17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16MAY1S2OOOSAU OLAYLAR V E G O R U Ş L E R [email protected] Diyanet Örgütû ile Şeriatçılar... Bahir M. ERÜRETEN Hukukçu tatürk'ün büyük dehası ile gerçekleştirdiği çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'ni oluşturan devrimlerle, bu devrimlerin düşünsel te- melini oluşturan ilkeler, anayasal buy- nıklarolmakla birlikte, bugüne kadargiz- li ya da açık, gerici ve şeriatçı saldın- larla karşı karşıyadır. Giderek, devletin çeşitli kadrolan içinde yuvalanan çıkarcı kimi güçler de, bilinçli bir biçimde Cumhuriyetin te- mellerini sarsmayı sürdürmektedir. Ne yazık ki, bir süreden beri devle- tin resmi kuruluşu olan Diyanet Işleri örgütü de bu olumsuz eylemlerin için- de yeT almaktadır. Bu eylemlerin en son halkası, basının ve medyanın da gözden kaçırdığı 3-7 Mayıs 2000 tanhinde k- tanbul'da yapılan "Ulnslararaa Avru- pa Birliği Şûrası" adı altında yapılan toplantıda ortaya konulmuştur. Bu top- lantıya sunulan düşûnce ve bildiriler sonrasında ortaya konulan SonuçBfldir- gesi, durumu açıklamaya yeterlidir. Anayasal laiklik ilkesinin gereği ola- rak Diyanet öıgütünûn din ile dünya iş- lerini birbinne kanştırmaya, hele hele anayasaya karşın dini sıyasete kanştır- maya hiçbır yetkisi yoktur. Oysa başkan- lık ve ona bağlı din işleri kurulu, uzun bir zamandanberi, anayasal laikliği ken- dine göre tanımlamakta, tertiplediği çe- şitli uluslararası toplantüarda laikliği, de- mokrasi ve cumhuriyeti hatta ulusçulu- ğu kendine göre, aynı düşûncede olan sözde din uzmanlarını da konuşturarak anayasa ve devnm yasalanna karşı açık-. ça cephe almaktadır. Bu kurum, kendi- sini, teokrarik bir devletin şeyhülislamı yerine koymakta, çeşitli fetvalaryayım- layarak laik düşünceye meydan oku- maktadır. Yinelemekte yarar görürüz ki laiklik, din ve dünya ışlerinin kesın aynrru olmakla, yapılacak yasalar ve toplumsal davranışlarhiçbirşekildedm- den ön izin (referans) almaz. Oysa Di- yanet, yayınladığı fetvalarda dûnyasal konulan ele almakta, bunlann din açı- sından irdeleme ve eleştirisini yapmak- tadır. ŞuhususkfianbflinıneHdirkieger, görevi Diyanet olan bir kurum, dünya işleri ile ilgıli konulan din açısından sa- kmcalı olup olmadığı irdelemesinde bu- lunuyor ise, o ülkede, anayasasında ya- zılı olmasına karşın, laiklik ilkesi flilen uygulanmıyor demektir. Diyanet Başkanlığı ve güdûmünde yapılan bu son Şûra'da da aynı yöntem izlenmiş, izlenmekle kalmamış, sanki Tûrkiye'de laikliğin açık tanımı anaya- sada ve yasalarda yokmuşçasına, bu il- kenin yeni bir tanımtnın yapılması ıs- rarla dile getirilmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yetki- lerinin arttınlması, her tür denetim dı- şında özerk bir duruma getinlmesi is- tenen bildiride, din eğitımi konusunun tamamen Diyanet yetkisınde toplanma- sı istenerek, öğrenim birliğine aykın olarak, Milli Eğitim Bakanlığı devre dışı bırakılmak isteniyor. Aynca TRT- l devlet televizyonunun dinsel yayın- lan noksan göriilüyor ve bu kuruluşa ay- n bir televızyon kanalı özgûlenmesi (tahsisi) isteniyor (Bkz. Rapor Sa: 6,7, 8,10 sıra: 25,30,31,35,55). Toplantıya kauİanlar, raporda sözbir- liği halinde, laiklik konusunda şunlan açıklamaktan çekinmiyorlar "Toplu- mumuzdaki din, gyasetve laikliktarüş- malannın sağhkhbir zemine(!)oturtu- labflmesi için, gerek laiklik, gerekse İs- lam konusunıı dogmatizmden, gûnü- biriik siyasi değeriendirme ve ideolojik yaklaşımlanlanuzak,eleştirdbiranla- yışlave bflfansd (!) bflgiyedayanarak de ahnakgereküdin" (Rapor sa: 9, sıra: 42) Bilduinin bu bölûmünden de açıkça anlaşılıyor ki, Diyanet örgütü, kendisi- ni, anayasanın yasaklamasına karşın, siyaset yapma, dini siyasetle aynı para- lelde görme ve bunlann tanımlamala- nnı yapmaya kendini tek yetkili kılmak istiyor. Aynı raporda, Türkiye Cumhuriyeti de yok sayılıyor. Bu konuda şöyle de- niliyor "Herhangibiryönetimşekliön- görmeyen Istom dini, hürriyet,eşÛik, ada- let ve birlikte karar vermek gibi ilketer- le, insanın temel ve vazgeçümez hakla- nnın her durumda korunmasına vtır- gu yapmıştır ld, bunUr, çağdaş dünya- da, temsüi demokrasaerde bahınabfle- cek flkelerdir" (Rapor Sa: 9, Sıra: 43) Şûra'ıun bOdirismde, aynı küstahhk miîliyetçilik kavramuun reddi biçimin- de de aynen sürdurülüyor. Atatürkçü anayasal Türk milliyetçiliği açıkça dış- lanıyor. Raporda bu konuda şöyle de- niliyor *Osnan)ıMlliyetSistetni(!),içe- risinde, çok sayıda ferkb etnik kökene mensup tophıhıklar, dil ve dinlerini ko- ruyarak,aârlarbo\nbirlikteyaşamabe- ceresini göstermişlerdir." Dine dayalı bir devletin, ümmetçilik felsefesini, miîliyetçilik olarak sunan rapor, açıkça, her cemaatin ayn dil ve inançtaki, aslında, çağdaş miîliyetçilik tanımına ters düşen bir tanımı yuttur- maya, üniterdevletin resmi "tekdiPkav- ramına karşı çıkıyor ve aynmcüığı açık- ça destekliyor. Rapordaki bu çarpıklıklan çoğalt- mak olanaklı. Ancak, üzerinde daha fazla durmayı gerekli bulmuyorum. Vurgulamak istediğim husus, laik dev- letin bir kurumu olan Diyanet tşleri'nin, anayasanın kesin buyruğuna karşın "Kutsal din duygulannı devlet ve sya- sete akt etme gjrişim ve eylemini göder önüne sermektin" Diyanet örgütü bu tutumu ile Türki- ye Cumhunyeti'ne, onun anayasa ve ya- salanna açıkça karşı çıkmaktadır. Bu konuda bir başka örnek vermek istiyo- rum: GeçenyılCumhuriyetBayramı30 Ekim Cuma gününe denk geldi. O gun- kü cuma hutbesinde, Cumhuriyet Bay- ramı'ndan, Atatürk'ün kurdugu Cumhu- riyet'in erdemlerinden bahsetmek ge- rekir iken, o günkü cuma hutbesinde, Is- lamın "Meşveret sistemi" halka anlatıl- dı. Türkiye Cumhunyeti'nden ve hele Atatürk'ten tek sözcükle bahsedilme ge- reği duyulmadı. Merak edenler, tstan- bul Müftülüğu'nde örneği bulurian bu hutbenin aslını tetkik edebilirler. Öte yandan, bu yıl yapılan hac yolculuğun- da, diğer yıllardaki gibi altmış bin hacı- nın tamamına ve din görevlilerinin hep- sine, Türkçe basılmış kitapçıklar hedi- ye edildi. Bu kitapçıgın birinde (Doğru Inanç ve Ona Aykui Oian Şeylo-isimli kitapta) laik sisteme uyan bir Müslü- manın, şeriat yasalannı kabul etmeyen kişinin kâfır olduğu anlatılmakta, Tür- kiye'deki laik sistem eleştırilmekte, Di- yanet İşleri ve yetkilileri ise buna ses çı- karmarnakta, dağıtımayardımcı olmak- tadırlar. (Bkz. Sa; 36,37,38) Eğer Tûrkiye'de Atatürk devrimleri olmasaydı, Batı'dan adapte ettigimiz la- ik yasalar yürürlükte olmasaydı, kadın haklan, Lâtin harfleri, beynelmilel tak- vim ve rakamlar ve ölçüler kabul edil- meseydi, her yöndenBatüı olmanın ko- şullan yaratılmasaydı, Avrupa bizi içi- ne alır mıydı? Bunu hiç konu etmeden, Avrupa'ya entegre olmanın koşullannı şeriat hükümleri ile açıklamaya kalkan ve bu Şûra'ya öncülük eden Diyanet Işleri'nin safsatalannı kim dinlerdi? Çağdaş cumhuriyet ve laik devrimci curnhuriyete karşı şeriatçı eyleme kal- kışanlar, hele bir resmi devlet kurulu- şu iseler, bunlara dur denmeyecek mi? Durum vahimdir, önlemleri asla gecik- tirilmemelidir. Türkiye Cumhuriyeti'ni kollamak ve korumakla görevli tüm yet- kililere saygı ile Uetilir. B uyü 8 Mart'ta "KadnıbrGünû*nütop- lumca her zamankinden kapsamlı kut- ladık. Toplumca "kadm" konusuna her zamankinden çok önem verdiği- miz için mi kadınlanmızın durumu- nun her zamankinden daha iyi oluşundan mı? Ben- ce ikisi de değil. Tersine, kadınlanmızın dunımu- nun giderek daha kötüye gitmiş olmasından. Ger- çek şu ki, kadın konusu toplumumuzun "çırvafla- dığı" bellı başlı alanlardan biridir. Nasıl demokra- si ve insan haklan konusunda -özellikle son 25-30 yıl içinde- başansız kalmışsak, kadınlanmızın kc- numunu gereken çağdaşlığa kavuşturma açısından da sınıfta kaldık. Belki bunlar birbiriyle ilintilidir, aynı ceberrut, ataerkil zihniyet her iki alanda iler- lememizi engellemiştir. Burada, hâlâ, değil ortaçağ, tarih öncesi dönem- lere özgü bir dünyada yaşayanlann kurban ettikle- ri kadınlann sorununu dile getirmiyorum. Bu mu- hakkak ki çok önemli bir toplumsal yaradır ve ka- dın konusunda en çarpıcı örnekler kuşkusuz bu so- run çevresindedir. Cumhuriyetin ilk kunıluş yıllannda gostcrilen onca iyi niyet ve yasal düzenlemeye karşın kadın- lanmızın, erkeklerle eşit bir konum edinememiş olmalannın nedenleri kuşkusuz çok karmaşıktır. Örneğin, eğer Köy Enstitüleri kapatılacağına tam tersi yaygınlaşsaydı bugün eğitimli kadınlanmızın sayısı bambaşka olurdu. Sonra, ezanı tekrar Arap- îlkel, Çıkarcı Bakış... OönüIPULTAR çaya çeviren zihniyet, kendi paradigmasını da bir- likte getirmiş, kazanılan nice hak, Arapça ezanla eşzamanlı olarak, eşyanın tabiaa gereği, farkına vanlmadan yıtırilmiştir. Bugün geriye doğru baktığımız zaman Gazi Mus- ta& Kenul Atatürk'ün sağlığında *inküapJar"ının yerleşmesi için adeta yorulmak bilmez bir halkla ilişkileruzmanı gibi gayret sarfetmiş olduğunu gö- rüyoruz. Ancak onun ölümünden sonra bu tutum, en azından kadın konusunda sürdürülememiştir. Aksine, bugün Islamcılara kalsa hepten geriye gi- dilecektir. Faslı kadın sosyolog Fatma Memissi, "Peçenin öteslnde" adlı yapıtının 1987 baskısının önsözünde, yeryüzündeki Müslüman kadınlann topyekûn yeniden örtüneceklenne inanmadığını, ancak lslamcı erkeklerm kadınlann örtünmelerini istcmelerinin hiç de hafife alınmaması gcfektiginı söylemektedir. (^amissi'yc göre, lslamcı crkdde- rin, kadınlann örtünmelerini istemelerinin, üzerin- de durulmayan bir boyuru vardır. Istek gerici nite- likte olması ile değil, tersine gelecekle ilişkili olu- şuyla dikkat çekmelidir. Erkeklerin asıl kaygısı top- lum içinde derin değişime uğramakta olan kadın ve erkek rolleridir; erkekler toplum içindekı güçleri- ni kaybetmekte olduklannı görmekte ve tedirgin ol- maktadırlar. Sorun, güç sorunudur. Erkeklerin, ka- dınlann örtünmelerini istemesi, onlan "yerlerine oturtmak" yoluyla kamusal alandan uzaklaştırmak ve yeniden meydanı boş bulabılmektir. Ülkemizde ise eksik olmasınlar, Ntûfer Göte ve NazhDıcak gibi hemcinslerimizin sayesinde erkek- lerimız geleneksel güçlerini pekiştirme olanağını buluyorlar. Ancak, sanınm kadın konusunda ülke- mizde Islamcılardan daha da ağır basan başka bir faktör var. Cumhuriyeti ve devrimlerini gerçekleş- tirenkurucudevlet adamı/aydınlanmız sahneden çe- kilince, aramızdan aynluıca, toplumumuzda, ister kamu alanında olsun, ister özel alanda, kadına ba- kış açısı da erozyona uğradı ve bu erozyon doruk noktasına TtorgırtÖzaJ rejimiyle birlikte ulaştı. Bir bı^uva sının oluşamadığından, unufak edilen "or- tadirek"in yerini, kasabada yetişmiş, en olumsuz yanlanyla kasaba sınırlılığı, ufuksuzluğu ve mis- kinliğini beraberinde getiren bir güruh aldı. Bugün kadınlığın öne çıkanldığı artistlik, mankenlik vb. ile kadın gettolan durumuna gelmiş mesleklerin Hem TV Hem ci> çalar ibeslfyönüz? ÜCÜZ/ Ddhdnebekliyonuz? &*?pA^n ?. dışındaki alanlarda çalışan, belirli yaşın üstündeki kadınlara sorun; hepsi, iş hayatlannda çok zorluk çektiklerini söyleyeceklerdir. Ve hepsi de eğitim- leri sırasında, cumhuriyetimizin ideallerini kana kana içriklen yıllarda günün birinde böyle olaca- ğını hiç ama hiç beklemediklerinı ekleyeceklerdir. Kariyeri sırasında son yıllarda kendinden daha genç, daha kültürsüz, daha yeteneksiz. daha çapsız bir er- kek tarafindan denetlenmemiş, böyle bir erkek ta- rafindan yönetilmemiş, böyle bir erkeğin kendisi- ne yeğlenmemiş olduğu, böyle bir erkek için bir ya- na itihnemiş tek meslek kadınımız olduğunu san- mıyorum. Sigmund Freud, yüzyıluı başında eğer bir kadı- nın derdı varsa, dert cinsel kökenlidir demişti. ör- neğın, bir kadın, "Bunalıyorum, sadece eş ve anne ohnak beni tatmin etmiyor" derse, demek cinsel açıdan tatminsizdir diye düşünmüştü Freud. Yüz- yıl sonra, yeni düzenimizin karar verici durumun- daki erkekleri hâlâ orada kahnışlardır. Erkekler, . çalışan çok genç kadınlann sadece "arandıklannı" sanıyoriar. Belırlı yaşın üstünde olup çalışan kadın- lar ise onlan rahatsız ediyor. Zira kafalannda oluş- ınu? ftnmya uymuyor. Aynca, bizim gibi sanayi- leşmeyi tam olarak tamamlayamamış bir ülkede pastadan alınan pay da sınırlı olduğundan, payla- nn paylaşılmasında kadın rakip olarak göriilüyor. Ve düzen "önce erkekler* diyor. Ve sonra yine erkekler. En çapsızına kadar. Kadmlar ancak ondan sonra. Ama bu kadınlar yete- nekli, kültürlü, üretken ol- • I _ ^ ^ muş., ne gam! m% O flflfl Ezılip yok olan kadın var, ™ " ^ * w w # yıbnayıpdirenende.Amabun- f^*ff^ dandolayuzatençocukdoğur- İJ%g O madolayısıylayeterince vakit • ^ w * ^ kaybetmiş olan kadınlar, erkek meslektaşlannın vardıklan yerlere çok daha ileri yaşlar- da erişebiliyorlar. Evet, işyerinde kadın, eğer üretken ve yetenekliyse, rahat- sız ediyor, çapsız erkeklerin komplekslerini arttınyor. Ve hemen suçlama başlıyor. "Soç" döneme göre değişi- yor. Sonra, çok sonra, kadın huzur kaçırma ve rakip olma yaşını geçince, sekseninden sonra, toplum özür diliyor ve - ödüllendirmeye başhyor. Bu ne perhiz,bu ne lahanaturşu- su! Bugün yere göğe konula- mayan best-seller yazar Mî- na l rgan'a -komüıüst" denil- diğı günleri, dün gibi anımsa- yacak kadar eskidir benim tt teveüûd"um. Bugün artık "komünist" olmak yeterince ağırlıklı bir suç sayılmaz. Artık başka "suç"lar var, suçlayanlann düzeysizliğini gösteren bam- başka "fnrier. Örneğin, şim- dı de görmemış kıro ile gös- tenşbudalası kof Osmanh ko- alisyonu, Batı formasyonu al- mış, çalışma disiplini sahibi, otoritesini kuüanabilen, tuttu- ğunu koparan, hoşbeşle va- kit ziyan etmeyerek hemen konuya giren, işbitirici profes- yonel kadmı yadırgamakta- dır. Ancak, sorun sadece suç- lamak ya da ekarte etmek de- ğil. Kadınlanmızın emekleri- nin değerlerini hep iş işten geçtikten sonra anlıyoruz. Acaba toplum, piyanist Fer- hunde Erkin'e, ödülünü, he- nüz toplum arasına çıkamaya- cak kadar yaşlanmadan önce veremez miydi? Hayırsever Semiha Şakir'le Aliye Yah- sj'ye devlet baba şükranlan- nı onlar ölmeden önce göste- remez miydi? Son sör: Kadınlanmınn sorunlarını toplumumuzun sorunlanndan ayırmak olası değil. Oçüncübinyüdaküskün "doğnı dürüst" vatandaşla- nmızın yeniden söz sahibi ol- malan, kadınlanmızın da çok daha iyi konuma getmeleri dileğiyle... PENCERE Bu Bizim Mematımız 1te HayatnmzEvrendeherşeydeğişir.. Devletler de değişir. Osmanh'nın dünya görüşü "Nizam-ı Alem aı; "Dünya Düzem"ne kavuşmanın yolu "fetih"\er\ geçiyordu; savaş, savaş, savaş... Cumhuriyet ne dedi: "Yurtta sulh.. Cihanda sulh." • ABD'nin Vizam-ı Alem"\ YDD (Yeni Dünya Dü- zeni) değil mi?.. Oysa 20'nci yüzyılın başında ABD'de ağır ba- san dünya görüşü °infiratçıltk"\v, Amerika kendi kı- tasında yaşayacak, öteki coğrafyalarda etlıye süt- lüye kanşmayaeaktı; bugünkü Amerikan devleti ise tüm dünyayı avucuna almak istiyor, gezegenimi- zi fethe çıktı. Türkiye Cumhuriyeti, Ikinci Dünya Savaşı'ndan sonra NATO'ya katıldı. NATO "komünizm tehlikesi"ne karşı kurulmuş bir askeri ittifaktı. Devlet, ister istemez, komüniz- me karşı konuşlandı; "En büyük tehdit komüniz- me" karşı "panzehir" sayılan Islamcılık (Ülkede si- yasal iktidan sürekli belirieyen) merkez sağ "hima- yesinde" körüklendi; "Türk-lslam Sentezi" laik- lik yerine "devlet ideolojisi" olarak benimsendi. Cumhuriyet gazetesi, 20'nci yüzyılın tüm ikinci yansında geçerli bu devlet görüşüne sürekli kar- şı çıkmıştır, bu yolda yıkılmaz bir kaledir. • Cumhuriyet yazarian işte bunun için tekerteker öldürüldüler, hapislere atıldılar. Devlet şimdi yine değişiyor mu?.. 28 Şubafta devletin değişimi vurgulandı; artık "Türk-lslam Sentezi" yok; laik cumhuriyetin dün- ya görüşünü yeniden benimseyecek bir devlete doğru gidiş var; bu yolda "faili meçhul cinayet- ler" teker teker aydınlanacak... Uğur Mumcu neden öldürüldü?.. Ya Ahmet Taner Kışialı?.. Irtica için en büyük düşman Cumhuriyet gaze- tesi değil mi!.. "Türk-lslam Senfez/"nin deyletçe benimsendiği ortamda öldür öldürebildiğince!.. Muammer Aksoy'u öldür, Cavrt Orhan Tüten- gil'i öldür, Bahriye Üçok'u öldür, Onat KırUar'ı öldür, Uğur Mumcu'yu öldür, Ahmet Taner Kışla- h'yı öldür... Kökü dışarda irtica, Iran karşıdevrimcileriyle Türk karşıdevrimcilerinin işbirliğinde Cumhuriyet gazetesinin en değerti yazartannı öldürdü; listede dahakimlervardı?.. • Evrende her şey değişir.. Devlet de değişir.. 28 Şubat bu değişimin başlangıç noktasıdır. Cumhuriyet, 28 Şubat'ı destekliyor. oL, *L ANKARA ASIİYE18. HUKUK MAHKEMESt'NDEN Esas No: 1999/470 Karar No: 1999/811 Davacı Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve- kili Av. Şerif AU Mutlu tarafindan davalı Mustafa Kûs- kü aleyhine mahkemenuzde açılan tescıl davasının ya- pılan yargılamastnda 29.12.1999 tanhinde verilen ka- rar gereğınce, Hüküm: Davanın reddine, Ankara Yenimahalle ilçesi îvedik köyü tapunun 234 parselde kayıtlı taşınmazda yer alan davalı Mustafa Kûskü'ye ait 900/284640 oranındaki paya ilişkin tapu- nun iptaline, davacı adına tescilıne, Karar kesınleşöğınde bir suret tapu sicil müdürlügü- ne gönderilmesine, 1.370.000.TL karar harcı peşin ödendiğinden tekrar alınmasına gerek olmadığına, Davacı tarafindan peşin ödenen karar harcı 1.370. 000.TL başvurma harcı, 1.370.0O0.TL toplam 2.740. OOO.TL'nin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, Davacı davasını vekille takip ettığınden dava konu- su 270.000. TL bedel üzerinden 27.000. TL vekalet üc- retinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, Davacının yapmış olduğu yaıçılama giderleri dosya parası 400.000.TL, cağn kâğıdı posta ücreti 3.050.000 TL, müzekkere yaa gideri 3.6OO.00O.-TL, gazete ilan ücreti 20.125.OOO.TL, toplam 27.175.OOO.TL'nin dava- lıdan alınıp davacıya verilmesine, 29.12.1999 tanhin- de karar verilmiştir. Davalı Mustafa Küskü'nün adresi bılinmedığinden 7201 sayılı Tebligat Yasasrnın 31. maddesı uyannca ilan tarihinden itibaren 15 gün sonra teblığın yapılmış sayılacağı teblığ yenne geçerli olmak üzere ılanen teb- liğ olunur. 20.4^000 Basın: 26219 T.C. MARMARİS ASLÎYE tŞ MAHKEMESt'NDEN İLAN METNİ Esas: 1999/123 Davaular 1- Cevat Koçak- Kemal Elgin Bulvan 160. Sok. No: 10/1 Marmans 2- Fadime Semahat Koçak: Aynı adreste. Davalılar bu adrcslerinde bulunamadılar. Davacı SSK Genel Müdürlügü tarafindan davalılar Yüksel Koçak, Cevat Koçak ve Fadime Semahat Ko- çak aleyhine açılan rücuan tazminat davasında dava di- lekçesi ve duruşma günü davalılardan Cevat Koçak ve Fadime Semahat Kocak'a tebliğ edılememiş, adresleri de tespit edüememiş olup ilanen tebliğıne karar veril- dığinden isimleri yaalı davalılara duruşma gününün 23/06/2000 tarihi saat 11.40 olan davada sıgortah ve iş kazası sonucu ölen tbrahim Demirtaş'ın hak sahıpleri- ne ödenen miktarlardaki artışlar nedeni ile fazlaya iliş- kin haklann saklı kalması kaydı ile onay tarihinden iti- baren işleyecek yasal faizi ile birlikte 7.405.629.726.- TL'nin davahlardan müştereken ve müteselsilen tahsi- line dair talebi içeren dava dilekçesi ilanen tebliğ olu- nur ve ilan tarihinden 7 gün sonra tebliğ edilmiş sayı- lacağı ihtar olunur. 28.10.1999 Basın: 56607 r T " ••-=,-'•-' ' ANKARA 22. ASIİYE HUKÜK HAKtMLtĞt'NDEN T999/508EsasM s J * ı ^V\J m ı LTTi IT Davacı Vahdet Kurtuldu tarafindan Necmiye Kurtul- du aleyhine geçimsızlik sebebiyle boşanma davası açıl- nuş, davalı Necmiye Kurtuldu'nun adresi yapılan araş- örmaya rağmen meçhul kaldığından 6.6.2000 günü sa- at 10.30'da bizzat duruşmada hazır bulunması veya ken- disini bir vekille temsil ettirmesi, dava dilekçesi ve du- ruşma günü yerine kaım olmak üzere ilan olunur Basın: 26190
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle