Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
1O EYLÜL 2000 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr 15
5 7 . U L U S L A R A R A S I V E N E D İ K F İ L M F E S T İ V A L İ
6
Kızın oldu, cesaretinî yitirme'Kültür Servisi -
Jafar Panahi'nin
yönettiği 'The
Ciıcle'(Daire) fil-
mi yarışma bölü-
münde gösterildi.
Yanında erkek ak-
rabası ya da kocası
olmadan bır kadı-
nın sokakta gezme-
sine izın verilme-
yen, tek başma bir
otobüs bileti bile
alamadığı tran'da
yaşayan kadınlann
sorunlannı göz önü-
ne seren 'The Circ-
le', kadın tutuklu-
lann bulunduğu ha-
pishanede, acı için-
de geçirdikleri ha-
yatlanndan kesitleri birbirlerine anla-
tan kadınlar, kaderlerini paylaşmaya ça-
lışıyor.
"Bu hücreye neden düştükleri-
nin aslında hiç önemi yok" diyor
Îranlı yönetmen Panahi, "Ashnda da-
ha önce evlerinde yaşadıkları küçük
Değişen
Çin
gençliği
Kültür Servisi - Yanşma filmi
Zhang-Ke Jia'nm yönettiği
'Platform', bir müzik grubunun
turnesini anlatırken Çin'de meydana
gelen radikal değışimlere de
göndermeler yapıyor. "Bu filmle,
Çin gençliğinin yirmi yıl içinde
değişen zevklerini ve
alışkanlıklannı anlarnm" diyor
Zhang-Ke. Mao'nun derslerinden,
Tayvan'dan gelen duygusal
şarkılara, yeni pop modalanndan
rock esintilerine kadar müzikal
modalardan, kıyafetlerin ve
makyajlann farklılaşmasından yola
çıkarak özelliştirmeye kapılannı
açan Çin'in toplumsal değişimlerini
de gözden kaçırmadiğını belirtıye*.""
]
"Yirmi yıl içinde her şey değişti.
Seçenekler sonsuzlaştıkça,
yozlaşmanın riski de arttı."
Festivaldeki bir dığer yanşma fılmı
de kadın yönetmen Clara Law'ın
'The Goddess of 1967' filmi. Film,
Japon bir işçinin 1967 model bir
Citroen Ds almak için
Avustralya'ya gelmesıyle, arabanın
sahibi olan kör bir kızla tanışıp çöle
doğru yola çıkmalanm anlatıyor.
Heyecan verici görüntülerle bezeli
kendine özgü anlatımıyla izleyiciyi
etkilemeyi başaran 46 yaşmdakı
yönetmen Hong-Kong'da büyümüş,
ama şimdi Avustralya'nın
Melbourne kentinde yaşıyor.
Teknolojınin ve ekonominin
egemen olduğu Doğu toplumlanna
karşı, görüntü ağırlıklı, Tao ve
Konfüçyus felsefesine dayalı bir
film çekmeyi istediğini belirtiyor:
"Bazen her şeyi olduğu gibi
bırakmak gerekiyor. Her zaman
sözün işe yaramadığını ve var
olmanın aslında hayatta birtakım
sonlar olmasına bağlı olduğunu
anlamak gerekiyor. Bütün
bunlara ek olarak, Amerikan
toplumumun getirdiği rasyonel
düşünce tarzını kendini doğanın
kızı olarak hissetmeni öğütleyen
antik Çin felsefesi ile
birleştirebilmek. O zaman
yaşamın tadına varüır."
hapishaneden çıkıp daha büyüğüne
girmişler o kadar"...
tlk fılmı, 'Palloncino Bianco'da ay-
nı konuyu işleyen Panahi, o filmini
gözlerinde hâlâ neşe taşıyan ve umut
dolu çocuklann bakış açısıyla çekmiş:
"Ama zaman geçtikçe onların gözle-
• 'The Circle'
filmiyle
yanşan
yönetmen Jafar
Panahi, "îranlı
kadınlann
yaşamında çok
az neşe var.
Her birinin
mutlaka acı.
dolu bir
hikâyesi vardır.
O zaman,
neden neşeli ve
mutlu bir film
çekeyim ki?"
diyor.
rindeki parıltının da yok olduğunu
gördüm. Îranlı kadınlann hayatın-
da çok az neşe var. O zaman, neden
neşeli ve mutlu bir film çekeyim ki?"
Daha önce pek az insanın bahsetme-
ye cesaret ettiği bir konu olduğunu be-
İirten Panahi, kendisi gibi ütopik bir
iş yapmaya çalışan, Abbas Kiorasta-
mi ve Samira Makhalbafın da bas-
kıyla karşı karşıya kaldıklannı ifade
ediyor: "Iran'da bir şey üretirken
her zaman sansiirü de hesaba kat-
mak zorundasınız. Bir senaryoyu
çekerken ekonomik sorunlardan çok
film yaptım."
size yaratacağı
problemleri göz
önüne alarak iyice
ölçüp biçmeniz ge-
rekiyor. Neyi ne ka-
dar söyleyebilirim
diye. 'Circle', be-
nim üç yüımı aldı.
Çok tehdit aldım
ama bunlardan
bahsedemem. Çün-
kü şehıt'olmakis-
temiyorum. Ama
diyebilirim ki çok
zorlu ve acılı bir
yolculuk sonunda
çocuğumu doğur-
dum. Hem de bir
kız çocuğu doğur-
dum; çünkü ger-
çekten feminist bir
MARCOTULLtO GİORDANA'NIN FİLMt AYAKTA ALKIŞLANDI
'îdealter, ideolbjiler oluşturmaz'
Marco Tullio Giordana'mn
fılmi 'I Cento Passi'i (Yüz Adım)
çok büyük beğenı kazandı. Sicil-
yah bir mafya ailesinin oğlu Pep-
pino Impastati'nin yaşamını an-
latan fıhn, baba-oğul ilişkisine, Si-
cilya'mn geçirdiği evrime ve Ital-
yan solunun sorunlarına eğiliyor.
Filmi Palermoda yapan Giorda-
na, çekimler sırasında hıçbir en-
gelleme ile karşılaşmadıklarını,
tam tersine çok neşeli ve sevecen
bir halk kitlesinin kendilerine yar-
dımcı olduklannı belirtiyor. Bu
yüzden Giordana film çekimleri
sırasmda özellikle halkın yardı-
mını istemiş:
- Filmin çekimlerine daha çok
gençler ilgi göstermiş?
TULLİO GİORDANA- Fil-
mi ilk çekmeye başladığımda, bi-
zim ekibimizin geçtiği yolun üze-
rindeki bütün pencerelerkapanı-
yordu, kapılannı sürgülüyor, per-
deleri çekiyorlardı. Ama aralık-
tan bizi gözlediklerini hepimiz
biliyorduk. Tıpkı ağaçlarm arasın-
da kamufle olan maymunlar gi-
bi. Sadece yol üzerinde birkaç
yüze rastlayabiliyorduk.
- Peppino'nun yaşadığı dö-
nemlerde de halk bu kadar çe-
kingen miydi?
GİORDANA - Film, Vene-
dik'te, geçen geceki gösteride
gözyaşlan arasında ayakta alkiş-
lanınca Iju heyecanm sebebini
merak ettim. Düşündüm. 'Sivil
halklar', 'politika' gibi insanla-
n tedirgin eden ve korkutan kli-
şelen ortadan kaldınp sorunun
çekirdeğini anlatırsamz insanlar
daha çok seviyor. Çünkü mafya
ailesinin 'babası' olması bekle-
nen bir çocuğun, kendjsine ve ai-
lesine karşı çıkarak bambaşka bir
kişi olması ve özgürlüğünün pe-
şine düşmesi aslında pek çok Si-
cüyahya uzak olmayan bir tema.
- Ashnda anlattığınız bu hi-
kâye. 80'lerde sonuna gelinen
bir dönemi daha çok karşılı-
yor.
GİORDANA - Bence günü-
müzü çok daha fazla anlatıyor.
Alkışlar da bunun en önemli gös-
tergesi. Eğer, politikacılar yerle-
rini sağlamlaştırmaktan başka bir
şey düşünmeyip artık bir sterotip
haline gelen gülümsemeleriyle
televizyonlarda boy göstermek
yerine halkı anlamaya çahşsalar-
dı, çok daha başanh olurlardı. Jü-
bilede gençlerin durumunu he-
pimiz gördük. Hiçbiri uzaydan
fîlan gelmiş değiller, hepsi gü-
nümüzün diskoteklerini doldu-
ran gençler. Sadece birlikte ol-
mak isteyen, bir şeye inanmayı ar-
zulayan, destek arayan gençler. Bir
zamanlar bu gücü solda buluyor-
lardı, düşüncenin güce eşit oldu-
ğunu hissettikleri dönemlerde.
Impastato'nun ve iyi bir dünya
için savaşıp ölen pek çok gencin
cenazesinde gençler, "Düşünce-
lerimiz asla ölmeyecek" diye
bağınyorlardı. Ama solcular bü-
tün bu ateşin sönmesine ve bu
gücün dağılmasına izin verdi.
- Peki filmde kullandığınız
kızıl bay rakları koyarak sade-
ce belli bir kesimin ilgisini çek-
mekten korkmadınız mı?
GİORDANA- Idealler,ideolo-
jiler oluşturmaz. Peppino dapar-
tinin söylevi olduğu için değil,
bu düşünceleri doğru bulduğu
için ayaklandı. O gece fılmi al-
kışlayanlar arasında her çeşit in-
san vardı. Kızgmhğı ve öfkeyi
paylaşmak için illa solcu olmanız
gerekmez.
Çöpçü Sergio'nun hayvani arzusuKültür Servisi-Yanşma bolümün-
de yer alan dört Italyanfilmindenbın
Guido Chiesa'nın yönettığı 'll Par-
rigiano Johnny' idi. Faşist harekete ta-
mamen karşı olan birüniversite öğren-
cisı Johnny'nin savaşını anlatan film,
lkıncı Dünya Savaşı'ndaki ltalya'da
geçıyor. Italyan yazar Beppe Fenog-
lio'nun aynı adh kıtabından uyarla-
nan fümde, Johnny, en sevdığı arka-
daşlan ve öğretmeni faşistler tarafın-
dan öldürülünce dırenışe katdıyor.
On beş yaşından beri bu kitabın fil-
mini çekmeyi düşünen Chıesa ve se-
narist Antonio Leotti, Piemonte'de
gerçekleşen bu dırenış üzenne de uzun
süren bır araştırma yapmışlar. O dö-
nemde ortaya çıkan pek çok direniş-
çınin tersine, kahraman obnaktan ka-
çaa, içinde nefret ve kın beslemeden
savaşmayı büen, ama tek başına da kal-
sa asla yılmayan ve direnen 'normaP
bir insan ortaya çıkarmaya uğraşmış-
lar. "Artık hiçbir değerin kaunadı-
ğı günümüzde bir direnişçiden bah-
sermek demode olduğu kadar gerek-
liydi de" diyor Chıesa. "Direnişçi
Johnny, kahramanlığın boş cafcaf-
larına kendini kaptırmadan poli-
rik ve ahlaki bir seçim yaparak bü-
tün Italyanlara model oluşrunıyor."
C>zellilde her şeyin birbıri ıçuıe geç-
tığı ve kültürlerin gıttikçe daha çokbır-
bınne benzemeye başladığı günümüz-
de artık kendimızı ve yaşadığımız top-
lumu sorgulamamız gerektiğıne tna-
nıyor "En azından Ingilizce olma-
sa internerin ne işe yarayacağını so-
rarak işe baslayabiliriz. Gerçekten
de dünyanın kalbi internet mi? Bi-
ze sadece kullanabileceğimiz tek
model sunuluyorsa ekonomi nasıl
bir muüulukve refah getirebilir? Te-
levizyonda 400 genç kız ve erkeğe
yapılan bir anket gösterildi. Sade-
ce biri, insanlara dayatılan 'man-
ken gibi kadın' güzellik anlayışuun
anlamsız olduğunu söyledi. Diğer-
leri için bu normal. Bu yüzden ar-
tık kendimize sorular sonnalıyız."
- Başka bır yanşma fılmi, Portekız
yönetmen Pedro Rodrigues'ın'O
Fantasma' sı sado-mazoşıst bır eş-
cinselin hikâyesinı anlattığı için fes-
tivalın 'skandal filmi' olarak nitelen
di.'O Fantasma'da yönetmen geT-
çekten de bazen pornografiye varan
erotık sahneleri ile izleyiciyi rahatsız
ermeyı başardı. "Bu film, uzun za-
mandan beri benim için bir takın-
tıydı" diyor Rodrigues. "Cinselliğin
rüm çirkin yönlerini gözler önüne
sermek istiyordum. Çünkü benim
için şiddetten başka bir şey anlamı-
na gelmiyor. Ama bu fantezimin
ayakları yere basan bir hikâyeye
oturması gerekiyordu. Bunu çöp-
çüleri izlerken buldum. Kimse on-
ları görmüyor, çünkü gece çalışı-
yorlar. Kendilerine ait bir arazile-
ri var. Erkek oyuncumu çöpçü yap-
mak, senaryoyu yazmam için ye-
terlioldu.""
Böylece sado-mazo-fetış duygular-
la örülü, 'kasir çöpçü Sergio'nun,
gecelen sokaklan temizlerken kendi-
ni homoseksüel ilişkılere adadığı ha-
yatmdan bir kesit sunmayı başarmış:
"Sergio, arzunun kanununa göre
oymıyor. Sadece aklına geleni ya-
pıyor. Bu yüzden de insandan çok
hayvana yakın." Oyunculann çoğu-
nun amatör olduğunu belırten Rodri-
gues, cinsellıkle çöp toplamanın ay-
nı şey olduğuna inanıyor: "FUmin
sonuna doğru iki olay birbiri ile öz-
deşleşiyor."
Daha önce kısa fılmı 'Buon Comp-
leanno' ile Venedik FilmFestivali'nde
bır ödül kazanan Rodrigues, bıyolojı
okurken sınema yapmaya karar ver-
mış. Godard ve Cronenberg'ı çok be-
ğeniyor. Yeni fılmı de yıne cinselhk
üzenne kurulu. "Sadece vücutların
göründüğü bir fiun yapacağun. Her
şey açık ve ortada olacak."
Biri kazanırsa, hepsi kazanır
Filmde, aynı zamanda kızına da kü-
çük bir rol veren Panahı'ye oyuncu se-
çiminde eşi yardım etmiş. Eşi, aynca
kadınlarla iletişim kurup görüşerek on-
lardan dinlediği hikâyelen Panahi'ye
iletmiş, senaryo bu hikâyelerin birleş-
mesinden oluşmuş:
"Bu senaryoyu iki kızını öldürüp
intihar eden bir kadının hikâyesinden
yola çıkarak oluşturdum. tran'daki
kadınlann her birinin mutlaka acı
dolu bir hikâyesi vardır. Ben de on-
lann dilini kullandım anlatmak için.
Bir tane de kendi özel yaşantımdan
hikâye var: Eşim doğurduğunda, an-
nem doğumhaneden sanki ölüm ha-
beri verecekmiş gibi bembeyaz bir
yüzk çıkü. 'Jafar, cesaretini yitirme, ama
bir kızın oldu' dedi. Bir kız çocuğu
doğunnuş olmak tran'da bir kadın ta-
rafından da çok zor kabul edilen bir
şeydir."
'The Circle' sekiz kadımn aşağılan-
ma ve acı içinde yaşadığı hayatlarmdan
yola çıkarak Iran'dakı kadmlara bir ka-
pı aralıyor. Filmi, bir bayrak yanşı gi-
bi düşündüğünü belirten Panahi, bir ka-
dının hikâyesinden diğerine geçişler
yapmış. "Onların dramlarını anla-
brken güçlerini, umutlannı da iletme-
ye çalıştım. Eğer biri kazanırsa, hep-
si kazanacak."
Pollock, resmin James Dean'i
- 'Truman Show'da bir yönetmeni
canlandıran Ed Harris'in ılk yönet-
menlik denemesi 'Pollock', festivalde
yanşma dışı bölümde gösterildi. Ame-
rikan modern resminin öncülerinden
biri olan Jackson Pollock'un hayatını
anlattığı filmde Harris, aynı zamanda
ressamın kendisini oynuyor: "Onun
varlığı benim gözlerimi büyüledi.
Filmle, sanatını yeniden keşfettim ve
en derine kadar indim. Bence Pol-
lock, resmin James Dean'idir."
Film boyunca ressamm yaptığı bütün
tablolan yeniden kopya ettiğim belirten
Harris, onun fırçasıyla tablolanna kat-
tığı canlıhğı. lunlganlığı ve duygusal-
lığı yansıtmakta çok zorlandığmı itiraf
ediyor. Arizona ve Califomia'nın uçsuz
bucaksız ovalanndan kopup gelen Pol-
lock'un resimlerinde bu vahşi doğanın
etkilerini gözlemlemiş.
'Tutkunun derinine indim'
"Pollock'un geometri ve renkler-
le bezeli sanat anlayışı, bu vahşi do-
ğanın içinde şekillendi. Filmi çeker-
ken ben de bu yaşamın ve sanatın içi-
ne girdim. New York sokaklannı sar-
hoş dolaşan Pollock'un yaşamında
önemli yeri olan alkolle beyninin de-
rinliklerine yaptığı yolculukları ve
arayışlan, bütün zıtlıklanna karşın
âşık olduğu eşi ressam Lee Krasner'e
hissettiği tutkunun en derinine ka-
dar indim."
Peggy Guggenheim ile tanışmadan
önce pek çok koleksiyoner ve galeri ile
çalışan Pollock'un karmaşık kişiliğin-
den patlayan ve bazen kendini yok et-
me noktasına varan şiddeti kendi içine
sindirmiş Harris: "Kendimi onun ki-
şiüğine yapıştırdım aslında. Hem de
her anına. Resim çizerken dinlediği
caz müziğini bile onun kulaklan ile
dinledim. Onun özgürlüğünü ve rit-
mini yakalamaya çalıştım."
Tablolanrun kopyası sırasmda Pol-
lock Vakfı'ndan yardım aldıklannı be-
lirten Harris, filmin melankolik ve acı-
h bir tadı olduğunu, bu yüzden de Ame-
rika'da ne kadar ilgi göreceğini bileme-
diğini belirtiyor. Pollock'un sanatında-
ki karmaşamn yaşarruna da yansıdığı-
m düşünen Harris, ressamm 44 yaşm-
da bir araba kazası sonucu ölmesimn bir
tesadüf olmadığma inanıyor: "Belki de
ölümü arıyordu. Çünkü hayatta iste-
diği her şeye ulaşmış ve bütün belir-
sizlikleri çözmüştü." Filmi çekerken bı-
yografıleri sinemaya uyarlama moda-
sına uymak gibi bir dü^üncesi ohnadı-
ğmı söyleyen Harris, Pollock'un
yaşamım incelerken aslmda yaşam ve
sanat arasında süregelen bir savaşın iz-
lerini yakalamaya çahştığını söylüyor.
Pollock'un tablolanrun arasmda çıktı-
ğı yolculukta ashnda modern insanın ya-
şam koşullannm eleştinsini gizliyor.
KUŞBAKIŞI
MEMET BAYDUR
Esinlenmenin
Kaynakları
Geçen hafta, Polonyalı usta film yönetmeni
Krzysztof Zanussi'nin 1993 yılında Amsterdam'da
verdiği bır konferanstan söz etmiştim. Konferans,
Esinlenmenin Kaynakları Üstüne idi. Zanussi do-
ğal olarak, esinlenmenin hiçbir zaman sistematik
olamayacağını söyleyerek başlıyor konuşmaya.
Sonra şöyle sürdürüyor anlattıklannı: "Sık sık Hin-
distan'a gidiyonım ve ne zaman gidersem bol bol
Hiht filmi seyrediyonjm. Tıcari Bombay sineması-
nın melodramlan kendimi iyi hismetmeme neden
oluyor. Bert>at mı bertjat filmler ama kendimi da-
ha iyi anlamama yardımcı oluyohar, çünkü tümüy-
le, baştan aşağı değişik filmler. Başka türlü biresin-
lenme, başka türlü birhayat algılaması üstüne ku-
nılmuş bu Hint filmleri. Nedirbu hayat algılama bi-
çimi? Sanınm bu trajediler Sanskrit tiyatrosu üze-
nne kunjlu ve antik Yunan 'ın bu konudaki bütün öğ-
retisini bir kenara iterek ortaya çıkıyoriar. Yunanlı-
lann melodrama ve trajedikonusunda tamamen ha-
talı düşündüklerini düşünüyor olmalılar. Zaman,
mekân, olay bütünlüğü umuhannda bile değil. (...)
Oedipus, Sofokles, Shakespeare fılan da umur-
lannda değil ama yine de ortada bir sinema var, öy-
küler anlatan bir sinema."
Amerika Birleşik Devletleri, başka ülkelerin sine-
ma klasiklerini ahp berbat ticari yeniden-yapımla-
ra dönüştüren tek ülkedir yeryüzünde. Ne Marcel
Carne'nin Gün Doğuyor'u, ne Kurosava'nın Ye-
di Samurai'si ve Rashamon'u, ne Godard'ın So-
luk Soluğa'sı kurtulabilmiştir bu rezaletten. Diğer
ülkelerin klasiklerini "düzeltip" yeniden çektikleri
yetmiyormuş gibi, Hollyvvood bu yöntemi kendi kla-
sikleri için de kullanır. Bflly VVader'ın Sabrina'sı, Pec-
kinpahın Getavvay'i, Ford'un Posta Arabası,
Hawks'ın Büyük Uyku'su aklıma ilk gelenler. Ör-
nekler arttınlabilir. Zanussi'nin enfes bir saptama-
sı var tam bu noktada. Sinemaya bu kötülüğü ya-
pan Amerikalılara aynı şeyi Hintli sinemacılann
yaptığını anlatıyor: ömeğin ünlü Love Story. 7ü-
müyle kopyaydı, bir uyarlama bile değildi, orijina-
lini doğrüdan, olduğu gibi kopya etmişlerdi ama so-
nu başkaydı, çok daha açık bir finali yeğlemişler-
di. Birkere film boyunca durup dururken birçok şar-
kı söyleniyor, dans ediliyordu. Orijinalinde Ryan
O'NeiH'/n oynadığı, genç kansı kanserden ölen
üniversite mezunu genç avukatı Hint filminde, 55
yaşlanndaki Raj Kapoor oynuyordu. Biröğrenci-
yioynuyordu, şarkı söyleyip dans ediyordu ve film-
de 55 yaşında şarkı söyleyip dans eden biradam
gibi görünüyordu. Yirmi ikiyaşında bir Harvard öğ-
rencisigibi değil! Hintli meslektaşlanma sordum bu-
nu. Elbette dediler, bu bir öğrenci değil, Raj Ka-
poor yalnızca. Biz de Scala'ya, Covent Garden'e
gittik, orada sizlerin ayakta alkışladığı şişman ha-
nımlar, operanın sonunda veremden ölen Mimi'le-
re pek benzemiyohardı. BizAvrupa'da operanın ha-
yatla birebir çakışmasını beklemiyoruz, onlar da
Hindistan'da filmlerin hayatla birebir çakışmasını
beklemiyorlar. (...) Münih Doğal Tarih Müzesi'nde
müthiş biriskelet vardır. Yirmiyaşlannda ölmüş iki
metre altmış santim boyunda bir adamın iskeleti.
Biraz araştınnca iskeletin öyküsünü öğrendim. Bu
adam Münih civannda bir köyde yaşayan yoksul
bir kadının anormal oğluymuş. Adam ya da deli-
kanlı genç yaşta iki metreyi aşınca doktohar çok
yaşamayacağını öngörüp, ölümü halinde aövde-
sinin Doğal Tarih Müzesi'ne verilmesini isıemişler
ve annesiyle anlaşmışlar. Delikanlı 2.60 metreye ge-
lince birpazargûnü ölmüş ve annesi henüz soğu-
mamış cesedi bir af arabasına koyup Münih'e ge-
tirmiş; Leopoldstrasse'den kenti bir boydan öte-
kine katedip müzenin önünde durmuş. Pazar gü-
nü sokaklarda dolaşan vatandaşlar pek tepkigös-
termemişler, çünkü bu boyda birinsanın gerçek ola-
mayacağını düşünmüş olmalılar. Sizce bu öykü de-
rin bir biçimde Almanca değil mi? Kötü bir şey di-
ye söylemiyorum ama Brechtvari bir öykü, bir cins
acımasızlık banndınyor, Alman karakterinin yapısı-
nı açıklayan bir şey var içinde."
Zanussi, esin kaynaklarını anlatırken Hindistan,
Almanya derken Fransa'ya, Rusya'ya, Polonya'ya,
Italya'ya geçiyor. Esin kaynakları yerini dillere, ik-
limlere, anlatım şekillerine, kültürel kimliklere bı-
rakıyor. İki kulağının arasında beyin banndıran bir
aydınlanma insanı Krzysztof Zanussi. Polonyalı
bir dünya vatandaşı. Yerel bir kovboy değil!
Oner Yağcı by-pass amdyatı ohkı
•Kültür Servisi - Yazar Öner Yağcı by-pass
ameliyatı oldu. Bacaklanndaki ağruşikâyetleri
sonunda 7 Eylül Salı günü tsviçre Hastanesi'ne
kaldınlan Yağcı'nın kalp damarlannın üçünde
tıkanıklık olduğu saptandı. Daha önce de kalp
rahatsızlığı yaşayan Yağcı'nın sağlık durumunun
iyi olduğu bildirildi.
Tuncel Kırtiz, ödülüne kavuştu
• A N K A R A (AA) - Sanatçı Tuncel Kurtiz 14
yıl önce kazandıktan sonra filmin Israillı
yapımcısına verdiği Gümüş Ayı Ödülü, Kurtiz'e
geri verildi. Israil Füm Şenliği dolayısıyla
başkente konuk olan Tuncel Kurtiz, ödülünü
Israil Büyükelçisi'nden aldı. Büyükelçi Uri Bar-
Ner. düzenledikleri şenlikle Türkiye'de pek
tanınmayan Israil sinemasım başkentlilere
tanıtmayı amaçladıklannı belirtti.
'Vizontele' tamamlandı
BVAN (AA) - Tiyatro sanatçısı Yılmaz Erdoğan
ile Demet Akbağ'm başrollerini paylaştıklan
'Vizontele' adlı fümin çekimleri tamamlandı.
Yılmafc Erdoğan, dedesi Nazmi Erdoğan'm
amsına yazdığı ve tiyatro arkadaşı Gürdal
Tosun'a hediye ettiği film 2 milyon dolar
bütçeyle çekildi. 'Vizontele' Londra'da yapılacak
çalışma sürecinden sonra gösterime girecek.
BUGÜN
•3. ULUSLARARASI İZMİT SOKAK
FESTİVALİ'nde saat 10.00'da Nâzım Kültür
Evi'nde 'Gare au Theatre' ve festivalin ortak
projesı olan 'Yeni Yazarlar Ve Yönetmenler
Projesi'; saat 14.00'te PTT yamnda Pascal
Delhay'ın modern dans atölyesi; saat 19.30'da Cam
Havuz Meydam'nda DAP grubunun 'Salyangoz'
adlı performansı yer alacak.