27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA f ? CUMHURİYET 18 EYLÜL 2000 PAZARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER olay.gorusocumhuriyet.com.tr Vakıf ve Kültüîr Merkezi Aydın AYBAY tstanbul Kongre ve Kültür Merke- zi'nin yapıraı dolayısıyla ortaya çıkan tartışma hararetini yitirmiş gözükü- yor. Buna karşın. sorunun (yani. inşa- atı kimin. nasıl ve hangi kaynağa baş- vurarak tamamlayacağı sorununun) nasıl çözüleceği ya da çözülmüş ise, nc yolda çözüldüğü bilgisi bugüne ka- dar kamuya yansıtılmış değil! Bu konuda şimdiye kadar birçok görüş ileri sürülmüş, şikâyetleryapıl- mış. öneriler getirilmiş ve bütün bun- lar medyada bol bol yer almıştır. Bu duruma göre sözünü ettiğimiz çözü- mün de herhalde duyurulması gerek- mekte idi. Bir mimarlık arutı olacağı anlaşı- lan "tstanbul Kongre ve Kültür Mer- kezTnin yapımına ve donanımına kim- senin itirazı yoktur. Aklının başında ol- duğu farz edilen her yurttaş, Batı'da- ki ömeklerini gördüğü ya da duydu- ğu böyle bir "küDiye"nin kentimizde de var olmasından ancak sevinç ve mutluluk duyar. Ama burada şöyle bir sorun var: Bu külliyeyi kim yapacak? Devlet mi, yoksa özel kesim mi? Eğer bu anıt-ese- ri yapma işini bir vakıf üstlenmişse, devlet değil özel kesim yapacak demek- tir. Çünkü vak*f-kamuya yararlı sta- tüsünde de olsa- özel hukuk kurumu- dur. Bu takdirde yapım giderlerinı de doğal olarak vakıf karşılayacaktır. Devletin katkısi ise (gereklı sayılırsa) cüzi bir yardım düzeyinde olacaktır. Yapılacak bu yardım, belki bir kamu arazisinin bu işe tahsisinden ibaret olabilir. Ama, hem arsayı devlet veri- yor hem de inşaat masraflan kamunun cebinden çıkıyorsa artık bu işi vakıf yapıyor denilemez; devlet yapıyor de- mektir. Durum böyle olduğu halde, külliye- nin yapım işini parayı devletten ala- cak olan vakfın gerçekleştireceği; bu işın sahibinin de vakıf olacağı söy- lenmektedir. Bunun çok yanlış bir ifa- de olduğu kuşkusuzdur. Bu konu ile yıllardır meşgul olan bir kişi olarak böyle bir "çözüm"ün yanlış olduğu- nu, devleti yönetenlerin bir "kamu görevi" olan bu tür işleri parasını pu- lunu da kamu kesesinden vererek özel ellere bırakamayacağını düşünüyo- rum. Ülkemizde "hayır-hasenat" kunım- lan olarak bilinen vakıflann bircoğu- nun izlediği bu yöntemin, Istanbul Kongre ve Kültür Merkezi 'nin yapı- mım üstlenen vakıfça da kullanılma- sına bu nedenle itiraz ediyorum. Bu yöntemin esası, vakfı kuran kişi ya da kişilerin kendi mal varlıklanndan koy- duklan üç beş kuruşla sınırlı olmayan hedefler çizip bunun için "kamu kay- naklarııu söğüşlemek"tir. Bunun an- lamı kamunun değerlerini kullanmak suretiyle sözde "hayır işlemek" şek- linde özetlenebilir. Vakıfyöneticilerinin "yolsuzhıksa- nığı'' gözüyle görünmesi konusuna gelince: Önce, başında Şakir Eczacı- başı gibi bir sanat ve kültür adamının bulunduğu bir kurum için böyle bir "dokundurma" yapmanın yanlış, gi- derek ayıp olduğu kuşkusuzdur. Ama sorun bu değildir; sorun vakıf sistemin- deki çarpıklıktır. Saf ve doğru şekliy- le vakıf, servetini belli bir amaca ada- yan bir kişi tarafından kurulur ve ama- ca ulaşmak için yapılacak çalışmalar bu servet kullanılarak yapılır. Doğal olan budur; ecdat vakıflan böyle ku- rulmuştur. Cumhuriyet döneminde 1960'lann başlanna kadar "tesis" adıyla kurulan vakıflar da böyle kurulmuştur. Bir grup oluşturan kişilerin, küçük katkı- larla bir demek ya da şirket kurar gi- bi hayır amaçlı vakıflar kurduklan; sonra da bununla ticaret yaşamına gir- dikleri ya da kamu kaynaklanna mu- sallat olarak iş yapmaya çalıştıklan özellikle 903 sayüı yasa ile getirilen yeni düzenden sonra gözlenmeye baş- lanmıştır. Bu arada kimsenin cebinden bir ku- ruş çıkmadan kurulan vakıflar da var- dır. Bunun çarpıcı örnekleri, çevre ko- ruma vakıflan, sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflan, TBMM Vak- fı, Silahlı kuvvetleri Güçlendirme Vakfı vb'dir. Bu tür vakıflann kurulmasına ve çalışmalar yapmasına, aslında, her- hangi bir yasal engel yoktur. Sorun şuradadır: "Devletin Medeni Kanun hükümleri dahilinde bir vakıf senediyle bir amme hizmeti kurması ve işletmesi bugünün telakkilerine uy- maz ve dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yoktur" (S. Sami Onar, Idare Hukuku II, 3. bası, 1967, s: 977). Es- ki hukukumuzda da devlet malı ile vakıf kunılması söz konusu değildir. Büyük hukuk âlimi hocamız S. Sami Onar'ın "Devlet malına mütevelli ol- maz" özdeyişinin dayanağı da budur. Işte, hastane vakıflan, cami vakıf- lan, devlet kurumlan içinde kurulan yardımlaşma vakıflan, üniversite va- kıflan vb. hep bu tür vakıflardır. Bunlann tümünün dayanağı, bazı- lannda şeklen kurucu gibi gözüken- lerin küçücük katkılan dışında kamu mallan, kamu kaynaklan ve bunlara dayanan gelır olanaklarıdır. Bunlar olmadan sözü geçen türden vakıflann yaşamasına olanak yoktur. Bu türden vakıflann tümüne bakılır- sa şu yargıya vanlacaktır: Türkiye'de- ki uygulama ile vakıfkurumunun "cıl- kıçıkmıştır": bu yapılanma ile vakıf- lartoplum içinde şimdiden "hastalık- huzuviar" oluşturmaktadırlar. Bundan kurtulmanın yolu, kişilerin sadece ken- di servetleri ile vakıf kurmalanna mü- saade etmek ve kurulmuş, kurulacak bütün vakıflann da kamu kaynaklan- na musallat olmalannı yasaklamaktır. Bu kısa açıklamalanmın sonucu ola- rak önerim şudur: Söz konusu kültür külliyesini devletten aldığı paralarla bi- tiremeyen ve bunun için devletin ka- mu kaynaklanndan kendisine yeni- den miryonlarca dolar aktarma yapma- sını bekleyen vakfın, bu işten hemen elini çekip inşaatı ilgili resmi kuruma terk etmesi en uygun çözümdür. Vakfın bu konudaki destekçisi olan medya da, bundan sonra, külliyenin ta- mamlanmasmı üstlenecek resmi ku- ruluşun çalışmalannı günü gününe iz- leyerek kamuyu aydınlatma görevini bu kez doğru olarak yapmalıdır. ARADA BİR İLHATN KARAMAIN Safranbolu'da Bir Güzellik Daha 20-24 Eylül 2000 tarihlerinde 1. AJtn Safran Beigesel Film Festivali'yle "Safranbolu'da Za- man'"a yeni bir güzellik daha kazandınlmak iste- niyor. Düşünülen ve yaşama geçirilmeye çalışılan bu yeni güzelliğin gösterimiyle insanlann önüne çı- karılan Safranbolu tablosunun çok beğeni kaza- nacağına inanıyorum... Antalya Altın Portakal, Adana Altın Koza, Anka- ra ve Istanbul Film şenliklerinden sonra, Anado- lu'nun küçük bir kasabası, tarihsel Safranbolu'da böyle bir şenliğin düşünülmüş olması bile çok gü- zel. Birincisi, düşünülen bu şenliğin görsellik ve bel- gesellik adına, turizm ve özekin (kültür) adına çok büyük yarariarsağlayacağı kanısındayım. Kendi için- de beigesel özellikleri içeren dünya mirası bir kent- te koruma altına alınan 2000'e yakın evin çevre ve doga varlıklan olarak, kent bağlamında beigesel nitelikli bir film ve senaryo yarışması düzenlenme- si yakışık alırdı zaten. Her ne kadar Safranbolu'da zaman "Paphlago- nia "lılarla anımsansa da Rorha, Bîzans, Selçûklu ve Osmanlı uygarlıklannın içinde banndığı ve ta- rihsel Ipek Yolu varyantı üzerinde bulunması, bu uygarlıkların mimari özelliklerini günümüze değin taşıması, harcına insan sevgisi, hoşgörüsü birya- na yerleşik düzendeki yaşamın "Ahilik gelene- ği"n\n "loncalar" sistemiyle tecimselliği ahlaksal (etik) değerierie korunması, bütünlestirmesi de öv- güye değer bir özellik olsa gerek. 20. yy'ın en son ve en büyük depremiyle (Göl- cük ve Adapazarı) sarsılan ülkemizde yitihlen can kayıplarının, acılarının tüttüğü, bir bağlamda da dünyanın güzelliğini borçlu olduğu depremlere inat, çürük yapılaşmanın getirdiği yıkım bir yana, Kuzey Anadolu Fay Zonu'na çok yakın bir bölge- de bulunan Safranbolu'nun en az 500 yıldır ayak- ta durması, alınması gerekli derslerin başında gel- miyor mu? Safranbolu, görülmesi, incelenmesi, izlenmesi gereken bir yerleşim yeri. Bilim adam- ları, mimarlar ve inşaat işletmecileri, insan sevgi- sinin doğayla bütünleştiği bu yeri görmenizi öne- riyorum sizlere... Bakınız bunlar nasıl yaşatılıyor- muş göriin lütfen. Tahta (ahşap) Evler Sempozyumu ve Dünya Mi- ras Şehirleri Organizasyonu (OWCH) Çevre Koru- macılığı 25. Yıl Paneli'nin Safranbolu'da düşünül- müş olması bile bir harika. İnsanlann unuttuğu sevgi, barış gibi kavramlann artık bir yerlerden başlatılması gerekiyor. Bu da, sevgi kenti dediği- miz Safranbolu neden olmasın!.. Işte hepimize do- ğan bir fırsat bu. Ne duruyoruz?!. Şenlik (festival) ateşiyte kente egemen Hıdıriıkta banş ve sevgi ateş- lenmiş ola diyorum. Gelecekte güzel günler için, sevgiyi çoğaltmak için, banş banş banş diyebilmek için bu işe eme- ği geçenleri ayrımsız candan yürekten kutluyor, saygılar sunuyorum... (tpYEŞIL ELMA HER HAFTA i [ 3GKe-4Gun T H Y 525$ BUDAPEŞTE AUUV 395$ BUDAPESTE-PRA6 HT:2«Mt» 10 6 Gece-7 GOn 725$ BIIDAPESTE-VIYANA HT:2Z.1O 6 Gece-7 Gur 725s VIYAMA-PRAG THY 725$ Isliklal Cad. 811 Taks.m-ISTANBUL 0 2 1 2 . 2 4 9 5 2 1 1 NAZİLLİ1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Sayı: 1993/428 Davacı Seval Balta vekili taranndan davalı Yavuz Bal- ta aleyhine açılan boşanma davası dolayısıyla: Nazilli 1. Aslıye Hukuk Mahkemesi'nin 16.10.1996 ğün. 1993/428 Es., 1996 659 Kaı. sayılı ilamı ile Aydm ili Nazilli ilçesi Jsabeyli Cumhuriyet Mah. 043/03 cilt, 42 sayfa, 150 kü- tük sıra no'da nüfusa kayıtlı Oktay ve Nursel'den olma 1968 doğumlu Yavuz Balta ile Ziya ve Sevgiden olma 1972 doğumlu Seval Balta'nın TMK'nin 134/1 ve 2. maddeleri gereğince boşanmalanna, dava tarihinden itı- baren 3.000.000 TL tedbir nafakasının da\alıdan alına- rak davacıya verilmesine, tedbir nafakasının karar kesin- leştıkten sonra yoksulluk nafakası olarak süresiz davalı- dan alınarak davacıya verilmesine, 70.000.000- TL ma- nevi tazminatın davalıdan alınarak davacı Seval'e veril- mesine karar venlmış olup, davalımn adresi meçhul ol- duğundan gazetede ilan yapıldığtndan, Işbu karann ya- yım tarihinden itibaren 7 gün sonra tebliğin yapılmış ola- cağı ve tebliğ verine kaım olmak üzere ilan olunur. Basm: 51085 Köşe Yazan Recep BtLGtNER E skiden, -ortalama yırmi yıl ön- cesıne kadar- günlük gazeteler- de, "fikra" yazarlan vardı. Bun- lann çoğu "Edip" diye anılan ta- nınmış, edebiyat alanındaki ya- pıtlanyla bilinen kimselerden oluşurdu. Edip sözünün kökeni Arapçadır, edepten gelmedir. Edepli, terbiyeli demektir. Bu sözcük zamanla edebiyatla uğraşan kim- seler için kullanılmaya başlamıştır. MustafaNihatÖzion'un "Osmanbca-Türk- çe 9 * sözlüğündekı fıkra maddesinde deniyor kı "GündeKk olaylann kısa ve iyi bir üslupla yazılmış şeklidir". O dönemin fıkralannda Türkçenin tadı vardı, içeriğinin sürükleyici havası vardı. Okuyucular, o yazann tiryakisi olmuşlardı. Profesyonel gazeteciliğe başladı- ğım 1946 yılında Istanbul gazetelerinde "Fık- ra" yazan olanlar geçiyor gözlerimin önün- den. Başta Burhan Felek Cumhuriyet gazetesin- deki Fekk köşesinde yazardı. Felek Burhan diye de anılırdı. 1946,yıhnda kurulan Gaze- ^ecılerCemıyeti'nde, ilk başkaaSedatSima- vi'nin ölümünden sonra, ölünceye değin baş- kanlık yaptı. Kendine özgü yazış biçimiyle, esprileri, Nasrettin Hoca fıkralanyla süsler yazılannı, olaylan yumuşak bir biçimde dile getirirdi. Abklin Daver: Cumhuriyet'te yazardı. Ço- ğunlukla savaş ve ticaret gemileri, denizcilik konulan yazım alanıydı. Bu yüzden "Sivil AmiraT denirdi. tstanbul Belediyesi'nde ya- yın ve halkla ilişkiler müdüriiydü. Refık HaKt Karay: Türk dilini ustaca kul- lanırdı, kıvrakbirbiçemi (üslubu) vardı. Kur- tuluş Savaşı'nda, Aydede dergisinde, Kirpi- nin Oklan başlığı altında, Mustafa Kemal aleyhindeki yazılanndan dolayı yüz ellilikler listesine almdı ve uzun süre Halep'te sürgün yaşadı. Bir ara, benim de aralannda bulunduğum bir gençler grubu tarafından Burhan Felek'in karşısında, cemiyet başkanlığı için aday gös- terildi. Başta, gençlerle birlik olan bir arka- daş, kongrede ayağa kalktı, bağırarak "Benim babamı kesmek tsteven bir insanı Cemiyetimiz- debaşkan olarak görmekistemem" dedi. K.a- ray adayhktan çekildi. Sonradan öğrendik ki, o arkadaşın babası, Kurtuluş Savaşı karşıtı bir grubun içinde bulunmuş... RefıCevatUluna>: Yeni Sabah ve Milliyet gazetelerinde uzun süre fıkra yazarlığı yaptı. Biraz ağdalı tümceler kullanırdı. Günlük si- yasal ve sosyal olaylann yanında, musiki ve tiyatro eleştirmenliği de vardı. Adından çok söz edilen bir yazardı. VÂ-NÜ (Vâlâ Nurettin): Nâzım Hikmet'le, Rusya'ya giden, sonra dönen bir yazar. Sade, rahat bir biçemi vardı. Kısa ve özlü yazardı. Uzun süre Akşam gazetesinde, benim çıkar- dığım HakikatıTasvir gazetesinde yazdı. Bir gün, gazete için hazırladığım bir yazıyı, dak- tilo ile yazdığımı görünce dedi ki: "Bence,el- ie ve kurşunkalemle yaz, beğenmediğin keli- meleri siler, yenisini kovarsın verine. Böylece üslup yapman kolay olur. Bana da bunu Re- fık Halid Karay öğretâ." PeyatniSafa: Ilk yazılannı Tasvir gazetesin- de okudum. Sonra, Cumhuriyet'te. Türkçeyi çok iyi kullanırdı. Iki üç paragraflık fıkrasın- da, söylemek istediklerini kısa, ama, vurucu bir biçimde anlatabilirdi. Bir ara, Nâzım Hıkmet'in de fıkra, yani kö- şe yazısı yazdığını eski gazetelerde gördüm. Peyami Safa'yı hedef alan o ünlü şürinde Or- han Sefim takma adıyla nkralar yazdığını açık- lar. "Bir düşün ey yetim-i safa/ Bir düşün ve ha- tırla ki son defa/Keteon matbaasuıda ut ça- bp7Ayak şarkıcılanna beste tafim eylemek/sa- na zor geldi ki demek/Aranızda dolaşır gö- rünce benim Orhan SeKm adh gölgenıi/Hemen azrya alıp gemi/Faşisto domokrato/bir jurnal > azıp. delikanüyı yere çalmak istedinAere ça- bp çalmamana/ Bir şe> diyemem ama/Biz göl- gemizi bileçjğnetmeviz adama-" vb. Ancak Nâ- zım'ın şiirlerindeki bu kükreyiş, köşe yazıla- nnda yok. Çok genç yaşta yaşamını yitiren Osman Cemal Kaygıh'yı, Sandalım Geliyor Varda kitabından ve Türk diline kazandırdığı AŞl- REMENTO sözcügünden anımsıyorum. Ya- şasaydı, günümüzün aşirementoculan için kim bilir neler yazardı? O dönemin köşe yazarlanndan Cemil Re- fîk Delilbaşını, Prof. Sabri Esat Siyavuşgil'i anmak isterim. Cemil Refik Akşam'da, Si- yavuşgil Yeni Sabah'ta, Kadircan Kaflı Ter- cüman'da, Sadun Galip Sava Vatan'da yazar- lardı. Küçük fıkrada, Doğan Nadi "Bir DaJdka" başlığı altmda öncülük yaptı. BedHFaik Tas- vir'de, Mümtaz Faik Vatan'da sürdürdüler bu küçük fıkra geleneğini. Başyazarlara gelince, gerçi her gazetede başyazı vardı. Ama Türkçeyi çok iyi kullan- malan bakımından, unutulmaz yazılar yazan- lan anmadan geçemeyeceğim. Cumhuriyet'te NadirNadi, Ulus'ta Faüh Rıfkı Atay, Tanin'de Hüseykı Cahit Yalcın. Akşam da Necmetnn Sa- dak. Son Posta'da Sefim RagjpEmec. Son Telg- raf'ta EthemlzzetBenice... Benice'ye, burnu- nun uzunluğundan dolayı Doğan Nadi o kü- çük fıkralannda "Sirano dö Benice" diye ta- kılırdı. A- Emin Yalman, Vatan'daki orta ya- şın köşe yazarlan arasında İlhan Selçuk'la Çetin Altan keskin zekâlan ve vurucu üslup- lanyla, Oktay Akbal, edıp deyimine uygun ve edebiyatçı kirnliği ile eskı kuşaklarla yeni ku- şaklar arasında köprü görevlerini başanyla sürdürüyorlar. Daha yeni kuşak -şimdi onlann adlan kö- şe yazan- kendilerine özgü bir biçem içinde hemen her gün yazıyorlar. Kimi aşın sert, ki- mi çok yuksek bakan, kimi kavgacı, kimi kö- şe yazan olmanın keyüni çıkararak, kimi mu- habirlikten, kimi gazetenin mutfağından gel- miş olarak, yeni bir hava estirmeye çalışıyor- lar. Köşe yazarlığında... Onlan, ad ad değer- lendirmeyi, ayn bir yazıya bırakıyorum. Kentlerden Kırsala, Yaylalara... Prof. Dr. Kemal ONEN Y urt içinde ya da dışında, ilginç bul- duğum gözlemlerimi aktarrnak alış- kanlığımdır. Temmuzayında 1 haf- tayı, önce Rıze'den (Pazar) geçerek ulaşılan Hemşin bölgesindeki Ayder ve son- ra Trabzon (Of) üstündeki "Uzungöl" yayla- lannda geçirdim. Doğanın Karadeniz Bölge- mizin bir bölümüne sunduğu "yeşüler senfiv nisi", tadına doyuhnaz bir cömertlik ile bura- larda da çıkıyor karşınıza. Gerek "Çamhhemşin'" Vadisi, vadinin için- den akan ve yer yer 25-30 metrelik genişliğe ulaşan ırmak (Fırtına Deresi) ve gerekse ye- şıl bitki ve ağaçlar, gözü dolduran ve doyu- ran çay bahçelerinin içine, sağına-soluna, dik yamaçlarına adeta serpiştirilip tutturulmuş gi- bi görünen eski konaklann oluşturduğu görün- tünün etkileyiciliği ve çekicüiği unutulacak gi- bi değil. Çarnhhemşin'den yaklaşık 20 km. yu- kanda ve asfalt bir yol ile ulaşılan Ayder Yay- lası, tüm yol boyunca, yamaçlan, orman ve şe- laleleri ve hatta minicik buzul yataklan ile unutuknaz bir koyak (vadi). Dereler, şelale- ler coşkulu ama azgın değil. 2200 metre yük- seklikteki Kavran Yaylası'na çıkılınca, Ay- der'den çağlayarak akan derenin başladığı böl- gede ve karlar ile yan yanasınız. Daha arka- larda ise Kaçkar dağ silsilesinin uzantılanm görüyorsunuz. Ayder'de konaklama kuruluşlan var ama bir ikisi dışında yeterli ve standart olduklan söylenemez. Rağbet yönünden bu bir engel ama Çamlıhemşin yöresinin üısanlannm sıcaklık- lan, cana yakınlıklan, dikkate değer. Hele ka- dınlann, genç kızlann rahatlık, toplumsallaş- ma ve iletişim düzeyleri, baş örtmelerindeki zarafet bir zevk simgesi, dogmatik tesettür simgesi değil. Alabalık, en iyi türlerdeki bal, telli peynir ve diğer yöresel besinler ve pişirme şekilleri ile hazırlanan yiyecekler yanında, gece rahat ve sakin. Ne böcek, ne sinek ve sadece din- lendirici bir uyku. Hele bir de bizim konağı- mızın nazik sahipleri Dr. Refah ve eşi Manol- ya'nın arkadaşlıklan varsa başka bir şey ge- rekmiyor. Of'tan 45 km. kadar yukanda yine her ya- ni yeşil tepeler, ormanlar ile çevrili, iki ucu adeta birer boğaz ile aşağılara ve daha derin- lere (içerlere) bağlanan "Uzungöl Yaylası" bir başka doğa güzelliği. Yolun bir bölümü ona- nmda ve yapımda olduğundan gidiş-dönüş pek rahat denemez. Ancak oraya vannca bu sıkıntıyı unutuyor- sunuz. Yol boyunca çağlayarak akan "Solak- h DeresTnin bu vadiye verdiği tad da caba. Küçük gölün hemen İayısındaki güzel cami, biraz arkada yamaçta yerleşik köyü ve pek çok konaklama tesisi ile burası daha gelişmiş. Alışveriş için dükkânlar, marketler, gıda sa- tan tesisleri ile her aradığınızı buluyorsunuz. Hele hava iyi, güneşli, yağmursuz-sissiz ise gecesinin de gündüzünün de tadına vanyor- sunuz. Ayder'de de, Uzungöl'de de, Çamlıhem- şin'de de oksijen bol. Pollüsyon yok, güneş bol fakat yakıcı değil, dinginlik tam ve de insan- lar iyi. Çılgınlık yok, gece yaşamı hoşgörüye uygun. Tümüyle rahatlatıcı bir atmosfer. Şu kanıya vardım ki, insanımız giderek, at- mosfer kirlenmesi ve de saygısızlık ile bozul- muş çevrelerden tasa süreli de olsa kırsala, yay- lalara, dağlara özlem duyacak gibi gözüküyor bana. ÇtNE İCRA MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN GAYRİMENKULÜN AÇIK AKITIRMA İLANI DosyaNo: 1999/1249 Satümasına karar verilen gayrimenkulÛD cinsi, kıymeti, adedi, evsafı: 1- Çine Araphısar Köyü Sanpuıarlar mevkıınde kam, tapunun 1032 parselinde kayıtlı, 8.000 m2 miktannda tarla vasıflı taşınmaz 2.000.000.000- TL değerindedir. Saat: 10.30-10.40 arasında. 2- Aynı köy Geriz mevkiinde kain, tapunun 949 parselinde ka- yıtlı, 3.000 m2 miktannda tarla vasıflı gayrimenkul. 2.250.000.000- TL değerindedir. Saat: 10.45- 10.55 arasında. 3- Aynı yer Aptiler mevkiinde kain, tapunun 1067 parselinde kayıtlı, 8.000 m2 miktannda tarla vasıflı taşınmaz. 2.000.000.000- TL değerindedir. Saat: 11.00-11. 10 arasında. Tas.ınmazlann aynntılı özellikleri dosya- smda mevcut şartnameden öğrenilebilir. Satış şartlan: 1- Satış 23.10.2000 günü saat 10.30'dan 11.10'a kadar Çine Belediye binası ilan odasında açık arttırma sure- tiyle yapüacaktır. Bu arrormada tahmın edilen kıymetin yüzde ?5'ini öncelikli alacaklılar varsa alacaklan toplamını ve sanş masraflannı geçmek şartı ile ihale olunur. Böyle bir bedelle alıcı çıkmazsa, en çok arttıramn taahhüdü baki kalmak şartıyla 02.11.2000 Perşembe günü Çine Belediye binası ilan odasında saat 10 30da ikinci art- tırmaya çıkanlacaktır. Bu arttırmada da bu miktar elde edilememişse gayrimenkul en çok arttıranın taahhüdü saklı kalmak üzere arttırma ilanında gösterilen müddet so- nunda en çok arttırana ihale edilecektir. Şu kadar ki, arttırma bedelinin mahn tahmin edilen kıymetinin yüzde 40'ını bulması ve satış isteyenin alacağına öncelikli olan alacaklılann alacaklannın toplamından fazla olması ve bundan başka, paraya çevirme ve paylaştırma masraflannı geçmesi lazımdır. Böyle fazla bedelle alıcı çıkmazsa satış talebi düşecektir. 2- Arttırmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen kıymetin yüzde 20'si nispetinde pey akçesi veya bu miktar kadar milli bir bankanm teminat mek- tubunu vermelen lazımdır. Satış, peşin para iledir, alıcı istediğınde 20 günü geçmemek üzere mehil verilebilir. Tellaliye resmi, ihale pulu, tapu harç ve masraflan alıcı- ya aittir. Birikmiş vergiler satış bedelinden ödenir. 3- Ipotek sahibi alacaklılarla diğer ilgilılerin (irtifak hakkı sahipleri de dahildir) bu gayrimenkul üzerindeki haklan- nı hususiyle faiz ve masrafa dair olan iddialannı dayanağı belgeleri ile on beş gün içinde dairemize bildinneleri lazımdır. Aksi takdirde hakları tapu sicili ile sabit ohna- dıkça paylaşmadan hariç bırakılacaklardır. 4- thaleye katıhp daha sonra ihale bedelini yatırmamak suretiyle ihalenin feshine sebep olan tüm ahcılar ve kefılleri, tekhf ettıklen bedel ile son ihale bedeli arasmdaki farktan ve diğer zararlardan ve a>nca temerrüt faizınden müteselsilen mesul olacaklardır. thale farkı ve temerrüt faizi ay- nca hükme hacet kahnaksızın müdürlüğümüzce tahsil olunacak, bu fark, varsa öncelikle teminat bedelinden alınacaktır. 5- Şartname. ilan tarihinden itibaren herkesin görebılmesi için müdürlüğümuzde açık olup masrafi verildiği takdirde isteyen alıcıya bir örneği gönderilebilir. 6- Saüsa iştirak edenlenn şartnameyi görmüş ve münde- recatını kabul etmiş sayılacaklan. başkacabilgi almak isteyenlerin 1999/1249 sayılı dosya numarasıyla müdürlüğümüze başvunnalan ilan olunur. 08.09 2000 Basm: 51308 CUMHURİYET'TEN OKURLARA ORHAN ERİNÇ Erbakan ve Evnen Haftayı, Erbakan Hoca için af niteliği taşıyacağı varsayılan 312'nci madde değişikliği ve 12 Eylül'ün ülkede yarattığı yozlaşmayı tartışarak geçirdik. Mahkûmiyet karannın yerine getirilmesi için aran- dığı sırada yer yanlıp da içine girmişçesine buluna- mayan Hoca, birden ortalara dökülüverdi. !lk gösteri için geleneğe uygun biçimde Cuma namazı kullanıldı. Pek de beklediği olmadığı görü- lünce kamuoyuna mesaj verebilmenin yolu olarak kimi gazetecileri Hidiv Kasn'nda yemeğe çağırmak akla geldi. Hocaefendi yemeğin amacını, "Türkiye demok- rasiye geçebilecek mi sonısuna bir cevap bulabil- mek için fikir cimnastiği yapmak" olarak açıkladı. "Demokrasi" bu kez de "şeriatçılığı yaşama ge- çirme" boyutuna ek olarak "Hocaefendi'yi hapis- ten kurtarma" aracı olarak gündeme getirilmişti. Çağnlı gazetecilerden yazılan pazar gününe denk gelenler, Hoca'yı pek inandırıcı bulmadıklannı an- lartılar. "Demokrasiden çok söz ediyordu ama.. kendisi demokrat değildi." Bence yemeğin en önemli yani Hoca'nın gazete- cilerden "Demokrat Gazeteciler Birliği" kurmalan- nı istemesiydi. Böylece önce kendi cezasının kal- dınlacağını, ardından da şeriat yönetimine giden yolda demokrat gazetecilerin katkılanyla daha ra- hat yürüyebileceğini sanıyor olmalıydı. Yine demokrasi savunuculuğuna soyunan Hoca, REFAHYOL dönemindeki Adalet Bakanı Bay Şev- ket Kazan'ın 1996 yılı sonunda hazırladığı "Basm Paketi"r)\ unutmuş olmalıydı. Bay Kazan'ın paketin- de yer alan yasa önerileri "Kendilerine karşı olan her- kesin her koşulda cezalandmlmasını" öngörüyor- du. (Şu Bizim Enayi Defteri/Mukayyelât-ı Bay Ka- zan/Sayfa 25-29/Umit Yayıncılık) Hoca hapis havliyle (korkusuyîa) geçmişi unutu- vermişti. Çanlanna ot tıkamaya niyetlendiği gaze- tecilerden yardım istiyordu. 312'nci maddenin de- ğiştirilmesi için demokrasi adına kendisine destek venmeleri gerekiyordu. Diyelim ki 312'nci madde değişti. Hoca'nın ha- pis cezasının kalkacağına kim güvence verebilir? Madde kalksaydı, ceza düşerdi.. Madde kalacağı- na göre degişiklik, Hoca'nın kesinleşmiş hapis ce- zasını kaldıracak bir içenkle mi yasalaşacak, yoksa süren davalarda yürürtük tarihinden sonra verilecek kararlar için mi geçerli olacak? Tartışmalara bakar- sanız Hoca boşuna umutlanıyor gibi... Hoca'nın işi gerçekten zor. Hem "Beni nasılhap- se atarsınız" diyeceksin.. hem de "70yaşında baş- bakanlık yapmış bir lider bu laflan eder mi" soru- suna yanıt vermeyeceksin. Pes vallahi! • • • 12 Eylül'ün 20'nci yıldönümünde bazı çevrelerin dilleri çözülüverdi. MHP lideri AJparslan Türkeş'ın kaçınlması girişimi ve 12 Eylül lideri Kenan Evren'in "kendisine suikast yapılması halinde içerdekileri (Cılkücüleri) öldürün" emrini vermiş olması gündem- den düşmüyor. Evren'in açıkjarnasj dtşında kalan açıklarnalann bir- biri ile çelişmesi bıryana, hepsi suç sayılan girişim- ler için ne yapılacağı da belli değil. Evren'e suikast girişiminin zamanaşımına girip girmediğini kesin olarak bilmiyoruz. Evren'in verdi- ği yargısız infaz emrinin üzerine gitmek ise anaya- sanın geçici 15'inci maddesi nedeniyle olası değil. Darbe yapılan ülkelerdeki darbecilerin daha sonra yargılandıklan ve hapse mahkûm edildikleri yolun- daki anımsatmalar da bizim hukuk sistemimiz için- de nasıl değeriendirilmeli? Geçici 15'inci madde kaldınlsa. darbecileri yar- gılayabilir mıyiz? Orası da tartışmaya açık. Çünkü Türk Ceza Yasası'nın 2'nci maddesi şöyle düzen- lenmiş: "Işlendiği zamanın kanununa göre cürüm veya kabahat sayılmayan üilden dolayı kimseye ceza ve- rilemez... Bir cürüm veya kabahatin ışlendiği zamanın ka- nunu ile sonradan neşir olunan kanunun hüküm- leri birbirinden farklı ise failin lehine olan kanun tat- bik ve infaz olunur." Hukukçular ne der bilmeyiz... Ama bilinen o ki Tür- kiye'de gerçekleştirilmesi en zor olan şey demok- rasidir. Çünkü neredeyse herkes kendine özgü ya da çıkanna uyan bir "demokrasi" anlayışının yaşa- ma geçmesini istiyor. • Önümüzdeki pazartesiye kadar gönlünüzce bir haf- ta geçirmeniz dileği ve saygılanmızla. oerinc@cumhuriyet.com.tr KADIKÖY7.İCRA MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN İLANENTEBLİGAT 2000/195 E. Alacaklı: Yapı ve Kredı Bankası A.Ş. Alacakh Vekili: Av. Ayşen Türktekin Cinoğlu, Hasan- paşa Eğitim Mah. Kasap Ismaıl Sok. Cemkes-Uras Iş Mk. Kaf. 4 D: 11 Kadıköylstanbul. Borçlu: Muzaffer Durmaz, Şahkulu Mah. Şahkulu Sok. No: 31/5 Tünel/Beyoğlu. Borç: 438.940.121.- TL faiz ve masraflar hariç. Yukanda yazılı borçlunun borcundan dolayı borçlu adı- na çıkanlan tebligat bila tebliğ iade edihnekle, yine yapı- lan zabıta tahkikatına göre adresinin tespıtı mümkün olma- dığından üanen tebligat yapılmasına karar verihniştir. Iş- bu ödeme emrinin tebliğ tarihinden itibaren borcu ve takip masraflannı 22 gün içinde ödemeniz, borcun tamamına ve- ya bir kısmuıa veya alaeaklının takibıne karşı bir itirazımz var ise ödeme emrinin ilanından itibaren 22 gün içinde açıkça ve sebepleri ile birUkte IİK 62. maddesi hükmü ge- reğince dilekçe ile veya sözlü olarak icra müdürlüğüne bil- dirmeniz ve aynı süre içinde 74. madde gereğince mal be- yanında bulunmanız, aksi takdirde takibin bu sebeple siz- den sadrr ohnuş sayılacağı ve mal beyanında bulunmaz ve- ya hakikate aykın beyanda bulunursanız hapis ile cezalan- dmlacağınız, borç ödenmez veya itiraz edihnezse cebri ic- raya de\am edileceği üanen tebliğ olunur. Basın: 51152 VAKFEKEBİR ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN Sayı: 1999/113-2000/68 Mahkememizin yukanda sa>ısı yazılı bulunan dava dosyasında davacı Fatma Aydırı'ın adresi yapılan tüm araştırmalara rağmen tespit edilemediğinden, mahke- me karannın ilanen tebliğine karar verilmiştir. Mahkememizden verilen 16.05.2000 tarih ve 1999/113 esas, 2000/68 sayılı karar ile Trabzon Vakfı- kebir ilçesi Aydoğdu köyü cilt 26, K. sıra no: 23'te ka- yıtlı Ahmet ve Afet kızı Fatma Aydm ile aynı yer ve ha- nede kayıtlı Rıfat ve Asiye oğlu 1962 doğumlu Ali Pa- şa Aydm'ın şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanmala- nna karar verilmiş olup karann ilan tarihinden itibaren 15 gün sonra davacı Fatma Aydın'a tebliğ edilmiş sayı- lacağı tebligat kanunun 28 ve müteakip maddeleri uya- nnca ilan olunur. 05.09.2000 Basın: 51591
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle