14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 T~EMMUZ 2000PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 •layamlmaz hakları BM'nin gözetiminde i ki yıl önce Roma'da imzalanan "Insan Maklan Mahkemesi /Vnlaşması"na LJbya, I rak, Israil, Yemen, Katar, Çin ve bir de A B D karşı çıkmışt. N e w Yorktaki insan hıaklan örgütü -Human Rights VVatclTın cfirektörû Kennet Roth'un açıkiamasından öğreniyoruz ki, ABD anlaşmayı imzalamak için bir koşul öne sürûyor. Buna göre bir devletin görevlisi ya cia yetkjlisi eğer insanlık suçu, savaş suçu işter ya da kıyım yaparsa sanığın yargılanabilmesi için B M Güvenlik Konseyi'nden onay alınması veya sanığın ülkesinin mahkemede temsil edjlmesi zorunluluğu isteniyor. ABD, sanık sandalyesine oturmaya meraklı olmadığına göre Güvenlik Konseyi'nin daimi üyesi olarak veto hakkım kullanıp davayı görüimeden sonuçlandırmayı amaçjıyor. Bu '•• >.i durumda "insan haklan" değil "ABD'nin haklan" söz konusu oluyori Bektn [ posta: som@posta.cumhuriyetcom.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Sınırlan, teknoloji çiziyormuş... "Sınır ihlallerine veni kılıf: Teknikanza!" B ugün 2 Temmuz... Atatürkçü Düşünce Der- neği'nden Tank Konal dostumuz anım- sattı... Ulusal tarihimizde önemli birgün... 1 Istanbul limanına demirieyen düşman ge- milerine bakarak "Geldikleri gibi giderier" diyen ve Kurtuluş Savaşı'nı başlatmak üzere 16 Mayıs 1919'da Istanbul'dan aynlan Mustafa Kemal Paşa'nın, tam sekiz yıllık bir aradan sonra bu kez Türkiye Cumhu- riyeti'nin Cumhurbaşkanı olarak Istanbul'a geldiği gün: 2 Temmuz 1927. Bayram değil... özel günler arasında bile yer almıyor... Fakat anlamlı bir gün... özellikle gençlerin bilmesi gereken bir tarih. 18 Nisan 1920'den ölümüne dek Atatürk'ün ya- nında bulunan ve bugünkü Muhafız Alayı'nı bir ta- kım askerle kuran Ismail Hakkı Tekçe'nin, gazete- ci Hasan Pulur'a anlattığı ve 1968 yılında Milliyet gazetesinde yayımlanan anılanndan da yararlana- 2 Temmuz rak (Pulur'un deriediği emekli general Tekçe'nin anı- lan Kaynak Yayınlan'ndan çıktı: Muhafızı Atatürk'ü Anlatıyor) anımsayalım o günü... "Belediyenin daveti üzerine Istanbul'a gidiyordu. Beni çağırdı ve 'Ismail Hakkı sen alayını topla ben- den iki-üç gün önce Istanbul'a git. Gerekli tertibatı al. Beni Izmit'ten karşılamaya gelecekler, onlarla birtikte gelir, bana orada mülaki olursun' dedi. Hila- fetin lağvından sonra halifenın emrindeki süvari bö- lüğü de benim emrıme verilmiş, bir de bando var. Trene binip Haydarpaşa'ya geldik. Oradan araba vapuruna bindik. Kaptan her zamanki gibi Üskü- dar'dan kalkınca Kabataş'a istikamet aldı. Hemen kaptan köşküne çıktım. Kaptana 'Rotayı Sirkeci'ye çevir' dedim. Kaptan 'Aman efendim, yol uzar' de- yince 'Bana bak! Uzaklık, yakınlık bahis konusu de- ğil. Bilet paranı ben vereceğim, çevir Sirkeci'ye de- dim. Sirkeci'ye indik, Eminönü'nde tertiplendik ve Karaköy'e yürüyüşe başladık. Köprü üzerinden bir geçişimiz vardı, ömrüm boyunca unutamam. Allah bana o günü göstermişti. Yedi yıl önce (düşman as- kerlerinin köprüden geçişi sırasında) ettiğim dua tutmuştu. Kumandanı bulunduğum kıta köprüden geçiyordu. Gerekli tertibatı aldıktan sonra Izmit'e gittik ve trenle Ankara'dan gelen Atatürk'le birlikte vapurla Istanbul'a geldik. Atatürk, Dolmabahçe Sarayı'nda Istanbul heyetini kabul etti. Kendileriyle bir konuş- ma yaptı. Dolmabahçe Sarayı'nı kastederek, 'Bu- rası artık yedi evliya kuvvetinde zıllullahlann (Tann- nın gölgesi) değil zıl (gölge) olmayan, hakikat olan milletin sarayıdır; milletin sinesinden çıkmış, mem- lekete ve millete hizmet eden insanlara mahsus bir ikâmetgahtır' dedi." SESStZ SEDASIZ (!) NVStKURTCEBE Yüksek Yerilim Hattı ErdinçUTKU Beni bir sen anlıyorsun; tercüman aracılığıyla! Kîtaplar; okunmayı bekleyen kitaplar Yeni çıkan kitaplar ve yeniden basılan kitaplar.. Zarfın içinden çıkıp da çalışma masasının üstünde biriken, ilk fırsatta okunması ya da bir tatil kaçamağında çantada mutlaka olması gereken kitaplar... Erdoğan Aydın'dan "Osmanlı Gerçeği" ve "Fatih ve Fetih", Cumhuriyet Kitaplan. Erol Toy'dan "Türk Gerilla Tarihi", Yaz Yayınlan. Orhan Koloğfu'ndan "Ecevit ile CHP", Büke Yayınlan. Betül Uncular'dan "Uçurumun Kıyısında", Broy Yayınevi. Ismet Kemal Karadayı'dan "Hukuksuz Yönetimler Suskun Insanlar", Güldikeni Yayınlan. Zeki Sanhan'dan "Kurtuluş Savaşı'nda Ikili Iktidar", Kaynak Yayınlan. A. Başer Kafaoğlu'nun çevirisiyle "2000'li Yıllara Girerken Kapitalizm", Kaynak Yayınlan. Hasan Izzettin Dinamo'dan "Kavga Şıirleri" ve "Özgürlük Türküsü", Yalçın Yayınlan. Namık Kemal Behramoğlu'ndan "Banş Ne Oldu Bilmiyorum", Yalçın Yayınlan. Erkal Zenger'den "Thencere Ghottin Khara", 21. Yüzyıl Yayınları. Musa Seyirci'den "Batı Akdeniz Bölgesı Yorukleri", Der Yayınları. Isa Karataş'tan "Ağacı Yaşken Eğdiler", Gerçeğe Doğru Kitaplan. Sedat Memili'den "Musa da Böyle Buyurdu", Kaynak Yayınlan. ÇED KÖŞESİ OKTAY EKlNCÎ Kundu ve Topkapı Palace' (!) "Başta Bûyûkşehir Bdediye- si olmak ûzere, tûm Başkan ve Meclis üyelerini Kundu Köyü Kent Parkı'nın 2000 yataklı tatil köyû ve golf sahası ola- rak tahsisi için Bayındırbk ve Ukfiır-Bskanlığrnca yapılan plan değişikliğini ret etmeye çağırıyoruz..." Aralannda Mimarlar Odası ve diğer meslek kuruluşlanyla ÇEKIL gibi hükümet dışı ku- ruluşlann Antalya'daki birimle- rinm bulunduğu 20 demokratik ve duyarlı örgütün ımzasını ta- şıyan bu ortak çağn, Antalya Bûyûkşehir Belediyesi "yöneti- mince" dikkate alınmadı. Böylece "demokrasinin ka- lesi" olma iddiasındakı bir ye- rel yönetım daha, "demokrasi- nin güvencesi" olan srvil toplum kuruluşlannın sesine kulaklan- nı tıkayarak, merkezi hükümetin toplum yaranna aykın girişimi- ne karşı "yasal ve demokratik direniş hakkım" bile kullan- madı... Antalya Bûyûkşehir Belediye yönetıminin bu tavn üzerine, "kentsel çevre değerlerini" ko- J ruyabilmek için ça- reyi"yargıya''baş- vurmakta bulan Mimarlar Oda- i sı, Şehir Plancı- * ları Odası ve - / Peyzaj Mi- : marlar Odası ise ..4| Antalya'da- ma olanağı sağlarken, acaba "hangi hukuku" uygulamış oluyorlar?.. Işte bu sorunun yanıtını da yi- ne Mimarlar Odası ve ÇED Kö- şesi yıllardır bıkmadan, usan- madan dile getıriyor. Bütûn orman tahsıslennde ol- duğu gibi, Kundu ömeğinde de hem siyasetçiler, hem de yatı- nmcılar "12 Eylül dönemi ya- salanndan" yararlanıyorlar. Bu nedenle Cumhurbaşka- nımız Ahmet Necdet Sezer'in "Anayasa'dald geçki 15. mad- de kalksın, böylece 12 Eylül yasalarının Anayasa'ya ay- kınlığı sorgulansın" şeklin- deki görûşü, sadece demokra- simizin değil, ülkenın çevre ve kültürdeğerlennın "esenliği" açısından da büyük önem taşı- yor... ••• Kundu ormanlannda daha ön- ce tahsısı yapılan alandakı "Top- kapı Palace" projesıne gelin- ce... Bu tesıs için de aynı 12 Eylül hukukundan yararlanılarak "or- manın arsaya çevrildiği" or- tada... Aynca, çevresine "kirli- lik" saçtığı da sürekli birtartış- ma konusu... Ancak bu ömekte, asıl tartışıl- ması gereken projedekı "mima- ri duyarsızlık" değil midir?.. Topkapı Sarayı gibi, bir ken- tin, bir ülkenın, hatta bir tarih- sel dönemin "simgesi" olan çok önemli ve "ünik" bir kültür mi- ki bırimleri kanalıyla 2. Idare Mahkemesi'nde 2000/623 evrak numarasıyla açtıklan ortak da- vanın dılekçesuıde özetle diyor- lar ki: u Hem Orman Bakanlığı'nın Kundu ormanlannı turizm ya- tınmlarına tahsis için verdiği ön izin, hem Bakanlığın bu ön izne dayanarak aynı ormanı imıra açan planlan, hem de Belediyenin bir kent parkı ka- rannı da yok eden aynı plan- lan onaylaması, yasalara ve hukuka aykırıdır..." Tme aynı dilekçede özetle vur- gulanıyorkı: k Çûnkü ön izin imar izni de- mck değildir. Bakanük da, be- lediye de imar yetkilerini çev- re ve toplum çıkanna kulla- narak bu ön izni geçersiz kıla- bilirlerdi..." Peki, hem Orman Bakanlığı u inar izni olmadan" ön izin ve- riıien, hem de Bakanlık ve Be- ledye ormanlık alana yapılaş- rasımızı, "turistik çekiciük" adına "taklit" ederek ve üste- lik adını da kullanarak pazarla- mak acaba mimarlık sayılabilir mi?.. Eğer bu "kültür yoksunu" uygulama, ormanda değil de özel tapulu ve imarlı bir arsada bile yapümış olsaydı. yıne de mimar- îığın "nygarlık karşısındaki sorumluluklan" açısından ka- bul edilemezdi... Ne var ki top- lumumuzaruk"öncelikler*' ko- nusunda da öylesıne kararsız ki.. örneğin "Topkapı Sarayı'nı hiç görmeyenler" tile Topkapı Pa- lace'ta kalabıhnek ıçm bırbirle- riyle yanşabiliyorlar... ••• Evet... Kundu'da yaşananlar, 1980 sonrasındaki genel "yoz- laşmanın" hemen "tüm boyut- larını" içeriyor. 12 Eylül huku- kunu sorgulamadan ve terk et- meden bu yozlaşmadan kurtul- mak ise pek mümkün görün- müyor... HAYVANLAR ISMAİL GVLGEÇ igulgec(d yahoo.com KİM KÎME DUM DUMA BEHÎÇAK - -y ••'.iU'i/ .*!>••. HARBÎ SEMtH POROY semihporoy@yahoo.com BULUT BEBEK NURAYÇIFTÇI Yeni Anayasa maHatbetT b'itmiş. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 2 Temmuz AYAKKABIBOYAMA M4K/H&L&& f9O7'D£ BU6ÜN, SeeLİN'DB 8A2I KAIA8AUIC S£MTL£RE OrOAAATIK AYAtCHABl 8OYAAAA MA- tiOUMAYR &AÇLAUOI. MAtİNELEKİ ÖZEL. taıeuuış, AyNi SMMNDA BÛ- fÛK OFELLE&, KrfLALAR VE rATTU OKUL- LAR İÇİN AYEI gı/£ MAfaHS SEL/fnjS- M/fTf. SAATTB SO Ç-if=T AYAKKA8I BOYAYAAJ (SOL&A') İLE, SAATTE 8O Ç-lFT BOYHYAAJÇtASOA} A4ODGLE& SlYAU YA OA KAHl/E/eEA/G/ i Ç . MAKiA/ELSg, İŞÇİ, MAM \/E SOYA TASAfieUFU SAĞ YO(Z.t>U.. PANO DENİZ KAVUKÇUOGLU Temiz, TertemizToplum... Sarmaşıklann koyu yeşil, gür yaprakları arasın- dan an vızıltılan duyuluyordu. Yeni bir günün do- ğuşunun ilk habercisiydi onlar. Gökyüzünün açık pembe-kızıl rengi mavıleşiyor, evlerin kırmızı kire- mitli damlannda gölgeler oluşuyordu. Gece çarkı- feleklere, güllere, boru çiçeklerine, söğüt yaprak- lanna düşmüş çiy damlacıkları güneşi görür gör- mez pınl pırıl parlamaya başlamışlardı. Uzaklarda bir yerlerde bir köpek havlıyor, sesi kuşlann cıvıl- tjlanna, kurbağalann vıraklamalanna kanşıyordu. Bal- konumdan, karşımda yeşiller arasından uzanıp gi- den denizi seyrediyordum. istavrıt çaparısine çık- mış, bir o yana bir bu yana dolanan sandallann üze- rinde martılar uçuşuyordu. Yumak uyanmış, bah- çe taşlannın üzerine uzanıp sabah temizliğine baş- lamıştı. Uzun tüylerini yalarken arada bir duruyor, başını kaldınp nereden geldiğini ikimizin de bilme- diği kumru sesine kulak veriyordu. Ne kadar duru, ne kadar yalın, ne kadar temizdi doğa bu cumar- tesi sabahı... Dirseklerimi dayadığım balkon parmaklığının üzerinde kanncalar dolaşıyordu. Onlar da uyanmış- lar, akşam karanlığı çökene kadar sürecek, o bitip tükenmek bilmeyen koşuşturmalanna başlamışlar- dı. Birbirierini izleyerek, birbirlerinin peşi sıra birçiz- gi halinde gidip geliyoriardı balkon parmaklığının demirieri üzerinde. lçlerinden biri duraksayınca, arkasındakiler de duraksıyor, o yeniden yürüyün- ce, öbürieri de yürümeye başlıyoriardı. Benim an- layamadığım bir yaşam düzenleri vardı bu karın- calann. Yöllan üzerinde karşılaştıktarı kanncalaria kafa kafaya veriyorlar, bir şeyler konuşur gibi ya- pıyorlar, sonra aynlıp yeniden yürümeye başlıyor- iardı. Bir simit susamı, büyükçe bir ekmek kınntı- " sı gibi taşıyamayacaklan ağır yüklerin attına girmiş, yol üstünde kan ter içinde kalmış arkadaşlannın he- men yardımına koşuyoriardı. Çalışkan, disiplınli, dayanışmacı hayvanlardı kanncalar. Ayakta kala- bilmek, kendılerinın dışındakı dünyayla başa çıka- bilmek için hep bir arada, koloni halinde yaşıyor- lardı. Balkon parmaklıklan üzerinde gidip gelen kann- calann, kafamda bırden Türkiye Büyük Mıllet Mec- lisi'ni, o yüce çatının altındaki milletvekillerini çağ- nştırması doğrusu bana oldukça yadırgatıcı gelmiş- ti ilk anda. Öyle ya, bu mınik kanncalann ne ilgisi vardı, ne ilgisi olabilirdi o kocaman milletvekilleriy- le? Bu tuhaf çağrışımı kafamdan kovmak istiyor, ama birtürlü başaramıyordum. Gözlerim hâlâ ka- rıncaların üzerindeydi... Dalmış onlan izlerken bir- den ben de, kanncalar da bir "pıt" sesiyle irkildik. Hepsi bir anda durdular. Parmaklığın üzerine yu- karda bir yerlerden bir kuş kakası düşmüştü. Taze ıslak kuş kakasının içinde üç kannca debeleniyor- du. Benim, "şimdi neolacak? "dememekalmadan, bütün kanncalar kakaya doğru yönelip ınsan aklı- nı durduracak bir kurtarma çabasına giriştiler. Ka- ka kurumadan, üç kannca kuruyan kuş kakası için- de tıkanıp, boğulup ölmeden kurtarıldı. Bu rastlan- tı daha da şaşırtmıştı beni. Buna daha önce tanık olsaydım, gördüklerim kafamdaki çağrışıma haklı bir neden olabilirdi belki... Ama böyle olmamıştı... t Belki de o minik kanncalar dâğüdi kafamdaki çağnşımın kaynağı... Peki, neydi? Duvarda, ardın- da parlak izler bırakarak, yavaş yavaş ileıieyen sü- müklüböcek, hiç durmadan "guk guk" diye öten kumru, rüzgârda salınan taze söğüt dalı olabilir miydi? Yoksa gordüğüm, bu sabah gördüğüm her şey, doğa, doğanın saflığı, temizliğı miydı kafam- da Ankara'yı çağnştıran? Onlar da, Ankara'daki- ler de bu güneşli, ılık haziran sabahı kadar saf ve temizdiler. Nasıl kediler birbirlerini yalayıp temizli- yoriarsa, nasıl kumrular birbirierinin bitlerini gaga- lıyoriarsa, nasıl kanncalar birbirierini kaka içinde bo- ğulmaktan kurtanyoriarsa onlar da birbirierini pak- layıp, aklayıp temizlemişlerdi... Dün akşamdan be- ri her şey temiz, her şey saf, her şey aktı Ankara'da... Bulmuştum. Kafamdaki çağrışımın nedeni tek başına kanncalar, böcekler, kuşlar, çıçekler değil- di. Bunların hepsiydi. Doğaydı. Doğanın tümüydü. Milletvekiderımiz, mılletvekıllerimızın hepsi doğa gibi temiz, tertemizlerdi artık. En renkli deterjan reklamları bile sönük kalırdı onlann yanında. Yeni yıkanmış bir yatak çarşafı kadar beyazdılar onlar... Şimdi temiz temiz tatile çıkacaklar, dönünce de ce- zaevlerindeki katillere, yankesıcilere, dolandırıcıla- ra, soygunculara, hırsızlara, uğursuzlara af çıkar- tıp "kader kiriileri"r\\ paklayacaklardı. Temiz toplu- mumuzun tertemiz öncüleriydi onlar... Ve doğa bile kıskanacaktı onlan... Faks:0212-723 84 97 e-mail: dkavukcuoglutgtuyap.com B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAGA: l/Cehennem... Çıkaryol,çare ^ 2/Bıryerdebı- 2 nken sıvılan dı- „ şanya akıtmak- ta kullanılan 4 boru ya da c oluk... Kemal Bilbaşar'ınbır 6 romanı. 3/ Sü- 7 merlerde sağhk tannçası.. Dık ° vedennyamaç. 9 4/Smırnışanı... Toprak, kum ve saman elemeyeyarayanmde- 1 liklıkalbur. 5/Cömert. 2 6/Dökülen tohumlarla 3 ertesı yıl çıkan tahıl. . Üstü kapalı olarak an- latma. 7/ Saf pamukla dokunan bir tür ku- maş... Utanç duyma. 8/ ' Duyuru... Denizlerde yaşayan ıki çenetli ve ın 9 1 2 3 4 5 6 7 bedenli yumuşakça cinsı. 9/ Erkek keçı.. Manısa ya- kınlannda, doğal eserlerin korunması amacıyla ulu- sal park kapsamına alınmış dağ. YUKARIDAN AŞAĞIYAT— 1/ Kutsal olduğu için dokunulmaması gereken şey... Sözleşme, bağıt. 2/ Müzıkte üç ya da daha çok sesın bir aradatınlaması... "—-Oraloğlu": Tiyatrooyuncumuz. 3/ Eski dılde su Başkalannın sırtından geçinen kim- se. 4/ Erendiz Atasû'nün bir öykü kitabı... Çanakka- le'nin bir ilçesı. 5/ Elıne ayağına çabuk, çevık 6/ Şaşı- lacak kadar çirkin olan şey... Roma mıtolojısınde venm- lilik tannçası. 7/Moliere'in "Hastalık Hastası" adlı ya- pıtından Ahmet Vefik Paşa'nın yaptığı uyarlama... Ka- lınbükülmüş sıcim. 8/ Asya'da bir ırmak... " — oluyor halımı takrıre hıcabım" (Nıgâr Hanım). 9/ Avrupa'da bir başkent... "Oğuz — " : Karikatür sanatçımız.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle