Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
1 0 EYLÜL 2000 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
17
Ayasofya
Gamisi!
UNESCO'ya bağlı bir
sivil toplum kuruluşu
olarak çalışan Dünya
Küttür Merkezi, yeni
t>inyılda dünyanın yeni
yedi harikasını
belirlemek istemiş...
Aday yapıların listesi
hazırianmış; listeye
^ - ^ Türkiye'den
, '*%•' Ayasofya
^pzrr' alınmış... Bunu
_i t duyanTurizm
Bakanlığı ve
Kültür Bakanlığı
internet ortamındaki
oylamada
Ayasofya ya oy
verilmesi için
kampanyalar
başlatmış... Ne ki,
bakanlıkların
kampanyalarında ve
TRT'den yapılan
çağrılarda Türkiye
Cumhuriyeti Kültür
Bakanlığı'na bağlı
Ayasofya Müzesi'nin
adı u
Ayasofya
Camisi" olarak
geçiyor! Ayasofya
Müzesi, Türkiye'deki
şeriatçılann tüm
çabalarına karşın
camiye çevrîlmedi
ama UNESCO'ya
bağlı sivil toplum
kuruluşunun
bilgisizliğine,
UNESCO Türkiye Milli
Komitesi'nin
dikkatsizliği ve
devletin umarsızlığı
eklenince dünyanın
yeni yedi harikasına
aday "cami" oluverdi.
Allah kabul etsin!
Elektronik posta: somOposıa.cumhuriyeLcom.fr Tah 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97
- Okullar,
ticarethane olmuş...
"Ticaret liselerine
nur vaöacak!"
enelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin
Kıvnkoğlu'nun eleştirisi karşısında Adalet
Bakanı Hikmet Sami Türk, "iddia delile da-
yanmalı" diyerek, Fethullahçılann yargtya
sızmış olabileceği iddiasını daha baştan kesmeye
çalışıyor... Bakan Türk, ortaya konuşup "Bana delil
getirin" diyor da cumhuriyet savcılarına seslenip
yurdun dört yanını sarmış örümcek ağlan konusun-
da delil toplamalarını isteyemiyor...
Örümcek ağlan:
Fethullahçı örgütlenmenin öteki adı...
Tanım bize ait değil...
Delil arayan Hikmet Sami Türk'ün ilgisini çeker mi
bilemeyiz ama "örümcek ağlan" tanımının sahibi
Fethullah Gülen'in bizatihi kendisi...
206 kuruluşu bünyesinde toplayan Sivil Toplum
Kuruluşlan Biriiği Platformu, Hikmet Sami Türk'ün
aradığı delilleri bir kez daha derleyip toparlamış...
Videoya çekilen vaazlarından birinde Fethullah
Yumurta
Gülen "ışık evleri"nin açılmasına devletin izin ver-
mediğini özellikle anımsatıp, 'Izni Allah verdi" dedik-
ten sonra üstlenilen misyonu anlatıyor
"Orada tıpkı bir örümcek sabn ile ağımızı kurup,
o ağın içine düşecek insanlan bekleme, düşenlere
bir şey anlatma, yememe, onlan diriltmeye giden yol-
lan gösterme şeklinde ağ kurma, bekleme, o ölmüş
insanlara hayat üfleme, onlann var olmalannı sağ-
lama..."
Hikmet Sami Türk, Fethullahçılann yargıya azdı-
ğı eleştirisine tahammül edemiyor ama Fethullah
Gülen'in ağzı durmuyor:
"Bu sistem içinde arkadaşlanmız istikbale yürü-
yeceklerdir. Öyleyse o sistemin püf noktalannı bil-
meleri lazım, keşfetmeleri lazım, aşmalan lazım, ha-
va boşluğu gibi bu da meselenin bir diğer yanıdır.
Bir diğer yanı da ister adliyede, ister mülkiyede ar-
kadaşlanmız gittikleri yerlerde daha rahat iş yapma-
lan, tutunmalan, büyümeleri, kaymakam iseler vali
olmaian, sıradan bir hâkim iseler şayet takdir top-
layan bir hâkim olmaian..."
Itiraf, iddiadan daha önemli olmalı...
Adam kendi ağzıyla itiraf ediyor...
Adliyedeki "arkadaş"lardan söz ediyor...
Itiraf da delil sayılmıyor mu Sayın Bakan!
Sayın Başbakan Bülent Ecevit'in "Sayın Fethul-
lah Gülen'i" bakın "anayasa"yla da yakından ilgi-
leniyor Sayın Adalet Bakanı:
"Türkiye'deki devlet yapısı ölçüsüne göre bütün
anayasal müesseselerdeki güç ve kuvveti cepheni-
ze çekeceğiniz ana kadar her adım erken sayılır, her
adım 20 gününü doldurmadan yumurtayı kırma gi-
bi bir şeydir."
Sabah, kahvaltıda yumurtanızı nasıl alırdınız?
SESSÎZ SEDASIZ (!) NVRİKVRTCEBE
Yüksek Yerilim Hatb
EnünçUTKU
Kampanyalar moda oldu.
Baksana demokrasi de taksitle!
Dinci kesimlert aym cepheye itmek
Başbakan Bülent Ecevit diyor ki:
"Dinci kesimleri ılımlısıyla, radika-
liyle aym cepheye iterseniz bu b
kamplaşma yaratır."
Tarihi süreç içinde çıkar ilişkileri ve |
inanç düzenleri farklı olduğu için iz-
ledikleri yollan ayırarak "tarikat" olan
dinci kesimler şimdi aynı cephede ni-
ye birleşsin? Dinci kesimler bugüne
dek, tek bir cephede ne zaman bir
araya geldi? Dinci kesimlerin, günü-
müzdeki cepheleri Anavatan Parti-
si'nde, Doğru Yol Partisi'nde, Milli-
yetçi Hareket Partisi'nde, Fazilet Par-
tisi'nde, Büyük Birlik Partisi'nde ve
dahi Demoltfatik Sd Parti'de değil mi?
Ecevit'in "kamplaşma" konusun-
" da üzüntüye kapılmasına gerek yok;
Demokratik Sol Parti'deki dinci kesim-
lerin oylarına bir şey olmaz!
Tarım CHP Tanm Masası'nın yaptığı çalışma, hükümetin açıkladığı ta-
ban fiyatlar karşısında üreticinin bir yıl öncesine göre yüzde
hesabıyla durumunu gösteriyor: Buğdayda eksi 28, arpa-
da eksi 10, mısırda eksi 21, tütünde eksi 31, çayda eksi 18, pamukta ek-
si 12, soya fasulyesinde eksi 33, ayçiçeğinde eksi 29, fındıkta eksi 48,
haşhaş kapsülünde eksi 14, çettikte eksi 31. Taban fiyatlann uygulanma-
ması, ürün bedellerinin geç ödenmesi, gübre-mazot zamları da eklenince
tablo, IMF'ye "biz bu kadar vahşet istememiştik" dedirtecek gibi!
ÇED KÖŞESİ
OKTAY EKtNCt
tzmir 5000 yaşında...
Anımsanacaktır, geçen yıllar-
da Moskova'da kentin "850. ku-
ruluş yıldönümü" için ulusla-
rarası toplantılar düzenlenmiş,
Türktye'den de çok sayıda işa-
damı. politikacı, gazeteci ve di-
ğer mcraklılar bu gösterişlPtö-
rcnlcıc katılarak "kutlama coş-
kusuna" ortak olmuşlardı...
O günlerde biz de özetle de-
mıştik ki:
"Moskova'nın 850. yaşını
kutlaması ve dünyayı da bu
tarihi yıldönümüne duyarlı
kilması çok anlamlı ve alkış-
lanması gereken bir jest.. Böy-
lece Moskova sadece Rus-
\anııı değil. bütün insaniığın
ortak kültür mirası olduğunu
da kanıtlıyor...
Peki biz acaba neden kendi
tarihi kentlerimiz için de bu ça-
ba içinde değiliz?.. Üstelik
Moskova henüz daha kuru-
lurken (yani 850 yıl önce) bi-
zün kentİerimizin çoğu en azın-
dan 2000 yaşındaydılar..."
Bu serzenişimiz kimi toplan-
tılarda yankı buldu, ama sonra
tumlanna da yine devam edi-
yorlar...
•••
lşte böylesi bir süreçfe geçen
yılın (1999) başlannda, döne-
min lzmir Valisi ve şimdi Cum-
hurbaşkanı Ahmet Necdet Se-
mal Nehrozoğlu'nun öncülü-
ğündeki bir grup duyarlı Izmir-
linin; "Kentimizin 5000. ya;
gününü kutlavacağız" diyerek
kollan sıvamaları, belki de ay-
nı yılın en önemli girişimi oldu
veyüreklere su serpti...
Ustelik İzmir, "5000. kunı-
luş yüını", yine çok anlamlı bir
günde, 9 Eylül'deki "Kurtuluş
Günü"nde kutlayacak, böylece
uygarhk tarihiyle bağımsızhk
ve "onur tarihini" de birlikte
kucaklayacaktı...
Bu eşi bulunmaz coşku, 17
Ağustos 1999depremininacıla-
n nedeniyle geçen yıl yaşanama-
dı, ancak şimdi Türkiye'nin di-
ğer tüm tarihi kentlerine "ör-
nek" oluyor...
Eski ton dilinde adı Smurne
tzmir'in Agora'sı ÎS 3. binyılı da selamlıyor...
unutuldu... Bizim de kendi kent-
İerimizin "binlerceyüük" yaş-
lannı dünyada ses getirecek şe-
kilde kutlamamız gerektiği yö-
nündeki dileklerimiz ise Türki-
ye'deki günlük siyasetin toplu-
mu tutsak alan göstermelik cur-
eunası içinde birkulaktan girdi.
ötckinden çıktı...
•••
Çünkü Türkiye'yi ve kentle-
rimizi yönetenler için "tarih"
ka\ ramı sadece egemen siyaset-
lerc referans oluşturacak "mil-
liyetçilik gösterileriyle" sınır-
h'dır... Bu coğrafyadaki dünya-
nın en köklü ve zengin "uygar-
bk tarihi birikimleri" ise em-
lak rantı ve arsa spekülasyonu
uğruna öylesine gözden çıkar-
tıhyorki, "kent" denilince ak-
la kültür ya da mimarlık, şehir-
cilik falan değil, sadece ve sa-
dece "imar ve yapılaşma ka-
zançları" geliyor...
Böyle olunca da ülkemiz kent-
lenndeki geçmişe ait değerle-
rın farkında bile olmayanlar,
Moskova'daki sadece 850 yıllık
ama "korunmuş" tarihi kent
dokusuna "hayranlıklarını"
dile getirip Türkiye'deki gele-
neksel "kormnn karşıtı" tu-
olan, eski Atina lehçesinde de
Smyrna olarak anılan ve tÖ
3000'lerden bu yana sürekli
"yerleşme merkezi" olarak
Anadolu. Ege ve dünya uygar-
hk tarihine katkıda bulunup be-
şiklik ve tanıklık eden lzmir'in
5000. doğum yıldönümü, 2000
yılının 9 Eylül kutlamalarına
"evrensel bir derinlik" katı-
yor...
• • •
Peki, tzmir'in bu "öncû" gi-
rişiminin ardından diğer kentle-
rimiz de 2000., 3000.. 4000. yıl-
lannı kutlamayı yakında "akıl
edebildikleri" zaman, hemen
peşinden yapılması gereken aca-
ba nedir?..
Elbette ki bu eşsiz tarihsel
geçmişlere "saygılı" bir yeni
imar politikasıyla, kentin kül-
tür kimlığını sürekli yok eden
spekülatif ve "uygunsuz" ya-
pılaşma hırsından da artık "vaz-
geçmek"...
lzmir işte bu "tarihsel kara-
nm" da 5000. kuruluş yıhnda
yüksek sesle ilan edebilirse, sa-
dece öncü değil "lider" ola-
cak... Bu da tzmir'e doğrusu çok
yakışacak...
Beklıyoruz...
KİM KtME DUM DUMA BEHIÇAK behicak@turk.net
ÇtZGtLİK KÂMİL MASARAC1
HARBİ SEMÎH POROY semihporoy(a yahoo.com
r
A
X
5Blc*>ÖKbPU)b7j
fâh
•U - •
-> —
E|5-nop
1)BULUT BEBEK NURAYÇIFTÇ!
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 10 Eylül
TAKMA KOL YAPIMINDA YBNtUK..
r eu6ûu, ÇOK YSA/I a/e TAK**A KOLIA iusttt g/n UABER, AME&I&IN BASI-
NIMPA YER AUH. Y£Mİ BUCUŞ, ÇEN&EL KOLUJ KOX£ANLA*ZMM BU
BÜYÜK eiR Pev/ZİM NİTEU& 774Çr>nM GE&ÇeK İL£JZC£Me S/4Y/L-
MAICTMYOI. DUK£ ÛNİVERSİTESİ T7P
UZAÂAUI OLAN ooferoe FGM/K cuppiNGefî/
siNif±'seL.
TK/K ŞOKLA&Jrt-A ÇAUÇAM 8İ£ TAICMA KOL YAPAAAYt 8A-
ŞARMIŞri! POKTZMi ClJPPtM6e&, B/R K42A SOA/UCU tCO-
İ-UAIU Ytrt&MiŞ OLAN, DAM <AYCOC*: AOU HASTJOStfJM,
SÖZ. AZCM/L/SL/ KOUl OEH£Mİ?, İYl SOIUUÇ ACAAIÇT(.HAS7A-
NIH KOL S/A1İRLE&NE YAPtÇTUŞO/Ğl 02.ec T^İ-L£eiAJ Oı-
See UÇlAKM/ 774KAAA <OL0A<I UrAISIOrA SAĞL/yOIS VE
OAIUtJ d
KA
PANO
DENtZ KAVUKÇUOGLU
lUeremi?' ya da Havada
Kalan Bir Sora
"Afrodit" namıyla ünlü artist Banu Alkan'ın, şar-
kıcılığa soyunup da, ilk şarkısında halka, "Neremi?
. Neremi?" diyerek seslendiğinde, bekledigi yanıtı ala-
maması kendi özeli kadar, cinsel diinyamızın gene-
li için de bir düş kınklığıydı aslında... Görseliyle, işit-
seliyle, yazılısıyla tüm medya elbirliği etmiş, kolları sı-
vamış, izleyicilerden, dinleyicilerden, okurlardan "Ne-
remi" sorusunun beklenen yanıtnı, "oyanıt"\ alabıl-
mek için seferber olmuştu. Kaset daha pazara sü-
rülmeden, "Afrodit" altmış yedi kez televizyon ekran-
larında görünmüş, yüz on sekiz radyo mikrofonlann-
dan seslenmiş, yüz altmış üç kez de gazete haber-
lerinde yer almıştı. Hep aynı soruyu soruyordu: "Ne-
remi?" Başına şimdiye kadar ne gelmişse, ya me-
raktan ya da "merak"\n o bilinen "uyak"müan gelmış
halkımız, bu kez merak etmemişti nedense... Evde-
kı hesap çarşıya uymamıştı. Stadyumlar, alanlardol-
mamış, on binlerbirağızdan bağırmamış, doğal ola-
rak da soru havada kalmıştı...
Oysa sorulan soru, yanıtı önceden bilinen bir "so-
ru" olmanın ötesinde, içeriği açısından önemli bir
"top/umsa/ sorun'u dillendiriyordu aslında... Soranın
cinsiyetinden bağımsız olarak sordûğu "Neremi" so-
rusunun önceden bilinen yanıtının her zaman "Ora-
nı!" olduğu birtoplumda, bir "orası sorunu"nun var-
lığını da kabul etmek gerekiyordu hiç kuşkusuz... Bu
bakımdan önemli bir işlevdi "Afrodif'm yüklendiği...
O soracak, kitleler de "Oranı! Oranı!" diye bağıracak-
lardı. Verilmeyen bu yanıt, "menfa/bofa/ma"nın, ra-
hatlamanın, beyni rahatlatmanın yollarından biri ol-
duğu kadar, "orası sotvnu"nım çözümü doğrultu-
sunda atılacak bir adımdı da aynı zamanda!
Yetişkin erkeklerin çocukluklarında birbirlerine
"pandik" attıkları bir ülkeydi burası... Ama Hulki Ak-
tunç'un "Büyük Argo Söz/üğü"nün dışında hiçbir
sozlükteyeralmıyorclu "pandA"sözcuğü nedense...
Bir şeyleri gizlemek, yok saymak mı istiyorduk? El-
le sarkıntılıktan farklı olan, "parmak atma, paırnak-
lama" anlamına gelen bu sözcüğün başka dillerde
de karşılığı yoktu. "Orası sorunu'nun daha çocuk yaş-
larda sorunlaşmaya başladığını gösteren bu "pan-
diklemek" edimi yalnızca bize özgu bir şeydı. Ama
"orası sorunu "na bağlı ve yalnızca bize özgü bu dav-
ranışlarsalt "pandiklemek", "parmak atmak", "par-
maklamak"\a da sınııiı değildi doğal olarak. Sözge-
limi, başka ulkelenn karşı cinsten parlamenterlerinın
cinsel yaşarnlanndaki olası sapmalan kendi parlamen-
tosunda dile getiren milletvekilleri yalnızca bizim ül-
kemizde çıkıyordu. Yabancı bir ülkeyi ziyaret eden
kadın dışişleri bakanlannın etek boylan bir tek bizim
medyamızda gündem oluşturuyor, uluslararası dip-
lomatik ilişkilerimizde konuklanmızın siyasal yakla-
şımları bir tek bizim ülkemizde giydikleri eteğin bo-
yuna bakılarak değeriendiriliyordu.
Eşcinsel şarkıcılara bizim kadar rağbet gösteren
başka bir toplum daha yoktu yeryüzünde. Onlar şar-
kı söylerken, erkekler çevrelerine toplanıp el çırpıyor-
lar, kadınlardadonlannıfırlatıyorlardı. Elindeki kadın
donlannı mendil gibi sallayarak dinleyenlerini selam-
layan kadınsı erkek şarkıcılar büyük alkış alıyorlardı
gece kulüplerinde. Onlar alkış alırken, aynı kentlerin
sokak aralarında travestiler sopa yiyorlardı. Dünya-
nın hiçbir ülkesinde ne bu kadar çok sayıda kadınsı
erkek alkışlanıyor, ne de travestiler bu kadar çok sp-
patanMpjdu^Çfaa, 5orunu"na,çjpğrudan doğruya
., bağlı feflojvçrıleı• di bu görünenjer.,. Büyük gaze-
• teler her güh sayfalarının bir bölümünü "oralı" haber-
lere ayınyoriar, haftasonlan, içerikleri "orada"yoğun-
laşan parlak kâğıtlı ekler veriyorlardı. Büyük gazete-
ler gibi büyük televizyonlar için de ihsanlann "orala-
n" büyük ilgi odağıydı. Her gece yüzlerce televizyon
habercisi, omuzlarında kameralarıyla sokaklarda fır
dönüyor, "ora//"görüntülertopluyordu. Herkesin ak-
lı "orada"ydı çünkü. Televizyonculann, izleyicilerın,
gazetecilerin, okurların... Herkesin...
Ama "oras/"na böylesine önem vermek, hep
u
ora-
yı" düşünüp konuşmak "sorun"un çözümü için ye-
terliolamıyordu. "Orasını", "oramız/"bilincimizeotur-
tamıyorduk bir türlü. Bu nedenle de "orası" söz ko-
nusu olduğu zaman ya saldırganlaşıyor ya da minik
tavşan yavruları kadar ürkekleşiyorduk. Aksi halde
"namus ve erkeklik uğruna" işlenen onca cinayeti
nasıl açıklayacaktık? Doğrusunu söylemek gerekir-
se, cinayet işlerken bile "oramızdan" korkuyorduk as-
lında. Aklımtz, hayallerimiz ve namusumuz "oraday-
dı" çünkü. Her an tehlikeye girebilir, diye düşünüyor-
duk. Sürekli "teyakkuz" durumundaydık. Tetiktey-
dik!.. Tüm bunlann çocukluklanmızdaki "pandik ola-
yt" ile bir ilgisi olabilir miydi? Bilemiyorum. Ama 833
Amerikah eşcinselin bizi böylesine korkutmasının bir
nedeni olmalıydı... lşte bütün bunlar "-Afrod/Tin o
yanıtı önceden bilinen, ama yanrtlanamayan sorusun-
da gizliydi bence... Anlatabiliyor muyum?
Faks: 0212 - 723.84 97
(e-posta: dkavukcuoglu «tuyap.com)
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
1 2 3 4 5 6 7 8SOLDANSAĞA:
1/Dibı tutturu- 1
larak hafif ya-
nık kokusu ve- 2
rilmiş muhalle- 3
bi. 2/ Küme,
grup... Haber-
ci. 3/ Nâzım
Hikmet'in so-
yadı... tyilik, ih-
san. 4/
!
Hayvan-
lara vurulan
damga... Panl-
tısını arttırmak 9
için elmas taş-
larının altlanna konan
ince metal yaprak. 5/
Kıl ve saçlann dökül- 2
mesi ya da yokluğu. 6/ 3
Asya'dabırülke... Bo- 4
rudan kol almakta kul- 5
lanılan bağlantı parça- g
sı. II Sözleşme, anlaş-
ma... Felsefede değişe-
bilen, geçici nitelik. 8/
Osmanlılarda, taşrada-
ki nüfuzlu ailelere verilen ad... " —ömür bıter bir uzun
sonbahar olur" (Yahya Kemal). 9/ Dinsel kurallar ge-
reğince, kirlenmiş sayılan bir şeyi en az üç kez sudan
geçirip kirli sayıbnaktan kurtarmak.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Kannca yuvası... Antalya'nın bir ilçesi. II Kasta-
monu'nun bir ilçesi... Yapraklann düz ve parlak bö-
lümü. 3/ Budizm'in, Buda'yla tek vücut olmayı amaç-
layan kolu... içinde din balık saklanan, denizden ay-
nlmış havuz. 4/ Bir renk... Macaristan'ın para bırimi.
5/ Cilacılıkta kullanılan bir çeşıt reçine. 6/ Kıdemli-
lik bakımından başta gelen dıplomat... Bir nota. II Bir
peygamber... Şamanizm'in dın adamlanna verilen ad.
8/ "— tutmuş söylemez olmuş / Ağızda dilleri gör-
düm" (Yunus Emre)... Özen. 9/ Yapma. etme... Yığit-
lik, savaş gıbı konulan ı^leyen şiir türüne verilen ad.