19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28TEMMUZ2000CUMA CUMHURİYET SAYFA J V L J L J I U İ Y [email protected] 15 *Yaşama oyunculukla bağlıyım' 36yaşındaki Emmanueüe Beart, sonfilmini bir dönüm noktası olarak değerlendiriyor KüMr Servisi - Son dönem sinema filmleri- nin en başanlılanndan olan 'Les Destinees Sen- timentales'in yıldızı Emmanuelle Beart, kariye- rine adım attığı ılk günden bugüne kadar yirmi- yi aşkın sinema filminde rol aldı. Ilk fılminden itibaren hep çok ünlü yönetmen ve oyunculanyla çalışan sanatçı, sinema tarihinde 'klasik' sayıla- bilecek derecede önemli çalışmalara ımza attı. Otuz altı yaşındaki iki çocuk annesi Beart, iç dünyasmın kapılanm Studio dergisine açtı: - Sizde yetenek kıvılcunlannı keşfeden Uk kim oldu? EMMANUELLE BEART - Bu kesinlikle ba- bamdı, bana hep oyuncu olacağımdan emin ol- dugunu söylerdi. Bana aşka âşık olduğumu söy- lerken de oldukça haklıydı, zaten mesleğime olan aşkım da bu yönümü kanıtlar nitelikte. Ba- bam benim hayatımda çok önemli bir yer tutu- yor, o sanki yaşamımın bir tür omuriliği. Ondan her söz edişimde, içime yaşama sevinci doluyor. Küçükken beni neden kendi odamda bıraktı- ğını asla anJamazdım, fakat bugün babamın be- ni yalnızhğa alıştırmak içın böyle yaptığını bi- liyorum. O bana yalnızlıktan korkmamam gerek- tiğini öğrettı. Benım oyuncu olmamda annemin rolünü de yadsıyamayız. Godard'ın 'Les Cara- biniers' (Jandarma) filminde oynamasına rağ- men, film kariyerine devam etmemiş ama girdi- ği sanat dünyasından da kolay kolay kopamama- sı bana ister istemez olanağı sağladı. 'Çok yönetmen bende iz bıraktT - Aüe kavramı size ne ifade ediyor? BEART - Aile benim içın ilk sırada gelen şey. Annem, babam, büyükannem, çocuklanm...On- larsız bir hayat düşünemiyorum. Ailem benim oyuncu olmamı sonuna kadar destekledi. Zaten oyunculuk damarlanmda var. Büyükannem, her zaman aktris ohnayı düşlemış fakat doğup bü- yüdüğü yerin (Türkiye) şartlan altında bunu di- le geürmeye büe cesaret edememiş. Annemin kı- sa süreli sinema macerasından bahsetmiştim za- ten. - Nasıl bir çocukluk geçirdiniz? BEART - Çocukluğumda iyi bir oyuncu ada- yı büe değüdim. Sadece çevremdekı ınsanlan tak- lit etmekle uğraşıyordum. Okulda mesela, hiç ta- mmadığım bir kızı seçip bir süre sanki ben oy- muşum gibi yaşıyordum; konuşmam, gülmem, yazı tarzım bile onunkinin aynısı oluyordu. On- dan sıkıldıktan sonra başka birini bulup bu oyu- na devam ediyordum. Doğru bildiğıni yapmak- l.şımetapma derecesinde bir tutkuyla bağlıyım. Oyunculuk, hayalimde asla gerçeğe dönüşebileceğine inanmadığım düşlerimi ve fantezilerimi gerçekleştirme olanağı sağladı. J. asaşama bağlılığımı meslek aşkımdan alıyorum, artık yere çok sağlam adımlarla basıyorum ve öğrendiğim her şeyden bir ders çıkarmaya çalışıyorum. tan asla çekinmeyen, asi bir çocuktum. - Bir oyuncu ofanaktan memnun musunuz? BEART - Kesinlikle. Işime tapma derecesin- de bir tutkuyla bağlıyım. Işim, hayalimde asla ger- çeğe dönüşebileceklerine inanmadığım düşleri- mi ve fantezilerimi gerçekleştirme olanağı sağ- ladı. Hayata bağlılığımı meslek aşkımdan alıyo- rum, artık yere çok sağlam adımlarla basıyorum ve öğrendiğim her şeyden bir ders çıkarmaya ça- hşıyorum. - Son olarak bize çalışüğınız yönetmenler hak- kuıda yorum yapabilir misiniz? BEART - Tabii ki bende iz bırakan birçok yö- netmen oldu. Hâlâ düzenli olarak görüştüğüm yö- netmen olmakla beraber. işımiz bittıkten sonra ilgimizin kesildiği yönetmenler de oldu, çûnkü biz yapmamız gerekeni yaptık, bir film ortaya çı- kardık ve işimiz bitti. Çalışmak istediğim çok sa- yıda yönetmen de var. Bütün gücümle karşı koy- maya çalıştığım, onu alt edebileceğimi sandı- ğım bir kader anlayışına, yazgının üstünlüğüne kesinlikle inanıyorum. Her ne kadar Sautet'nin bana söylediği 'Bu mesleğin yüzde 98'i çahşma, yüzde 2'si şansür' lafına inanmak istesem de, sanki bu rakamlann yerlerinin değışmesi lazım gibi geliyor. Ve böylece daha bir hırsla asılıyo- rum mesleğime. Daha yumuşak, daha ılımlı ol- mayı isterdim ama benim doğam bu ve yönet- menlerim de benim bu özelliğimi kullanmayı seviyorlar. Ipler benim elimde olunca ortaya ina- nılmaz bir performans çıkanyorum. Mesela 'L'Enfer'(Cehennem-1994)filmindeyö- netmen Claude Chabrolbeni tamamen özgür bı- raktı ve ben de rolümü gerçek anlamda yaşaya- rak canlandırdım. 'L'amour en Douce' (Tatlı Aşk)filmi için Daniel Auteuil benim yenme Sop- hie Duez'i istemiş fakat Eduard Molinaro beni seçmiş. Bu gerçek sinema yıldızlanyla çevirdi- ğim ilk filmdi ve Daniel'le bu filmden sonra bir çok yapıtta daha rol aldım. 'Seyredince kendime hayran kaldım' En zorlandığım fümlerden biri de 'LaBeDe No- iseuse'dü (Fındıkçı Kız). Filmde çınlçıplak so- yunmam gerekiyordu ve ben utançtan titriyordum. Ilk sahne çekildikten sonra soyunma odasına kaçtım. Yönetmen Rivette odaya gelerek beni güzel bulduğunu söyleyerek büyük bir moral verdi. Rivette olmasaydı asla bu kadar iyi ol- mazdım, çünkü o, o zamana kadar gördüğüm en yumuşak ve anlayışlı yönetmenlerden biriydi. 'Mission ImpossiMe'ın (Görevimiz Tehlike- 1996) çekimleri sırasında çok eğlendim. De Pal- ma'yla çalışmış olmaktan gurur duyuyorum; çünkü o gerçekten inanılmaz biri. Görevimiz Tehlike fılmi, bana tamamen yabancı olan bir dün- yanın kapılannı açtı, teknoloji ve efektler aklı- mın alamayacağı kadar gelişmişti. Filmde olan her şeyi anladığım söylenemez, benim tek yap- tığım Tom Cruise ve Jon Votght'ın gözlerine kı- litlenip Ingılızceyi anlar gibi yapmaktı. Ve en son olarak bazılannı gerçek Emmanuelle Beart'ı bu filmle keşfettiklerini söylediklen OBvier Assa- yas'ın 'Les Destinees Sentimentales'ı (Duygusal Yazgılar)'... Bir dönüm noktası olarak kabul edebileceğim filmde Assayas olmasaydı bu kadar iyi oynaya- bilir miydim bilmiyorum, filmi seyrettıkten son- ra ben bile kendi kendime hayran kaldım. Assa- yas'ın bana çok şey kattığını söyleyebilirim. 'Yaşam çelişküerle dolu*Kültür Servisi - Olrvier Assayas'm Jacques Chardonnedan uyarladığı 'Les Destinees Sentimentales'(Duygusal Yazgılar) 1. Dünya Savaşı'nın gölge- sinde alevlenen bir aşkın hikâyesini an- latıyor Filmde Emmanuel Beart' ın yanı sıra Charks Berfing. Isabefle Hup- pert, Olrvier Perrier oynuyor Yüzyıl başı Fransası'nın zorlu ekonomık ko- şullan altında, konyak üreticilerinin ve porselen işçilerinin dünyasında ken- dine yer edinmeye çalışan, evli ve ço- cuklu Protestan papazı Jean Barnery, başansızlığa ve mutsuzluğa doymuş bir insan karakteri çizerken sonra aşkı uğ- runa kansı Nathalie'yi, çocuklannı, servetini ve dini görevini terk ederek Barbazac'ta bir baloda tanıştığı henüz yirmi yaşındaki Pauline'e tutularak yaşama yeniden başlar. Böylece yüzyılın ilk parçasını dol- duran film, anın ve durumlann titiz- likle işlendiği bir aşk hikâyesine dö- nüşüyor. Fılmın başlangıcındaki cenaze töre- nı, toprağa verilen kişınin kimlığını göz ardı ederek belki de henüz biten yüzyılın aramızdan aynhşını temsil ediyor. Önemli olan ölüm değil, asıl önemli olan Jean Barnery, onun dile getırdikleri ve bir cenaze töreninin agır ritmiyle geçen zaman ve onun ge- tirdikleri. Kaçışlarla, acılarla, burjuva- zi ve sanatın öğeleriyle dolu olan film, yönetmeni Olivier Assayas'ın geçmiş- te bugünün izlerini arama ahşkanhğı- nı başanyla yansıtıyor. Umutsuz Jean Barnery' i hayata ye- niden bağlayan genç Pauline rolünü bü- yük bir başanyla ekrana yansıtan Em- manuelle Beart, ılk sahneyı okuduğu andan itibaren bu karakteri canlandır- maya karar verdiğinı söylerken, film hakkındakı görüşlennı şöyle belirtiyor: "Filmin her sahnesi ayn bir zenginlik içeriyor Aile, para^şk, yaşam veölüm. Hayat da zaten bu tür çelişküerle dolu değil mi? Cinsellik ve şefkati bir ara- da istemek gibi bir şey~" Cannes Film Festivalfndeki göste- rimiyle büyük ılgı toplayan eser, ka- meranuı âşıklan adım adım ızlemesiy- le ve zaman zaman geçmişe dönüşler- le anlatımı süreklı canlı tutuyov. Beart, 'Duygusal Yazgılar'm her sahnesinin ayn bir zenginlik içerdiğini befirtiyor. YENİ BAŞLAYANLAR Here on Earth/ Cennetln ötesl Kültür Servisi - Mark Piznars- ki'nin yönetmeniığinı yaptığı ro- mantik komedi bugün başlıyor. Film- de, Chris Ktein, Leelee Sobieski ve Josh Harnett başrolleri paylaşıyor- lar. Üç genç ınsanın yaşamlannı konu aİan filmin senaryosu Mkha- elSehzman'aait. Kefly Morse (Chris Klein)kendi- ni beğenmiş, saygısız, şımank bir zengin çocuğudur. Yeni arabası ile küçük bir gezintiye çıktığında şeh- rin diğer yakasındaki yoksul insan- larla arasında çıkan tatsızhk yüzün- den Jasper (Joss Hartnett)ile bir ara- ba yanşına tutuşurlar.Jasper'ın kız arkadaşı Samantha'nın da seyretti- ği yanş çok kötü sonuçlanır. Bırka- za yaparlar. Büfenın sahıbi Samant- ha'nın annesidir. Mahkemenin her ildsine verdiği ceza büfeyi ortakla- şa tamir etmeleridir. Bu yalmzca Kelley'nin yaz için yaptığı planla- n yıkmakla kalmaz, birbirlerinden hiç hoşlanmayan bu iki genç ada- mı da sinirlendırir. Samantha ile Kelley tekrar karşılaşnklannda üişki artık aşka dönüşmüştür. Romeo Must Die/ Romeo ölmell Yönetmenlığini Andrzej Bartko- vviak'ın yaptığı aksıyon fıbni 'Romeo Ohneti' bu- gün gösterime giriyor. Sil- ver Pictures Production tarafından Warner Bross için yapılan filmin baş- rollerinde Jet Li, Aahyah, Isaıab VVashington, Rus- sel Wong, Delroy Lindo yer alıyor. Filmin senaryo- su MitcheD Kapner ve Co- rey Vuen'in hıkâyesınden esinlenerek Eric Bernt ve John Jarrell tarafından yazıldı. Acımasız geleneklerin sıkı sıkı sardığı iki büyük aile amansız bir savaşın içindedir. Zenci ve Asya- lı çeteler Oakland'm ka- ranlık dünyasının kontrolünü ele geçirmek için müthiş bir savaş ver- mektedir. Asyalı çetenin başnıda PD adında acımasız bir lider vardır. Po'nun öldürüldüğü haberi, eski bir polis olan ve o sırada Hong Kong'da bir hapıshanede tutuklu bulunan bü- yük kardeşı Han'a(Jet Li) ulaşır. Han hapisten kaçarak Amerika'ya gelir ve kardeşimn ölümüyle bir- likte tnezara götürdüğü sırlannın ve onun ölümünden sorumlu olan- lann peşine düşer. Han, böylece çe- te savaşlannın hedefi haline gelir. Film, göğse inen bir yumruk gibi seyircinin içine dalıyor tzleyici gözüyle 6 28 Gün' ERDALATABEK Önce sevimli bir film vaat eden afi- şini gördük. Gözleri ıçkiden "mab- murlaşnuş". kendini kontroldan vaz- geçmiş sevimli bir "parti km''nın çev- resinde dönen tatlı tuzlu bir duygusal komedi vaat ediyordu bu çekıci afiş. Ama film kısa brr başlangıçtan sonra göğse inen bir yumruk gibi izleyenle- rin içine dahverdi. Hızlı bir partinın bu- lanık görüntülerinın ıçinden kızkar- deşinin düğününe gitmek için her şe- yi son anda toparlamaya çalışan bir genç kadınla (Sandra BuDock) sevgi- lisi uçan genç adam. lyice sarhoş bir kafayla kızkardeşinin düğününü allak bullâk edip oradan çıkıp ne yapacağı- nı bihneden kullandığı arabayla bir dükkâna giren genç kadm yargıcın ona tanıdığı seçme hakkıyla kendıne gelir: Ya cezaevine girecek ya da bir rehabüitasyon merkezine gidip ted?- vi görmeyi kabul edecektir. "28 gûn"lük tedavi süresi böyle başlar. Hepsi de çeşitli bağımlıhklardan ötü- rü terapi gören erkekli kadınlı grup- lann içine "alkol bağımhsı genç ka- dm" da katıknaya davet edilır. Ame- rika'nın ve modern dünyanınbüyük be- lalanndan birisi olan bağımlılık olgu- su, nedenlerine pek inilmeden çarpı- Fitani izlerken herkes biraz da kendi '28 Gün'ünü yaşryor, yaşamalı da. cı örnekleriyle verihnektedir. Uyuştu- rucu, alkol, seks, çeşitli maddelerle ilgili bağımlılıklar insanlan çevrelerin- den kopannakta, işlerini yapamaz du- ruma getirmekte, toplum içinde ba- nnmalannı zorlaştırmaktadır. Çeşitli tiplerle zenginleştirilmiş bir bağırnlı- lar grubunun aldığı terapi türleri as- lında izleyenlere önemli ipuçlan ver- mektedir. Yapılan terapinin en önemli nokta- lan, "kişiye grup içinde yarariı bir rol vermek". "onun kendi durumunufar- ketmesine yanhma olmak", "işe ya- rarfahk dûzeyini artnrmak", "yamız- lığından kurtaracak anlayışh bir grup desteği" sağlamak olarak verilmekte- dır ve doğru yöntemlerdir. Kişinin "kendi hakkındaki özsaygısını geh> tirmek" önemli adımlardan bınsıdir. Yapılan bütün çalışmalara karşm mer- kez£ gelen 10 kişiden 3'ünde başan sağlanabilmesi de olaym boyutlannı göstermeye yeterlidir. Genç kadm sı- kıntıh ve dolambaçlı bir yolun sonun- da kendi gerçeğini farketmeye başlar. Artık geçmişinden de umutsuzlukla- nndan da kaçarak bir yere varamaya- cağını anlamış mıdır? Filmin sonu böyle bir imada bulunur. Ama her iz- leyıci bufilmdenkendisi ve yakın çev- resi için bir hesaplaşma çıkarabilme- lidir. Kendimizi bulmak için nasıl bir yoldan geçmemiz gerekiyor? Geçmi- şimizi nasıl yorumlamahyız? Bugünü- müzü nasıl anlamalıyız? Yannımıza na- sıl bakmahyız? Farkına varamadığımız bağımlıhklanmız var mı, yok mu? Fil- mi izlerken herkes bıraz da kendi "28 Gün"ünü yaşıyor, yaşamalı da. Filmi izlenmeye değer küan da bu yanı. KEDİ GÖZÜ VECDİ SAYAR Öyle Olmaz Böyle Olur Antalya ve Alanya'da art arda üç konser izle- mek olanağı bulan şanslı bir kedinin coşkusunu paylaşmak ister miydiniz? Ankara Fransız Kültür Merkezi'nin girişiıîileri sonucu ülkemize gelen "Akdeniz Gençlik Orkestrası" ve "Oryantal Mü- zik Topluluğu"nun tumesi sanatsal yaşamın dü- zenlenmesine ilişkin önemli ipuçlan içeriyor. Fransa Kültür ve lletişim Bakanlığı ile Provence- Alpes Cote d'Azur Bölgesel Yönetimi'nin işbiriiği ile oluşturulan ve Lübnanlı George Pehlivani- an'ın yönettiği Akdeniz Gençlik Orkestrası'nın on beş yıllık geçmişi var. Her yıl yeni bir şef ve yeni bir kompozisyonla oluşuyor bu orkestra. Oryantal Müzik Topluluğu ise henüz iki yaşında. Philippe Bachman'ın genel yönetmenlığinde sürdürülen çalışmalar, merkezi hükümet ve böl- gesel yönetimin yanı sıra daha pek çok kurulu- şun desteğine sahip: Fransız Dışişleri Bakanlı- ğı'nın dış kültürel etkinliklerini emanet ettiği A.F.A.A. (Fransa Sanatsal Etkinlikler Derneği), Var vilayet yönetimi, SACEM (Eser Sahipleri Meslek Birliği), Ispanya Küttür ve Eğitim Bakan- lığı, "La Marseillaise" adlı sivil toplum örgütü. Bu listeden çıkanlacak bazı dersler var örne- ğin, aralarında hayati ilişkiler bulunan alanlann tek bir bakanlık çatısı altında buluşması. Fran- sa'da "kültür ve iletişim", Ispanya'da "eğitim ve kültür". Bu alanlara ilişkin sorunlara bütüncül bakış açısıyla yaklaşılınca, ortaya çıkan çözüm önerileri de o denli anlamlı ve akılcı oluyor. Biz- de ise eğitim, kültür ve iletişim alanlannın birbi- rinden soyutlanarak düzenlenmeye çalışılması- nın nasıl bir çözümsüzlük yarattığını kedilere an- latmaya gerek yok herhalde. Ikinci önemli nokta, bir sivil örgütlenmenin, yerel yönetimler ve özel kuruluşlann işbiriiği ile ne denli başanlı ürünler ortaya koyabileceğini somut olarak gözlerimizin önüne sermesi. Akdeniz Gençlik Orkestrası Konserleri Club Salima'nın sponsoıiuğunda, Hakan Erdoğan'ın başanlı organizasyonu ile gerçekleşti. 20 ülke- den 130 sanatçıya mükemmel bir ev sahipliği yapan Gaye Çarmıklıya buradan kocaman bir teşekkür gonderiyorum. Ülkemizın tanıtımına yapılabilecek en anlamlı katkıyı sağladıklan için. Kültür Bakanlığı da Aspendos'u tahsıs ederek desteklemiş projeyi. Keşke, bu projeden bir şey- ler öğrenebilmiş olsalar. Gençlerın sanatsal et- kinlikleri nasıl desteklenir, uluslararası dostluk ve işbiriiği nasıl güçlendirilir, bu konularda sayısız dersler içeren bir proje.. Bu projeden çıkanlacak en önemli ders, Avru- pa'da sanat etkinliklerinde devletin ve yerel yö- netimlenn, 'pafron'luk yapmak yerine 'meseniik yapmayı yeğleyen tavıriarı. Avrupa'nın hemen her köşesinde bu gibi projeler, bağımsız kuru- luşlar, dernek, vakıf ya da kişiler (sanatçı ya da organizatörler) tarafından ortaya atılıyor, geliştiri- Iryor. Resmi sektör, yerel yönetimler ve özel ku- ruluşlar da kendilerine düşen destek görevini üstleniyorlar. Türkiye'de de, benzer girişimlenn sayısı artı- yor. Müzik alanında Bilkent Orkestrası'nın, Boru- san ve Akbank orkestralannın turnelerinin yanı sıra bağımsız organizatörlerin çabalan önemli bir yer tutuyor. Bu arada, Turizm Bakanlığı da boş durmuyor. Ishak Paşa Sarayı'ndaki, Göreme'de- ki konserler kültür turizmini gerçekleştirmek adına önemli hamleler. Devlet, yapımcılığa so- yunmak yerine, bağımsız yapımcılan destekle- diği ölçüde başan oranı artacak hiç kuşkusuz. Akdeniz Gençlik Orkestrası'nın, Oryantal Mü- zik Topluluğu ile birlikte gerçekleştirdiği konser- ler, bağımsız yapımlann devlet yapımlan karşı- sındaki avantajlannı somutlaştınyor. (Bu turnenin Kültür Balkanlığı organizasyonunda yapıldığını düşünüyorum da..) Benzer ömekleri sanatın her alanında görmek mümkün. Geçenlerde, Türkiye'den bir grup sa- natçının (Ali Akay- Seza Paker, Arzu Başaran, Bedri Baykam, Emre Zeytinoğlu, Fatma Tü- lin, Hakan Onur, Kezban Arca Batıbeki, Ko- ray Ariş, Murat Morova, Müşerref Zeytinoğ- lu, Orhan Taylan, Ömer Uluç, Rasim Konyar, Yusuf Taktak, Yusuf Tonkuş) 15 Yunanlı sanat- çı ile ortaklaşa gerçekleştirdiği "Yüzyüze III" ser- gisini izleyenler, bu serginin kalitesini devlet ser- gileri ile karşılaştırmışlardır mutlaka... Yapı Kredi yayınlan ile Kültür Bakanlığı yayınlannı karşılaş- tırdığınızda da, benzer bir tablo ile karşılaşırsınız. Müthiş bir zevksizlik abidesi olan Bakanlık'ın 'prestij' yayınlannın hangi okura hizmet etmeyi amaçladığı bir yana, içerikleri de tartısma götü- rür. Bakanlık, kimsenin okumadığı dost ahbap kitaplan basacağına, tecimsel yanı olmayan ya- rarlı yayınlan destekiese; yedi bin kişilik bir me- mur ordusu besleyeceğıne, bağımsız projelere destek vermeyi seçse daha iyi olmaz mı? Türkiye'de devletin kültür-sanat alanında hük- medici konumdan çıkıp, bağımsız sanatçılara, özerk sanat kuruluşlarına destek sağlayan bir politikanın uygulayıcısı konumuna geçmesi için kim bilir daha ne kadar bekleyeceğiz? O zamana kadar, ciddi kültürel etkinliklerde göremediğimiz Kültür Bakanımızın "Best Mo- del" yarışmasında boy göstermesine, Türki- ye'de opera sanatının yaygınlaşması adına pek çok başanlı işe imza atan Yekta Kara'nın gö- revden alınmasına, Istanbul Kültür ve Sanat Vakfı, Tarih Vakfı gibi önemli sivil toplum kuru- luşlannın cezalandınlmasına hiç şaşırmayacağız. Kevin Spacey'den bünkurgu fNm • LOS ANGELES (AFP) - 'Amerikan Güzeli'yle 'En iyi Erkek Oyuncu" dalında Oscar kazanan Kevin Spacey, Universal Pictures'in yapımcılığmı üstlendiği 'K- PAX' adlı bir bilimkurguda rol alacak. Çekimleri kasımda gerçekleştirilecek filmi, Iain Softley yönetecek. Spacey, fihnde kendini K- Pax gezegeninden geldiğıni iddia eden bir akıl hastasmı canlandıracak. Gene Brewer'in 1995 yıhnda yazdığı aynı adlı romanmdan, Charles Leavitt'in uyarladığı film, önce Will • Smith'e teklif edilmişti. BUGUN • DARPHANE-t AMİRE'de ^azEtkmlikleri' çerçevesinde saat 11.00 ve 13.( ı(j le Aziz Nesin belgeseli izlenebilır. (513 50 ' : * M TURİNG BÜYÜKADA KLLTÜR EVt'nde '2000 Yaz Konserfcri' kapsamında saat 20.30 da 'Düetier'adh konser yer alıyor. (382 86 20)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle