15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 EYLÜL 2000 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA ihJvOJN O J T L I / [email protected] Fasondan markaya geçiş • tSTANBUL (AA) - Tûrk tekstil ve hazır giyim sektörü, Tûrk modasını dûnya pazarlannda tanıtma ve markalaşma atağım sürdûriiyor. İHKİB ile ITHIB işbirliğiyle hazırlanan tanıtım programı kapsamında, Paris, Londrâ ve New York'ta Türk kreasyonlan sergilenecek. ÎTHİB Başkanı Oğuz Satıcı, "Sektör fason ûretim dönemini kapatıp marka yaratmak gibi alanlara yönelmelidir" dedi. Kriz, Mair'e yaramack • LONDRA(AA)- Ingiltere'deki petrol krizi iktidardaki Işçi Partisi'ne halkın desteğini önemli ölçüde azalttı. Bir anket, Işçi Partisi'nin, bugûn seçim olsa Muhafazakâr Parti ile aynı oyu alacağını gösterdi. Ankete göre Ingilizlerin yüzde 71 'i, fıyatlardaki yüksekliğin tek sorumlusunun hûkümetin olduğunu düşünüyor. Akaryakıttan alınan vergilerin eğitim ve sağlık gibi alanlara harcandığı sözlerine de halkın 77'si inanmıyor. Enerjtde kışlft önlemler • ANKARA(AA)- Türkiye'nin kış aylannı karanlıkta geçirmemesi için enerji açığına çareler anyor. Bunlar arasında gezer santrallar kurulması, ithalatın arttınlması ve tasarrufiın sağlanması gibi acil önlemler ilk sırada yer alıyor. Eneıji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'ndan alınan bilgiye göre TEAŞ, "acil önlemler" çerçevesinde, bugûne kadar toplam 75 megavat gücûnde 4 gezer santralı devreye soktu. Bunun yanı sıra yağışlann artmasıyla hidroelektrik santrallanndan enerji kazanımı bekleniyor. Vankalanla baskıvar1 • EDtRNE(AA)- Dûnya Kalkınma Bankalan Birliği ve Islam Kalkınma Bankalan Birliği Başkanı Trakya Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Sudi Apak, "Türkiye'de bankacılık sektörü olması gereken yerde değil" dedi. Apak, banka sayısının 20 'ye indirilmesi ve yabancı bankalann sayısında artış olması gerektiğini belirtti. Devlet bankalannm siyasi baskı nedeniyle çok kötü yönetildiğini vurgulayan Apak, Türkiye'deki Bankalar Yasası'nı da yeterli bulduğunu söyledi. Yoksd aüeye koyun yardum • MARDİN(AA)- Mardin Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı'nca yardıma muhtaç 11 aileye, toplam 99 adet koyun dağıtıldı. Vali Temel Koçaklar, yörede hayvancıhğın geliştirilmesi ve ailelere gelir sağlanması amacıyla koyun dağıtüdığını belirterek her aileye 9'ar adet koyun verildiğini söyledi. Koyunlar için 8 milyar 665 milyon lira harcandığını belirten Koçaklar, seracılık ve ancılık projesi için de toplam 14 milyar lira aynldığını ifade etti. Kişi başma milli geliri 2900 dolara düşen Türkiye, bir alt gruba geriledi Türkiye yeriırikoruyamadı• Dünya Bankası'nın 'Dünya Kalkınma Göstergeleri 2000' raporuna göre Türkiye ekonomisi 1999 yılmda 394.1 milyar dolarlık satın alma gücü paritesiyle GSMH'si açısından da dünya sıralamasında bir basamak daha gerileyerek 18'inciliğe indi. Ekonomi Servisi - Türkiye'de yaşanan ekonomik olumsuzluklar uluslararası ra- porlara da yansıdı. 2 bin 900 dolarlık ki- şi başına geliriyle dünyada 88. sırada bu- lunan Türkiye, artık "alt orta gelirli üike- ler" grubunda yer alıyor. Geçen yıl yüz- de 6.4 küçülen Türkiye ekonomisi, 394.1 milyar dolarlık satınalma gücü paritesiy- le gayri safı milli hasılası (SGP-GSMH) ile dünya sıralamasında bir basamak da- ha gerileyerek 18.'liğe indi. Dünya Bankası'nın "Dünya Kalkınma Göstergeleri 2000" raporunda yer alan verilere göre ABD, 8 trilyon 350.1 mil- yar dolarlık SGP-GSMH ile açık farkla birinciliğini korudu. İlk beşe giren diğer ülkeler, sırasıyla Çin, Japonya. Hindistan ve Almanya oldu. 1998'de 419 milyar dolarlık SGP- GSMH'ye sahip olan Tür- kiye'de bu rakam geçen yıl 394.1 milyar dolara indi. Türkiye'nin 1997'de 16., 1998'de 17. olduğu sıralamada geçen yıl- Ülke ^ 1- ABD 2- Çin 3- Japonya 4- Hindistan 5- Almanya 6- Fransa 7- Ingıltere 8- Italya 9- Brezilva 10- Rusya 11- Meksıka 12- Kanada 13- G. Kore 14- Ispanya 15- Endonezya 16- Avustralya 17- Ariarrtin 18- Türkiye ig- Höllanda Gelir liginde düştük J 1999 Nüfus (Milyon) 273 1,250 127 998 82 59 59 58 168 147 97 31 47 39 207 19 37 64 "" 16 20- Güney Afrika 42 21- Tavland 22- Irart 23- Potonya 62 63 39 1996 SGP-GSMH (Milyar Dolar) 7,904 3,779 2,982 2,018 1,807 1,248 1,200 1,173 1,070 h 907 1 . , 714 691 616İ 628 I^~ 490 k 409 1—-424 419 i 3bU M 343 •.-—338 317 292 Kişi Başına Gelir (Dolar) 29,240 3,051 23,592 2,060 22,026 21,214 20,314 20,365 6.460 6,180 7,450 22,814 13,286 15,960 2,407 21,795 11,728 6,594 ÜV,3üb 8,296 5,524 5.121 7,543 1999 SGP-GSMH (Milyar Dolar) 8,350.1 . 4,112.2 1 , 3,042.9 2,144.1 1 1,837.8 ! „ . 1,293.8 1,234.4 1,196.3 1,061.7 928.8 752.0 726.1 685.7 659.3 505.0 426.4 414.1 394.1 364.3 350.2 345.4 325.2 305.5 Kişi Başına Gelir (Dolar) 30,600 3,291 24,041 2,149 22,404 21,897 20.883 20,751 6,317 6,339 7,719 23,725 14,637 16,730 2,439 22,448 11,324 6,126 23,052 8,318 5,599 5.163 7,894 1998'deki Sırası 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 14 13 15 18 16 17 19 20 21 22 23 kı ilk 12 değışmedı. Furkne'nin geçen yılki sırasına ise Arjantin yerleşti. SGP ile kişi başına milli geliri de 1999'da 6.126 dolara inen Türkiye, bu açıdan dünyada 82. sırayıaldı. Türkiye'de 1998yılındabu rakam 6.594 dolardı. Cari fiyatlarla GSMH'si 1998/99 dö- neminde 200.5 milyar dolardan 186.3 milyar dolara inen Türkiye, dünya sıra- Iamasındaki 22.'liğini korudu. Ancak aza- larak 2 bin 900 dolara düşen kişi başına gelir, Türkiye'yi, bu sıralamada dünya 88.'si yaptı. Alt orta geürli ülkeler gru- bu, kişi başına milli geliri 756 ile 2 bin 995 arasında olan ülkeleri kapsadığın- dan Türkiye bu gruba dahil oldu. 1997 ve 1998 yılında üst orta gelirli ülkeler gru- buna dahil olan Türkiye, Dünya Banka- sı'nın gelir sınıflandınnasına göre de bir alt gruba düştü. Uzmanlar umuthı Bu sonuçlara karşılık uzmanlar, Tür- kiye'nin 2000 yılında yüzde 6.5-7 arasın- da bir büyüme gerçekleştireceğini tah- min ediyor. Bu durumda Türkiye, 2000 yılında yenıden kişi başına milli gelirini 3.100 dolardüzeylerine çıkaracak ve üst orta gelirli ülkeler grubuna dahil olacak. SGP-GSMH'de ise Türkıye'nin Arjan- tin'i geride bırakıp 17'nciliğe çıkacağı tahmin ediliyor. Dünya Bankası, 1999 yılı için yapnğı sınıflandırmada, 9.266 dolar ve üstü ki- şi başına milli gelire sahip ülkeleri yük- sek, 2.996-9.265 dolar arasında kişi ba- şma milli geliri olan ülkeleri üst orta, 756-2.995 dolar arasında kişi başına mil- li geliri olan ülkeleri alt orta, 755 dolar ve altı kişi başına milli geliri olan ülke- leri ise düşük gelirli ülkeler olarak sınıf- landtınyor. 'E-ticaret enflasyonu düşürüyor'ANKARA (AA) - Gelişmiş ekonomilerin gelecek beş yıl- da elektronik ticaretten sağla- yacaklan faydanın, yıllık orta- lama yüzde 1.2 gayri safı yur- tiçi hasıla (GSYİH) artışı ve yüzde 0.5-0.8, enflasyon düşü- şü olarak tahmin edildiği belir- tildi. Dış Ticaret Müsteşarlığı'mn (DTM) "YeniEkonomi" başlık- lı çalışmasında. Amerika, Av- rupa Birliği ülkeleri ve Japon- ya'da bu alana yapılan yatınm- lann, yıllık ortalama yüzde 12 arttığı kaydediML-E-ticaret«i- • rosunun 2002-2003 yıllannda 1 trilyon dolan aşmasının bek- lendiği vurgulandı. Firmalar arası ticaretinelektronik ortam- da 2003 yılı itibanyla Ameri- • Gelişmiş ekonomilerin önümüzdeki 5 yılda elektronik ticaretten sağlayacaklan fayda sonucu GSYİH'lerinde yıllık ortalama yüzde 1.2 artış, enflasyonda ise yüzde 0.5-0.8 arasmda düşüş gerçekleşebileceği ileri sürüldü. ka genelinde 4 trilyon dolara ve yüzde 0.5-0.8 enflasyon dü- sağladığı tasarrufun tüm eko- ulaşacağının öngörüldüğü bil- dirildi. Çalışmada Asya'da 1999 yılında firmalar arasında elekt- ronik ortam yoluyla gerçekleş- tirilen ticaretin yaklaşık 30 mil- yar dolar düzeyinde olduğu kay- dedildi. 'Internet işleri kolayhyor' Gelişmiş ekonomilerin gele- cek beş yıllık süreçte e-ticaret- ten sağlayacaklan faydanın, yıl- lık ortalama yüzde 1.2 GSYİH şüşü olarak belirlendiği vurgu- landı. Internetin fiyatlan düşüre- ceği, en ucuz hammadde ya da aramalı tedarikçisinin bulun- masmı kolaylaştıracağı, firma- lar arasındakı tedarik zıncınnin daha sağlıkh işlemesini, envan- ter kontrollerinin optimum ha- le getirihnesinin de firma ma- liyetlerini önemli ölçüde düşü- receği ifade edildi. Çalışmada, sanal ticaretin nominin tasarruf eğilimlerini ve miktannı etkileyecek boyut- ta olduğuna dikkat çekilerek yarattığı fınans mekanizmasıy- la tüm ekonomik ajanlar için fi- yatlan daha şeffaf hale getirdi- ği kaydedildi. Yeni ekonominin en büyük faydasımn eski eko- nomiyi daha etkili hale getirme- si olduğu vurgulandı. Gelişmekte olan ülkeler için internetin sıçramatahtası göre- vi yaptığmın ve bu ülkelere ge- lişmiş ülkeleri yakalamak için tarihi bir firsat sunduğu da be- lirtildi. Türkiye için kalkışa ge- çiş aşamasının kıstaslannın ye- rine getirildiği kaydedilen ça- lışmada, artık teknolojik dev- rimden yararlanılarak gerekli ekonomik atılunm yapılması gerektiği ifade edildi. Afalım zamanı Çalışmada, 100 Türk şirketi üzennde yapılan araştırmaya göre, bu şirketlerin 22'sinin elektronikticaretyaptığı, 15'inin yakın zamanda gerekli altyapı- yı tamamlayarak, bu alanda fa- aliyet göstermeyi planladığı öğ- renildi. 63'ünün ise elektronik ticaret yapmayı hiç düşünme- yişi dikkati çekti. DÜNYA E K O N O M İ S İ N E B A K I Ş / ERGlN YILDIZOĞLU LONDRA [email protected]. Başbakan'ın, IMF memuruna kahra- manca karşı çıkışı ne yazık ki içimizi ra- hatlatmadı. Aksine, ülkenin bağımsızlığı- nın büyük ölçüde aşınmış olduğuna iliş- kin kuşkulan güçlendirdi. Oyle ya, Cotta- relli'nin bu ülkenin, ekonomik siyasi/ka- rarsüreçlerini etkileme gücü olmasa, cid- diye alınıp da adama, "Sen kendi işine baksana" denir mi? Hem de, hemen ar- kasından IMF direktiflerinin yerine getiri- teceği aynca vurgulanarak... llginç bir çelişki Kimi yaklaşımlara göre küreselleşme ve teknolojik devrimin bir sonucu ola- rak "bagımlılık" ve "geri kalmışlık" kav- ramlan açıklayıcılıkJannı yitirdiler. Bu yüz- denu bağımsızlık"la ilgilenmenin bir an- lamı kalmadı. Ama, tüm az gelişmiş ülke- lerin, kendi dışlannda kimi merkezlerde (VVashington, Wall Street, IMF-Dünya Bankası) hazırlanan ekonomik reçete- leri uyguladığı, uluslararası mali serma- yenin kendi topraklanndaki hakiannı ve im- tiyazlannı genışlettiği, kendi devletlerinin/ hukuklannın yabancı sermaye karşısın- daki iktidannı sistemli bir şekilde sınııia- dığı görijlüyor. Bu arada, küresel düzlem- de, gelir dağılımı bozulmaya; yoksulluk, borçlanma, ekonomik, siyasi istikrarsızlık artmaya devam ediyor. Belli ki, bu "moda yaklaşımlaria", bu yaklaşımlann halen ya- şanan sürecin sonuçlanna ilişkin öngördük- leri arasında bir çelişki var. Bu çelişki de ister istemez, bağımlılık ve geri kalmış- lık arasındakı ilişkinın açıklayıcılığını koru- maya devam ettiğini düşündürtüyor. Ben- ce şimdi sorun, bağımlılık ilişkisinin aldığı yeni biçimlerie, geri bıraktına etkilerini çö- zümlemekle ilgili. Kaba ve kısa bir hatırlatma Sömürgecilik döneminde kapitalist ül- keler, sömürgeleri, doğrudan siyasi dene- tim altında tutarak hammadde ve tanm ürünleri kaynağı, daha az da pazar olarak kullanıyorlardı. Sömürgelerin ekonomik siyasi gelişme süreçleri, tümüyle sömür- geci ülkenin çıkartanna göre şekilleniyor- du. Sömürgeler sanayileşemiyor, hatta kaprtalistleşemiyordu. Bu dönemde ba- ğımhlıkla, geri kalmışlık arasındakı iliş- ki, ırkçı teorilerin etkisinde kalmayanlar için, çok açıktı. Gelişmek için ilk önce si- yasi bağımsızlığın kazanılması gerekiyor- du. Bildiğiniz gibi sömürge sistemi 20. yüzyılın ilk yansında çözülmeye başladı. Bağımsızlığını kazanan kimi ülkelerde, ilk kureselleşmenin çökmesinin getirdiği ola- naklann da katkısryla, bir gelişme, sana- yileşme süreci başladı. Ancak II. Dünya Savaşı'nı izleyen "yeni dünya düzeni" için- de, görüldü ki, söz konusu ülkelerte ge- lişmiş ülkeler arasındaki fark kapanmıyor, hatta kapanmasının koşulları'da oluşmu- Bağımlılık ve Geri Kalmışlık L Bağımlılık ilişkisinin yeni biçiminin geri bıraktıncı etkilerini çözümlemek şart. yordu. Bu kez de, yeni uluslararası iş bö- lümü, eski sömürgeleri, bir göreli az ge- lişmişlik, teknolojik geri kalmışlık içine hapsetmiş gibiydi. Dün sömürge olanlar, öz kaynaklannı, talan edildiklerinden do- layı kendi gelişmeleri için kullanamıyorlar- dı. Bu sefer, talan yoktu ama, ticaret ala- nında "eşrtsiz değişim", sanayi alanın- da da doğrudan Çok Uluslu Şiketlerin (ÇUŞ) kâr transferi, gelişme için gerekli ekonomik artığın önemli bir kısmını alıp gö- türüyordu. Üstelik, sürekli artan bir dış borçyüküne, gelişmiş ülkelerin modası geç- miş ürün modellerine, teknolojilere ve montaj sanayiine mahkûm olmak gibi bir durum da vardı. Belki iç pazan gümrük duvarlan arka- sında korumak, gelişmeyi planlamaya ça- balamak mümkündü ama, iç pazartia ege- men olanlar da yine ÇUŞ idi. Üstelik bu sefer ÇUŞ, Devlet/ çoğu zaman ordu ve kimi yerli iş çevreleri arasında oluşan or- taklıklar ülkelerin karar mekanizmalannı, ÇUŞ'nin çıkarianna önceliktanıyan bir bi- çimde belirliyordu. Böylece, siyasi ba- ğımsızlığın içi, ekonomik bağımlılık yoluy- la giderek boşalıyordu. Kapitalizmin, II. Dünya Savaşı'nı izleyen istikrarlı büyüme dönemi, 1970'lerde "merkez ülkelerde başlayan bir ekonomik krizte bitti. Kriz, ucuz iş gücü, hammadde ve devletler tarafın- dan verilen kaprtülasyonlann peşinde koşan ÇUŞ'lerin uluslarası yatınmlannı hızlandırdı. Bildiğiniz gibi bu süreç aynı za- manda dış kredilerie de destekleniyordu. 1970'lerde birçok az gelişmiş ülkede sa- nayilaşme süreci giderek hızlandı, ama buna karşılık, ekonomik istikrarsızlık o de- recede arttı ki, ülke ekonomileri dış kay- nak olmadan (borç ve yardım) işleyemez hale geldi. Dış kaynak elde etmek söz ko- nusu olduğunda ise, bu sefer, artık ülke ekonomisinin, çoğu zaman da siyasi iliş- kilerinin yönetilme biçimlerine ilişkin, yu- karda "llginç bir çelişki" bölümünde de- ğindiğim, uluslararası ekonomik reçete, gündemdeydi. Geri kalmış ülkeler dış kay- naklara ulaşmak istiyorlarsa, özellikle 1980'lerde, borç krizinden sonra, artık, IMF ve Dünya Bankası tarafından daya- tılan bu yeni uluslararası reçeteyi kabul etmek zorundaydılar. Yeni bağımlılık ve geri kalmışlık Yukanda aktardığım geri kalmışlık ve bağımlılık süreçleri esas olarak sana- yileşme ve teknolojik düzey açısından ele alınıyordu. Bu yüzden kimi Asya ül- co.uk keterinin 1980'lerde, gelişmiş ülkelerte sa- nayi alanında, en yeni teknolojileri kul- lanarak rekabet eder duruma yüksetme- si", bu iki kavrama yönelik eleştirileri güçlendirdi. Halbuki, bu sırada merkez ülkelerde yeni bir şekillenme vardı. Kâr oranlan düşük sanayiler geriliyor, başka ülkelere taşımyon buna karşılık ma- li hizmetler ve bunun için gerekli bilgi iş- lem, haberlesme sektörü gelişiyordu. Di- ğer bir deyişle, merkez ülkelerde ser- maye, ekonomik arbk üreterek biriktiımek- ten, hem içerde hem de başka ülkeler- de üretilen ekonomik artığa, mali iştem- ler aracılığıyla el koyarak biriktirmeye doğru kayıyordu. Böylece mali serma- ye başat hale geliyordu. Ekonomik artığa, kâr transferi yoluy- la el koyan, gittiği ülkeleri üretim süreci- ne bağlı olarak kullanan ÇUŞ'nin yanı sı- ra, şimdi üretim süreciyte hiçbir ilişkisi ol- mayan bir başka tür ÇUŞ hızla etkinliği- ni arttınyordu. Bu yeni ÇUŞ'ler ekono- mik artığı, mali enstrümanlar aracılı- ğıyla kurduklari ilişkileri adeta bir hortum gibi kullanarak, emmek üzere uzmanlaş- mışlardı. Az gelişmiş ülkelere dayatlan yeni uluslararası reçete de, ülkelerin eko- nomilerini, işte bu yeni ÇUŞ'lerin, (ban- kalar, yatınm kurumlan vb) hortumlama araçlarına en etkin bir biçimde cevap verecek yönde yeniden şekillenmeye zoriuyordu. Bu yüzden dikkat edilirse IMF programlan, hizmet sektörünün (ban- kalar, sosyal sigortalar, emekli sandıkla- n vb) özelleştirilmesine, serbestleştkilme- sine özellikle öncelik verir. Yeni ekono- mik bağımlılık ilişkileri hizmet sektörü esas alınarak kuruluyordu. Diğer taraftan, bu yeni sistem içinde, bir önceki sanayileşme, bağımlılık sü- reçleri dönüştürülürken, işçiter ve köy- lülerden mümkün olan en fazla ekono- mik değer alındıktan sonra, kamu borç- lanması, banka sistemi, borsa ve tüke- tici kredileri aracılığıyla sıra orta sınrfla- ra geliyor, orta sınrf da bu hortumlann et- kisiyle ekonomik olarak erimeye başla- yınca da ülkenin toplumsal siyasi yapı- sı, demokratikleşme süreci kalıcı bir is- tikrarsızlık içine itilmeye başlıyordu. Malum reçete her uygulandtğında, kri- zi biraz daha derinleştiriyor, böylece bağımlılığı biraz daha arttınyordu. Bu sirada, pol'ıtikacıiar ve basın uluslarası, mali sermayenin hortumlama araçlanna hizmet etmek üzere uzmanlaşıyor, giderek daha sık "olağanüstü yönetimler" gerekli oluyordu. Bu kısaca özetlediğim, yeni bağımlılık ve geri kalmışlık fasit dairesinde bir gerçeklik payı varsa, bun- dan çıkmanın ilk adımı da, lafla peynir gemisi yürütmeye çalışan kahramanlık- lardan değil, söz konusu hortumlann kesilmesinden geçer. ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Doğum Sancıları (II) CHP, tüzüğünü sağlıkh bir üye ve örgüt yapısıy- lagüçlendirmeyi amaçlıyor. Siyasetin toplumsal- laşması bunu gerektiriyor. Üyenin ve il ve ilçe ör- gütlerinin siyaset yapma sürecine daha etkin ve verimli katılmalannın önü açılmak isteniyor. Başanlabilir mi? Bu sorunun yanıtı CHP'nin geçmiş birikiminde bulunmaktadır. CHP, kuruluşundan bu yana sü- rekli olarak parti içi açılımlann, yeni görüş ve dü- şüncelerin ortaya konulduğu ve bunu tüzüğü ile kurumlaştırmak isteyen bir partidir. Parti içi de- mokrasiyi geliştirme diğer partilerin tersine CHP için yeni bir olgu değildir. CHP'nin şimdilerde yap- maya uğraştığı, aslında öbür partilerden çok ilerde olan örgüt içi demokrasiyi, çağın koşulla- nna uygun olarak derinleştirmek ve çok daha ile- ri düzeylere çıkarmaktır. Burada temel bir sorun var; örgütlerin disiplin- ti davranması ve çalışması nasıl sağlanacak? Yasalann suç saydığı noktalar bir yana, parti üye- sinin ya da örgütünün disiplinli davranması, par- tinin programına ve tüzüğüne uyması anlamına gelir. Kuşkusuz tüm üye ve örgütlerin siyasal dav- ranışlannın sınırian, program ve tüzük ile çizilmiş- tir; bunlara uyulması kuraldır. Ancak bunlara uyul- ması, üye ve örgütlerin etkin ve verimli çalışma- lannı sağlamaya yetmez; program ve tüzüğe uy« i mak gereklidir; ancak başan için yeterli değildir. ! Bu nedenle, öncelikle partinin disiplin kurulları işleriik ve etkinlik kazanmalı ya da parti programı ve tüzüğüne uymayanlara disiplin cezası veril- melidir. Asıl sorun örgütlerin çalışmasıdır. Bunu sağ- layacak olan süreçler nelerdir? Tartışmanın düğüm noktası budur. İl ve ilçe örgütlerinin etkin ve verimli çalışmasr- nı sağlayacak olan tek başına genel merkez yö- netimi değildir; olamaz da. Bu konuda daha ka- lıcı ya da belirieyici asıl yetkili, örgütü işbaşına getirenler, yani onlan seçen üyeler olmalıdır. Bel- de, ilçe ve il örgütlerinin etkin çalışmasını sağla- yacak olan birincil etken üyedir. Parti üyesi, politika üretimine katılarak kendi etkinliğini gösterirken örgüt yönetimlerini de da- ha verimli olmaya zoriar; onlar için itici güç olur. Eğer ilgili örgüt çalışmıyorsa, onu degiştirecek yani görevden uzaklaştıracak olan da ilke olarak üyeler olmalıdır. Belde, ilçe ve il örgütlerinin de- netimi ilke olarak o yörede yaşayan üryelerce ya- pılmalıdır. CHP tüzük taslağı bu yaklaşımı temel alıyor. Doğru olan budur. Kuşkusuz bu yaklaşımın sağlıklı ve başanlı ol- ması, her şeyden önce, üyenin niteliğine bağ- lıdır. Parti üyesinin, eğitim ve bilinç yönünden ye- terince donanımlı olması gerekir. CHP, bu neden- le, üye yenilemesi yoluna gitti. Üyelennin eğiti- mine özel bir önem veriyor; parti içi eğitimi ku- rumlaştırmaya çalışıyor. Sağlıkh parti yapılanma- sı, sağlıkh üyelikle başlar. Üye yapısının şu ya da bu nedenle bozukluğu parti yapısını hastalıklı kı- lar. CHP, bu bağlamda, doğum sancılan çekiyor. Yeni tüzük ile üyelik öne çıkryor; il ve ilçe örgüt- lerinin çalışmasına üyenin itici gücünün katılma- sının yolu açılmak isteniyor. Kısaca, örgüt içi de- mokrasi eskiye göre daha güçlü bir biçimde ya- şama geçirilmek isteniyor. CHP'nin yeni yaklaşımı, ülkemizde, siyasal par- tilerin ve sendika, dernek ve kooperatrf gibi ör- gütlenmelerin yapısında ve işleyişinde, gerçek bir değişimin kapılannı aralayabilir; birdevrim özel- liği kazanabilir. Bunu sağlayacak olan, önce, CHP'lilerdir. CHP bunu başardığı ölçüde hem kendisi hem de diğer örgütler için yeni açılımiar sağlanabilir. ••• Bu konuyu irdelemesi gerekenler, aynca başta örgüt yapılanyla uğraşan bilim insanlan, araş- tırma birimleri ve siyaset bilimcileri olmak üzere, bu ülkede katılımcı demokrasinin işleriik ka- zanmasını isteyen kimselerdir. Siyaset dünyası- nın merkezci, kişi egemenliğine dayalı, baskıcı ve oligarşi özelliği taşıyan yapılann yıkılması iste- niyorsa, CHP'nin tüzük taslağının içeriği tartışıl- malıdır. ( • • • Bu satıriann yazıldığı günlerde CHP'de, 30 Ey- lül'de yapılması öngörülen tüzük kuaırtayı yerine aynı gün bir seçimli kurultay yapılması karan alın- dı. Aslında seçimli kurultay, doğum sancılannın bir yansımasıdır. e-posta: [email protected] ASO Başkanı zafer çağlayan 'Hükümet kararlı uygulama eksik' ANKARA(AA)-An- kara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Zafer Çağlayan. uygulanan ekonomik is- tikrarprogramı konusun- da hûkümetin kararlı, an- cak uygulamalann ek- sik olduğunu söyledi. El konan bankalar- la ilgili olarak, si- yasi iradenin, çı- kıp, bu 8 banka hakkmdaneya- pacağını ortaya koyması gerek- tiğini belirten Çağlayan, "Türki- ye'de el konan 8 banka- nın özellestirilmesi bu- günkü şartlarda asla mümkün gözükmemek- tedir. Fakat özelleştirme yapılamazsa da enflas- yonla mücadele progra- mı aksaj^bffir. Yapılacak iş, süraüe 8 bankanın el- den çıkartlması ve diğer bankacılık sektörünün mutlaka disipline edO- mesidü-" dedi. Türk Telekom'un özel- leştirilmesi konusunda da Telekom'un^artık ha- vasını kaybettiğini iddia eden Zafer Çağlayan, "Siyasiler ellerine geçir- düderiimkânlanpa^İaş- •* makistaniyrjrlar. Te- lekom'la ilgili hâ- lâ yüzde kaçını devTedefimtartış- Oysa Avrupalı, yüzde kaçını bûrak- mışbir tarafa. tnsan- lar yönetim hakkı isti- yorlar. Yani siz hem kal- kacaksımz, bir şirketin yüzde 20- 30'umı sata- caksımz, hem de yöne- rimde imkân vermeye- ceksiniz. Bırakın Avru- palıyı, kendi insanımız bile böyle bir özelleştir- meye gjrmez" diye ko- nuştu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle