Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
15 HAZİRAN 2000 CUMA CUMHURİYET SAYFA
JvLJl-iJ. LJJtl. kultur@cumhuriyetcom.tr 15
Mîna Urgan için asıl marifet küçük mutluluklarlayetinmek ve tat alabilmekti
Sosyalizm inancıylayaşadıKühûrServisi - "Bu kadar acı görü-
yorsun, hâlâ yaşıyorsun. Kişisel acılar-
la basedebfliyonım. Ama toplumsal fe-
laketfer. depremler, sav-aşlar, etnik ça-
bşmalar, polisimizin tutumu... Bunlar
beni mahvediyor. Yaşamaktan bıktım
ve ırtanıyorum. Biraz ayıp oldu bu ka-
dar çok yaşamak-"
84 yaşında yitırdiğımız Ingili2 Ede-
biyatı profesörü, yazar, çevirmen Mîna
Urgan, yaşama keyfi ve felaketlerle
artık 'başa çıkaımyordu'. Artık kendi
için kitap okumak ıstıyordu. Anlatmâ-
dıklan için hiç pişman değildi. Çok az
vakti vardı ve bu vakti de klasikleri
tekrar okuyarak geçirmek ıstiyordu.
'Detikanlı babam' dediğı babasını
iki yaşındayken yitırdı Mîna Urgan.
Babası Tahsin Nahh, edebiyatınuzın
Fecr-i Ati adh kuşağından şair ve ya-
zardı. Çok ilginç bir kişilıği olan an-
nesi Şefika Hanım hıç okula gitme-
miş. Kitabında son derece zarif, alım-
h, karizmatik bır kadın olarak tanım-
lar annesini: "Çok güçlü bir kişiliği var-
dL Annem bir fenomendL Şefika solcu
değidi amafleridydi.Gerçekten Kema-
Kst'ti. Devrimleri içtenlilde benimse-
mişti, hiçbir solcu yanı yoktu. İnanmış
bir Müslümandı. ama ilerichdi. Bir
gûn demedi ki, namaz kıL, ibadet et
Ama beninı ateist ofanama üzülürdü.
Bu kadar baskın bir karakterin yamn-
da hiç ezilıneden büyüyebilmemi, Şe-
fika'ya bağh bir mucize olarak görü-
yonım."
öflretmenllk bir tutkuydu
Kocasını kaybeden anne, Mîna Ur-
gan dört yaşındayken ıkinci evliliğinı
ünlü yazar Falih Rıfkı Atay ile yapar.
Falih Rıfkı, küçük Mîna'ya baba yok-
lulugunu hissettirmez, 15 yaşına dek
büyütür. Bir süre Notre Dame de Si-
on'da, yani Fransız Kız Lisesi'nde oku-
yan yazan, üvey babası oradan alır,
Arnavutköy'deki Amerikan Kız Kole-
ji'ne yazdırır.
Mîna Urgan bu okulu bıtirdikten
sonra tngiliz Edebıyatı bölümü he-
nüz kurulmadığı için tstanbul Üniver-
sitesi Edebiyat Fakültesi Fransızca Bö-
lümü ne cırer
1935 ten sonrakı on yu Istanbul Unı-
versitesi'nde öğrenim görmek büyük
bir şanstı. Hocalar Almanya ve Avus-
turya'dan gelip Türkiye'ye sığınan ün-
lü profesörlerdi, "bütün öğretim kad-
rosu mükemmeldi."
Edebiyat alanında çığır açmış ünlü
profesörierden önce Alman Leo Sph-
zer, sonra Eric Auerbach hocası olur.
"SpHzer'in bana yapüğı asıl büyükiyi-
lik, öğretmenlik konusunda verdiği
ipuçlamdı. Ders vermek için kürsüye
çıkmamn, biraz da sahne\e çıkmaya
benzediğimondanöğrendim.Buhoca-
'eni ayakta
tutan asıl inanç,
sosyalizm inancı.
Bence bu
felaketlere onun
için göğüs
gerebildim.
Yobazlığa
karşıyım, ırkçılığa
karşıyım,
gericiliğe
karşıyım.
tnsanların
sömürülmesine ve
savaşa karşıyım.
Sosyalizmden,
sevgiden,
. kardeşlikten,
'••' aydınlıktan
yanayım.
'u toplumda
büyük mutluluklar
. , yok. Kişisel
mutluluklann
peşinden koşmak
ayıp. Böyle bir
toplumda ben
mutluyum demek
için küçük
mutluluklardan tat
almak gerekiyor.
nın öğrencisi olmak, her bakımdan
muduluktu."
Spitzer'in sayesmde gudiği öğret-
menlik mesleğini tutkuyla sürdüren
Mîna Urgan için "ögretmenlikten vaz-
geçmekyaşamdanvazgeçmektr. Anı-
lan daöğretmenlığinin birdevamıydı.
^.Am^kilabmda sevdi^i sâydığı dostla-
nnın yanı sıra"sevmedîkleruıden"9e
söz eder: Ahmet Haşim. Yahya Ke-
mal, Hab'de Edip, Necıp Fazıl, Cevat
Şakir, Abıdın Dino, Sabahattin Eyu-
boğhı, Vedat Günyol. Hakt Çambel.
Güzin Dino, Mehmet Ali Aybar, Be-
hice Boran, Aliye Berger, Cevat Şakir,
Füreya. Cahıt Sıtkı. Orhan VeK, Me-
lihCevdet, Oktay Rifat, Aziz Nesın Abi-
din Dino, Neyzen Tevfik, Sabahattin
Eyuboğhı, Akşit Göktürk, Oğuz Atay,
Ece Ayhan...
1939'da Ingiliz edebıyatı doktorası
yapması ıçın Fransadan hükümet bur-
su verilir. 9 ay sonra savaştan dolayı Is-
tanbul'a döner. 1940 yılında Edebiyat
Fakültesrnın yeni kurulan Ingiliz Ede-
bıyatı Bölümü'nde asıstan olur. Bölü-
mün başına getırilen Halide Edip Adı-
var ile uyumlu bir işbirlıği içinde ça-
lışamaz. "Halide Hanım, akhn alma-
r yacağı kadar bümiyordu, çünkü oku-
îriazdı. Dediğt dedîkti. Yani hayaüm,
onun asistanryken 10 yd. zehir oldu. Bu
ara Fransa'ya ghtim."
'Sosyalizmden yanayım'
Solcu olduğunu her zaman açıkca
söyleyen Mîna Urgan, polıtik eylem-
lerin içinde de bulunur. Kitabında 27
Mayıs 1960 Devrimi'nın ilk günlenn-
de görüp yaşadıklannı anlatırken "ilk
otuz gün bir ihtilal havası içinde öyle
coşku dolu günler yaşadık ki, mutiuy-
duk" der. 12 Mart 1971 ve 12 Eyl'ül
1980 darbeleri günlerinde'yaşadığı
olaylara da yer verir kitabında, yorum-
lar ve eleştirilerle.
"EKzabeth DevriTıyatrosundaSo\-
tanlar" konulu teziyle 1947 "de doçent
oldu. Aktör ve şair Cahit Irgat ile ev-
lenir, iki çocugu oldu. Genç yaşta yi-
tirdiği oğlu şair Mustafa Irgat ve oyun-
cu Zeynep Irgat. Evlenmek üwıt de-'
ğıl, çalışmak ıçın yetıştınlen Mîna Ur-
gan, özel yaşamını 'teşhir etmeyi' hiç
doğru bulmadı.
1962'de Türkiye lşçi Partisi'ne üye
oldu. Demokrat Parti hükümetince pro-
fesörlüğü engellendi. 27 Mayıs'tan he-
men sonra profesör olan Urgan, üç ay
sonra 147'lerle birlikte 'komünist' ol-
duğu gerekçesıyle üniversıteden atıl-
dı. Daha sonra yeniden tstanbul Üni-
versitesı Edebiyat Fakültesrne giren Ur-
gan, 1977'ye kadar Ingiliz Dıli ve Ede-
biyatı bölümünde öğretim üyelığinı
'KeşUeyazflr olabilseydim'• Belleksiz bir toplum olmamızı
önlemek için, herkesin anılannı yaz-
masmı yararlı buluyorum.
• Gençliğimde de yaşlıhğımda da
küçük çocuklan özellikle bebekleri
tutkulu bir sevgiyle sevdim. Otuzu-
na doğru, bu sevgi fena halde yoğun-
laştı. Çocuk istiyordum. Ama evlen-
meden çocuk istediğım ıçın. ortada
bir sorun vardı. Evüliğe kesıniıkle ya-
naşamryoıdum. Evliligin bana çok zor
gelmesinin nedeni, yalnız yaşamak-
tan hoşlanmamdı. Monogam bir in-
sandım, yani tekeşliliğe inanıyor-
dum, ama o tek eşle aynı evde otur-
maya gönlüm razı değildi.
• Kendini öldürmek kolaydır. An-
lık bir cesaret meselesidir sadece.
Asıl zor olan yaşamaktır. Bunca fe-
laket arasmda, fâkat rezil olmadan ya-
şamak gücünü bulmaktır asıl zor
olan. Bu gücü artık bulamayan ihtı-
yarlann ya da umarsız hastalann öl-
melerine yardun ermeli. Hıpokrat
yemini doktorlann elini kolunu bağ-
lıyor. Bu yemin sorgulanmah.
• Ötenaziye inanan ender hekim-
lerden biri olan yakın dostum Pro-
fesör Gencay Güirsoy'a çoktan vası-
yet ettim bunu.
• Dil bilenlerin çeviri yapmalan
aynca yerinde olur. Ben de çok çe-
viri yaptım; ama ihtiyarlığımda de-
^ ğyl, genç ve orta yaşlıyken. Çunkü an-
neme, dadıma ve daha sonralan iki
çocuguma bakmak durumunda oldu-
ğumdan, üniversiteden aldığun ma-
aş dışında biraz para kazanmam ge-
rekıyordii. Çevınierle kazanıyordum
bu parayı. Emekli olmadan önce, an-
cak çeviri yapabiliyordum. Canımm
istediği kitaplan yazmak için gerek-
"Andanmm niye beğenildiğini anlamıyonım. Çünkü kişiiiğim,inançlanm, politik bakışlanm bu topluma çoktersT
li aıa^üıutdlara verecek
~tu. Derslen hazırlarrrak, smavkâgrt-
nımın istediği gıbı çalışabümek. ıh-
tiyarlığımın nımetlerinden bin oldu.
Sevgıum Thomas Moore ustüne kü-
çük bir kitap, Shakespeare ve Ham-
let üstüne kalın bir kitap, beş ciltlik
bır tngiliz Edebıyatı Tarihı, VTrgi-
nia Woolfve D. H. Lawrence üstüne
iki ınceleme yazmaya vakit buldum
ihtiyarhğımda.
irrz edebiyatıyla ilgili
larmı ve tezleri okumak, idaıi işleı-
le ügüi çeşitli toplantüara gitmek
zorundaydım. Ancak kitapsız pro-
fesör olmak suçlamasından kurtul-
mak için, üç dört kitap yayımlamış-
tun. Emekliye aynldıktan sonra ca-
sız kitaplar yayınlayan bîr kocâkan,
seksenınüc.ı Mnnt ortaya çıkıyor 'Ben
mumuz^ın damanna basacak laûar
ediyor boyuna. Buna karşılık, kadın
ya da erkek, genç ya da yaşlı. çok ki-
tap okumuş ya da çok az kitap oku-
muş bir yığm insan, o kocakanya te-
lefon ediyor, mektuplar göndenyor.
Kendilerini onunla özdeşleştirip 'Biz
de üpkı sizin gibiyiz' dıyorlar.'Yolu-
muzu aydmlattınız" div orlar 'Bunla-
' nya/d^uıı/k'insfeEteşekkurederiz*
diyorlar. Daha çok yaşayıp daha çok
. bırşey olduğu, yazarlann ne kadar
acılar çekerek yazdığı biliniyor. Keş-
ke öğretmen ya da edebiyat uzmanı
olacağıma yazar olabilseydim. Genç-
ken çaba gösterip yazar olacağıma, ye-
nıldim ve edebiyat öğretmeru oldum.
• Birçok gazeteci köşelerinde ki-
tabı anlattı. Ama salt edebiyatla meş-
gul olanlar hiç söz etmeyip görmez-
iikten geidiförrÇoir s^nyöînftyeiHr"
gördüler. Belki yazarlarimızçok sa-
sürdürdü. ÖDP'nin, Sosyalist Birlik
Partisi'nin kurucu üyesi olan Mîna Ur-
gan, ÖDP'den milletvekili adayı da ol-
du.
1974'te bir kongre için gittiği Ame-
rika'da soğutmadan dolayı rahatsızla-
nıp, sesini yitırir, ders veremez duru-
ma gelir. Geçirdiği ameliyattan sesine
yeniden kavuştuğunda ders verme tut-
kusunun bıçımi değişir, sözlü tutkudan
yazılı tutkuya dönüşür. 1977 de emek-
li olunca Shakespeare, sonra da 5 cilt
edebiyat tarihi yazar.
1993 'te'Vırgina Wooir ile Altın Ki-
tap Ödülü, 1995'te Sedat Simavi Vak-
fı Onur Ödülü, 1996da Edebiyatçılar
Derneği Onur Ödülü aldı.
1998'de yayımladığı 'Bir Dinozo-
run AnılarT ile en çok okunan yazar-
lar arasına girdi. AyşegülYüksel' in ta-
nnnıyla, "Bir Dinozorun Anılan" if-
lah olmaz bir hümanistin, inanmış bir
toplumcunun, ele avuca sığmaz bir ya-
şamseverin gözlüklerinden, insana,
topluma ve Türkiye Cumhuriyeti'nin
75 ydlık öyküsüne ışık tutar. "Yobaz-
hğa karşıyım, ırkçılığa karşryım, geri-
ciKğe karşıyım. Insanlann sömürül-
mesine ve savaşa karşryım. Sosyalizm-
den,sevgiden, kardeşlikten, aydmhktan
yanayım."
Denlz. şllr ve yemek
'Komünist, tanntanımaz' bir bilim
ınsanı ve Türk aydnıı olarak Atatürk
Türkiyesi'nde yetişmiş olmanın mut-
luluğunu, hep umuda taşıdı. "Umu-
dum,Cumhuriy
ı
etinilkkuruluşgünle-
rini yaşamaktan gefiyor. Cumhuriyet
flan edMği valdtbenyediyaşmdaydnn,
çocuktum ama kavnyordum. Ben ab-
hmlar sırasında anladım ki ütopyalar
gerçekleşebiliyor. O günler çok umut-
lu günlerdi. Yıkümış, ekonomik açı-
dan perişan ounuş, işgal altında hiba-
nnı yitirmiş bir devletten Cumhuri-
yet'e ulaşbk. Bir mucize oldu. Türki-
ye, o zaman bağunsız ve onurlu bir
memkketti. Ben bunu yaşadun. Onun
içm budüşüncelereher zamaninandnn."
1999da 'Bir Dinozorun Gezileri'
nde ise doğa, denız tutkusunu, oku-
mak ve yazmak tutkusu, Anadolu'yu,
'Mavî Yolculuk'u, Bodrum'u, Avrupa
ve Amerika gezilerini, damak zevki-
ni, sigara tiryakiliğini, rakıya sempa-
tisıni anlattı. "Bir tekiyi şiir yazmayı
buncacilt kitaba tercih ederdim" dıyen
Mina Urgan, şıır ve yemeğe tutkundu.
Thomas Maktry, Henry Fielding,
Balzac, Aldous Hıuley, Graham Gre-
ne, VVHKam Gokhng, JohnGalsHorthy,
Herman MeKille ve Shakespeareden
çevinler_yapan Mîna Urgan'ın, "Ede-
bryatta Ütopya Kavramı ve Thomas
Moore", 'Shakespeare veHamlet', în-
giüz Edebiyatı Tanhı (5 Cilt),'Virgi-
nia Woolf, 'DJLLawrence' isimli in-
celeme kitaplan bulunuyor. Çeviri ki-
taplan arasında ise 'Tom Jones' (H.Fi-
elding), 'Sineklerin Tannsı' (W.Gol-
ding), 'Ses Sese Karşı' (A.Huxley),
'OtuzYaşındaki Kadın' (H.Balzac) ve
'Troflos ile Kressida' (Shakespeare) yer
alıyor.
Yaşlıhk mutlu bir dönem'
Anılannuı ikinci cildi "Bir Dinozo-
run Gezüeri"nde son söz olarak "Bu
dinozor, öyle bir yaşa geldi ki arûk,
bunca genç, bunca çocuk ölürken, da-
ha fâzlayaşamak birazayıp gefaneye baş-
ladı ona. lsteği, çevresine ve kendisine
bir başbelası haline geimeden, bu dün-
yadangöçüp gitmek. Kalanlara sonsuz
sevgDer" dıyen Mına Urgan, küçük
mutluluklann doğru dürüst değerlen-
dinlirse, aslında büyük, hem de çok bü-
yük mutluluklar olduğunu yazdı bu
kitabında. Yaslılık mutlu, gençlik ise
mutsuz dönemdi onun ıçin."Gençler,
köpekkr gibi mutsuz!"
"Ey okuyucu!... Mutsuz ounak bir
marifet değüdir. Çektiğin acılan göz-
ler önüne sermek, büyük kişisel mut-
mhıklannpeşinden koşmak ayıbmdan
vazgeçip, küçük mutluluklara sığm-
mak. onlaria yetinmektir asıl marifet"
Yaşamına dönüp baktığında ise hep
bu küçük mutluluklara sanlmıştı. "Be-
nim büyük felaketJerim oldu.Annebir
kardeşimm, HahTin akühastahgL Çün-
kü o benim oğlumdu bir bakuna. On-
dan yedi yaş daha büyüktüm. Oglu-
mun ölümü. Mutsuz ev lilik yaşamım.
Başka birtakım fetakederim oldu. Ama
mesleğimdeçokrmrthTydum,\r
anisev-
diğimişiyapiyordum. Çünküçokazin-
san sevdiği işten para kazanabih'yor.
Beni ayakta tutan asıl inanç, sosyalizm
inancL Bence bu felakedere onun için
göğüs gerebiktim. Butoplumda büyük
muttuluklar yok. Böyle bir toplumda
ben mutluyıım demekiçin küçük mut-
hıhıklardan tat almak geı ekıyoı.:
selagec£çoküzüntülüyken,Gökova'da^^
ya2ması ıçın dua ediyorlar dinsize... tan kitabı pek sevmıyorlar. Bu kadar
• Ne roman ne de öykü yazabılir-
dim, çünkü ben yazar değilim. Yazar
yaratıcıdu". Ben ise anılannı anlatan
bir öğretmenim. Asıl istediğim, ya-
raücı bir yazar olmakn. Ne kadar güç
bir köyde uyuyamıybrdum. Bunaktan."
Bir ka\al sesi du\ dum. lnşaatlarda ça-
uşanbirişçisabaiundördündekavalça-
byor. Sanki umutvermek, sen yaşama-
ya, umutlu olmaya devam et demek
için çahyor. Küçük muüuhıklar dedi-
ğîm bunlar»"
KEDÎGOZU
VECDt SAYAR
SonÇağn
Geçen hafta Bodrum'daydık. Uluslararası Çevre
Filmleri Festivali'nin dördüncüsünü gerçekleştirmek
adına. Sivil toplum kunjluşları ile özel sektör işbirliği-
nin güzel verimlerinden biri bu festival. TÜRSAK Vak-
fı ile Garanti Bankası'nın el ele vermesi sonucu dün-
yanın en iddialı çevre fümleri şenliği yaplıyor Bodrum'da
"En iddialı" demem boşuna değıl, başka ülkelerde-
ki çevre filmleri festivalleri belgesellerie yetinir, uzun
metrajh kurmaca film dalında bır yanşmaya cesaret
edemezler, çünkü bu alanda çok az film yapılmakta-
dır. Bu yılın anateması "Hayvan Haklan"\d\. Bu baş-
lık altında düzenlenen açık oturumda yer alan konuş-
macılann bir bölümünün -özellikle hayvan haklan ile
ilgili dernek temsilcilefinin- karamsarltğını TBMM Çev-
re Komisyonu Başkanı Ediz Hun gidermeye çalıştı.
Hayvan haklan yasa tasansının en geç haziran ayı so-
nuna kadar Meclis'ten geçeceğine söz verdi. Bekli-
yoruz...
Festivalin bir başka açık oturumu da "Çevre Feta-
ketleri ve İnsan" başlığmı taşıyordu. Deprem gibi gün-
cel bir sorundan hareketle, çevreye ilişkin çok yönlü
sorunlar bir bir dile getirildi bu oturumda. Depremin
kendisinin değil, depreme karşı önlern almamanın
felaket olduğunu anlattı, Istanbul Jeofizik Mühendis-
leri Odası Başkanı Oğuz Gündoğdu. Galatasaray Üni-
versitesi öğretim üyesi Prof. Tolga Yarman, nükteer
santrallann hiç de kaçınılmaz olmadığını yurguladı. Mi-
marlar Odası Başkanı Oktay Ekinci, imar planlan-
nın, yapıların denetim sorumluluğunun kamu yetkilh
lerince nasıl savsaklandığını anlattı. Konuşrnalardan
sonra dinleyicilerden biri, günün en özlü sözünü söy-
leyiverdi: "Galiba oturumun adı yanlış konmuş. 'IrV-
san Felaketleri ve Çevre' olmalıymış..."
Bodrum'dan döner dönmez, "İnsan Felaketleri'nto
yeni birörneğı ile karşılaştık. Sevgıli Oktay Ekinci'nin
çağnsı ile 14 Haziran Çarşamba günü Mimarlar Oda-
sı Istanbul Büyükkent Şubesi'nin Yıldız Sarayı'nda-
ki mekânında düzenlenen forumu izlerken dehşet'
içinde kaimamak olanaklı değildi. "Zeugma İçin Sü-
re Tanınsın; HasankeyfZeugma Olmasın" başlıklı fo-
rumda, GAP kapsamında yapımı tamamlanan (yap-
işlet-devret modeli ile bir özel şirkete yaptınlan) Bi-
recik Barajı sulan altında kalmaya başlayan Zeugma
(Belkıs) antik kentindeki kurtarma kazılan için arke-
ologlara bir miktar daha süre tanınması ve ilave ekip-
man sağlanmasının ve henüz inşaat aşamasında olan
llısu Barajı'nın da Hasankeyf i boğmayacak bıçimde
yeniden projelendirilmesinin gereği vurgulandı.
Oktay Ekinci, açılış konuşmasında "Tarih boyun-
ca büyük uygahıklar akarsu boylannda doğdu, ge-
lışti; bugünlere görkemli bir miras bıraktı. Şimdi ay-
nı akarsu boylannı, üstelikyine uygarlık adına su al-
tında bırakmaya hakkımız var mû Buna biz evet de-
sekbile, gelecekkuşaklarhayırdiyeceklerdir. Iştebiz,
onlan beklemeden hayır diyoruz ve GAP'ın kültüre
duyarsız projesini sorguluyoruz" diyordu.
Ekinci'nin konuşmastnda değindiği gibi, hayatımız
tesadüflere bırakılmıştı. Kısa bir süre önce bir köylü,
Fırat kıyısındaki toprağından paha biçilmez değerde
antik bir heykel çıkarmasaydı, belki de Zeugma çok-
tan sular altında kalmış olacaktı. Yabancı basıntn ve
i.Ouwıhurbaşkan(mıan bu konuda gösterdiği duyarlık
on günlük bir süre kazanılmasına neden oldu. Ama
bu yeterli bir süre değil. Yıllann aymazlığı birkaç gün-
de nasıl tamir edilebilir? Forumda konuşan Bırecık şir-
keti genel müdürü acı gerçekleri yüzümüze çarpt. önü-
müzdeki pazartesi, sular yükselmeye başlayacak ve
Zeugma'nın yüzde 15'i kısa bir sürede sular altında
kalacak. Birkaç ay içinde de yüzde 40'a yakın bir bö-
lümü.
Kültür Bakanlığı ise orada bir kriz masası oluştu-
rup tüm dünyadan yardım isteyeceğine, gelen ekip-
lerin bir bölümünü geri çeviriyor. Hepsini denetleme-
ye yetecek elemanlan yokmuş! Bunlan, forumda ko-
nuşan yetkililer anlattı. Nasıl? Sizin de tüyleriniz di-
ken diken oldu değil mi? Zaten yıllar boyu pek çok
araştırmacıyı, aynı nedenlerle durduran aynı kurum
değil mi? Nasıl kaçacaklar bu sorumluluktan?
Zeugma'daki zengin uygarlık 1992'den bu yana ya-
pılan kazılardan biliniyor. Epeyce de yayın var bu ko-
nuda. Gaziantep Müzesi'nin eski müdürü Rifat Er-
geç elinden geldiğince kamuoyunu ilgilendirmeye
çalışmış (Bakanlık rutin işlerinden, sürgünlerden va-
kit bulup da eski uygarlıklarla uğraşacak değil ya). Ne
ki medyamız ilgilenmemiş. Nereye kadar? Dünya ba-
sını yaygarayı kopartana kadar... Onlar biliyorlardı da
neden son ana kadar sustular, o da ayn mesele...
Kuşkusuz, Zeugma bir ilk değil, son da olmayacak.
Bölgede yapılan barajlar nedeniyle büyük birzengin-
lik sular altında kalmış. Yalnızca bir tek örnek vere-
yim: Kommagene Krallığı'nın merkezinin bulunduğu
Samsat Höyüğü'nün şimdi Atatürk Barajı'nın sulan
altında olduğunu biliyor muydunuz? Evet, deprem-
de tanıştığımız "insan felaketleri" bir kez daha karşı-
mızda... Cumhurbaşkanımızdan bu konudaki duyar-
lığmı sürdürmesini, verilen sürenin uzatılmasını sağ-
layarak, bu zengin mirasın hiç olmazsa bir bölümü-
nün daha kurtanlmasına katkıda bulunmasını bek-
liyoruz.
DUZELTME ^ IUL
Füsun Akam*nın dün sayfamızda yayunlanan 'Di-
no'lara keyifli yofcııluk' başlıklı yazısmda dizgiden
kaynaklanan satu: atlamalan ohnuştur.
Akath'nın yazısında eksik yayunlanan paragra-
fin tamamı şöyle olacaktrr.
Düzeltir, özür dileriz:
"68 olaylannın anlatıldığı dokuz-on sayfalık bö-
lümü alıntılayabilsem keşke.. ya da Nâzan'ın Çif-
tehavuz'lardaki eve gelişini, Paris'e gelişlerini an-
latan bölümlen.. ya da Rue de la Huchette'in çatı-
lanndan birinde, bir akşamüstü Vhaldi'nin mando-
lin konçertosunu çalan adamı...Abdülhamit istibdâ-
dınm dokuz yıl San'a zindanlannda sürgüne mah-
kûm ettiği Büyükbabayı güyâ mâbeyinden çağırdık-
lan o Büyükada sabahının telâşım... Bu olacak şey
değil ya, ben başka bır şey yapacağım. Yünus Em-
re'nrn, Nâzm Hflonet'm. MefflıCevdet'm, YaşarKe- ^
mal'in, daha birçok Türk şair ve yazanmn sesini-
sözünü Fransızcada duyuran, edebiyat ve dilbilim
konulanndaki uzmanlığıyla akademik yayrnlar ya-
pan, öğrenci yetiştıren Güzin Dino, Gel Zaman G3t ^ _ _
Zaman'da üçüncü şahıs olarak konumlamış hep — —
kendini. Hiç öne çıkmıyor, merkeze yürümüyor.
«r»« diye «GüzuT diye geçiyor, tüller içinde, bir
impntnfigıiriigibi. Ta kitabın sonunda, tek-bir
"O"
-yorde "Bcn" giriyorışmiçine.lştetanTda o dömF
şû aktaracağım sizlere. Gerisini kendiııiz getirin." ~
y
bir komünistim1
dıyor, 'ben tannta-
oımazıni' diyor; 'ben zenginkri sev-
mem' diyor, 'yapoğı \ş ne ohırsa ol-
son, herkesin ehne aynı miktarda pa-
ra geçmeii' diyor. Kocakan. toplulu-
satması onlann gözünde sanki bir
'ayq>' oldu. Edebiyat eleştirmenlermkı
kitabımı eleştirmesini istiyorum.
Çünkü bence bu kitapta eleştirilecek
çok şey var.
ISTANBUL MÜZfc RSTÎVALfI«E BUGÜN
• AYAtRtNtMt-ZESİ'nde saat 19.30'da
Philarmonia Orkestrası ve Philarmonia
Korosu'nun vereceğı konser izlenebilir.
(292 08 46)