15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10EYLÜL2000PAZAR LAYLAR V E G O R U Ş L E R [email protected] Devrimin Öğrefihenlerine Anıt Prof. Dr. Bayhan ÇUBUKÇU/sr üm. EczaalıkFaküites, Öğretim Üyesi ' T ürkiye'de öğretmen okullannın açılışının Mart 2000'de 152. ve Nisan aymda da Türki- ye Cumhuriyeti'nin onur kurumu Köy Enstitüle- n' n ı n kuruluşunun 60. yıldönümü kı- sa .ır-ıMklarla gündeme gelirken öğret- mcnlerimizin, özellikle Harf Devri- •ni'nin gerçekleşmesini sağlayan top- imun temel bireyleri olduğu unutul- 'idmalıdır. 9 Ağustos 1928 Perşembe günü, Gazi Mustafa Kemal Paşa'nm Saray- bumu parkında "Yaa Devrimi"ni müj- delemesi ve arkasından, 1 Kasım gü- nü "Türk Harflerinin Kabul ve Tatbl- Id Hakkında 1353 Sayılı Kanun"un Meclis'ten çıkışının üzerinden 72 yıl geçmiş bulunmaktadır. Bu kanunun gerekçesi, her ne kadar özetlc "Tûrk dili şimdiye değin yapı- sına uymayan Arap harfleriyle yazıb- yordu. Arap harfi dizgesi bir yandan diKmİ7İn gereksmdirdiği ünlüleriiçer- miyor, öte yandan Türk halkuun hak- kıyla söyleyip belirtemediği sesleri de bulunduruyordu.Bu güçlükkr vüzün- den uhısalvedofayısryla biitün bir halk taranndanokunabüecekveyazılabfle- cek bir dil için gereken bir dilbilgisi meydana gdenüyordu" diye saptanrruş- sa da asıl önemi, Ismettnönü nün anı- lannda anlatıldığı biçimdedir: "Harf inkılabı bir okuma-yazma kolayhğına bağlanamaz, okuma yazma kolayhğı Enver Paşa'yı tahrik eden sebeptir. Ama, Harf İnkılabrnm bizde tesiri ve büyük faj dası, kültür değişmesini ko- laylaşürmasıdır. İster istemez Arap küMründen koptuk. Bizim devrimiz-- de Latin harflerine geçmek, Türk di- lini ve milli küttürü kurtarmak için esasb bir etken olnuıştur." Nitekim, devrimlerin esas hedefinin zamanla yerleşip gelişeceğini çok iyi bilen Ata- türk'ün yeni harflerin kabul ve uygu- lamasından söz ederken etrafındaki- lere söyledikleri, 3 Ağustos 1928 ta- rihli Milliyet gazetesinde kısa bir fık- ra şeklinde çıkmış ve diğer gazeteler- den bir ricada bulunularak, bundan Arap harfleri ile alıntı yapılmaması istenmiştir. Gazi'nin sözleri aynen şöyledir: "BüvükTaamız'akararver- ctiğim zanıan îsmct Paşa'ya,' görecck- sin, neler olacak' demistim. Şimdi si- zesöyhıyonım. Göreceksiniznelerola- cak". Bu sözlerin yayunlanmasından 24 saat sonra alfabe raporu Maarif Encümeni'nce hazırlanmıştır. Adeta Harf inkılabı ile özdeşleşmiş olan bu cümle, Harf Inkılabı'nin ana amacını en anlamlı bir şekilde ifade etmekte- dir. Bu nedenle 1928'de yayımlanmış Türk Alfabesi (Necmettin Sadak, Ak- şam Matbaası, tstanbul) kapağında yer alan Gazi Mustafa Kemal 'in bu an- lamlı sözü, Yazı Devrimi'nin adeta bir simgesi niteliğindedir. Yazı Dev- rimi 'ni, yurt çapında yetişkinlere ulaş- tıran "Millet Mektepleri" 1 Ocak 1929'da törenle açılmış, böylece Tür- kiye'de okuma seferberliği görkemli bir şekilde başlamıştır. Bursa Kız Muallim Mektebi ilk me- zunlanndan olan rahmetli annemin (Saide Çubukçu), Karacabey Millet Mektebi'nde kullandığı bu alfabeyi en değerli bir anı olarak saklamış bu- lunması, öğretmenlerin devrime nasıl sahip çıktığının içten göstergesidir. Oögretmenlerki26 Ağustos 1928'de Ankara'da toplanan "Tûrkiye Mıud- limler Birtiği Kongresi"nde yeni harf- leri öğrenmek ve halka öğretmek için ant içtiler. Millet Mektepleri Talimat- namesi'nin 4. maddesinde belirtildi- ği gibi, "Bu teşkflann rdâ ve milletmek- tebtninbaşmuallimiReisicumhurHaz- retieridir''. Işte, Başöğretmen Atatürk yönetiminde çalışan bu aydın öğret- menler, "Yazı Devrimi''ni yaşattılar, kendilerine verilen görevle Cumhuri- yet'i koruyacak ve yüceltecek aydın kuşaklar yetiştirdiler. Ama bugün ne haldeyiz! Milli Eğitim politikamızda 50 yıl önce başlayan sapmalar bizi ne- reye gerirdi. Öğretmenlerimize yapı- lan saldınlar bunun bir göstergesi de- ğil mi? Bu yanlış eğitim politikası ile mi Türkiye çağdaşlaşacak? Aydın öğ- retmenleri yetiştiren aydın kurumla- ra ne oldu? Eğitim politikasındaki sap- malar, Atatürk'ün, "Göreceksiniz neler oiacak" sözünü tersine işletti. Bugün 8 yıllık kesintisiz eğitim çok iyi birbaşlangıç olmakla beraber Cum- huriyet ilkelerine sahip çıkacak öğ- retmenleri yetiştirecek kurumlann bir an önce hayata geçirilmesi gereklidir. Unutmayalım ki Atatürk'ün Cum- huriyeti emanet ettiği gençleri ancak aydın öğretmenler yetiştirebilir. Ye- tiştirdikleri gençlerle Cumhuriyet'i yaşatan "Ad'sız ve Aydm Oğretmen- ler"in. meçhul asker anıtı gibi "Meç- hul Oğretnıen Anjü"nı hak ettikkri görüşündeyim. EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Halet ÇambelSydney'eL "Spor, futbol oldu. Futbol da ticarete döküldü. öteki dallann da sonu aynı gibi, felakete gidiyor! On- lar da ticari olduğu için spor diye bir şey kalmaya- cak! Hakiki sporculuğun ruhu başka, parayla satıl- maz. Ben parayla satılana sporcu diyemiyorum. Bizim dönemimizde sporculuk hem amatördü, hem parasızdı. Pehlivan Mehmet Cibali Fabrikası 'nda bek- çiydi. Kimse büyük paralar kazanmıyordu. Ama sporculuk ve spor ruhu vardı." Arkeoloji alanında uluslararası ün sahibi Prof. Dr. Halet Çambel böyle söylüyor... Bir bilim insanı ne- den spor işlerine kanşır diye sormayın! Halet Çam- bel, Türkiye'nin ılk kez olimpiyatlara katılmış iki Türk kızından biridir. Eskrim alanında 1936 Berlin Olim- piyatı'nda yanşmalara katılmıştır... Bugün sekseni- ni aşmış, ama hep genç, hep çalışkan, hep üretici bir insan, bir eski sporcu böyle konuşursa bunun an- lamını duymamaJı mı? "Sporun sonu felakete gidi- yor" demesini... Halet Çambel, uzun yıllardır Osmaniye'nin Kara- tepe'sinde kazı çalışmalan yapıyor. Bıkmadan, yo- rulmadan, hep içinde yanan gençlik ateşiyle... Isa'dan sekiz yüzyıl önce Geç Hıtit Çağı'nda bir yerleşme birimi olan Karatepe bugün bir ulusal park... Ama çalışmalar, araştırmalar bitmiş değil... Isa öncesinin bu ftnemli yerleşim yeri 1946 yılında Halet Çambel ile Prof. Bossert tarafından keşfedildi. Çambel da- ha önce yıllarca Istanbul Ünıversitesi'ndebirçokde- îerii bilim insanı yetiştirdi. Şöyleböyfe kırk yıldinâa" feltfînî Karatepe afaştırmalanna verdi. Çambel'in bilimsel önemini anlatacak değilim. O, Almanya, Fransa, Amerika gibi ülkelerin bilim dün- yasının tanıdığı bir insan... Ben, onun sporculuğu ve spor konusundaki düşünceleri üzerinde durmak is- tiyorum. Bir de öneri getirmek!.. Yıl 1936. Yirmi yaşındaki Halet, eskrim alanında Türkiye birincisidir. Atatürk, Türk kadınının her alan- da kendini göstermesini desteklemektedir. Büyük bir sevinç yaşar, sporda iki Türk kızının başansını du- yunca ...ki bu kızlardan biri, yakın arkadaşı Hasan Cemil Çambel'in kızıdır. Halet, Beriin'e gider, ya- nşmalarda kadın rakipleriyle yanşır. Spor tarihimize adını yazdınr. O gün bugün spor da, arkeoloji gibi ilgilendiği, yaşamını verdiği bir konu olur. Geçenlerde o sporculuk günlerini şöyle anlatmış- tı: "Akaretler'deki eski binadaki salonda meslek ve cinsiyet aynmı gözetmeden çalışırdık. Sobası var- dı. Önce sobayı yakardık, ama tüterdi. Hoca da bi- ze kızardı, daha bir soba bile yakamıyorsunuz di- ye. Duşlardan soğuk su akardı. Biri duş yaparken öteki pompayla su basardı. Masör filan da yok, bir- birimize masajyapardık. llkel bir ortamdı, ama mut- luyduk." önümüzde birolimpiyat var! Avustralya'nın Syd- ney kentinde dünya sporculan bir araya gelecek... Böyle uluslararası bir olayda Türk sporcularının ba- şanlı olması hepimizin dileği... Ben, bu olimpiyata, altmış beş yıl önceki 1936 Berlin Olimpiyatı'na ka- tılan Sayın Halet Çambel'in onur konuğu olarak gö- türülmesini öneriyorum... Sayın Spor Bakanı Fikret Ünlü'nün bu konuya dikkatini çekmek istiyorum. Ata- türk döneminin bir genç kızı, Hitier karşısında na- sıl Türk sporculuğunu temsil etmişse, bugün de seksenlik genç Halet'in Sydney'de spor dünyasına Türk sporunun bir temsilcisi olarak gönderilmesin- de yarar görüyorum. Gerçek bir sporcu olan Halet Çambel'e sağlıklar, çalışmalannda başanlar dileyerek... Cumhuriyef k l t a p 1 a r ı . _ ' _ ! f Üstün Akmen VEEE PERDEEE BU KİTAP, HİÇBİR DER6İ YA DA 6AZETENİN "ÇOK SATANLAR" LİSTESİNE fiİRMErECEtC. SİREMEyECEtC. ÇÛNKÜ BU KİTAP SİZE ÖZEL... MERAKLISINA... 1999-2000 sezonun<io tzlenebilen tıyatto oyunlOTi, opera, bole, operet ve dinletilerle ilgili etejtiri ve değerlendirmeJerden bir demet... 6ir anlamdo, sahne sonatlonndaki dnemli eksildiğe konulan ilk tuğla. . tzleyicı koituğuna konan sahne tozfarının birikimi... Hekimlik Töresinin Sınırlan Dr. Mustafa Şerif ONARAN H astanede Misbah adında bir hasta vardı"Ülser delınmesinden acil ameliyata alınması gerekiyordu. Asistan arkadaşlar kan bulmak, hastayıameliyata hazırlamak için uğraşırken bu Misbah, durumun- dan inanılmayacak kadar bir canlılıkla, "Kanıma kan istemem" diye yırtınıyordu. Asistan arkadaşlar kendi yaklaşımlanyla has- tayı inandumaya çahşırken Misbah'ın nabzını tuttum, nabız hızlı aüyordu. Yüzüne baktım, yü- zü solgundu. Kan basıncı dûşûktü. "Merak etme Misbah" dedim, "kana gerek yok. Ametiyatını ben yapacağun". "Hah şöyle!'' der gibi rahatladı. Sonra da asıstanlanma, çaktır- madan "Üç şişe kan hazıriayur dedim. Aradan uzun yıllar geçtiği halde bu Misbah adını unutmamışım. Antakyalı Hıristiyan Arap- lardan biri miydi Misbah, Yehova Şahitleri'nden miydi? Bu mezhebe girenler kanına kan kanşma- sını ıstemezlermiş. Bu benim davranışım hasta- nın inançlanna saygısızhktı belki. Ama hekim- lıkte pembe yalanlar vardır. Kutsal olduğuna ına- nıhnâsı gereken en önemli gerçek, insan yaşamı- dır. Hastanın ıyileşmesi için yapıhnası gereken- leri ona açıklamak zorunda değılsıniz. Bir insa- nın inançlannı görmezden gelmek, aykın bir dav- ranış içıne girmek, hekimlik töreleriyle bağdaşır mı? Ama insan sağlığı söz konusu olunca, aklı- ma takılan bu soru, benı pek rahatsız etmemiştir. Sağlık Bakanı Osman Durmuş un "Yunan ka- nı istemem" demeye gelen göstenşlı çıkışının ar- Hiy" Aooajja bir cenahi tor> n ağiîTnfcmİde kaaanıası ğe siyasetçfler halktan uzaktı. Karsıma gelen insan- lann çoğu ne istediğini bilmeden, öylece duruc Derdini anlatamayan hastaiarunnnş gibi yakmhk gösteririm onlara.Bir şeylersöylemelerini, yürek- leri hafhTemiş olarak aynhnalanıu isterim. Baka- nın da kendilerinden biri olduğunu anlarlar." Na- fız Körez, hekimlik töresınde hoşgörünün simge- si gibi gördüğüm. derviş tabiath bir insandı. ••• Cevdet Aykan'ı öğrencilik yıllanmdan bu ya- na iyi tanınm. Aramızda belkı bir tıbbiye boyu- na yakın kuşak aynmı var. Ama biz onunla yakın arkadaştık. Sağlık Bakanı olduğu zaman, bakan- lıkta benimle özel çalışırdı. Bu çalışma biçimi beni tedirgin eder, "Bak Cevdetçiğim, bakanhk geçici yerdir. Sen yann jjidersin. Hastanemin cer- rahı olarak ben daha uzun yıllar çahşmak zorun- dayım. Senden hoşnut kahnayanlar yann bana düşınan olur" dedığımde, "Yooo!.. Seni o hasta- neye başhekim yapacağım" dedi. Cerrahıyı bi- len, hele benun gıbı Askeri Tıbbiye'den gelen bir hekim hiyerarşi dediğımız aşama sırasının ne ol- duğunu da bilir. "Sen beni bırak da falancayı baş- hekim yap oraya" dedim. Cevdet Aykan falanca- yı sevmezdi. Âma duygusal davranmayı hekim- lik töresine uygun bulmadığı için, doğru olanı yaptı. Gene hekimlik töresi ona engel olmasaydı, ilaç firroalannın önenlerini hakhymış gibi göstenp kö- şeyi dönmesini de bilirdı. • •• Hocam Necmi Ayanoğlu güzel insandı. Şiirgi- lâgtfJa katıfdığı zaman ağır"bitû^dc kaoanıası ğe- (jBıp de hastaneye kaldınlsaydî, âcil "olarak Yu- nan kanı vermeİc gerekseydi, Misbah gibi çırpı- nıp duracak mıydı? Ama bir hekim, kanın kaç günlûk ömrü bulun- duğunu, boyuna kendini yenileyen bir organ ol- duğunubibnez mi? Kendi anlayışında olanlara se- lanı vermenın dışında, soyluluğun kanla ilgisi ol- madığını da.. •*• Hekimhğjm boyunca pek çok Sağlık Bakanı ta- nıdım. Kimi yakın arkadaşun, kim sınıf arkada- şun, kimi hocamdı. Demokrat Parti'de Yaylacılar'dan sayılan Na- fiz Körez'le. Kulah olduğundan, akraba sayılır- dık. Yol geçen hanı gibiydı odası, giren çıkan bel- li ohnazdı. "Bu ortamda nasıl çahşıhr Nafiz Ağabey" der- dim. Yumu^ak sesli yanıtı kulaklanmdadır: "Da- ha bir süre buna katlanmamız gerek. Masa başı ırıaz.ame- nAyeü cabukbhirink. Ona amdİqeatfÜ4krdım eder- ken düğüm çaldığım olur, boynumu bûker gibi du- rurdum karşısuıda. Gözlûklerinin üzerinden azar- lar gibi gülümseyen bakışı vardı. Hocam Necmi Ayanoğlu, kibar görûnüşü arka- sında ilkelerinden ödün vermeyen bir cerrahü. Gülhane'de ihtisas yaptığun yıllarda,jc errahisine de, insanlığına da saygı duyduğumuz bir ağabe- yimiz vardı. Ameliyat ettiği bir hastaya biraz faz- la istirahat verdi diye, Ayanoğlu hocamızın, onu 24 saat göz hapsinde tutmasuu anlayamamışım- dır. Hocam Ayanoğlu, Sağlık Bakanı olduğu zaman da bu katı anlayışını değiştirmedi. Bir diş heki- mine verdiği rartor yüzünden bir cerrah arkadaşı- mı Artvin'e sürgün etmişti. Hekimlik töresinin çok tartışılan konulanndan biridir rapor. "Sosyalendikasyon" dediğimizöy- le sorunlar olabilir ki hekimin rapor vermesi, he- kimiik töresine aykın düşmez. Yeter ki rapor ver- ^ kitap kaSBC Cağ PazaHama A.Ş Türkocoğı Cad No:39/41 (34334) CağaloğMstonbulTel: (0.212)51401 96 BANKACILIK DUZENLEME VE DENETLEME KURUMU'NDAN: Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'na iyi derecede Ingilizce bilen yüksekokul mezun- lan arastnclan sınavla "Yönetici Sekreter" alınacaktır. Kurum'a başvuracaklann aşağıda yer alan şartları taşımalan ve istenilen beigelerle biriikte Ku- aım'a başvurmalan gerekmektedir. A) Adaylarda aranacak özel şartlan 1 - Başvuru tarihi itibanyla 30 yaşını doldurmamış olmak, 2- Üniversitelerin büro yönetimi ve sekreteriik bölümünden mezun olmak, 3- İyi derecede yabancı dil bilmek, (Yabancı dil seviyesinin tespitinde; - Test Of English as a Foreign Language (TOEFL); 500 puan, - International English Language Testing System (İELTS); 6.5 puan, - Türk Ingiliz Derneği'nin yaptığı English Proficiency sınavından 60 puan alınmış olması gerekmektedir), 4- Windows ve MS Office uygulamalarını bilmek. B) Adaylarda aranacak genel şartian 1 - Türk vatandaşı olmak, 2- Kamu haklanndan mahrum bulunmamak, 3- 18 yaşını bitimniş olmak, 4- Devamlı olarak görev yapmasına engel olabilecek vücut veya akıl hastalığı veya vücut sakat- lığı ile özüriü bulunmamak, 5- Taksirii suçlar ve aşağıda sayılan suçlar dışında tecil edilmiş hükümler hariç olmak üzere, ağır hapis veya 6 aydan fazla hapis veyahut affa uğramış olsalar bile devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlarla, zimmet, ihtilas, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyet kıncı suçtan veya istimal ve istihlak kaçakçılığı hariç kaçaklılık, resmi ihale ve alım satımlara fesat kanştırma, kara para aklama, devlet sırlannı açı- ğa vurma, vergi kaçakçılığı veya vergi kaçakçılığına teşebbüs ya da iştirak suçlanndan dolayı hü- kümlü bulunmamak, 6- Erkek adaylar için askerlikle ilişkisi bulunmamak. C) Başvuru Başvuruda bulunacak adaylann, Kurum'dan temin edecekleri "Başvuru Formu'nu doldurarak mezuniyet belgesi ve yabancı dil bildiğini gösterir belgeyle biriikte en geç 25.09.2000 tarihine kadar ^ankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu Atatürk Bulvan, No: 191, (B) Blok, Kavaklıdere / An- kara adresine şahsen başvurmalan gerekmektedir. ^.Sınav tarihi ve şekli başvuru sayısına göre Kurumca belirlenecek, başvurusu kabul edilen aday- ma, sınav tarihi ve şekli bir hafta içerisinde bildirilecektir. . llgililere duyurulur. me sonımluluğu çıkar sağlama alışkanlığına dö- nüşmesin. Daha önemlısı, gerçekten rapor ahna- sı gereken hastalara, baskı altında tutulan heki- min rapor vermemesi, hekimlik töresıyle bağdaş- maz. ••• Hükûmetinin çalışma izlencesini kendi alanın- da uygulamak isteyen bir bakanın, kadro oluştur- masını doğal karşılamak gerekir. Necmi Ayanoğlu Sağlüc Bakanı'yken Enver Şenerdim müsteşardı. Lionslann genel yönet- menliğine dek yükselmiş olan Enver Şenerdim in- celikli bir insandı. Ayanoğlu'na istifasını sun- muş, kadro kurma olanağı tanımıştı. Bu dürûst dav- ramştan etkilenen Ayanoğlu, müsteşannı değiş- ürmemişti. Ama sevgili arkadaşım Kaya Kjhçtur- gay'agörevi devrederken, "Kadromukuranıadı- ğun için yeterûıce basardı olamadun. Giivendiğin kadrmlâ çahşmanı öneririm" demişti. Dıyebilirim ki Kaya Kılıçturgay, Sağlık Ba- kanlığı'na gelenler arasında, köklü değişiklikler yapmayı tasarlayan belki de tek bakandı. Hele sı- nıf arkadaşun Feridun Gökırmak'ı müsteşarlığa getirdikten sonra, gecelı gündüzlü yoğun bir ça- lışmaya giriştiler. Yine de kadro oluşturmak ko- lay olmuyor. Adı pek çok kirli işe kanşmış bir baş- hekimi, yukardan gelen baskılar yüzünden, gö- revden alamamaıun sıkıntısını çekmişlerdir. Çoğu zaman biriikte çahşmak istemedığiniz bir hekimi, hıçbir suçu olmadığı halde, yasal yol- lan zorlayarak görevden uzaklaştırmak istiyorsu- nuz. Yasal yolun çıkmaz olduğunu kanıtlayan he- kim görevine dönüyor. Bunu bir onur sorunu ya- pan bakanhk. ilgili hekimi süründürmeye başlı- yor. Oysa bir bakan. biriikte çalışamayacagı arka- daşun, gönlünü alasak bekletebileceği bir göreve çekse, kadro oluşturmasuıa yardımcı olmasını ıs- tese, ne kaybeder? Hekimlik töresinde, hoşgörii- lü bir yaklaşımla sorunlan çözmek daha kolay ol- mazmı? ••• Sınıf arkadaşun Yriduım Aktuna "medyatik kişinği'' olan, coşkulu bir hekimdi. Onurunu ko- ruyarak siyasetten aynlmasını bildi. Bakanlık sorumluluğunu üstlenen bir arkada- şınıza saygı sınmnı koruyarak yaklaşmahsınız. Yal- nızca bulunduğu yerin önemi nedenıyle değil, he- kimlik töresi her zaman saygı sınınnı konımayı gerektirdiği için. Trabzon Devlet Hastanesi Başhekimi Mehmet Usta, hastanesine gelen Sağlık Bakanı Osman Durmuş'u kapıdan karşılamayınca, bu saygı sı- nınnı çiğnemiş sayıhr. Bakanı öflcelendiren bu dav- ranış, medyaya olumsuz görüntülerle yansıdı. Mehmet Usta olayının, insanı davranış bozuk- luğuna götüren yönleri var. Başhekim, yasal yollardan hakkını elde etmiş, görevi- nin başına dönmüştür. Baka- nın Trabzon'daki sağlık ku- ruluşlannı denetlemeye ge- leceğini öğrenince, dınlen- cesini yarun bu^kmış, göre- vinin başına geçmiştir. Ne var ki bakanın hastaneye gel- mesinden önce, alışılmadık bir yöntemle, ona bir atama yazısı daha iletilmektedir. Mehmet Usta'nuı yüzünde- ki acı gülûmsemeyi görür gibiyim. Kapılaraçıkıpkar- şüayacak olsa. Sağlık Baka- nı'nin gözlerini belerterek "Yahu sen ne anlayışsız bir adammışsBi! EBne atamaya- zısı tutuşturuyoruz. Bclli ki görmek istemiyoruz yüzii- nü!" demek istemeyeceğinı nereden bilsın! BeUci de kaş göz işaretiy- le, "Aman ha! Karşısına çı- kayundeme! Ofkesinin na- sıl bir tepldyedönüşeceği bei- fioimaz" demeye getiren iş- güzar bir çevre de vardır. Oysa Sağlık Bakanı, başhe- kimhğe uğrayıp altına bir is- kemle çekse, "Sevgili baş- hekimim, iznini yanda ke- siphastaneyedöndüğünü öf- rendim. Programımda bu- raya gelmek wktu, ama şöy- le uğrayıp bir kahveni içe- yün, dedim. Yapnğuı iyi tşle- ri biliyorum. Bakanhğuı tu- tumuyla uyuşmasan da, sa- na gönül koynıuş değfliz'' de- se, ne kaybeder? Gönlü kı- nk hekim nasıl bir davranış içinde olacağının şaşkınlı- |^na düşmez o zaman. Eline tutuşturulan atama emrine katlanmayı daha ko- lay kabullenir. Hiçbir Sağlık Bakanı bir hekimini böyle küçük düşürücü bir davranış göstermemiştir. Üstelik bu önyargılı davranış atamala- nn kesihneyeceğini, heki- min oradan oraya sürülece- ğini düşündürmektedir. Böy- le bir yönetim anlayışını han- gi hekimlik töresiyle bağ- daştu^bilirsiniz? PENCERE lelişkinin Rengini iaptamak Asker-sivil.. Demokrasi sorununu ele alırken yaşadığımız çe- lişkiyi bu ikileme indirmek ne kadar doğru?.. Gü- nümüzde kimi entel ya da mürteci için askere kar- şı çıkmak, neredeyse demokrasinin tek ölçütü sa- yılacak... Konu bu kadar sığ mı?.. • Küçükten beri duyduğum işittiğim bir tümce sa- nınm hepimizin kulağına küpedir: "- Türkler asker millettir." Ne demek bu?.. Babamın asker kuşagı, Araplan hiç sevmezdi, üs- telik hiç güvenmezdi. Neden?.. Araplar Birinci Dünya Savaşı'nda Ingilizlerie bir olup bizi arkadan vurmuşlardı; üstelik "savaşma- sını da hiç bilmezler"ö\. Kim bilirdi savaşmasını?.. Bu bir ölçüdür. Düzene disipline giremeyen, doğru dürüst sava- şamaz; koskoca bir imparatorluk kuran Türkler, Osmanlı kimliğiyle, yüzyıllar boyu Avrupa'nın or- tasına dek uzanan bir devleti yürütebildiler; baş- langıçta Yeniçeri ordusu olağanüstüydü. Ya başka ülkeler?.. • Batılı "Beyaz Adam" sömürge imparatoriuklan- nı "ordusuz ülkeler"'ın coğrafyası üzerine kurdu. Ço- ğu sömürge ülkesinde ne ordu vardı ne de sivil bü- rokrasü. Metropolün askeri, orduyu oluşturuyor; metropolün memuru, sömürge ülkenin yaşamını çe- kjp çeviriyordu. Türkler hiçbir zaman tam sömürge olmadılar. Osmanlı'nın son döneminde ve Cumhuriyet'in başlangıcında askerin ve memurun işlevi çelişkili ve tuhaftır; bu ikisi, hem devlet görevlisidirier hem dedevrimci!.. ** Neden?.. Çünkü Türkiye'de "sanayi burjuvazisi" yoktu; ama, asker-sivil bürokrasi vardı. O tarih sürecinde dünyanın çoğu coğrafyasın- daki geri toplumlar, yerii asker-sivil bürokrasiden yoksun olduklanndan, metropol yönetimlerinin işi- ne geliyoriardı. Yine çocukluğumda sık sık işittiğim bir deyiş herkesçe bilinir: "- Ingilizler 400 bin kişiyle 400 milyonluk Hin- distan'ı 150 yıl çekip çevirdiler." Nasıl çekip çevirdiler?.. Cümlenin malûmuL • 18'inci yüzyılda Avrupa'da tarih sahnesine giren sanayi burjuvası, dinci devletin iktidarıyla savaşı- mını sürdürerek laikliği hayata geçirdi ve demok- rasiyi kurdu; o dönemde asker, "dinci devletin or- dusu"nu oluşturuyordu. Türkiye'de sanayi burjuvası yeni yeni palazlanı- yor. Sanayileşmeden demokrasiyi yaşam biçimine dönüştüren bir ömek dünyada yok!.. Ancak bizim tarihimiz ilginç özgünlükleri içeriyor; asker-sivil bürokrasinin bugün irtica ile savaşımı, bir anlamda Aydınlanma Devrimi'nin demokrasi- nin altyapısını oluşturan işlevinde yeni İ51f aşartıa- yı vurgulamaktadır. • 1) İrtica ile tşbiriiği yaparak laik askere karşı çık- > mak, demokrasi getirmez... 2) Dinci ile ittifak ederek laik devlete karşı çık- mak, özgüriükleri sağlamaz... 3) Türkiye'de demokrasi savaşımını asker-sivil çe- lişkisi üzerine oturtmak, tarihsel körlük, güncel şaş- kınlık ve geleceği kundaklamaktır. TEŞEKKÜR Geçirdiğim rahatsızhk sonucu, tanısıyla beni yönlendiren Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji ABD öğretim Görevlisi Sayın Doç. Dr. OSMAN AKIN SERDAR'a yapılan By-pass ameliyatıyla beni sağlığıma kavuşturan Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp Damar Cerrahisi ABD Öğretim Görevlisi Sayın Doç. Dr. SERDAR ENER ve Sayın Opr Dr SELÇUK ATASOY Sayn Dr A. KADİR ERCAN Sayın Hemşire CEMİLE SEVİMLİ Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Anestezi ABD öğretim Görevlisi Sayın Doç. Dr.SUNA CÖREN ile Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Uygulama Hastanesi'nin Kardiyoloji, Kalp Damar Cerrahisi, Yoğun Bakım Servisi çalışanlanna sonsuz teşekkürü bir borç bilirim. YÜKSEL SOYOĞUL ANMA Hocam ve değerli Eşim, Babamız, bilim ve sanatın özden yolcularından, erdemli yaşamını ülküleri içinde sürdüren, ATATÜRKÇÜ Prof. Dr. EMİNFAİK ÜSTÜNÜ aramızdan ayrılışının 27. yılında anıyoruz. Eşi: Prof. Dr. EŞİN EMİN ÜSTÜN Çocuklan: Dr. GÜNTÜRK ÜSTÜN Dr. ÇAĞATAY ÜSTÜN Cumhuriyet Mahallesi'nde SATILIK ARSA Hakkı Yıldırım 0 216 324 83 05
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle