23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 OCAK 2001 CUMARTESİ O L A Y L A R V E (jrORUİŞLJlıR olay.goais@cumhuriyet.com.tr Bergamalı, Altın ve Hukuk Prof. Dr. Ruşen KELEŞ evre Bakanlığı'mn ön- cülüğünde on yıldır bel- li aralıklarla yapılan Çev- re Kurultaylannın (Şû- ralannm) dördüncüsü, geçen kasım ayında Iz- mır'de""toplandı. Daha önceki toplan- tılarda da olduğu gibi kamuoyu, Sa- yın Çevre Bakanı'nın ağzından, dev- letin çevreye olan "büyük" duyarhlı- ğını bir kez daha öğrendi. Toplantı ve- silesiyle, devletin bütün kurumlanna ve bütün yurttaşlara anayasanm 56. maddesinin yüklediği sorumluluklar yeniden vurgulandı. Zaten bu gibi da- nışma toplantılamıın amacı da, hem alınabilecek önlemlerkonusunda yet- kililerle tüm ilgililer arasında görüş ahş- verişi sağlamak hem de kamuoyunu aydınlatmak ve yönlendirmektir. Son kurultayda dile getirilenlere benzer iletileri (mesajlan) halkımız uzun süredir duymaya alışmıştır. Hem de çoğu kez, söyledıkleriyle yaptıkla- n birbirini her zaman tutmayan, hu- kuk üstünlüğü ilkesini işlerine geldik- çe anımsayan, çok daha yüksek düzey- lerdeki siyasetçılerin dilinden. Batı Anadolu'nun şirin biryöresi olan Ber- gama'nın duyarlı halİa, on yıldır so- kaklara düşmüşse, ülkeyi yönetenle- re güvenini tümden yitinnek üzere ol- duğundan dolayı böyledir bu. Ülkemizde temsilcileri. uzantılan olan bir yabancı ortaklık, Bergama'da siyanürle altın çıkanp işlemek, bu yol- dan "ülke ekonomisine katfcıda buhı- nabilmek için", uzun süredir uğraşıp duruyor. 1994 yılında Çevre Bakan- hğı'ndan izin de almıştır. Bakanhk, bu etkinliğin, insanın da bir parçası oldu- ğu çevreye zaran dokunmayacağı inan- cıyla vermiştir bu izni. Kuşkusuz, izin karannı, ilgili bakanlıklann ve uzman kişilerin görüşlerine, yazanaklanna dayandırarak. Oysa, Bergama-Ova- cık yöresinin halkı, farklı düşünüyor. Siyanürün doğrudan ve dolaylı olarak, hem insan sağlığına hem de havaya, suya ve toprağa ciddi ölçüde zarar ve- rebileceği, canlı yaşamı üzerinde ze- hirleyici etkileryapabileceği inancın- dadır. Bu nedenle, Izmir 1. îdare Mah- kemesi'ne başvurmuş. ve Bakanlık'ça verilen izin karannın bozulmasını is- temiştir. Mahkeme bu başvurunun içe- riğini benimsemeyince (1996), dava Danıştay'a götürülmüş ve Danıştay karan bozmuştur (1997). Danıştay 6. Dairesi'nin bu önemli karanna göre (Esas: 1997/635; Ka- rar, 1997/876), Bakanlık'ça verilen izin, anayasanın, bir yandan yaşama hakkına ilişkin 17. maddesine, bir yan- dan da sağhklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkını düzenleyen 56. mad- desine aykındır. Kararda, aynca, "si- yanürün ve öteki ağır metaflerin çev- re ve insan sağhğı için olumsuz etkiler yaratacak olan bir risk ve tehdh oluş- turduğu" görüşüne de yer verikniştir. "Işletmeciye ve yapılacak olan deneti- me duyulan güvene bağh olarak risk olasıhğının azalacağından söz ediJe- meyeceği''ni eklemekten de geri kal- mamıştır Danıştay. Danıştay'ın bu düşüncelere daya- nan karannı Idare Mahkemesi'nin be- nimsemiş olmasına karşın, bu kez Çev- re Bakanhğı, Danıştay'dan, Idare Mah- kemesi karannın temyiz edilmesini istemiştir. Danıştay, Bakanlığın bu is- temini reddedince, (Esas: 1998/510; Esas: 1998/1828), beklenirdi ki, Ber-- gamalı, bir hukuk savaşımını kazan- mış olmanın rahathğına kavuşabilsin. Ne yazak ki, böyle olmamıştır. Çün- kü, bir kez, yukanda adı geçen mah- kemeler dava konusu olan olayı bir yandan inceleyedursunlar; öte yandan yönetim, kesin karan beTdemenin da- ha uygun olacağını hesaba katmadan, söz konusu ortaklığın maden üretimi- ne başlamasına ve bununla ilgili ha- zırlıklan yapmasına göz yummuştur. tkinci olarak, Danıştay kesin karannı verdikten sonra bile yönetim, anaya- sanın yasama ve yürütmenin yargı ka- rarlanna uymak zorunda olduklannı beürten 138/4 maddesindeki kuralla kendisini bağh saymamıştır. Iç ve ulus- lararası hukukun bağlayıcı tüm kural- lanna karşuı, hükümetin, tavnnı Ber- gamalı yerine alûn madencilerinden ya- na koyması, hukuk devleti ilkesine saygıh olmalan gereken yöneticilere güyeni sarsmıştır. Üçüncü ve daha da önemli bir nok- ta, altıncılann, amaçlannı her ne pa- hasına olursa olsun gerçekleştirme is- teklerini her yola başvurarak inatla sürdürmeleridir. Bu çerçevede hükü- met, TÜBÎTAK'a kurdurduğu, fakat hukuka uygunluğu açıkça tarnşma gö- türen biryöntemle aldığı (AhmetOk- yay, "Bergama'da tzin Hukuksuz" Cumhuriyet, 23.6.2000) ve Danıştay karanndaki "risk" etmenini tümüyle yok sayan bir görüşe dayanarak altın işletmeciliğine yeniden yeşil ışık yak- maktan geri kalmadı. Hiç kuşku yok ki, böyle bir işlem yargı karannı aş- manın dolaylı bir yöntemidir ve huku- ka değer veren yönetimlerin saygın- lığına gölge düşürür. Ama, Bergama- h, işin peşini bırakmış görünmüyor. TE- MA gibi gönüllü kuruluşlann da yar- gılama sürecinde ona destek verme- leri sevindiricidir. Bu yüzdendir ki, Bergamalı bir sü- redir yine sokaklardadır. Türkiye, Bir- leşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonu'nca hazırlanıp 1988 yı- lında ımzaya açılan ve Aariras Sözteş- mesi diye bilinen, Çevre Konuiannda Bilgrye Erişim, Karar Verme Süreçle- rine Katılım ve Yargrya Başvurma haklannı güvenceye bağlayan ulusla- rarası sözleşmeye henüz imza koy- muş bulunmuyor. Dolayısıyla, yakın çevresini ilgilendiren kararlar, çoğu kez, halkın bilgisi dışında ve hatta hal- ka karşın alınabilmektedir. Ama, unutmamalı ki, halkın karar süreçlerine katılımı söz konusu ol- maksızın da, yönetim, hem Türki- ye'nin taraf olduğu başka sözleşme- lerin gereği olarak, hem de anayasa- nın, Çevre Yasası'nın ve daha çok sa- yıda yasanın bağlayıcıhğı nedeniyle, tavnnı toplum yaran doğrultusunda biçimlendirmek zorundadır. Ekono- misini geliştirmek ile çevre değerle- rini korumak amaçlannı bağdaştırma- yı öngören sürekK ve dengeü (sürdü- rülebiBr) getişme kavramının yer aldı- ğı Rıo Bıldınsi ve Gündem 21, Tür- kiye'nin en yüksek düzeyde temsil edildiği toplantılarda benimsenmiş belgelerdir. Oysâhükürneüerimiz, kı- yı, turizm, orman, imar, enerji, maden- cilik gibi çevreyle uzaktan yakından ilgili tüm kesimlerde ekonomik ge- lişmeye açıkça öncelik tanıyan bir ta- vır sergilemekte, çevreyi ise arka pla- na itmektedirler. Yatağan, Aliağa, Ber- gama, Fırtuıa Vadisi örnekleri, Ada- pazan Ovası'na Toyota Fabrikası kur- ma izni, devlet ormanlannın anayasa- yı bile zorlayarak kimi üniversite yer- leşkelerine açıhnası gibi kararlar hep aynı çevre karşıü tavnn örneklerin- den yalnız birkaçı değil midir? Ekonomisini hızla geliştirmek zo- runda olan bir ülkede hükümetlerin bu tür tavırlannı belki yadırgamamak gerekir. Ama o takdirde, ulusal ve uluslararası çevre toplantılannda her firsatta boy gösterip farkh Uetiler üret- meye, KaUanma Planlanna, Çevre Ey- lem îzlencelerine ve Çevre Kurultayı yazanaklanna değişik ilkeler koydu- rarak, her 5 Haziran'da (Dünya Çev- re Günü) ne yazık ki, şatafatlı sözler ederek halkı yanıltmaya hiç gerek yok- tur. Kuşkusuz saydamlık, dürüstlük, tü- zeye bağhlık ve tutarhlık devlet yöne- timinde olduğu gibi, kamusal alan dı- şında da uyulması önem taşıyan ilke- lerdir.Bergama altın madeni örneğin- de, kimi üniversitelerimizin ilgili bö- lümlerindeki öğretim üyelerinden ki- milen, yalnızca Bergamalının hak ve çıkariarma ters gelecek yazanaklara im- za atmakla kalmamış, konuya ijişkin ömek kararlan alan yargı organı, "bi- rOeri bu ülkede attm üretUmesini en- geffiyor" diyerek kınayıcı bir tavır ser- gileyebilmişlertır. Sonuç olarak belirteüm ki; Berga- malı, çevre bilincini öraek bir taban hareketine dönüştürmek zorunda kal- mış ve demokratik yollardan yürüye- rek sonuç almayı başarmıştır. Yöne- time düşen görev, anayasanın 129. ve 138. maddelerindeki açık buyruklar karşısında, yargı kararlannın gereği- ni yerine getirmek, dolambaçlı yol- lardan bu kararlan geçersiz kılmak is- teyenlere destek olmaktan kaçuımak- tır. • - EVET/HAYIR OKTAY AKBAL CumahHepYaşayacak Neye yarar, dedim kendi kendime, neye yarar? Sözcükleryeterli midir duygulan anlatmaya! Hep- si eskimiş, yıpranmış, yozlaşmış... Yînelene yine- lene anlamını yitirmiş sözqjkler! Hele konu ölüm- se, hele hele sevilen bir dostun yaşamdan kopma- sı ise hangi sözcük şu an içinde yaşadığım karan- lığı dağıtabilir? Necati Cumalı için pek çok yazımı okumuşsu- nuzdur. Gazetede, kitaplarda... özellikle şiiıieri içtn... öyküleri, rornanlan, denemeleri için... Daha da çok, dostluğu, arkadaşlığı için... Yanm yüzyıl, 1947'den2001 'e!.. Tekertekerçekip giden, gitme- si kaçınılmaz oian bir edebiyat kuşağı, kırkkuşağı! Birsel'ler, Aksal'lar, Külebi'ler, Kansu'lar, Koca- göz'ler. Orhan Kemal'ler, llgaz'lar, Nesirtier.. say sayabildiğince!.. önce 'Ahmet Necati yi tanıdım. O kırklı yıllar- da bir de Behçet Necati vardı. Yani Necati Cu- malı ve Behçet Necatigil. Yepyeni bir kuşaktı ede- biyat dünyasında paıiayan. Bir yıldızlar bütünü... Yeni şeyler, taze duygular, çağdaş düşüncenin, duyarlılığın yansımalan... Önceki kuşaklardan ke- sin çizgilerte aynlış, kopuş... Yaşama sevinci adı verebilecegimiz bir tad, bir arayış, bir etkileme... Yıl 1943'tü, Necati Cumalı'nın şu kısacık şiiri taptaze bir esinti gibi gelmişti: "Günaydın tavuk- lar horozlar/ Artık memnunum yaşamaktan".. Ataç'a adanmış bir şiirdi bu. 'Kızılçullu Yolu' adlı kitap o 40'lı yıllann edebiyat dünyasına yepyeni bir duyartığt getiriyordu. 'Şair Dostlanm' dizisini 'Varlık'ta yazmaya baş- lamıştım. Az çok tanıdığım şairier, Necatigil, Bir- sel, Aksal, Anburnu!.. Cumalı'yı hiç görmemiştim. Ankara'daydı, yirmi üç yaşında Hukuk'u bitirmiş çalışkan bîr genç. Benden bir iki yaş büyük, Ru- melilibiraileden, Ege'nin birköyünden, Urta'dan... Ama o ilk kitabındaki şiiıier beni kendi çocukluğu- ma götürmüştü. Kendim yazmıştım sanki o dize- leri! Cumalı'yı da bir çocukluk arkadaşı kadar ya- kın bulmuştum. 'Şairier ve Ben' adlı kitabımda is- teyen bulur okur. Sevgi dolu bir yazıdır. tstanbul'a gelişi, şair, yazar dosüaria kahveter, mey- haneler dolusu söyleşiler, geceler, tartışmalı gün- ler, Cennet Bahçeleri, Boğaz gezileri!.. Bir gece ya- nsı Orhan Veli, Cumalı Taksim'den Aksaray'a yü- rüyüşümüz... Dil Kurumu beraberlikleri. Hep sanat, edebiyat, şiir, hep şiir... Anılann saldınsı yamandır. Birbiri ardına sökü- lürler! Hangisi öne çıkacak, hangisi? Yani yazdığı şiirieri ilk kez telefonda okuması mı, kahvelerdeki tartışmalar mı, çağdaşlık, uygarlık savaşımındaki birliktelikler mi!.. Romanlar, öyküler, şiirler, denemeler, oyunlar... Koskoca bir kitaplık dolusu yapıtlar... Hepsi birbi- rinden güzel, etkili... Ama önce şiir, hep şiir! Bir ko- nuşmamızı anımsıyorum. Şiiri, öyküyü nasıl ya- zarsın diye sormuştum. Yanıtı şöyleydi: "önce bir rüzgânn taşıdığı tohum gibi küçücük bir şey dü- şer aklıma. Bu bir anlamdır, btr gerçektir, yaşam ilişkilerimizde öz denebilecek bir durumdur. Esin, olsa olsa bu olabilir..." Cumalı için pek çok yazı yazdım bu sütunda, der- gilerde, kitaplarda... Onun 'yaşlanmaz bir çocuk' olduğunu, 'nar taneleri kadar taze' şiirler, öyküler, romanlar yazdığını, çağdaş edebiyatımızın en önemli yazarlanndan biri olduğunu... Ölüm ona bir şey kaybettirmeyecektir. Sanatçı- nın ölümü olmaz ki! Cumalı'nın gerçek yaşamı bundan sonra başlayacak, o da zaman denen al- datmacayı her büyük sanatçı gibi yenecek... Seçkin Aydın Kimliği ve Siyaset Prof.Dr. Haluk KOÇ CHPMYK üyesi Y aznnın başında 18 Nisan se- çimleri öncesi, Türkiye'de ya- şanan olağanüstü döneme kı- saca bakmam gerekiyor. Si- yasal değerlendirme görevi- ni yerine getirmek isteyen seç- men, bunu sağhklı biçimde yapamayacak du- rumda, medya holdingleri ve şoven söylem- lerle kuşatılmıştır. Renkli basında terör örgü- tü başının karmaskeli fotoğraflan, öç ahna duy- gulanrun doruğa (zirveye) taşındığı başlık- lar, tüm yolsuzluklan, soygunlan, öteki Tür- kiye'nin gündeminden çıkartmış, toplum ge- lecek dört beş yılın yazgısını bu gözlüklegör- meye itilmiş, zorlanmış... Ozetle, kurumsallaşamamış tüm toplumla- nn vermesi beklenen tepkiye koşullanmış bir sjyasal gündem; ve 18Nisanseçimleri...Son- rasında ortaya çıkan, doğasında sağhklı olma- yan bir siyasal iktida» Seçim öncesinde pay- laşılan söylemler, seçim sonrasında iki bü- yük ortağın "değiştiklerini" topluma açıkla- malan ile kurulan birliktelik ve ne koşulda olur- sa olsun kendi kurgusunu işletmek için bu ya- pıda yer alan küçük ortak. Kurgunun ilk aşa- ması bu konumda tamamlandıktan sonra, yıl- lardır uygulanan alışılagelmiş sistem, bu se- fer "siyasal istikrar. ekonomik istikrar n söy- lemleriyle, sürdürülmeye tüm yabanıllığıyla (vahşiliğiyle) devam ediliyor. Sosyal devlet3- kesi'nin, bilinçli terk edilmesi sonucu bu dü- zenin tüm kurumlan ve açmazlan ile sürdü- rülmesinden yana olan yeni aktörlerin eski rollerini sürdürmeleri ile hem demokrasi hem de toplum zorlanıyor. Görüldüğü ve yaşandı- ğı gibi, istikrar sloganı ile topluma dayatılan sistem, yine siyasal çıkar paylaşımı ve devle- tin olanakJannın belirli gruplara aktanknası amacına tüm çıplaklığı ile hizmet etmeye de- vam ediyor. Siyasal iletişim uzmanı Erol Öz- koray'ın vurguladığı gibi "Bürokrasi, siyaset ve toptumdaki öbür çıkar gruplan, halk için ' ve halk adına yapüması gereken hizmetieri kendilerine kulîanıyorlar. Halk adına çabşmış gibi, halk için bir şeyler yapılıyormuş gibi dav- ranılrvor. Halktan seçimlerie yetki ahmyor ve halkyaranna hiçbir şe\ >apılmıyor. Yetki alan siyasiler, kendi kliklerini kuruyoriar ve çark böyle dönüyor. Bu durum da yolsuzlaklann, rüsvetin, yozlaşmanın ve çürümenin temeüni ohışturuyor" (1). Peki. seçkin aydm kimliği olarak ttmBnla- yabileceğimiz yapidaki kişüerin bugünkü ko- numlan, bu süreçler karşısındaki tepkileri ne- ler? Kökten ideolojik koşullandırması ve sa- vunulan olanlar dışında kalanlar neler yapı- yor? Topluma, sorumluluklan çerçevesinde na- sıl önderlik yapmayı düşünüyorlar? Her biri- si için, kendi liderliklerinde ayn bir siyasal ya- pı kurulmasını mı bekliyorlar? Seçimlerinixhep eleştiren, hep tepeden gören, çözüme katkı sağ- layabilecek, örgütlü bir siyasal uğraş dışında, yoksa kendi arkadaş ve dost toplantılannda mı anyorlar?.. Katkıda bulunmadan eleştirmek, taşın altı- na elini koymadan her şeyin düz^jmesini bek- lemek, bugün toplumu çevreleyen siyasal ve ekonomik lcuşatılmışhğı onaylamak, bu dü- zenin bu şekliyle sürmesinden yana olanlann ekmegine yağ sürmüyor mu? Seçkin aydın kim- liği, ütopik dünyalarda yelken açmak, soyut kimlikler aramak olmasa gerek. Ülkemizde, karşı karşıya olduğumuz kısa ve uzun erimli tehlikelere karşı, halkın yanında ohnak göre- vi ile yükümlüyüz. Bunlan yaşama geçirme- nin yollanndan birisi de siyasettir. Sırtında yükü ohnayan, vesayettaşımayacak seçkin ay- duı tipi insanlanmızın önerilerini, savlannı, kendi uzmanlık alanlannda siyasete taşıma- lan gerekiyor. Sosyal demokrasi bu beklen- tilere açık bir alandır. Bilimsel düşünce ve demokrasi, topluma ve halkına hizmet etme yolunda, mutlaka bu aydınlanmız tarafindan kullanılmalıdır. Unutulmamalıdır ki, katkıda bulunmadan eleştiri getirmek pek haklı bir ko- num değildir. Önce yukanda değindiğim nok- talarda kişilerin özeleştiri yapmalan gerekir. Sonra katkıda bulunup üretmek, doğrulann siyasete aktanlmasuıa çaba göstermek ve bu doğrulann siyasette yaşaölmasına örnek oluş- Uırmak gereklidir. Bu yolda çalışmak; bık- kınlık, geri kaçış, terk etme, yılgınlık, "ben çahşüm ama olmuyor, ne hafiniz varsa gö- rûn" noktasına gelmemelidir. tnanınbututum şu ya da bu siyasal kurumu, şu ya da bu lide- ri hedefleyen ucuz eleştirilerden çok daha faz- la katkı ve sorumluluk verecektir bizlere. Bir siyasal partiye üye olarak tavnnı kanıtlayan kişinin, kendisinden mutlaka yararlanılması- nı beklemesi de kanımca yeterli değil. Aynı kişinin, kendi öngörülerinin, kendi istekleri- nin siyasal yapı katmanlan arasında sözcülü- ğünü, savaşımcıhğını bıkmadan sürdürmesi ge- rekiyor. Bu noktada, Sayın Seçil Karal Ak- gün'ün 4 Kasım 2000 tarihlı Cumhuriyet'te çıkan "CHP'nin ilgisizügi" başlıklı yazısmda dile getirdiklerinin haksızlığı ortaya çıkıyor. Kolay lanlan, alıngan, çalışmayı umduğumuz yapuıın tüm özelliklerinin mutlak kendi arzu- ladığımız biçimde olmasını isteyen bir bek- lenti ile, dürüst ve üretken siyasete ne kadar katkımız olabilir? Yazımın başlığında vurguladığım gibi her seçkin aydın için ayn bir siyasal örgüt kura- mayacağımız açıktır. O zaman bu sorumlulu- ğu duyan ve siyasete katkı yapan her aydının karşılaştığı her sorunla, inançlan doğrultu- sunda, yakınma yerine, uğraş vermeyi sür- dürmesi gerekiyor. (1) Erol özkomy; tdea Politika, Sayı 2000 (9), sayfa: 6-9. Yüz Karası Bir Yargılama. FOTOGRAF SERGİSİ EMİNECEYLAN "HİNDİSTAN" (13 Ocak 'a kadar izlenebilir) Vakıfbank Kemol Sunal Sanat Merkezı, Istikbl Caddey, 241 Beyoâlu-lstanbul Av. K â m r a n BARAN Mustafa Kemal Demeği Genel Başkam E rmeni sorunu bugünlerde dış basın- da yeniden ısıtılarak gündemde tu- tulmak isteniyor. Geçmişin sömürge- ci ülkeleri olan dost görünümlü bu ülkelerin çabası, ulusumuzu, dünya kamuoyu önünde, soykınmcı olarak tanıtmak amacına yöneliktir. Aslında, Ermenilerin yapuklan Türk soykın- mı olan bu katliam sonrasında bugün yaşadığı- mız durum, elimizdeki tüm resmi bilgi ve bel- geleri dünya kamuoyuna yeterince açıklayama- mış ve gereğince anlatamamış nlm^mi7<1an kay- naklanmaktadır. Artık yalan ve iftiraya dayalı Ermeni propa- gandasına karşı, tanhsel gerçeklere dayalı her tür- lü resmi bilgi ve belgeyi ulusal bilinçle, dünya kamuoyu önünde tartışmaya açarak su yüzüne çı- karmamız gerektiğinin bilincine yeni vardık. Avrupa'nın öbür konularda olduğu gibi, bu konuda da ikiyüzlülüğünü, demokrat ve insan hak- lan sa\omucusu bir ülkede yaşanan tarihsel ve yûz knartKibir belge olan "Tehfiryan Da*ası''n4a ib- retle izleyelim. > Tehliryan, Taşnaklann emriyle Talat Paşa'yı Berlin'de 15 Mart 1921'de vurmuş bir terörist- tir. Ermeni yöneticileri, Yunanlılarla birlikte, zo- runlu göç üzerinde büyük gürültü kopannışlar, bu göçün Ermeni soykınmı olduğuna bütün dün- yayı inandırmışlardır. • Iddialanna göre, hiçbir şeyden haberi olma- yan masum Ermeniler, Nazilerin Yahudilere yapüğı gibi, toplatıhnış ve göç adı alünda Me- zopotamya çöllerine yollanılmış ve öldürülmüş- lerdir. Ashnda, 1780'de Osmanlı yönetimine silahh başkaldırma, 1914'te Türk soykınmına dönüş- müş, 1915 Şubatı'nda başlayan Van katliamı, Osmanlı Silahh Kuvvetleri'nin 22 Temmuz 1915'te şehri geri almasma kadar, Kaledibi, ta- rihi Türk mahallesinin 30 bin kişiyle birkaç ge- cede yok edihnesi ve kaçamayan Türklerin tü- münün katledılmesiyle son bulmuştur.( 1) Van'ı ziyaret edenler Van kalesinin sol yanı- na baknklannda Kaledibi mahallesinin kalınü- lannı hâlâ görebilirler. Niçin buraya bir "Türk Soykınmı Anıü'* (Şubat-22 Temmuz 1915 tari- hiyle) dikilmez, her yıl tören yapıhnaz ve turist- lere gösterilmez? Ermeniler, bir yandan soykınm yaparken, öte yandan da Ruslarla çarpışan ordumuzun yan ve gerilerine saldınnışlardır. Göç karan bu koşul- larda alınmıştır. Talat Paşa, göç esnasında Türk ve Ermenile- rin asla çatışmamalan ve kafılelerin yerlerine olaysız varmalaıı için gerekli bütün emirleri ver- miştir.(2) Bu gerçeklere ilişkin belgelen Şmasi Orel ve Süreyy^ Ynca nın "Talat Paşa'nm Telg- raflan" adlı kitabından bütün aynntılanyla oku- yabiliriz. • • Göç esnaftnda, 5 cephede çarpışan ordulan- mızdan aynlabilen kısıtlı sayıdaki askerlerin za- yıf koruması altında, l)fırsatçı haydutlar, 2)in- tikamjçin saldıranlar, 3)Ermeni nişancılann, ka- fılelerden kaçışını sağlamak için açtıklan ateş, 4)hastalık, kötü gıda ve yol yokluğu nedeniyle oluşan zayiat, soykınm diye adlandınlmışör.(3) Kafılelere saldıranlardan 1397 kişi yakalan- mış, 500 kişi kadan asılmıştır. Acaba o güne ka- dar bir tek Ermeni cezalandınlmış mıdır? (4) Talat Paşa'nın katıli Tehliryan, tutuklanmış ve Berlin'de sözde yargılanmış ve beraat etmiştir! Çünkü: 1) Talat Paşa'nın kansı, mahkemede bir tek avu- katla bile temsil edilmemiştir. 2) Tanıklann hep- si Ermeni ya da Ermenicidirler. 3) Mahkeme bir tek Türk tanık bile dinlememiştir. 4) Berlin Bü- yükelçisi Ennenidir. 5) "Ahnan Idfisesi'' perde ar- kasındadır. Tehliryan- mahkemeden bir kahraman gibi aynlmıştır!(4) Bu rezalete dayanamayan GL Bronsart von ScheDendorf, 24 Temmuz 1921'de "Deutsche Algemeâne Zeitung^da "-Erroenfler.Ruslarla sa- vaş haünde olan ordunun geri ve yanbrına sal- dmnakla kafannor, eli silah tutan bütün Türkler cephede olduklanndan savunmasız kalmış otan Türkleri kola> hkla katlediyoriardu. Tanığı oJdu- ğum Ermeni canavartığı, Türkiere yamanan ca- navarhktan kat kat üstündü_" diye yazmakta- dır.(5) Kafkas ve Filistin cephelerinde savaşmış olan Bavyeralı Binbaşı Schmidt ise, Berlın'de çıkan "Vosskhe Zettnng''a gönderdiği mektupta "_Bo beraat karan aynı şarüarda Almaniar için veri- len karariara tezat oluşturmaktadır... Ermeniler, Türklerin asi teb'ası idiler. Savaşta hiçbir şeyin buhınmadığ) bu durumda pek çok kişinin ölnıe- si kaçnulmaz bir sonuçtu_. Fırat böJgesinde kaç Türk askerinin açhktan öldiiğü düşünülüyor an?. Ayda yüzterce, hem de 1917 ydmdaJ n (6) Işte, demokratik ve insan haklan savunucusu Avrupa'nın öbür yüzü. KaynakTar: (1,2,3,4,5- Prof. E. Feigl, Ein Mythos das Terror ve K. Gürün, Ermeni Dos- yası, 6- Prof. Nejat Gövünç, Osmanlı ldaresin- de Ermeniler, GültepeY. 1983 s. 20) PENCERE Ölüm ve Dirim Necati Cumalı, bir süreden ben ölüfnle becel- leşiyor, üç beş dost bir araya gelince aramızda ya- pışkan bir sinek gibi vızıldayan soru aklımıza takı- lıyordu: - Nasılmış?.. - Kötü!.. Sigara dumanı gibi halka halka toplantıyı saran üzüntü, sonra dağılıp yok oluyordu; kimi zaman unu- tulsa bile beklentt herkeste yaygındı: Şair ölüyordu. "Alıştığımız bir şeydi yaşamak"; ölüme ise alış- mak olanaksızdı. Ve şair öldü. • Birbirini ve kendi kendini öldürmeye susamışla- nn ülkesinde şairin ölümü ne anlam taşıyor?.. Bel- ki 1975'te yazdığı "Öldürmeyeceksin" adlı şiir, bi- ze vasiyetidir Dinlerin buyruğuydu r öldürmeyeceksin ( . Tapınaklarda çaktılar çarmıhlan Elleri kaniı camilerden çıktılar Kalem kırdılar yargı yerierinde . ; ^ Peygamberlerini dinlemediler t Kudurgan dalgalar . ;. Tekneleri yutar denizlerde Çöllerden esen yeller ~ * Ekinleh kurutur Bil ki umut yeşildedir Yenilmeyen yeşilde Benim küçük serçem Kanaryam bülbülüm Kuru dal çalı diken Konmuş ötersin öt sen, öt, kardeş sesin Sulara rüzgâriara kanşsın Zalim ürksün sağır işitsin öldürmeyeceksin Evet, ne kendini öldüreceksin, ne başkasmı öl- düreceksin; ama, ya hem başkasmı hem kendini öldürmek üzerine algılıyorsan yaşamı?.. İnsan beşer.. Şiir bile buna şaşar. • Son yıllannda ölüme koşullanan Necati'yi yitire- ceğimizi biliyordum; ama, onunla birlikte nelerin yi- tip gittiğini dehşetle fark ettim. Yoksa Cumalı, Iz- mir'in Kordon'unu da mı alıp götürmüştü?.. Imbat artık eskisi gibi esmiyordu. Aşklan şiirlerin dizele- rine sinmiş uzun saçlı kızlar neredeydiler?.. Gizem- li gözleriyle taradıklan gelecek, geçmişe mi dö- nüşmüştü?.. Beyoğlu'nda bakışlan çakmak çak- mak volta atan Sait Faik'i de yoksa Necati'yle bir- likte mi yitirmiştik?.. Marmara Denizi, Cumalı'yla bir- likte mi öldü?.. Boğaz'a kirii bulutlann izdüşümle- ri yansıyordu. Neredeydiler temiz bulutlar?.. Şair- lerin, yazarlann, çizsrlerin, ressamlanrt''rerkiye- si'ni, Cumalı kendisiyle berabermi alıp götürmöş- tü?.. "İnsan yalnız ölür" diyen bilge yanılsama içinde- dir, birlikte ölüyoruz; Necati Cumalı ile el eleyiz; ya- şamaya alışanlann ölümü yadırgamalanndaki çe- lişkiyi yok edecek bilincin ışımasından doğan sı- caklık acılanmızı eritecektir. 20'nci yüzyılın takvim yapraklannda 21 'inci yüz- yılı aramak boşuna... • Ancak geleceğimizi insan sevgisinin hamurun- da yoğurabilirsek ölümü aşabilecek gücü yaşar- ken duyumsayabiliriz; Cumalı şiiriyle başarmıştı bunu: Bilirim yalnızlık üşütür insanı Kalp daima sevecek bihni arar Hatırlar bakışlarda kalan aşklannı Avuçlan hafif terli, yanaklan al al Ağaçlıklı yollarda akşam dolaşmalannı. Cumhurryet k ı t a p I a r ı Çarpıcı bir aşk öyküsünün ekseninde gelişen tütün ekicılerinin özel yaşantılan.llk yayınlandığı g-ingerçek bir edebiyat kahramanı haline gelen"Zehş"uı çavlan gibi bir biçemde anlablan öykûsü. Necati Cuınalı'dan bir başyapıt daha. Çağ Pazartama A.Ş. Tûrkocağı Cal No:39/41 1Z5140196 y CumhtgjyBt Çağ Pazartama A.Ş. Tûrkocağı Caj J ^ . kftap kulubû (34334)CaOa(o^u-teanJ»il Tel: (212 ANKARA DÖRDÜNCÜ ASIİYE UKUK MAHKEMESİ'NDEiN DosyaNo 2000,89 Ahmet Çolak vekilı tarafbdan Vahidettin Bilen ak>tıine açı- lan alacak davasının venlen ara karan uyanoca: Davalı Vahidettin Bıleo'in tvedık Caddesı No: 4S4C Deme- tevler/Ankara adresıne teblıgat yapılamadığından ısüc-^ davetı- yesının ılaDen teblıgıne karar venlımştır. BUenler Dayanıklı Tük. Mal. Paz. Ltd. Ştı. başlıkh Zî «9.1999 tarihli Vahidettin Bilen imzalı borç belgesinın altmdaic imzanın kendisioe ait olup olmadığı hususunda beyanda bulumak üzere davalı Vahidettin Bilen'in 07 022001 günü saal 9.45 t mahke- memızde bulunması ıstıcvap davebyesinın tebliğı yenaelfaım o\- mak üzere ilan olunur 15.12.2000 BaanL201
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle