15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 EYLÜL 2000 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER 1980yılında Avrupa Topluluğu, Türkiye ekonomisi için "hayati öneme sahipti"yorumunu yapmıştı Türkiye'ninAyrupa için önemi• 1980, zaten var olan "Sovyet tehdidine", Afganistan müdahalesinin ve îran olaylannın eklendiği yıldır. Alman muhafazakârlığı, bu konularda ve temel olarak Washington ile aynı görüşleri paylaşıyordu: Türkiye, Arap dünyasına yönelen Sovyetler Birliği karşısında, tıpkı Îran gibi, jeopolitik bir sürgü oluşturuyordu. NATO, Türkiyeve Yunanistan riirkıye ve Yunanıstan'ın gû- venlik politikalan açısından rolleri birbirlerini taniamlayı- cıydı. Biıbirleriyle ilişkiliydiler. An- lamlan burada yatıyordu. NATO tner- kezinin ana talebi, iki ûlkenin birbiri- ni desteklemesiydi. Nitekim 12 Eylül sonrasında, ilk uluslararası büyük adım, Ankara açısından, Yunanis- tan'ın NATO'ya yeniden dahil edil- mesi oldu. NATO, açık bir anti-Ame- rikan renge bûrünen tran'dan sonra, bölgenin kuzeyindeki savunma alaru- nı yeniden garantiye alabılmıştı. Türkiye, gerçı satın alma gücü açı- sından çok büyük bir pazar değildi, sentıaye kıtlığı içindeydi ve miîyon- larca ışsizıni Avrupa'ya gönderâıek için fırsat anyordu. Boîm başta obnak üzere AT başkentlerinin bakışı da bu yöndeydi. Ama hemen güneyindeki büyük hammadde kaynaklan ve satın alma gücü yüksek pazarlar ile Sovyet- ler Bırhği arasına da gırmış bulunu- yordu. Baü'nın enerji kaynaklan An- kara üzerinden denetienebiliyordu. Sovyetler'in yumuşak kamında ilk çatlaklar, 12 Eylül'ün arifesinde, An- kara'nın istediği fiyata ulaşmasmı ko- laylaşürmıştı. 1974'tekıKibnsHare- , kâtı, iki NATO ülkesinin ilişkilerini n o 4jace bozmuştu. Yunanistan NA- TO'nun askeri kanadından çekıldi ve Îran 1978-79'da anti-Amerikan, ama sıstem dışına kaçmayan, Almanya'ya yakınlaşmaya çalışan bir kitlesel dev- nnı, daha doğrusu bir siyasal iktidar değişimi yaşadı. Afganistan, tam da bu sürecin içine oturdu. Klep. Türfciye'den sorumhı tşte bütün bu dönüşümler içinde ve 11 Eylül 1980 itibanyla, AT için eko- nomik bir çekiciliği bulunmayan Tür- kiye'nin NATO nezdindeki önemi, ikinci bir bahar yaşamaya başladı. ABD, bölgede darbe üstüne darbe alıyordu. Gehşmeleribeürleyecekbir gücü kalmamıştı. Türkiye'de yaşanan ekonomik kriz, ABD'nin hangi mü- messılı aracılığryla temsil edıldiğını de gösterdi. Türkiye'ye para, petrol ve siyasal destek bulma işi, bir Al- man'a verildi: TOüther Leisler Kkp, 1930'larda henüz çocuk sayılacak yaşlardayken üç yıl kadar Türkiye'de yaşamıştı ve Washington ile olsun IMF ile olsun, çok iyi ilişkileri vardı. Sosyal demokrat Başbakan Hefamt Sdmridt'ınbu muhafazakâr danışma- nı 1979 yüında, "Tüm yolartartıkiık- tan sonra, nihayet ABD acısmdan da bu sorunda (Türkne krizi-O. Ç.) sa- dece Abnama'nın söz konusu otabi- (fiğj gajet açıkü" diye not alıyordu. Almanya, Türkiye'den sorumluydu. Almanya bölgede Amerikan tipi bir siyasal önderlik üstlenmeyi hep red- detti ve bu sayede de ekonomik çıkar- lannı garantiye aldığını düşündu. OSMANÇUTSAY -4- Gelışmeler ve rakamlar, o zamanki adıy- la Avrupa Topluluğu'nun (AT) Türkiye ile ilişkilennın tek taraflı olduğunu gösteriyor AT'nin Türkiye'nin dış ticareti üzerinde- ki ağırlığı çok büyüktü. Türkiye ekonomi- sınin tüm dinamik unsurlan, temelinden AT'ye dayanıyordu. Bu nedenle de, 1980 yı- lında AT. Türkiye ekonomisi için "hayati ÖDemi haizdT, ama tersi doğnı değildi. Ya- ni Türkiye'nin AT için pek bir ekonomik önemi bulunmuyordu ve bu nedenle de ulus- lararası sıyasetı konuya dahil eden "jeopo- Btik konumu" veya "stratejik konumu" tü- ründen kavramlar yardıma çağnlmıştı. Dış ticaretin dağılımı, 80'li yülar öncesın- de. aslında çok açık bir resim vermektedir: 1976 yılında Tüıkiye'nin toplam ithalatı 5 milyar 128 milyon dolardı ve bunun yüzde 45.6'sı AT kökenlıydi. Ihracatın ise yüzde 48.9'u AT'ye yapıhyordu. 1979'da ithalat 5 milyar 69 milyona düşmüştü ve bunun yüz- de 36'sı AT'den yapılıyor, ıhracatın da yüz- de 48.5'ı AT'ye gidiyordu. Ihracat pazann- daki payda önemlı bir değişiklik yoktu. Aslında asıl anlamlı venler, ABD ile iliş- kılerden çıkışordu. Türkiye 1976 yılında it- halatımn sadece yüzde 8.5'ini ABD'den ya- pıyor, ıhracatının ise yüzde 9.7'si bu ülkeye gidiyordu. 1980 yılında idıalat içinde ABD'nin payı yüzde 5.5'e, ihracatta da yüz- de 4.3'egerilemişti. Tutamak noktası' Türk dış tıcareti içindeki en önemli ka- lemleri, AT ve OECD ülkeien oluşturuyor- du. Özellıkle AT, Türkiye için hayat memat meselesi boyutlannda bir bağımlılıktı An- cak Türkiye'nin AT nezdindeki iktisadi önemsızlığı, Sovyetler'in Soğuk Savaş'ta genışlemesı nedeniyle siyaseten güç alıyor ve önem katsayısı sonuçta "paatif" çıkıyor- du. 1980, zaten var olan "Sovyettehdidiııe'1 , Afganistan müdahalesinin ve Iran olaylan- nın eklendiği yıldır. Alman muhafazakârlı- ğı, bu konularda ve temel olarak Washing- ton ile aynı görüşleri paylaşıyordu: Türkiye, Arap dünyasına yönelen Sovyetler Bırlıği karşısında, tıpkı Îran gibi,jeopolitik bir sür- gü oluşturuyordu. Türkiye'nin AT için özel bir yanı da, yumuşama sıyaseb yükseur ve "PaxAmericana" iklımı kırılırken Arap pa- zarlanndan kaynaklanıyordu. Türkiye, köprüydü. Tüıidye'de 12 Eylül süreci yaşanırken Avrupa Topluluğu ve NATO, Ankara'run jeopolitik durumunu değerlendirraek için çaba gösteriyordu. 'TürkiyeAhnanya y mn sonunluluğıuuhtydı y • Son bir yıldır eski iktidar partisi Hıristiyan Demokrat Birlik (CDU) bünyesinde patlak veren yolsuzluk ve kara hesap skandalının önde gelen isimlerinden Walther Leisler Kiep, 12 Eylül darbesinden hemen önce, Türkiye'ye yardım bulmak ve "Türkiye krizi"ni çözmek üzere 1978 Martı'nda, dönemin Başbakanı Helmut Schmidt tarafından özel Türkiye danışmanı olarak görevlendirilrnişti. • Bu görevi aldığı sırada Aşağı Saksonya Eyaleti Maliye Bakanı olan Kiep, "çökmek üzere olan Türkiye ekonomisi"ne, yeniden hangi çabalar ve ilişkilerle para bulduğunu, geçen yıl "Kalan, O Büyük lyimserliktir" (Was Bleibt ist Grosse Zuversicht) başlığı altında yayımlanan anılannda ayrıntılı olarak işlemişti. G idilebilir tüm yollar ölçülüp bi- çildikten sonra, ABD bu sorun- da (Türkiye'dekı krize yardım - O. Ç.) sadece Almanya'nın söz konusu olabileceğini açıkça anladı. (...) Türkiye'ye yardım, Bati devletlerinin. mali yıkımın eşiğindekı Türkiye'ye. her şeyden önce de tekrar jeopolitik istikra- nna yardımcı olmak istedüderi bir etkin- likti. Iran'daki dönüşüm dolayısıyla. Tür- kiye bu huzursuz bölgedeki en önemli merkez halini almıştı. Bu merkezden ha- reketle NATO, Doğu üe Batı arasuıdaki dengenın korunmasına bakarken kendi çıkarlannı sağlamlaştırabılıyordu. Ancak güçlük tam da buradaydı. Batı'nın gö- zünde Türkiye önemli bir tutamak nok- tasındayken Türkiye'deki izlenim, ken- disine Türkiye olduğu için değil, öncelik- le stratejik konumunun önemi nedeniyle yardım edilmek istendiği şeklindeydi. Nedenler arasuıda bu da vardı ve sonun- cusu değildi; sırf bu yüzden Türkiye ile IMF denetleme kurumlan da dahil ol- mak üzere uluslararası para kuruluşlan birbirine yabancılaşmıştı. Bu, azgelişmış bir ülkenin güçsüzlüğüydü. Bu ülke, pa- ra verenlerin büyük gücü karşısındaki umutsuzluğunu, maliye politikasında kendi yolunda yürümeyi arayarak gide- riyordu, aynca dış politika açısından da çok zor bir durumda bulunuyordu. lç po- litikada derhal bir şeyler yapmak zorun- daydı. Türkıye'ye yardmu. Batı ittifakı üye- leri nezdinde etkıh kılma görevini üst- lendiğinde, işimi sadece mali avans ve beldentileri karşılamakla sınırlı görmü- yor, tersine, Türkiye'nin özellikle IMF ile görüşmelerini yeniden yoluna koy- makta görüyordum. Hareketler siyasi olarak ana akış üzehnde kalacaktı ki, bu- rada Türkiye'nin çıkış noktasının fazla- sıyla bilincindeydim. Bu çıkış noktası- nın yakıcüığı, özellikle Türkiye'nin 1977 yazından beri pratikte ödeme yapamaz hale düşmesinden kaynaklanıyordu. Bu nedenlerle, 1979'un Mart ayında Türki- ye Merkez Bankası döviz transferinı res- men durdurmuştu. 1979 Mart ayı sonu itibanyla Türkiye'nin dış borçlan topla- mı 19 milyar dolardı ve buna faizler da- hil değildi; yabancı alacakhlann gayrires- mi verilerine göre bu borçlann en azm- dan 12 milyan kısa vadeli borçlardı. Türk devlet bütçesinin ödeme yapa- maz hale gelmesinin nedenleri, öncelik- le, iddialı bir sanayileşme programı üze- nnden daha çok ekonomik bağımsızlık kazanma çabasında yatıyordu. Ancak bu çaba, enerji kriziyle vaktinden önce fren- lendı \ e Türk ekonomisinde beklenme- dik biçimde olumsuz bir dönüşüme yol açtı. Yani, söz konusu programla ulaşıl- ması amaçlanan ekonomik canlanmaye- rine. ülkede yeni yeni ekonomik darbo- ğazlar meydana gehyordu. Bu durum karşısında aslında. Türkiye'nin IMF'yle bağlantı kurmaya çalışması gerekiyordu. Ama başka kararlar alındı ve bunun ye- rine. Türk ekonomisini kısa vadeli ban- ka ödemelenyle ve ıyı faiz de alarak da- ha hızlı krize girmesini fınanse eden Ba- tı bankalanna yönelindi. llave bir yük de 5 yıl önce Kıbns'a yapılan çıkarmaydı. Türkiye'deki durum, rakamlarla şöy- leydi: Işsizlik, o zaman resmi verilere gö- re yüzde 20'lerdeydi, enflasyon yüzde 70 olarak hesaplamyordu, ihracat potansi- yelinin ise lafı bile edilmiyordu. Aynca misafir işçilerin (Almanya'daki Türk iş- çileri-O.Ç.) havaleleri bir zamanlar 1.4 milyar dolar iken yüzde 35'likbir gerile- me kaydetmişti. Her alanda egemen bü- rokratizm. çahşmalan felç ediyordu ve devlet işletmelerinde bir zarar ekonomi- si hüküm sürüyordu. Ama bu çerçevede en derinden eüdli olan şey, yabancı ser- maye karşısındaki geleneksel düşmanca tutumdu. Zira Türkiye'yle IMF arasuıda dıyaloğun hızla düşmesı. bu tutuma bağ- lanıyordu. Dönemin Başbakanı Bâfent Ecevitve hükümetinin sahip olduğu sıya- sı hareket alanı. iktisat pohtikalan nede- niyle o kadar küçüktü ld felç tehdidi var- dı. Bütün bu unsurlar, siyasi gerilimin ge- rekçesiydi. bu konum da siyasi huzur- suzluklar şeklinde kendini boşalttı; hatta daha sonra teröre ve kan döküknesine yol açtı. Türkiye'de Batı'dan yüz çevir- meye yol açabilecek bir sürecin başlama- sından korkuluyordu. Bu, Batı'nm hâlâ bu bölgede kalinış yegâne ayağını yitir- mesi anlamına gelecekh. 70'li yıllann en hareketli piyasalannı oluşturan petrol üreten ve ıhraç eden ülke- ler açısından, Türkiye bir sürgüydü. Ülke- nin hemen güneyinde, bu hem hammadde, hem de petro-dolarlann rüzgânnı arkasma alan ihracat pazan uzanıyordu. Petro-dolar- lar sanayi ürünlerine talep demekti ve Tür- kiye'nin böyle, kendi varlığı dışında, aynca bir de "türev önemi" bulunuyordu. Nitekim 1979 yılında "dünya kazan o kepçe" Türki- ye için para arayan ve bulan WaMber Leb- ler Kiep, Îran'daki dönüşümden sonra Tür- kiye'nin bu istikrarsız bölgedeki en dikkate değer merkez olduğu konusunda göriiş bir- lıği sağlandığını anılannda da vurguladı: "Türkiye, Baü'nın gözüode, bir tutamak noktasydL" Türfclye korfcusu Ancak Federal Almanya başta olmaküze- re, Baö Avrupa, AT kredilerinin öngörüldü- ğü gibi kullamlmamasuıdan şıkâyetçiydi. Alman Türkiye'nin tam üyeliğının, verim- siz bir ekonomi ve verimsız bir insan mal- zemesini AT'ye ithal etmesinden korkulu- yordu. Tanm ürünlehnde olumsuz etki za- ten kaçınılmazdı. AT'nin Türkiye için mıl- yarlan bulan bir sübvansiyon polıtıkası iz- lemesi gerekecekti. Dolayısıyla,Türkiye, si- yasi bir ağıruk ve kazanım, ancak özellikle kriz dönemlerinde, ekonomik bir yüktü. Almanya nın görü$ü Hıristiyan demokrat çevrelerden sosyal demokratlara kadar geniş bir spektrumda, temel yaklaşım şuydu: Eğer AT ve özellik- le de Federal Almanya Türkiye'yi kaostan kurtarmak ıçın bir destek kampanyası açar- sa, bunun sadece askeri gerekçeleri olmaya- caktır. Uzunvadede AT'ninekonomikçıkar- landa burada yatmaktadır Bu görüşler, şöy- le tercüme edilebihr: 1980'de, tek başına Türkiye, AT için ekonomi açısından önem- li değildi, ancak uzun vadede belli alanlar- da gereklı yatınmlar yapılarak önem kazan- dınlabilir bir ülke halini alacaktır. AT ve NATO farfcı Gerçi doğrudan ekonomik unsurlar göz önünde tutulduğunda, Türkiye, Avrupa ve AT açısından gereksizleşiyordu. Ancak Tür- kiye için Avrupa'nın önemi hayati ölçüler- deydi. AT-Türkiye ilişkilerinde ekonomik ağırlık Türkiye yakasındaydı. Yani AT, Tür- kiye'yi kendi tarafina çekmek içuı özel bir çaba sarfetmiş değildi. Çabalar Türkiye'den geliyordu. NATO-Türkiye ilişkilerinde de göze çarpan bir ilişki biçimiydi bu. NATO- Türkiye bağlantılannda öncelik ve ağırlık siyasaldı. Türkiye, Batı ıttifakında yer al- mak için büyük çaba harcadı. Ancak AT ile NATO açısından bir siyasal fark vardı. NATO merkezı, Türkiye ve Boğazlara bağımhydı. Türkiye de pasıf ve bekleyen ta- raf olmadı, tersine gınşımcı ve davet edici taraf oldu. Sovyetler ile yüz yüze ilişkideki bir bölge, güvenlik politikalan açısından Türkiye için avantajdı. Petrol rezervlerine de komşu oteıası Türkiye'ye merkezi bir rol veriyordu. Türkiye sayesinde, Batı ittifakı, stratejik önemi büyük bir hava sahasıyla SSCB'nin Arap ülkelerinde giderek büyü- yen askeri nüfuzunu denetleyebileeek ko- numdaydı. Türkiye'nin önemi, tam da dar- beden hemen sonra patlayan Iran-Irak sava- şı nedeniyle, özellikle de petrol yollannın tehlıkeye düşmesi yüzünden daha da arttı. KöpniTürtlye Ingiltere'nın dünya efendihğinden. tek sü- per güç rolünden çekıhnesi, Ortadoğu'da bir boşluk yaratmıştı. Bu boşluğu ABD doldur- maya çalışb. Almanya Başbakanı Hehnut Schmidt görev yaptığı sırada da ABD'nin bu bölgedeki sorunlan layıkıyla anlayabıl- dığıne ve gereklerini yerine getırebileceği- ne hiç inanmadı:u Washington'ın dev^mse vetektaraft poikikasuu şnndiye dek hep en- dqeyle İ2İedikn diye yazdı. Türkiye, kaos yıllannda ve kaotik bir böl- gede, kontrol kulesi gibi görülüyordu. On yıllarca, parçalanmalann kader haline gel- diği bir coğrafyanın tam orta yerinde, bütün- lüklü ve istikrarlıydı. Iran'ın sistem içinde- ki büyük patlaması, Türkiye'nin stratejik önemini daha da arthrdı. Önem, Türkiye'nin köprü rolünden geli- yordu. Sovyetler'e "göğsünü siper edjyor". Bati dünyasının can daman petrol yatakla- rının da hemen kuzeyinde yer alıyordu. Enerji damarlan kesibniş bir AT'ye, Sov- yetler Birliği'nin, her istediğini, güçle değıl, ekonomik araçlar yardımıyla yaptırabilece- ğine inanılıyordu. Bu ınanç da, Türkiye'nin sıyaset borsasındakı değennı şışınyor, bu şışkınlığın sağükh olup olmadığı sorulmu- yor ve ekonomidekı zaaflar üzerine yansıtı- lıyordu. NATO'nun bakışı, buydu. 1979'da Iran'da yaşanan ABD karşıtı ama sistem içi " M o U v Devrimi" ve 1980 ba- şındaki Afganistan müdahalesini Bati, bir güvenlik kuşağuun, Bati denetiminden ko- panlması olarak gördü. Sovyetler'in yumu- şak karnı, Afganistan, îran ve Türkiye üze- rinden geçen kuşak, birdenbire parça parça otaıuştu. Îran'daki henüz tam niteliği ortaya çıkmamış toplumsal huzursuzluk ve Ka- bil'de Sovyet yanlısı bir iktidar, Türkiye'yi kendisine miras kalan kaderiyle bir anda baş başa bırakmışti. Bu da, Türkiye'nin önemi- ne ılave bir dopıng sayıldı. AT için değil, amaNATO için bu ilişkiler, Batı'nın çıkarmaydı. Bir maliyet unsuru sa- ydmıyordu. Öyle görülemıyordu. SÜRECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle