09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
M/KKT 2000 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR kultur(5 cumhuriyet.com.tr 15 UYGARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCİ Arkeolojik Mirasın Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi' ve ulusal yükümlülüklerimiz 4vrupa'nınyolu 'koruma'dangegyörGeçen çarşamba günü (23. 02. K)0) Curahuriyet'in kültür say- sında yer alan haber, aslına ba- lırsa tüm gazete, televizyon ve dyolarda ülkeye ve dünyaya "bi- ncihaber" olarak duyurulacak ka- ır önemliydi. Ankara'dan arkadaşımız Bahar ınnsever, gümrük biriiği anlaş- ası kapsamında "kültür variık- nyla ilgüiroe\i zuatınyeniden ele ınarak Avrupa BirUgTne (AB) riunhı" hale getinlmesı çalışma- nna Kültür Bakanhğı'nca başlan- ğını duyuruyordu. Bahar, aynı ıberinde. özellikle "Arkeolojik lirasın Korunmasına İlişkin Av- ıpa Sözleşmesi "nin bu çalışma- rda temel alındığını da bildiriyor- ı... Bırakın tüm medyada birinci ıber olmasını, sanınm Cumhu- /et'ten başka hemen hiçbirgaze- nin ilgi bile göstermediği bu ha- :r neden mi çok önemlidir?.. Çünkü Türkiye, (ya da en azın- ın şimdilık Kültür Bakanlığı) bu jygarlıkJar ülkesinin" aynı za- anda bir "Avnıpa ülkesi" olabıl- esi için artık kesin olarak "yağ- alanmaınası" gerektiğine karar :riyor demektir. Yine çünkü Avrupa'nın kültür : koruma konusundaki temel il- :lennı belırten ve Türkiye'nin : imzaladığı hemen tüm sözleş- eler. "tarihsel değerlerin yan- mlara ve kalkınma projelerine jrban edilemeyeceği" konusun- ı kesin ve ödünsüz kurallan içer- ektedir... »ncii 'biz' olmahydık Aslına bakıltrsa, hem kültürel de- nierin ve hem de bu değerlerin • Türkiye, 1992'de Malta'da imzaladığı Arkeolojik Mirasın Korunması Sözleşmesi'ni yaklaşık 7.5 yıl sonra onaylayarak, nihayet geçen ekim (1999) ayında Resmi Gazete'de yayımlayıp yürürlüğe koydu. Şimdi sıra imar, çevre ve yatınm mevzuatını, bu sözleşmenin 'korumadan ödün vermeyen' hükümlerine 'uyumlu' hale getirmede... Tarihsel kent merkezlerini"otoparka dönüştürerek" yok eden imarpolitikalan da AB sürecinde terk edilmek zorunda.» (üstte) tstanbul'daki son kalan Bizans Sarayı kalıntısını konımak için 1993'te eykm yapan arkeoloji öğrencileri, 1992'de Malta'da imzalanan Avrupa,\rkeolojisini Koruma Sözleşmesi'nin de yaşama geçmesini istemişlerdi. (solda) tarih ıçindekı "yaraülıssüreciyle" oluşmuş kimliklerin korunması konusunda Avrupa'nın "bi/e" de- ğil, bizım Avrupa'ya ömek olma- mız ve bu yöndeki sözleşmeleri de yine onlann değıl bızım öner- memiz ve hatta dayatmamız gerek- mez miydi? Dünyada irısan yerleşimleri ta- rihı ve buna bağlı olarak konut, kent ve yapı kültürü tarihi Anado- hı'da başladı... Aynı derinlik için- de düşünce, inanç, felsefe ve hat- ta "eteştirel akün" insanı insan ya- pan geçmış birikimlerine de yine Anadolu beşiklik etti... Bugünkü tanhsel dokusunu korumada hepı- mizı kıskandıran AvTupa kentleri henüz köy bile değillerken (12. yy, 13. yy.) Anadolu kentleri en az "bta" yaşındalardı, birçoğu da bir- kaç bin yıllıktı... Hippodamosan- tik kentlerimizdeki planlı yapılaş- mayı tasarlarken Avrupa'da konut tasanmı bilesözkonusudeğildi... Hele Çatalhöyük insanı ilk konut- lan "önceden tasarlayarak" inşa ederken aynı Avrupa'da ağaç ko- vuğu bile sahnede yoktu... lşte bu büyük zenginliğin sahi- bi ve mırasçısı olan bizler, şimdi aynı zenginliği korumak ve uy- garlığın köklennden beslenerek gelişmesı için geleceğe de esin kaynağı olarak aktarma konusun- da Avrupa'ya ve dünyaya "Gefin Artık SÎT'lerin daraltılması değil, daha da 'genişletilmesi' gündemde... Sözleşme ve 6 aykırı uygulamalar'Resmi Gazete'nin 13 Ekim 1999 ta- rihli sayısında •'sessizsedaaz" yayımla- narak yürürlüğe giren "Arkeoİojik Mi- rasm Korunmasına tlişkin Avrupa Söz- kşmesi" aslmda 16 Ocak 1992'de Mal- ta'da imzalanmıştı. Türkiye'nin bu im- zasını kanun şeklinde kabul edebilme- si ise yaklaşık "7.5 yıl" sûrdü. Bu süre içinde aynı sözleşmeye "aykın'' birçok karar ve uygulamayla da kültürel miras çok sayıda duyarsız proje ve yatınm yü- zünden tahrip edildi; "Hasankeyf" gi- bi ömeklerde ise "geri dönütemez" de- nilen noktalara gelindi... 1991 yıh ocak ayından bu yana Tür- kiye'yi yöneten hükümetler, Malta'da- ki imzayi onaylamakta acaba neden 7.5 yıl beklediler?.. Bu sorunun yanıtını açıkça görebilmek için sözleşmenin maddeleriyle ülkemiz- de süregelen uygulamaları "kıyasla- mak" yeterli olacaktır. lşte. ekim (1999) ayından beri ulusal hukukumuzun bir parçası olarak yürürlükte olan kimi il- kelerle bazı koruma davramşlanndan birkaç örnek: Arkeolojik mirasın tanımı Arkeolojik mirası "Avrupa'nm ortak anı kaynağı" olarak belirieyen sözJeşme. bu mirasın kapsamını "gemş" tutarak tanımını da şöyle yapıyor: "(_) her çe- şit mekânda bulunantüm kahntilar,var- hklar (...) yapılar, inşaatiar, mimari eser grupları, açılmış SlT alanlan. taşınır varfcklar,diğtTtüranıtiar\vbunlannçev- resi ister toprakta ister su altmda bulun- sunlar, arkeolojik mirasa dahüdirlerJ" (md. 1/3) Bu kapsamlı ifadeyle korumayı sa- dece "oren yerferi M ya da "SİT doku- Avrupa Arkeoloji Söriesmesi,"göriinürbir kalmtı yoksadahi" tanhsel yerleşmeter de korumacıuğı öngörürken, Roma. Bizans ve Osmanfa mirasıv la yoğrulmuş Çembeıütaş Meydanı'na "yeraltı otoparkı" 1 bile tasariayabflmişlerdL. tonyla" sınırlayan anlayışı "yetersiz* bulan sözleşme. yine Türkiye'de yay- gın olan "korunacak hiçbir şey kahna- d ^ halde SİT yapıyorlar" şeklindeki egemen "muhafif söylem T "e de şu yanı- tr veriyor: "Maddi izlerin gelecek ku- şaklar tararmdan incelenmek Ozere ko- runması için.toprak üstünde ya da su al- tmda görünür bir kaünü otmasa bile ar- keokjScrezervalaııianoh^ıınriacaktnf (md. 2/ii) Eğer bu hükümJer Türkiye'de daha önce "yasal gû\'encelere'' bağlansaydı, örneğin Istanbul 'daki "tarih öncesi yer- leşme izterinT' taşıyan Fikirtepe, kü- çûkçekmece gibi bölgelerin yanı sıra yukandakitanımagöre 19% ve 1997'de StT kapsamına alınmak istenen su hav- zalan çevTelerindeki bölgelere "sijasal müdahale" olmaz ya da olsa bile hukuk ve yargı yoluyla korumanm mücadele- si de yapılabilirdi. Benzer şekilde Ege ve Akdeniz'deki sayısız "arkeolojikrezerv alanı" ile Ka- radeniz kıyi kusağındaki SİT niteliği ta- şıyan bölgeler de yine sayısız yatınm- lar ve "kıyıyolu dnayetnle" tahrip edil- mezdi... 'Duyarsı/ planlara' önlem "Taraf" (imza atan ve onaylayan) ül- keterin, iştebu anlayışa uygun olarak "ye- nibiryasal rejimj* 7 uygulamayakoyacak- lannı da "taahhüf ettiğmi" vurgulayan sözleşme, öncelıkle "imar planlannuı gözden geçirihnesiyle" işe başlanması- ru da açıkça hükme bağlıyor. Konımaya yönelik *^eni planlama potttikalanna" geçmeyi öngören 5/1. maddenin ardından 5/2. maddede şu kural yeralıyor "Arkeolojik mirası tah- rip crmesi muhtemel olan yapüanma planlannın değistirilmesL. Yine bugün hemen tüm kentlerimİz- de, tanhsel mirası değil, arsa ve arazi ran- tmı gözeten yapılaşma kararlanyla dü- zenlenmiş imar planlan yürürlükte... SÎT'Ierdelci "koruma planlannda n bi- le aynı anlayışın siyasal baskısıyla ve- rilmiş "ödünler", sözde "koruma-kul- lanma den^si"(!) adına kültürel doku- lann yok olmasına neden oluyor... Sözleşme, işte hem bu "göaermetik koruma" sürecini durdurmak hem de ge- neideimarplaniannın "imha planlan" gibi işlev yüklenmelerini engellemek için taraf ülke olarak Türkiye'ye de ar- keolojik mirası "tahripetmesi muhtemd" olanyapılanmaplanlannı "değistinne'' yükümlülügu getiriyor... Evet,"u>'garhklannbeşiği'' ülkemiz, 2000'ii yıilara işte böylesi "vasamsal sörierie" birlikte giriyor... Eğersözleş- medeki sözler tutulursa Türkiye, Avru- pa'nın kültürel küıüiği "en^çlö" ülke- si olarak geleceğıni de "ki^likli bir gfi- MMiceye'" bağlayacak... Ancak bu sözleş- me de diğerleri gibi kâgıt üstünde kahr- sa AB"ye üye oiunsa bile "tarihsd bet- leğini yağmaya kurban etmiş71 bir top- lumun yozlaşması, gelecek kuşaklan da "BanMar" karşıstnda hep "ajk" kıla- cak... bue\rensel değerteri birlikte koru- yaüm" diyeceğimize, onlar bize sözleşmeler hazıriaytp "imzamızı'" isteyerek, "Eğer korumazsanız, aramızdayerinizyok" demeye ge- tiriyorlar. Üstelik bunu yaparken neden böylesine hassas olduklannı da yi- ne hem sözleşme maddelerine hem de söylemlenne açıkça yansıttık- lan şu vurgulamayla açıklıyorlar: "Anadolu (ve hatta tüm Mezopo- taıma) uygarhklan a> nı zamanda Avrupa mirasıdır. Avrupa külrür- lerinin ortak tarihi ve beşiği de Anadolu ve Mezopotamya'dır_" Böylesi bir saptamanın en son imzalanan sözleşmelerdeki "or- tak yükümlülük" ilkesi ise bakın nasıl tanımlanıyor: "Arkeolojik mirası koruma so- rumluluğu valnızcadoğnıdan Ugi- li devlete ait değildir, sorumluluk Avrupa ülkelerinin tümüne ait- tir_." tmarda 'konımacı düzen' Türkiye'nin de diğer Avrupa ül- keleriyle birlikte 16 Ocak 1992'de Malta'da imzaladığı ve 5 Ağustos 1999 tarih. 4434 sayılı kanunla da onaylayarak, 13 Ekim 1999 günü Resmi Gazete'de yayımlayıp res- men "yasa gücünde" yürürlüğe koyduğu; "Arkeolojik Mirasın Ko- runmasına tlişkin Avrupa Sözleş- mesi" yukanda özetlediğim ortak sorumluluk ilkesine dayah olarak çok önemli "davraıuş ve poütika değişikliklerini" Türkiye'nin önü- ne "2000'lerin ilkevrensel görevi" olarak koyuyor. Kültür Bakanlıği'nın işte bu gö- revi kotarmak üzere başlattığı "ye- ni mevzuatdüzenleınesi" çalışma- larında da ılgili yönetmeliklerle birlikte imar, yatınm ve korumay- la ilgılı "temel yasalann" aynı söz- leşme kapsamında ele alınmasi ge- rekiyor. Çünkü Türkiye'de tanhsel mira- sın ve kültürel kent dokulannın, do- ğal çevreyle de birlikte sürekli tah- rip olmastnın "yasal ortammı" sa- dece 2863 sayılı Kültür vç Tabiat Varfaklannı Koruma Yasası'ndakı kimi yetersizlikler ve buna bağlı yaptınm eksiklikleri yaratmıyor. Duyarsız yasalan.. Başta "imar mevzuatı" (İmar Yasası) olmak üzere. "turizm ya- tinmlan mevzuatı" (Turizmi Teş- vik Yasası), "sanayidejerseçiıni" ile ilgili mevzuat \e hatta "gü- dümlü ÇED raporianna" dayalı çevTe mevzuatı bile orman ve ta- nm alanlanyla ilgili mevzuatı da içerecek şekilde "kültür ve doğa mirasuıı göz ardı eden" uygula- malara sürekli olanak sağlıyor. Bu- na, bulunduklan kentin tarihsel geçmışıne karşı "tümüylesorum- suz" beledıyeler yaratan ve o ilde- ki merkezi yönetim kurumlannın da aynı sorumsuzluğu paylaşma- lannı ya da işlevsiz kalmalannı adeta teşvik eden "yerel yönetim- ler mevzuaündakT duyarsızlığı da eklediğımizde, tek başına Ar- keolojik Mirasın Korunmasıyla İl- gili Avrupa Sözleşmesi'nde yer alan ve tüm bu yasalanmızda he- men hiç olmayan ilkelerin bile iş- te bu AB sürecindeki "hukuksal uyum" çalışmalannın Türkiye açı- sından ne denli "yaşamsal bir önem" taşıdığı ortaya çıkıyor... Bakalım Türkiye, AB yolunda imza attığı bu gibi hukuksal me- tinlerin "gereğüıi"yerine getirme sürecinde hangi tarhşmalan ve ge- rilimleri yaşayacak. Kültür Bakan- lığı'ndaki çalışmalar da işte bu "zorlu sürecin" başlangıcı olarak belki de ilk deneyimlenn kazanıl- masına ortam hazırlayacak... Ismonlı'dangünümüze Istanbul'da eğlenceyaşamı Binbir Gün Binbir Gece Kültür Servisi - Osmanlı Im- aratorluğu'nun 700. Yıldönümü nısına Necdet Sakoğlu ve Nuri .kbavar'ın hazırladığı. 'Binbir •ün Binbir Gece - Osmanlı'dan îünümüze İstanbul'da Eğlence aşamı' adlı kitap DenizBank'm atkılanyla yayımlandı. Önsözde belirtildiği gibi. ki- ıbın ıçeriğinde Istanbul'un es- i eğlence yaşamı. Tanzimat'tan ncekı klasik dönem, Tanzimat e sonrası olarak inceleniyor. apıtta, 'eğlence' ile 'sanat'ın anştınlmamasına özellikle dik- at edilmiş. Evrensel sanatın alanlan olan pera. bale, konser vb. konu dı- ında tutulduğu gibi. örneğin on servatuvar etkinlikleri, sanat ıüziği yapanlar da aynı neden- : kapsam dışı sayılmış. Pek çok aynaktan yararlanılarak oluş- ırulan kitap, Osmanlfda yaşa- nan yüzlerce yıllık eğlence kül- türünün tüm öğelerini ve me- kânlannı günümüzde yitirmiş olan Istanbul'un geçmişini ve kaybedilen değerleri metin ör- nekleri ve fotoğraflarla belgeli- yor. Sakoğlu ve Akbayar, eğlence dünyasına ışık tutan 'Binbir Gün Binbir Gece'nin, bir nostaljı kay- nağı olarak değil, eleştirel bir bakışla dün-bugün kıyaslama- lan için bir değerlendirme bel- geseli olarak okunması ve ince- lenmesi gerektiğini vurguluyor- lar: "Geçmişte gerçekleştirilen 'sur-i hümayun', 'alay', 'şehir do- nanması', 'dcrva donanması', 'teferrüç', 'mehtab seyri' gibi herbiri başlı başına bir festival sa- yılabilecek özgün eğlence ve ser- gilemeleri; Karagöz, meddah, orta oyunu vb. gösterimleri olan bir kültür başkentinin tüm bun- lan unutmakla kalmayıp halk yaşamına uyarlanmış modern eğlence tarzlarmı ve mekânlan- m bile hatırlamaz olması düşün- dürücüdür." Lale Devri'ndeki 'Mehtab Se- yirleri'ni şenlendiren Dede Efen- di şarkıları; "Pür- ateşim açtır- ma sakın ağamı zinhar/Zalim be- ni söyletme derunumda neler var" veya "Gel Kalender'de be- rabergezeüm/GklelimGöksuya bir alem-i ab eyleyelim'' gibi di- zelerle renklendirilen kitabın, Tanzimat'tan Bugüne Eğlence- nin Türleri- Mekânlan bölümün- de de, direklerarası, eski meyha- ne âlemleri, birahaneler, eski kı- raathaneler, çalgılı kahveler, el- li yıl önceki Galata'da eğlence, sirkler, barlar-pavyonlar, bayram yerleri ve sinemalar başlıklan alünda ilginç derlemeler bulunu- yor. 1920'lerde bir fasıl heyeti. Folklorik giysilerle kadın hanendelerle birlikte. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Yetenek ve Birîkim... Sanat eğitiminde sanat üzerine düşünmeye ne ölçüde yer verebildiğimiz sorusunu deşmeye baş- ladığımdan bu yana aldığım mektupların hemen tümünde, ülkemizde sanat eğitimine giriş için uy- gulanan seçme ya da "özelyetenek" sınavlannın da bir "sorun" olduğuna değiniliyor. Önce kendi kanımı dile getireyim: Bu sınaviar için yalnızca "sorun" demek, yeterli değildir; şu anda ülkemizdeki sanat eğitiminde uygulanmakta olan giriş sınavları, sorunlu olmanın çok ötesinde, ge- nellikle yanlıştır. Ve bu yanlış uygulamayla kendi- lerine sanat egitiminin kapılarını açtığımız adayla- nn büyük çoğunluğu, doğal olarak öğrenimleri bo- yunca da yanlış yönlendirilmekte, sanatçılıktan salt tekniği ve formlar oluşturabılme yeteneğini anlamakta, bir yaşam biçimi ya da yaşamla bü- tünleşme yolu olarak sanatçılık kavramına ise yabancı kalmaktadır. Bu durum, başka nedenlerin de yanı sıra, geniş ölçüde daha "giriş" ya da "özelyetenek" diye ad- landınlan sınavlarda takınılan tutumdan kaynaklan- maktadır. Başka deyişle, bu sınavlarda sanatın öğrenci adayına geleceğin sanatçısından ağırlıklı olarak beklenenin teknik beceri olduğu yolunda bir izlenim aşılanmaktadır. Buna karşılık o teknik be- ceri aracılığıyla sergilenecek sanatçıhğın nasıl bir yaşam biçimine dönüştürüleceği, sonuçta sanat aracılığıyla yapılan, yaşamı yorumlamak olduğu- na göre, yaşama bakış açılannın ve bunlar için gerekli birikimin önemi gibi konular neredeyse tümüyle göz ardı edilmektedir. Yakın zamanda andığımız, hocam Prof. Dr. Hrf- zı Veldet Velidedeoğlu, Istanbul Hukuk Fakülte- si'ndeki bir açılış dersınde şöyle demişti: "Hukuk, bütün yaşamı düzenleyen bir disiplindir. O ne- denle, yaşamı bilmeyen bir hukukçunun teknik hukuk bilgisi benim için değer taşımaz..." Sanat için durum farklı mıdır? Sanatçı adayında saptanacak teknik yetenek, onun yaşamı da bildiği ya da en azından yaşamı ve ona açılan yollan btlmeyi önemsediği yolun- da bir kanıt mıdır? Bu iki soruya da verilecek yanıt, hayırdır. Sanatçı adayının yaşama nasıl baktığını, bir sa- natçıya özgü biçimde bakabilip bakamadığını gös- terebılecek olan şey, genel giriş sınavlan bağlamın- da ve tekniği konu alan sınavlann yanı sıra, geçe- ceği bir birikim sınavı'dır. Bu birikim sınavının gü- nümüz uygulamasındakı -genelde yanlış anlaşılan!- adı ise genel kültür sınavı'dır. Genel kültür sınavı ile amaçlanan ya da amaç- lanması gereken şey, sanat egitiminin adayının o güne kadarki yaşam uygulamasında yaşamı bil- meyi ve kavramayı ne ölçüde önemsediği, yaşa- mı özgün bir biçimde yorumlama diye bir "mese- /es/n/n "olupolmadığı,dolayısıylayaşadıklarıüze- rinde bir bütün olarak düşünmeyi bir alışkanlığa dönüştürüp dönüştürmediği ve nihayet kendini aday gördüğü sanat ile yaşamın bütünselliği ara- sında nasıl bir bağ kurduğu gibi konuların bir de- ğertendirmeden geçirilmesidir. ••• Bu konularda olumsuz bir değerlendirme tab- losu sergileyen bir sanat eğitimi adayının sanat eği- timi sürecinde başarıya ulaşması, başka deyişle "sanatçı" olması düşünülemez. Yalnızca alacağı diploma sayesınde kendini -elbette yanlış olarak- sanatçı diye nitelendirmesi düşünülebilir, o kadar! Öte yandan sanat eğitimi veren kurumlann prog- ramlarında yer alan ve "kuramsal" diye adlandırı- lan derslerin amacı da bıraz yukarıda sözünü et- tiğimiz noktayla, adayın sanat ile yaşamın bütün- selliği arasında bağ kurabilmesiyle ilintilidir. Örne- ğin estetik derslerinın amacı, öğrencinin sanatını felsefe düzleminde, yani salt soyut düzlemde sor- gulamasını, böylece de soyutun kavramsal zen- ginliğiyle somutlannı beslemesini sağlamaktır. Yi- ne bir başka örnek olarak sanat tarihi derslerin- den beklenen de, salt tarihsel veriler ezberletme- nin çok ötesinde, insanlık tarihinin akışı boyunca sanat ile yaşamın nasıl bütünleştiğini sergilemek olmalıdır. Bütün bu amaçlar açısından öğrencinin düşü- nebilmesinin, bir başka deyişle, o güne kadarki yaşam uygulaması boyunca sorgulamayı ve sor- gulamalar için gerekli donanımı edinmeyi bir alış- kanlığa dönüştürmüş olması temel koşuldur. Bu koşula sahip bulunmayan adayların daha sonra, sanat eğitim sürecindeki kuramsal derslerde sor- gulayacağı bir tavır aracılığıyla başarı gösterme- lerini beklemek boşunadır. Aynca, giriş sınavlarından önceki yaşamında bu bağlamda bir düşünme küttürüne yabancı kal- mış bir öğrencinin bu kültürü sonradan edinebi- leceğini düşünmek de aşırı bir hayalcilik olur. Bugünkü durumun değişebilmesinin tek koşu- lu, her yıl gelenler arasından sanatın eğitimi için yal- nızca bu koşullan taşıyan adayların -kaç kişi gel- mişlerse- seçilmesi ve örneğin kontenjanların dol- dunjlmasına öncelik verme hedefınden de vazge- çilmesidir. Bu yapılamadığı sürece, sanat eğitimi veren kurumlar da ortaöğretimin eksikliklerinin uzatmalı bekçiliğini yapmayı sürdürecektir. e-posta: ahmetcemal(a superonline.com Acem20C« hotmail.com BUGUN • AVUSTURYA KÜLTÜROFİSİ'nde saat 19.30da ManndorfTCazTopluluğu'nun konseri izlenebilir. (225 78 43) • BtLGİ ÜNtVERSİTESİndeki Uluslararası Dans-Performans Filmleri Haftası çerçevesinde 19.00'da 'Rosas Danst Rosas', 20.00'de 'Flanders Tm' ve 21.00'de 'Roseland' adlı filmler ücretsiz olarak izlenebilir. (216 23 00) • NÂZIM HİKMET KÜLTÜR VAKFI'nda saat 18.30'da Tank Akan. Ataol Behramoğlu ve Halil Ergün'ün konuşmacı olarak katıldıklan 'Sanatçı Yaşamı ve YapıtlarT başlıklı söyleşi yer alıyor. (252 63 15) • MARMARA ÜNrVERSİTESİ Göztepe Kampusu îbrahim Üzümcü Kültür Merkezi'nde saat 15.30 da şef Şekip Ensari yönetimindeki Kopuz Yayh Çalgılar Orkestrası. solist Marina Tilp eşliğınde Rossini, CoreDi ve Volkmann'ın bestelerinin seslendirileceği bir konser verecek. (339 05 89) • İTALYAN KÜLTÜR'de saat 19.00'da D. Risi'nin yönettiği 'Poveri Ma Belli' adlı fılm izlenebilir. (293 98 48) • AKSANAT'ta saat 18.30'da Kerem Saltuk un dialı söyleşisi 'Hindistan'da Günler ve Renkler' yer alıyor. (252 35 00)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle