Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 26 NİSAN 2000 ÇARŞAMB/
14 kultur@cumhuriyetcom.tr
Genç Fransız yönetmen Laurent Bouhnik'in, festival programmda üç yapıtı yer alıyor
Tîlmin biçemine dikkat ederim'
ASLISELÇUK
19. Uluslararası Istanbul Film Festivali'nde
adına "Genc Bir Yönetmen Mercek AJtinda"
bölümu aynlan Fransız yönetmen Laurent Bo-
uhnik üç filmiyle gelecek için büyük umut ve-
rıvor Bouhnık, festival için Istanbulda'ydı.
- Minimai bir sinema yaptyorsunuz diye dü-
şünüyorum. Maddeine 1999fitminizdeaıuatun
biçiminiz. sinema diliniz en olgun noktasına
ulaşıyor. Bu yaklaşımınızın nedenleri nedir?
LAURENT BOUHNIK-Haklısınız, benim
düşünceme göre her filmin kendine özgü bir
biçemı, bir ayıncı anlatımı olmalı. Ben nere-
deyse her filmimde ayn bir biçem kullanınm,
yalınlaştırdığım planlarla. Bu anlatımım bir
önceki filmime göre daha yetkinleşir. Ömegin
Select Hotel'den Madeleine'e dek tüm filmle-
nmde böyle bir gelişme görülür. Bu gelişme
aynı zamanda filmin konusuyla da elbette il-
gilidır, çünkü her seçtiğim konu kendi estetı-
ğıni yaratır.
Yeni projemde kiracılannı evden çıkaran bir
ev sahibıni konu alıyorum. Bu yansıtacağım
kışılerle nasıl bir estetik yaratmam gerektiği-
ni de düşünüyorum. Yeni çalışmamda öyle bir
şey bulmalıyım ki hem bana özgü, hem de fil-
min yapısına, görüntüsûne ve aydınlatmasına
denk olmalı. Filmlerimin biçemine çok dikkat
ediyorum. çünkü bu kaçmılmaz olarak konuy-
la bağlantilıdır Yeni filmimde ev sahibı rolü-
nü. tanınmış Fransız şarkıcı Johnny Hallyday
oynayacak. Bu benim mizah içeren ilk filmim
' olacak, fakat bu çalışmama kara mizah dersem
daha doğru ve yerinde olur.
- Filmlerinizde zaten karamsar bir bakışııuz
:
yok mu?
BOUHNIK-Haklısınız, filmlerim hiçbirza-
man pespembe değiller. SelectHotd'deki ayak-
kabıcı hıç bılmediği. hıç tanımadığı bir dün-
yanın içerisine önyargılarla giriveriyor, bu alı-
şılmadik insanlan anlamaya başlayınca olum-
lu bir duruma doğru geçiyor. İnsanlar yerleşik
düşünce yapılanndan sıynlıp, kendilerini baş-
kalanna bıraz açsalar, açabilseler, dünya daha
da gelışecektir. tnsanlann kendilerini değişti-
rebileceği ölçüde ancak dünya değişebilir. Se-
lect HoteTdeki hakarete uğradığını düşünen
ayakkabıcı marjınallere yaklaşınca, intikam
alma isteğinden vazgeçiyor. Filmimin belki en
önemli ve iyımser yanı da kanımca bu işte.
- Toplumdaki hflmiş kişileri. toplumun arük-
lan denen karakterleri işliyorsunuz. Onlann di-
'YM. enı
çalışmamda öyle
bir şey bulmalıyım
ki hem bana özgü
hem de filmin
yapısına,
görüntüsûne ve
aydınlatmasına
denk olmalı.
Filmlerimin
biçemine çok dikkat
ediyorum; çünkü bu
kaçmılmaz olarak
konuyla
bağlantılıdır' diyen
Laurent Bouhnik'in
kara mizah içeren
ilk filminde ise ünlü
Fransız şarkıcı
Johnny Hallyday
oynayacak.
ne oJan inançlannı dolaylı olarak yanstiyorsu-
nuz. Doiayh da olsa din tematiğine filmleriniz-
de sık sık rastianıvor.
BOUHMK-Fiîmlerim dini filmlerdeğiller-
dır. Ben dindar değilim. Fakat din sosyolojik
olarak çok önemli bir olgudur bence. Dine de-
ğinmeden film çekmek kanımca insandan söz
etmemek demektir. Her ne kadar dindar olma-
sam da, dini filmlerime koyuyorum, çünkü
inanç her yerde. Din yaşam biçimimizi, ahla-
kımızı, kültürümüzü etkiliyor. Çoğunluk savaş-
lan da etkilemişti. Insanhğın tarihinde dınınçok
önemli bir rolü var. Buna göre din insanın ta
kendisi. Ben de insana inanıyorum.
'Bir bakıma her film ticaridir'
-SetectHotel'dekiodaıuııdııvaruıdabetirgin
bir planda tsa portresı astnydı. MadeJeine ise
film boyunca devamlı Tann'dan yardım istiyor-
du...
BOUHNIK - Madeieine 1999'daki tüm ka-
rakterler Incil'dendir. Evet, Paul gibi tüm ka-
rakterler. Salt Incil'den alınma değil, öteki kut-
sal kitaplardaki adlar da vardır. Bu insanlar, o
çağlarda adlan anıldığında saygı duyulan ki-
şilerdi. Fakat çağunızda bu dünyada bizler ya-
şıyoruz, şu anda şu zamanda ötekiler gibi ay-
nmsanmasak bile bizler önemliyiz, siz önem-
lisiniz, ben önemliyim ve ötekiler de...
- Siz gişeye yöndik bir sinema yapıyor sayıl-
mazsuuz. Sinemanın giderek tkarileşmesi ko-
nusunda ne düşünüyorsunuz?
BOUHNIK- Bu saptamanıza hem katılıyo-
rum hem de katılmıyorum. Bir bakıma her
film ticaridir, çünkü insanlar bir film görmek
için para öderler. Amerikalılara gelince onlar
filme film demezler, ondan ürün diye söz eder-
ler. Amerikalı bir yapımcı "movie" (film) de-
mez, "producf (ürün) der. ABD'de her an ra-
hatlıkla bir yönetmeni setten kovup yerine bir
ikincisini, üçüncüsünü getirebilirler. Umanm
benim filmlerimin ömrü bu ürünlerden daha
uzun olur. Tkank ve benzeri çok kazanan ürün-
ler geleceğe kesinlikle kalmayacaklar. Çok sı-
radan bir örnek verirsek diyebiliriz ki san diş
fırçası moda olur, herkes koşturup bir san diş
fırçası edinir, modası geçince de fırlatıp atar.
Düşünüyorum ki ticari olmayan filmlerin ömür-
leri diğerlerine göre daha uzun olacak. Örne-
ğin, unutulmaz Orson VVelles'in ilk filmleri o
yıllarda ilgi görmemiş, başan kazanmamıştı,
ama bugûne dek geldi o filmler, sonunda bi-
rer sinema klasiği oldular...
\MayısSüantısı*AltınLale'deşansh
iyyiuslararası Yanşma ve Ulusal Yanşma'nın filmleri, ustalann başyapıtlan bir arada
CUMHUR CANBAZOĞLU
Festivalın son haftasında yerli film-
lerin gösterimi artıyor. Emek'in prog-
ramında, mevsımin en iyilerinden Ma-
yıs Sıkınhsı var Yönetmeni Nuri BD-
geCeylan, son dönemın başanlı isim-
lerinden biri. Kasaba'dan sonra ikin-
ci uzun metrajlı Mayıs Sıkıntısı'yla
da ödüllen toplamaya başladı. Şimdi
sıra Altın Lale'de. Bizce Türkiye sine-
ması son yıllarda ilk kez bu kadar id-
dialı Uluslararası Yansma bölümün-
de.
Beresina veya İsviçre'nin Son Gün-
leri vasat bir komedi: Rus telekız tri-
na, üçkâgıtçı avukat Alfred Waldvo-
gel ve arkadaşı yardımıyla iş dünya-
M, siyaset, ordu ve medyanın seçkin
kişilennden müşteriler edinmeyi ba-
şarıyor. Ülkeye bu ulvi hizmeti sonu-
cu ls\ ıçre vatandaşlığına kabul edile-
ceğinden emin. Ancak vatandaşlık
ıçm, üstüne üstlük bir de muhbirlik
yapması gerekmekte...
Polonyalı yazar-yönetmen Jan Jakub
Kolski sinemaya tutkun birini, aslın-
da sınemacı bir aileden gelen 'kendi-
si*ni anlatıyor yüz dakikahk Bir Pokm-
ya Köyünden Sinemanın Öyküsü'nde.
Atias-I'in ilk filmı Puslu Manzara-
lar On bir yaşındaki Voula ile karde-
şi Alexandros, hiç tanımadıklan baba-
lanna ka\uşmak için Yunanistan'dan
Almanya'ya gitmeyi kararlaştınrlar
ve trajik bir yol öyküsü başlar. Ange-
lopoulos üçlemesinin son ayağında
(Kıtera'ya Yolculuk ve Ancı), Tonino
Guerra'nm senaryosu, Karaindrou'nun
Nuri Bilge Ceylan ikinci uzun metrajhsı 'Mayıs Sıkınrjsı'nda ilk filmi 'Kasaba'nın oyunculannı yeniden bir araya getirdL
tatlı müzigı ve GiorgnsArvanitis'in gö-
rüntüleri eşliğinde yalın bir şiir yaz-
mış...
Bresson Usta'nın Para'sında ise bir
benzinciden 500 franklık sahte bank-
not alan kamyon şoförünün başına gel-
medik kalmıyor. Hapse düşüyor ve
kansını yitiriyor... Altı yıl film için
para aradıktan sonra Kültür Bakanlı-
ğı'ndan destek alıp çeken Bresson, in-
sanoğlundan umudunu kestiğini açık-
ça belirtiyor. Diyaloglar on dakikayı
geçmiyor... 1922; yazar Marcel Pro-
ustölüm döşeğinde fotoğraflara baka-
rak yaşamını anımsar. Yaşamının tek
anlamı, yapıtlannın gerçekliğinde yat-
maktadır... Atlas-2'nin ilk filmi Yeni-
den Buhınan Zaman'da yönetmen Ra-
ul Ruiz, Proust'un ünlü klasiği Geç-
mişZamanın Peşinde'yi,içmonolog-
lanna ve bilinç akışına sadık kalarak
beyazperdeye taşıyor...
Zeytiıüikleruı Alnnda Sükûn Yok'ta
savaştan dönen çoban Francesco, ai-
lesinin pis bir adam tarafından dolan-
dınldığını görür ve bir gece sürüsünü
bu üçkâğıtçıdan geri alır. Ancak çev-
Festivalin yanşmajürileri tanıtıldıKûttür Servm-19. Uiuslara-
rası Istanbul Film Festivali'nde
Altın Lafc ödüiünü kazanacak
filmi belirleyecek Uluslararası
Yanşma ve yerîi yapımlan de-
ğerlendirecek Ulusal Yanşma
jürileri kamuoyımatanıüldı. Al-
tın Lale üyeleri, jüri başkanı
Hintii Mrinal Sen (yönetmen),
İskoı,: kökenli Ingiliz Giltes
MtKJnnon(yönetmen), Arjan-
tınli LeoaardKatz(yönetmen),
Cezayirli DjamSaSahraoui(yö-
netmen), Lissy Beliakbe (Da-
nimarka Film Enstitüsü), Pfer-
re-HenriDeteau(BiaritzFilmFestivaIiyönetici-
si), JamesMafcoun Quandt (Ontario Sinemate-
ki küratörü) ve Rekin Teksoy'dan (sinema yaza-
n-eleştirmen) oluşuyor.
1951 'de Chaplin üzerine kitap yazan, ilk fıl-
mini İ956'da çeken Mrinal Sen, Marksist dün-
ya görüşü taşıyor ve Asya sinemasının en say-
gı» adlanndan biri. Ingiliz sineması ustalanndan
Gffles MacKinnon, '80lerin sonlanndan bu ya-
na çektıgı bir avuç Fılmde Iskoçya'nın yeşil ve
Başkanbgnu Mrinal Sen'in yaplığı Uluslararas Yanşma jörisi sekiz üyeden oinşoyra:
sisli ovalannda yaşanan hûzünlü gönül öyküle-
rini aktanyor. Leonard Katz'ı ve Djamiia Sah-
raoui'yi festival programmda 'tnsan Hakları'
bölümünekatılan filmieriyle tamyoruz. CbeGu-
evara'nın cesedini belgeleyen bir fotograf üze-
rine çalışması olan 'BeniSeveceğuıGün' adlı kı-
sa filmiyie Katz, festivale yönetmen oiarak da
katılryor.
Danimarka Film Enstitüsü'nde yönetici, ulus-
lararası üişkiler koordicatörü, festival program-
ctsı olarak hizmet veren
Lissy Bellaiche, Cannes
Fihn Festivali'nde otuz yıl
görev yapmış, Biaritz Film
Festivali yöneticisi Pierre-
Henri Deİeau. Amerika'nın
en büyük sinemateklerin-
den biri sayılan Ontario Si-
nemateki'nin kûratörfüğü-
nü yapan James Makohn
Quandt ve öğretmen, aka-
demisyen, eleştirmeo, ya-
zarvecevirmen kimHkleriy-
letanıruın sinemaadamı Re-
kin Teksoy, jürinin öyeleri.
Festivalin Ulusaî Yanşmajüri başkanı, Türic si-
nemasmın önde gelen yönetmen ve senaristlerin-
den biri olan YavuzinrguL Jüride yer alan diger
isimier, Marmara Oniversitesi lletişim Fakülte-
si Öğretim üyesi Prof. Dr. Ünsal Oskay, genç si-
nema eleştirmeni TuncaArslan, deneyimli oyun-
cu Gölşen Bubikoğhı ve Montpellier Film Festi-
vali yöneticisi Pîerreraiot. Pitiot'nunkatılama-
dığı basm toplantısındajüri üyeleri Türk sinema-
sının bugünkü durumunu değerlendirdiler.
resindeki insanlar gerçek suçluyu iti-
raf etmeyince hapse düşer. De Santis
gelenekleri sorguluyor, ilkel inanışla-
n eleştiriyor ve filmi doğduğu köyde
çekmiş...
Genç Danimarkalı yazar Espen Ar-
nakke, âşık olduğu Jenny'yi etkile-
mek amacıyla son otobiyografik ya-
pıtının kopyasını ona verir... Aksel
Sandemose'nin (1899-1965) yasamı
ve eserleri üzerine kurulu Acılar Li-
manı, deniz görüntülerini bir gemıci
öyküsüyle destekleyerek doğanın ta-
dını çıkanyor.
'Kendi KencUmin Kadınıyım'
Gelelim Alkazar'a; Obua'nmÇağ-
nsı'nın kahramanı Augusto, günleri-
ni herkesten ve her şeyden uzakta, hu-
zur içinde geçirebileceği sakin bir yer
arar. Yasamın neredeyse el ayak çek-
tiği küçük bir köye vanr. Uzun süre-
dir kapalı olan yerel sinema salonunun
sahibi kuafor Aurora, Augusto'dan es-
ki sessizfilmleringösterimine obuasıy-
la eşlik etmesini ister. Bu değişim, ka-
sabanın duragan yaşantısına hareket ge-
tırir. Yönetmen Cbucüo Mac DoweU.
Ed Radtke'nin ikinci uzun metrajhsı
Düş Avaa, ShajiKarun'un SonDans'ı
bu salonun diğer filmleri.
Son film Düş Avcısf nda, eski bir
ocakta kazancı olarak çalışan Sokolov,
bir sabah başı ağnyarak uyanır ve pen-
cerenin pervazında kocaman siyah
kuzgunun durduğunu fark eder. Bu
kuzgun hem konuşabilmekte hem de
içki içebilmektedir. Andrei, kuşun yar-
dımıyla adres ve telefon numaralany-
la dolu eski bir defter bulur. Bu defter
onu anılara görürür. Yönetmen: VTa-
dimir Khotinenko.
Toplumumuzun kanayan yarası iş-
kenceyi işlediği için Kültür Bakanlı-
ğı'nca gösterimi yasaklanmış tsmafl
Gûneş'in Gülün Bittiğj Yer'i ile Bora
Tekay'ın Fasurye'si ulusal yanşmanın
filmleri.
Kadıköy Reks'te gün, BayanJulieile
başlıyor. Genç ve güzel kont kızı Ba-
yan Julie, babası evde yokken uşak Je-
an'le flört eder. Jean onu uzun süredir
beğendiğini itiraf eder. Strindberg'in
1888'de yazdığı ünlü yapıtının Sjö-
berg tarafından sinema yorumu. Is-
veçli şair Lukas Moodyson'un ilk uzun
metrajlı filmi Sev Beni'den sonra Gö-
tür Beni'nin gösterimi var: Montre-
al'in işçi mahallesi Mile's End'deki
karanlık sinema salonunun en arka sı-
ralannda oturan Hanna, Jean Luc Go-
dard'ın Vivre La Vie'deki Nana tiple-
mesine kendini kaptınr. Hanna'nın
özel bir bağ kurmayı umduğu öğret-
menine çok benzettiği, ev kadınıyken
fahişe olan Nana S. karakteri onu bü-
yülemiştir. Film aynntılı bir aile port-
resi, hem Fransız Yeni Dalgası'na bir
saygı sunumu. Yönetmen Lea Pool.
Kendi Kendimin Kadınıyım, sıra dışı
Von Praunheim'dan bir travestinin yi-
ne sıra dışı ve renkli öyküsü.
DEFNE GÖLGESİ
TÜKGAY FtŞEKÇİ
Hâflere İnanınz'
Bu duvar yazısıyla kapanıyordu, 19. Istanbul
Film Festivali'nde geçen cumartesı gördüğüm, ya-
kında da sınemalanmızda gösterime girecek olan
Buena Vısta Social Club filmi.
inanılır bir düş değil, bu filmin öyküsü de. Kimi
yetmişinde, kimi sekseninde, kimi doksanında Kü-
balı "eski" müzisyenlerin bir araya gelip yeniden
şarkılannı söytemeye, çaigılannı çalmaya başlama-
lan.
Bu gelişmelerin hazırlayıcısı Amerikalı gıtarist ve
besteci Ry Cooder'ın çağnsıyla yönetmen Wim
VVenders de kamerasıyla Havana'ya geliyor.
Bir yandan müzisyenlerin yaşamlannı gözlem-
leyip onlan filme çekerken bir yandan da bu sa-
natçılann yaşamlanyla birleşmiş. UNESCO'nun
yeryüzünün korunması gereken en önemli kültür
miraslan arasında saydığı kentin eski mahallele-
rinde dolaşıyor.
Sonuçta bir kent, birtakım insanlar, bir ulusun ben-
zersiz ruhu ve müziğinin kanşımından ortaya, iz-
leyicide büyük coşku uyandıran, günümüzün ege-
men değer yargılanyla alabiidiğine çelişen yaşam
biçimleri ortaya koyan, dahası bu değerier üzerin-
de düşünmeye yol açan bir film ortaya çıkmış.
Filmde müzisyenler, en doğal haileriyle kendile-
rinden söz ederken aslında aynmında bile olma-
dan, olmadık bir dünyadan söz ediyorlar.
Film çekilirken doksan yaşında olan şarkıcı Com-
pay Segundo, elındeki purosuna bakıp "Beş ya-
şından ben ıçiyorvm, yani seksen beş yıldır" di-
yor, sonra da nasıl yaşamsal güdülerinde hiç azal-
ma olmadığını, altıncı bir çocuğunun dmasını is-
tediğini anlatıyor.
Seksen yaşındaki piyanist Ruben Gonzales,
Ry Cooder kendisini bulduğunda on yıldır çalma-
yı bırakmış. Ama daha bu sabah alıştırma yapmış
gibi piyanonun başına geçip çalmaya başlıyor, ha-
ni müzisyenler ıçın derler ya, bir gün çalmazsanız
kendinız fark edersiniz, ikı gün çalmazsanız arka-
daşınız fark eder, üç gün çalmazsanız dinleyenler
fark eder diye, o sözü yalanlarcasına.
Ruben Gonzales'in gölgesinde konuştuğu ulu
ağaç, filmdeki en görkemli mekânlardan. Dallann-
dan yere doğru sarkan binlerce sarmaşık benze-
ri salgısıyla sanki yaşlı piyanıstle özdeşleşiyor.
Filmin bir başka unutulmaz sahnesi, yine Ruben
Gonzales'in sekız on yaşlanndaki küçük balerin-
ler çalışırken, onlara doğaçlama piyano çalması.
Müzığin yanı sıra bu sahnenın mekânı da çok il-
ginçti. Belli ki Batista döneminden sonra terk edil-
miş büyük bir otel ya da kumarhane: Geniş mer-
mer merdivenler, sütunlarla bezeli salonlar, boya-
ları yer yer dökülmüş süslü duvarlar, tavanlar...
Çocuklara bale okulu olarak yerilmiş burası. Bo-
ğaz kıyısındaki Mımar Sinan Üniversrtesi'nı ziya-
ret eden sekizinci cumhurbaşkanımızın, "Burası iyi
otel olur" sözlerini anımsamamak elde mi?
Şarkıcı Ibrahim Ferrer de sanatçılığının yanı sı-
ra kışiliğiyle de çok ilginç bir insan. Yaşadığı kü-
çücük harap ev, bu evi benîrnsemesi, orada mut-
lu olması, bir tür ikona sevgiyie bağlılığı, hep çok
uzağımızdaki değerleri önümüze koyuyor. "Yan-
gın Var" şarkısını dinlerken bunun bizdeki benze-
ri olan Nurhan Damcıoğlu'nun söylediğı kanto-
yu anımsamamak elde değil. Bizimkinin bağınş-
kan yorumuna karşın, o lirik bir öykü anlatıyor gi-
bi söylüyor şarkısını.
Bu insanlann yaşadığı Havana'nın eski mahal-
leleri bizim Tarlabaşı'na çok benziyor. Aynı, geç-
mişte görkemli, bugün harap olan evier, her evin
önünde köpeklerin uyuduğu ya da dolandığı dar
ve pis sokaklar, pencerelerden sarkan çamaşırlar...
Yalnız bir temel fark var arada: Tarlabaşı, ınsan-
lannı yitirdi çoktan. Artık o evlerde ve sokaklarda,
o evleri, sokaklan yaratan insanlar oturmuyor. Ha-
vana'da ise o manalleleri yaratan insanlar orada
oturmaya, yaratbklan küttürü yaşatmaya devam edi-
yorlar.
Filmin sonlannda acıklı, ama gülünç gelebilecek
bir duvar yazısı görülüyor: O kirli, yoksul sokaklar-
da dolaşan kamera bir yazının önünde duruyor "Bu
Devrim Bitmez."
Bir yandan o görüntülerie devrim sözcüğü bir-
birine yakışmıyor gibi görünüyor, ama ötede bu in-
sanlann varlıkları, yaşama biçimleri, sanatlan, kül-
türleri hepsi egemen dünya düzenine bir başkal-
dın değil mi? Bu insanlar, böyle bir halk varolduk-
ça devrim niye bitsin diye de sormadan edemiyor
insan.
Ne ki bu insanlan bugün ortaya çıkaran, dünya-
ya sunanın da bireysel bir girişim olduğu unutul-
mamalı. Ry Cooder'ın girişimleri olmasa onlar bu-
gün de adlannı bilmediğimiz Küba'nın "SüperDe-
deler"\ olarak kalacaklardı.
Recep Ayyrtmaz, Parts Operası'nda
• Kültür Servisi - Recep Ayyılmaz, 15
Temmuz'a dek Paris Devlet Operası'nda
sahnelenecek iki esere stajyer rejisör olarak davet
edildi. Amerikalı Robert Wilson ile Debussy'nin
yapıtı 'Pelleas et Melisande'da ve Alman Willy
Decker ile Wagner'in 'Uçan Hollandalf adlı
operasında yönetmen yardımcıhğı yapacak.
K Ü L T Ü R » Ç İ Z t K
K Â M t L M A S A R A C I