09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
«ART2000PAZARTESİ CUNIHÜRİYET SAYFA JvLJJLl \jı\ kultur(S cumhuriyet.com.tr 15 îreorge Gruntz-Concert Jazz Band ile Burhan Öçal, Isviçre'den Türkiye'ye uzanıyor Doğu'nun gizemine yolculukYŞE KÖKSAL İsviçre'nin önemlı caz müziği toplu- ıklanndan George Gruntz -Concert azz Band(Aşk Makınası) konuk sanat- ı olarak Burhan Oçal'la birlikte Ce- ıal Reşit Rey'de verdıklen konserler ıe Istanbul'lu cazseverlerle buluştu. An- ara ve tzmir'de gerçekleştirecekleri iki Lonserden sonra grup perşembe günü îabylon'da verecekleri konserle yeniden stanbullulann karşısına çıkacak. Piyanist, orkestra şefi ve grup lideri slarak yıllardır önde gelen caz sanatçı- lanndan biri olan George Gruntz 1971 yıhnda kurduğu caz grubuyla Japon- ya'dan Amerika'ya kadar tüm dünyayı dolaşmış. Bu konserlerle ise Gruntz, cazdan klasik Batı müziğine kadar ilgi- lendiği pek çok alanı Türkiye'nin gele- neksel formlanndan edindiği köklüritm ve melodilerle zenginleştiren Burhan Öçal'ın müziği ile lsviçre'den Türki- ye'ye uzanan bir köprü oluşturdu. Bu konseri sadece bir George Gruntz ya da Burhan Öçal konseri olarak nitelemek doğru olmaz kuşkusuz. Konserlerde dinleyiciler iki eğilimin, iki farklı kül- türün ve coğrafyanın birbiri içine geç- tiği ve ahenkle erimesine tanık oluyor. Uzun yıllar Isviçre'de yaşamış, sade- ce müzik türleri ve kültürlen arasında değil darbukadan köse, sazdan tambu- rakadar çok farklı enstrümanlar arasın- da izleyiciyi geztntiye çıkaran Öçal da bu projede >er alma nedenini şöyle açık- lıyor:*Gerceklestirdiğim tüm projeler- de hiçbir zaman kendi müziğimden ta- viz vermedim. Avrupa >a da Amerika kökenli müziklere u\um sağlaması için hiç deği$ikükyapmadım. Her zaman on- lann benim müzigimi anlamalanna,zor da gelse onu içterine sindirmelerine ça- hştun. Böyleceonlar Türkiye'yi ve Türk insanını daha çok merak eder ve araş- tırır oldular. Bu projede de George Gruntzbirlikte çakşüğunız parçalan be- nim müzigimin etkilerine göre aranje etti ve hatta grubu ona göre oluşturdu." Muzığini hıç bir ıdeolojıye şekıllen- dirmediğini, sadece işini en iyi sekilde yaparak farklı kültürlere kendini kabul ettirdiğinı ıfade ediyor"Türkiye'> ninen büyük probtemi kültûrünü yeterince ta- nımadan Avrupalı olmaya özenmek. Dünyada her şe\ o kadar çabuk tüketi- fiyor ki ancak kendi benüğimizin farkı- na vararak ve kültürümüze sahip çıka- rak ayaktt kahr ve ikrliy ebiBriz" - Burhan Oçal'la birlikte calma pro- jesinin oluşumundan söz eder misiniz? GEORGE GRUNTZ- Biz grup ola- rak 28 yıldır Uzak Doğu, Afrika, Ame- rika dahil dünyanın her köşesıne gittik. Afrika ya da Asya'da caz müzigi hak- kında az bilgisi olan ülkelere gittiğimiz- de oradaki insanlara ulaşabilmek, mü- ziğimizi onlaraeriştirebilmek içinbir yol bulmamız gerektiğini anladım. O kül- türün gelenekleri ve müzigiyle yetişmiş müzisyenlen konuk sanatçı olarak gnı- ba dahiledebüirsem insanîarla daha ko- lay iletişim kurabilirim diye düşündüm. Bu düşüncemi gerçekleştirmeye karar verdiğim sırada, Mısır'da, tskendenye'de KahireOperasrndabirçalışmagerçek- leştirecektim. Tam bu dönemde Isvıç- re'de gittığim bir partide Burhan Öcal'ı dinledim ve tanıştık. Özellikle de çaldı- ğı saz, darbuka ve udun sesleri bem çok etkiledi ve ben de ortak bir grup çalış- ması önerdim. Birlikte Mısır'a giderek bu projenin ilk temellerini attık. Toplu- luk olarak sekız parça seslendırdik. O da bize kendi seçtiği üç parça ile eşlik ettı. Çok hareketli ve neşeli bir konser oldu. Her projeye yenibir grup - Bu konserde çaunacakparçalan na- sü oluşturdunuz? GRUNTZ-12parça seslendirdik. Bun- lardan dört tanesi Burhan Öçal'la ortak çahşmamız olarak ortaya çıktı. Kahire Operası içinbestelediğim 'Palaceof Lo- ve'da. Orta Avrupa müzigi ile Öcal'ın sesi, udu, darbukasını birleştırerek ya- rattığım 'saray' ıçine insanlann birbiri- ni sevdiği, farklı kültürlerden gelsekbi- le hepimizin ayıu olduğu, bütûn dünya- nın birarada huzur içinde yaşadığı duy- gusunu yerleştırmeye çalıştım. Burhan Öçal'ın doğduğu yer olan Kırklareli'nden esüüenerekyarattıgı ay- nı adı taşıyan parçada, kendimizi Ocal' ın gidip gelen heyecanlı ritmlerine bıra- karak doğaçlama olarak ona eşlik ettik. İlk kez bu konserde çaldığımız 'Voyage Oriental' parçasını ise Burhan Öçal, dörtlübir grup içınbestelemiş. Benpar- çayı bu grubu oluşturan 16 kişi ve do- layısıyla 16 ayn enstrümana yaydım. Türkiye'nin genellikle dışakapalı yöre- lerinın kendine özgü ntmlerinin toplan- masından oluşmuş bir parça olduğu için biz bunu Tkjğu'nun içinevegizemine doğ- ru bir yolcuhık' olarak niteliyoruz. Bir de benım Öçal'ın sesinden etkilenerek bestelediğim bir parça var. Diğerleri ise daha geleneksel caz parçalan. - GeorgeGruntz-ConcertJazzBand'in üyeleri sürekBdegişivor. Bu değfcjimin se- bebi nedir? GRUNTZ- Ben her yeni projeye gö- re yenibir grup oluştunıyorum. Fakat ge- nellıkle hep sekizya da on müzisyen ay- nı kişiler oluyor. Benim grubumum ka- labalık olsa da tam anlamıyla 'Big Band'tBüyük Grup) kavramım taşımı- yoT Oradaki gibi her parçanın hep bir- liktfi çalınması ve farklı aletlerin sesle- rinun bir karmaşada kaybolması söz ko- nvısu değil. Benim grubumda yer alan hecles kendi başına birer virtüöz ve so- Palace of Love'da, Orta Avrupa müzigi ile öcal'm sesi, udu, darbukasmı birleştirdim. Doğduğu yer olan Kırklareli'nden esinlenerek yarattığı parçada, doğaçlama olarak ona eşlik ettik. 'Voyage Oriental' parçasını ise 16 kişi ve enstrümana yaydım. Bunu 'Doğu'nun içine ve gizemine doğru bir yolculuk' olarak niteliyoruz. Öçal'ın sesinden etkilenerek bestelediğim bir parça var. Diğerleri ise daha geleneksel caz parçalan. listtir. Her biri sahnede tek başına kal- dıklan zaman dinleyicıyi büyüleyecek özgünlükte müzik yaparlar. Bu neden- le müzisyenler kalan boş yerleri doldu- ran kişiler değildır. Mesela 98 yılmda Berlin Jazz Festi- vali'nde Rolif Liebermann'ın bestesini çalmak istediğimde daha sakin, notala- ra sadık, geleneksel Avrupa müağine uy- gun bir perküsyoncu bulmam gereki- yordu. Ama Burhan Öçal'm yanına bu davulcuyu koysam hiçbir şekilde uyum sağlayamaz. Daha canlı, dinamik,ateş- li, yaratıct ve doğaçlamaya daha yatkın bir perküsyonucu bulmam gerekir. Bu yüzden orkestranm sabit kalması müm- kün değil. - Peki aranjmarüaruu bu grubu oluş- turduktan sonra mı gerçekleştiriyorsu- nuz? GRUNTZ-Grubu oluşturduktan son- raparçalan aranje edıyorum. Çünküki- min nasıl çaldığını, hangi aletı nasıl kul- landıklannı iyice bilmetn gerekiyor. Sonra parçalan oluşruruyorum. Her bi- ri birer solıst olduklan için farklı çalı- yor. O yüzden her besteyi onlara göre planlıyor, yazıyor, her notayı onlann çalma stillerine göre yeniden yaratıyo- rum. Tıpkı bir manzara resmi gibi. De- nizi yerine, guneşi yerine, dağı yerine yer- leştıriyorum. Asla aynı parçalan dinleyemez - Gittiğiniz ülkelerin müzikleri sizin yapıtlannızı etkiliyor mu? GRUNTZ- Bir müzisyen için her şey- den önce öğrenme isteğüıi kaybetmeme- si önemlidir. Ne kadar gelişmiş olsa da her zaman daha da ileriye bakmalı ve araştırmalıdır. Bu tür farklı çahşmalar yapmak da beni besleyen en önemli kay- naklardan biri. Mesela Türkiye'ye gel- diğimizde de her şeye bu kültürden ne ögrenebilinz diye bakıyoruz. Bu projeler bizim yaratıcı gücümüzü artınyor. Sahnede 'doğaçlama' çalmak ve anında yeni komposizyonlar üretme gücümüzü kaybetmemek için bu kesin- hkle gerekli. Bir gece önce gelen dinleyici bir son- raki konserde asla aynı parçalan dinle- yemez. Aynı adı taşıyan bir parçayı da zaten en fazla dört ya da beş konserde çalıp değiştiriyoruz. Bu yüzden hepi- miz yeni etkiler aracılığıyla gelişmek ve heyecanımızı, doğaçlama yeteneğı- mizi ayakta tutmak ıçın her zaman fark- lı kültürlere açık olmak zorundayız. -Gnıbunuzu neden 'Aşk Makinas'ola- rak adlandınyorsunuz? GRUNTZ- Gruptaki kişilerin teknik ve duygusal açıdan birbirlerine uyum- lan tam olmalıdır. Bu da çok ciddi ve zorlu bir çalışma gerektirir. Bu da 'aşk' olmadan yapılamaz. Ben de gruba ge- len her müzisyen de müziğe aşkla bağ- lıdır. Tıpkı anne olmak gibi bır şey as- hnda. Anne çocuğunu doğururken o ka- dar acı çeker kı bir daha doğurmayaca- ğım der. Ama bebeğinı görünce öyle bağlanır kı yeniden yeniden doğurmak ister. EğeT grup bir 'aşkmakmas' olmaz- sa bu kadar acı ve sıkıntıdan bir bebek doğuramayız. Sistemüe iktidarın ilişkisi 'Bekleme Odası' işkenceyi simgesel bir biçimle sahneye getiriyor • 'Evde, okulda, askerde, iş hayatmda kendi olmakta zorluk çeken, inisiyatif yoksunu bir toplum oluşabildiği gerçeğini sahneye getirmek istedik.' YEŞtMAKYÜZ "Bir geçişodası dhebiMrizburaya. Bu odanın dışmda sadece bizim gibi üzgün insanlar değiL kariver vapmak isteyen, şanslı olmak isteven insanlar da vas. Bi- zim odamız,odayagirmeden önceyaşa- dıklannuan bir devamı; çıknktan son- ra yaşayacaklarunızu öncesi..." diyor TiyatroTi'nin 'BektemeOdaa'adlıoyu- nunun Polonyah yönetmeni Andrzej Sadovvski. Devletin baskı kurma aracı olarak kullandığı işkenceyi ve günlük yaşan- tımız içinde 'dogal' olarak kabullenişı- ni anlatan oyun stılizasyon yöntemi ile sahneleniyor. Oyunun kahramanı, iş- kenceye maruzkalan genç bir kız. Genç kızın ilişki kurduğu ailesi, çevresi ve polis merkezi hepimizin her gün için- de bulunduğu bir ortam, yani yaşadığı- mız toplum. Oyunda işkencenin doğal karşılanması ve gündemdeki 'yapay' konularla unutturulmayaçalışılması iş- leniyor. Biçımi gereği sürükleyici bir aksiyon ve karakterier yer almıyor oyun- da. Aynca 'işkence' gibi çok kullanılan bir malzeme dolaylı ve yabancılaştırma tekniklenyle sunuluyor. 'Bekleme Odası"nın metnini Ümh Kıvanç yazdı, dramaturjısini Ozden Sö- zalan gerçekleştirdi. Müzıklerinı Alper Maral ın, sahne ve ışıktasanmını And- rej Sadovvski'nın yaptığı oyunda; Ha- kan Pişkin. Evren DuyaL Mehmet As- lan. Sinan Çauşkanoğlu. Emine Şans Umar. Mürsel Yajialı, Özgür B. KJraç. Neşe Mengüloğlu ve Nazun Uğur Ozü- aydın rol alıyorlar. Tiyatro Tı'nin sahi- bi Hakan Pışkın ve dramaturgÖzden Sö- zalan ile oyun üzenne konuştuk. - Oyunun metninin sahneleme süre- ciyle birlikte değiştigini söyiediniz. Ya- zann metni. sahneleme)e hangi açılar- dan hizmet ediyor? ÖZDEN SÖZALAN - Metinde sah- neye koyduğumuz her şey vardı. Senar- yo; roman, şiir ve deneme kanşımıydı. Bildığimiz anlamdabir tiyatro oyunu de- ğildi. Happeningleri de içinde banndı- ran birkaç tiyatro biçiminden oluşmuş- tu. Dramaturgiyi ekip olarak birlikte geTçekleştirdik. Daha sonra Andrej Sa- dovvski kendi tiyatro yaklaşımını sah- Tiyatro Ti'nin sahneledigj o>ıınu Andrzej Sadovvski sahneye koydu. neye getirdi. Böylece oyun stilize bir bütüne ulaştı. Dolayısıylametindençok şey çıkanldı. Asbnda ıçerik olarak uzak- laşmış de|iliz ama biçimsel olarak çok değişik bir ifade ortaya çıktı. HAKAN PtŞKİN - Aslında birtakım kavramlan iki yü önce Manısah genç- lenn davasırun olduğu dönemlerde dü- şünmeye başladık. Daha sonraÜmıt Kı- vanç ile konuştuk. Ama, ışkenceye di- rekt yaklaşan, ajitasyon kokusu olan bir metin ıstemiyorduk. Bu konuda kendi- siyle hemfikir olduk ve son şeklinı pro- valar sonucunda alanbir oyun çıkarttık. - İşkenceyi dolayu olarak anlatmak istediğiniz için mi stilizasyon yöntemini kuUandımz? PtŞKtN - Oyunda bu kızın neden içeri ahndığı görülmüyor. Çünkü ger- çekten bir nedeni yok. Herhangi bir şe- kılde suçlanabilir ve götürülebilirsıniz. Aslında bu 'nedensizfiği' simgeselbır bi- çımde sahneye koyduk. Ama oyunda dramatık bir gerçekliğe dönüştü. Hal- buki 'yeter', kımine göre son derece cıddı bir mücadele biçımi olabılırken ül- kemızde msanlar sadece ısyan ettikleri için yok olabılıyorlar. Herhalde bu oyun yurtdışına gittiğınde absürd olarak an- laşılacak. Çünkü orada insanlar 'yeter' dedikleri için içeriye alınmıyorlar Oyu- nu tasarlarken absürd bir arayışımız ol- madı. Yönetmenle birlikte masabaşına oturduğumuzda stilize yaklaşımın gü- cünü vurgulayan, çağnşım zenginliğı katan, oluşturduğumuz bütünden izle- yene göre bır anlam zenginliğı \eren bır oyun tasarladık. Bu yüzden de bil- dık anlamda bir dramatikbütünlüğe gıt- medik. Aynca, ilişkileryer, zaman kav - ramından bağımsız gelişti. Stilize ol- sun diye yapmadık. Politiktıyatroyu di- rekt bir şekilde geleneksel anlamda gös- termeyelim derken risk aldık. Çünkü bu tür oyunlan sahnelediğinizde az se- yirciyi göze almahsmız. - Öyundaki işkenceye maruz kalan genç kız, toplumda bize dayaulan bas- kılan ve karşısuıdaki tavnmızı mı sim- gen>OT? PİŞKIN - Çok kaba olarak işkence gören bir kızın hikâyesi bu. Oyun za- ten baştan sona kadar simgelerden olu- şuyor.Tabiikızdasimge... Aslında her- hangi bir kızın hikâyesinı aldık. Bura- dan yola çıkarak toplumda bize ait is- tasyonlara gitmeye çalışttk. Ailede, okul- da, nasıl oluyor da işkence böyle kabul görüyor?, 'DemekkİDUûlkedeişkeııce- yi hakh gösteren bir anlayış, var'' düşün- cesiyle hareket ettik. îşkence, aileden, okuldan başlıyor ve insanm herhangi bir şeye 'yeter' demesi, bağırması öldü- rülmesine neden olabiliyor. tnsan için- deki 'yeter'i nasıl hazmeder? Bu ancak korkunun içselleştirilmesi yoluyla olu- yor. 'KorkununeğmmiverilebiHr mi' di- ye soruyoruz. lnsan yaratıhrken korku hamurukullanümışsa pekâlâ olur... Oyu- nun başında da bunu açıklayan destan- sı bir anlatım kullarulıyor. Evde, okul- da, askerde, iş hayatında kendi olmak- ta zorlukçeken inisiyatifyoksunu bir top- lum oluşabildiği gerçeğini sahneye ge- tirmek istedik. Toplumsalşizofrenimiz - Oyunda yer alan üç adam kimi za- man \icdaıunsesubazen debaskryı ger- çekleştiren kişiler oluyor. Üç adam na- sü tasarlandı? SÖZALAN - Oç adam hem oyunun anlatıcısı yani çağdaş bir koro hem de oyun kişisi olabılıyorlar. Ama koronun her söylediğinı kabul etmemız gerekmi- yor. - Oyun süresince bir tetevizyon ekra- nında yanşma. müzik programlan gö- rüntüleri devam edi>or. Teloizyonu ne amaçla kuUamyorsunuz? PİŞKtN - Sistem ve iktidar ilişkisini vurgulamak istedik. Medyarun hayatı- mızda önemli bir rolü var. İşkenceyi ve baskılan göz önüne çıkartması gerekir- ken tam tersini yapıyor. Sankı bu ülke- de her şey güllük gülistanhk gibi... Te- levızyonda gördüğümüz bir sunucu oyunda sevgilisiyle ilişkisinde rahat de- ğil, aşkını yaşayarruyor. Halbuki televiz- yondakiprogramında açıklıkla aşktan söz edebiliyor. Bununla insanlann televiz- yon içine girdiğinde nasıl değiştigini göstermek istedik. Böylece toplumsal şizofrenimizi ortaya koyuyoruz. BUAgAMADA ŞÜKRAN Û Küttüp Empepyallzmi Konuşulurken (2) UfukUras Özgürtük ve DayafiiŞ™ Partisi Genel Başkanı Üçüncü Dünya ülkelen açısından Bati'nın kül- türel hegemonyası tartışma konusu edilirken, mesela Fransa gibi Avrupa ülkeleri de ABD'nin kendi küttürleri üzerindeki olumsuz etkilerinden şikâyet ediyorlar. Türkiye özeline batocak olursak, yalnızca sa- nat ve edebiyatla sımrtı kalmıyor etkiler. Düşün- ceyle, kültürle ilgili her alanda ideolojik bir hege- monya hüküm sürüyor. Üçüncü Dünya ülkelen- nin entelektüel ürünleri ancak Batılı yayın ve da- ğıtımtekellerinin ilgisıni çekebildiği, onları rahat- sız etmediği ve satış şa n s ı olduğu oranda Avru- pa'da ve dolayısıyla Türkiye'de tanınabiliyoriar. Sonuçta, Batı'nın entelektüel ürünleri ve biçim- leri, hiçbir sorgulama ya da eleştiri süzgecinden geçirilmeden benimseniyor. Bu seçimlerin yalnız- ca sanatsal-kültürel-edebi olduğunu ve bir poli- tik tavır içermediğinı savunmak, toplumda sınıf- sal ve ideolojikfarklılıKlar olmadığını söylemek ve böylelikle kapitalizmin evrensellığini, zaten baş- ka türtü bir şeyin söz konusu olamayacağını da kabul etmektir. Gündelikhayatımızı, düşünsel, sa- natsal ve edebi üretimlerimizin içeriğinı düşün- mekten vazgeçmemizin asıl nedeni, medyanın başdöndürücü bir hızla güçlenişi, sola, solun de- ğerlerine yönelttiği saldınnın bizleri bile etkile- mesi, gidereken temel dogrulanmızdan bile kuş- kulanmamızı başarması olarak göstenlebilir. Biz., hertürlüdüşünsel ve sanatsal faaliyet üze- rindeki sansürün, siyasal ve ekonomik baskının kaldırılmasını, maddi üretim araçlanndan oldu- ğu kadar entelektüel üretim araçlanndan dayok- sun bırakılan emekçi kitlelerin okuma, izleme ve üretme koşullanna kavuşturulması gerektiğini savunuyor ve elbette yazar ve sanatçılann ülke gerçeklerini, insana dair sorunlan ele almasmt istiyoruz. Bir ülke tarihinin en çalkantılı dönem- leri yaşanırken sinemanın, tiyatronun, romanm, şiirin, müziğin, resmin.. kısaca akla gelebilecek her türtü sanatsal ve edebi üretimin bu gerçek- leri işlememesi düşünülemez. Bu sanatsal faali- yetlerin düşünsel boyutlannın değeriendirilmesin- de elbette politik yan tutuşlanmız, ideolojik for- masyonumuz etkili olacaktır. Ancak, söz konu- su alanlara politik bir bakışlayaklaşılması ile ede- biyatın, sinemanın veya müziğin doğrudan poli- tikanın emrine gimnesini istemek aynı şey değil- dir. ÖDP'nin yazar ve sanatçılara buyruklar ver- mek gibi bir sanat/edebiyat politikası olamaz. Çünkü entelektüel üretim insanın siyasi ve ide- olojikşekillenişinden, toplumsal ilişkilerinden ba- ğımsız değildir. Biz yeni bir siyasi ve toplumsal _kültürün temsilcisiyiz. Yeni bir edebiyat anlayışı, ~yen»kieoloijk oluşumlar, yeni değerier ışte bu ye- ni etkinliğin, yani yeni toplumsal ilişkilerin sonu- cundaçıkabilirlerortaya. Bizyeni bir sanatve ede- biyattan değil, yeni bir kültürden söz ediyoruz. ÖDP'nin varoluş nedeni yeni bir küttürün, yeni bir yaşam tarzının fılizlenmesi içindir. Yeni sanatçı- lar, yeni biçimler ve içerikler bu hareketin ilerle- yişinden ve toplumsal yapıya kök salmasından sonra mümkündür ancak. Aydemir Güler Sosyalist İktidar Partisi Genel Başkanı Geçmiş dönemlerde dünya üzerindeki güçlü odaklann "kendikûltüherini diğertoplumlara da- yatmalan" biçiminde yapılan tanıma önemli bir ek yapılması gerek. Bugün kültür emperyalizmi; metalaşmaya, kül- türel üretimin ve ilişkilerin parasallaştınlarak de- jenerasyonunadayanıyor. Kapitalizmin bulundu- ğu her yerde yaşanması kaçınılmaz olan meta- laşma, globalizm çağında büyük bir hızla yayılı- yor... Emperyalist kültür bugün her şeyden önce kâr amaçlı bir sanayidir. Kanımca kültür emperyalizmi olgusunun kar- şısına ulusal küttür savunusuyia çıkmak bu ne- denle yetersizdir. Kühür emperyalizmine karşı çı- kanlann aynı zamanda kültürel üretimin serma- ye esaretinden kurtanlmasını da savunmaian ge- rek. EflPico Macias'm Cezayir turnesi tartjşma yaratıyor • CEZAYİR (AA)- Cezayir asıllı Musevi şarkıcı Enrico Macias'm Cezayir turnesi, sanatçının hayranlan ve düşmanlan arasmda büyük tartışmalar yaratıyor. Macias'm ülkenin altı kentinde vereceği bir dizi konser öncesinde, Cezayir- tsrail ilişkilennin normalleşmesine karşı olan bir grup politıkacı tarafindan alevlendirilen tartışmalar, sanatçının doğduğu yer olan ülkenin dini merkezi Constantıne'de su yüzüne çıktı. Aralannda aşm dinci Reform Hareketi partisinin Genel Başkanı Abdullah Caballah'ın da bulunduğu 48 ımam, geçen Çarşamba günü yaptıHan açıklamada, Macias'ı 1954-1962 yıllan arasında Fransızlarla yapılan bağımsızhk savaşmda milliyetçi Cezayir mücahitlerine karşı düşmanca bir rutum sergilemekle suçlayarak, halkı sanatçının ülkeye gelişini boykot etmeye çağırdı.Tüm bu tartışmalara karşm Enrico Macias'm Cezayir tumesini iptal etmediği ve 18 Mart'ta ilk konserini vereceği bildirildi. Kadınlar günüiçinx Karanhk Oda oyunu • KuMr Servisi - Tamer Aydos, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, saat U.30'da Beyoğlu Cumhuriy< Kitap Kulübü'nde 'Kaanhk Oda' başhklı bir oyu sahneleyecek. Fügen <ıvılcımeT'ın rol aldığı oyunun müzigi Alper \kgün'e aıt. Oyunda, Edip Cansever, Samuel Betkett, Dario Fo, Federico Garcıa Lorca ve Turga Uyar'ın kadın kahramanlanndan fotjğraflar sunuluyor. 'Karanl Oda'. 'Manastırlı Hihı Bey'e Birinci Mektup' (Edip Cansever), 'Ber, Değil' (Samuel Beckett), 'Dans Hocası-Bant S ;temi' (Dario Fo), 'Kanh Düğün' (F. G. Lorca) ,e 'Toprak Çömlek Hikây. (Turgut Uyar) adlı 'fctoğraflar'dan oluşan beş kı oyunluk bir yapım. (252 38 81)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle