok olmak uzereyken Fikri Sağlar'ın kül- tür bakanlığı dönemindeki çabalarla kurtanlmış olağanüstü Pamukkale'yi sevinçle gezdim... De- nizli yakınındaki bir dokuma fabrikasını ve daha sonra Buldan'ı gezerken ise aynı sevinci duyama- dım... Çünkü hem arkadaşlar hem de kadınıyla erkeğiyle aydınlık yüzlü, konuksever, kimileri "Cumhunyet" tiryakisi Buldan esnafı, yörede do- kumacılığın da tıpkı tütün, pamuk üretimi gibi, em- peryalizmin günümüzdeki adı olan IMF'nin baskı- lan sonucunda nasıl yo.k edilmekte olduğunu ra- kamlaria anlattılar... Yolumuzun üstündekiÇal, Or- ta Anadolu'nun yoksul ilçelerine benziyordu. Bu- na karşılık bu ilçede "Tokat" ailesınin kurduğu şa- rapfabrikası, modem makineleri, üretimlerinin ka- litesi ve çeşitliliği, kurucu ve yöneticilerintn aydın kimlikleriyle, sözcüğün tam anlamıyla çölde vaha- yı andınyor... Geçerken uğradığımız Çal Şelale- si'ne en seçkin resim ustalannı kıskandıracak bir doğa mucizesi demek abartı sayılmamalı... Ora- datanıştığımız genç hekimleri, Pamukkale Üniver- sitesi'nin bu çağdaş oğretim üyelerinı ise, her şe- ye karşın sürmekte olan Türkiye aydınlanmasının sayilan hiç de azımsanamayacak mucızeleri ara- sında sayabiliriz... • • • Pazartesi günü Istanbul'da büyük şairin 99. do- ğum yılı nedeniyle "Nâzım Hikmet Vakfı'mn dü- zenlediği toplantıya katıldım. Buradaki konuşma- sında Kültür Bakanı Talay, Nâzım Hikmet'e yurt- taşlık hakkının iadesi ve şaınn 100. doğum yıltnın tüm dünyada kutlanması için yapılan çalışmalan anlattı... Modem şitrimizin dünya ölçüsünde bü- yük ustası hâlâ yurttaşlık hakkından yoksun ve mezan ülkesinin dışında... Çarşamba gecesi eştm- le, Çankaya Koşkü'ndeki yılbaşı kabul törenindey- dik... Oradaki insanca ve sade ortamda, Sayın Cumhurbaşkanrna, sevdiğimiz, terk etmeyi dü- şünmediğimiz, daha insanca ve doğru bir yaşa- ma kavuşmasını dilediğimiz ülkemize ilişkin sıkın- tılanmızı bildirmek için sanatçılar, aydınlar, yazar- lar olarak kendisini topluca görmeye gelmek iste- diğimizi sözlü olarak da iletebildim... • • • Geçtiğimiz bir haftanın öyküsü benim için özet- le böyle... Bugün cuma ve şu anda son satıriannı yazmakta olduğum yazımı gazeteye faksla gön- derdikten hemen sonra bir kez dahaTeşvikiye Ca- misi'nin avlusunda olacağım... Bu kez bir başka aydınımızı, yazınımızın dünya- ca tanınmasında büyük katkılan olan, sevgili, ze- ki, zarif Thilda'yı sessizce uğurtamak ve Agabey'in kederini paylaşmak için...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle