Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
18 EYLÜL 2000 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
ihJvOJN O J T L I / ekonomi@cumhuriyet.com.tr
Fasondan
markaya geçiş
• tSTANBUL (AA) -
Tûrk tekstil ve hazır
giyim sektörü, Tûrk
modasını dûnya
pazarlannda tanıtma ve
markalaşma atağım
sürdûriiyor. İHKİB ile
ITHIB işbirliğiyle
hazırlanan tanıtım
programı kapsamında,
Paris, Londrâ ve New
York'ta Türk kreasyonlan
sergilenecek. ÎTHİB
Başkanı Oğuz Satıcı,
"Sektör fason ûretim
dönemini kapatıp marka
yaratmak gibi alanlara
yönelmelidir" dedi.
Kriz, Mair'e
yaramack
• LONDRA(AA)-
Ingiltere'deki petrol krizi
iktidardaki Işçi Partisi'ne
halkın desteğini önemli
ölçüde azalttı. Bir anket,
Işçi Partisi'nin, bugûn
seçim olsa Muhafazakâr
Parti ile aynı oyu
alacağını gösterdi.
Ankete göre Ingilizlerin
yüzde 71 'i, fıyatlardaki
yüksekliğin tek
sorumlusunun hûkümetin
olduğunu düşünüyor.
Akaryakıttan alınan
vergilerin eğitim ve
sağlık gibi alanlara
harcandığı sözlerine de
halkın 77'si inanmıyor.
Enerjtde kışlft
önlemler
• ANKARA(AA)-
Türkiye'nin kış aylannı
karanlıkta geçirmemesi
için enerji açığına çareler
anyor. Bunlar arasında
gezer santrallar
kurulması, ithalatın
arttınlması ve tasarrufiın
sağlanması gibi acil
önlemler ilk sırada yer
alıyor. Eneıji ve Tabii
Kaynaklar
Bakanlığı'ndan alınan
bilgiye göre TEAŞ, "acil
önlemler" çerçevesinde,
bugûne kadar toplam 75
megavat gücûnde 4 gezer
santralı devreye soktu.
Bunun yanı sıra
yağışlann artmasıyla
hidroelektrik
santrallanndan enerji
kazanımı bekleniyor.
Vankalanla
baskıvar1
• EDtRNE(AA)-
Dûnya Kalkınma
Bankalan Birliği ve
Islam Kalkınma
Bankalan Birliği Başkanı
Trakya Üniversitesi
Öğretim Görevlisi Prof.
Dr. Sudi Apak,
"Türkiye'de bankacılık
sektörü olması gereken
yerde değil" dedi. Apak,
banka sayısının 20 'ye
indirilmesi ve yabancı
bankalann sayısında artış
olması gerektiğini
belirtti. Devlet
bankalannm siyasi baskı
nedeniyle çok kötü
yönetildiğini vurgulayan
Apak, Türkiye'deki
Bankalar Yasası'nı da
yeterli bulduğunu
söyledi.
Yoksd aüeye
koyun yardum
• MARDİN(AA)-
Mardin Sosyal
Yardımlaşma ve
Dayanışma Vakfı'nca
yardıma muhtaç 11
aileye, toplam 99 adet
koyun dağıtıldı. Vali
Temel Koçaklar, yörede
hayvancıhğın
geliştirilmesi ve ailelere
gelir sağlanması
amacıyla koyun
dağıtüdığını belirterek
her aileye 9'ar adet koyun
verildiğini söyledi.
Koyunlar için 8 milyar
665 milyon lira
harcandığını belirten
Koçaklar, seracılık ve
ancılık projesi için de
toplam 14 milyar lira
aynldığını ifade etti.
Kişi başma milli geliri 2900 dolara düşen Türkiye, bir alt gruba geriledi
Türkiye yeriırikoruyamadı• Dünya Bankası'nın 'Dünya
Kalkınma Göstergeleri 2000'
raporuna göre Türkiye
ekonomisi 1999 yılmda 394.1
milyar dolarlık satın alma gücü
paritesiyle GSMH'si açısından
da dünya sıralamasında bir
basamak daha gerileyerek
18'inciliğe indi.
Ekonomi Servisi - Türkiye'de yaşanan
ekonomik olumsuzluklar uluslararası ra-
porlara da yansıdı. 2 bin 900 dolarlık ki-
şi başına geliriyle dünyada 88. sırada bu-
lunan Türkiye, artık "alt orta gelirli üike-
ler" grubunda yer alıyor. Geçen yıl yüz-
de 6.4 küçülen Türkiye ekonomisi, 394.1
milyar dolarlık satınalma gücü paritesiy-
le gayri safı milli hasılası (SGP-GSMH)
ile dünya sıralamasında bir basamak da-
ha gerileyerek 18.'liğe indi.
Dünya Bankası'nın "Dünya Kalkınma
Göstergeleri 2000" raporunda yer alan
verilere göre ABD, 8 trilyon 350.1 mil-
yar dolarlık SGP-GSMH ile açık farkla
birinciliğini korudu. İlk beşe giren diğer
ülkeler, sırasıyla Çin, Japonya. Hindistan
ve Almanya oldu. 1998'de 419 milyar
dolarlık SGP- GSMH'ye sahip olan Tür-
kiye'de bu rakam geçen yıl 394.1 milyar
dolara indi. Türkiye'nin 1997'de 16.,
1998'de 17. olduğu sıralamada geçen yıl-
Ülke ^
1- ABD
2- Çin
3- Japonya
4- Hindistan
5- Almanya
6- Fransa
7- Ingıltere
8- Italya
9- Brezilva
10- Rusya
11- Meksıka
12- Kanada
13- G. Kore
14- Ispanya
15- Endonezya
16- Avustralya
17- Ariarrtin
18- Türkiye
ig- Höllanda
Gelir liginde düştük
J 1999
Nüfus
(Milyon)
273
1,250
127
998
82
59
59
58
168
147
97
31
47
39
207
19
37
64
"" 16
20- Güney Afrika 42
21- Tavland
22- Irart
23- Potonya
62
63
39
1996
SGP-GSMH
(Milyar Dolar)
7,904
3,779
2,982
2,018
1,807
1,248
1,200
1,173
1,070 h
907 1 . ,
714
691
616İ
628 I^~
490
k 409
1—-424
419
i 3bU
M 343
•.-—338
317
292
Kişi
Başına
Gelir
(Dolar)
29,240
3,051
23,592
2,060
22,026
21,214
20,314
20,365
6.460
6,180
7,450
22,814
13,286
15,960
2,407
21,795
11,728
6,594
ÜV,3üb
8,296
5,524
5.121
7,543
1999
SGP-GSMH
(Milyar Dolar)
8,350.1
. 4,112.2
1 , 3,042.9
2,144.1
1 1,837.8
! „ . 1,293.8
1,234.4
1,196.3
1,061.7
928.8
752.0
726.1
685.7
659.3
505.0
426.4
414.1
394.1
364.3
350.2
345.4
325.2
305.5
Kişi
Başına
Gelir
(Dolar)
30,600
3,291
24,041
2,149
22,404
21,897
20.883
20,751
6,317
6,339
7,719
23,725
14,637
16,730
2,439
22,448
11,324
6,126
23,052
8,318
5,599
5.163
7,894
1998'deki
Sırası
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
14
13
15
18
16
17
19
20
21
22
23
kı ilk 12 değışmedı. Furkne'nin geçen
yılki sırasına ise Arjantin yerleşti. SGP
ile kişi başına milli geliri de 1999'da 6.126
dolara inen Türkiye, bu açıdan dünyada
82. sırayıaldı. Türkiye'de 1998yılındabu
rakam 6.594 dolardı.
Cari fiyatlarla GSMH'si 1998/99 dö-
neminde 200.5 milyar dolardan 186.3
milyar dolara inen Türkiye, dünya sıra-
Iamasındaki 22.'liğini korudu. Ancak aza-
larak 2 bin 900 dolara düşen kişi başına
gelir, Türkiye'yi, bu sıralamada dünya
88.'si yaptı. Alt orta geürli ülkeler gru-
bu, kişi başına milli geliri 756 ile 2 bin
995 arasında olan ülkeleri kapsadığın-
dan Türkiye bu gruba dahil oldu. 1997 ve
1998 yılında üst orta gelirli ülkeler gru-
buna dahil olan Türkiye, Dünya Banka-
sı'nın gelir sınıflandınnasına göre de bir
alt gruba düştü.
Uzmanlar umuthı
Bu sonuçlara karşılık uzmanlar, Tür-
kiye'nin 2000 yılında yüzde 6.5-7 arasın-
da bir büyüme gerçekleştireceğini tah-
min ediyor. Bu durumda Türkiye, 2000
yılında yenıden kişi başına milli gelirini
3.100 dolardüzeylerine çıkaracak ve üst
orta gelirli ülkeler grubuna dahil olacak.
SGP-GSMH'de ise Türkıye'nin Arjan-
tin'i geride bırakıp 17'nciliğe çıkacağı
tahmin ediliyor.
Dünya Bankası, 1999 yılı için yapnğı
sınıflandırmada, 9.266 dolar ve üstü ki-
şi başına milli gelire sahip ülkeleri yük-
sek, 2.996-9.265 dolar arasında kişi ba-
şma milli geliri olan ülkeleri üst orta,
756-2.995 dolar arasında kişi başına mil-
li geliri olan ülkeleri alt orta, 755 dolar
ve altı kişi başına milli geliri olan ülke-
leri ise düşük gelirli ülkeler olarak sınıf-
landtınyor.
'E-ticaret enflasyonu düşürüyor'ANKARA (AA) - Gelişmiş
ekonomilerin gelecek beş yıl-
da elektronik ticaretten sağla-
yacaklan faydanın, yıllık orta-
lama yüzde 1.2 gayri safı yur-
tiçi hasıla (GSYİH) artışı ve
yüzde 0.5-0.8, enflasyon düşü-
şü olarak tahmin edildiği belir-
tildi.
Dış Ticaret Müsteşarlığı'mn
(DTM) "YeniEkonomi" başlık-
lı çalışmasında. Amerika, Av-
rupa Birliği ülkeleri ve Japon-
ya'da bu alana yapılan yatınm-
lann, yıllık ortalama yüzde 12
arttığı kaydediML-E-ticaret«i- •
rosunun 2002-2003 yıllannda
1 trilyon dolan aşmasının bek-
lendiği vurgulandı. Firmalar
arası ticaretinelektronik ortam-
da 2003 yılı itibanyla Ameri-
• Gelişmiş ekonomilerin önümüzdeki 5 yılda
elektronik ticaretten sağlayacaklan fayda sonucu
GSYİH'lerinde yıllık ortalama yüzde 1.2 artış,
enflasyonda ise yüzde 0.5-0.8 arasmda düşüş
gerçekleşebileceği ileri sürüldü.
ka genelinde 4 trilyon dolara ve yüzde 0.5-0.8 enflasyon dü- sağladığı tasarrufun tüm eko-
ulaşacağının öngörüldüğü bil-
dirildi. Çalışmada Asya'da 1999
yılında firmalar arasında elekt-
ronik ortam yoluyla gerçekleş-
tirilen ticaretin yaklaşık 30 mil-
yar dolar düzeyinde olduğu kay-
dedildi.
'Internet işleri kolayhyor'
Gelişmiş ekonomilerin gele-
cek beş yıllık süreçte e-ticaret-
ten sağlayacaklan faydanın, yıl-
lık ortalama yüzde 1.2 GSYİH
şüşü olarak belirlendiği vurgu-
landı.
Internetin fiyatlan düşüre-
ceği, en ucuz hammadde ya da
aramalı tedarikçisinin bulun-
masmı kolaylaştıracağı, firma-
lar arasındakı tedarik zıncınnin
daha sağlıkh işlemesini, envan-
ter kontrollerinin optimum ha-
le getirihnesinin de firma ma-
liyetlerini önemli ölçüde düşü-
receği ifade edildi.
Çalışmada, sanal ticaretin
nominin tasarruf eğilimlerini
ve miktannı etkileyecek boyut-
ta olduğuna dikkat çekilerek
yarattığı fınans mekanizmasıy-
la tüm ekonomik ajanlar için fi-
yatlan daha şeffaf hale getirdi-
ği kaydedildi. Yeni ekonominin
en büyük faydasımn eski eko-
nomiyi daha etkili hale getirme-
si olduğu vurgulandı.
Gelişmekte olan ülkeler için
internetin sıçramatahtası göre-
vi yaptığmın ve bu ülkelere ge-
lişmiş ülkeleri yakalamak için
tarihi bir firsat sunduğu da be-
lirtildi. Türkiye için kalkışa ge-
çiş aşamasının kıstaslannın ye-
rine getirildiği kaydedilen ça-
lışmada, artık teknolojik dev-
rimden yararlanılarak gerekli
ekonomik atılunm yapılması
gerektiği ifade edildi.
Afalım zamanı
Çalışmada, 100 Türk şirketi
üzennde yapılan araştırmaya
göre, bu şirketlerin 22'sinin
elektronikticaretyaptığı, 15'inin
yakın zamanda gerekli altyapı-
yı tamamlayarak, bu alanda fa-
aliyet göstermeyi planladığı öğ-
renildi. 63'ünün ise elektronik
ticaret yapmayı hiç düşünme-
yişi dikkati çekti.
DÜNYA E K O N O M İ S İ N E B A K I Ş / ERGlN YILDIZOĞLU LONDRA ergin@ergin.demon.
Başbakan'ın, IMF memuruna kahra-
manca karşı çıkışı ne yazık ki içimizi ra-
hatlatmadı. Aksine, ülkenin bağımsızlığı-
nın büyük ölçüde aşınmış olduğuna iliş-
kin kuşkulan güçlendirdi. Oyle ya, Cotta-
relli'nin bu ülkenin, ekonomik siyasi/ka-
rarsüreçlerini etkileme gücü olmasa, cid-
diye alınıp da adama, "Sen kendi işine
baksana" denir mi? Hem de, hemen ar-
kasından IMF direktiflerinin yerine getiri-
teceği aynca vurgulanarak...
llginç bir çelişki
Kimi yaklaşımlara göre küreselleşme
ve teknolojik devrimin bir sonucu ola-
rak "bagımlılık" ve "geri kalmışlık" kav-
ramlan açıklayıcılıkJannı yitirdiler. Bu yüz-
denu
bağımsızlık"la ilgilenmenin bir an-
lamı kalmadı. Ama, tüm az gelişmiş ülke-
lerin, kendi dışlannda kimi merkezlerde
(VVashington, Wall Street, IMF-Dünya
Bankası) hazırlanan ekonomik reçete-
leri uyguladığı, uluslararası mali serma-
yenin kendi topraklanndaki hakiannı ve im-
tiyazlannı genışlettiği, kendi devletlerinin/
hukuklannın yabancı sermaye karşısın-
daki iktidannı sistemli bir şekilde sınııia-
dığı görijlüyor. Bu arada, küresel düzlem-
de, gelir dağılımı bozulmaya; yoksulluk,
borçlanma, ekonomik, siyasi istikrarsızlık
artmaya devam ediyor. Belli ki, bu "moda
yaklaşımlaria", bu yaklaşımlann halen ya-
şanan sürecin sonuçlanna ilişkin öngördük-
leri arasında bir çelişki var. Bu çelişki de
ister istemez, bağımlılık ve geri kalmış-
lık arasındakı ilişkinın açıklayıcılığını koru-
maya devam ettiğini düşündürtüyor. Ben-
ce şimdi sorun, bağımlılık ilişkisinin aldığı
yeni biçimlerie, geri bıraktına etkilerini çö-
zümlemekle ilgili.
Kaba ve kısa bir hatırlatma
Sömürgecilik döneminde kapitalist ül-
keler, sömürgeleri, doğrudan siyasi dene-
tim altında tutarak hammadde ve tanm
ürünleri kaynağı, daha az da pazar olarak
kullanıyorlardı. Sömürgelerin ekonomik
siyasi gelişme süreçleri, tümüyle sömür-
geci ülkenin çıkartanna göre şekilleniyor-
du. Sömürgeler sanayileşemiyor, hatta
kaprtalistleşemiyordu. Bu dönemde ba-
ğımhlıkla, geri kalmışlık arasındakı iliş-
ki, ırkçı teorilerin etkisinde kalmayanlar
için, çok açıktı. Gelişmek için ilk önce si-
yasi bağımsızlığın kazanılması gerekiyor-
du. Bildiğiniz gibi sömürge sistemi 20.
yüzyılın ilk yansında çözülmeye başladı.
Bağımsızlığını kazanan kimi ülkelerde, ilk
kureselleşmenin çökmesinin getirdiği ola-
naklann da katkısryla, bir gelişme, sana-
yileşme süreci başladı. Ancak II. Dünya
Savaşı'nı izleyen "yeni dünya düzeni" için-
de, görüldü ki, söz konusu ülkelerte ge-
lişmiş ülkeler arasındaki fark kapanmıyor,
hatta kapanmasının koşulları'da oluşmu-
Bağımlılık ve Geri Kalmışlık
L
Bağımlılık ilişkisinin yeni biçiminin geri bıraktıncı etkilerini çözümlemek şart.
yordu. Bu kez de, yeni uluslararası iş bö-
lümü, eski sömürgeleri, bir göreli az ge-
lişmişlik, teknolojik geri kalmışlık içine
hapsetmiş gibiydi. Dün sömürge olanlar,
öz kaynaklannı, talan edildiklerinden do-
layı kendi gelişmeleri için kullanamıyorlar-
dı. Bu sefer, talan yoktu ama, ticaret ala-
nında "eşrtsiz değişim", sanayi alanın-
da da doğrudan Çok Uluslu Şiketlerin
(ÇUŞ) kâr transferi, gelişme için gerekli
ekonomik artığın önemli bir kısmını alıp gö-
türüyordu. Üstelik, sürekli artan bir dış
borçyüküne, gelişmiş ülkelerin modası geç-
miş ürün modellerine, teknolojilere ve
montaj sanayiine mahkûm olmak gibi bir
durum da vardı.
Belki iç pazan gümrük duvarlan arka-
sında korumak, gelişmeyi planlamaya ça-
balamak mümkündü ama, iç pazartia ege-
men olanlar da yine ÇUŞ idi. Üstelik bu
sefer ÇUŞ, Devlet/ çoğu zaman ordu ve
kimi yerli iş çevreleri arasında oluşan or-
taklıklar ülkelerin karar mekanizmalannı,
ÇUŞ'nin çıkarianna önceliktanıyan bir bi-
çimde belirliyordu. Böylece, siyasi ba-
ğımsızlığın içi, ekonomik bağımlılık yoluy-
la giderek boşalıyordu. Kapitalizmin, II.
Dünya Savaşı'nı izleyen istikrarlı büyüme
dönemi, 1970'lerde "merkez ülkelerde
başlayan bir ekonomik krizte bitti. Kriz, ucuz
iş gücü, hammadde ve devletler tarafın-
dan verilen kaprtülasyonlann peşinde
koşan ÇUŞ'lerin uluslarası yatınmlannı
hızlandırdı. Bildiğiniz gibi bu süreç aynı za-
manda dış kredilerie de destekleniyordu.
1970'lerde birçok az gelişmiş ülkede sa-
nayilaşme süreci giderek hızlandı, ama
buna karşılık, ekonomik istikrarsızlık o de-
recede arttı ki, ülke ekonomileri dış kay-
nak olmadan (borç ve yardım) işleyemez
hale geldi. Dış kaynak elde etmek söz ko-
nusu olduğunda ise, bu sefer, artık ülke
ekonomisinin, çoğu zaman da siyasi iliş-
kilerinin yönetilme biçimlerine ilişkin, yu-
karda "llginç bir çelişki" bölümünde de-
ğindiğim, uluslararası ekonomik reçete,
gündemdeydi. Geri kalmış ülkeler dış kay-
naklara ulaşmak istiyorlarsa, özellikle
1980'lerde, borç krizinden sonra, artık,
IMF ve Dünya Bankası tarafından daya-
tılan bu yeni uluslararası reçeteyi kabul
etmek zorundaydılar.
Yeni bağımlılık ve geri kalmışlık
Yukanda aktardığım geri kalmışlık ve
bağımlılık süreçleri esas olarak sana-
yileşme ve teknolojik düzey açısından
ele alınıyordu. Bu yüzden kimi Asya ül-
co.uk
keterinin 1980'lerde, gelişmiş ülkelerte sa-
nayi alanında, en yeni teknolojileri kul-
lanarak rekabet eder duruma yüksetme-
si", bu iki kavrama yönelik eleştirileri
güçlendirdi. Halbuki, bu sırada merkez
ülkelerde yeni bir şekillenme vardı.
Kâr oranlan düşük sanayiler geriliyor,
başka ülkelere taşımyon buna karşılık ma-
li hizmetler ve bunun için gerekli bilgi iş-
lem, haberlesme sektörü gelişiyordu. Di-
ğer bir deyişle, merkez ülkelerde ser-
maye, ekonomik arbk üreterek biriktiımek-
ten, hem içerde hem de başka ülkeler-
de üretilen ekonomik artığa, mali iştem-
ler aracılığıyla el koyarak biriktirmeye
doğru kayıyordu. Böylece mali serma-
ye başat hale geliyordu.
Ekonomik artığa, kâr transferi yoluy-
la el koyan, gittiği ülkeleri üretim süreci-
ne bağlı olarak kullanan ÇUŞ'nin yanı sı-
ra, şimdi üretim süreciyte hiçbir ilişkisi ol-
mayan bir başka tür ÇUŞ hızla etkinliği-
ni arttınyordu. Bu yeni ÇUŞ'ler ekono-
mik artığı, mali enstrümanlar aracılı-
ğıyla kurduklari ilişkileri adeta bir hortum
gibi kullanarak, emmek üzere uzmanlaş-
mışlardı.
Az gelişmiş ülkelere dayatlan yeni
uluslararası reçete de, ülkelerin eko-
nomilerini, işte bu yeni ÇUŞ'lerin, (ban-
kalar, yatınm kurumlan vb) hortumlama
araçlarına en etkin bir biçimde cevap
verecek yönde yeniden şekillenmeye
zoriuyordu. Bu yüzden dikkat edilirse
IMF programlan, hizmet sektörünün (ban-
kalar, sosyal sigortalar, emekli sandıkla-
n vb) özelleştirilmesine, serbestleştkilme-
sine özellikle öncelik verir. Yeni ekono-
mik bağımlılık ilişkileri hizmet sektörü
esas alınarak kuruluyordu.
Diğer taraftan, bu yeni sistem içinde,
bir önceki sanayileşme, bağımlılık sü-
reçleri dönüştürülürken, işçiter ve köy-
lülerden mümkün olan en fazla ekono-
mik değer alındıktan sonra, kamu borç-
lanması, banka sistemi, borsa ve tüke-
tici kredileri aracılığıyla sıra orta sınrfla-
ra geliyor, orta sınrf da bu hortumlann et-
kisiyle ekonomik olarak erimeye başla-
yınca da ülkenin toplumsal siyasi yapı-
sı, demokratikleşme süreci kalıcı bir is-
tikrarsızlık içine itilmeye başlıyordu.
Malum reçete her uygulandtğında, kri-
zi biraz daha derinleştiriyor, böylece
bağımlılığı biraz daha arttınyordu. Bu
sirada, pol'ıtikacıiar ve basın uluslarası,
mali sermayenin hortumlama araçlanna
hizmet etmek üzere uzmanlaşıyor, giderek
daha sık "olağanüstü yönetimler"
gerekli oluyordu. Bu kısaca özetlediğim,
yeni bağımlılık ve geri kalmışlık fasit
dairesinde bir gerçeklik payı varsa, bun-
dan çıkmanın ilk adımı da, lafla peynir
gemisi yürütmeye çalışan kahramanlık-
lardan değil, söz konusu hortumlann
kesilmesinden geçer.
ANKARA PAZARI
YAKUP KEPENEK
Doğum Sancıları (II)
CHP, tüzüğünü sağlıkh bir üye ve örgüt yapısıy-
lagüçlendirmeyi amaçlıyor. Siyasetin toplumsal-
laşması bunu gerektiriyor. Üyenin ve il ve ilçe ör-
gütlerinin siyaset yapma sürecine daha etkin ve
verimli katılmalannın önü açılmak isteniyor.
Başanlabilir mi?
Bu sorunun yanıtı CHP'nin geçmiş birikiminde
bulunmaktadır. CHP, kuruluşundan bu yana sü-
rekli olarak parti içi açılımlann, yeni görüş ve dü-
şüncelerin ortaya konulduğu ve bunu tüzüğü ile
kurumlaştırmak isteyen bir partidir. Parti içi de-
mokrasiyi geliştirme diğer partilerin tersine CHP
için yeni bir olgu değildir. CHP'nin şimdilerde yap-
maya uğraştığı, aslında öbür partilerden çok
ilerde olan örgüt içi demokrasiyi, çağın koşulla-
nna uygun olarak derinleştirmek ve çok daha ile-
ri düzeylere çıkarmaktır.
Burada temel bir sorun var; örgütlerin disiplin-
ti davranması ve çalışması nasıl sağlanacak?
Yasalann suç saydığı noktalar bir yana, parti üye-
sinin ya da örgütünün disiplinli davranması, par-
tinin programına ve tüzüğüne uyması anlamına
gelir. Kuşkusuz tüm üye ve örgütlerin siyasal dav-
ranışlannın sınırian, program ve tüzük ile çizilmiş-
tir; bunlara uyulması kuraldır. Ancak bunlara uyul-
ması, üye ve örgütlerin etkin ve verimli çalışma-
lannı sağlamaya yetmez; program ve tüzüğe uy« i
mak gereklidir; ancak başan için yeterli değildir. !
Bu nedenle, öncelikle partinin disiplin kurulları
işleriik ve etkinlik kazanmalı ya da parti programı
ve tüzüğüne uymayanlara disiplin cezası veril-
melidir. Asıl sorun örgütlerin çalışmasıdır. Bunu sağ-
layacak olan süreçler nelerdir? Tartışmanın düğüm
noktası budur.
İl ve ilçe örgütlerinin etkin ve verimli çalışmasr-
nı sağlayacak olan tek başına genel merkez yö-
netimi değildir; olamaz da. Bu konuda daha ka-
lıcı ya da belirieyici asıl yetkili, örgütü işbaşına
getirenler, yani onlan seçen üyeler olmalıdır. Bel-
de, ilçe ve il örgütlerinin etkin çalışmasını sağla-
yacak olan birincil etken üyedir.
Parti üyesi, politika üretimine katılarak kendi
etkinliğini gösterirken örgüt yönetimlerini de da-
ha verimli olmaya zoriar; onlar için itici güç olur.
Eğer ilgili örgüt çalışmıyorsa, onu degiştirecek
yani görevden uzaklaştıracak olan da ilke olarak
üyeler olmalıdır. Belde, ilçe ve il örgütlerinin de-
netimi ilke olarak o yörede yaşayan üryelerce ya-
pılmalıdır. CHP tüzük taslağı bu yaklaşımı temel
alıyor. Doğru olan budur.
Kuşkusuz bu yaklaşımın sağlıklı ve başanlı ol-
ması, her şeyden önce, üyenin niteliğine bağ-
lıdır. Parti üyesinin, eğitim ve bilinç yönünden ye-
terince donanımlı olması gerekir. CHP, bu neden-
le, üye yenilemesi yoluna gitti. Üyelennin eğiti-
mine özel bir önem veriyor; parti içi eğitimi ku-
rumlaştırmaya çalışıyor. Sağlıkh parti yapılanma-
sı, sağlıkh üyelikle başlar. Üye yapısının şu ya da
bu nedenle bozukluğu parti yapısını hastalıklı kı-
lar.
CHP, bu bağlamda, doğum sancılan çekiyor.
Yeni tüzük ile üyelik öne çıkryor; il ve ilçe örgüt-
lerinin çalışmasına üyenin itici gücünün katılma-
sının yolu açılmak isteniyor. Kısaca, örgüt içi de-
mokrasi eskiye göre daha güçlü bir biçimde ya-
şama geçirilmek isteniyor.
CHP'nin yeni yaklaşımı, ülkemizde, siyasal par-
tilerin ve sendika, dernek ve kooperatrf gibi ör-
gütlenmelerin yapısında ve işleyişinde, gerçek bir
değişimin kapılannı aralayabilir; birdevrim özel-
liği kazanabilir. Bunu sağlayacak olan, önce,
CHP'lilerdir. CHP bunu başardığı ölçüde hem
kendisi hem de diğer örgütler için yeni açılımiar
sağlanabilir.
•••
Bu konuyu irdelemesi gerekenler, aynca başta
örgüt yapılanyla uğraşan bilim insanlan, araş-
tırma birimleri ve siyaset bilimcileri olmak üzere,
bu ülkede katılımcı demokrasinin işleriik ka-
zanmasını isteyen kimselerdir. Siyaset dünyası-
nın merkezci, kişi egemenliğine dayalı, baskıcı
ve oligarşi özelliği taşıyan yapılann yıkılması iste-
niyorsa, CHP'nin tüzük taslağının içeriği tartışıl-
malıdır. (
• • •
Bu satıriann yazıldığı günlerde CHP'de, 30 Ey-
lül'de yapılması öngörülen tüzük kuaırtayı yerine
aynı gün bir seçimli kurultay yapılması karan alın-
dı. Aslında seçimli kurultay, doğum sancılannın
bir yansımasıdır.
e-posta: yakup@metu.edu.tr
ASO Başkanı zafer çağlayan
'Hükümet kararlı
uygulama eksik'
ANKARA(AA)-An-
kara Sanayi Odası (ASO)
Başkanı Zafer Çağlayan.
uygulanan ekonomik is-
tikrarprogramı konusun-
da hûkümetin kararlı, an-
cak uygulamalann ek-
sik olduğunu söyledi.
El konan bankalar-
la ilgili olarak, si-
yasi iradenin, çı-
kıp, bu 8 banka
hakkmdaneya-
pacağını ortaya
koyması gerek-
tiğini belirten
Çağlayan, "Türki-
ye'de el konan 8 banka-
nın özellestirilmesi bu-
günkü şartlarda asla
mümkün gözükmemek-
tedir. Fakat özelleştirme
yapılamazsa da enflas-
yonla mücadele progra-
mı aksaj^bffir. Yapılacak
iş, süraüe 8 bankanın el-
den çıkartlması ve diğer
bankacılık sektörünün
mutlaka disipline edO-
mesidü-" dedi.
Türk Telekom'un özel-
leştirilmesi konusunda
da Telekom'un^artık ha-
vasını kaybettiğini iddia
eden Zafer Çağlayan,
"Siyasiler ellerine geçir-
düderiimkânlanpa^İaş-
•* makistaniyrjrlar. Te-
lekom'la ilgili hâ-
lâ yüzde kaçını
devTedefimtartış-
Oysa Avrupalı,
yüzde kaçını bûrak-
mışbir tarafa. tnsan-
lar yönetim hakkı isti-
yorlar. Yani siz hem kal-
kacaksımz, bir şirketin
yüzde 20- 30'umı sata-
caksımz, hem de yöne-
rimde imkân vermeye-
ceksiniz. Bırakın Avru-
palıyı, kendi insanımız
bile böyle bir özelleştir-
meye gjrmez" diye ko-
nuştu.