Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2S NİSAN 2000 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
17
Doktorlar
Acil durumlar dışında
doktorlar hastalarını
randevu ile kabul eder.
Randevunun
doktorların
çalışma
-,düzeninde
Snemli bir yeri
vardır. Hafta
sonunda ise sıra,
doktorların kendileri
için vereceği
randevuda. Bu pazar,
Istanbul Tabip
Odası'nda kongre var.
14 bin800 üyesi
bulunan Istanbul Tabip
Odası'nda kongreye
bugüne dek en çok 4
bin 200 kişi katılmış.
Katılım yüzde 30'u bile
bulmuyor. Doktorlar,
kendi meslek
örgütlerine duyarsız
kalryor gibi. Hafta
sonu, doktoriarın
kendi randevularına
gösterecekleri ilgi aynı
zamanda demokrasiye
verdikleri değeri de
gösterecek!
Bektroruk posta som©posta.cumhuriyetcom,tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97
- Cumhurbaşkanı adaylığı
için başvuru süresi
gece yansı bitiyormuş...
"Her çecenin bir sabahı
vardırf"
ürültü konusu yine gürültüye gitti... Içişle-
ri Bakanı Sadettin Tantan geçen yıl oldu-
ğu gibi bu yıl da eğlence yerlerinin çalış-
ma düzenine ilişkin önemli bir adım attı
sonra "turizm" adına bir gürültü koparıldı ve tas ile
hamam eskisi gibi kaldı...
Hakkâri ile Bodrum'daki eğlence yerlerini karşı-
laştıran anlamsız benzetmelerin ardından gelinen
son noktada Sadettin Tantan, "mevzuat hükümleri
uygularur" diyerek asla uygulanmayan mevzuatı
devreye sokup kenara çekildi... Oysa, kafalara so-
kulması gereken "mevzuat" başkaydı:
Ister belediyeden aldığı ruhsatla çalışsın isterse
turistik işletme belgesi olsun hiçbir eğlence yeri sa-
at 24.00'ten sonra "müzik" adıyla çevresindekileri
rahatsız edemez!
Lokanta, birahane, bar, meyhane, gazino, dansing
gibi adı her ne ise her türlü eğlence yerinin kapanış
saati ister belediye meclisinin kararı ve mahallin en
GÜPÜItü
büyük mülki amirinin onayı ile saat 03.00 olarak be-
lirlenmiş olsun ister turistik işletme belgesine sahip
olduğu için sabah 04.00'e kadar sürsün, hiçbir iş-
letme saat 24.00'ten sonra dışarıya "gürültü" vere-
mez!
Bundan, saat 24.00'te müziğin kesileceği anlamı
çıkartılmasın. Isteyen "dükkân"ı kapatıncaya kadar
müzik yapsın fakat saat 24.00'ten sonra "bir gram
ses" dışanya çıkmasın...
Işte bütün sorun bu!
Siz hiç, beş yıldızlı bir tatil köyünün içinde saba-
ha kadar açtk diskoteğin, odalarda uyuyan turistle-
ri uykulanndan uyandıracak şekilde işletildiğini gör-
dünüz mü?
Ama herhangi bir turizm beldesine gidin... Kaldı-
ğınız tesis belediyeden ruhsath bir pansiyon ya da
çok yıldızlı turistik bir otel olsun fark etmez, hemen
yanıbaşındaki "ocakbaşı" ya da "bar" ya da "çay
bahçesi" turizme hizmet adına istediği gibi gürültü
yapma hakkına sahiptir!
Tantan, turistik bölgelerdeki kaymakamlaratalimat
versin, resmen "diskotek" olarak işletilen fakat bel-
gesi olmayan tesislerin listesini istesin...
ûylesine kabarık bir listedir ki bu, ama kimse gör-
mek istemez! Hemen her turizm beldesinde işlet-
meci belediyeden "bar" ruhsatı almış, "diskotek" aç-
mıştır... Üstelik dükkânın her yanı açıktır! Yanıbaşın-
daki dükkân da "bar" ruhsatıyla "diskotek" yapıl-
mıştır... Işletmecilerin arasındaki rekabetin sonu,
ses düzenini sonuna kadar açmaktır! Karışan olur-
sa da silahlar konuşur!
Teknoloji ilerledi, açık alandaki diskoteğin gürül-
tüsü kendi "hava sahası"nda kalıyor. Türkiye ise tu-
rizmde bile gürültüye pabuç bırakıyor!
Hans
Fransız eştyle biriikte
bütün kışı Ayvalık'ta
yelkenli teknesinde
geçiren ve marinadan
ayrılırken sintine
basıp denizi
kirteten Alman,
şikâyet üzerine
50 dolar ceza
kesileceğini
anlayınca, "Konuyu
buyütmeyin. Zaten
gidiyoruz. Yoksa bir
daha gelmeyiz" diye
tepki gösterebiliyor!
KVRTCEBE
Yüksek Yerilim Hatta
Erdinç UTKU
Ipin ucu kaçtı;
televizyonlar ıpe SCAPa gelmez dıziler yayımlıyor!
Okulda taciz soruşturmasımn sonunda...
Izmir'de bir lise... Okulun müdürü,
iki eğitim çalışanınacinsel tacizde bu-
lunmakla suçlanıyor... Taciz iddiası
Milli Eğitim Bakanlığı'nayansıyor ve
soruşturma konusu oluyor...
Soruşturma sonundaü, tacize uğ-
radığını öne süren iki kişi başka okul-
lara sürülüyor. Olayla ilgili olarak mü-
dür aleyhine tanıklık yapan bir müdür
yardımcısı "idarecilikyapamaz" ceza-
sıyla biriikte il dışında bir okula öğret-
men olarak gönderiliyor. Soruşturma
sırasında olayın görgü tanığı olarak
ifade veren bir başka eğitim çalı-
şanı da okuldaki görevınden alınıp
başka bir okulda görevlendiriliyor...
Okulda şimdi, müdürün soruştur-
ma başlarken "Ben bir halt ettim, be-
ni kurtann. Zaten emekli olacağım" de-
diği konuşuluyor.
'Demiryolcuların lisesi yeniden açılsın'
1942 yılında açılan ve 1998 yılında
son mezunlarını verip "tasarruf" ge-
rekçesiyle kapatılan Eskişehir'deki
TCDD Meslek Lısesi'nin yeniden açıl-
masını istiyor mezunlar derneği:
"Demiryollanna orta kademe yöne-
tici yetiştiren okulda 1997 yılı itibarıy-
la bir öğrencinin maliyeti 515 milyon
lira iken kurum dışından bir kişinin eği-
timi için açılan kurslarda maliyet 1.5
milyar lirayı buluyordu. Kendi değer-
lerimize sahip çıkalım."
Kopku Ekonomisi
OSMAN ÇUTSAY
FRANKFURT - Bir nedeni
olması gerekırdi ve aslında ilk
bakışta bile, bunun birden
çok daha fazla nedeni oldu-
ğu görülebiliyordu: Avrupa
Konseyi ParlamenterlerTop-
lantısı'nda, 5 Nisan 2000 ta-
rihinde, bir karar alındı. Karar-
da, 41 üye ülkenin parlamen-
terlerine çağnda bulunularak,
yolsuzluğun herçeşidiyle acı-
masız bir mücadele sürdü-
rülmesi istendi.
Neden?
Herhalde eski CIA Başka-
nı'nın 7 Mart 2000'de, Was-
hington'da, ABD'nin, Avru-
palı müttefik ekonomilerini de
yıllardır casusları aracılığıyla
ızlediği ve bilgiler topladığını
itiraf ederken söyledikleri yü-
zünden değil: özellikle ulus-
lararası ihalelerde, Avrupalı
şirketler, eski CIA Başkanı Ja-
mes VVoolsey'e göre, rüşvet
ve yolsuzlukta o denli ileri git-
mişlerdi ki bu artık "ulusalbir
karakter" halini almıştı. Eko-
nomi casusluğu, muhtemelen
bu nedenle gerekmişti.
Rüşvet, ulusal karakter olur
mu?
Bu, üzerindetartışılabilirbir
konu, ama üretim maliyetle-
rini arttırıcı bir özellik taşıdığı
kesin. Yoksa ABD, neden
müttefiklerini ajanları aracılı-
ğıyla izlesin ve teknolojik sır-
lannı elde etmeye kalkışsın?..
Ulusal parlamentolar, yol-
suzlukla mücadele edecek
"son kaleler" olarak bizzat bu
mikrobun pençesinde çırpın-
yorsa, yapacak pek bir şey
kalmıyordu. Bu umutsuz vur-
gu, kararda da yer aldı.
Tersinden gitmek mümkün:
Eğer bir kurum, Avrupa Kon-
seyi, devlet kuruluşlannı say-
dam ve sorumluluk bilinci için-
de çalışmaya, yolsuzlukla mü-
cadele etmeye ve yolsuzluk-
lann aydınlatılmasını sağla-
maya çağırıyorsa, Hamlet'i
hatııiamamak mümkün de-
ğil: Demek, "Danimarka dev-
letinde çürüyen bir şeyler var."
Avrupa Konseyi, siyaset sı-
nrfının gelir ve gider kalemle-
riyle, milletvekili ve diğer po-
litikacı gelirlerinin bir dökü-
munün çıkanlmasını, çıkar
bağlantılannın açıklığa kavuş-
turulmasını da istedi. Partile-
rin gelir kaynakları ve seçim
kampanyalannın finansmanı-
nın kamu denetimine daha
fazla açılması istendi.
Bunlar, çok cîddi itiraflar-
dır.
lyi de, neden?
Daha doğrusu, neden şim-
di?
Politika başta olmak üzere,
bunun birçok yanıtı var. Biz
e-konomide kalahm: Avrupa
Briiği ekonomisi, dünya eko-
r>omisinin motoru olma iddi-
as taşıyorsa ve taşıyacaksa,
buzı alanlarda ve sektörler-
dk yeni atılımlara girmek ve
maliyet kalemlerinde indirim-
ler sağlamak zorunda kala-
c Ektır. Bu kadar çok ülkeli bir
e4onomide ülkeler, sektörler
ve iktısadi birimler arasında-
ki çıkar çelişkileri, bir başka
ifadeyle dengesiz büyüme,
kanserojen hücreleri andır-
maktadır ve piyasa mekaniz-
masının, sadece kitaplarda
varolan tasfiye araçlannı ye-
tersiz bırakmaktadır.
llkçağda da, ortaçağda da
her şey kolaydı. Efendi ile kö-
le, toprak sahibi ile serf ara-
sındaki ilişki biraz ilahi birya-
na sahipti ve ortada gözle gö-
rülür şekilde aşağıdan yuka-
nya doğru bir artık değer akı-
mı vardı. Bu, son derece açık,
bugünkü deyimle "saydam"
bir ilişkiydi.
Kapitalizm bu saydamlığı,
değer aktanmıyla ilgili meka-
nizmaları "daha ince" bir ha-
le sokarak ortadan kaldırdı:
Üretenle ürünü ve bu ürüne
son aşamada sahip çıkan ara-
sındaki ılışkıler ağı, çıplak göz-
le görülemeyecek kadar iç
içe girmiş bulunuyor.
Onun için sektörler yeni uz-
manlar yetiştiriyor ve bu uz-
manlar sektörlerinin özel di-
lini kullanarak pazar peşinde
koşuyor, "kâr ve rant realize
ediyortar." Bunun yöntemle-
ri de üretim maliyetlerini faz-
la yukarı çekebiliyor.
Zaten karmaşık iktisadi iliş-
kilerin üzeri, son 20 yılda ol-
duğu gibi, neoliberal slogan-
larla da örtülür, bir McDo-
nald's toplumu ve yaşanan
topluma tapan insanlar yara-
tılırsa, ekonomideki aşağıdan
yukanya doğru olan bu ada-
letsiz kan aktarımını kim an-
lamak isteyecektir? Kime, ne
anlatabilirsiniz?
Iktisat gazeteciliğinde kala-
hm: İki tip ortaya çıkmış de-
ğil midir? Bir: "Vâsasın borsa
ve yeni dünya düzeni, yaşa-
sın menkul değerler; kahrol-
sun kamu ekonomisi, toplum
ve emekten yana dinozoriar"
diye bağıran ezici çoğunluk.
İki: "Iktisat, karmaşık ve eme-
ğiyle geçinen insanlann aley-
hine gelişen bir oyun halini
almış olabilifBizim görevimiz
topluma, bizi ne kadar dinler-
se dinlesin, sürekli olarak bu
ilişkilerin içyüzünü anlatmak-
tadır" diyen azınlık.
Hamlet, ihanetin ve çürü-
menin karşısında "Danimar-
ka devletinde çürüyen bir şey-
ler var" diye ağlıyordu. Dos-
toyevski, çok değil 120 yıl
kadar önce, "Hepimizherke-
sin karşısında her şeyden so-
rumluyuz" diye inliyordu.
Yukandaki birinci tip ikti-
satçılarve "iktisat gazetecile-
ri", "Çürüyen hiçbir şey yok.
Ayrıca herkoyun kendi baca-
ğından asılır" diye bağınyor-
lar. Çoğunluktalar.
Olabilir.
Ikinci tip azınlıktadır.
"Crash" sadece borsalara
özgü bir sürecin adı değil.
Azınlıkta kalmak da, aydın
iktisatçıların kaderi değil.
Bir de, belki de, bundan
korkuluyor.
Avrupa Konseyi'nin kararı,
"korkunun siyasal iktisadi "na
iyi bir örnek kabul edilebilir.
HAYVANLAR ISMAIL GÜLGEÇ
KİM KİME DUM DUMA BEHIÇAK behicakCa turk.net
ÇİZGÎLİK KÂMİL MASARACI
TARÎHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 26 Nisan
"UMART'/N GET/RDİĞİ S/K/YÖNET/M..
f&ff'pe 8UGÛN, OUSÎK İLPE SIK/YÖNETİM İLÂN eOİLPİ. 1368"PEM SOHKA,
Tû&ciYE 'MM, 6it>€BEt: KANLI Ö8SÛT ÇATtŞMALA&UA SAHNE OCPIASÜ
SIRALABPA, GEHSLKLieMAY 8AŞKAN/ VE fOJVVer £DMCfmNLAe/,aiM-
HURSAŞKANINA BM MUHTIRA VE8MİŞTİ. 12 MABT 19?r'PEKİ Su OCAY,
DEMİBEL HüKÜMeTİ'NlU GTVHSMM NEPEN OLMUŞTU. KfSA
ÇlHDEj CHP'PEAJ AYRlLAN NlHAT ERİM BAŞZANL/ğlNM, TABAFSI2-
LIĞI SAVUNULAN BİR HÜKİMAET tOjeULDU- E/ZIM HÜtUJtoET/'MiM
ILK t'Şf PE, StKtYÖMETİM İLÂN ETMEK OLDU- VATAN VE CUMHUeİ-
YETE YÖNELİK. SÛÇLÛ VE EYLBMÜ Bİ/i KALZJŞMA OLPUSU
1RAM YE/Jİ HÜKÜMEr, SU&YÖNETİM KARAgl \SE/Ş*1/ŞTr.S//arâ-
METİM İLÂN EDİLEM İLLER; ÎSmNBUL, AN&USA, /ZMİg, APAAfA, ~
ESKİŞEHİR, KOC4ELt,SA/64£V4, Z.ON6ULPAK, HArAY, DiyAIZ-
8AK.IR, SİİKr'rİ. EYLÛL AYIH/PA. ANAYASANIN 124./MAPP£-
SL 1486SAYIU YASAYLA PEĞİŞTİfZİLEKEk:; YAYGIN Ş/PPEr
EY1MMIM&YLE İLSİLİ 8ÖLÛM "--"•—•«-"»
T.C.
BEYKOZ 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN
DosyaNo: 1999/519
Nurgûl Topal vekili tarafından Hasan Topal aleyhine açılan boşanma davasımn yapılan duruşması sırasında, davalı Hasan Topal'ın
Sanayi Mahallesi, Teknik Sokak, No: 7, (amcası Halil Toprak eliyle) Kâğıthane/ Istanbul adresinden ve Yukan Dudullu, E>oğanevler
Caddesi, Şafak Sokak, No: 32, Yukandudullu, Ümraniye/lstanbul adreslerinden duruşmanın bırakıldığı 15.05.2000 günü. saat: 11.00'de
mahkememizde hazır bulunması ya da kendisini bir vekille temsil ettirmesi, aksi takdirde yokluğunda karar verileceği hususu dava di-
lekçesı yenne kaım olmak üzere ilanen teblığ olunur. 17.04.2000 Basın: 21345
PANO
DENIZ KAVUKÇUOGLU
Yanlış Yerde Pes Etmek
Içişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan'ın kent
merkezlerinden kıyı şeritlerine kadar ülkeyi saran
gürültü kirliliğine "Dur!" demek amacıyla uygulat-
mayı düşündüğü yasal önlemlere karşı "turizmci-
/er"in kopardıkları yaygara, kendileri açısından an-
laşılabilirbirşeydi. Gürültüyü, yaptıklan "iş"in vaz-
geçilmez bir parçası olarak bellemışlerdi. Yaklaşım-
ları, Brezilya, Meksika, Tayland gibi parasal altya-
pısı genelde "kara para" üzerine oturmuş benzer
"turistik" ülkelerdeki meslektaşlarından pek farklı
değildi.
Gelir dağılımının adaletsiz olduğu, varsıllarlayok-
sullar arasındaki uçurumun giderek derinleştiği,
orta sınıflann ortadan kalktığı, paranın hukukun, in-
sanca yaşama hakkının önüne geçtiği birçok ülke-
de olduğu gibi Türkiye'de de turizm "halka rağmen"
bir sektör haline gelmişti. Turizmciler yerii halkı,
tekerierine çomak sokan, hiç olmasalar çok daha
rahat edeceklerini düşündükleri "zarahı unsuhar"
olarak görüyorlardı sanki. Onlar için para getirecek
her yer "turistik" bir alandı. Gözlerini kırpmadan kı-
yıları betonlaştırabıliyor, doğayı, yeşili, maviyı acı-
masızca yok edebiliyorlardı. Ege'nin, Akdeniz'in-
kıyıları, orman ıçleri; Istanbul'un neredeyse tümü
"turistik tesisleşme" adına geri dönüşü olmayan yı-
kımlara uğramış, kimlik değiştirmişti.
"Aman yapmayın! Durun!" dediğinizde hemen
celalleniyorlar. "Yoksa senturistgelsin istemiyormu-
sun?.." diyerek sizi korkutmaya, susturmaya çalı-
şıyorlardı. Istanbul'un birçok semti gibi Boğaz'ın
iki yakası da yaz aylarında gürültüden oturulamaz,
uyunamaz hale gelmişti. Üstelik Laleli hariç bu
semtlerdeki, bu kıyılardaki eğlence yerlerine yaban-
cı turist hiç gelmıyordu! Turizmcilerin ileri sürdük-
leri, "Sonra turist gelmez!" gerekçesinin en azın-
dan Istanbul'da inandırıcı hiçbir yanı yoktu. Masa
aralannda "başka hayatlar"a özlem duyan yoksul
varoş kızlannın pazarlandığı, tuvaletierinde koka-
incilerin cirit attığı bu "Türk Türk'e" eğlenilen pa-
halı mekânlann müdavimlerı, üzerierindeki saman
kokusu hâlâ çıkmamış yeni yetme burjuvazimizin
cepleri paralı zontalanydı genelde. Yaygara da as-
lında bunlar için kopuyordu...
"Sonra turist gelmez!.." Her yıl nüfuslarının bil-
mem kaç katı turist çeken Amsterdam'da, Ham-
burg'da, Roma'da, Paris'te, Londra'da "Sf. Pauli",
"Pigalle", "Soho" gibi özel semtler dışında gece
yansından sonra müziği çevreyetaşan, insanlan uy-
kusundan eden tek bir diskotek, tek bir bar gös-
teremeyeceklerini bile bile yalan söylüyordu tu-,
rizmciler. Ama buna karşılık dünyada "gürültü tu-
rizmi" denilen şey de vardı gerçekten. Avrupa'da
birçok ülke kıyılannın, adalarının bir bölümünü bu
tür turizme açmıştı. Sözgelimi Italya'nın Adriyatık
kıyılanndaki Reggio-Rimini şeridi, Ispanya'daCos-
ta Brava kıyılan, Mallorca Adası'nın bir bölümü, ki-
mi Yunan adalan "gürültü doyumsuzu" turistler için
bulunmaz bir cennetti. Buralarda insanlar gece sa-
baha kadar bağınş çağırış eğleniyorlar, gündüzle-
ri ise uyuyoriardı. Neler yaşayacaklannı, nasıl ya-
şayacaklannı önceden bilerek geldikterinden, ne mü-
zik, ne klakson sesi, ne de sarhoş naralan rahat-
sız ediyordu onlan.
Bizde ise kentlerde de, kırlarda da, kıyılarda da
nasıl yaşayacağımızı, ne zaman uyuyup ne zaman
uyanacağımızı "turistik tesis işletmecilen" belirliyor-
du. Kuruçeşme'de çalan müziği Kuzguncuk'ta din-.
leyebiliyorduk örneğin. Yaşadığımız kentin cadde-
leri -Bağdat Caddesi gibi-, geceleri yanş pistine dö-
nüyor, biryandan kulakları tınmalayan fren sesleri,
öte yandan adım başı açılan barlardan dışarı ta-
şan "hip hop "lar, kime lanet okuyacağımızı bilemi-
yorduk. Fuhuşun, uyuşturucunun, batakhanelerin,
barlann, diskoteklerin bulunduklan kentlerin özel
yaşam mekânlanyla böylesine iç içe olduğu baş-
ka bir kente rastlanmtyordu Avrupa'da. Levent'te,
Etiler'de, Laleli'de, Fenerbahçe'de o güne kadar
sessizliğıyle övündüğümüz apartmanımızın altın-
daki mağaza bir hafta içinde gürültülü bir "bar"a,
kaldınmımız ise işlek bir otoparka dönüşüveriyor-
du. Karşı koyamıyorduk. Her yeri Beyoğlu oluyor-
du Istanbul'un... Eğlence ile işkence birbirine ka-
rışıyordu bu kentte...
Sayın Sadettin Tantan'ın gürültü kirliliğine karşı
önlem girişimi kent kültürü boyutunda bir başlan-
gıç olabilirdi en azından. Öğreniyoruz ki, pes et-
miş Sayın Tantan. Eğer öyleyse, yanlış yerde pes
etmiş...
(Faks:0212-723 84 97)
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
SOLDANSAĞA: 1 2 3 4 5
1/ Aynı adlı
bitkiden elde
edilerek baha-
rat olarak kul-
lanılan toz. 2/
Kanşık renk-
li... Osmanlı- 5
lar döneminde
Roma kentine
verilen ad. 3/
Kale duvarla-
rında iç yanı
geniş, dış yanı
dardelik... "Şimdi -
~ bir serv-i simindir 1
suda" (F.N. Çamh- 2
bel). 4/ Ad ya da nu- 3
mara çekilerek oyna- 4
nan şans oyunlannın 5
genel adı. 5/ Bir işi
yerine getirme... De- -,
nizayısı da denilen bir
foktürü.6/"Günbit-
ti, ağaçta — söndü /
Yaprak ateş oldu, kuş da yakut" (Ahmet Haşim)...
Borsada, kesin vadeli değerlerin kuru ile primli de-
ğerlerin kuru arasındaki farka verilen ad. 7/ Müs--
tahkem yer... Yapmacıklı davranış... Nikelin simge- ,
si. 8/ Tip dilinde frengiye verilen ad. 9/ Büyûk sı-
çan... Israil yapımı bir tür tabanca.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ "Dost, metres" anlamında argo sözcük. II Bir
göz rengi... Gevrek bir elma türü. 3/ Dövülmüş pi-
rincin şekerli suda haşlanmasıyla yapılan tatlı...
Demirin simgesi. 4/ Çin ve Japonya'da oynanan bir
strateji oyunu... Bir şeyin erebileceği uzaklık, men-
zil. 5/ Yunan mitolojisinde güzel sanatlann dokuz
perisinden biri... Ispanyollann sevinç ûnlemi. 6/
Pulculuk. II Işaret... Üzerine yazı yazılan tabaklan-
mış ceylan derisi... "— sesi ve kanat şakırtısından
/ Billur bir avize Bursa'da zaman" (A.H. Tanpı-
nar). 8/ Yoğurttan yapılan içecek. 9/ Istanbul'daki
Bizans kiliselerinin en tanınmışlanndan biri.