27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 NİSAN 2000 ÇARŞAMB/ 14 kultur@cumhuriyetcom.tr Genç Fransız yönetmen Laurent Bouhnik'in, festival programmda üç yapıtı yer alıyor Tîlmin biçemine dikkat ederim' ASLISELÇUK 19. Uluslararası Istanbul Film Festivali'nde adına "Genc Bir Yönetmen Mercek AJtinda" bölümu aynlan Fransız yönetmen Laurent Bo- uhnik üç filmiyle gelecek için büyük umut ve- rıvor Bouhnık, festival için Istanbulda'ydı. - Minimai bir sinema yaptyorsunuz diye dü- şünüyorum. Maddeine 1999fitminizdeaıuatun biçiminiz. sinema diliniz en olgun noktasına ulaşıyor. Bu yaklaşımınızın nedenleri nedir? LAURENT BOUHNIK-Haklısınız, benim düşünceme göre her filmin kendine özgü bir biçemı, bir ayıncı anlatımı olmalı. Ben nere- deyse her filmimde ayn bir biçem kullanınm, yalınlaştırdığım planlarla. Bu anlatımım bir önceki filmime göre daha yetkinleşir. Ömegin Select Hotel'den Madeleine'e dek tüm filmle- nmde böyle bir gelişme görülür. Bu gelişme aynı zamanda filmin konusuyla da elbette il- gilidır, çünkü her seçtiğim konu kendi estetı- ğıni yaratır. Yeni projemde kiracılannı evden çıkaran bir ev sahibıni konu alıyorum. Bu yansıtacağım kışılerle nasıl bir estetik yaratmam gerektiği- ni de düşünüyorum. Yeni çalışmamda öyle bir şey bulmalıyım ki hem bana özgü, hem de fil- min yapısına, görüntüsûne ve aydınlatmasına denk olmalı. Filmlerimin biçemine çok dikkat ediyorum. çünkü bu kaçmılmaz olarak konuy- la bağlantilıdır Yeni filmimde ev sahibı rolü- nü. tanınmış Fransız şarkıcı Johnny Hallyday oynayacak. Bu benim mizah içeren ilk filmim ' olacak, fakat bu çalışmama kara mizah dersem daha doğru ve yerinde olur. - Filmlerinizde zaten karamsar bir bakışııuz : yok mu? BOUHNIK-Haklısınız, filmlerim hiçbirza- man pespembe değiller. SelectHotd'deki ayak- kabıcı hıç bılmediği. hıç tanımadığı bir dün- yanın içerisine önyargılarla giriveriyor, bu alı- şılmadik insanlan anlamaya başlayınca olum- lu bir duruma doğru geçiyor. İnsanlar yerleşik düşünce yapılanndan sıynlıp, kendilerini baş- kalanna bıraz açsalar, açabilseler, dünya daha da gelışecektir. tnsanlann kendilerini değişti- rebileceği ölçüde ancak dünya değişebilir. Se- lect HoteTdeki hakarete uğradığını düşünen ayakkabıcı marjınallere yaklaşınca, intikam alma isteğinden vazgeçiyor. Filmimin belki en önemli ve iyımser yanı da kanımca bu işte. - Toplumdaki hflmiş kişileri. toplumun arük- lan denen karakterleri işliyorsunuz. Onlann di- 'YM. enı çalışmamda öyle bir şey bulmalıyım ki hem bana özgü hem de filmin yapısına, görüntüsûne ve aydınlatmasına denk olmalı. Filmlerimin biçemine çok dikkat ediyorum; çünkü bu kaçmılmaz olarak konuyla bağlantılıdır' diyen Laurent Bouhnik'in kara mizah içeren ilk filminde ise ünlü Fransız şarkıcı Johnny Hallyday oynayacak. ne oJan inançlannı dolaylı olarak yanstiyorsu- nuz. Doiayh da olsa din tematiğine filmleriniz- de sık sık rastianıvor. BOUHMK-Fiîmlerim dini filmlerdeğiller- dır. Ben dindar değilim. Fakat din sosyolojik olarak çok önemli bir olgudur bence. Dine de- ğinmeden film çekmek kanımca insandan söz etmemek demektir. Her ne kadar dindar olma- sam da, dini filmlerime koyuyorum, çünkü inanç her yerde. Din yaşam biçimimizi, ahla- kımızı, kültürümüzü etkiliyor. Çoğunluk savaş- lan da etkilemişti. Insanhğın tarihinde dınınçok önemli bir rolü var. Buna göre din insanın ta kendisi. Ben de insana inanıyorum. 'Bir bakıma her film ticaridir' -SetectHotel'dekiodaıuııdııvaruıdabetirgin bir planda tsa portresı astnydı. MadeJeine ise film boyunca devamlı Tann'dan yardım istiyor- du... BOUHNIK - Madeieine 1999'daki tüm ka- rakterler Incil'dendir. Evet, Paul gibi tüm ka- rakterler. Salt Incil'den alınma değil, öteki kut- sal kitaplardaki adlar da vardır. Bu insanlar, o çağlarda adlan anıldığında saygı duyulan ki- şilerdi. Fakat çağunızda bu dünyada bizler ya- şıyoruz, şu anda şu zamanda ötekiler gibi ay- nmsanmasak bile bizler önemliyiz, siz önem- lisiniz, ben önemliyim ve ötekiler de... - Siz gişeye yöndik bir sinema yapıyor sayıl- mazsuuz. Sinemanın giderek tkarileşmesi ko- nusunda ne düşünüyorsunuz? BOUHNIK- Bu saptamanıza hem katılıyo- rum hem de katılmıyorum. Bir bakıma her film ticaridir, çünkü insanlar bir film görmek için para öderler. Amerikalılara gelince onlar filme film demezler, ondan ürün diye söz eder- ler. Amerikalı bir yapımcı "movie" (film) de- mez, "producf (ürün) der. ABD'de her an ra- hatlıkla bir yönetmeni setten kovup yerine bir ikincisini, üçüncüsünü getirebilirler. Umanm benim filmlerimin ömrü bu ürünlerden daha uzun olur. Tkank ve benzeri çok kazanan ürün- ler geleceğe kesinlikle kalmayacaklar. Çok sı- radan bir örnek verirsek diyebiliriz ki san diş fırçası moda olur, herkes koşturup bir san diş fırçası edinir, modası geçince de fırlatıp atar. Düşünüyorum ki ticari olmayan filmlerin ömür- leri diğerlerine göre daha uzun olacak. Örne- ğin, unutulmaz Orson VVelles'in ilk filmleri o yıllarda ilgi görmemiş, başan kazanmamıştı, ama bugûne dek geldi o filmler, sonunda bi- rer sinema klasiği oldular... \MayısSüantısı*AltınLale'deşansh iyyiuslararası Yanşma ve Ulusal Yanşma'nın filmleri, ustalann başyapıtlan bir arada CUMHUR CANBAZOĞLU Festivalın son haftasında yerli film- lerin gösterimi artıyor. Emek'in prog- ramında, mevsımin en iyilerinden Ma- yıs Sıkınhsı var Yönetmeni Nuri BD- geCeylan, son dönemın başanlı isim- lerinden biri. Kasaba'dan sonra ikin- ci uzun metrajlı Mayıs Sıkıntısı'yla da ödüllen toplamaya başladı. Şimdi sıra Altın Lale'de. Bizce Türkiye sine- ması son yıllarda ilk kez bu kadar id- dialı Uluslararası Yansma bölümün- de. Beresina veya İsviçre'nin Son Gün- leri vasat bir komedi: Rus telekız tri- na, üçkâgıtçı avukat Alfred Waldvo- gel ve arkadaşı yardımıyla iş dünya- M, siyaset, ordu ve medyanın seçkin kişilennden müşteriler edinmeyi ba- şarıyor. Ülkeye bu ulvi hizmeti sonu- cu ls\ ıçre vatandaşlığına kabul edile- ceğinden emin. Ancak vatandaşlık ıçm, üstüne üstlük bir de muhbirlik yapması gerekmekte... Polonyalı yazar-yönetmen Jan Jakub Kolski sinemaya tutkun birini, aslın- da sınemacı bir aileden gelen 'kendi- si*ni anlatıyor yüz dakikahk Bir Pokm- ya Köyünden Sinemanın Öyküsü'nde. Atias-I'in ilk filmı Puslu Manzara- lar On bir yaşındaki Voula ile karde- şi Alexandros, hiç tanımadıklan baba- lanna ka\uşmak için Yunanistan'dan Almanya'ya gitmeyi kararlaştınrlar ve trajik bir yol öyküsü başlar. Ange- lopoulos üçlemesinin son ayağında (Kıtera'ya Yolculuk ve Ancı), Tonino Guerra'nm senaryosu, Karaindrou'nun Nuri Bilge Ceylan ikinci uzun metrajhsı 'Mayıs Sıkınrjsı'nda ilk filmi 'Kasaba'nın oyunculannı yeniden bir araya getirdL tatlı müzigı ve GiorgnsArvanitis'in gö- rüntüleri eşliğinde yalın bir şiir yaz- mış... Bresson Usta'nın Para'sında ise bir benzinciden 500 franklık sahte bank- not alan kamyon şoförünün başına gel- medik kalmıyor. Hapse düşüyor ve kansını yitiriyor... Altı yıl film için para aradıktan sonra Kültür Bakanlı- ğı'ndan destek alıp çeken Bresson, in- sanoğlundan umudunu kestiğini açık- ça belirtiyor. Diyaloglar on dakikayı geçmiyor... 1922; yazar Marcel Pro- ustölüm döşeğinde fotoğraflara baka- rak yaşamını anımsar. Yaşamının tek anlamı, yapıtlannın gerçekliğinde yat- maktadır... Atlas-2'nin ilk filmi Yeni- den Buhınan Zaman'da yönetmen Ra- ul Ruiz, Proust'un ünlü klasiği Geç- mişZamanın Peşinde'yi,içmonolog- lanna ve bilinç akışına sadık kalarak beyazperdeye taşıyor... Zeytiıüikleruı Alnnda Sükûn Yok'ta savaştan dönen çoban Francesco, ai- lesinin pis bir adam tarafından dolan- dınldığını görür ve bir gece sürüsünü bu üçkâğıtçıdan geri alır. Ancak çev- Festivalin yanşmajürileri tanıtıldıKûttür Servm-19. Uiuslara- rası Istanbul Film Festivali'nde Altın Lafc ödüiünü kazanacak filmi belirleyecek Uluslararası Yanşma ve yerîi yapımlan de- ğerlendirecek Ulusal Yanşma jürileri kamuoyımatanıüldı. Al- tın Lale üyeleri, jüri başkanı Hintii Mrinal Sen (yönetmen), İskoı,: kökenli Ingiliz Giltes MtKJnnon(yönetmen), Arjan- tınli LeoaardKatz(yönetmen), Cezayirli DjamSaSahraoui(yö- netmen), Lissy Beliakbe (Da- nimarka Film Enstitüsü), Pfer- re-HenriDeteau(BiaritzFilmFestivaIiyönetici- si), JamesMafcoun Quandt (Ontario Sinemate- ki küratörü) ve Rekin Teksoy'dan (sinema yaza- n-eleştirmen) oluşuyor. 1951 'de Chaplin üzerine kitap yazan, ilk fıl- mini İ956'da çeken Mrinal Sen, Marksist dün- ya görüşü taşıyor ve Asya sinemasının en say- gı» adlanndan biri. Ingiliz sineması ustalanndan Gffles MacKinnon, '80lerin sonlanndan bu ya- na çektıgı bir avuç Fılmde Iskoçya'nın yeşil ve Başkanbgnu Mrinal Sen'in yaplığı Uluslararas Yanşma jörisi sekiz üyeden oinşoyra: sisli ovalannda yaşanan hûzünlü gönül öyküle- rini aktanyor. Leonard Katz'ı ve Djamiia Sah- raoui'yi festival programmda 'tnsan Hakları' bölümünekatılan filmieriyle tamyoruz. CbeGu- evara'nın cesedini belgeleyen bir fotograf üze- rine çalışması olan 'BeniSeveceğuıGün' adlı kı- sa filmiyie Katz, festivale yönetmen oiarak da katılryor. Danimarka Film Enstitüsü'nde yönetici, ulus- lararası üişkiler koordicatörü, festival program- ctsı olarak hizmet veren Lissy Bellaiche, Cannes Fihn Festivali'nde otuz yıl görev yapmış, Biaritz Film Festivali yöneticisi Pierre- Henri Deİeau. Amerika'nın en büyük sinemateklerin- den biri sayılan Ontario Si- nemateki'nin kûratörfüğü- nü yapan James Makohn Quandt ve öğretmen, aka- demisyen, eleştirmeo, ya- zarvecevirmen kimHkleriy- letanıruın sinemaadamı Re- kin Teksoy, jürinin öyeleri. Festivalin Ulusaî Yanşmajüri başkanı, Türic si- nemasmın önde gelen yönetmen ve senaristlerin- den biri olan YavuzinrguL Jüride yer alan diger isimier, Marmara Oniversitesi lletişim Fakülte- si Öğretim üyesi Prof. Dr. Ünsal Oskay, genç si- nema eleştirmeni TuncaArslan, deneyimli oyun- cu Gölşen Bubikoğhı ve Montpellier Film Festi- vali yöneticisi Pîerreraiot. Pitiot'nunkatılama- dığı basm toplantısındajüri üyeleri Türk sinema- sının bugünkü durumunu değerlendirdiler. resindeki insanlar gerçek suçluyu iti- raf etmeyince hapse düşer. De Santis gelenekleri sorguluyor, ilkel inanışla- n eleştiriyor ve filmi doğduğu köyde çekmiş... Genç Danimarkalı yazar Espen Ar- nakke, âşık olduğu Jenny'yi etkile- mek amacıyla son otobiyografik ya- pıtının kopyasını ona verir... Aksel Sandemose'nin (1899-1965) yasamı ve eserleri üzerine kurulu Acılar Li- manı, deniz görüntülerini bir gemıci öyküsüyle destekleyerek doğanın ta- dını çıkanyor. 'Kendi KencUmin Kadınıyım' Gelelim Alkazar'a; Obua'nmÇağ- nsı'nın kahramanı Augusto, günleri- ni herkesten ve her şeyden uzakta, hu- zur içinde geçirebileceği sakin bir yer arar. Yasamın neredeyse el ayak çek- tiği küçük bir köye vanr. Uzun süre- dir kapalı olan yerel sinema salonunun sahibi kuafor Aurora, Augusto'dan es- ki sessizfilmleringösterimine obuasıy- la eşlik etmesini ister. Bu değişim, ka- sabanın duragan yaşantısına hareket ge- tırir. Yönetmen Cbucüo Mac DoweU. Ed Radtke'nin ikinci uzun metrajhsı Düş Avaa, ShajiKarun'un SonDans'ı bu salonun diğer filmleri. Son film Düş Avcısf nda, eski bir ocakta kazancı olarak çalışan Sokolov, bir sabah başı ağnyarak uyanır ve pen- cerenin pervazında kocaman siyah kuzgunun durduğunu fark eder. Bu kuzgun hem konuşabilmekte hem de içki içebilmektedir. Andrei, kuşun yar- dımıyla adres ve telefon numaralany- la dolu eski bir defter bulur. Bu defter onu anılara görürür. Yönetmen: VTa- dimir Khotinenko. Toplumumuzun kanayan yarası iş- kenceyi işlediği için Kültür Bakanlı- ğı'nca gösterimi yasaklanmış tsmafl Gûneş'in Gülün Bittiğj Yer'i ile Bora Tekay'ın Fasurye'si ulusal yanşmanın filmleri. Kadıköy Reks'te gün, BayanJulieile başlıyor. Genç ve güzel kont kızı Ba- yan Julie, babası evde yokken uşak Je- an'le flört eder. Jean onu uzun süredir beğendiğini itiraf eder. Strindberg'in 1888'de yazdığı ünlü yapıtının Sjö- berg tarafından sinema yorumu. Is- veçli şair Lukas Moodyson'un ilk uzun metrajlı filmi Sev Beni'den sonra Gö- tür Beni'nin gösterimi var: Montre- al'in işçi mahallesi Mile's End'deki karanlık sinema salonunun en arka sı- ralannda oturan Hanna, Jean Luc Go- dard'ın Vivre La Vie'deki Nana tiple- mesine kendini kaptınr. Hanna'nın özel bir bağ kurmayı umduğu öğret- menine çok benzettiği, ev kadınıyken fahişe olan Nana S. karakteri onu bü- yülemiştir. Film aynntılı bir aile port- resi, hem Fransız Yeni Dalgası'na bir saygı sunumu. Yönetmen Lea Pool. Kendi Kendimin Kadınıyım, sıra dışı Von Praunheim'dan bir travestinin yi- ne sıra dışı ve renkli öyküsü. DEFNE GÖLGESİ TÜKGAY FtŞEKÇİ Hâflere İnanınz' Bu duvar yazısıyla kapanıyordu, 19. Istanbul Film Festivali'nde geçen cumartesı gördüğüm, ya- kında da sınemalanmızda gösterime girecek olan Buena Vısta Social Club filmi. inanılır bir düş değil, bu filmin öyküsü de. Kimi yetmişinde, kimi sekseninde, kimi doksanında Kü- balı "eski" müzisyenlerin bir araya gelip yeniden şarkılannı söytemeye, çaigılannı çalmaya başlama- lan. Bu gelişmelerin hazırlayıcısı Amerikalı gıtarist ve besteci Ry Cooder'ın çağnsıyla yönetmen Wim VVenders de kamerasıyla Havana'ya geliyor. Bir yandan müzisyenlerin yaşamlannı gözlem- leyip onlan filme çekerken bir yandan da bu sa- natçılann yaşamlanyla birleşmiş. UNESCO'nun yeryüzünün korunması gereken en önemli kültür miraslan arasında saydığı kentin eski mahallele- rinde dolaşıyor. Sonuçta bir kent, birtakım insanlar, bir ulusun ben- zersiz ruhu ve müziğinin kanşımından ortaya, iz- leyicide büyük coşku uyandıran, günümüzün ege- men değer yargılanyla alabiidiğine çelişen yaşam biçimleri ortaya koyan, dahası bu değerier üzerin- de düşünmeye yol açan bir film ortaya çıkmış. Filmde müzisyenler, en doğal haileriyle kendile- rinden söz ederken aslında aynmında bile olma- dan, olmadık bir dünyadan söz ediyorlar. Film çekilirken doksan yaşında olan şarkıcı Com- pay Segundo, elındeki purosuna bakıp "Beş ya- şından ben ıçiyorvm, yani seksen beş yıldır" di- yor, sonra da nasıl yaşamsal güdülerinde hiç azal- ma olmadığını, altıncı bir çocuğunun dmasını is- tediğini anlatıyor. Seksen yaşındaki piyanist Ruben Gonzales, Ry Cooder kendisini bulduğunda on yıldır çalma- yı bırakmış. Ama daha bu sabah alıştırma yapmış gibi piyanonun başına geçip çalmaya başlıyor, ha- ni müzisyenler ıçın derler ya, bir gün çalmazsanız kendinız fark edersiniz, ikı gün çalmazsanız arka- daşınız fark eder, üç gün çalmazsanız dinleyenler fark eder diye, o sözü yalanlarcasına. Ruben Gonzales'in gölgesinde konuştuğu ulu ağaç, filmdeki en görkemli mekânlardan. Dallann- dan yere doğru sarkan binlerce sarmaşık benze- ri salgısıyla sanki yaşlı piyanıstle özdeşleşiyor. Filmin bir başka unutulmaz sahnesi, yine Ruben Gonzales'in sekız on yaşlanndaki küçük balerin- ler çalışırken, onlara doğaçlama piyano çalması. Müzığin yanı sıra bu sahnenın mekânı da çok il- ginçti. Belli ki Batista döneminden sonra terk edil- miş büyük bir otel ya da kumarhane: Geniş mer- mer merdivenler, sütunlarla bezeli salonlar, boya- ları yer yer dökülmüş süslü duvarlar, tavanlar... Çocuklara bale okulu olarak yerilmiş burası. Bo- ğaz kıyısındaki Mımar Sinan Üniversrtesi'nı ziya- ret eden sekizinci cumhurbaşkanımızın, "Burası iyi otel olur" sözlerini anımsamamak elde mi? Şarkıcı Ibrahim Ferrer de sanatçılığının yanı sı- ra kışiliğiyle de çok ilginç bir insan. Yaşadığı kü- çücük harap ev, bu evi benîrnsemesi, orada mut- lu olması, bir tür ikona sevgiyie bağlılığı, hep çok uzağımızdaki değerleri önümüze koyuyor. "Yan- gın Var" şarkısını dinlerken bunun bizdeki benze- ri olan Nurhan Damcıoğlu'nun söylediğı kanto- yu anımsamamak elde değil. Bizimkinin bağınş- kan yorumuna karşın, o lirik bir öykü anlatıyor gi- bi söylüyor şarkısını. Bu insanlann yaşadığı Havana'nın eski mahal- leleri bizim Tarlabaşı'na çok benziyor. Aynı, geç- mişte görkemli, bugün harap olan evier, her evin önünde köpeklerin uyuduğu ya da dolandığı dar ve pis sokaklar, pencerelerden sarkan çamaşırlar... Yalnız bir temel fark var arada: Tarlabaşı, ınsan- lannı yitirdi çoktan. Artık o evlerde ve sokaklarda, o evleri, sokaklan yaratan insanlar oturmuyor. Ha- vana'da ise o manalleleri yaratan insanlar orada oturmaya, yaratbklan küttürü yaşatmaya devam edi- yorlar. Filmin sonlannda acıklı, ama gülünç gelebilecek bir duvar yazısı görülüyor: O kirli, yoksul sokaklar- da dolaşan kamera bir yazının önünde duruyor "Bu Devrim Bitmez." Bir yandan o görüntülerie devrim sözcüğü bir- birine yakışmıyor gibi görünüyor, ama ötede bu in- sanlann varlıkları, yaşama biçimleri, sanatlan, kül- türleri hepsi egemen dünya düzenine bir başkal- dın değil mi? Bu insanlar, böyle bir halk varolduk- ça devrim niye bitsin diye de sormadan edemiyor insan. Ne ki bu insanlan bugün ortaya çıkaran, dünya- ya sunanın da bireysel bir girişim olduğu unutul- mamalı. Ry Cooder'ın girişimleri olmasa onlar bu- gün de adlannı bilmediğimiz Küba'nın "SüperDe- deler"\ olarak kalacaklardı. Recep Ayyrtmaz, Parts Operası'nda • Kültür Servisi - Recep Ayyılmaz, 15 Temmuz'a dek Paris Devlet Operası'nda sahnelenecek iki esere stajyer rejisör olarak davet edildi. Amerikalı Robert Wilson ile Debussy'nin yapıtı 'Pelleas et Melisande'da ve Alman Willy Decker ile Wagner'in 'Uçan Hollandalf adlı operasında yönetmen yardımcıhğı yapacak. K Ü L T Ü R » Ç İ Z t K K Â M t L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle