25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 TEMMU2 2000 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA I V l J L i T l j R kultur@cumhuriyet.com.tr 15 UYCARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCt Mengücek şahlannın zarif 'payitahtı' bizleri geçmişimize 'vefalı' olmaya çağınyor Divriği için kollarHer yıl geleneksel olarak dü- zenlediği "TaribiTürk Evleri Haftası" etkinlikleriyle Tür- kiye'nin değişik kentlerinde- ki mimarlık mirasımızı "ilgi odağT haline getiren Türkiye Tarihi Evleri Koruma Derne- ğj, (TTEKD) 2000 yıhndaki 18. buluşmasını 10-12 Ma- yıs'ta Sıvâs'ta, 13-14 Mayıs'ta da Dhriğt'de gerçekleştirdi... özellikle Divriğı'deki etkin- likler bu 18. haftanın da ağır- hklı amacını oluşturuyor, yıl- lannıkûltûrel mirasınuzın ko- runmasına adamış olan der- nek başkanı Perihan Bakı ve arkadaşlan, ülkenın böylesi- ae değerii, ama böylesine de "gözden ırak" bir hazinesinin artık "ulusal ve evrensel bflin- ce" de taşınmasını hedefliyor- lardı... "Kent uygarhğıJ" "Divriği'' denilince sadece ekonomiye merakh olanlar "demir" yataklannı, anıtsal yapılarla ilgilenenler de Ulu Cami'yi anımsıyor olsalar bi- le, hem "demir kûltûrûnün", hem de aynı Ulu Cami'dekı doruğa çıkat\ mimarlık ve sa- nat birikiminin "sentea" de bu tarihi yerleşmeye "kentuy- garüguu" kazandıran, diğer kültûr varlıklan ve özellikle de geleneksel evleridir. Alnnda TTEKDBaşkanı Pe- rihan Balcı'yla birlikte, Prof. Dr. Metin Sözen'in, Doç.Dr. îsınetOkyay'ın, Prof. Dr. Cen- gjzEruzun'un, Doç. Dr. Nadi- deSeçkin'in, Dr. Necati Yük- sd'vn, tarihçi Necdet Sakaoğ- hı'nun ve mayıs ayındaki etkin- Divriği Kalesi, yüzkrceyü konıduğu kenti bezeyen anıtsal ve sivil kültûr mirasını gururla seyredjyor... (soJda) Divriği AbduDah PaşaKonağı, Anadolu sivil mimarlık küMrünün ne denliözenfive sanatçıruhlu ustalar taraiindan yaraüktığının en zarif vegörketnli örnekkrinden biri-(sağda) ürkiye'de sayılan sadece 8 olan UNESCO Dünya Mirası yapıtlanndan birisi de Divriği'deki Ulu Cami.. Ne var ki aynı yapıtı ülkeye ve insanlığa armağan eden zengin kültürün yarattığı tarihsel kent, ilgisizlikten ve bakımsızlıktan hâlâ kurtulabilmiş değil... liklere katılan diğer kişi ve ku- ruluşların da imzası olan "18. TarihiTûrkEvleriHaftası-S>- vas/Divriği Sonuç Bildirge- si"nde. ışte bu yûzlerce yıhn kûltürbırikimiyle oluşmuş "eş- sizsentez" şöyle vurgulanıyor. "Dryriği Ulu Camii, 800 yü öncekikoşuOarda,stratejik de- ğeri çokyüksekolan demir ya- taklanndan sağlanan yûksek geliri sanatsal ve kalıcı bir ya- üruna dönüştürmeji hedefle- yenbir anlayışm eseridir. Bu an- layışın sayesindedir kiMengü- cek şahlan, küçük ülkelerinin payitahtı olan Divriği'yi, kale- sL,lJlucamisi,Darüşşifası,med- reseleri, kümbederi, hamam- lan, bedesteni.. iledört döröük bir kentkonumuna ulaşorma- yı başarmışlardır. Bu bakım- dan. DrvTİgTdeki anıtyapüar ve kalınülar, akıkıhğuı, erdetnin ve yüksek bir kültûr düzeyi- nin sirogeleri; bu sürecin uzan- üsı olan Divriği evleri de yeni keşfedilrniş bir sanat, mimar- lık ve kültûr zenginliği olarak mutlaka korunmaudır.." Peki, tarihi Divriği evlerinin "karakteristik özeUiklerT ne- lerdir? Busorununyanıüru da (ben- ce artık "Anadolu uygarukla- nödülü" de almayı çoktanhak etmiş olan) THY'nin Skytife dergisinde okumak ayn bırke- yıf... Necdet Sakaoğlu, her za- manki bilgeliği ve duyarhlığt ile "Mengücek Payitahti Div- riği'' başlıkh yazısında geçmi- şin gizemh yaşamına tanık ol- muş "sivfl'' mekânlan özetle şöyle anlatıyor. (Skylife/ Tem- muz-2000) "Divriği evleri, Selcuklu dö- nemievmimarisininözeuikle- rini günümüze taşırtar. Bu ev- lerdeki kerpic, ahşap ve taş Iş- çuiklerin yanı sıra demirin za- rif veişlevselkuUanımı da mü- kemmeldir. (.-) Yüdız köşkk- ri, divanhaneler, toyhaneler, örtmeler,kafa pencereferi,geç- me-doğramakapüar,dantelgj- bisacaklar,oda tavanlan,ocak yaşmaklaruçiçeklikkn.herbi- ri için ctttkr dolusukitap yan- labitir_" O gün, işte hem bu evlerin, hem de tüm Divriği'nin 2000'leri de kimlikli ve kişi- likli yaşayabilmeleri için *ne yapdmasT gerektıği tartışüdı. Bunun da "önkoşulu* so- nuç bildırgesinde şöyle yer al- dı: "Kühûr mirası, o mirası benimseyenlerinçoğunhıkoluş- turmalanyla korunabilir. Bu açıdan Di> riğililerin bir daya- nışma sözleşmesiyle kentleri- ni sahiplenmeleri gerekmek- tedirJ' Divriği buluşmasının Sonuç Bildirgesi 2000 'li yılların 'Kültür ve Çevre Anayasası' gibi Bir dayamşma sözleşmesi Divriği'nin UNESCO Dünya Mirası listesine giren ünlü Ulu Camii ve eski kent dokusunun 1940'lardaki genel görünüşü... (Necdet Sakaoğlu arşivi) Türkiye Tarihi Evleri Koruma Demeği'nin Sivas-Divriği etkınhklen sonucunda ılan edilen -Sonuç Biknrgesi"nde özetle şu saptamalar ve kararlar yer alıyor: 1- Divriği'nin dünya ve Anadolu kültüründeki yeri ile "kurtarma ve koruma öncenği'' kamuoyu gündemıne de taşuvacaktır. 2- Bu öncelik için bu bildiri "Drvriğüflerm dayamşma sözfcşmesi" olarak geliştırilecektir. 3- Ulucamı çevresinde "Setçukhı kent müzesj" projesi yeniden programlanacaktır. 4- Anıtsal ve sivil yapılann kentsel bütünlük için korunabilmesi hedefıyle bağlantıh "DEYAP" (Divriği evlerini yaşatma) projesi başlatılacaktır. 5- Kurtarma ve korumada tüm kurumlar "sorummhık'' üstleneceklerdir. 6- Ugili kamu kuruluşlanndan gerekli "ödenekkr" sağlanacaktır. 7- örnek ev ve örnek sokak koruma projelerine hemen başlanacaktir. 8- ÇEKÜL, Mimarlar Odası ve ilgıli diğer sivil kuruluşlann ilgi ve önderliğınde "toplumsal sahiptenme" güçlendırılecektir. 9- Üniversitelerin '^az okulu" etkinliklerinde Divriği'nin de programlara alınması sağlanacaktır. 10- Yerel yönetımle halk arasmdaki ilişki "koruma önceKkh" olarak gehştirilecektir. 11 - Koruma Kurulu kararlanndakı "gecikmelenlen'' doğan sorunlar gidenlecektir. 12- Mevcut bügilerin artık "bfliııce'' dönüşmesi hedeflenecek, kurtarma ve korumada tam bir "seferberfik'' başlatılacaktır... (Bu kararlara -ızın verilırse- bir madde de ben ekliyorum: "Divriği'deki Demir tşletmesi de bundan böyk kente sahip çıkacak ve örneğin lojman binalan için eski evleri restore ederek tarihe karşı vefa borcunu yerine getirecektir-»" Çerçeveli ttalyan sahne ve açık mekân AYŞEEMELMESÇİ RichardW! agner, sahne sanatlannda -en azm- dan düşünsel boyutta- yeni bir çığu- açan "total tiyatro" anlayışıylabirlikte, yenibir tiyatro/ope- rayapısı dahayal etmişti. Sahnedeki sanatçının farklı sanat dallanndan yararlanarak kendi be- denininheykeltıraşı olacağı bu yaklaşımda sah- nenin de, plastik bir değer kazanmış bu bede- ninkaidesini oluşturacağı düşûnülmüştü. Wag- ner' in operalannda, sahne düzenlemelerinde ve yenitiyatro yapısuun (Bayreuth) tasanmındabu düşüncelerihayata geçirmekte ne ölçüde başa- nlı olduğu kuşkusuz tartışılabilir, ama günde- me getirdiği yeni sahne sanatı anlayışına koşut olarak yeni bir sahne-orkestra-seyirci düzenle- mesinin, kısacası yeni bir mekânın peşmden koştuğu yadsmamaz. Aynı "yenimekân" düşlerine daha sonra, 20. yüzyılm tiyatro yenilikçilerinde de rastlarız. Bunlar kimi zaman düş olarak kalmış, kimi za- man da gerçeğe dönüşmüştür. Meyerhokl 1930'larmbaşında kendisini ziya- rete gelenlere, bir gün çıkacağmı umduğu dev- letdesteğiyle tamamlamayıbeklediği yeni ûyat- rosunun planlannı gösterirdi. PeterStein ve ekı- bi Schaubühne'yi bugün Theater Manifak- tur'ün bulunduğu eski yerinden Kurfürsten- dam'a taşırken yeni yapıyı çok amaçh, çok me- kânlı ve büyük teknolojik olanaklarla donatıl- mış sahnesinden soyunma odalanna varmcaya dek inceden inceye planlamışlardı. Paris'te Ba- uffes du Nord'a yerleşen Peter Brook ve eski bir baruthane olan Cartoucherie'ye (Güneş ti- yatrosu) geçen Ariane MnauchMne, sahne-se- yirci ilişkisınde yeni arayışlara uygun açık me- kânlar kurdular. Bu örneklerin ve burada sayamadığımız pek çoğunun ortak paydalarından biri, "açüt me- kân" yaratma isteğiydi. Olanaklan artık sınıra dayanmış, tek cepheli bir sahne-seyırci ilişki- sine izin veren; yönetmenin, sahne tasanmcısı- nm, ışıktasanmcısmm, oyuncunun, sorgulama alanmı daraltan "çerçeve Itaryan sahne"yi red- dediyorlar, bunun yerine tüm kullanım biçim- leri henüz keşfedilmemiş açık mekânlar yarat- maya yöneliyorlardı. Gerçekten de her tiyatro oyunu yem bir yol- culuksa, bunu düzenli, tarifeli, risksiz, ama ay- nı oranda heyecansız bir tren seferi gibi değil, bilinmeyen bir kıtayı keşfe çıkan gezginin de- niz serüveni olarak yorumlayan yaratıcılann önündeki en büyük engellerden biri, artık faz- lasıyla bildik çerçeve sahneydi. Son dönemlerde Devlet Tiyatrolan'mn An- kara ve Istanbul'dakı sahnelerinin tamamına yakımm görme olanağı buldum. Çeşitli beledi- yelerce iyi niyetle yaptınlmış kültür merkezle- rinin sahnelerinde de çahştnn. Hepsinde aynı mo- delin, yani çerçeveli ttalyan sahnenin çeşitli uy- gulamalanylakarşüaştım. Kimi sahnelerdeuy- gulama daha başanh, tekruk donanım daha iyiy- di, ama sahnesel bsıtlayıcüık pek değişmiyor- du. Bütün bu söylediklerimden, Italyan sahne- ye körükörüne, dogmatik bir biçünde karşı çık- tığım sonucunavanlmasıru istemem. Bence bu sahne modelinin, tiyatro tarihinin akışını için- de ortaya çıkış koşullan üzerinde düşünmekte ve bugünkü kuUanımda hangi alanlarda hâlâ geçerli olabileceğıni, zaman-uzam denklemin- de ise neden geçersizleştiğini irdelemekte ya- rar var. Çerçeveli Itayan, sahne -adı üstünde- Röne- sans ttalyası'nın bir ürünü. Geleneksel ortaçağ tiyatrosunun meydanla- ra kurulanyükseltiİerinin kapalı salonlara taşın- mış ve esas olarak hıyerarşik bir yerleşim dü- zenine uyan seyirci yerlerinin görüş olanakla- nnı da hiyerarşiye sokan bir türevi. Tabii kapa- h salona geçiş, meydan sahnelerini en az üç cepheden kuşatan seyirci yerleşimüün bakış açısıru da tek cepheye indiriyor. Rönesans'la birlikte resim alanında yaşanan *perspektif devrimi, kısa sürede tiyatro dekorlarında da yansımasını bulunca, sahne derinlik kazaruyor. Ortaçağtiyatrosunun,bütün epizodlann "dekor- lannı" (ya da panolannı) yan yana dizen me- kânanlayışından, sahne kutusunubirçerçeve içi- ne yerleştirilmiş perspektifli bir resim gibi al- gılayan dekor aiüayışuıa doğru bır gelişim sü- reciyaşanıyor. Asundabusüreçtiyatrodabirdev- rim olarakyorumlanabilir ve yakından uıcelen- diğinde sadece mekânla sınırlı kataıadığı da görülebilir. Sahnedeki bu değişiklik ortaçağm hâlâ mevsımlik döngülere bağlı zaman anlayı- şından -belki de ticaretin gelişmesinin kentleri tanmdangiderekbağımsızlaşnrmasının da yar- dımıyla- yeni bir zaman anlayışına geçişi de yansıtıyor. Bu yeni ve lineer zaman algılayışında, dün- bugün- yann, geleneksel döngülerden farklı bir biçimde art arda zincirleniyor. Rönesans sah- nesinin önünden derinliğine doğruhareketeder- ken perspektif içinde küçülen dekorlann ara- sında "uzaklaşına''yı yansılayan oyunkahrama- nı, bir anlamda tt istikbal"e doğru da ilerliyor. Seyircinin gözünde o artık sadece mekân için- de değil, zaman içinde hareket ediyor. Dolayı- sıyla bu sahne biçimi, günümüzde de, zaman- mekân anlayışım tek bir hat üzerinde kuran ve aynı kurgu çizgisinin baştan sona parçalanma- dan, sürekli eklemlenerek "aköğı'' oyunlar açı- sından hâlâ geçerliliğini koruyor. Ancak çağı- mızm zaman-uzam anlayışındaki parçalılığa ve sahnesel zıtlıklardan doğacak yeni çağnşımla- ra kapalı kahnak istemeyen, şiirsel ve metafo- rik bir sahne dili arayan, ana kurgunun yanm- da açılacak yan yollara ve anlamlara önem ve- ren, bu nedenlerle sahne- seyirci ilişkisini mo- dem aydınlanma düşüncesinin ışığı ile farklı bir düzeye taşımak isteyen bir tiyatroda uzam- sal çözüm, herhalde edebiyattaki "açıkanlaü" gibi çok katmanlı "okunma" olanaklan sunan «açık mekân" yönünde aranabılır. ODAK NOKTASI AHMETCEMAL YÖK Tartışmasınua Unutulaıdar (Ul) Son zamanlartla yeniden aievlenen YÖK tartış- malannın neleri unutturduğuna ilişkin bu son yazı- ma bir soruyla başlamak istiyorurtv. 1980 öncesin- de Türkiye'de üniversite kurumu, kavramının bütün gereklerini yerine getırebilecek ölçüde kurvmlaşa- bilmiş olsaydı, 1980 sonrasında başınagelenleri yi- ne de yaşar mıydı? Bunun yanıtı, ne yazık ki koca bir 'hay/r'dır! Sonradan 12 Eylül darbesi hangi koşullarda ol- mazdı, diye çoktartışıldı. Bugün 12 Eylül'eyol açan nedenlerin başındaTürkiye'de siyasi iktidariann za- aflannın geldiği, artık tartışmasız bir gerçek olarak kabul ediliyor. Bu gerçeği kabul etmek, hiçbir za- man 12 Eylül'ü onaylamak anlamına gelmez; ama öte yandan gerçekleri çıkış noktası almayan hiçbir eleştiri de istenilen hedeflere varamaz. Türkiye'de 12 Eylül darbesi, ülkeyetam altı ay bo- yunca Cumhurbaşkanı seçemeyen bir siyasi yapı- nın zaaflannı temel almıştı. 12 Eylül sonrasının üniversiteye yönelik düzenle- meleri de, aynı şekilde, en geniş özgürlüklere sahip bulunduğu bir dönemde bile bunlan kurumlaşmak için yeterince değeriendiremeyen, dahası kimi za- man -geçen hafta verdiğim 147'ler ömeğinde oldu- ğu gibi- kötüye kullanan bir üniversite anlayışından cesaret buldu. 12 Eylül'e gelındiğindeTürkiye'de üniversite, Tür- kiye Büyük Millet Meclısı'nı kapatan bir darbenin he- men ardından senatolannı toplayıp darbeye sena- to kararlan ile destek verecek kadar misyonunu yi- tirmişti. Ve o senato karariannın altında, derslerin- de oğrenciterine anayasayı öğreten kimi anayasa pfo- fesorlennin de imzalan vardı! 12 Eylül sonrasında ise Türkiye'de üniversite, meclisi, siyasi partilen kapatmış, Mustafa Kemal Atatürk'ün vas'ıyetlerini ortadan kaldırmaktasakın- ca görmemiş bir askeri darbenin liderine, yine se- nato kararlanyla^ahri Hukuk Doktorası verecek ka- dar kimlik erozyonuna uğramıştı. Bütün bu ömekteryardHnıyiavarmak istediğim so- nuç şudur. Bugünün hesabı, yalnızca YÖK'ü tartış- makla sınırlandınlamaz. Hele gelecekte Türkiye'de üniversite kurumunun, kavramının gerekteriyle bir- likte kurumlaşabılmesınin tek koşulu diye YÖK'ün kaldınlmasını veya geniş ölçüde değıştirilmesini göstermek, eski bir yanılsamaya yeniden geri dön- mekten başka bir şey olmaz. Yapılması gereken, da- haönceki bazıyazılanmda da vurgutadığım gibi, Tür- kiye'de üniversite kavramını yeni baştan tartışma- ya açmak, gerek üniversite kurumunun gerekse o kurumun çatısı altında yer alanlann olması gereken işlevleri üzerinde çok c>ddi biçimde, bu bağlamda- ki evrensel mirasın da hakkını vererek düşünmek- tir. YÛK tartışmalan da ancak bu genel çerçevenin bir yerine oturtulduğu takdirde işlevsellik kazana- bilir. Bugün Dokuz Eylül Üniversitesi bağlamındaki YÖK uyguiaması, rtaMı olarak eleştlrilmekte. Buya- pılırken unutulan çok önemli bir nokta ise, bugüne uzanan yolun temeHerinin 147'ler olayı ile birlikte, yani yine üniversitenın kendisi tarafından atılmış olduğu! Bugün ülkemizde, yani resmt dili Türkçe olan Türkiye Cumhuriyeti'nde yabancı difde eğitim ya- pan üniversitelerin ne anlama geldığı, kultürel bağ- lamda ne gibi yıkımlara yol açabilecegı, yetennce tartışılmıyor. Türkiye'de kaftldıklan bilimseltoplantılardayaban- cı dılde eğrtim veren ünivers'ıtelerde görevlı kimi oğretim elemanlannın, bildırilenni Türkçe, yani ken- dı anadillennde sunarken sıktşıp kaldıklan yerde yabancı sözcükler kullanmalannın ne demek oldu- ğu üzerinde de yetennce düşunulmüyor. Türkiye'deki üntversrtelerin krtaplıklannaduşen but- çe payının sonlarda gelmesinın bir bilim geleneği- nin kurulmasına ne ölçüde katkıda (!) bulunabile- ceği de tartışma konusu yapılmıyor. Yınelerne gereğıni duyuyorum: Bu bağlamda çok uzun bır lısteye dönüşturulebilecekvetartışmayı ge- reksinen konulan genel bir çerçevede değeriendir- mek yerine, üniversitelenn butün kurtuluş umutla- nnı yalnızca YÖK'ün kalkmasına veya YOK ile ilgi- li yasal düzenlemelerde değişiklikyapılmasma bağ- lamak, 196O'lı yıllardan bugüne uzanan bir yanıl- samayı sürdürmekten başka bir anlam taşıyamaz! e-posta:ahmetcemal(a superonline.com acem20@hotmail.com Parts Metrosu yüz yaşmda • PARİS (AFP) - Film yapımcılannın çok sık başvurduğu bir mekân olan Paris Metrosu'nun, yüzüncü yıh kutlanıyor. Özellikle, Andrey Hepbum, Cary Grant'ın başrollerini oynadıklan 1963 yapımı Hollywood fılmi 'Charade' ile belleklerde yer eden metronun. film endüstrisinin bir parçası haline gelmesinden sonra Porte Des Dılas'ta bir metro istasyonu daha yapıldı. Şehrin kuzeydoğu bölgesinde bulunan bu istasyon, Paris Metrosu'nun bütün özelhkleri yansıtılacak şekilde oluşturulmuş. Beyaz porselen çiniler, iki metrehk reklam panolan ve ışıkh metro yollan da bunun göstergeleri. Hayali istasyon, ük kez 1936 da Albert Prejan'm 'metropoütan' filmi için yapılmış. Birçok Hollyvvood fıhnmin yanı sıra, sayısız Fransız genlim fılmi de burada çekilen fümler arasında yer ahyor. DÜZCSİtme: Dûn sayfamızda yayımlanan 'Su ile zeytinyağı birfcşince' ve 'Usmanbaş'a onursal doktora' başlıklı yazılar 'Sahneden / Ayşegûl Yûksel' logosu ve imzası altında çıkmıştır. Doğrusu 'ABegro / Evin tlyasoghı' olacaktır. Düzeltir, özür dileriz. BUGÜN • DARPHANE-İ AMtRE'de lfc yaz etkmHkleri'' çerçevesinde saat 11.00 ve 13.00'de Hasan Özgeu ve Savaş Güvenze'nin "Ve Taşlar Tanıktar" adlı belgeseli izlenebılir. (513 50 82) • DARÜŞŞAFAKA Çetin Berkmen Spor ve Sosyal Tesislen Açıkhava Tiyatrosu'nda saat 21.00 de Sûheyl-Behzat Uygur Tryatrosu, "Tete Köte" adh oyunu sergıleyecek. (286 26 76)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle