Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 16 HAZİRAN 2000 CUMA
DKI
Bir türlü gelemediği memleketi, Nâzım 'la buluştu... ve leylak veyurdunun toprağı...
Nâzım...Çınar..Birdeben
Bolşoya
Nikitskaya
No 43 L
Nâzım'a gelen gruba
Moskova Büyükelçisi
Nabi Şensoy kendi
konutunda bir
resepsiyon verdi...
Büyükelçi'nin bu
nazık davetıne
gittiğimde hoş bir
sûrprizk karşılaştun;
daha doğrusu daha
önce hiç görmediğim
birakrabamla!.
Ticaret Müşaviri
Aydın Sezer, yani
uzaktan akrabam gece
boyunca ilgısini
esiıgemedi...
Büyükelçilik
Rezidansı'nın ilginç
hikayesüıi de ondan
ögrendim:
"Bolşoya Nikitskaya
Caddesi'ndeki bu
görkemli yapı ilk
haliyle 18. Yüzyıl
sonunda lev
Tolstoy'un, "Savaş ve
Banş" romanında
Prcns Nikolay
Sergeyeviç
Bolkonskiy ismiyle
yer verdiği dedesi
General N.S.
Volkonskiy'e aitti.
Daha sonra birkaç kez
el değiştiren yer
1898'dearsaolarak
tekstil fabrikatörü
Valentin Asigkritoviç
Balin tarafından satm
alındı. Anlatıldığına
göre zengin fabrikatör
sevgilisine (ya da o
zamanki
tanımlamayla
metresine) hediye
etmek üzere avuç
dolusu para
harcayarak mımar
Zelenin'e proje
çizdirdi ve arsanın
ûzerine muhteşem bir
malikâne yaptırdı.
Ancak, gelin görün ki
metres bu malikâneyi
beğenmedi, burun
kıvırdı!.
Öfkesinden
deliye dönen aşık
fabrikatör de
sevgilisini
malikânenın
penceresınden atarak
öldürdü!..'", Aydın
Sezer bu hikâyeyi
anlattıktan sonra beni
dev boyutta bir
portrenin yanına
götürdü ve ışaret etti;
-Işteo metres!!!
Maria Pravot imzah -
tabloya uzun uzun
baktım.
Duru beyaz tenli,
masum bakışlı bu
güzel kadının ölüm
anını düşünüp
ürperdim...
-Acaba, fabrikatör
Balin uğruna servet
harcayacak kadar çok
sevdiği metresini
öldürdûkten sonra
neler hissetmişti?!..
Nâ&m'ın
kasketiL
O resmi son anda
farkettim...
Nâznn'ın kasketlı,
kızıl bakan resmini!..
Masasının üzerinde
Rusça'ya çevrilmiş
eserlerine göz
gezdirirken
farkettün... En
köşede. hafif gölgede
kalmıştı... Nâzım,
kıpkırmtzı fonun
üzerinden
gûlümseyerek
bakıyordu... Başında
işçi kasketi... Alt sağ
köşede bir orak
çekiç... Alttaki resmi
daha sonra farkettim...
O da kızıl fonlu...
Resimde sekiz kişi...
dördü ayakta, dördü
oturarak poz vermiş..
Ortada Mustafa
SuphL.altında bir
yazı;
-Türkiye işçi sınıfi
•"fehiflerîndeh Musfafâ~
"Suphi, EthenıNejat ve"
arkadaşian... Sag
köşede ise bir
=zaınâfiianfi
meydanlarda çınlayan
sloganı;
-Yaşasın işçi ve
köyiülerin biriiği!..
"T^v irseklerimi masaya, ellerimi de çeneme dayayıp
/ I pencereden karşıdaki ağaçlan seyre daldım...
J~S Uzunluğunu hiç bilemeyeceğim kadar zaman geçti...
Ve, Nâzım 'ın sandalyesine oturmuş, Nâzım hn masasına
yaslanmış, Nâzım hn belki binlerce kezyaptığı gibi karşıdaki
ağaçlan seyre dalan ben, kendimi "karlı kayın ormanında"
dizelerini mınldanırken yakaladım...
G
ençliğimin kahramanıydı onlar. ArbatSokağı'nın
asi ve asilçocuklaru.. Okurken tarifsizgözyaşlan
döktüğüm, ağlarken kahkahalarla güldüğüm,
benim çocuklanmın ve de çocukluğumun sokağına büyük
bir coşku, büyük bir heyecanla gittim. Ama o sokak artık
benim sokağım değıldl Arbat Sokağı dilenciler, yankesicüer,
fahişeler, turistler ve hippiler tarafından işgal edilmiştL
f
üreğimin Sesinden
, Leningrad
Notları
O
akşamı bir Rus lokantasında nok-
taladık. Rehberimız îvan(Mos-
kovalıydı, Türk Dili ve Edebiyatı
mezunuydu. Aynca sıkı bir Antikomünist-
ti!) gideceğimiz yeri ve yemeklerini anla-
tırken ne kadar iyi olduğunu şu sözcükler-
le tarif etti:
- Hiç merak etmeyın, yıllarönce Koç Ai-
ksi'nı de aynı lokantaya götürdük, çok
memnunkaldılar!..
Yemekler olabildiğince kötü, içküer ise
alabildiğıne kazıktı!.. Ama ilginç bir ge-
ceydi. Lokantanın paravanla aynlrnış diğer
bölümünde düğün vardı. Rehberimiz tipik
bir Rus düğünü oldugunu belirtince izle-
mcye başladık. Kısaca anlatacak olsaydım
sarunm şöyle tanf ederdim:
- Elinde mikrofon, nefes bile almadan,
sürekli konuşan bir adam... ardı ardına fon-
dip yapılan votkalar... Hep bir ağızdan ya-
pılan "gDrka" yani "öpüşün" tezahüratla-
n... Ve durup dunıp öpüşen gelinle da-
mat!..
O kadar çok konuşuldu ki; yanımda otu-
ran Can Dündar, "anlaşıkü" dedi, "bu
memleket de çok konuşmaktan batnnş!_"
Sonunda konuşmalar ve hediye faslı bıttı.
Gelın, damat ve davetliler orkestranın çal-
dığı Amerikan şarkılan eşliğinde dans et-
tiler!.. Gecenin sonunda o gün gördükle-
rimızi Moskovskaya votka eşliginde değer-
lendırdık. Necati Doğru, CoşkunAral,Ce-
lal Başlangıç, Nebfl Ozgentûrk, Can Dûn-
dar, Rntkar A*fe,Tank,Vkan,HalUErgûn
, Zeynep Onü ve benim katiîdığım <feğeî-
lendırme kurulundan şu ortak yargı çıktı:
- Feodal, komünist ya da liberal; gelmiş geç-
miş tüm yönetimler kentli olmanın gere-
ğini yapmış!. Toplumun çıkan her zaman
bıreyin çıkannın önünde tutulmuş. Işte bu
nedenle Moskova'da çirkın, uyumsuz ya da
daha alışkın olduğumuz deyirnle kaçak ya-
pı yok. thtişam, zarafet, soyluluk var... Ahh
tstanbul!.. Bu tanhı karann altına yürek-
ler dolusu ımzalar auldıktan sonra günü nok-
taladık. Odamın penceresinden gece ma-
vısı altında bembeyaz duran Bolşoy Tiyat-
rosu'nu seyretüm uzun uzun... Sonrayatnm.
-Yann, Nâzım'ın ölümüne uyanacagim!..
Novodevlcye Mezarlığı...
Tk 7"ovodevicye Mezarlığı... Karşım-
l \ l da Nâzım... Başucunda çok istedi-
Â. V ği, uğruna dizeler yazdığı çma-
n...Yanı başında bir başka dizenin kahra-
manı, saçlan saman sansı, kirpikleri ma-
vi Vera.. Çınarla Vera bakışıyor... Çınarla
Vera konuşuyor... Kolay değü, 37 yıllık
hasret belki dızelere dökülüyor... Çınann
yani sıra ülkesinin dört bir tarafından yü-
rek dolusu toprak ve leylak Nâzım'ın me-
zanyla buluşuyor. Bir türlü gidemediği
memleketi Nâzımla buluşuyor...
Nâzım'ın değerinl bilmedlniz'
öylenecek ne kaldı?.. O gün o muh-
teşemmezarlıktasevinçvardı,hüzün
vardı, buruk birmutluluk vardı. Müş-
fık Kenter o en güzel sesiyle "TarantaBa-
bu" dizelerini okurken boğazlara takılan
ve bir türlü atılamayan hıçkınk vardı:
- Yaşamak güzel şey Taranta Babu, ya-
şamak güzel şey...
Güneş Karabudaanlanyor, gözlerbuğu-
lanıyordu:
- 1971'de Şili'de dünya şairi PabfcjNe-
ruda ile görüştüm. Nobel ödülünü yeni
kazanmıştı. Yüzüme baktı ve aynen şun-
lan söyledi: " Bize şair diyorlar.. Bizi şair-
den sayıyoriar ama esas şair Nâzım Hik-
mettin. Ve ne yank. siz onun laymetini bi-
lemediniz!_"
Kuvâyı Milliye Destanı'nın şairine do-
kunarak yavaşça "hoşça kaT dedim, "se-
ni mahkûmedenferin.seni yurdundaneden-
lerin bugün isimleri bile anımsanmryor...
Onlann bugün sana küfür eden torunlan-
nın tsimkri deyann unutulacak— Ama bak
senyaşıyorsun- Vtğitçe, özgürce, dimdikJ"
SonraNovodevicye Mezarlığrnı dolaştım.
Birkaç ay önce ölen Raisa Gorbaçov'un,
dünya edebiyatınm devleri GogDİ, Çehov
tanfll buaktua. Hgf btrmc ınsanlık admet
te.şekkürettim... Adırubitebılmedigımbir
generalin cenaze törenini izledim. Bando-
nun ıç burkan marşı ne kadar ustaca ve
saygıyla çaldığına tanık oldum... Sonra
mermerden bir mezar taşının köşesine ili-
şip masmavi gökyüzünün, yeşilin ve ses-
sızligin kokusunu içime çektim... BÜ an bu-
rada olmak, Nâzım'a dokunmak, çınarı
okşamak kelimelerle anlatılamayacak den-
li mutluluk venciydi...
Biliyor musunuz, ben mezarlıklardan
çok korkanm!.. ÇocukJuğumdan beri, he-
le gece vaktı mezarüklar bir kabûstur be-
nim için... Ama Novodevıcye Mezarlığı o
kadar güzel, o kadar yeşil, o kadar güneş
doluydu ki, açıkçası;
- tnsanın ölesi geliyordu!..
Teslim olmamakta
bütün mesele
T Tloraya Pesçanaya Sokağı'ndayız...
1 / Suadan bir sokakta sıradan konut-
V lar... Sosyal konutlar... Ama bir ta-
nesi diğerlerinden hemen aynlıyor... Ke-
mer kapının yanındakı duvarda kocaman
bir levha, üzennde Nâzun Hikmet'in adı...
Rusça ama anlamamak mümkün değü...
Rusça yazılan gayet iyi Türkçe bilen Na-
taşa çeviriyor:
- Nâzım Hikmet: Bu evde 1952 yılından
1963 'e kadar Banş Ödülü sahibi Türk ko-
münist şair oturdu ve calıştı...
Kemerkapıdan geniş, ferah, agaçlann ha-
fıf hafıf hışırdadığı eskı bir avluya geçtik.
Sonra eski bir kapının zilini çalıp, çok es-
kimiş merdivenlerden çıktık. Çok çok es-
ki bir asansörvardı ama cahşmıyordu!.. Yi-
ne eski, aşınmışbir kapının önündebizı 'Ve-
ra Tulyakova, Nâzım'uı lcansı, sevgilisi,
yoldaşı bekliyordu...
- tşte Nâzım'ın sevda, kavga ve sıla şi-
irlerini yazdığı, iki metrekarelik antresin-
de 63'ün 3 Haziraru'nda yığılıp kaldığı
evuıdeydık!,. —
Ve şaşkın ve hayreöeriçmdeydik!.. Top-
lasanız 90 metrekare ancak gelecek ev Nâ-
zım'dan bu yana aynı titizlikle korunmuş
kollanmıştı. Vera 37 yıldır bu küçücük ev-
de Nâzım'la birlikte yaşamayı sürdürmüş-
tü... sankı aniden yatak odasının kapısı açı-
lacak, Nâzım "kusura bakma>ın. karşüa-
jamadım" dıye özurdı Jeyerek çıkacakt4..- -
Kûçûcük salonun duvarlannda onlarca
^resim... Bir köşesinde halıya işlcnmiş
Mesele esir düşmekte değil,
Teslim olmamakta bütün mesele.
Vera çok duyguiandı, sesı titreyerek "çok
çokdeğerH Şimdi ben bunu nereye koysam,
değerli bir köşe bulmak gerek" diye telaş-
landı... Gerçekten de evuı dört bir yanı do-
luydu! . Nâzım'ın masasının baştndayım...
10 metrekarelik çalışma odasının duvarla-
nresımlerlebezenmiş. BırduvarPabloPi-
casso 'nun orijinal, bizzat ımzalayıp hedi-
ye ettigi resimlere aynlmış.. Inanılmaz si-
yah beyaz ve renklı Picasso resımlennı ilk
kez bu kadar yakından görüyorum... Akıl
almayacak bir servet.. Ama Vera onlara
hiç dokunmamış yalnızca korumuş.
Karşı duvarda Abidin Dino resımlen...
Hani o "sen mutluluğun resmini çizebOir
misin Abidin" dızelenndekı yoldaşının
muhteşem çızgilen... Hemen yanında Av-
ni Arbaş' ın çizgileriyle bir Nâzım portre-
si. Ahmda Arbaş'ın Vera'ya ithafi; *\fera'ya
sevgilerie-17 Kasun 1%1 Paris". Bir de
Arbaş'ın 195rdeyaptığibirkarakalemre-
sim, alündaki ithaf ise şöyle:
- Sevgili Nâzım Hikmet'e kavuşmak
ümidiyle...
Cadde. ağaç ve ku; sesleri "'
"Tk Tâzım'ınmasasıpencereyedayalı...
J\l Sandalyeyeoturduğunuzdacadde
JL V veağaçlargörünüyor, birdekuş ses-
leri.. Sandalyeye oturdum, önce iki eskı dak-
rilodan küçük olanına dokundum usulca...
sonra Vera'nın Refik Erduran' ın omzuna
yaslanmış resmine daldım... Vera mutlu...
Vfera gülümsüyor.. ^Fâzrnı'm (yamberrirrr)
solunda bıraz yüksekte Tobtoj' 'un müthiş
etkileyici yağlı boya portresi, hemen ya-
nında Nâzım'la Vera'nın karakalemle çi-
zilmiş gibi duran büyük bir fotoğrafi... Pa-
ris'te Notre Dame Katedrali'nin önünde
mutlu, gülümseyen bir resim... Soluma
doğru uzandım, Nâzım'ın Italyanca'ya
-çevnbaışikieiltlikşHrveoyaBİanHialdfflj.
Kapaklar Abidin Dmo taıafmdanıesiııüeiK
i d î k
- Vera'cığima... Sensizliğin, yani şehrin
son köşesinde, sokak feneri oluşum...
tmzalamış ve tarih atmış; 22. XII. 1960...
Küçük daktılonun kapağını açtım, içinde
iki not; "Mobüyacrya resim >üllanacak_"
ikincı notta bir isim ve adres; "Pabto Ne-
ruda- ŞflL" 2 Haziran 1963 'te Şili Büyü-
kelçiliği 'ni arayıp şaır dostu Neruda'nın ad-
resini almış. Vera'sıyla birlikte Şili'ye git-
mek için... Ama olmamış, olamamış.. Er-
tesi sabah yedi sulannda gazetelenni alma-
ya giderken o küçücük antrede kavgalar-
la, sevdalaria, hasretlerle geçen 61 yıllık öm-
rünü noktalayıvermiş... Yani o not, Nâ-
zım'ın elıyle daktüonunkapagına iüştirdi-
ği not tam tamına 37 yıldır orada duruyor-
du!..
Nazdorovya Nâzım
ırseklerimi masaya, ellerimi de çe-
neme dayayıp pencereden karşıda-
ki ağaçlan seyre daldım... Uzun-
luğunu hiç bilemeyeceğim kadar zaman
geçti... Ve, Nâzım'm sandalyesine otur-
muş, Nâzım'm masasına yaslanmış, Nâ-
zım'ın belki binlerce kez yaptığı gibi kar-
şıdaki ağaçlan seyre dalan ben, kendimi
"kariı kayın ormanında"' dizelerini mınl-
danırken yakaladım...
- Ve masaya yuvarlanan bir damla göz-
yaşını O'na armağan ettim...
Gitmeye yakın, salonda küçücük votka
kadehlerimizi havaya kaldınp bir dikişte iç-
tik ve sessizce andık büyük ustayı:
-Nazdorovya Nâzım, şerefıne... seni çok
özledik...
Arbat sokaflı çocuMan..
G
ençliğimin kahramanıydı onlar...
Arbat Sokağı 'nın asi ve asil çocuk-
lan... Okurken tarifsiz gözyaşlan
döktüğüm, ağlarken kahkahalarla güldü-
ğüm, sığuulası düşlere sürüklendiğim be-
nim çocuklanmın ve de çocukluğumun
sokağına büyük bir coşku, büyük bir he-
yecanla gittim... Ama o sokak benim so-
kağım değildi!... Bu bana çok uzak Arbat
Sokağı dilenciler, yankesicüer, fahışeler, tu-
ristler ve otuz yıl gecikmiş hippüer tara-
fından işgal edihnişti...
-Arbat sokağı artık turistik bölgeydi!..
Hüzünlendim... Birbaştan diğerine yü-
rüdüm. Yeni evlenmiş bir çifte öpüşmele-
ri için tempo tutan gruba katılıp "dorka"
diye avazun çıktığı kadar bağırdım... Tu-
rist olduğumu anlayınca beni kaaldamak
için elinden geleni yapan sokak satıcılany-
la kıyasıya alışveriş yapıp gönüllü kazık-
landım!.. Çaldığı kemanlar kendilerinden
büyük dünya güzeli iki küçük dâhınin Rah-
maninov, Çaykovski nağmelerini yudum-
layıp cebimdeki rublelerin önemli bölü-
münü onlarla paylaştım... Dev reklam pa-
nosunda baştan çıkancı bir tavırla gözle-
rinizın içine bakarak Cola içmeye çağıran
Rkky Martin 'e dil çıkardım!.. Sonra da,
yeni Arbat Sokağı'nın en çirkin cafesine
oturup, benim Arbat Sokağım şerefme buz
gibi bir stolichnaya içtim...
- Yeni Arbat Sokağı'nı hiç arkama bak-
madanterk ettim!..
O akşam, Necati Doğru, CetalBaşlangjç,
Gül SeJçuk ve ben Bolşoy Tiyatrosu'nun
hemen arkasmdaki turistik olmayan bir
Rus lokantasında yemek yedik. Dtİ btbae—
; sempatik Slav garsonlttrm sundukla^
ekk iik- ahla
zım portresi... Hemen karşısmda eski ko-
naklarda rastlanacak türden sarkaçlt bir sa-
at. Verahepımızı sıcacık karşıladıktan son-
ra hediyesinı KıymetCoşkun verdi; bronz-
dan bir Nâzım rölyefi, Mehmet Aksoy im-
zalı. Üzerinde Nâzım' d i l r i
Işte böyle Laz Ismail
ra'ya imzalanmış.
^=Bk ciltteNâzjmelyasasıyla şöyle y»="
mıştı:
-Vera'cığima... Şehnne ulaşamadan bi-
tinrken yolumu, bir gül bahçesınde dınlen-.
dinı senin sayende...
ıştedıfc
Moskova'da bir Rus gibi eğlendik!..
Ve bır gecç yansı kuzeye, eski basken-
Öcinci ciltte ise şöyle yazryoTdu:
te, yeni adı St.Petersburg olan Lenin -
grad'a doğru uzun birtrenyolculuğuna çık-
tık...
SÜRECEK
BİR BAKIMA
SERVER TANİLLİ
KapRalizmin Kara Kitabı
Şimdi yerine geçen oğlu Beşir'le nasıl bir say-
fanın açılacağı üstüne tahmınler yürütüledursun, Ha-
fız Esad'ın lehine kaydedilebilecek tek not var:
Suriye'de bir otuz yıllık istikrar döneminin yaratıcı-
sı olması! Ama neyin üstüne oturuyor o istikrar? Kan,
acı ve yoksulluk üstüne değil mi? Ne denirse den-
sin, aslında bir "kara kitap" konusudur o yıllar. O
kitabın en acıklı sayfalannda da, ülkemiz aleyhine
kol-kanat gerilmiş bir terörün, Kürt-Türk binlerce
insanımızın canına kıymasının öyküsü yazılıdır.
Peki "Suriye'nin Kara Kitabı"nı, "Ortadoğu'nun
Kara Kitabı"ndan ayn düşünebilir misiniz?
Dünyanın o yöresini -başta petrol uğruna- bö-
lüp parçalayarak halklan, etnikleri, mezhepleri bir-
birine düşürerek saltanat sürmek, gökten bir yaz-
gı olarak inmediğıne göre, kımin marifetidir acaba?
"Kapıtalizmin Kara Kitabı'mn bir sayfası da o ol-
masın sakın?
Güzel de, niye böyle bir hatırlatma bugün?
•
Berlin Duvan'nın yikılışının arkasından estiriien ide-
olojik rüzgârı hatırlatmaya gerek yok: Sosyalist uy-
gulamanın kimi günahlan da bahane edilerek, ge-
lecek, tek bir toplum modelıne indirgenir. Kapita-
list modeldir bu. Kapitalizmin egemen olduğu dün-
ya özgür dünyadır. Ideal değilse bile en azından do-
yurucu tek model odur; ondan başkası yoktur ve
olmayacaktır, denir.
Pek de şatafatlı bir ad konur bu ideolojiye: Libe-
ralizm!
überalizm aşağı liberalizm yukan: Yaşasın libe-
rafizm!
Dünyamızda, hangi ülkede olursa olsun, iri kıyım
medyanın, onunla birtik aydın ve gazetecilerin hep
birlikte çağırdıklan türkü budur son yıllarda. Üste-
lik, kelimelerin çağnştırdığı anlamlar da unutulur. De-
mokrasiye elbette diyecek yoktur; o yalnız fikir öz-
gürlüğünü değil, eşitliğı, hele hele ulusal zenginli-
ğin eşitçe bölüşümünü de dayatır. Yani siyasal de-
mokrasinin yanı sıra, bir de "sosyal demokrasi"
vardır.
Peki ya liberalizm?
Onun ilk hatıra getirdiği, "Bırakınızyapsınlar, bı-
rakınız geçsinleri" değil mi?
Uzaklardan örnek getirmeye gerek yok, kavra-
mı oturup kalkıp beyinlere kazımak amacıyla çır-
pınan Türkiye'deki kimı kalemler içinde, işçinin ve
emekçinin haklanna tek bir satırla olsun sahip çık-
mayanlan da göreceksiniz; o taifenin "liberal de-
mokrasi" adına önerdiği de, laik Cumhuriyet'i tas-
fıye etmeye kararlı gerici güçlerin yollannı açmak
adınadır. Dahası, sınlsıklam aydınlanma düşmanı,
akılcılığın hasmıdırlar. Garip mi? Hayır! Savunduk-
lan "piyasa demokrasisi"rwn doğal sonucudur bu!
Sonra, hep "liberalizm"deyipde "kapıtalizrrr\an-
mamak neden? Temeldeki düzeni gözlerden sak-
lamak, yutturmaca değilse ne? Dikkatlerden kaçı-
nlmak istenen bir şeyler mi var yoksa?
•
y. -Fransa'da 1997'de, altı tarihçi, KomünizminKş-
ra Kitabı adıyla bir kıtap yayımlamışlar ve epeyce
gürüttü kopanp hararetli tartışmalara yot açrntştar-
dı. Bu arada, içlerinden biri, sapla samanı birbiri-
ne kanştınp faşizmle komünizmi de aynı şey diye
sunmuştu okuriara.
Fransa bu; Stalincilikle asla ilgisi olmayan kimi
ciddi tarihçiler de karşı çıkıp rezil etmişlerdi kitabı.
Ben de 21 Kasım 1997 günlü Cumhuriyet'te, Bir
Kara Kitap adlı yazımda, bu tartışmalan okurlara
yansıtmaya çalışmıştım. Ama daha anlamlı bir şey
olmuştu o sıralar Fransa'nın ılerici-sosyalist yazar-
lan da, kısa bir süre sonra Kapitalizmin Kara Kita-
bı'nt yazıp, bir bakıma ötekine yanıt veriyorlardı.
Konunun bizdeki serüveni ise şu: Bu sonuncu ki-
tabın Türkçe çevirisini 1999 Ekimi'nde Evrensel
Yayınlan yayımlar, ama kayda değer bir yankı yap-
maz. Komünizmin Kara Kitabı ise, bu ilkbaharda
Doğan Yayıncılık'ta çıktığında, tekelci gücün bol rek-
lamı, kitabın duyulmasını sağlarken tartışma gün-
demine gelmesini de başanr.
Düzenimiz için de pek doğal bu: Parayı bastıran
kazanacak!
Geriye, okurun sağduyusu, özellikle de külyut-
mazlığı kalıyor. Onun herhalde ilk okuması gereken,
kapitalizmin beş yüz yıllık sömürüsü ve insanlığa -
bugün de- çektirdiği acılann en yetkili kalemlerden
öyküsü olacak. Onu okumadan Komünizmin Ka-
ra Kitabı'n değerlendirmesine imkân yoktur. Ka-
pitalizmin Kara Kitabı'n okuduğunda da belki asıl
kazancı şu olacak: Insanlık, böyle birsistemin için-
de hapsolamaz; kapitalizmin ebediliği bir masal-
dır. Yeni bir yüzyılın başında bunu öğrenmenin ya-
rannı ise, yaşadıkça görecektir okur.
Bilinçtenme: Ama önce bu konuda!..
17 Haıiran Lunurtvbh y
Türkûler
£18.00
Istiklal Cad. (Fransız Konsolosluğu yanı) Taksim Tel: 252 38 81/82
Ehliyet, sigorta kartı ve nüfus cüzdanımı
kaybettım. Hükümsüzdür.
OKTAYÖZÇELİK