20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 TEMMUZ 2000 PAZAR OLAYLAR V E G O R U Ş L E R [email protected] T oplumumuzun çeşitli ke- sünlerindeki karamsarlığa karşın Türkiye inanılmaz biçiınde gelişiyor; "kade- rinc razT, "boyle gelmiş böyle gkter", "ben kmtim ki, ne yapabiürim ki?" savlannın ardına saklanan u)~j$uklann, vurdumduymaz- lann, çeçe sıneği soktuğundan uyku has- tahğına tutulmuş insanlann üÜcesi ol- maktan çıkıyor! Bunun için, kendi çıkarlanna göre hal- kıyönlendirmeye çalışanlan, hiçbirüre- timi ve projesi olmayanlann yaptığı gi- bi yalnızca olumsuzluk yazılan yazan- lan, nutuklan atanlan yok sayıp, bir yan- dan ülkemizin, insanlanmızın gerçekle- rini, beri yandan da, aynı zaman dilimin- de, yani şimdilerde, dünyanın çeşitli ül- kelerindeki yaşam kesıtlerini birlikte göz- lemeli, tanımalı ve anlamalıyız. Yurdumuzu, yalıuz büyük kentlerinde yaşayan insanlanyla, uzaktan, masa ba- şında, küçük dost gnıbu arasında oluş- turulan sanal fîkir ve önerilerle degerlen- dirmemiz, kurtarmanuz (!) asla söz ko- nusu olatnaz, "gerçekçi'' ise hiç olamaz. Varlığını, yaşam felsefesini (!), üre- timsizliğini örtme güdûsünü hep olum- suzluklar ve yıkıcı eleştiriler üzerine kur- muş ve ne yazık ki toplumu ya da kendi çevresini etküeyebilecek konumlara gel- miş, donuk ve karanlık bakışlı, etrafina sevgisizlik, ruhsuzluk, küçümseme, hat- ta aşağılama saçanlan, kavgadan dövüş- ten, laf üretmekten beslenenleri yok say- mayı ve zararsız hale getirmeyi başara- \ İSelişen Türkiye ve Beklentiler* ..mn^ Prof. Dr. TÜrkan SAYLAN ÇYDD Genel Başkam ^ olan gizılgücü açığa çıkara- rak "Turk Aydınlanma Devrimi"ni bü- tünleştirme yolunu yenıden açabileceği- miz kesindir. Türkiyemiz, bütûn olumsuzluklara, zorluklara ve gelişme karşıtJıkJanna kar- şın, çocuğuyla, genciyle, kadınıyla, tüm halkıyla gelişiyor; gelişme, değışme, "ka- derinerazıotanama" mesaj ını köylüsüy- le, kentlisiyle, genciyle, yaşlısıyla tüm dünyaya veriyor, yeter ki algılayalım, an- layalım ve engellemeyelim! Son yirmi yılımızı, din ve inanç sömü- rüsünü siyasetin göbeğine taşıyanlann sakallı, poturlu, çarşaflı, türbanlı, ihram- h, namazlı, nutuklu "şov"lanyla (özel- likle yazılmıştrr) geçirdik. Mangalda kül bırakmayan ve peşlerinden gelmeyenle- ri "patates dininden" sayanlan, hacda, TV'lerde, bantlarda tüküriiklerini saça- rak, salya sümük, Atatürk ve laiklik düş- manlığı edenleri, sinek ısırmaz, kadın eli sıkümazlan, 8 yıllık kesintisiz zorun- lu eğitimin "5+3"çülerini, Talim Terbi- ye onaylı çagdışı ders kitaplannı, oy he- sabı ugnına inanılmaz dolaplar çeviren "deviet (finin hizmetmde" deyicileri, utan- madan her türlü yalanı siyaset sayan ta- kiyecileri tanıdık. Neler neler yaşadık sevgili yurttaşlar ve unutmayalım ki di- rekten döndük... Cumhuriyedmizintemelininkadınla er- keği eşitleyerek bir çağdaş ulus yarat- mak oldugunu, devrim yasalannın özün- de bu felsefenin yatügını dünya âlem bi- liyor, derslerinde anlatıyor. Ulkemiz in- sanının geleneksel başörtüsüne kimsenin kanştığı, karşı çıktığı yok, ama kızlar, okullara başlayınca, saçlanna taktıklan pınl pınl kurdeleleriyle birer Cumhuri- yet kızı olmanın onuruyla, "fikri hûr, ir- fanı hfir" yetişiyor. îşte tam da bu sırada, gelişen Türki- ye'nin devrimlerini karalamanın kızlan- mızı ve inançlanmızı sömürmekten ge- çeceğini, bunun da kendi egemenlikle- rine nlaşma yolu olacağmı sanan bir avuç kara cüppelı, kara yürekli çağdaşlaşma ve kadın düşmanının, lise ve üniversite- lerde, garip şekillerde örttürdükleri kız- lanmızı "demokraa" ve "hoşgörû" şem- siyeleri altında bırer siyasal simge ve maşa gibi kullandıklan dönemler. Eğer tüm bu olumsuzluklara "dur" deyişin miladı "28Şubat"sa helal olsun, bin kere helal olsun! Biliyor musunuz, o yasalara uyup baş- lannı açan, gerçek bir genç kız kimligi- ne dönen, tenlerine can, gözlerine fer ge- len güzeller güzeli kızlanrmz nasıl ba- şanlı ve mutlular. Kim, nasıl, neden, on- lann nıhunu, yüreğini ve beynini çal- mak ve onlan birer robota dönüştürmek istedi? Kim, evrensel çocuk ve kadm haklanmn oturtulmaya çalışıldığı bu ül- kede böylesine bir çagdışılığa geçit ver- di? Ne yazık ki hâlâ bir avuç da olsa kız- lanmız, tarikat baskısı, aileye yapılan iyiliklerin (!) bedeli vb. olarak bu tut- saklığı yaşıyorsa da, onların da yakında özgürlüğe giden kapıyı, hem de kendi el- leriyle acacaklan kesindir. Tümüyle "diıı- dterör"ün kapsamına giren bu sömürü- nün, Hızbullah vb. olaylarla birlikte yok olup gideceği açıktır. Türkiyemizin bir başka ayıbı ise, genç- lerin masum tepkilerini sokağa taşırdık- lannda yaşanan çagdışı görüntüler ve iş- kence sorunudur. Çağı yakalamaya ça- lıştığımız şu günlerde, ne yapıp edip bu yanlış davranışlanmıza da son vermeli- yiz. Kuşkusuz, güvenlik güçlerinin en- gellemeye çaJıştığı tepkisel olaylann ço- ğunda "provokasyoo" bulunmaktadır. Buna karşın, insanlann, gruplann, çoğu da haklı olan direniş ve karşı çıkışlannı, terör ve şiddet yerine, böyle eylemlerle ve uygarca göstermeleri, gösterebilme- leri, aslında hem kimseye zarar vermez hem de gerçek demokratikleşmenin yo- lunu acar. Güvenlik güçlerinin, vurdu-kır- dıya gitmeyen eylemlerde, hele hele ma- sum çocuklanmıza, gençlerimize, işçile- rimize, memurlanmıza karşı, o anın ger- gınlığı içinde şiddete başvurmalannın, coplayıp saçlanndan sürüklemelerinin bir çözüm olmadığı, aksine, kendilerine karşı, genellemeye varacak bir tepkiyi doğurduğu açıktır. "Işkenee" ise, çağdaş Türkiye'nin gör- mek istemediği bir başka olumsuzluktur. Sanınm, hiçbir ülke, kendi parlamento üyelerine, hem de iktidar partilerininki- ler dahil ohnak üzere, belgeli, kitaph bir işkence raporu hazırlatmak cesaretini ve çelişkisini göstermemiştir. Durum böy- le iken ve toplum suskunluğunu konuş- maya ve tepkiye dönüştürmüşken, bu in- sanlık suçunu, "münferit olaylar" olarak önemsememek yerine, elbirliğiyle yok et- mek için her türlü bilimsel ve hukuksal çalışma ve değerlendirmeyi yapmalı ve bunu bir terbiye yöntemi olarak gören ai- leler, eğiticiler ve yöneticilerin artık var obnadığı, hele hele, ıdam cezasının da kal- dınldı,ğı, gerçekten uygar bir ülkede ya- şanmasını sağlamalıyız. 21. yüzyıida, bir hukukçunun cum- hurbaşkam olduğu bu güzel ülkede çağ- daş ve demokratik bir ulus olabilmemiz için, bundan böyle ve öncelikle, insan- lık onuruna sığmayan her türlü inanç sö- mürüsüne, şiddete, işkenceye, silahlı si- lahsız her türlü teröre, tek tek bireyler ve srvil tophım örgütleri olarak karşı çıkmak ve karar mekaruzmalanndaki halkın tem- silcilerinden de tam bir kararlılıkla, gereken kesin önlemleri almalannı is- temek en doğal hakkımız ve ödevimiz değil midir? EVET/EIAYIR OKTAY AKBAL Bellek Unutkan Olmamalı... "GereMi önlem alındı. Fevkalade hassas bir konu. Devlet güçleriyle halk karşı karşıya getirilmemelidir. Ona gayret ediliyor." (Süleyman Demirel, Cumhurbaşkanı). "Otelin etrafını sanan vatandaşlanmıza hiçbir biçim- de zarar gelmemiştir. Onlardan ölen ve yaralanan yoktur. Dolayısıyla olay, bir otelin yakılması ve için- de olan vatandaşlanmızın ölmesi ile ortaya çıkmış- tır.l. Sayın Aziz Nesin'/'n oradaki konuşmasından sonra gazetelere yansıyan haberterden, halkın tah- rik içerisinde olduğu anlaşılmaktadır." (Tansu Çiller, Başbakan). "Yangın, önceden planlanmış bir olay değil, top- luluk psikolojisiyle ortaya çıkmıştır. Aziz Nesin hak- kında da soruşturma açılabilir." (Mehmet Gazioğlu, Içişleri Bakanı). "Fikir özgüıiüğünün halkımızın mukaddes değer- leri için kullanılmasına hiçbir şekilde kayıtsız kalama- yız." (Mesut Yılmaz, ANAP Genel Başkanı). i "Sıvas halkı, dini tezyif olayı karşısında çok doğal olarak reaksiyon göstermiştir. Bu tepki medeni ölçû- ler içinde olmuştur." (Necmettin Erbakan, Refah Partisi Genel Başka- nı). Bugün 2 Temmuz... Sekiz yıl öncesini anımsaya- lım. Ne demek anımsamak? Belleklerden çıkar mı otuz yedi yurrtaşın, gözleri dönmüş yobaz sürüsü ta- rafından Sıvas'ta diri diri yakıldıkları gün!.. Akıldan çıkmaması getBken başka şeyler de var. 2 Temmuz'un ardından cumhurbaşkanından, başbakanından, içiş- leri bakanından, parti liderlerinden birtakım şeriatçı yazartakımına vanncaya kadar oy simsan politikacı- lann sözleri, yorumlan!.. Saatlerceyardım beklediler. Saatlerceellerindeso- palarta beklediler. Bilerek yakıldılar! Bilerek ortadan kaldınldılar! Nediyorogünlerin başbakanı: "Otelisa- ran vatandaşlara hiçbir biçimde zarar gelmemiştir." Ya şu günlerde övgüler yağdınlan, kapısında bekle- nip eli öpülmek için sıraya dizilinen, belki yann yeni- den politika sahnesine çıkacak olan Süleyman Bey'in sözleri!.. Hiçbiri unutulmamalı, hiç biri!.. Sıvas katilleri sekiz yıldır mahkemelerde... Hesap mı veriyoriar, yoksa hesap mı soruyoriar? öylesine ra- hatlar, öylesine kendi kör inançlan içine gömülmüş- ler... Ya kiyımm ertesi günü konuşanlar, yazardar?.. Cum- hurbaşkanı, başbakan, parti liderleri... Şairler, yazar- lar, öğretmenler, aydınlar, emekçiler.. hepimizin göz- leri önündeyakılmış... Filmler var, dakikadakikaolup bitenleri gösteren; sorumlulann ilgisizliğinin kanrtlan belgesel resimler, anılar, gözlemler... Olümden kıl payı kurtulanlardan romancı Burhan Günei dıyor ki: "Bu sessizlik, çıldırma öncesindeki sessizliği anımsatıyor bana. Toplum olarak delirmek üzere miyiz acaba? Yoksa sıranın bîze gelmesini bu denli rahat, huzuriu, sessiz ve tepkisiz bekleyemez- dik." En doğru yorumu, canını yobazlann elinden zor kurtaran Aziz Nesin yapmıştı: "Kapkaranlık bir bataklık içinde debelenip dur- maktayız ve yönetimimizi ellerine bıraktığımız iyi ni- yetli aptallaha kötü niyetli alçaklar bizi kuşatan ka- ranlık balçığı her gün arttırmakta, koyulaştırmakta- dıriar." Sanmayın ki irtica yenildi! Sanmayın ki kıyımlar bit- ti! Yobazlık, son gücünü Amiral Erkaya'nın cenaze- sinde de göstermedi mi? Unutmayalım, 2 Temmuz 1993 günü iktidardakile- rin bugün de en etkin yerierde olduklannı, Sıvas kı- yımctlannın yeni yeni kıyımlar yaratabileceklerini... Orgeneral Atilla Ateş hepimizin düşündüğünü açık açıksöylüyor "Mehmetçiği arkadan vurmak istiyor- lar. Bize yapılan bu fenalıklan unutmamalıyız. Devlet hafızası zayıf olmamalı." ANKARA GAYRİMENKUL SATIŞ İCRA MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN İLANEN GAYRİMENKUL SATIŞ GÜNÜTEBLİĞ1 2000/87 l.Ş. Ankara 6. Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 16.2.2000 gün ve 1999/584 Esas, 2000/155 karar sayılı ilamı ile satılmak suretiyie hissedarlar arasudaki ortaklığın gi- dcrıluıcstnc karsr vcnrcn, Ankart v^ntkaya iıçcsı, Lo*^ dumu köyü, 28173 ada, 7. parseli teşkil eden 5041 m2 • miktanndaki arsanın satışına karar verilmiş olup, bir kjsım hıssedarlann adresleri tespit edilemediğinden adlanna ılanen tebligat yapılmasına karar venlmıştir. Karar gereğince, takip konusu gayrimenkulün 403.280.000.000 TL. muhammen bedel üzerinden 31.7.2000 günü saat 15.50 - 16.00 arasında Ankara Adliyesi Mezat salonunda 1. arttırmaya ve saöş ger- çekleşmediği takdirde 10.8.2000 tarihinde aynı yer ve saatlerde 2. arttırmaya çıkanlacak ohıp, adresleri tespit edilemeyen hissedarlar Serdar Yaldır (Özdemir), Kev- ser Yaldır (Keskin), Selma Yaldır (Koç) adlanna satış ilanının tebliği yerine kaim olmak üzere ilan olunur. 26.6.2000. Basın: 36580 Mîna Urgan'ın Anısına MordoDİNAR N e dinozoru? Hangi dinozor? Mma hiç bü- yümemişti ki! Hep genç kaldı. Sadece yaşlanmıştı. Ihnyarlamadan. Gençlikça- ğmdaki körpe ideallerini yasamının sonuna ka- dar aynen taşıdı, aym tazeükle. Bu ideallerin için- de insanlara inanmak vardı, iyiliğe inanmak, kar- deşliğe inanmak, eşitliğe inanmak, paylaşıma inanmak vardı. Bu heyecanlan hep taze kaldı. In- fıalleri de. Uzun ömründe rastladığı kötülükler, kalleşlikler, döneklikler ona hiçbir şey ögretme- di. lnsanlığa inanmak onun için bir ihtiyaçtı ve bu rulette bazen yenildiyse yıne de ona bir can- kurtaran simidiymiş gibi sanlıp durdu. Bir yer- de güzellık varsa, hemen görür, kutlar. Güzellik yoksa, bir yerinden zorla, ufak da olsa, bir gü- zellik sokuşturur, yine de kutlar. Dokuz kişi kal- leş çıktı, bir tanesi dürüst çıkü mı, "bal^gördün mü, ne kadar hakhyım" derdi. Her şeyi gönnüş, güneşin altında hiçbir yenilik yok, etrafa canı sı- kıbnış gözlerle bakan genç ıhuyarlann aksine, her şeye fal gibi gözlerini açar, her şeye hayret eder, her yeni aûlıma hazır, her yeni fikre açık, yaşlı bir gençti. Yeni bir kötülüğün karşısında gözle- rini büyük büyük açar, inanamaz, nasıl olur böy- le şey derdi. Halbukı bunu bin defa görmüştü, de- risinin buna karşı katılaşmış olması gerekirdi. Asla. Derisı, çocuklann ipeksi cinsindendi. Bu- nun için açılan yaralar daha fazla acıtır, isyanı da o nisbette göklere çıkardı ya da bıçak gibi kesen istiskal dolu laflan. Yaşın ona tek öğrettıği, her- kese hemen ve tereddütsüz tam notunu verebil- mesi. Hani "o hayvan ki dört ayakhdır, kuyruk- ludur, geceteri havtar, sahibine bağhbğı meşhur, fJUnfabuT değil, "Uhn,bunaköpekdesene'' der- di. Hrrsıza da hırstz Atatürk'e ihanet edene de, hain. Bunlan bol kullandı, bol olduklanndan. ölümünden az evvel kendisine Fransa TÜSİ- AD'ı Başkanı Baron de Seffiere'in bir sözünü nakletmıştım: "tnsan, 20' sinde iken soicu değfl- seyûrcği yokdemek,40'ıoda muhafazakâr ofanaz- sa kafası yok demektir." Mîna'nin ok gibi reak- siyonu: "Iste döoeklerin smokinli tarifi, reaksi- yonerierin eküvenli görüşmüstü, bu b~tan herif öyk doğmuşturvedûnvayı anlamadanda övle öie- cektir, parfumhı mendüi ile ve Gueci knvab Ue," Gioıyucular, Mîna'nın bu agız bozukhığuna hay- ret etmesınler. Kalburüstü denebilecek bir çev- rede doğan Mîna, yüksek tahsüinde dünya ede- bıyatı ve özetle Ingiliz ve Fransız edebiyatımn en çetrefil ve en ince kavramlan içinde rahatça yüzen Mîna, entelektüel bir güdü ve kaçınılmaz bir dürtü ile tam bir halk insanı olmak istemiş- tir. Doğal çevresinin değer yargılannı l ^argı''la- mış, onlan mikroskopla tetkik etmış, elekten ge- çirmiş, bırkaçrnı kabullenmiş, çoğunu reddetmiş ve baştan başa kaleme aldığı özel değerler liste- sine göre yaşamak istemiştir ve öyle de yaşamış- tır da, ödün vermeden, özgürce ve en dar zaman- Iannd4 bile kimseye elini uzatmadan. Gerek do- ğal muhiti itibanyla, gerekse de yükseldiği mev- kilerde bu eli doldurmaya hazır çok kimseler ol- masına ragmen alçakgönüllü ve fakat bükülmez bir tutarlılıkla ve haysiyet ile zorluklan aşmıştır daha fazla çalışmakJa, onurlu olduklanna karar verdiği prensiplerinden caymayarak. Holding sa- hibi ile Sirkeci'deki hamal arasında kesinlikle bir aynm yapmaz ve onlan eşit tutardı, hatta pa- ra ile kültürün çoktan beri boşanmış olduklann- dan, belki de kendisini hamala daha yakın his- sederdi. Bunun içindir ki Keats ve Maltenn'e'nin en ince mısralannı en titiz "mflerion"lanyla söy- leyebildiği gibi, eski Tophane tersane ışçılennin çok renkli küfürlerini de aym rahatlıkla telaöuz ederdi. Taksiye bindiğinde şoför ile konuşması bir kardeş konuşmasıydı, aile içi bir dertleşme. Lokantada garsonla konuşması, bir abla kardeş konuşmasıydı. Yalnız onlann dilinde konuşmu- v yor, onlann düşünce dünyasmı ve mekanizma- sım insiyaki olarak biliyordu. Dalga uzunlukla- n aym idi ve bunun için de temas ve irtibat ani idi. Ve bu halk Mîna'sı, yanm saat sonra en yük- sek edebiyat forumunda, en ince kavramlarla si- hirbaz gibi oynayarak en derin görüşlerle kürsü- de herkesi büyüleyen aynı Mîna idi. Bu mevzu- larda bir dünya otoritesi olan Mîna, "Gel Ko- ço'da kaiayı çeketim, bir defasında da gıroa^n ge- rtsine bir tek atalım" diyen ve akşamcıların teki olan aynı Mîna idi. Bu çifte şahsiyedni mükem- melen meczedebiliyordu. Demek istediğimiz, Mîna açık bir kitaptı ve herkes okuyabüiyordu - özehn özeü olan ve yalnız kendttsine sakladıgı prob- lemlerinden başka.- Paylaşmak, dayanışmak, başkalannın acılan- na ortak olmak, içi boş ve büyük harflerle yazı- lan kelimeler değildi. Ciddi şeylerdi. Bunu ya- pamamak onda yara açardı. ÛtekiJer çeksin, ken- disi evinde rahat otursun, mümkün değildi. Bun- da hem bir haksızlık hem de bir nevi şerefsizlik görürdü. "Beniısırmayan yrianbinyaşasm" onun en nefret ettiği şeydi. Bunun içindir ki, tüm ar- kadaşlarının hapsi boylamış olmalanna ragmen kendisinin hiç hapse atılmamış olması onun için nerede ise bir nevi aşağılık kompleksi halıne gel- rruşo. "Demekpotisbemciddntatrnıyor.beniadam yerine kovmuyor, ben hafif sıkletim" der kitabın- da, hayıflanarak. Zannolunmasm ki, bu haykın- şı rahat bırakılmış olmasından dolayı utanç du- yan bir insanın lüks haykınşı veya içini rahatla- tan züppeliği olsun. Içeri atlanlara nerede ise gıp- ta ile bakıyordu. Halakaten de, paylaşmayı bir ya- şam prensıbi haline getırmış olan bir şahsa veri- lebilecek en büyük ceza herhalde onu paylaş- maktan menetmekolsa gerek. tşte polıslenn. bil- meyerek, yaptıklan da buydu. Kaldı ki Mîna'da hiç de herhangi bir devletin herhangi bir mües- sesesini devirecek bir komplocu taraf da yoktu. Solculuğu, romantik ve bulutlarüstü bir solculuk- tu. İçinde eşitlik, haklılık, dürüstlük ve toplu- mun tümüne tahsil imkâm vs. gibi tüm güzellik- ler vardı. Yoksa Marı'ı veya Lenin'i okuduğu- nu pek sanmıyorum. Ihtiyacı da yoktu. Şunu ga- yet iyi biliyordu ki "entelektüel'' denen kişi fil- dişi kulesinde oturan biri değil, topluma kanşan ve onunla birlikte yaşayan kişi idi. Toplumu ken- di seviyesine getirmek için evvela toplumun se- viyesıne inip onun anlayacağı lisanla konuşmak- ü. ÖDP'ye katılması ve son seçimlerde adaylı- gını koymasımn bir prensip meselesinden öte bir şey olmadığını gayet iyi biliyordu ve bir an bile, ne seçileceğini ümit etti ne de seçilip de bir si- yasi faaliyette bulunabileceğini ümit veya arzu etti. Mîna'yı "Bir Dinozorun Anılan" ile keşfe- denler,en azmdan^onun yaşamı nasıl doyasıya ve dınmeyen bir oburlukla içtiğini anlamışlardır. Ancak onu bir yaşam boyu tammış ve hayli ek- sibniş olan bızler, Mîna'nın son yıllannda yaşa- mak zevkını yavaş yavaş kaybettiğini günbegün gördüler. Bedeni artık onun isteklerini yerine ge- tirmiyor, beraberinde daima götürdüğü ufak ma- kasla sigarasını iki " p ü f ten sonra kesiyor ve ge- risini yanm saat sonrasının ilave iki "püPüne sak- lıyor, rakı kadehini hesaplı yudumluyor, merdi- venleri zorlanarak çıkıyordu. Ölüm fıkri onu hiç terketmiyordu ve bunun ilerleyişini nerde ise kli- nik birgözle takip ediyordu. Sankı başkasımn ölü- müymüş gibi şahit mesafesi ile bakıyordu. Bir ku- yumcu özeni ile hem ölümünü hazırlıyor hem de kendisini ölüme hazırlıyordu. Korkusuz ve ne- rede ise istekli. Bir gün, laf arasında, ölümünde organlanm bağışlamak istediğini söyledi ve hemen ardından "ama hangfleri" diye ilave etti. "Ciğerlerim ber- bat,çoksigaraiçtim,karaciğerim pariakdeğü, epey rakı içtim, nüdem fena değil, lüzumundan fazla yemek yedim ama, dur. böbreklerim fevkalade, mükemmel çanşryorlar, o kadar ki içimde nere- de olduklaruu bik bümiyorum. onlar başkalan- nı daha yuz yü götürür". îşte böyle. Mîna hakkında söylenebilecek o ka- dar çok şey var ki, hangi birine? Ve neye yarar? Giden gitti ve şarkımn dediği gibi 'giden gel- miyor, acep nedendir?' O, bunun da cevabını bilerek gitti. Hepimiz fakirleştik. Sıvas'a Yakışmayan '2 Temmuz' Alİfe KALENDER/>£7V Yazarlar Derneği Genel Yazmam D oğamn, insanın, düşüncenin ve tarihin yakıldığı bir an vardı. Orada sözcükler yanm kaldı ağızlarda. Imgeler, düşler, sevda türküleri yanm kaldı. Daha öncelen Aam Bezirci'nin, Rıfitt Dgaz'ın yaşammı anlatan ki- tabını okurken; yurdumuzda aydın olan, gerçek- leri gören, karanhkla savaşan insanlanrmzm kaç deprem, kaç afet, kaç yangmdan geçerek bugünlere geldiğini düşünmüştüm. Sunu bölü- münde Ferit Ongören, "Bezirci, alrmış altı ya- şında bir denkanh. Altmış sekiz kitabı var. Ki- taplannı üst üste koyunca boyunu geçryor" dı- yor. Yaşmdan ve boyundan büyük, bir yüzyıla yakın emek, göznuru, damıuhmş sabır; buğday tarialan gibi çıür çıtır yandı. Ansızm günün or- tasmda inen sıs ve karanlıkta şaşkm uçuştu kuş- lar. Yılan-çiyan saklandı. Insanın insana kıyı- şmda, yalnızca fanatizmin yarasa gözlerinin parlayışı vardı ortalıkta. Yetmiş yaşmda bir in- sanın yüzündeki çocuk gülücüğü yanm kaldı, onunla birlikte otuz yedi canın küller arasında yanm kaldı sevda sözleri. Her biri acılardan süzülmüş bir gül'dü oysa. Daha öncelen okumuş oldugumu düşündügüm halde 2 Temmuz 1993'te dinlenceye giderken Bebcet Aysan'ın 'Sesfer ve Kütter' kitabım ya- nımda götürmüştüm. Bir parmağım kitabın ara- sında, haberleri ızlerken, yanık kokulan dolu- yordu sayfalara. Gündüzle gece, zamanlazaman çarpıyoTdu. Arük haberler değil, tarihin geçit tö- reni yansıyordu ekranda. Doğduğum kent, farkh inanışlardan insan- lann yaşadığı bir kentti. Çocukluğumda kent halkının ve köylerin mezhep kavgalan, düşün- celeri yüzünden birbirine düşürülmek istendi- ğini, yan anlayamadığımız halde, korkuyla iz- lerdik. Ermeni bir ailenin dutlan, kayısılan bi- zim bağa düşer, aym tandın kullanarak çörek- li ekmek yerdik. Geçim derdi, yaşam kaygısı büyüklerin yüreğindeydi. Ancak uyku vakti ibadetin farklı şekli iki evde farklı seyrederdi. Ölüm acısmı tamrdı toplum, bu acının derin- liğini bibneleri de düşmanlığı ertelerdi. "Din- ti olmak ayn şeydir, dinci olmak ayn" diyor Mustafa Kemal. Kafasını 'at başı' örneği ma- vi sulara uzatmış yurdumuzu öğretmene, genç- liğe, sanatçıya, aydma bırakıyor. Yine bu uz- görüşlü insan; sanatı candaman olarak gördü- ğü için de, her alanda gelişmesı için kurumlar kuruyor, önemini vurguluyor. tçten içe bir kurt, belli beürsiz örümcek karanlıktagüçlenerek, bo- yunu uzaöyor. Atatürk'ün aydrmna, sanatçısı- na, düşünürüne, dişlerini bileyerek kâh yan- gıülar çıkanyor, kâh kan gölüne çeviriyor yur- dumuzu. Bu; aym kuyudan su için insanlann, farklı ina- nışlann kavgası değüdir. Bu, yıllardır uzayan, genişleyen tek hücreli denizanasınm laikliğe uzamasıdu-. Bu, yaşamlan ortaçağ karanlığına sürüklemek isteyenlerin, din göruntüsünde ışı- ğı kapatmaya çâlışmasıdır. Din, dil, u^k, mez- hep değüdir konu. Dört yüz yıl önce "Ben ade- mi adem içreseverim, ademsiz tannya niyaz ey- kmem" diyerek insana her şeyin üstünde de- ğer veTen bir felsefeyle yola çıkan Pir Sultan yurdunda, kadın erkek demeden, hangi din ve ırktan olursa olsun yurdumuzda dostça yaşamak isteyen herkese, çağdaş yaşama koşulianmn te- mellerinı atmış Atatürk düşüncesinin yakılmak- yıkümak istenişinin somut gösterisidir. "Sizbe- ni hâlâ anlayamadınız/Ve anlayamayacaksuuz çağiarca da / Hep rutturmuş yıl 1919 diyorsu- nuz" diye Atatürk'ün söyleyişiyle başlayan Ha- bm Yağcıoğhı'nun şiirinı anmamak olası değil. "Bir ggy«-*pnin ölüm ilanlannda /okuyup adı- mı / öfkeye dönüştürürdü / sandık kokulu hüz- nünü~" diyen Metin Albok ki, o'nu da "Hoy- rat bir makasla / Eski bir fotoğraftan oydular." Ağlamayı gülüşe çevirmektı Hasret Güİteküı'ın hasreti. Nesimi, soyula soyula derisiz dolaşı- yordu zamanlarda. Dünyanm her yerinde yanardağlar patlatan kim? Atatürk'ün sanatçılanna tetik çektiren... Durmadan büyüyor tek hücreli denizanalan. O gün de bugün de... Gözlerim yanıyor tarihlerin sisinden... SAKARYA 2. SULH HUKUK MAHKEMESl'NDEN Esas No: 1999/403 / Karar No: 2000/601 Davacı Kemal Kayar vekili Av. Oktay Doğancı tarafından davahlar Tahir Tahiroğlu-Kadriye Tahiroğlu hakkında açılan ortaklığın giderilmesi dava- sının yapılan yargılaması sonunda mahkememizin 08.06.2000 tarih ve 1999/403 E, 2000/601 sayılı karan ile Sakarya Merkez Karakamış köyü Kara- otluk mevkii, pafta 10, parsel 386 No'lu taşınmazın, Satılmak sureti ile ortaklığın giderilmesine karar verilmiştir. Iş bu hükmün ilan tarihinden itıbaren 8 gün sonunda kesinleşeceği ilanen tebliğ olunur. "''•" Basın: 36615 PENCERE NeOkıyor?. Moda, çağımızda gündemin birinci maddesinden aşağıya inmiyor. Medyanın baş tacı moda!.. Dünyanın neresinde olursa olsun, yeni moda giy- sileri sunan mankenler kimi zaman ötelerini berile- rini açmak zorunda kalıyoriar. Eski kuşaklar bunu "kıçını başını açmak" diye hor görürlerdi. Zamanede iş değişti. Foto muhabirieri moda defilelerinde fırsatı hiç ka- çırmıyoriar; ertesi günü gazetede resim altında sıra- dan bir sunuş: "Cesur manken Yeşim, güzel göğüslerini sergi- lemekten kaçınmadı." Medyada ticaretin geçerii koşulu "kadın pazarla- mak" mı oldu?.. Moda dünyasında "cesur" sözcüğünün anlamı- na yeni bir yükJeme yapıldı; ama zamanla meme sergilemek de "cesaret" işi olmaktan çıktı. 'Meme' kıymeti harbiyesini yitirdi.. Sıra 'popo'ya geld\. 'Meme'sini açan "cesur", 'popo 'sunu açan man- ken "yürekli" sayılıyor. • Geçen gün medyamızm çok satışlı bir gazetesi ya- zryordu: "Hükümet 'cesur1 bir karar aldı." Merak edip okudum; koalisyon hükümeti meme- sini mi açmıştı, poposunu mu göstermişti?.. Meger ikisi de değilmiş... "Cesur hükümetimiz" yaklaşık seksen sayfalık IMF programını üç yıllık sürede harfi harfine uygu- lamaya karariı imiş... :-» = ..:,*. Niçin?.. "Istikrar" için.. Dil denilen anlaşma aracı, zaman içinde olağanüs- tü bir hızla değişiyor; Türkiye'de "ıstikrar" sözcüğü- nün de içeriği değişti. Bizim için ne demek istikrar?.. ' " ' ' IMF programıyla Dünya Bankası koşuHannı hükü- met marifetiyle uygulamak... Bu iki kurumun her dediğini harfi harfine yapmak "istikrar"\a özdeş sayılıyor. • Meşhur "yolsuzkjk dosyalan" bir kalemde neden gündemden kaldınldı?.. "Istikrar" adına.. Demek ki "yolsuzluk dosyalan"n\ açtın mı, "istik- rar" bozuluyor. Yolsuzluk dosyalannı akladın mı "istikrar" sağla- nryor. Sonuçta köytüye, memura, işçiye, emeklrye, emek- çiye, esnafa yüz vermeyeceksin ki istikrar bozulma- sın... Ama bu da yetmiyor. Yolsuzluklann da üstünü örteceksin ki istikrar sü- regelsin. • Kavramlar değişti. • Dil devrimi, yazı devrimi, Cumhuriyet devrimi sol- da srfır kalır. Kirienme devrimini yaşıyoruz. Köşe dönmeciliğin piyasa ekonomisi sayıldığı Tür- kiye'de kişiler değil sözcükler de hızla kirteniyortar. Sözcükler kirienir mi?.. Evet.. Kirienme, öyle bir aşamaya ulaştı ki, kendi söz- lüğünü de yaratıyor. VEFAT Tikveşli merhum Fuat Ayanoğlu ve Güzide Ayanoğlu'nun kızı, merhum Dr. Faruk Ayanoğlu, Fikret ve Aftan Ayanoğlu'nun ablası, Melahat, Müfıde ve Berrin Ayanoğlu'nun görümcesi, Nazan Berdan ve Haluk Ayanoğlu'nun halası, merhum Haldun Taner ile Ümit Pamir'in kayınvalidesi, Aslı, Damar Ankoğlu ve Eren Pamir'in anneannesi, Defne Ankoğlu'nun büyük anneannesi, merhum fizik öğretmeni Davut Güney'in eşi, cumhuriyetin ilk öğretmenlerinden, Atatürk ilkelerine ömür boyu yürekten bağlı, Kadıköy Kız üsesi emekli coğrafya öğretmeni, sevgili annemiz CAVİDE CÜNEY 30 Haziran Cuma günü vefat etmiştir. Cenazesi 2 Temmuz Pazar günü Erenköy Galip Paşa Camisi'nde kıhnacak öğle namazından sonra, Karacaahmet Mezariığı'nda toprağa verilecektir. Nur içinde yatsın. Sevenlerine duyurulur. KIZLARI: DEMET TANER, DİLEK PAMİR Çelenk gönderilmemesi, isteyenlerin TEV veya ÇEKÜL'e bağış yapmalan rica olunur. ölümünün 11 'inci yılında HASAN ESAT IŞIKl özlemle anıyoruz. AİLESİ VE DOSTLARI EYÜP1ASÜYE HUKUK MAHKEMESİ HÂKtMLİĞİ'NDEN DosyaNo: 1999/637 Davacı Faize Algûn tarafindan davab Metin Algün aleyfatne açı- lan boşanma davasında; Davalı Metin Algün'ûn bulunduğu Istanbul Gûngören Süleyman Nazif Sk. No: 5, D: 4 adresinden aynldığı, teb- ligata yarar kesin adresınin tespit edilemediği, bu nedenlerle dava dilekçesi ve dunışma gün ve saatinin kendisine gazetede ilan yoluy- la yapılmasına karar verilmiştir. Adı geçen davalı Metin Algün'ûn duruşma günü olan 06.07.2000 günü, saat 10.00'da mahkememiz- de hazır olması, belli edılen gün ve saatte kendisi veya kendisini ve- kil ile terosil ettırmesı. gelmedığı veya mazeret bildirmedigi ve de- lillerini ibtaz etmediğı takdirde HUMK'nin 213/375. maddeleri ge- regınce yargılamanın yokluğunda yapılacağı ve hüküm kunılacaği ve dava dilekçesi duruşma gününün tebliği yerine geçerii olmak üzere ilan olunur. 1; bu ılanın yayımlandığı tarihten 15 gün sonra yapılmış sayıla- caktır. 28.6.2000. Basın: 36503
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle