15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18 EYLÜL 2000 PAZARTESİ 20. YILINDA 12 EYLUL KAÇIŞ ÖYKÜLERÎ 'Bulgarpolisiyakalar'GÜRSELKÖKSAL HANNOVER-Asken darbe- den biryıl sonra Türkiye'yı terk edip Almanya'ya yerieşen, Dev- rimci Yol örgütünün ve TÖB- DER'in (Tüm Öğretmenler Bir- leşme ve Dayaruşma Derneği) önde gelen ısımlerinden tbra- him SevimH, Kapıkule Sınır Ka- pısı'ndan sahte bır pasaportla çıktığmı açıkladı. "Kendimi yakalanmaya hazuiamıştını'' diyen Sevımlı, ancak sınınn Tûrk tarafında değil de Bulgar tarafında bırtakım zorluklarla karşılaşmış. Avrupa'ya Tûrki- ye'den göç konusunda kıtap ça- lışmalannı sürdüren Sevimli, sorulanmızı yanıtladı. -12 Eylül öncesinde nasıl bir siyasi etkinlik içerisindey diniz? Neden darbeden sonra yurtdı- şına çıkmaya karar verdiniz? - 7O'lı yıllann ortalanndan itibaren öğretmen örgütlenme- si ile faşizme karşı sürdürûlen siyasi mücadelenin içinde yer aldım. 1978'deTÖB-DERMer- kez Yûriitme Kurulu üyeliğine seçıldım. Bir yıl sonra hakkım- da tutuklama karan çıkanldı. Darbe yapıldığı sırada zaten ÖB-DER ve Devrimci Yol'un önde gelen isimlerinden îbrahim Sevimli, Türkiye-Bulgaristan sınınnı sahte pasaportla geçmeye kalkınca yakalanmış. Ama Bulgar tarafında. Bir süre pasaportun gerçek olduğunu iddia eden Sevimli, "îşte sizinkiler 100 metre ötede. Gidip pasaportun sahte olmadığına dair belge getir" cevabını alınca kimliğini açıklamış. aranmaktaydım. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra tüm sola ve halka yöne- lik saldınlar arasuıda. Devrim- ci Yol adlı siyasi hareketin ge- nel komite üyesi olduğum ıd- diasıyla hakkımda yeni bir tu- tuklama karan daha çıkanldı. 'Yargısız suçlu llanı' Binlerce devrimci/sosyalist gibi yargısız-hukuksuz suçlu ilan edildim, televizyonlarda, gazetelerde fotoğraflanmız ya- yımlandı, duvarlara, kovboy fümlerindeki gibi aranıyor afiş- leri asıldı. Solu çökertme ve e2me operasyonlan, sokak in- fazlannın, işkencenin ve ötekı metotlann eşliğinde dur durak bilmeden sürdürûlüyordu. 1981 sonuna kadar Türki- ye'de kalmaya çahştım, ancak şartlar ıyice kötûleşmişti; bin- lerce insan tutuklanmıştı, yüz- lerce taıudığım işkencedeydi, et- rafımdaki çember iyice daral- mıştı, yakalanmak ya da öldü- rülmektense Türkiye'yi terket- meyi tercih ettim. Bu, gerçek- te bir zorunluluktu. Saklanrnak- tan, ikide bir ev ya da şehir de- giştirmekten başka bir şey ya- pamaz duruma düşmüştüm. - Türkhe'den nasıl çıktınız? - Bır ışçıye aıt ve son derece kötü düzenlenmiş birpasaport- la bir gece yansı Kapıkule'den otobüsle çıktım. Kendimi yaka- lanmaya hazırlamıştun, tabıi Tûrk polisine. Ancak tersi oldu. Tûrk yet- kililer belki bozulacaklar ama, Bulgar gümrükçüler pasaportun sahte olduğunu hemen anladı- lar ve beni orada tuttular. Oto- büs gitmışti. Ben bir süre pa- saportun sahte olmadığı konu- sunda ısrar ettim, sabaha doğ- ru "Madem Öyk sizinkiler işte yüz metre ötede, git, bunun sah- te olmadığını belgelettir, öyie gel" dedıler. Oeçls iznl Bunun üzerine gerçeği açık- ladım, ismimi söyledim. Ken- dilerince bır araştırma yaptılar ve iki gûn sonra geçiş izni ver- diler. Bu kez eski Yugoslav po- lisi sahteliği fark etti, beni ge- ri Bulgaristan'a gönderdi. Du- rumumu bilen gûmrükteki gö- revliler, beni Sofya'yagönder- diler. Orada yetkililerle görüş- tüm, iki gün havaalanında ya- tıp kalktıktan sonra uçakla Sof- ya'dan Frankfurt'a geldım. - Almanya'ya gebiikten son- ra neler yapnnız, şimdi neler yapıyorsunuz? - Almanya'ya geldikten son- ra Devrimci tşçi dergisinin fa- aliyetlerine, Demokrat Türkiye adlı aylık dergımn çıkanlması- na katıldım. Demokrat Türki- ye 1984'te, Devrimci tşçi ise 90'lann başında yayınlanna ara verdiler. Solda fikri ve politik bir ye- nilenmeye katkı için 1994'te Sosyalizmin Sorunlan Kitap Dizisi'nin, son iki yılda ise Ye- ni Zamanlar adlı dergirun çıka- nlmasına katıldrm. Birincisi- nin ömrû iki sayı, ikincisinin ise altı sayı sûrdü. tkisinin de an- lamlı ve değerli işlevler yenne getirdiklerini sanıyorum. Bu arada, doğrudan bizleri, Avrupa'da yaşayan politik, top- lumsal ve kültürel olarak etki- leyen sorunlar üzerinde kitap ça- lışmalanm da oldu. llk kitabım 'UzunKrGöçÖykûsü' 1993te, ikincisı ise 'KimoksizCemaat- ler' bu yıl yayımlandı. Üçüncü kitap Şu anda üçüncü kitabın ha- zırlıklanyla ve başka bazı ya- yın projeleri ıle uğraşıyorum. Ruhumda, solun tüm dünya ça- pında bozguna uğramış olma- sının hüznü, kalbimde -bir kıs- mını şahsen tanıma mutlulu- ğuna eriştiğim- kaybettikleri- mizın hauralan, beynımde umu- dun sesi ile eşıtlık ve özgürlük idealinin panlüsı, birlikte var- lıklannı koruyorlar. Yaşadıklanm, yeni bir dün- ya isteyenlenn kaderi değılse bi- le karşılaşabilecekleri durum- lar. Her şeye rağmen kapitaliz- me, onun kültürûne teslim ol- mamak için direnmeye, teorik- politik bakımlardan yenilen- mek için didinmeye. toplumsal sorunlara duyarlılığı koruma- ya devam... Darbecilere ve on- İann ardındaki güçlere, 20 yıl sonra verilecek cevaplardan bi- risı de bu. SÜRECEK C E Z A E V İ A N I L A R I Türkeş: Arjantin'de faşhn yıMsm ünlerden pazar, tarih 27 Nisan 1982'ydi Ankara'ya dunnadan yağmur yağıyordu. Dil Okuhı'nun havalandırması olarak kullanüan ehna bahçesi vıcık vıcık çamur içindeydi Babçenin Özel Harb Dairesi'ne bakan tarafında bir parça yeşiüik olduğu için, orada yürünebiKwrdu. Havalandırmaya fiç kişi rağfoet etmiştik. Diğerferi çamura batmamak için icerde kahnayı yeglemişlerdi Ecevh, Türkeş'le yeşil otlann üzerinde çamurlardan seke seke yürüyor, günün siyasi gefişmelerini konuşuyorduk. Söz nasüsa Ermeni teröründen açıkü. Ecevit, u Bu iş, Kıbns müdahafcsinden sonra ruzlandı. Rumlar kışkırtıyoriar. Ermenilerfc işbirüği yapıyoriar' 1 dedi. Türkeş de onu onayladı: "Evet efendim, mesela bir zamanlar biz Amerika'ya 3 subay arkadaş staja gitmiştik, bize en bû>ük yakuüıgı Türkiye'den giden Ermeniler gösterdfler. Aktuar, evterine götürdüler. Hatta biz bir parça cekindik, subayız, acaba bir şeyler yapariar mı diye. Öylesine yakm davranıyoriar ki memlekederini sonıyorlar, o zaman Tûrkiye'ye girmeierinin yasaklanmasına son verumesinj istrvoriardı. Bir keresinde de Paris'te lokantada yemek yiyoruz. Bir garson vamnııyıtan hiç aynlmrvor. Kuşkulandık Kuşkumuzu anlayınca, Türkçe sözlerle Tüıidye'den gehne bir Ermeni olduğunu ve Türkçe dinkmeye hasret kakhğı için bizbn yammızda durduğunu söyledi.'" Ben, Ermenilerin laşkırüldığını, ancak Türkiye'nin de oiaya hatah yaklaşOğuu benrtince Ecevit şunlan ekledi: "Amerika seyahatim sırasuıda ûniversitede konuştum. O sırada dışarda Ermenj-Rum kanşımı bir grup aleyhte gösteri yapıyoriardı. Ellerinde pankartiar, bağınp çağınyoriardL Neyse ben arabaya bindim. Diğer arkadaşlar henüz getmemişterdi, onlan beknyordıım. Amerikah korumalanm, 'Biz gideüm onlar arkadan gelirler' dedilerse de ben kaçmış gibi olurum diyerek bekkmevi yeğledim. Göstericüer arasından bir Ermeni yaldaştL 'Ecevit seni çok seviyoruz, Türkiye'deki Ermeniler sana emanet' sözleriyie ilgisini gösterdL" Türkeş araya girerek Ecevit'e o günkrde yoğunluk kazanan Falkland bunahmını sordu: "Biz bu konuda ikiye bötündük. bazı arkadaşlar İngütere'yi destekfiyor, bazuan da Arjantin'i. Mesela ben ve Sadi bey (Somuncuoğlu) tngiltere'den yanayız. Siz ne düşünüyorsunuz?*1 Ecevit, "BilemiyBrum id bir yanda Ingiliz sömûrged imparatorluğu, öte yanda cuntacı Arjantin faşistieri, insan tercih yapamryor" cevabmı verince Türkeş hepimizi şaşntan şu sözkri söyiedi: "Arjantm yenilsin efendinv böylece başmdaki diktatör de gider, belki bu sayede faşizm de yıküabinr™" Ecevit'le birükte anlamlı anlamh Türkeş'in yüzüne bakok. MHP Genel Başkanı başı öne eğik şekikk, demokrasi üzerine konuşmasun sürdürdü. Sobbet, nöbetçi askerin "Havalandırma bitmiştir" komutuyla sona erdl Ayakkabılanmızın çamurlarmı otJara sUdîk, her üçümüz de düşûnceli düşünceü merdhenteri nrmanıp odalanmıza yönddik. Oral Çalışlar (Liderler Hapishanesi, Çağdaş Yayınlar) 12 EylüTden sonra birçok sol görüşlü insan yargüanmadan suçlu ilan edildt Bu kişüerin resimleri duvarlara asıldı, televizyonda gösterildi Ziya Sonay, en büyük darbeyigazetecilik işkolunun yediğini söyiedi 'Gazeteler sermayenin eline geçti' Eylül döneminde çıka- nlan Anayasa ve yasa- larda.özellıkleişçihak- lanna' karşı bir anlayış egemen- dir. Bu yasalar, bir yandan çalı- şanlarm örgütlülüğünü zayıflat- mayı, bir yandan da sendikalann ellerini kollannı bağlayarak işlev- siz bir hale gehnelerini saglama- yı hedeflemiştir. Aradan geçen 20 yılda, Ulus- lararası Çahşma Örgütü (ÎLO) toplantılannda sivil hükümetler tarafmdan yapılan tüm vaatlere rağmen, işçi hak ve özgürlükle- rinin kullarumım gerçek anlam- da güvence altına alacak hiçbir iyileşmeye gidilmemiştir. 12 Eylül döneminin ürünü olan sendikal düzenlemeler, ülkedekı işçi hareketini genel olarak olum- suz yönde etkilemekle birlikte en büyük darbeyi gazetecilik iş- kolunavurmuştur. 1980 öncesin- de güçlü bir sendikal örgütlenme içinde olan gazeteciler, 12 Eylül dönemi yasalannın işverenlere tamdığı keyfilikler netıcesınde büyük ölçüde örgütlülüklenni yı- tirmişlerdir. 12 Eylül ile birlikte işçi hakla- nnı değil, sermayenin haklannı koruyan ve kollayan bir hukuk- sal çerçevenin ülkede egemen kı- lınması, gazete sahipliğınin nite- • Medyada yozlaşmadan, ahlaki çöküntüden, güvensizlikten ve gazetecilik mesleği ilkelerinin ihlalinden söz ediliyorsa bunlar, böyle bir düzenin yeşermesi için elverişli ortamı yaratan 12 Eylül hukukunun neticeleridir. liğinde de önemli bir değişikliğe yol açmıştır. Ülkede sermayenin giderek avantajlı konuma geç- mesinin arduıdan, gazeteci kö- kenli gazete sahipleri yerlerini sermaye gruplanna bırakmışlar- dır. Böylece gazete sahipliğine soyunan sermaye gruplannın, dördüncü güç olarak kabul edi- len gazetecilik mesleğinin avan- tajlarmı kendi çıkarlan için kul- lanmasmın yolu açılmıştır. 12 Eylül hukukunun sağladığı bu ortamı çok iyi değerlendiren sermaye gruplan, giderek geniş- lemiş, gazete gruplanna dergi gruplannı, ardmdan televizyon ve radyo zincirlerini eklemişler- dır. Bugün artık gazetecilik 'med- ya plazalara' taşuımış, kamusal bir hızmetten ziyade ticari kay- gılarla yapılır olmuştur. Medya- da yozlaşmadan, ahlaki çöküntü- den, güvensizlikten ve gazeteci- lik mesleği ilkelerinin ihlalinden söz ediliyorsa, bunlar, böyle bir düzenin yeşermesi için elverişli ortamı yaratan 12 Eylül hukuku- nun neticeleridir. Her ne kadar Anayasa ve ya- salarda, 'sendikava üyeotana hak- kı' bulunuyorsa da, bunun, işve- renler tarafmdan işten atmanın gizli gerekçesı olarak kullanıl- masını önleyecek yasal bir düzen- leme mevcut değildir. Sendikal ör- gütlenme ve toplu iş sözleşmele- rinin gazetecilere sağladığı hak- lardan rahatsızlık duyan medya sahipleri, yasalann kendilenne verdiği bu rahatlıktan yararlana- rak gazetecileri sendikadan isti- faya zorlamakta hiç güçlük çek- memişlerdir. Bugün sendikasız bir ortamda keyfiliklerini sürdüren medya sa- hipleri, stajyer gazetecilik uygu- lamasını 'kaçakişçfliğe' dönüştür- müş, tenf hakkı' uygulamasım vergi kaçırmanm bir yolu olarak kullanır ohnuştur. 12 Eylül hukukunun bir başka sonucu, gazetecihk işkolunda ya- yın ve dağıtım alanında piyasa- yı büyük ölçüde kontrol altında tutan iki- üç sermaye grubunun kendi aralannda 'kartel' oluştur- malan ve diğer basın- yayın or- ganlanna yaşama hakkı tanıma- malan olmuştur. Sendikasız basın Gazetecilik işkolundaki sendi- kasız ortam, basın özgürlüğü açı- sından da çok önemli bir tehdit- tir. Sendikal haklan ve iş güven- cesi bulunmayan gazetecilerin, medya sahiplennin çıkarlannı ze- deleyen her konuda 'patron san- sürüne' uğraması kaçımlmazdır. 12 Eylül hukukuna dayanarak büyüyen sermaye gruplannnı, bu düzenin değiştirilmesine de kar- şı çıkacağı doğaldır. Sendikal hak ve özgürlüklere tahammül ede- meyen sermaye gruplannın ege- menliğindeki medyanın, ülkede- ki demokratikleşme, hak ve öz- gürlüklerin genişletilmesi, 12 Ey- lül hukukunun ortadan kaldınl- ması mücadelesıne katkıda bulun- ması da olanaksızdır. GÖRÜŞ tSMET TITAN YAZia Herkesbı Notere Ihtiyacı OlaMlir YÖK ve rektöratamalan ile başlayan, kamu per- soneli ile ilgili olarak KHK ile doruğa çıkan Cum- hurbaşkanı'nın yetkilerinin neler olduğu sorunu, Cumhurbaşkan'nın noter olmadığının kanıtlan- masıyla çözümlenmiş bulunmaktadır. özellikle gazetelerde bu konu öylesine döne dö- ne vurgulanmıştf ki, sonunda Cumhurbaşkanı bi- le "Ben noteroldmam" (1) diyerek bu konuda gö- rüşünü açıklamıştır. Çankaya'nın noter olmadığı yolundaki yazılann tümüne yakınının birleştikle- ri ortak nokta: Noterlerin önlerine getirilen her belgeyi itirazsız. koşulsuz imzalamak zorunda olduklan şeklinde özetlenebilir. Bu konuda bir yazar daha da ileri gitmekte, "Çan- kaya'da noter değil hukukçu var (2) diyerek, no- terleri açıkça aşağılamaktadır. Bu yazıyı yazan ga- zetecinin hakaret davalarından doğacak tazmi- natlannı bekli gazetesinin sahibi ödüyordurama bu sözün temelindeki cehaletin kısa bir süre içe- risinde yok edilebileceğini sanmıyorum. Türkiye'de noter sayısı çok az. Buna rağmen noterlik yapan çok kişi var. Hemen hemen tüm resmi daireler, kamu kurum ve kuruluşlan, muh- tarlar ve bu arada elbette Cumhurbaşkanı da no- terlerin yetkilerine benzer yetkileri kullanmakta, bu anlamda noterlik yapmaktadırlar. Eğer noter, yaygın halkdeyişiyle "tasdik makamr ise, onay- lama yetkisi ile donatılmış her kişi ve makam sa- hibi "noterdir". Zaten Noterlik Kanunu'nun 60. maddesi buna öylesine uygun ki, noterler ancak "yapılması kanunia başka makam, merd veya şah- sa verilmemiş" olan ışlemleri yapabilmektedirler. Yani kanun koyucu istedığı takdirde, dilediği no- terlik yetkisini dilediği makam ve kişilere verebil- mektedir. Yasal koruması bu kadar zayıf bir mes- lek olabilir mi? Zaman zaman bu yoldaki yerli- yersiz yasal düzenleme istekleri, noterleri de Tür- kiye Noterler Biriiği'ni de bir hayli uğraştırmakta ve yormaktadır. Noterliğin en hafrf deyimi ile iyi bir srfat ve iş ol- madığını ifade eden, birçoğu hakaret amaçlı, bir kısmı kastı aşan yazı ve sözlerin hepsi bir yana, bir hukuk öğreticisinin, Sayın Prof. Dr. A. Ülkü Azrak'ın bu konuda yaptığı değerlendirmelerin eksik ve hatalı oluşu bu yazıyı yazmamın asıl ne- deni olmuştur. Sayın Azrak, 16 Ağustos 2000 tarihli Cumhu- riyet gazetesinde yayımlanan yazısında, noter- lerin "özel hukuk işlemleri üzerinde yetki, şekil ve usul açısından" dışsal bir denetim yapmak- ta olduklannı belirtmektedir. Bu belirleme eksik- tir ve hatalıdır. Evet, noterler yetki, şekil ve usul açısından işlemleri denetlerler. Bunun yanında no- terler, işlemlerin içeriğini de denetlerler ve gerek- tiğinde yasaya uygun hale getirilmesini isterler. Çünkü 1512 sayılı Noterlik Kanunu'nun 53. mad- desi bu konuda tartışmaya yer bırakmayacak bir niteliktedir. Buna göre: "Noterier, kanunlann em- redici hükûmlehne aykın hususlarda iştem yapa- mazlar. Bu hüküm, imza onaylaması yapılan iş- lemlerin münderecatı hakkında da uygulanır." Nitekim Sayın Azrak, bu yazısındaki eksik ni- telendirmeyi fark etmiş olmalı ki, daha sonra ya- pılan bir söyleşide; "Ama noter de hukuka aykı- n birişlemi onamaz" (3) demek suretiyle ilk ya- zısındaki eksikliği gidermeye çalışmıştır. Ancak Sayın Azrak'ın, noterterin; işlemleri yetki, şekil ve usul yönünden inceleyen kimseler olduklan yo- lundaki görüşünün değişip değtşmediğini bile- miyorum. Sayın Azrak'ın, noterlerin dışsal denetim yap- tıklan yolundaki değerlendirmesi basındaki bir- çok yazar tarafmdan derhal sahiplenilmiş, "Çan- kaya noter değildir", "Cumhurbaşkanı noter mi- dir, imzalasın?" şeklindeki, noterteri küçük düşü- rücü ifadelere hukuki kılrf bulmuş gibi bu değer- lendirmeye sanlmışlardır. Nitekim, 19 Ağustos 2000 tarihli Sabah gazetesinde llker Saner ad- lı yazar, sanki konunun 40 yıllık uzmanı imiş gibi değerlendirmeleryapmakta, noterlik dersleri ver- mektedir. Bu da gösteriyor ki, Sayın Azrak'ın ek- sik ve hatalı değerlendirmesi maalesef bazılan- nın "bilgisahibi olmadan fikirsahibiolmalanna" yol açmıştır. Başlangıçta belirttiğimiz gibi bütün bunlann üstüne Sayın Cumhurbaşkanı'nın da aynı sözle- ri söylemesi, her şeyin tuzu-biberi olmuştur. Sözün özü; kimse noter olmadığını kanıtlamak için uzun boylu uğraşmasın. Zaten noter olma- lan zor. On bini aşkın avukat, hâkim ve savcı no- ter olmak için sıra bekliyor. Ülkemizde en saygın mesleklerin başında kabul edilen noterlik kuru- mumun bu şekilde hırpalanmasının kimseye bir yaran da yoktur. Unutmayınız!.. Yarın sizin de notere ihtiyacınız olabilir!... , 1- Hürriyet gazetesi, 23 Ağustos 2000. 2- Enis Berberoğlu, Hürriyet, 9 Ağustos 2000. 3- Leyla Tavşanoğlu, Cumhuriyet, 20 Ağus- tos 2000. Ülkü Azrak ile yapılan söyleşi. POltre / İBRAHİM SEVİMLİ Türkiye 'ye dönemiyor ın Seydi- şehir ilçesimn Karaviranköyün- del950'dedoğan îbra- him Sevimli, 12 Mart darbesi yapıldığında An- kara'da Gazi Eğitim Ens- titüsü Türkçe Bölümü öğrencisiydi. 1967 yılından itiba- ren sol fıkirleri bemm- sediğini açıklayan Se- vimli, 1970'te Gazi Eği- tim Enstitüsü Öğrenci Birliği Başkanlığı'na getirildı. Sevirrüı, dar- be sonrasında nıtuklan- dı. Ankara Dev-Genç davası sanıklan arasm- da yer aldı. lOyılhapsemahkûm oldu ve 1974 affiyla ser- best kaldı. Daha sonra enstitüyü bitirerek öğ- retmen olan Sevimli, Si- verek'e atandı, üç ay sonra da öğretmenlik- ten çıkanldı. 1975'ten itibaren daha sonra Dev- rimci Yol adını alan Dev- rimci Gençlik dergisi et- rafmda toplanan grup içinde yer alan Sevimli, 1978'de de TÖB-DER Merkez Yürütme Kuru- lu üyeliğine seçildi. 1981'de Türkiye'den aynlan Sevimli, Alman- ya'da Devrimci işçi gru- bunda yer aldı ve De- mokrat Türkiye dergi- sinin çıkanlmasına ka- tüdı. Şimdıye kadar Tür- kiye'de iki kıtabı çıkan ve Almanya'daki çeşit- li yayın girişimlerinde yer alan Sevimli, Türki- ye'ye dönemiyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle