25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 TEMMÜZ 2000 PAZAR 12 PAZAR KONUGU Dönemin sıkıyönetim komutanı Necdet Üruğ, Ağca 'nın kaçırılmasında ülkücülerin nasıl rol oynadığını anlattı 'Ağcamafya tamfindanyönlendirildi' Barış Derneği davası Sizin sıkıyönetim komutanhğınız döneminde Banş Derneği aleyhinde dava açdması söz ko- nusuydu. Ama sizin sıkıyönetim komutanhğınız döneminde bu dava açılmadu Ne zaman ki siz Konsey Genel Sekreteriiği'ne, OrgeneralHay- dar Salük da İstanbul Sıkıyönetim Komutanlı- ğı 'na atandı, Banş Derneği davası hemen açû- du Bunu neye bağlıyorsunuz? -Ben sıze Banş Derneğı meselesinin perde ar- kasını anlatayım: Rahmetlı Orhan Apaydın çok takdirettiğim birkişıydi. O dOTiemde Oriıan Bey İstanbul Barosu Başkanı'ydı. Baro heyeti, daha sıkryönetimın başlannda beni ziyarete geldi. Or- han Bey'e, "ÖzeİHkle siyasi davâlarda engin hu- kuk bilgisi okn bir zatsınız. Sizin bu yöndeki ye- tenekkrinizi takdirle karşüıyorum. Ancak, he- men sıkıvönctime kraaü oedeniyte yuklenmeyin. Yükienmeden önce, stkryöuetimiıı hatalan var- sa,gazetelerde kamuoyuna açıklamaiar yapmak yerine. gördiiğüniiz hatalan bana söyleym. Bu ha- talan birtiktedüzettetim. Çünkü sıkıyöuetim nor- mal yönetimin üstünde, olağanüstû bir yöoetim- dir. Ilk defa bu olağanüstû yönetim sistemi için- de ben vekararçâhım yer abyoruz.O nedenle bi- zeyardnna o)un n dedim. Son derece dostane ve bılımsel bir ılışkı içinde olduk. O sıralar da Or- han Bey'in Banş Derneği yönetıcilennden oldu- ğunu öğrendım. Sıkıyönetim, kapalı ya da açık her tûrlü toplantıyı izne bağlamıştı. Kendısıne, yapacaklan her tûrlü toplantıyı bize haber ver- roelerini de rica etmiştim. Ancak, Banş Derne- ği'ninbirtoplantı yapacağı haben geldi. Hemen Orhan Bey'i telefonla aradım ve o ana kadar top- lantı ızni için bana başvurulmadığını söyledirn. Orhan Bey daha sonra bana haber göndererek o toplantıyla ılgıli bir bilgisi olmadığını söyledi. Fakat toplantı yapıldı. Ben de savcüığa, bunun sılayönetim komutanlığı bilgisi dışında yapıldı- ğını, illegal olduğunu ve haklannda gereklı ışle- min yapılması talimatını verdim. Bunun üzeri- ne Banş Derneği kapatıldı ve sorumlu kişiler hakkında da soruşturma açıldı. Orhan Bey'in çevresıne sağlamış olduğu hürmet ve gûven ne- -deniyle olsa gerek meseleyı şahsen takip etme- ! dim. Benim tayinimden sonraki yargı sûrecine bir yorum getirecek durumda değilim. Atatürk'ün ulusalcılık anlayışı Son 5-6 yıldır, yapdan kamuoyu yoklamala- rında en güvenilir kurum oiarak Türkfye 'de Si- lahlıKuvvetlergörünüyor. Acabayüksekkomu- ta kademesinde birsüredir nasılbir anlayışyer- leştidel2 Martve 12 Eylül'denfarklıgerçekbir ulusalcılıkveAtatürkçülükyürütülüyor?Sizbu konuda ne düşünüyorsunuz? - Silahlı Kuvvetler'de bugün gördûğünûz ger- çek ulusalcılık ve gerçek Atatürkçülük değişme- yen bir umdedir. Silahlı Kuvvetler bugün gerçek Atatürkçü, gerçek ulusalcı oldu düşüncesine ka- pılmak biraz hataü olur. Silahlı Kuvvetler'deki özelîikle subay eğitiminin temeli bu iki ana un- sura dayanır. Ama ulusalcılık, şoven bir ulusal- cılık değildır, Atatürk'ün ulusalcılık anlayışıdır. Bu, Istiklal Harbi komutanlanndan beri olan bir umdedir. Evet, bugün Silahlı Kuvvetler daha Ata- türkçü ve ulusalcıdır demek bu kuşaktan önceki komutanlar için üzücü olur. Onlar Atatürkçü, ulusalcı değil miydı sorusu akla gelebilir. Ancak, Türk milletinin gelişen bir kültürü var. Bu kül- tür içinde elbette Silahlı Kuvvetler de kendileri- ni, dünya görüşlerini geliştirmekte Atatürk'ün vasiyeti olan çağdaşlığı yakalama peşinde koş- maktadırlar. Bu çağdaşlığı da Batı normlannda görmektedirler. Ama bu gelişme; sürecin verdi- ği imkân nispetinde herkes ulusalcıydı, herkes Atatürkçüydü, herkes akılcıydı, herkes gelişme- ye açıktı. Bugünkü arkadaşlanmız bizden daha ilendir. Bizler, belki bizden önceki kuşaktan bi- raz daha ileriydik. Baktyoruz ki her taşın attınian ülkücüter p- ktyor. Ama bugün ülkücülerin bağlı olduklan MHP su anda hükümette. Başkanlan Deviet Bahçeli,Başbakan YardımcısuBuradasizcebir tuhaflıkyok mu? - Bu, tuhaflık gibi gözükse de gerçekte olma- ması gerekir. Bugünkü MHP'yle 1980öncesinin MHP sı arasında herhalde büyük bir fark var. Bi- reysel çıkışlan istisna ederek MHP'yi meşru ve ulusal siyasi bir organ oiarak kabul etmek akıl icabıdır. Sosyal demokratlar arasından da hare- ketleri makbul görülmeyen ınsanlar çıkmıyor mu? Bugünkü MHP'de de böyle şeyler olabilir. Bu sanıya nereden vartyorsunuz? - Sizlerin yazılarınızdan, icraatlanndan, telfc_ vizyon haberierinden algüamalanmdan... An- cak her şeyüı ıstısnası olabilir. Her şeyde açık bir soru bulunabilir. îçlerinde Meclis'te millet- vekili olan cinayetlerden hükümlü kişiler de yok mu? Bundan öteye bir yorum yapmak, be- nim hayatım boyunca siyasetten uzak kalma prensibim ile bağdaşmaz. Ama siz 12 Eylül harekât içindeyer alırken nasıl siyasetin dışında oldunuz? - O gereklı bir harekâttı. Deviet tehlikedeydi. O harekât da zaten onun için yapılmışnr. LEYLA TAVŞANOĞLUMehmetAliAğca'mn soruşturma dosyasının emniyetten sıkıyönetimedevredilmesisuçlamalanna dönemin Sıkıyönetim Komutanı Orgeneral Necdet Üruğ tamamıyla yasal yetkisini kullanarak bu karan aldığıyanıtını verdl Söz konusu tartışma, dönemin İçişleri Bakam Hasan Fehmi Güneş Hn, soruşturma dosyasının sıkıyönetime devredilmesiyle soruşturmanın engellendiği suçlamaları üzerinepatlak vermiştL Güneş ilk kez bu sözleri bana söylediği ve bunlaryine ilk kez PORTRE/ NECDET ÜRUĞ 1921 Üsküdar, îstanbul doğumlu. Trabzon kökenli bir ailenin çocuğu. Ortaöğrenimini Bursa Askeri Lisesi, yükseköğrenimini Harp Akademisi 'nde tamamladı. Bir buçukyıl süreyle Harp Akademisi 'nin ABD deki karşıhğı olan Amerikan Komuta Kurmay Koleji 'nde eğitim gördü. Çeşitli kıta ve karargâh hizmetlerinde bulundu. 1960 'ta Kıbns 'a giden ilk Türk askeri kafilesi içinde yer aldı. Ikiyıl alay komutanı oiarak toplam üçyıl Kıbns 'ta görev yaptı. 1970'liyılların sonunda istanbul'da Birinci Ordu ve Sıkıyönetim Komutanı oldu. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra da biryıl kadar bu görevde kaldı. Daha sonra Milli Güvenlik Konseyi Genel Sekreterliği 'ne, bunun ardından Kara Kuvvetleri Komutanlığı, son oiarak da Genelkurmay Başkanlığı 'na atandı. 1987 yılında emekli oldu. Siz sıkıyönetim komutanı olduğunuz dönemde Ipekçi cina- yetiyleilgilisoruşturma dosyasının emniyetten alınıp sıkıyöne- time devredilmesi emrini vermiştiniz. O dönem içişleri Baka- nı olan Hasan Fehmi Güneş o nedenle sizi eleştirdi ve soruş- turmayı engellemekle suçladu Soruşturma dosyası sıkıyöneti- me devredildikten sonra ne gibi bulgular elde edildi? - Onu savcılık iddianamesinde bulmak mümkündür. PeH, size de bilgi verilmedi mi? - Şüphesiz zaman zaman verilir. Ama bilgiyi veren savcı de- ğil, adli müşavirdır. Komutanın adalet mekanizmasıyla direkt bir şekilde teması yoktur. Davanın yürütülmesi, mahkemenin yönlendırilmesi bakımın- dan komutanın hiçbir etkisi yoktur. Şöyle bir intiba vardır: Askeri savcıhğa intikalden sonra askeri savcılık komutanın emri altındadır. Mahkeme komutanın emri altındadır. O halde komutanın telkinleri ve emirleri savcılar ve hâkimler tarafından dikkate alınır. Bu çok yanlış. Bir kere mahkeme komutanın emrinde değil- dir, komutanın nezdindedir. Bu inceliği nedense hiç kimse gör- mek istemez. Ama idari bakımdan mahkeme komutanın desteğıne sahip- tir. îdari sonınlan olursa bunlan komutan halleder. Ama komu- tan, asla mahkemenin akışına kanşmaz. tkinci nokta, bütün bunlann yanında komutanın adli amir olu- şudur. Görevlerinin en önemlisi de mahkeme sonuçlannı tem- yiz etmek ya da etmemek yetkısine sahip oluşudur. Ama mahkemenin akışma ya da süreç içinde mahkemenin iş- lerine kesinlikle kanşmaz. Sonuçlar ortada Askeri savcmm soruşturma- smda ne bulundu, gibi bir soru- ya, aradan 21 yıl geçmiş olması nedeniyle şu anda teferruatlı oiarak cevap vermem mümkün değil. Ancak sonuçlar ortadadrr. Ağca'nın bir mafya tarafından yönlendirildiği ve bu mafyanın bir maşası olduğu ortaya çık- mışür. Ilk itiraflan, sonra mahkeme- yi şaşırtıcı hareketleri istikrar- sız bir sorgulamaya yol açmıştır. Mahkemenin vardığı sonuç ge- nelde bunlardır. Bugün dahi olayın sebep ve saikleri ve iltisaklan karanlıkta bulunmaktadır. Aksi halde, Sa- yın Güneş, "Konuşmasmıengel- ledL DolavKiyia da olaykanuıhk- ta kakfa" gibi sözlerle beni it- ham altında brrakmazdı. Sayın Güneş'e göre ben em- niyetin ısranna rağmen dava dosyasuıı sıkıyönetime devretmi- şim! Bunun nedenini açıklamadan önce bir noktayı izah etmek istiyorum: 1402 sayılı Sıkıyönetim Yasası'na göre sıkıyönetim komuta- m, sıkıyönetimin ilam amacı içinde işlenen suçlara ait dosyala- n sıkıyönetime celbetmeye yetkilidir. Sıkıyönetim ilanı amacı dışmdaki olaylar ıse sivil mahkemelere iade edebilir. Siz 1977-80 arası îstanbul'un halini hatırlarsınız herhalde. Sıkıyönetim 26 Aralık sabahı saat 07'den ıtibaren yürürlüğe girdi. Kahramanmaraş olaylanndan sonra bu karar alınmışn... - Evet. Sıkıyönetim, İstanbul ve 11 ılde ilan edılmişti. Rah- metli Abdi Ipekçi'nin öldürüldüğü gün 1 Şubat'tı. Sıkıyöneti- min ilanıyla 1 Şubat arasında 35 günlük bir devre vardı. 1. Or- du ve Sıkıyönetim Komutanlığı bu 35 gün içinde Istanbul'u bu yeni görevi açısından tannnaya çalışıyordu. Ben martta Istanbul'a geldim. Terör giderek yükselen bir trend göstererek devam ediyordu. Siyasi partilerin durumu kor- kunçtu. Terörü, her şeyi bırakmışlar, hâlâ birbirleriyle mücade- le ediyorlardı. Memleket o haldeyken devletin yıkılmasına niyet etmiş bir- takrm unsurlar eli silahlı çeteler halinde şehir içlerinde gezer- lerken siyasi liderlerin sen-ben çatışmalarmı her gece televiz- yonda izliyorduk. Bir de o zaman İstanbul Emniyet teşkilatı içinde bir sıkıntı vardı. İstanbul Emniyeti'nin sıkıyönetim sırasında hizmetleri- ni büyük bir özveriyle yaptığına inanmışımdu- ve onu her türlü övgünün üstünde görüyorum. Ancak bütün bunlara rağmen iç tsfînyede bflyük bir Sıkıntı içindeydî. Polis için3e bölünmelSr hizipleşmeler olduğunu çok iyı hatırlayacaksınız. Evet, bir kısım Pol-Der, bir kısım Pol-Bir bünyesinde örgüt- lenmişti... -Bütün bu hizipleşmelerin, asayiş ve kamu düzeninin sağlan- ması yönündeki tatbikatta sıkmtılanm biz hissediyorduk. Buna ilaveten sıkıyönetim istihbarat unsurlannın zaman zaman Ab- di Ipekçi davasıyla ilgili bilgı sahibi olabıhnek için emruyetle yaptıklan temaslarda Ağca'nın istikrarsız bir yol izlediğı bilgi- sini ediniyorlardı. Ağca 25 Haziran 1979'da yakalandı ve em- niyet müdürlüğünde sorguya alındı. Aradan on beş göfl geçti. Emniyet onu konuşturmak için on beş gün uğraşmış. Ağca bir gün "Ben öldürdûm", ertesi gün, "Ben değilim, şunlar öMürdü" gibi çelişik ıfadelerle güvenlik güçlerinı oyalıyordu. Bu arada emniyet müdürlüğü sorgulama için hatırladığım ka- danyla bir on beş gün daha süre uzatma talebinde bulundu. Bu süre uzatma yetkisi 1402 sayılı yasaya göre sadece sıkı- yönetim komutanının yetkisi içinde idi. Sonuçta ben bu soruş- turmamn, daha fazla zaman kaybedılmeden asli soruşturma mercii olan sıkıyönetim komutanlığına alınması emrim verdim. Sürenin uzatılmasmı kabul etmedim. Gerçek durum bundan ibarettir. Olmaması gereken bir olay MehmetAli Ağca, çok sıkı bir biçimde korunan Maltepe As- keri Cezaevi'nden askeri üniformayla kaçınldı. Böylesine sı- kı korunan bir cezaevinden Ağca, üstelik askeri üniformayla nasıl kaçabildi? - Ağca, 23 Kasım 1979 günü Maltepe Asken Cezaevi'nden kaçmadı, kaçınldı. Ertesi günkü gazeteler, "Kaçü" biçiminde haber verdiler. Sanıyorum Cumhuriyet'ten bana sordular. Ben, "Hayır, kaçmadı, kaçınldı'' dedim. Kaçma veya kaçırma hapishanede olur; olmaz değil... Bu ha- dıseye, mutlaka olmaması gereken bir olay olarak bakmamak lazım. ''i'j ! / ! ** -* Ama nasıl olur? * -- •" .-- « - Nitekim sonradan yapılan soruşturmalarda cezaevi görevli- lennden bazılannın o tarihte ülkücü oiarak nitelenen bir teşki- latrn sempatizanı olduğu gerçeği ortaya çıkmışür. Cezaevinde görevlı asker, astsubay, subay da bu milletin bir parçası. Onlar her türlü ideolojik etkiden ari kalmış, dokunul- mamış insanlar değil. Onlann da fıkirleri var. Demek ki onlar, o örgütün sempatizanı olarak o kaçrrma olaymda yer almışlar. Kaldı ki o cezaevi, oradaki zırhlı tugay komutanlığının yöne- trmine verümiştı. Hapishane içi ve kontrolü savcıhğa bağlıydı. Ama genel ve çevre güvenliği ve idari işleri tugay komutanına aıtti. Tugay komutanı fevkalade yetenekli, basiretli, görevinde cid- di bir arkadaşrmızdı. Halen emeklidir. Sıkıyönetim döneminde bizim bütün kışlalanmız cezaevi ol- muştu. Ama o dönemde bu cezaevlerinin teknik donanımlan çok yetersizdi. Ancak askeri ceza ihtiyaçlanna yetecek bir ceza- eviydı. Sıkıyönetimin maksada uygun bir cezaevi yoktu. Hep kıta cezaevlen ile iktifa ediyorduk. -"• • • '- • ' • ' Kaçıraniar mahkûm oldu : Ya Selimiye Kışlası?.. -O. gözetimeviydi. Sonradan Metris, tamamıyla sıkıyönetim amaçlan için bir yılda inşa edildi. Onun dışında Kartal'daki Zırhlı Tugay, Çekmeköy'deki 23. Tümen, Kâğıthane'deki 6. Tü- men, Davutpaşa 66. Tümen Kışlası vardı. Buralann hepsi ceza- evi oldu. O dönem her gün kitle halinde yakalamalar vardı. Mahkemeler bunlardan tutuklananlan cezaevlerine gönderebi- liyorlardı. Selüniye'de daha çok aşın sol eğilimli kişiler yatıyordu. On- lann arasına Ağca'yı koymak mümkün değildi. Maltepe'yi de aşuı sağ eğilimli örgüt üyeleri için hazırladık. Gazeteler, "Ağ- ca, kendi talebi üzerine Maltepe'ye gönderUdi" diye yazdılar. Hayu-, öyle değil. tlk sorgulaması Selüniye'de yapıldı. Orada birkaç gün kaldı. Ondan sonra da Maltepe'ye gönderildi. Dünyanın en iyi donanmış, en güvenli cezaevlerinden de in- sanlar kaçınhyor. Yeter ki ona yardım, yataklık edecek kişi bu- lunmasın... Ne yazık ki Ağca kaçınldı. Onu kaçrranlar da daha sonra mahkûm oldu. Siz, "Hiç kimse Özel Harp Dairesi unsurlannın terörfaali- gazetemiz Cumhuriyet'teyayımlandığı için Üruğ'u evinde ziyaret ederek ayrıntıh bir konuşmayaptım. Üruğ, karşıhklı konuşmamızda Ağcaf nın Maltepe Askeri Cezaevi'nden kaçmadığını, kaçırüdığını, kaçınlma olayında ülkücülerin nasıl rol oynadığını anlattu Konuşmada aynntılanna girdiğimiz öbür konular 12 Eylül darbesineyol açan olaylar ve darbenin neden yapıldığı, Banş Derneği davasuun perde arkası, kimlerin Özel Harp Dairesi içinde faaliyet gösterdikleriydu Söyleşimizde Üruğ, 12 EylüVle ilgili oiarak, "O gerekli bir harekâttı. Devlet tehlikedeydi" dedL yederi içinde olduğunu ispat edemez. Çünkü böyle birşey mev- cutdeğildir. Bu günahtır" diyorsunuz. Oysa Korkut Eken TB- MM Araştırma Komisyonu 'nda verdiği ifadede, kendisiyüzba- şı rütbesiyle Özel Harp Dairesi Harekât Birlikleri Komutamy- ken Abdullah Çatlı ve OralÇelik'e özelpasaportlan bizzat ver- diklerini söyledi Sizce Korkut Eken bu pasaportlan kimin adı- na vermiş olabilir? - Ben de sizin gibi hayretle karşılıyorum, bu beyanlar Özel Harp Daıresi'nin organize bir hareketın içinde bulunabileceğı anlamına gelmez Bahse konu dönemin başında bir general ar- kadaşımız, bunun birkarargâhı, karargâhın uzmanlan var. Böy- le bir şey olabilir mı? Sonra, Özel Harp Daıresı Genelkurmay Başkanlığı'na bağlandı. Genelkurmay Başkanı, böyle bir şeyi yapmalannı söyleyebıhr mi? Bu, aklın alacağı bir şey olamaz. Bu bakımdan, organize bir suçu ya da illegal bir faaliyeti on- lara mal edecek bir durum asla sözkonusu olamaz. Korkut Eken gibi, MlT'ten bazı kişiler onlara yardım etmış, onlarla bağlan- tı kurmuş olabilir. Ama bir teşkilatı tümüyle bununla suçlamak mümkün mü? Bunlar, kişisel eğılimlerine. belkı macera anla- yışlanna ya da ideolojik ınançlanna mağlup olarak kişisel gay- retler içinde bulunmuş olabilırler. 9 Ama, "Ozd pasaportu Özel Harp Dairesi verdi" sözü çok yanlış olur kanaatindeyün. Yalnız, bütün bu konuştuğumuz olaylar üst üste geldi. Bu, bir rastlantılar zinciri mi? Sadece basit ülkücü eylemler mi? - Baktığınız zaman bütün olaylar hep aynı ısımler çevresın- de dönüyor. Sorunuzun başka bir ızahı olabılrr mıV Dikkat edersenız ortaya çıkan isimler hep aynı isimler Hep de özel Harp Dairesi'nde eskıden çalışmış kişiler. Hep aynı isimler. Neden başka ısimlerden söz edil- miyor? Eğer ış Özel Harp Dairesi teş- kilatımnsa şunu düşünmek lazım: O zaman teşkilatın 150 kadar subayı vardı. Bu 150 subaydan ikinci, üçüncü ısımler çıkmaz mıydı? özel Harp Daıresı içinde bir-iki kişi bir araya gelmış, bu gi- bi faaliyetlere yardımcı olmuş ola- bilirler. Bunlar belki macera hevesiyle, belki Özel Harp'in adını kullana- rak kişisel çıkarlar sağlamak ya da bir inanç peşinde koşmak için yapmışlardır. İpekçi sulKastı • Kamuoyunda yaygın bir kanı var. 1980 öncesi işlenen İpekçi ci- nayeti gibi faili meçhul pek çok cinayetin 12 Eylül 'e zemin hazır- lamak amacını güttüğü düşünü- lüyor. Siz bu konuda ne diyebilir- siniz? * - Bu bir yorumdur, olabilir. Rahmetlı Abdi ipekçi nıye öldü- rüldü? Bunun net cevabını vermek mümkün değil. Ama bunun içinde bir ihtimal de ifade ettiğiniz yorumdur. Vanttır. Siz 12 Eylül 1980 harekâtından sonra öbür dört komutan- dan hep uzak durdunuz- Siz Birinci Ordu ve Sıkıyönetim Ko- mutanıyken dönemin DevletBaşkanı Kenan Evren İstanbul 'u ziyarete geldiğinde ne gelişinde kendisini karşılar ne de gidi- şinde uğurlardınız. Bunun nedeni neydi? - Tavnm ona hürmetsizlikten ya da bir art niyete dayalı değıl- dir. Benim yaradılışım böyledir. Ben Kenan Paşa'yla çok eski dostum. Yıl 1954. Kenan Paşa daha binbaşı. Ben yüzbaşıyım. Kenan Paşa Ankara Topçu Alayı'nda batarya kumandanlığuıı bitirdi, bınbaşılığa terfi etti. Genelkurmay'a tayin oldu. Ben de Genelkurmay'daki hizmetimi bitirip kıta hizmetine çıktun. O za- man Harbiye'nin arkasmda Topçu Alayına gidiyordum. Kenan Paşa'yla orada halef selef olduk. Saygtm ve yaknüı- ğrm oradan başlar. Hâlâ da devam eder. Ama bu dostluİc benim mizacım itibanyla pek yapışkan türde bir dostluk değildir. Dost- luğum benim gönlümdedir. Gerektiği zaman bunu dile getiri- rim. Bu yakınlığı suıistımal etmedim. Siz öbür komutanlara da mesafeli davramrdınız. Hatta biz gazeteciler arada bir kendi aramızda, "Acaba Üruğ Paşa ha- rekâtıpek de desteklemedi mi?"gibiyorumlaryapardık... - Hayu:, destekledım. Yalnız. ben bu harekâtta ve onu takıp e- den süreçte, görevlerim nedeniyle kanun ne dediyse onu yap- maya çalıştım.. Bir özellilc, bir keyfilik getirmemeye^avretst^ tim. Yetkim varsa onu sonuna kadar kullandım. Yetkim yoksa da konuyu yetkili merciye havale etmeye özen gösterdim. Ken- diliğimden bir icraat yapmamaya gayret ettim. O nedenle, öbür konsey üyeleriyle ilişkım sadece sıkıyöne- trm komutanı, daha sonra da iki yıl süreyle Konsey Genel Sek- reteri görevim çerçevesi içinde kaldı. Benim mizacım böyle. Yoksa, harekâtı tasvip etmemem diye bir durum söz konusu de- ğil. O süre içinde ben Istanbul'da yaşamadım. Her gün meydana gelen olaylar yüzünden yemeklerde bir lokma ekmek boğazım- dan zor geçerdi. Dört yıl, deyim yerindeyse, Istanbul'da kan kus- tum, ama kızılcık şurubu içtim. dedim.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle