Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
M/KKT 2000 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR kultur(5 cumhuriyet.com.tr 15
UYGARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCİ
Arkeolojik Mirasın Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi' ve ulusal yükümlülüklerimiz
4vrupa'nınyolu 'koruma'dangegyörGeçen çarşamba günü (23. 02.
K)0) Curahuriyet'in kültür say-
sında yer alan haber, aslına ba-
lırsa tüm gazete, televizyon ve
dyolarda ülkeye ve dünyaya "bi-
ncihaber" olarak duyurulacak ka-
ır önemliydi.
Ankara'dan arkadaşımız Bahar
ınnsever, gümrük biriiği anlaş-
ası kapsamında "kültür variık-
nyla ilgüiroe\i
zuatınyeniden ele
ınarak Avrupa BirUgTne (AB)
riunhı" hale getinlmesı çalışma-
nna Kültür Bakanhğı'nca başlan-
ğını duyuruyordu. Bahar, aynı
ıberinde. özellikle "Arkeolojik
lirasın Korunmasına İlişkin Av-
ıpa Sözleşmesi "nin bu çalışma-
rda temel alındığını da bildiriyor-
ı...
Bırakın tüm medyada birinci
ıber olmasını, sanınm Cumhu-
/et'ten başka hemen hiçbirgaze-
nin ilgi bile göstermediği bu ha-
:r neden mi çok önemlidir?..
Çünkü Türkiye, (ya da en azın-
ın şimdilık Kültür Bakanlığı) bu
jygarlıkJar ülkesinin" aynı za-
anda bir "Avnıpa ülkesi" olabıl-
esi için artık kesin olarak "yağ-
alanmaınası" gerektiğine karar
:riyor demektir.
Yine çünkü Avrupa'nın kültür
: koruma konusundaki temel il-
:lennı belırten ve Türkiye'nin
: imzaladığı hemen tüm sözleş-
eler. "tarihsel değerlerin yan-
mlara ve kalkınma projelerine
jrban edilemeyeceği" konusun-
ı kesin ve ödünsüz kurallan içer-
ektedir...
»ncii 'biz' olmahydık
Aslına bakıltrsa, hem kültürel de-
nierin ve hem de bu değerlerin
• Türkiye, 1992'de Malta'da imzaladığı Arkeolojik Mirasın Korunması Sözleşmesi'ni yaklaşık
7.5 yıl sonra onaylayarak, nihayet geçen ekim (1999) ayında Resmi Gazete'de yayımlayıp yürürlüğe
koydu. Şimdi sıra imar, çevre ve yatınm mevzuatını, bu sözleşmenin 'korumadan ödün vermeyen'
hükümlerine 'uyumlu' hale getirmede...
Tarihsel kent merkezlerini"otoparka dönüştürerek" yok eden imarpolitikalan
da AB sürecinde terk edilmek zorunda.» (üstte)
tstanbul'daki son kalan Bizans Sarayı kalıntısını konımak için 1993'te eykm
yapan arkeoloji öğrencileri, 1992'de Malta'da imzalanan Avrupa,\rkeolojisini
Koruma Sözleşmesi'nin de yaşama geçmesini istemişlerdi. (solda)
tarih ıçindekı "yaraülıssüreciyle"
oluşmuş kimliklerin korunması
konusunda Avrupa'nın "bi/e" de-
ğil, bizım Avrupa'ya ömek olma-
mız ve bu yöndeki sözleşmeleri
de yine onlann değıl bızım öner-
memiz ve hatta dayatmamız gerek-
mez miydi?
Dünyada irısan yerleşimleri ta-
rihı ve buna bağlı olarak konut,
kent ve yapı kültürü tarihi Anado-
hı'da başladı... Aynı derinlik için-
de düşünce, inanç, felsefe ve hat-
ta "eteştirel akün" insanı insan ya-
pan geçmış birikimlerine de yine
Anadolu beşiklik etti... Bugünkü
tanhsel dokusunu korumada hepı-
mizı kıskandıran AvTupa kentleri
henüz köy bile değillerken (12.
yy, 13. yy.) Anadolu kentleri en az
"bta" yaşındalardı, birçoğu da bir-
kaç bin yıllıktı... Hippodamosan-
tik kentlerimizdeki planlı yapılaş-
mayı tasarlarken Avrupa'da konut
tasanmı bilesözkonusudeğildi...
Hele Çatalhöyük insanı ilk konut-
lan "önceden tasarlayarak" inşa
ederken aynı Avrupa'da ağaç ko-
vuğu bile sahnede yoktu...
lşte bu büyük zenginliğin sahi-
bi ve mırasçısı olan bizler, şimdi
aynı zenginliği korumak ve uy-
garlığın köklennden beslenerek
gelişmesı için geleceğe de esin
kaynağı olarak aktarma konusun-
da Avrupa'ya ve dünyaya "Gefin
Artık SÎT'lerin daraltılması değil, daha da 'genişletilmesi' gündemde...
Sözleşme ve 6
aykırı uygulamalar'Resmi Gazete'nin 13 Ekim 1999 ta-
rihli sayısında •'sessizsedaaz" yayımla-
narak yürürlüğe giren "Arkeoİojik Mi-
rasm Korunmasına tlişkin Avrupa Söz-
kşmesi" aslmda 16 Ocak 1992'de Mal-
ta'da imzalanmıştı. Türkiye'nin bu im-
zasını kanun şeklinde kabul edebilme-
si ise yaklaşık "7.5 yıl" sûrdü. Bu süre
içinde aynı sözleşmeye "aykın'' birçok
karar ve uygulamayla da kültürel miras
çok sayıda duyarsız proje ve yatınm yü-
zünden tahrip edildi; "Hasankeyf" gi-
bi ömeklerde ise "geri dönütemez" de-
nilen noktalara gelindi...
1991 yıh ocak ayından bu yana Tür-
kiye'yi yöneten hükümetler, Malta'da-
ki imzayi onaylamakta acaba neden 7.5
yıl beklediler?..
Bu sorunun yanıtını açıkça görebilmek
için sözleşmenin maddeleriyle ülkemiz-
de süregelen uygulamaları "kıyasla-
mak" yeterli olacaktır. lşte. ekim (1999)
ayından beri ulusal hukukumuzun bir
parçası olarak yürürlükte olan kimi il-
kelerle bazı koruma davramşlanndan
birkaç örnek:
Arkeolojik mirasın tanımı
Arkeolojik mirası "Avrupa'nm ortak
anı kaynağı" olarak belirieyen sözJeşme.
bu mirasın kapsamını "gemş" tutarak
tanımını da şöyle yapıyor: "(_) her çe-
şit mekânda bulunantüm kahntilar,var-
hklar (...) yapılar, inşaatiar, mimari eser
grupları, açılmış SlT alanlan. taşınır
varfcklar,diğtTtüranıtiar\vbunlannçev-
resi ister toprakta ister su altmda bulun-
sunlar, arkeolojik mirasa dahüdirlerJ"
(md. 1/3)
Bu kapsamlı ifadeyle korumayı sa-
dece "oren yerferi
M
ya da "SİT doku-
Avrupa Arkeoloji Söriesmesi,"göriinürbir kalmtı yoksadahi" tanhsel yerleşmeter
de korumacıuğı öngörürken, Roma. Bizans ve Osmanfa mirasıv la yoğrulmuş
Çembeıütaş Meydanı'na "yeraltı otoparkı"
1
bile tasariayabflmişlerdL.
tonyla" sınırlayan anlayışı "yetersiz*
bulan sözleşme. yine Türkiye'de yay-
gın olan "korunacak hiçbir şey kahna-
d ^ halde SİT yapıyorlar" şeklindeki
egemen "muhafif söylem
T
"e de şu yanı-
tr veriyor: "Maddi izlerin gelecek ku-
şaklar tararmdan incelenmek Ozere ko-
runması için.toprak üstünde ya da su al-
tmda görünür bir kaünü otmasa bile ar-
keokjScrezervalaııianoh^ıınriacaktnf
(md. 2/ii)
Eğer bu hükümJer Türkiye'de daha
önce "yasal gû\'encelere'' bağlansaydı,
örneğin Istanbul 'daki "tarih öncesi yer-
leşme izterinT' taşıyan Fikirtepe, kü-
çûkçekmece gibi bölgelerin yanı sıra
yukandakitanımagöre 19% ve 1997'de
StT kapsamına alınmak istenen su hav-
zalan çevTelerindeki bölgelere "sijasal
müdahale" olmaz ya da olsa bile hukuk
ve yargı yoluyla korumanm mücadele-
si de yapılabilirdi.
Benzer şekilde Ege ve Akdeniz'deki
sayısız "arkeolojikrezerv alanı" ile Ka-
radeniz kıyi kusağındaki SİT niteliği ta-
şıyan bölgeler de yine sayısız yatınm-
lar ve "kıyıyolu dnayetnle" tahrip edil-
mezdi...
'Duyarsı/ planlara' önlem
"Taraf" (imza atan ve onaylayan) ül-
keterin, iştebu anlayışa uygun olarak "ye-
nibiryasal rejimj*
7
uygulamayakoyacak-
lannı da "taahhüf ettiğmi" vurgulayan
sözleşme, öncelıkle "imar planlannuı
gözden geçirihnesiyle" işe başlanması-
ru da açıkça hükme bağlıyor.
Konımaya yönelik *^eni planlama
potttikalanna" geçmeyi öngören 5/1.
maddenin ardından 5/2. maddede şu
kural yeralıyor "Arkeolojik mirası tah-
rip crmesi muhtemel olan yapüanma
planlannın değistirilmesL.
Yine bugün hemen tüm kentlerimİz-
de, tanhsel mirası değil, arsa ve arazi ran-
tmı gözeten yapılaşma kararlanyla dü-
zenlenmiş imar planlan yürürlükte...
SÎT'Ierdelci "koruma planlannda
n
bi-
le aynı anlayışın siyasal baskısıyla ve-
rilmiş "ödünler", sözde "koruma-kul-
lanma den^si"(!) adına kültürel doku-
lann yok olmasına neden oluyor...
Sözleşme, işte hem bu "göaermetik
koruma" sürecini durdurmak hem de ge-
neideimarplaniannın "imha planlan"
gibi işlev yüklenmelerini engellemek
için taraf ülke olarak Türkiye'ye de ar-
keolojik mirası "tahripetmesi muhtemd"
olanyapılanmaplanlannı "değistinne''
yükümlülügu getiriyor...
Evet,"u>'garhklannbeşiği'' ülkemiz,
2000'ii yıilara işte böylesi "vasamsal
sörierie" birlikte giriyor... Eğersözleş-
medeki sözler tutulursa Türkiye, Avru-
pa'nın kültürel küıüiği "en^çlö" ülke-
si olarak geleceğıni de "ki^likli bir gfi-
MMiceye'" bağlayacak... Ancak bu sözleş-
me de diğerleri gibi kâgıt üstünde kahr-
sa AB"ye üye oiunsa bile "tarihsd bet-
leğini yağmaya kurban etmiş71
bir top-
lumun yozlaşması, gelecek kuşaklan da
"BanMar" karşıstnda hep "ajk" kıla-
cak...
bue\rensel değerteri birlikte koru-
yaüm" diyeceğimize, onlar bize
sözleşmeler hazıriaytp "imzamızı'"
isteyerek, "Eğer korumazsanız,
aramızdayerinizyok" demeye ge-
tiriyorlar.
Üstelik bunu yaparken neden
böylesine hassas olduklannı da yi-
ne hem sözleşme maddelerine hem
de söylemlenne açıkça yansıttık-
lan şu vurgulamayla açıklıyorlar:
"Anadolu (ve hatta tüm Mezopo-
taıma) uygarhklan a> nı zamanda
Avrupa mirasıdır. Avrupa külrür-
lerinin ortak tarihi ve beşiği de
Anadolu ve Mezopotamya'dır_"
Böylesi bir saptamanın en son
imzalanan sözleşmelerdeki "or-
tak yükümlülük" ilkesi ise bakın
nasıl tanımlanıyor:
"Arkeolojik mirası koruma so-
rumluluğu valnızcadoğnıdan Ugi-
li devlete ait değildir, sorumluluk
Avrupa ülkelerinin tümüne ait-
tir_."
tmarda 'konımacı düzen'
Türkiye'nin de diğer Avrupa ül-
keleriyle birlikte 16 Ocak 1992'de
Malta'da imzaladığı ve 5 Ağustos
1999 tarih. 4434 sayılı kanunla da
onaylayarak, 13 Ekim 1999 günü
Resmi Gazete'de yayımlayıp res-
men "yasa gücünde" yürürlüğe
koyduğu; "Arkeolojik Mirasın Ko-
runmasına tlişkin Avrupa Sözleş-
mesi" yukanda özetlediğim ortak
sorumluluk ilkesine dayah olarak
çok önemli "davraıuş ve poütika
değişikliklerini" Türkiye'nin önü-
ne "2000'lerin ilkevrensel görevi"
olarak koyuyor.
Kültür Bakanlıği'nın işte bu gö-
revi kotarmak üzere başlattığı "ye-
ni mevzuatdüzenleınesi" çalışma-
larında da ılgili yönetmeliklerle
birlikte imar, yatınm ve korumay-
la ilgılı "temel yasalann" aynı söz-
leşme kapsamında ele alınmasi ge-
rekiyor.
Çünkü Türkiye'de tanhsel mira-
sın ve kültürel kent dokulannın, do-
ğal çevreyle de birlikte sürekli tah-
rip olmastnın "yasal ortammı" sa-
dece 2863 sayılı Kültür vç Tabiat
Varfaklannı Koruma Yasası'ndakı
kimi yetersizlikler ve buna bağlı
yaptınm eksiklikleri yaratmıyor.
Duyarsız yasalan..
Başta "imar mevzuatı" (İmar
Yasası) olmak üzere. "turizm ya-
tinmlan mevzuatı" (Turizmi Teş-
vik Yasası), "sanayidejerseçiıni"
ile ilgili mevzuat \e hatta "gü-
dümlü ÇED raporianna" dayalı
çevTe mevzuatı bile orman ve ta-
nm alanlanyla ilgili mevzuatı da
içerecek şekilde "kültür ve doğa
mirasuıı göz ardı eden" uygula-
malara sürekli olanak sağlıyor. Bu-
na, bulunduklan kentin tarihsel
geçmışıne karşı "tümüylesorum-
suz" beledıyeler yaratan ve o ilde-
ki merkezi yönetim kurumlannın
da aynı sorumsuzluğu paylaşma-
lannı ya da işlevsiz kalmalannı
adeta teşvik eden "yerel yönetim-
ler mevzuaündakT duyarsızlığı
da eklediğımizde, tek başına Ar-
keolojik Mirasın Korunmasıyla İl-
gili Avrupa Sözleşmesi'nde yer
alan ve tüm bu yasalanmızda he-
men hiç olmayan ilkelerin bile iş-
te bu AB sürecindeki "hukuksal
uyum" çalışmalannın Türkiye açı-
sından ne denli "yaşamsal bir
önem" taşıdığı ortaya çıkıyor...
Bakalım Türkiye, AB yolunda
imza attığı bu gibi hukuksal me-
tinlerin "gereğüıi"yerine getirme
sürecinde hangi tarhşmalan ve ge-
rilimleri yaşayacak. Kültür Bakan-
lığı'ndaki çalışmalar da işte bu
"zorlu sürecin" başlangıcı olarak
belki de ilk deneyimlenn kazanıl-
masına ortam hazırlayacak...
Ismonlı'dangünümüze Istanbul'da eğlenceyaşamı
Binbir Gün Binbir Gece
Kültür Servisi - Osmanlı Im-
aratorluğu'nun 700. Yıldönümü
nısına Necdet Sakoğlu ve Nuri
.kbavar'ın hazırladığı. 'Binbir
•ün Binbir Gece - Osmanlı'dan
îünümüze İstanbul'da Eğlence
aşamı' adlı kitap DenizBank'm
atkılanyla yayımlandı.
Önsözde belirtildiği gibi. ki-
ıbın ıçeriğinde Istanbul'un es-
i eğlence yaşamı. Tanzimat'tan
ncekı klasik dönem, Tanzimat
e sonrası olarak inceleniyor.
apıtta, 'eğlence' ile 'sanat'ın
anştınlmamasına özellikle dik-
at edilmiş.
Evrensel sanatın alanlan olan
pera. bale, konser vb. konu dı-
ında tutulduğu gibi. örneğin
on servatuvar etkinlikleri, sanat
ıüziği yapanlar da aynı neden-
: kapsam dışı sayılmış. Pek çok
aynaktan yararlanılarak oluş-
ırulan kitap, Osmanlfda yaşa-
nan yüzlerce yıllık eğlence kül-
türünün tüm öğelerini ve me-
kânlannı günümüzde yitirmiş
olan Istanbul'un geçmişini ve
kaybedilen değerleri metin ör-
nekleri ve fotoğraflarla belgeli-
yor.
Sakoğlu ve Akbayar, eğlence
dünyasına ışık tutan 'Binbir Gün
Binbir Gece'nin, bir nostaljı kay-
nağı olarak değil, eleştirel bir
bakışla dün-bugün kıyaslama-
lan için bir değerlendirme bel-
geseli olarak okunması ve ince-
lenmesi gerektiğini vurguluyor-
lar: "Geçmişte gerçekleştirilen
'sur-i hümayun', 'alay', 'şehir do-
nanması', 'dcrva donanması',
'teferrüç', 'mehtab seyri' gibi
herbiri başlı başına bir festival sa-
yılabilecek özgün eğlence ve ser-
gilemeleri; Karagöz, meddah,
orta oyunu vb. gösterimleri olan
bir kültür başkentinin tüm bun-
lan unutmakla kalmayıp halk
yaşamına uyarlanmış modern
eğlence tarzlarmı ve mekânlan-
m bile hatırlamaz olması düşün-
dürücüdür."
Lale Devri'ndeki 'Mehtab Se-
yirleri'ni şenlendiren Dede Efen-
di şarkıları; "Pür- ateşim açtır-
ma sakın ağamı zinhar/Zalim be-
ni söyletme derunumda neler
var" veya "Gel Kalender'de be-
rabergezeüm/GklelimGöksuya
bir alem-i ab eyleyelim'' gibi di-
zelerle renklendirilen kitabın,
Tanzimat'tan Bugüne Eğlence-
nin Türleri- Mekânlan bölümün-
de de, direklerarası, eski meyha-
ne âlemleri, birahaneler, eski kı-
raathaneler, çalgılı kahveler, el-
li yıl önceki Galata'da eğlence,
sirkler, barlar-pavyonlar, bayram
yerleri ve sinemalar başlıklan
alünda ilginç derlemeler bulunu-
yor. 1920'lerde bir fasıl heyeti. Folklorik giysilerle kadın hanendelerle birlikte.
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Yetenek ve Birîkim...
Sanat eğitiminde sanat üzerine düşünmeye ne
ölçüde yer verebildiğimiz sorusunu deşmeye baş-
ladığımdan bu yana aldığım mektupların hemen
tümünde, ülkemizde sanat eğitimine giriş için uy-
gulanan seçme ya da "özelyetenek" sınavlannın
da bir "sorun" olduğuna değiniliyor.
Önce kendi kanımı dile getireyim: Bu sınaviar için
yalnızca "sorun" demek, yeterli değildir; şu anda
ülkemizdeki sanat eğitiminde uygulanmakta olan
giriş sınavları, sorunlu olmanın çok ötesinde, ge-
nellikle yanlıştır. Ve bu yanlış uygulamayla kendi-
lerine sanat egitiminin kapılarını açtığımız adayla-
nn büyük çoğunluğu, doğal olarak öğrenimleri bo-
yunca da yanlış yönlendirilmekte, sanatçılıktan
salt tekniği ve formlar oluşturabılme yeteneğini
anlamakta, bir yaşam biçimi ya da yaşamla bü-
tünleşme yolu olarak sanatçılık kavramına ise
yabancı kalmaktadır.
Bu durum, başka nedenlerin de yanı sıra, geniş
ölçüde daha "giriş" ya da "özelyetenek" diye ad-
landınlan sınavlarda takınılan tutumdan kaynaklan-
maktadır. Başka deyişle, bu sınavlarda sanatın
öğrenci adayına geleceğin sanatçısından ağırlıklı
olarak beklenenin teknik beceri olduğu yolunda bir
izlenim aşılanmaktadır. Buna karşılık o teknik be-
ceri aracılığıyla sergilenecek sanatçıhğın nasıl bir
yaşam biçimine dönüştürüleceği, sonuçta sanat
aracılığıyla yapılan, yaşamı yorumlamak olduğu-
na göre, yaşama bakış açılannın ve bunlar için
gerekli birikimin önemi gibi konular neredeyse
tümüyle göz ardı edilmektedir.
Yakın zamanda andığımız, hocam Prof. Dr. Hrf-
zı Veldet Velidedeoğlu, Istanbul Hukuk Fakülte-
si'ndeki bir açılış dersınde şöyle demişti: "Hukuk,
bütün yaşamı düzenleyen bir disiplindir. O ne-
denle, yaşamı bilmeyen bir hukukçunun teknik
hukuk bilgisi benim için değer taşımaz..."
Sanat için durum farklı mıdır?
Sanatçı adayında saptanacak teknik yetenek,
onun yaşamı da bildiği ya da en azından yaşamı
ve ona açılan yollan btlmeyi önemsediği yolun-
da bir kanıt mıdır?
Bu iki soruya da verilecek yanıt, hayırdır.
Sanatçı adayının yaşama nasıl baktığını, bir sa-
natçıya özgü biçimde bakabilip bakamadığını gös-
terebılecek olan şey, genel giriş sınavlan bağlamın-
da ve tekniği konu alan sınavlann yanı sıra, geçe-
ceği bir birikim sınavı'dır. Bu birikim sınavının gü-
nümüz uygulamasındakı -genelde yanlış anlaşılan!-
adı ise genel kültür sınavı'dır.
Genel kültür sınavı ile amaçlanan ya da amaç-
lanması gereken şey, sanat egitiminin adayının o
güne kadarki yaşam uygulamasında yaşamı bil-
meyi ve kavramayı ne ölçüde önemsediği, yaşa-
mı özgün bir biçimde yorumlama diye bir "mese-
/es/n/n "olupolmadığı,dolayısıylayaşadıklarıüze-
rinde bir bütün olarak düşünmeyi bir alışkanlığa
dönüştürüp dönüştürmediği ve nihayet kendini
aday gördüğü sanat ile yaşamın bütünselliği ara-
sında nasıl bir bağ kurduğu gibi konuların bir de-
ğertendirmeden geçirilmesidir. •••
Bu konularda olumsuz bir değerlendirme tab-
losu sergileyen bir sanat eğitimi adayının sanat eği-
timi sürecinde başarıya ulaşması, başka deyişle
"sanatçı" olması düşünülemez. Yalnızca alacağı
diploma sayesınde kendini -elbette yanlış olarak-
sanatçı diye nitelendirmesi düşünülebilir, o kadar!
Öte yandan sanat eğitimi veren kurumlann prog-
ramlarında yer alan ve "kuramsal" diye adlandırı-
lan derslerin amacı da bıraz yukarıda sözünü et-
tiğimiz noktayla, adayın sanat ile yaşamın bütün-
selliği arasında bağ kurabilmesiyle ilintilidir. Örne-
ğin estetik derslerinın amacı, öğrencinin sanatını
felsefe düzleminde, yani salt soyut düzlemde sor-
gulamasını, böylece de soyutun kavramsal zen-
ginliğiyle somutlannı beslemesini sağlamaktır. Yi-
ne bir başka örnek olarak sanat tarihi derslerin-
den beklenen de, salt tarihsel veriler ezberletme-
nin çok ötesinde, insanlık tarihinin akışı boyunca
sanat ile yaşamın nasıl bütünleştiğini sergilemek
olmalıdır.
Bütün bu amaçlar açısından öğrencinin düşü-
nebilmesinin, bir başka deyişle, o güne kadarki
yaşam uygulaması boyunca sorgulamayı ve sor-
gulamalar için gerekli donanımı edinmeyi bir alış-
kanlığa dönüştürmüş olması temel koşuldur. Bu
koşula sahip bulunmayan adayların daha sonra,
sanat eğitim sürecindeki kuramsal derslerde sor-
gulayacağı bir tavır aracılığıyla başarı gösterme-
lerini beklemek boşunadır.
Aynca, giriş sınavlarından önceki yaşamında bu
bağlamda bir düşünme küttürüne yabancı kal-
mış bir öğrencinin bu kültürü sonradan edinebi-
leceğini düşünmek de aşırı bir hayalcilik olur.
Bugünkü durumun değişebilmesinin tek koşu-
lu, her yıl gelenler arasından sanatın eğitimi için yal-
nızca bu koşullan taşıyan adayların -kaç kişi gel-
mişlerse- seçilmesi ve örneğin kontenjanların dol-
dunjlmasına öncelik verme hedefınden de vazge-
çilmesidir. Bu yapılamadığı sürece, sanat eğitimi
veren kurumlar da ortaöğretimin eksikliklerinin
uzatmalı bekçiliğini yapmayı sürdürecektir.
e-posta: ahmetcemal(a superonline.com
Acem20C« hotmail.com
BUGUN
• AVUSTURYA KÜLTÜROFİSİ'nde saat 19.30da
ManndorfTCazTopluluğu'nun konseri izlenebilir.
(225 78 43)
• BtLGİ ÜNtVERSİTESİndeki Uluslararası
Dans-Performans Filmleri Haftası çerçevesinde
19.00'da 'Rosas Danst Rosas', 20.00'de 'Flanders
Tm' ve 21.00'de 'Roseland' adlı filmler ücretsiz
olarak izlenebilir. (216 23 00)
• NÂZIM HİKMET KÜLTÜR VAKFI'nda saat
18.30'da Tank Akan. Ataol Behramoğlu ve Halil
Ergün'ün konuşmacı olarak katıldıklan 'Sanatçı
Yaşamı ve YapıtlarT başlıklı söyleşi yer alıyor.
(252 63 15)
• MARMARA ÜNrVERSİTESİ Göztepe
Kampusu îbrahim Üzümcü Kültür Merkezi'nde saat
15.30 da şef Şekip Ensari yönetimindeki Kopuz
Yayh Çalgılar Orkestrası. solist Marina Tilp
eşliğınde Rossini, CoreDi ve Volkmann'ın
bestelerinin seslendirileceği bir konser verecek.
(339 05 89)
• İTALYAN KÜLTÜR'de saat 19.00'da D. Risi'nin
yönettiği 'Poveri Ma Belli' adlı fılm izlenebilir.
(293 98 48)
• AKSANAT'ta saat 18.30'da Kerem Saltuk un
dialı söyleşisi 'Hindistan'da Günler ve Renkler' yer
alıyor. (252 35 00)