Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 28 TEMMUZ 2000 CUMA
14 i l \ J M \ kuttur@cumhuriyet.com.tr
Faruk Duman, 'Av Dönüşleri'ni çocukluk anılarmdan yola çıkarak oluşturdu
'Öykülerimde kendinusunuyonm'YEŞİMAKYÜZ
DarüşşafakaCemiyeti'nin 1964 yı-
lından bu yana düzenlediği SaftFaikHi-
kâye YanşmasTmn 1999 yılı birincilik
ödülünü, Can Yayınlan'ndan çıkan 'Av
DönüşJerT adlı ikinci öykü kitabıyla
kazanan Faruk Duman aynı yayınevi-
nin yayımladığı ilk öykü İdtabı 'Sester-
de Başka Sesler' ile de 1998 yıhnda
Orhan Kental ÖdüDeri öykü dalında
ıkinciliğe değer görülmüştü. Öyküleri
1991 yılından beri Yazıt, Damar, Papi-
rüs ve Adam Öykü gibi dergilerde ya-
yımlanan 26 yaşındakı yazar, yazma-
ya çocuk öyküleri ile başladı ve 1996
yılında Çankaya Belediyesi'nin 'Öykü-
Şiir Yanşması, Çocuk Öyküleri' dalın-
da ikinciliğı kazandığı yapıtlan daha
sonra 'Mızıkçı Mızıka' adıyla yayım-
ladı.
Öykülerinde çocukluk ve gençlik
anılanndan beslenen yazar kısa ve ya-
lın cümleleri ile dikkat çekiyor. AJtı
öyküden oluşan 'Av DönüşkrTnde de
aynı dili kullanan Duman, yine tanıdı-
ğı yerlerden, ailesinden ve çevresin-
den yola çıkıyor. Tanık olduğu olayla-
n, sıradan insanlann gündelik yaşam-
lannı anlatıyor.
Askerlik görevini yaptığı sırada ya-
zar, yazının kendisi için ne kadarönem-
lı olduğunu daha iyi anlamış. 'Asker-
de yazıya vakit ayıramryordum. Yaz-
manın insaıun 7amatnla kişfliğiyk bü-
tünleştiğini hissediyonım. Yan dışında
kendinu sağlam hissettiğiın hiçbir alan
yok. O da olmasa ne yapardım bflnü-
yorum. Çocukken hiç oimayan kitap-
lannun kapaklannı yapardun. Beoim
için çok büyük bir anlaını var yazının.
Tanımlayamjyonım.' Ancak, şimdi yo-
ğun olarak çalışmaya başladığını ve üç
ayn öykü kitabı hazırladığını sözleri-
ne ekliyor.
Üç öyküden oluşan 'Av DöaüşlerPad-
lı yapıtını yazdığı ilk günlerde çok se-
ven ve öykücülüğü adına bir aşama
olarak gören yazar, kitaba bu öykünün
adını vermeyi uygun görmüş. Genel-
de, yapjtlanna isim vermekte zorlan-
dığını ifade eden Duman, kitap bittik-
ten sonra kendi deyişiyle 'rastgele bir
seçhn' yaptığını söylüyor.
'Çıkış noktam geçmiş ve bugüıT
- Öykfikrinizde sade bir dil; zaman
zaman da bflinçakışı vöntemini kulla-
nrvorsunuz. Bu dili ve teknigi bundan
sonraki çahşmalannızda da uygulaya-
caknusınız?
FARUKDUMAN-'Bubenimtarzıın
okun, bundan sonra böyleyazavun'dü-
şüncesi bana çok ters geliyor. Bunu ba-
şından beri hiç düşünmedim. Bilinç
akışı tekniğini kullanarak yazayım dı-
ye de karar vermedim. Bununla bera-
ber gerçekçi ya da postmodern öykü bi-
çiminde olsun şeklinde bir kaygım da
yoktu. Benim için en önde geleni öy-
kü yazma isteği... Öykü sevgisini çok
öykü okuyarak edinıyorsunuz. Sonra da-
ha çok sevdiğiniz öyküleri kendinizin
de yazabileceği düşüncesi doğuyor. Ar-
dından büyük bir koşu başlıyor. Bu ko-
şuda sürekli kimi denemelerle, çılgın-
lıklarla kendinizi yenileyerek bir şey-
ler yaratıyorsunuz. Öykülerime baictı-
ğım zaman tanımlama ya da bir tekni-
ğin adı değil de bir temanın öykünün
içerisine yerleştirümiş kısalı uzunlu fi-
gürlerle güçlendirildiğini görüyorum.
Giriş- gelişme- sonuç öyküleri yazan
olmadığım için öykünün bir yazı ola-
rak doruğuna ve kendi dengesine bu şe-
kilde ilerledığını düşünüyorum. Bunu
sistematikleştirmiyorum. Daha sonra-
ki öykülerimde de kullanılacak bir yön-
tem olarak da kendi kendime belirtmi-
yorum. Dolayısıyla bundan sonra tarz
yaratan bir yazar olamayacağımı, böy-
le olursam da kendımi aşamayacağımı
düşünüyorum.
- Bir yazarm biçün açısuıdan kemfi-
ni yenilemesi gerektiğini mi düşünü-
yorsunuz?
için
en önde geleni
öykû yazma
isteği...
Öykü sevgisini
çok öykü
okuyarak
ediniyorsunuz.
Sonra daha çok
sevdiğiniz
yapıtlan
kendinizin de
yazabileceği
düşüncesi
doğuyor.
Ardından büyük
bir koşu
başlıyor.'
DUMAN -Yazann her zaman önce-
ki yazdıklanna oranla değışiklik yap-
ması gerektiğine inanryorum. Ancak bi-
çim açısuıdan. Konu seçimi biraz da-
ha farklı.
Çünkü her insanın yaşamla arasın-
da kişisel dengeleri vardır. Örneğin,
sokağa baktığı zaman her üısan başka
şeyler görür. Ben şehirde parklan, es-
ki evleri, âşıklan görüyorum. Bunlarbe-
nim esınlendiğım konular olabüir. Ama
her yazarda özgürce gelişmesi gere-
ken şeylerdır bunlar. Ama, biçim açı-
sından ılerleme ve değışiklik dikkat
edilmesi gereken bir husus. En azından
ben dikkat edıyorum.
- Bundan sonrakiöykülerinizdedeyi-
ne kendi çocukluğunuz, aileniz ve çev-
renizden nu voiaçdanayı düşûnüyorsu-
nuz?
DUMAN - Öykülerin zaman zaman
birbirini sürüklediğini söyleyebilirim.
Bir öykünün içinden onu zenginleşti-
recek, güzelleştirecek başka öyküler
çıkabiliyor. Ama öykülerimin çıkış
noktasında hem geçmışim hem de bu-
günüm var. İnsanın yaşadıklannı silme-
niz mümkün değil. Bu da mutluluk ve-
rici bir şey... Öykülerimde kendımi su-
nuyorum... Acaba insanın öykülerinde
kendini sunmaması mümkün müdür?
- Genç bir yazar olarak özeltikle ses-
lenmek istediğiniz bir okuyucu Idtkd
varmı?
DUMAN-Daha çok okur olarak ken-
dimi doyurabilmek için yazdığımı söy-
lemek isterim. Okurlar içerisinde ben-
zer zevlderi paylaştığımız bir kitle ol-
duğunu da biliyorum. Bu edebiyatın
bizi götürdüğu ortak bir nokta olabilir.
Zevklerirniz belli bir noktada buluşu-
yordur. Özellikle hitap etmeyi düşün-
düğüm bir okur yok.
'Bir roman projem var'
- Roman ya da şiir ileflgfliçahşma-
larunz var mı?
DUMAN - Öyküde daha yapmak is-
tediğim, yazarakbulabileceğim şeyler
var. Bunun dışında öykü ile ilgili bir de-
neme kitabı üzerinde çalışıyorum. Onu
olgunlaştırmam zaman alacak. Çünkü
bu deneme kitabına öyküye ayırdığım
zamanı ayıramıyorum. Belki bir roman
da yazanm. Aslında tasarladığım bir ro-
man projem var. Ama ne zaman olur
bilemiyorum.
- Etkflendiğiniz öykû yazarlan okfaı
mı?
DUMAN-OrhanKemal'in, SahFa-
ik'in çok etkilendiğim öykü kıtaplan
var. Bir yazann bütün kitaplan değil de
belirli öyküleri etkilemiştir beni. Orhan
Kemal'in 'Önce Ekmek', Sait Faik'in
'Alemdağda Var Bir Ydan', Bflge Ka-
rasu'nun 'Göçmüş Kediler Babçesi',
FeritEdgû'nün 'Ç»ğhk' adlı yapıtlan gi-
bı daha birçok öyküyü örnek verebili-
rim. Ashnda Türk öykü edebiyatı çok
gelişmiş. Listeyi saymaya başladığı-
nızda sonu gelmiyor. Yabancılardan ise
son birkaç yıldır Bruno Schuttz'un öy-
külerini çok seviyorum.
Canlandırmadan kısa filme, kült filmlerden ustalara saygı bölümüne dek geniş bir yelpaze sunuyor
Edinbıırglı'da iddıah bir festival
GÖNÜLDÖNMEZ-COLIN
'Bağır cağır, gül ağla, istersen
, flört et karanükta', 54. Ulusla-
1 rarası Edinburgh Film Festivali
işte böyle çağnyor izleyiciyi bu
yıl salonlanna. Görkemli prog-
' rama bir göz atmak yetiyor bu
I sözlerin pek boş olmâdığını ka-
ı nıtlamaya.
I 13 Ağustos açüış filmi 'dog-
•j macı' Lars von THer'in Can-
nes'da Altın Palmiye ve En İyi
I KadınOyuncuödüllerinikapan
\ altıncı fılrru "Karanhktaki Dans-
p". Ama bu film 1995 yılında
kuzeyli bir grup yönetmenin im-
za athğı sıkı kurallan lıstesınden
uzak bir yapıt. Üstelik müzikli
bır film ve Iskandinavya'dan bu-
güne dek çıkan en ederli fıkn.
Tümüyle dijital olarak çekilen
fıhnin bazı dans sekanslan için
yüz adet kamera kullanılmışsa
da, görüntü yönetmenliğınden
yahıız bir kişi sorumlu. O da yö-
netmenin birönceki fıhni "Dal-
galan Kırmak" fıhninden so-
rumlu Robby Müller. Gerçekte
konu sıradan bir konu. Sıra dı-
şı olan von Trier'in konuyu per-
deye aktanşı ve rock yıldızı
Björk'ün yorumu. Catherine
Deneuve de yardımcı rolde de ol-
sa başanlı bir rol çıkanyor de-
nılebilir.
Filmin ardındaki öykû
Cannes Film Festivali'nde Ca-
mera d'or ödülünü paylaşan iki
Iran filmi "Rosebud" bölümün-
de gösteriliyor. Ilki Abbas Ki-
arostaıni'ye "KirazınTadı" nda
asıstanlık yapmış Hasan Yekta-
panah'ın "Djomeh" adlı filmı,
Afganistan'dan göçmen gelen
çiftçilerin günlük yaşamını mi-
nimalist geleneği sürdürerek ve-
ren birfilm.Ikincisi, "Sarboş At-
lar Zamanı" ise Iran-Irak sını-
nnda yaşayan Kürtlerin yaşa-
mını gerçekçi bir biçimde yan-
sıtan bir yapıt. Yönetmen ve se-
naryo yazan Bahman Ghobadi
de Kiarostami'nın asıstanlann-
dan. Bu fılm Cannes'da aynca
Uluslararası Fihn Eleştirmenle-
ri Fedarasyonu (FIPRESCI) ödü-
lünü de almıştı.
1947 yılında ilk başladığında
bir belgesel fihn festivali olan
Edinburgh bu yanını arda koy-
muyor hiçbir zaman. Örneğin
Hollanda'nın yaşayan Jori
Iv
ens'i Johan van der Keuken'in
L
birçok ödul almış "Uzun Tatfl"
(De Grote Vakanüe) fıhni prog-
ramda. Bu fihnin ardmdaki öy-
kü de en az film kadar ilginç.
Prostat kansenne yakalanan yö-
netmene ülkesının doktorlan ya-
şamını noktalamasına ancak bir-
kaç ay kaldığı haberini verir. Bu-
nun üzerine yanından hiç ayır-
madığı kansıyla uzun bir gezi-
ye çıkar. Himalaya senin, Afri-
ka benim. Derken Amerikalı
doktorlar yeni bir tedavi yönte-
mi ile kanseri önler. Ölümlü dün-
ya üzerine bir felsefe çalışması
olduğu gibi yaşamı kutlayan yü-
rekli bir fdm "Uzun Tatfl."
Odak Noktasuıdaki Yönet-
menler bölümünde Nagisa Os-
hima var. Bilindiğı gibi bir üs-
tün ve ıddialı yönetmen de bir
süre önce felç geçırip neredey-
ars von Trier'in
'Karanlıktaki
Dansçı' filmiyle
açılan festivalde
Nagisa Oshima'nın
'Tabu'su, Jiang
Wen'in 'Eşikteki
Şeytanlar'ı
gösterildi.
Festival Wong
Kar Wai'nin
filmiyle
kapanacak.
se ölümden dönmüştü. Ama
uzun bir aradan sonra yine ka-
meranın arkasında. Oshima ve
"Duygu lmparatorhığu''yönet-
menine yakışır biçimde tüm ta-
bulara takla attıran bir fihn ile
karşımızda. "Tabu" 1860'lann
seçkin olduklan kadar dehşet
verici Shogun askerleri Shin-
sen-gumi'yi konu olan 'Ghotto'
romanından esinlenen bir yapıt.
Samuray fılmleri bol olsa da ge-
reğinde en çılgın teröristten da-
ha vahşi olabılen bu askerlerin
eşcinsel yanını sergileyen ilk
fdm sayılır. Hele Takashi "Be-
at" Kitano'nun performansaıa
diyecek yok. Amakesici güzel-
liği ile herkesin başını derde so-
kan genç oğlan Sozaburo Kano
rolünde Matsuda Ryuhei ger-
çekten göz kamaştınyor. Fihnin
Başansını tiyatroda da kanıtladı
Huppert, Assayas'm 'Duygusal Yazgibr' füminde de rol akfa.
LEMANYILMAZ
Avignon Festivali'nde Me-
dea'yı oynayan Isabeie Hup-
pertbaşanh yorumuyla en çok
söz edilen sanatçılar arasında.
Uzun yıllardır Avignon Fes-
tivah'nden teklifalan fihn yıl-
dızı Isabelle Huppert, bu yıl
festivale 'Medea' ile kaülma-
yakarar verdi.Medea, daha ön-
ceki suçlanna kendi çocukla-
nrun ölümünü de ekler. tkisi-
ni de birbiri ardına boğazlar.
Bunu yaparken de son derece
sakin ve sevgi doludur.
Çocuklannı Kreon'un
adamlanndan korumak için
mi öldürmüştür? Yoksa ço-
cuklannın babasından, ihane-
tine karşıhk intikam mı ahnak
istemiştir? Ya da tam tersine
büyük tutkusunun son tanık-
lannı da ortadan kaldırarak
kocası Jason olmadan, yaşa-
mında yeni bir başlangıç yap-
mayı mı istemiştir? Yönet-
meniiğini JacquesLassaUe'in
yaptığı oyunun epilog bölü-
mü bu hipotez üzerinden ge-
lişiyor. Aslında Medea'mn iş-
lediği cinayetleri açıklayacak
çok sayıda neden buhınabilir.
Euripides in burada izleyici-
sine yaşattığı duygu ise kötü-
nün büyük bir gizem içinde
kazanan taraf olması. Daha
açık söylemek gerekirse, onun
için duyulan sempati, cana-
varlığmın bilincine vardıkça
daha da artıyor. Medea'yla bir-
hkte, Senique'ten Corneflle'e,
DeJacroiı'ten Pasaloni'ye, Va-
ırthier'den Heiner MuDer'e ka-
dar, Euripides' in retoriğinden
ortaya çıkan 'insanm hayvan-
SBY^' teması sürekli olarak ye-
niden gündeme geliyor.
Isabelle Huppert, Paris Kon-
servatuvan'nda oyunculuk eği-
timi aldıktan sonra, sinemaya
geçti. Huppert, 1991 'de yeni-
den tiyatroya dönüş yapO ve
çok sayıda oyunda rol aldı.
büyüleyici müziği ise Ryukhi
Sakamoto'nun imzasını taşıyor.
Figgjş'in dijital çaJışması
Yine aynı bölümde bu yıl Can-
nes'da Grand Prix alan ve o za-
man bu zaman yönetmenin ba-
şını iyice derde sokan "Eşikte-
kiŞeytanlar" (Guizi Lai Le) fil-
mi var Çin Halk Cumhuriyeti-
nin en önemh oyunculanndan
JiangWen, yönetmen olarak bu
ikinci fılminde îkinci Dünya Sa-
vaşı suasmda Japon kuşatması-
nın son günlerinde Çinli köylü-
lere esir düşen bir Japon aske-
rinin öyküsünü anlatır. îroni ve
kültürel yanhş anlamalann yön-
lendirdiği öyküde bir süre aske-
re iyi bakarlar ama sonra buğ-
day karşüığı Japonlara gen ver-
mek ısterler. Japon kuşatması
bu güne dek hassas bir konu
Çin'de. Daha fihn tamamlan-
madan hükümetfihninadını de-
ğiştinnesi için baskı yapryor Ji-
ang Wen'e. Çünkü Japonlara
şeytan demek iki üüce arasmda
zaten pek sıcak olmayan ılışki-
leri buza çevirebihr. Kara hste-
ye ahnan yönetmenin en büyük
suçu ise fıhntni hükümetten izin
ahnadan fesrivallere yollaması.
Canlandırma fıhninden kısa
fihne, gece yansı kült filmle-
rinden ustalara saygı (Max C^>-
huls) bölümlerine, Mike Fig-
gis'in yeni dijital çalışjnası "Ti-
meCode2000" gibi 'OzelOlay'
fihnlere geniş bir yelpaze su-
nan 54. Edinburgh Uluslararası
Film Festivali 27 Ağustos'ta
VNtongKarWai nın sonfilmi"In
the Mood For Love" ile son bu-
lacak.
YAZI ODASI
SELİM tLERİ
Âşık Olan Aşık Kemiği
Evlere deva radyoda genç bir adam bangır ban-
gır arabesk türkü söylüyor. "Sınlsıklam aşığım..."
Türkçeyi bir ömür boyu oğrenmeye... az buçuk
öğrenmeye çalışmış bir insan olarak yadırgadım.
Daha doğrusu türkünün sözünü kavrayamadım.
Türkçeyi bir anadil olarak benimsemiş, hemen
hepsi altmışlı yıllarda hazırianıp basılmış sözJükler
'aşık' için şu tanımı veriyon
"Ayak bileğinde bulunan küçük kemiklerden biri
olup baldırkemiği ile eklemleşerek bileğin belli baş-
lı oynak merkezlerini meydana getirir."
Şemsettin Sami'den yola çıkılarak oluşturulmuş
sözlükteki tanımı da alıntılayacağım:
"Bir şeyin üzerine aşıp çıkmış. Topuk kemiği ki,
oyunda kullanılıp birbiri üstüne konur."
Tanım bana Musahipzade Celâl'in bir oyununu
hatırlattı. Geçmiş zamanın insanlan bu oyunda aşık
kemiğiyle fal bakıyoriardı.
Ne var ki, arabesk türküyü söyleyen genç adamın
durup dururken ıslak bir aşık kemiği olmasına an-
lam veremiyordum.
Aşığın birde, "Bina çatılannda, çatınıneğikağaç-
lannı taşıyan yatay durumdaki uzun mertek, aşırma"
anlamı varmış. Acaba türküdeki öyle mi gibisinden
endişelere kapılmadım değil.
"Sınlsıklam aşığım... Sınlsıklam aşığım..." ileriedik-
çe derin bir aşktan söz açıldığını neyse ki anlıyorsu-
nuz. Delikanlı âşık. Ama aşıkta ısraüı...
Hiç hesap etmediğı halde âşık bir aşık kemiği ya
da uzun mertek olan türkücünün bunda suç payı ne-
dir?
Son yirmi yılda anadilimiz telâffuz yıkımıyla yüz yü-
ze. Ermeni ağzıyla telâffuz edilen sözcükler mi arar-
sınız, Arap gırtlağından çıkanlar mı, Ingilizcenin Ame-
rikancası olmuşlar mı... Hepimiz Türkçeyi katlediyo-
ruz.
Gerçi aşk, kökeni bakımından Türkçe sözcük de-
ğil. Ama çok uzun yıllar anadılimizin en duyarlı söz-
cüklerinden biri olarak kullanılagelmiş. 'Sevi' aşkın
yerini alamadı. Işin içine bir de 'âşık' girince, sevi-
den türet'lecek sözcük, yine nice zamanlar başka an-
lama kullanılmış 'sevici' olacak.
Aşka ve âşığa şimdilik bağlıyız. Öyleyken 'âşık' söz-
cüğünün nasıl söylendiğini öğretmek herhalde eği-
tim kurumlanmızın görevı, gelgelelim kimin umuru.
Türkçe yazımı kolaylaştırdıklannı sananlar (
A
) işa-
retini ortadan kaldırdıktan sonra, hengâme busbü-
tün evlere şenlik oldu. Uzatılması ya da inceltilmesi
gerekenler kısa, kaJın okunurken, bazan da, kibarlık
taslayan inceltmeler, uzatmalar kulağınıza çarpıyor.
Halkl Ziya Bey'in özene bezene romanına kon-
durduğu 'ma;'nin zaman içinde maviye dönüşmesi-
ni anlamak gerekir. Ama arabesk sanatçısının kısa
kısa mavi mavi'sini hoşlana hoşlana dinlemek pek o
kadar kolay olmuyor.
Gazetelerimizin çok okunan, "Ayheryazısına ba-
yılıyonım!" bir köşe yazan da, epey önce, Türkçe-
nin virgüllerine takmıştı. Hiçbir dilde bu kadar çok
virgül kondurulmuyor diye tutturuyordu. Sözgelimi .
Franstzca baştan aşağı virgüNü, noktah virgüHObin*"
1
dildir ama, mesele o değil.
Mesele, yazı dılimizden virgülün sepetlenmesi.
(Noktalı virgül çoktan sepetlenmişti.) Yakında nok-
tayı da kaldınnz, olur biter. Böylece konuşma dilimiz
için biricik öğrenme olanağı yazı dili ortadan kalka-
cak ve hiçbirimiz birbirimizin dediğini anlamayacak,
çok 'iletişimsel' bir dönem başlamış olacak.
Fonetiği yok, noktalama işaretleri yok, zengin de-
yimlerinin handiyse hiçbiri yok, sözcüklerinin dörtte
üçü kullanılmayan gündeş Türkçe, yirmi yıldan beri
sürekli "ça<J atlayan" bedbaht Türkiye'ye elbette
denk düşüyor.
Takvimde lz Bırakan:
"Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazma-
yacakbm. Yazı yazmak da, bir hırstan başka ne idi?
Burada namuslu insanlar arasında sakin, ölümü bek-
leyecektim; hırs, hiddet neme gerekti? Yapama-
dım." Sait Faik Abasıyanık, "Haritada Bir Nokta".
tarfhi eserter
tan'a geri verilîyor
• ATİNA (AFP) - Avustralya Kültür Bakanlığı,
1994 yılında Atina metrosunun yapımı sırasında
çalınan 33 parça tarihi eseri Yunanistan'a iade
etti. Çoğu seramik vazolardan oluşan MÖ 6.
yüzyıla ait eserler, 1995 yılmda Melbourne'da ele
geçirildi. İade çalışmalan beş yıl süren eserler,
geçen hafta Yunanistan Kültür Bakanlığı'na
teslim edildi. Kültür Bakanı Theodore Pangalos,
Avustralya'mn bu konudaki titiz çalışmasından
memnun olduklannı belirten bir açıklama yaptı.
Saydamlar turnede
• Kültür Servisi - Soprano Ezgi Saydam, babası
piyanist Prof. Ergican Saydam'm eşliğinde
Almanya ve Isviçre'de dört resital verecek.
Programda, Schuman, Brams, Grieg'in
'Liedler'inin yanı smı Chopin'in de besteleri yer
alacak. Saydamlar'uı turnesi on gün sürecek.
K Ü L T Ü R » Ç t Z t K
K Â M İ L M A S A R A C I