16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 EYLÜL 2000 PAZARTESİ 8 PAZARTESİ SOYLEŞİLERİ 30 lu yaşlarındaki bir şarkıcının Türkçe, yaşam, müzik ve siyaset üzerine düşünceleri... 'Sanatçı değilsinderlersegocunmam'I Ben şarkıcılığın bir alt kategori veya utanüacak birşey gibi görülmesine, ama sanatçüığın bir paye olarak algılanmasına karşıyınu Şarhıcılıktan yeterince memnunum ve harika birmeslek olduğunu düşünüyorum. Ben hayatım boyunca şarkıcı olmak istedim... ,.-,. f .. I Müzisyenlerin seviyesi hakikaten çok düşük. Büyük ihtimalle, futbolculann okuma seviyesiyle falan aynıdır. Belki bir gömlek daha ileridir. Müzisyenlerle, mesela ressamlann ya da edebiyatçılann genel bir ortalamasını aldığımzda kültürel anlamda derin birfark var... ÜMİTZİLELİ - Şarkıcı olana kadar bayağı uzun süre bek- ledin galiba?!. - Aslında ben çok önce şarkıcı oldum, ama in- sanlann benım şarkıcı oldugumu anlamalan uzun sürdü!.. - Üniversitede müzik grubu kurduğun yıl- larda rock tarzında şarkılar söylüyor, söz ya- zıyordun. Ama İngilizce.. Bugünün aksine sınırh bir dinleyici kitlen vardı. Aradan uzun zaman geçti. Ne değişti sence?. - Hem insanlar değişti, hem de ben değiştim. Birincisi Tûrkçeye döndûm, mûzikal anlamda daha ileriye gittim, daha ıyi şarkılar yazmaya baş- ladım. O yıllarda insanlar Türk pop müziği bi- le dinlenmezdi, daha arabesk şeyler veya halk müziği, sanat müziği dinliyorlardı. Türk pop müziği, 90'larda falan yeşerdiği için benim ken- dimı kabul ettırmem veya onlann beni kendi ken- dilerine kabul etmeleri 98 yılını falan buldu. - Aslında 80'lerin sonundan itibaren kıpır- danıp, 90'ların başından itibaren patladı Türk pop müziği. Ama benim görebildiğim kadanyla, bütün diğer arabesk unsurian da içine topladı galiba?. -Bir şey evrilırken melezleşıyor da tabii. Türk popuna, bir taraftan kanunu, diğer yandan dar- bukayı, aynı zamanda da tekno ntımlerini alı- yorlar. Ben bunu negatif anlamda söylemiyorum. Bir şey değişiyorsa, melezleşmek zorunda. Do- layısıyla Türk pop müziği, hakikaten de 80'le- rin başında başkaydı, 90'larda başka, şu anda da başka bir şey. MisterNo'dan ElvisPresley'eL Hayat o dönemlerde bir çocuk için o ' '' * kadar sıkıcıydı ki, insan oyun oynayarak bir iki saat geçirse geriye hayal kuracak altı saati filan kalıyordu. Bu nedenle o kitaplar çok yararlıvdı. Sokakta oynamaktansa. o günü Mister No olarak geçirmek daha çekiciydi!.. Teoman Istanbul'da doğdu. Çocukluğunun ilk yılları Tünel'dekı tarihi Doğan Apartmanı'nda geçtı. Üç yaşına basmadan babasını kaybetti. Onu hıç tanımadı, ama aralanndaki benzerlığı zamanla fark etti... - Babamdan sosyal anlamda hiçbir şey almadtm, ama tanıyanlar ona çok benzetiyorlar. Çok garip ama, tanımadığım birine gülüşüm bile çok benziyor. Bir de şiire olan merakı bana miras kalmış galiba.. Babasının ölümünden sonra Bahçelıevler'e taşındılar. Teoman'ın çocukluğunda hep kadınlar vardı. Annesı. teyzesi, anneannesi, halası... Onlann arasında, baba figüründen yoksun bir ortamda büyümek etkiledi Teoman'ı.. O da kendi kahramanlannı yaratmaya başladı.. En kolay ve en etkili yöntem çizgi romanlardı... - O zamanlar hangi çizgi romanı okusam kendimi o kahramanla özdeşleştiriyordum. Teksas, Tommiks, Zagor... Kahramanlar bile kendi aralannda sınıflara ayrılıyordu!. Mesela Teksas, Tommiks en hafifleridir, ilkokul düzeyi!.. Bir kademe ilerisi Kaptan Stving'dir. daha ilerisi ise Zagor, Mister No filan... Hayat o dönemlerde bir çocuk için o kadar sıkıcıydı ki, insan oyun oynayarak bir iki saat geçirse geriye hayal kuracak altı saatifilan kalıyordu. Bu nedenle o kitaplar çok yararlıydu Sokakta oynamaktansa, o günü Mister No olarak geçirmek daha çekiciydi!.. Müzikle, daha dogrusu gitarla ortaokulda tanıştı. Ama öğrenmek için uzun süre beklemek zorunda kaldı. - Öğretecek kimseyoktu, ders alma imkânım yoktu, ama gitanm vardı.. Onu boynuma asıp geziniyordum. Artık Mister No 'dan Elvis Presley hayallerine geçmiştim!.. Demek ki, yaklaşık 20yıldır müzisyenlik hayalleri kuruyorunu. Hâlâ da kuruyorum!.. Lisede gitar çalmayı öğrendi. Ünıversiteye girdiğinde ise artık müzisyen olduğuna iyice inanmaya başlamıştı. Bütün amacı güzel bir üniversitede iyi müzik yapmaktı... - Boğaziçi'ni kazandım. Hemen kıyafetler değişti, saçlar uzatıldı. Artık görüntü olarak da müzisyene benziyordum. Okulu hemen bitirmek gibi bir düşüncem deyoktu. Önce müzik vardı, açıkçası bir an önce adam olmak istemiyordum!.. Üniversiteye gidiyordum ve bunun iç rahatlığı vardu Profesyonel öğrenci olarak müziğe devam etmekti düşüncem... Teoman gerçekten dediğini yaptı. Müzik grubu kurdu, tngılızce sözlü besteler yaptı, konserler verdi.. Yaşamın yalnızca müzik olmadığım görmesıne daha bırkaç yıl vardı... Teoman 'la eski, yaklaşık ikiyıllık bir dergideki söyleşisini okuduktan sonra konuşmaya karar verdim. Söylediklerinin ilginç olması biryana, diğer şarkıcılardan duyduklarıma pek benzemiyordu!.. Öncelikle yalnızca müzikten söz etmiyordu.. 30'lu yaşlannı sürerken şöhrete ulaşan Teoman 'la Cihangir'de, eski istanbuVu ammsatan daracık bir sokaktaki eski Istanbul işi bir apartmanın zemin katında bulunan ofisinde buluştuk. Açıkça söylemek gerekirse; görüntüsü belki biraz, ama söyledikleri bir rock şarkıcısına hiç uymuyordu.. En azından benim bildiklerime!.. Boğaziçi ÜniversitesiSosyoloji Böliimü mezunu Teoman Yakupoğlu'nun "kadın araştırmalan"dalında masteryaptığını, tez •> « konusunun da "çizgi romanda kadının rolü" olduğunu orada öğrendim... - Son albümün diğerlerinden çok daha farklı olarak niteleniyor müzik çevresinde. Bu farkı öne çıkaran sözleri mi? - Aslında yazma yöntemi... Çok uzun za- mandır şarkı yazıyorum ama, bu işin analizini birinei albümle beraber yapmaya başladım. Is- tiyorum ki, şarkılanmı dinleyen insanlar orada anlatılan olaylann gerçek olduğunu düşünsün- ler, hatta gerçekliğinden emin olsunlar. Kendi ya- şadıklanyla da bağlantı kursunlar ve 'tam da bi- zim hissettiğiıniz gibi hissetmiş, bunlan da biz- den daha güzel dile getirnıiş' desınler. - Sanatçı Ue şarkıcı kavramları sürekli tar- tışüan bir konu. Senin de bu konuda epey sert çıkışlann oldu.. - Sanatçı olup olmadığım önemli değil. Ben şarkıcdığın bir alt kategori veya utanılacak bir şey gibi göstenlmesıne. ama sanatçılığın birpa- ye olarak algılanmasına karşıyım. Şarkıcılığı harika bir meslek olarak göriiyorum. Sanatçı- hk, başka bir açıdan değerlendinlebilecek bir şey. Bir paye değil sanatçılık. Ben şarkıcılıktan ye- terince memnunum. Hayatım boyunca şarkıcı olmak istedim. Bana insanlar 'sanatçı değflsin' derlerse gocunmam. - Bir yerde şöyle bir cümleye rastladım se- ninle Ugili: Türkçeyi en iyi bilen şarkıcı... -Öyle mi diyorlar?!. Şarkıcılar açısından ola- bilir aslında. iki lafı bir araya getıremediklen- ni ben televizyondakı programlannda göriiyo- rum. Ama bu çok bir şey değil. kısacası Abdur- rahman Çelebi oluyorum!.. - Pop şarkıcılannı vasat bulduğunu da söy- lüyorsun... - O müzisyenlerle, mesela ressamlann ya da edebiyatçılann genel bir ortalamasını aldığımz- da kültürel anlamda derin bir fark var. Müzis- yenlerin seviyesi hakikaten çok düşük. Büyük ihtimalle, futbolculann okuma seviyesiyle fa- lan aynıdır. Belki bir gömlek daha ılendır ama benim ressam, şair, edebiyatçı arkadaşlanm da var. Bunlann hemen hemen hepsının kültürle iliş- kileri müzisyenlere göre çok daha fazla... - Onun için mi şarkılann sözleri bu kadar kötü? -Ben ona inanıyorum zaten. Şarkı sözleri ger- çekten de çok kötü. Onlann ıçınde tabii ki hiç öyle olmayan ömeklervar. Diyelim kı Sezen Ak- su, diyelim ki Mazhar Fuat Özkan'ın veya Bülent Ortaçgil'in sözleri diğerlennin yanın- da onlardan kat kat üstünse, en yakın rakıbine 4-5 gömlek fark atıyorsa, nedeninm sadece kül- türe yaklaşımıyla ilgisı olması lazım. - Çok mu azımsıyorlar? Nasıl olsa bu laf- lar, bu sözler gider diye mi düşünüyorlar? -Azımsamıyorlar. Bizim kaybettiğımız bir şey var mı, etrafta en azından bılgıyle, görgüyle il- gilı veya hadi bilgiden vazgeçtım. malumatla ıl- gılı bir şey var mı etrafta, bunlarla da çok ilgili değiller. Bazı insanlar vardır kı, çabuk tatmin olurlar. Onlar için başka dünya yok kı. Kendi dünyalan var. - Özellikle 90'lardan beri 20*li yaşlarda birçok genç insan, bir şarkıvla parlıvor, son- ra yok oluyor. Çok genç oldukları için mi acaba?. - Hiç zannetmiyorum!. Ipuçlan göstenyor ki, gelecekte de hemen hemen aynı insan olacak on- lar. 20'li yaşlarında bir insanın müzikal anlam- da çok uzlaşmacı ohnayan bir tarafı olması la- zım. Gidip de başkasının verdiği pop parçasını söylememeliler. 'Hayır, benim şöyle bir zev- 'Türkiye 'nin unutmaya ihtiyacı var'Zileli: 12 EylüTde 13 yaşında bir öğrenciydin. O günlere iliş- kin neler haürhyorsun? Benim komik bir anım vardır. O gün Beyazıt'a bana süper 8 si- oema makinesı almaya gidecek- tik. Ben sabah kalküm. "Anne ha- di gidelim, sinema makinemi ala- lan artık" dedim. Annem, olmaz sokağa çıkma yasağı var, dedi. Halbuki ben bütün hafta gidece- ğimiz günü, alacağımız şeyi dü- şünmüştüm. Ama o gün dışan bi- le çıkamadık. Yani benim 12 Ey- lül'le ilgili kızguılığım siyasi de- ğil, bireysel. 12 Eylül'le ilgili birtaknndüşün- celerim falan vardı, ama daha net- leşmesi için üniversiteyi bekle- mem gerekti. Ben artık 87'lerde, 80 ydında 12 Eylül'de neler olmuş. o zaman anlamaya başladım. Ya- ni 18,19,20 yaşlannda.... Zileli: Sonra 87'lere geldiğm, üniversiteye girdiğin yıllardaki tutunıun neydi? Düşüncelerin neydi? Açıkçası siyaset benim her za- man ilgimi çekiyordu. Kendimi konumladığım bir yer vardı o za- manlar. Her genç insanın olması gereken taraftaydım. Daha özgür- hıkçü ve tutucu ohnayan taraf... Ama çok da analitik davranmı- yordum, şimdi de öyle davranmı- yorum. Zileli: Uzun bir adım atahm ve bugüne gelelim. Bugün bak- bğın zaman, dünya ölçeğinde, • Türkiye'nin unutmaya çok ihtiyacı var. Ama aynı zamanda adalet mekanizmasına güvenebilmek için birtakım şeylerin de hiç unutulmaması lazım!.. Haluk Kırcı veya Oral Çelik unutulmasın. Mehmet Ağar'la ilgili yapılan soruşturmalar bitmesin. Kenan Evren için de öyle... Türkiye ölçeğinde kendini nerc- de görüyorsun? Sanki bir film seyredermiş gi- bi veyabir BBC muhabiriymiş gi- bi seyretmeye gayret ediyorum. Yoksa kendini içeriye konumladı- ğın zaman birdenbire objekrivi- teni yitirebüiyorsun. Birincisi, bir şeye bağh kahnak istemiyorum ben. Bir topluluğun parçası ol- mak, onun birtakım kurallanna uymak istemiyorum. Ben birey- sel de değil, birey olmak istiyo- rum. O yüzden de gidip birtakım demeklere, şuna buna falan girmi- yorum. Ama sonuçta sol tandans- lı bir insanım. Diyelim ki özgür- lükçüyüm, diyelim ki sosyal ada- lete, sosyal eşitliğe inanıyorum... Üla ki zenginliğin herkese eşit da- ğıtılması gerekriğini düşünmüyo- rum. ZUeli: Peki Türkiye'deki de- mokrasiye baktığın zaman na- sıl görüyorsun? Açıkçası demokrasıye olan inan- cımı yitirmemin nedenlerinden biri, oyveren insanlann tavırlany- la ilgili. Insanlara, serbest seçim hakkı tanınıyor ama insanlar, olay- lan ayırt etmekten, aynmsamak- tan o kadar âcizler ki, en kötü şe- ye oy verebiliyorlar. İnsanlann IQ'sunu hesaplayıp ağırlık derece- leri falan da veremeyeceğimize göre... O yüzden de ileride eşit ağırlık, zekâ agırhk yöntemleri bulunursa, belki ben de demokra- siye inancımı tekrardan güçlen- direbilirim. Zileli: Nasıl bir şey olmah? Mesela Türkiye'ye baktığın za- man demokrasi var diyebiliyor musun? Çok kaba hatlanyla eski Yu- nan'da bile demokrasi var diyor- sak Türkiye'de de var. Ama Tür- kiye'de çok da katı biryapı var. Bir türlü uzlaşamıyorlar. Birbirlerini ancak düşman veya dost gibi al- gıhyorlar. Halbuki bence renkler o kadar da keskin değil. Tamam bu ülkede çok kanlar döküldü, özellikle 80 öncesinde şu an dile getirmek istemediğim vahşet ör- nekleri var. Ama artık bir yerden sonra insanlar en azından uzlaş- mak zorundalar. hicçı, milliyetçi dediğimiz kesimle, diyelim ki MHP ile daha sol gruplann bir şekilde, bir yerlerde uzlaşmalan gerektiğini düşünüyorum ben. Bu- nu söylemek benim için kolay, ben o acılan çekmedim. Veya be- nim akrabalanm da o acılan çek- mediler. Eğer benim dayım, ağa- beyim falan birileri tarafindan bo- ğulmuş olsaydı, ben herhalde bun- lan bu kadar rahat söyleyemeye- cektim. Zileli: Yani beyaz sayfayı aç- mak o kadar kolay değil... O kadar kolay değil, ama belki de 2010 yılında bunlar daha ko- lay olacak. Çünkü o zaman hafi- zalar belki biraz daha silikleşe- cek ki, unutmaya çok ihtiyacımız var bizim. Türkiye'nin unut- maya çok ihtiyacı var. Ama aynı zamanda adalet mekanizmasına güvenebilmek için birtakım şey- lerin de hiç unutulmaması lazım. İnsanlar MHP'nin geçmişte yap- tıklanm unutsunlar. Ama Haluk Kırcı'yı unutmasınlar veya Oral Çelik unutulmasın. Mehmet Ağar'la ilgili yapılan soruşturma- larbitmesin. Kenan Evren için de öyle. Pinochet'nin dokunulmaz- hğı ortadan kalktı ve yargılanmak üzere . Ben bu duruma çok sevi- niyorum. Zfleli: Ama hâlâ bizim anaya- sadan geçici 15. madde kaldı- rılmadı... Bir şekilde kaldınlsa... Şili'de oldu. Başka taraflarda da oluyor. Arjantin'de de bu tip şeyler oldu. Türkiye için de öyle bir şeye ih- tiyaç var. Birincisi ortalığın temizlenmesine hafıften ihtiyaç var. Sonra da unutulma zamanı gelmiş demektir. I 33yaşındayım ve kendimi hâlâ çok genç hissediyorum. Rock'n roll ya da müzik genç işL Erol Büyükburç a% Mick Jagger da, Sezen Aksu da o yüzden çokgenç, Eğerşu anda silikleşmiş, süinmiş insanlar varsa, onlar evlerinde çoluğuyla çocuğuyla oturup pazara filan gidiyorlardır!.. kim var. onu yapacağım. Hatta dinleyicinin, izleyicinin hiç hoşuna gitmeyen şeyleri yapa- cağım' demeliler. Bunu demediklen gibi, za- ten onlar büyük ihtimalle ortalama bir seyirci zekâsmdan veya beğenısınden bile yoksun ço- cuklar. Seyirciyle aralannda hiçbir şey yok. Din- leyiciden biraz daha üstün olmanız gerekmez mi? Beğeniyi gösterenle beğenıyi yaratan arasında biraz fark olmalı. Onun yenne başkası geçebi- lıyorsa o kışinin zaten çok da bir önemi yoktur. Sezen Aksu'dan veya Aysel Gürel'den de birpar- ça alırsınız. Hafıften de poposunu falan kıvınr, göbek atar... Bu işın bu kadar kolay olmaması lazım. - Tabii ki, eğer talep varsa, arz da olacak- tır ama Sezen Aksu'dan alacaklan o 'bir ta- ne'nin anlamı ne sence? -O bir tane şudur aslında. Yaptıklan, hiçbir işe yaramayan, büyük ihtimalle 1 sene sonra üstü- ne başka şarkılann çekıleceği kasetlerini satma- lan ıçın gereklı olan parçadır. O bir tane o...Yan- lış anlaşılmasın, Sezen Aksu'yu da Kayahan'ı da çok sevıyor ve beğenıyorum. Her ıkısinin de hakikaten Türk halkıyla ilgili bir sihri var. Çok satıyorlar. Biraz evvel bahsettiğım averaj veya optımum altı o çocuklar belki de hayatlannı on- lardan birer parça alarak devam ettirebilıyorlar. Ben Türk pop yapanlara küfür edenlerin, onla- ra sinir olanlann safında değilim. Karşılaştığı- mız zaman sempatı de duyuyorum. Hiçbirinden nefret etmiyorum. Ama kışisel olarak da be- ğenmıyorum onlan. - İlk albümünden sonra herkeste Tarkan'ın ya da M. Sandal'ın yerini alacağın beklen- tisi oluştu. Ama onlaria uzaktan yakmdan ben- zer tarafını göremedim. tlle böyle mi olması gerekiyor?. -Eğer birileri bir yerlere gelirse insanlar zan- nedıyorlar ki başka kulvar yok, illa ki onu ala- şağı edeceksin ki. sen de o yere yükselesin. In- sanlara kendileriyle özdeşleştırebılecekleri mü- <• ztğt sunarsan alabilecek olan geniş bir kitle bu- labilirsin. Ben de zannedıyorum ki kendi kul- vanmı kendim yarattım. O kulvar büyüdü. Hat- ta ben isterim ki, Mahsun KırmızıgüTü de din- lesinler, beni de dinlesinler. Birbırimizden fark- lı tatlar alsınlar. Ben arabeskin veya Türk pop müziğinin başlı başına, kötü bir şey olduğunu düşünmüyorum. Benim kendimle ilgili yapmak istediğim formül şu: Kendinle ilgili verileri o ka- dar güçlü tutacaksın kı hem müzik güzel olacak, hem aranjmanı güzel olacak hem kaydı, hem söz- len güzel olacak. O zaman hem yaşla ilgili, hem de cinsıyetle ilgili yelpazeyı genişletirsin. Mlck Jagger hâlâ çok gençı.. 1 - Sen 33 yaşındasın. Kendini nasıl hissedi- yorsun? - Birincisi ben kendimi hâlâ çok genç hisse- diyorum. Rock'n roll ya da müzik genç işi. O yüzden şu anda hâlâ sahnede gördüğünüz insan- lann hepsi çok genç. Erol Büyükburç da, Se- zen Aksu da o yüzden çok genç. Tanju Okan da o yüzden çok gençti. Eğer şu anda silikleş- miş, silinmiş insanlar varsa, onlar evlerinde ço- luğuyla çocuğuyla oturup, pazara filan gidiyor- lardır!.. - Yaşlanmışlardır demek istiyorsun... -Tam anlamıyla hayatın direkt içerisinde ol- madığı zaman, birazcık farklı, daha hayallerle ilgili bir dünya yarattığı zaman yaşlanmıyor in- sanlar. Yani Mick Jagger şu anda 56 yaşında, ta- mam, neredeyse yanaklan yere değecek, ama ba- na hâlâ çok genç geliyor... - Bunlar galiba biraz zekâ ve hayalle ilgili bir şey?. - Tabii, o veriler çok önemli. Zekâ olmazsa zaten hayal gücü de doğru çalışmıyor. Biraz ev- vel bahsettiğim averaj-optımum seviyelerde sey- rediyorsunuz ki sizin bir özelliğiniz ohnuyor. - Bu durumda daha senin su içinde 23 se- nen var. Mick Jagger 56, sen de 33 olduğuna göre!. - Yani büyük ihtimalle ölene kadar. Su içinde 23 senem var. Daha Mick Jagger da durmadı. O giderse ben de giderim. Kendime örnek al- dım. - Son albüm çıkalı birkaç ay oldu. Bundan sonraki albüm nasıl olacak? - Bundan anlayış olarak değişik olacak. Fakat ben normalde hep şöyle bir şey yapardım. Al- büm çıkardı, ama ben yazmaya devam ederdim. Meğer bu albümde tükenmişim artık, cebimde pek de bir şey kalmamış. - Şimdi yeniden üretme safhası mı başla- yacak? Şimdi benim üretme safham var, aynı zaman- da beslenme safhasına girmeyi düşünüyorum. Yani kitaplanmı okuyayım, güzel fihnleri sey- redeyim, başka türlü bir yaşam tarzına girişe- yim. Yani dünyayı daha değişik bir şekilde al- gılamak istiyorum. Şu ana kadar algıladığım bi- çimiyle ilgili olarak ben biraz köreldim. Şimdi kendimi geriye çekiyorum 'ben ne- yim' ona tekrar bakıyorum. Onun üzerinde bi- raz çalışacağun. Tekrardan besleneceğim, yük- leneceğim, bir şeyler alacağım, onlan harman- layacağım kendi ıçimde. Ne kadar değiştiysem o da şarkılanma yansıyacaktır. Önce şarialan- mı düşünmüyorum, önce kendimi düşünüyo- rum şu anda..
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle