25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20 MART 2000 PAZARTESİ O L A Y L A R V E C r O R U Ş L E R olay.goms@cumhuriyet.com: tr Universitenin Dramı **=>«*...»"' •!: V -- Prof. Dr. Mustafa ALTEVTAŞ Cumhuriyet Üniversitesi 1İBF Dekanı, Tüm Öğretim Üyeleri Derneği Genel Yazmanı 1 2 Eylül darbesinden bu ya- cesetler, soygunlar ve işkenceler in- na en çok tartışılan ve an- cak: kahcıhğı ve köktenci- ligi giderek pekişen kurum, YÖK'tür. Daha önceleri bi- lirnsel ve evrensel ölçütle- re dayalı olarak eleştuilen YÖK ve üni- versiteler, hemen her sorunumuzda ol- duğu gibı, son yıllarda "türbana,çar- şafa, şahvara ve takkeye" sarmalandı- ğından, akılcı düşünmenin konusu olmaktan giderek çıktı. Türkiye'de yaratılan "rejim" tartışmalan, topye- kûn saldın ve savunmaya dönüştü- ğunden, akılcı çözümlerin yerini, duy- gusal yaklaşımlar aldı. Saf tutmalar, "Cumhuriyettenyanalar/Demokra- siyekarşrtlar" ıle "Demokrasiden va- nalar / Cumburiyete karşıtiar" biçi- minde ortaya konunca, yaratılan kar- maşa ve kargaşa ortamında, birbiri- mizi anlama, bırbırimizi düzeltme olanağını elden kaçırmış olmaktayız. Bu türden değerlendirilmeye konu olan kurumlardan birisi de "YÖK" ve "ûniversitekrdir''. Demokrasinin olmazsa olmazı "laikük" ilkesıne yö- neltilen köktenci / ideolojik saldın, yükseköğretim sistemimizdeki yeter- sizlik, çağdışılık ve demokrasi karşıt- lığı ben2eri eksikliklerin tartışılması- nın ertelenmesine yol açarken kimi- lerine akıl almaz, usa uymaz uygula- malannı yaşama geçinne olanağını vermektedır. Bazıları, "laik cumhu- riyetsavunuculuğunıuT getirdiği rey- tingı ve desteğı, yasadışı, hukuk dışı uygulamalannın gerekçesi kılabil- mektedirler. Nasıl ki, dinin sıyasallaş- tınlmasının ortaya saçtığı zırvalar, sanı "dinden imandan cıkanyor" ise, "laikiik ve Atatürkçülüğü" olumsuz yöndeki eylemlerine kılıf etmek iste- yenler de, insanlan laiklikten ve Ata- türkçülükten bıktırmakta ve Sayın Nadir Nadi'ye "Ben Atatürkçü d«#- Km" çığlığını attıranlann, günümüz- deki rolûnü oynamaktadırlar. Son günlerde yaşanan iki ömek olay, gündeme yeniden YÖK sistemi- ni ve bu sistemin yarattığı olumsuz so- nuçlan taşıdı. Bunlardan birincisi, îs- tanbul Üniversitesi Hukuk Fakûltesi öğretim üyesi Bûlent Tanör hakkın- da, TÜSlAD'a rapor hazn-ladığı ge- rekçesiyle açılan soruşturmadır. Gazetemizin 16 Şubat 2000 günlü sayısında "Atatürkçülüğün tüccarb- ğını yapıyor", "Tanör'le demokrasi anlayışımızfarklı'' başlıkları ile veri- len haberler ve 19 Şubat 2000 günlü "Tanörve Kemal Alemdarofju" baş- lıklı Oral Çahşlar'ın, 20 Şubat 2000 günlü "tki TinerciÇocuk, Bir Rektör veBirliberaK!)" başlıklı Işdözgen- tûrk'ün değerlendirmelerini okumuş- sunuzdur. Hele hele 23 Şubat 2000 günlü Cumhuriyet'te yerbulan Istan- bul Üniversitesi Yönetim Kurulu açık- lamasına göz atmış iseniz, üniversi- tede yaşanan dram için kahrolmama- nın olanağını bulamayacak ve Prof. Tanör'ün yanında, rektör Alemda- roğlu'nun karşısında yer almanm bir namus borcu olduğunu düşünecek- sinizdir. Öğrendiğimiz kadarı ile Prof. Ta- nör hakkında "üniversite öğretim mes- leğinden çıkarma" cezasına yönelik olarak açılan soruşturmanın görünen nedeni, rapor yazımı konusunda izin alınmaması ve rapor yazım ücretinin döner sermaye hesabnıa yatınlma- mış olmasıdır. Oysaki 2547 sayılı Yükseköğretim Yasası'nın 36/a-l. maddesı. "özdyasalardabeürfeneagö- revkr ve tetifhaklan kapsamında" iş görebilme olanağını, üniversitede de- vamlı statüde görev yapan profesör ve doçentlere tanımaktadır. Yasaya ay- kınlığı bu denli açık olan böyle bir so- ruşturmanın nedeninin sorgulandığı söyleşide, rektör Alemdaroğlu; "Prof. Tanör'ün kendisi gibi düsünmediği- ni, demokrasi ve Atatürkçülük anla- yışuun farkh olduğunu" dile getire- bilmektedir. Bu anlayışa göre üniversitede var olmannı başta gelen koşulu, rektör Alemdaroğlu'lar gibi düşünmek ve ona "kulluk etme" olmaktadır. Prof. Tanör'ün suçu, rapor yazmak olma- yıp -çünkü Türkiye'de Demokratik- leşme Perspektifleri adlı raporu, üç yıl önce yine TÜSİAD için yazmıştı- rektör Alemdaroğlu'nun laiklik, Ata- türkçülük perdesi arkasuıa gizlemek istediğı dayatmacı uygulamalanna karşı çıkarak, yönetsel görevlerinden aynlmış olması ve böylece rektör Alemdaroğlu 'nu suçüstü durumuna düşürmesidir. Son yıllarda sayılan artan rektör Alemdaroğlu gibiler, bu tutumlan ile aydmlanmaya değü, laiklik ve Atatürk- çülük adına karanlıkçılığa, bağnazlı- ğa ve yobazlığa katkıda bulunmakta- dırlar. Bu türden bir anlayışın, bu türden bir yaklaşunın izlenne, olsa olsa en- gizisyon döneminde, Nazi Almanya- sı'nda, McCarthyciliğin egemen ol- duğu dönemde ABD'de, dogmalann ve bağnazlıklann egemen olduğu ge- rici, faşist rejimlerde rastlayabilir, katlanabilirsiniz. Ancak, temelinde *Yaşamda tek yol gösterici biHmdir" diyen, "fikri, vkdanı,irfam özgür" bi- reylerin tutkunu olan Atatürk Cum- huriyeti üniversitelerinde buna daya- namazsınız. 2000'li yıllann bu kafa- daki üniversite rektörüne en iyi yanı- tı, üç yüzyıl önce "Söylediklerinizin hiçbirinde sizmk aynı düşûncede de- ğüim, ancak onlan söyleme hakkmı- n ölünceye kadar savunacağun" dı- ye haykıran Voltaire vermektedir. Ikinci ortaçağlık olay, siyanürle al- tın üretiminin insanlara ve çevreye vereceği zararlar konusunda araştır- ma yapan ve yurttaşlan bilgilendiren Ege Üniversitesi Kimya Bölümü öğ- retim üyesi Doç. Dr. Hüseyin Yıkb- ran'ın gözaltına alındığı ve rektörlü- ğü tarafindan açılan soruşturma so- nucu "kmama cezası" aldığı bıçimin- de gazetemizin 18 Şubat 2000 günlü sayısındakı haberdi. Gözaltı olayı, üniversite dışında ya- şadığunız hukuk devleti gerçeğimizi sergılediğinden fazla önem taşıma- maktadır. Asıl önemlisi, birüniversi- temizin bir bilim insammıza karşı sergilediği tutumdur. Sayın Yıldıran'a adlannın önlerin- de "prof." sanı bulunan kimselerce "Bölgeye hangi amaçla grffiniz, nrye izin atanadımz, hangi örgütle bağlan- blannız var, örgütlerle ne gibi inşld- leriniz bulunuyor" biçunınde yönel- tilen sorular, sizde ortaçağıçagnştır- mıyor mu? Bu sorular, ne soruşturmayı açüran rektöre ve ne de kendisini rektörün ku- lu gören öğretim üyelerine onur ka- zandırmaz, olsa olsa universitenin dramını, çürümüşlüğünü ve kokuş- muşluğunu gösterir. Bu iki rektör ve bunlara eklenecek nıceleri, savunur göründüklen ve ce- berrut yönetimlerine dayanak kıldık- lan Yükseköğretim Yasası'ndan bile sınıfta kaldıklannı gözler önüne ser- mektedirler. Bilgisizlik çukuruna bu denli düş- memiş olsalardı, yükseköğretim ku- rumlannın ve bu kurumu oluşturan bi- lim insanlannın "Türk topiumunun yaşam düzeyini yüksettki \« kamuoyu- nu aydmlana bilim verilerini söz, ya- zıve diğer araçlarla yaymak", "Ülke- nin bünnseL, kültüreL sosyalveekono- mik yönlerden ileriemesini ve gefiş- mesini UgUendiren sonınlannı, diğer kuruluşlarla işbüiiği yaparak_. so- nuçlannı toplumun yaranna sun- mak™", "Yörelerindeki tanm ve sa- na>inin geüşmesine... sanayi, tanm ve sağhk hizmederi ile diğer hizmetJer- de moderaleşmeyi, üretimde artısı sağlayacak çalışma ve programlar yapmak... çevre sorunlanna çözüm getirici önerUerde bulunmak" (2547 Sayılı Yasa'mn 12. maddesi) benze- ri görevler altuıda bulunduklannı bi- lebilırlerdi. ProfTanör'lere ve E>oç. Yıldıran'la- ra karşı suç makinesine dörnüşen YÖK ve üniversite sistemimiz yeni- den ve akla, bilime dayalı biçimde masanın üzerine yatınhiıalıdır. Toplumumuzun önünü kesen, ba- nş ve esenliğini önleyen, onu geliş- mekten alıkoyan nedenlerin tartışıl- ması, çözüm üretilmesı gereken yer- lerin en ön sırasında yer alması gereken üniversiteleri yeni baştan yaratmamız gerekmektedir. 1 Son 50 yılda aşın varlıklı, kısa sürede "kö- şeyi dönen" bir sınıf türedi. Özellikle Özal döneminde sayılan hızla artan, satınalmagü- cü yüksek bu "yeni saygınlar" kent ve ülke kültüründen pek nasibini alamamış insanlar- dır. Istanbul'un gözde semtlerindeki "süper lüks" apartman dairelerinde otururlar. Yürü- mekle bitmeyen salonlanna kocaman kitap- lıklar yerieştiririer, "kültür köşeleri" hazıriar- lar. Raflannı, metre ile sipariş ettikleri göste- rişli krtaplaria donatanlar da vardır. "Ret Kit" okuyanlarfa kültüre küfredenler, sanata kafa yormayanlarla aydınlanma düş- manlan son 20 yılda toplumu yönlendirdi. Kültüre ve sanata haftada bir saat bile ayır- mayan özel televizyonlar da onlann "ürünü." 12 Eylül sonrasında "oluşturvlan " toplum ki- ARADABtR AHMETARPAD Okiimayan Türkiye tap okumayı degil, ipe-sapa gelmez dizileri, şıkıdım "ünlü sanatçılar"\ iztemeyi öğrendi. Evi- ne kilo ile aldığı boyalı gazetelen bile okuma- dı, sadece kupon kesti. Atatürk'ün 1932'de kurduğu Türk Dil Kurumu'nu 1980 cuntacı- lannın kapatması, Türkçeye indirilmiş büyük bir darbe idi. Dilimiz o günden bugüne bir da- ha kendine gelemedi. Medyanın kullandığı Türkçe de dilimizi gittikçe yozlaştırmakta. Kültürümüzü de... Aydınlanma düşmanlan Türkiye'de her za- man etkin olmuştur. Kimileri yığınlann eğitil- mesini, okumasını, düşünmesini hiç isteme- di. Kitap basılmasını engelleme girişimleri her dönemde görüldü. Resmen sansürün olma- dığı ülkede birtakım yasalar, ikide bir arttın- lan kâğıt fiyatlan ve yüksek enflasyon oku- run alım gücünü sıfıra indirdi. 194O'lı yıllar, Türkiye'de Atatürkçü ilkeler- de degişmelerin, duşünce yapısında zortama- lann, onun devrimine ters düşen uygulama- lann başlatıldığı dönemdi. Toplum köylü ağır- lıklı idi. Okuma-yazma bilmeyenlerin oranı çok yüksekti. O yıllarda bir yazann kitabı 3 bin basardı. 60 yıl sonra, nüfusu ikiye katlan- mış günümüz Türkiye'sinde toplum kentli ağıriıklı. Yüzde 87'si okuma-yazma biliyor, ancak kitaplar 1 -2 bin basıyor. Ne acı. Ana- dolu insanı bınlerce yıllık eşsiz kültürlerin "mi- rası." Başbakanı gazeteci-şaır ülke, Kültür Bakanhğı'na genei bütçeden yüzde 1 bile ayırmıyor. Yığınlaria bağlantısını yitirmiş politika ön- derlerini çok gördü Türkiye. Okuyan, konu- şan ve yazan bireyler, örümcek kafalı yöne- ticilerin en korkulu rüyası oldu hep. Çünkü okuyan, düşünürde. CUMHURİYET^TEN OKURLARA ORHANERtVÇ Fransaf mn312f nci Maddeleri... Sözüm meclisten dışan. Bazı konulan yazarken "Deliye taş anma, kaldınr kafana atar" atasözünün sıkça gerçekteştiğini görmüş olmaktan dolayı içi- mi sıkıntı basar. Ister misin bir sivri akıllı politikacı çıkıp "Bak biz- dekiyasaklaronlannkinin yanında sadesuya tirit gi- bi kalıyor. Bizde de onlannki gibi hatta daha ağı- n olsun derse" korkusundan kurtulamam. Göndemde yine 312'nci madde tartışması var ya Bu yazıyı yazarken de aynı korkuya kapılıverdim. Daha önce de Eşber Yağmurdereli ve Yaşar Ke- mal'in aldığı cezalar yüzünden tartışmalar patlak vermiş ve ifade özgürlüğünü sınırtayan yasa mad- deterinin değiştirilmesi girişimleri, Refah Partisi Ge- nel Başkanı Erbakan Hoca'nın karşı çıkmasıyla sc- nuçlanamamıştı. "Gûlme komşuna gelir başına" atasözü gerçek- leşti ve Erbakan Hoca 312. maddeden bir yıl ha- pis cezası aldı. Bu yüzden de sanki dünya başımh za yıkıldı. 312'nci madde Hoca'nın suç işleme öz- gürlüğünü kısıtladığı için önce eski RP yeni FP yö- neticileri o dönemdeki tutumlannı yok sayıp oita- lığa döküldüler. Maddenin değiştirilmesini isteseler hadi neyse. Toptan kaldınlmalıymış. Yoksa Avrupa Insan Hak- lan Mahkemesi'ne gidip Türkiye'yi şikâyet edesiy- mişler. Tabii arkalannda da ikinci cumhurtyetçiler. Maksat her durumdan yararlanıp akıllan kanştır- mak olduğundan Avrupa ınsan Haklan Mahkeme- si'nin daha önce aynı madde için verdiği ret kara- nnı unutuvermek işlerine gelmiş. GerekçeJeri de pek oturaklı: "Avrupa Bihiği'ne ginve aşamasın- dayrz. Avrupa Biriiği Hoca'nın mahkûmiyeti yü- zünden bizi almayacak. Ortada kalacağız. O ne- denle 312'nci madde kaldınlmalıdır." Bu gerekçeyi dinlediğiniz ya da okuduğunuzda sanırsınız ki Avrupa Biriiği'ne üye ülkelerde, herşe- yin yazılıp söytenmesi serbesttir. Demokrasi ora- larda da bizdeki gibi başıbozuk bir yönetim olarak algılanır ve uygulanır. Devletin (siyasal iktidann de- ğil) kendini korumak için kurallar koyması Avru- pa'da "faşizm" olarak nitelendirilir. ömeğin Fran- sa'da da, bizdeki bazı aklıevvellerin savunduğu "ulusal devlet" kavramı yok olmuştur. Işte size, bizdeki bölücülerle şeriatçılara arka çı- karak "ne kadar demokrat ve insan haklan savu- nucusu olduğunu" kanrtlamaya kalkan Fransa'nın Basın Yasası'ndan ömekler. "Madde 24 - kamuya aityeherde ya da top- lantılarda savrulan kışkırtıcı, başkaldıncı bağırtı ve şarkılara/ft gün ilâ bir ay arası hapis cezası ve1200 ilâ 3000 Fransız Frankı para cezası ile ya da bun- lardan yalnızca biri ile cezalandınlır. UArkasıSo.6,Sü. l'de oerinc@cumhuriyet.com.tr SINIRSIZ INTERNET KONTÖRLU 15 SAATLİK İNTERNET ÇOCUKLAR İÇİN KONTÖRLU 10 SAATLİK İNTERNET SABAH 8DEN AKŞAM 18'E KADAR İNTERNET 6ECE 23'TEN SABAH 7'YE KADAR İNTERNET İxır Möşterı Destek Hattı: (0216) 458 48 48 Internet Adresı: www.ixir.net E-Posta: destek@ixir.net HEBAV 50 SAATE KAMR SAAT ÜCRETİ -HE» AYTN tK 1 »AATİ 8BMV*.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle