Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 2 MART 2000 PERŞEMBE
14 KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr
Tiyatro Izmit'te cana can kaüyor
IzrnitBüyükşehirBelediyesiŞehir Tiyatrosu,MemetBaydur'un 'Kamyon'unusahneliyor
AYŞE KÖKSAL
17 Ağustos'ta yaşanan dep-
rem felaketınden en çok etki-
lenen bölgelerden biri olan Iz-
mit'ti kuşkusuz. Depremden
sonra yaşam tamamen durmuş.
halk maddi ve manevi olarak
lyıleşmesi çok güç göriinen ya-
ralaralmıştı. Evleriyıkılanlar,
yakınlannın kaybedenler, art-
çı depremlerle yeniden ve ye-
niden sarsılan insanlar da umut
ve yaşama dair hiç bir şey kal-
mamıştı Ama çekilen tüm acı-
lara ve sıkıntılara karşın Iz-
mit'te yaşam süniyor...
tzmıt halkının kendini bu
kadar çabuk toplamasında İz-
mit Bü\ükşehir Belediyesi Şe-
hir Tiyatrosu nun başlattığı
'Gökkuşağı-Depremzedelere
Yaşanı DesteğT projesınin kat-
kıları \adsınamaz. lzmit ve
çevre yörelerde >aşanan fela-
ketin ardından lzmit Şehir Ti-
yatrosu, bölge insanına 'ya-
şam desteği' \ermeyi kendine
bir görev bıldi. Depremin ol-
dugu ilk günden itibaren gerek
enkaz çalişmalanna, gerekse
çadır kurulmasına yardımcı
olan tivatro sanatçılan, 'Gök-
kuşağT projesi çerçevesinde
çadır kemlerdekı çocuklara
kukla tivatroları, sinevizyon
v e anımasyon gösterileri, çocuk
oyunları götürdüler. Bir taraf-
tan psıkologlartarafından yön-
lendinlırken dıgertaraftan da
depremzedelere moral verme-
ye çalı^tılar. üittıkçe genışle-
meye başlayan bu çalışmala-
ra. yurtiçınden ve yurtdış ından
çes.ıtli tiyatro gruplan da dep-
remzedelere yardım etkinliğine katkıda
bulundular. Bunaek olarak lzmitligenç-
lerin yaşama sanat penceresınden baka-
rak, yaraticılıklannı geliştirmek amacıy-
la bir tiyatro okulu da oluşturuldu.
İzmit Şehir Tiyatrolan Genel Yönet-
meni Işıl Kasapoğlu depremden bu yana
seyırcıyle bağlantılannı hiç kaybetme-
dıklennı belırtıyor"tlk günden itibaren
tiyatrocular halkia iç içeydi. O kadar ki
en ufak sonınlan olduğiııida tiyatroya ge-
liyoıiardı. Depremden sonra birçok in-
san cvinin içine giremiyordu. Bu yüzden
bİ7 de o> unlara ilk başta thatronun önün-
de başladık. Sonra \ a\ aş yavaş fuavt-ve ta-
şıdık.1 FkimYieperdeavtığımızdagördük
ki, insanlar akın akjn ti> atro izlemeye gel-
diler.Çadırkentlerde\aşavan insanlar te-
leviz\ondaki şok edici ve acı haberler kar-
şısında o kadar bunalmışlardı ki cana
can, bircbir gösteri olan tiyatro ile iç içe
nldular. Bence insanlann tekrar evlerine
girmesinde bizim de önemli bir katkunız
oldu."
Ücretsiz olarak sergilenen oyunlara ça-
dirkentlerden mınibüs kaldınlıyor, bazı
oyunlar ıse birebır çadırkentlere taşına-
rak orada oynanıyordu. Bu dönemde lz-
mit Şehir Tiyatrosu, Misafir, Töre, Evten-
me, Se\daiı Buhrt \ e Tebeşir Dairesfni sah-
R
(Fotoğraflar: KADER TUGLA)
erde açtığımızda gördük ki, insanlar akın
akın tiyatro izlemeye geldiler. Çadırkentlerde
yaşayanlar televizyondaki şok edici haberler
karşısında o kadar bunalmışlardı ki cana can,
birebir gösteri olan tiyatro ile iç içe oldular.
neledi. Buna ek olarak Liselerarası Dans
Tiyatrosu, Modern Dans Kursu ve So-
kak Tiyatrosu gibi festivallerin yanı sıra
konser, söyleşi ve depremzede çocukla-
nn oluşturduğu fotograflann yer aldıgı ser-
giler de bu felaketi unutturmaya ve yaşa-
mı yeniden canlandırmaya yardımcı olan
etkinliklerdi.
'Kaliteden ödün vermedik'
lzmit Büyükşehir Belediyesi Şehir Ti-
yatrosu, 2000 yılındaki ilk prodüksiyonu
ise Memet Baydur'un yazdığı Kamyon
oyunu ile gerçekleştirdi. Yaşar Ozveri'nın
yönetmenlığını yaptığı oyunda Mehmet
Çevik Banş Fala>. Veysel Sami Berikan,
L'fiık Aşar, Metih Düzenli ve Yaşar Öz-
veri rol alıyor.
Gaziantep'ten lstanbul'a malzeme ta-
şıyan bir kamyonun ıssız bir dağ başın-
da bozulmasıyla başlayan oyun, baş ba-
şa kalan iki hamal, bir muavin ve şöfö-
rün yaşadıklannı konu ediyor. Baydur,
oyunda Türkiye'nin dört ayn bölgesinden
gelmiş ve şansızhk eseri birlikte kalıp
'konuşmak' zorunda olan insanlann ara-
sındaki iletişimsizliği vurguluyor. Işıl Ka-
sapoğlu depremden sonra yeni proje ola-
rak 'Kamyon'u seçmelerinin en önemli
nedeninin tiyatroda çağdaş Türk oyunla-
nnı sahnelemeyi tercih ettik-
lerini belirtiyor : "Deprem
içinde başlayıp da depremden
sonra yapüan ilk oyun olması
açısından çok önemli olarak
görüyonım bu oyunu. Dep-
remden sonratiyatronuninsan
hayan için ne kadar önemli ol-
duğu bir kere daha kanıtlan-
dı. Tiyatro aslında diş fırçala-
maya, yürümeye, yemek ye-
meye yarayan bir kümîrdür.
Bizde tiyatronunun köklerini
yayarak,dahaçok Idşiyledün-
yamn çeşiüi edebiyatçılannı
ve düşünürterinin oyunbuinı
paybşmasıicinpaytaşınakiçin
bir araçobrâk görüyonız ken-
dfanizL"
Oyunu sahneye koyan Ya-
şar Özveri ise üzerinde beş yıl
boyunca çalıştığı bu oyunun,
yerelden evrensele uzanan bir
yabancılaşma ve iletişimsizlik
sorununu irdelemesi ve bu
noktadan yola çıkarak Türki-
ye için çok önemli sonuçlara
vardtğına inandığı için sahne-
lemeyi tercih etnğini belirtiyor.
Yönetmene bile ihtiyaç olma-
yan bir oyun olduğunu düşün-
düğü için 'teatral hoşluklar'
olarak adlandırdığı ufak-tefek
laf ve çağdaş bazı müzik par-
çalannı ekJemek dışında oyun-
da hiç bir değişiklik yapmadı-
ğını ve hatta Tstanbul'da ve Di-
yarbakır'da sahnelenirken kul-
lanılan kamyonu lzmit'e getir-
diklerini de sözlerine ekliyor.
Herkes gibi tiyatroculann
da depremden etkilendiğıni ve
zor bir süreçten geçtiklerini
belirten özveri, sanatçılann
halkın bir adım önünde git-
mek gibi bir görevi olduğundan, kendi sı-
kıntılannı bir kenara koyup bu oyuna ha-
zırlandıklannı ifadeediyor "Depremden
sonra Izmit'te bir duraklama oldu >e son-
ra silkinip 'Kamyon' oyunu ortaya çıkb
diye bir kanı var. Bu kesinlikk doğnı de-
ğiL Bu oyuna kadar biz zaten depremin
yaralanm sarmak için Töre, Kafkas Te-
beşir Dairesi gibi oyunlar oymıyor ve hat-
ta yurt dtsında turnetere çıkıp gdiri çadır-
kentlere aktanyorduk. 'Kamyon'u ise
2000 yıhnda da yeni bir oyun yapmaıun
zamanı geidi dedik, vapük."
Depremden sonra halkın tiyatroya olan
ilgisinin artışını sanatçı ve halk arasında
deprem sırasında olan yakınlaşma ile il-
gisi olduğunu belirten Özveri: "Tiyatro
dünyası diye bir dünya yoktur. Sadecetek
bir dünya var. Sanatçılarui halktan daha
farklı olduğu gibi bir düşüneeye de inan-
mıyonım. Aslında sadece ürettiği şeyler
farkbdır. Deprem olduğıında hepimizinevi
başma yıkıldı. Depremden sonra ise halk,
sanatçıİann hiç de farklı olmadıklannı
kendi gözleri ile gördü ve halkın içinden
olduğumuzu anladı. Bunun tiyatroya il-
gj>i arttırdığına eminim. Aynca hiçbir
sartta kanteden ödün vermememizin de
etkisi oldu. lzmit halkı da kaliteyi sevdi-
ğuugösterdL"
Memet Baydur'nn 'Kamyon'u yerinden yurdundan edUmtş insanlar üzerine.
Her giin gözgöze
geldiklerimiz'Kamyon' oyununun yazan Memet
Baydur ile görüştük:
-'Kamyon' oyunuyla vurgulamak
istediginiz nedir?
MEMET BAYDUR- Ben 22 yıl-
dan beri, tam 25 tane oyun yazdım.
Her oyunumu, büyük bir oyunun par-
çalan olarak düşündüğümden, 'Kam-
yon' da bu yirmi beş oyunun bir par-
çasL Oyunda sonradan dallanıp budak-
lanmasına karşın. yerinden yurdundan
edilmiş insanlar üzerine, çok belir-
gin bir temayı işlemek istedim. Bu
insanlar, Kürt bir hamal, Trabzonlu bir
köylü, Orta Anadolulu şoför ve mu-
avini de olabilir ama ana tema yerin-
den yurdundan edilmiş olmak. Bu
bağlamdan yola çıkmca 2000 yıhn-
da Türkiye'deki bir sürü soruna cevap
bulabiliyorsun. Bunun yanı sıra son
yirmi yılın, çarpık gelişmesi içinde bir-
takım 'ana kavraınlar'ın hakaret ha-
line dönüştüğünü görüyoruz. Benim
için köylü olmak hiç de kötü bir kav-
ram değil ama bir sürü insan bunu
sanki kötü bir laf gibi kullanıyor. Bu
kavram karmaşasına da acıklı ve hü-
zünlü de olsa mizahi bir eleştiri ge-
tirmeyi denedim.
Dördüncü sandıktaki hoşluk
- Bu insanlar birbuieri ile konuşsa-
lar da dediklerinden hiçbir şey anla-
mryorlar ashnda_
BAYDUR- Bu düzenin ite kaka ye-
rinden yurdundan ettiği, hem kendi-
lerine hem de başkalanna yabancı-
laştırdığı insanlar karşımızdakiler ve
yaşadıklan da bu düzenin baş ağnla-
n. Dikkat ederseniz Trabzonlu ile Gü-
neydoğulu arkadaşımız gayet iyi an-
laşıyor çünkü köylülük bilincine, gel-
dikleri yurtlara, köylere , dağlara ,
denizlere sahip çıkma bilinci onlan bir-
leştiriyor. Diğer dejenere olmuş şoför
ve muavin ise, çarpık endüstrileşmiş
şehrin kurallanna ve düzene iyice en-
tegre olmuş insanlar. Ne kendilerini
ne de başkalannı anlamıyorlar. Bu iki
ayn tip insan da Türkiye'de yaşıyor ve
gerçekten var. Her gün göz göze gel-
diğimız kişiler aslında.
- Sandıklann içinden neden oyun-
caklar çılayor?
BAYDUR- Bunu aslında beni yıl-
lardan beri güldüren bir olayı eleştir-
mek için koydum oyuna. Bu sandık-
lar eczane sandıklan ama içinden sa-
dece oyuncak çıkıyor. Çünkü bir ec-
zaneye giderseniz ilaçtan başka her şe-
ye rastlarsınız. Üçüncü sandıktan ise
sadece küçük dünyalar çıkıyor ve on-
lar havalara saçılırken oyun bitiyor. Bu
da bir toplumun küçük küçük ve fark-
lı dünyalan olan insanlardan oluştu-
ğunu vurgulamak için kullandığım
bir araç. Dördüncü sandık, benim yaz-
dığım metinde açılmıyor, ama bu
oyunda bir hoşluk yapmışlar ve için-
den tiyatro oyunculan çıkmış.
-'Kamyon'un İzmitte oynanmasa
sizin için ne önem taşjyor?
BAYDUR- Oyun dört yıl önce Os-
man VVöber'in yönetiminde lstanbul
Dev let Tiyatrosu, daha sonra da Di-
yarbakır Devlet Tiyatrosu tarafından
oynandı. Bu, üçüncü oynanışı. Oyu-
nun Izmit'te oynanmasmın beni en
çok ilgilendiren tarafı, ülkenin nere-
sinden gelirlerse gelsinler lzmit Şe-
hir Tiyatrosu çalışanlannın her biri,
bu büyük felaketten geçmiş bu yöre-
mizde, lzmitli gibi davranıyorlar. lz-
mit'e ve tiyatrosuna sahip çıkmışlar.
Hep birlikte oluşturduklan mükem-
mel bir altyapı ile Türkiye'deki en iyi
tiyatrolardan birtanesini yarahnışlar.
Özveri ile bir sürü genç arkadaş kat-
kıda bulunmuş. Ben, bu çabalann ça-
balann sadece küçük bir parçası ol-
maktan çok büyük bir onur duydum,
o kadar.
Akbank Oda Orkestrası konserleri
Paris'ten Kayseri'y^-»
cazdan mehtere...
Kültür Servisi - Şef Cem Man-
sur NÖnetimindeki Akbank Oda
Orkestrası, nıart ayında konser-
lennı değişık mekânlarda, renkli
ve çeşıtlı bir repertuvarla suna-
cak.
14 Mart'ta Sakıp Sabancı Hat
Koleksiyonu'nun Paris'te açıldı-
ğı gün Louvre Müzesı'nde bir kon-
^er verecek olan orkestra, serginin
"Osmanh' kimliğine uygun ola-
rak mehter müziğinin etkilerinin
görüldüğü eserler seslendirecek.
Akbank Oda Orkestrasf nın 27
Mart Çarşamba Kayseri Erciyes
bniversitesi ve 23 Mart Perşem-
be lstanbul Sabancı Center'da ve-
receği konserleri n programı Ingi-
liz besteciler ağırlıklı. Erken Ba-
rok döneminin bü\aık ustası Henry
Purcellin Shakespeare kökenli
sahne eserlerinden "Fairy Queen"
ile başlayan program. 250. ölüm
yıhnda J^. Bach'ın iki keman kon-
çertosuyla sürecek.
Olağanüstü romantizmle tanınan
konçertonun solistlen orkestranın
elemanlan Hakan Şensoy \e Se-
da Subaşa. 20. yüzy ılın dev beste-
cilerinden Benjamin Britten. kon-
serin ikinci yansında önce unutul-
maz "Chaconne'<
unun uyarlama-
sıyla PurceH'e, ardından yaylı saz-
lar repertuvannın 'çetin ceviz'le-
rinden "Frank Bridge Çeşitleme-
leri"yle kendi hocasına saygılan-
nı sunuyor. Herbölümünde görü-
len tarz farklanyla rengârenk bir
eser olan Çeşitlemeler'i, Bar-
tok'tan Divertimento ve Stravins-
ki'den 'Apollon Musagete' izleye-
cek.
Bu konserlerden sonra orkest-
ra 29 ve 30 Mart akşamlan Saban-
cı Center'da Akbank Caz Festiva-
li'nin açılış konserlerini verecek.
Amerikalı şarkıcı Cynthia'nın ses-
lendireceği Gershwin ve Cole Por-
ter şarkılan, Münih Piyano Yanş-
ması Birincilik Ödülü sahibi Öz-
gür Aydın'ın yorumuyla "Rhap-
sody in Blue"nun az duyulan ori-
jinal jazzband versiyonu ve caz
müziğinden esinlenmiş 20. yüzyıl
bestecileri bu programda bir ara-
ya gelecek.
Orkestranın ilk konseri 14 Mart'ta Paris'te Louvre Müzesı'nde.
Lord Snowdon'un retrospektifftjtoğrafsergisinde Laurence Ofivier\len
(üstte) Damien Hirst'e (yanda) kadar birçok ûnlfi isim yer ahyor.
Lord Snowdon 'un
eğlenceli gezisi
Kültür Servisi -
Ünlü fotoğraf sanat-
çısı LordSoovvdon'ın
fotoğraflan Lond-
ra'dakıNationalPbrt-
rait GaJlery 'de sergi-
leniyor. Retrospektif
nitelikteki sergisini,
'eğfenmek için yapH
lan bir gezinti' ola-
rak tammlayan fotoğ-
rafçı, gercekçi, pratik
ve işlevsel bir yapıt
yarattığmı belirtiyor.
Yaptığı işin 'sanat'
olarak görülmesine
karşı çıkan Snowdon
: "Sanat kelimesin-
den nefret ediyorum.
Benim yapıtianmın
hiçbirinin bir tarzı ve
stiH yok. Benim için önemli olan bir tarz yaratmak değil,
konuyu aktarabihnek" diye belirtiyor. Böylelıkle Snow-
don'un yapıtlan, kendisinin küçümseyerek baktığı ve gü-
nümüzdeki sergileri dolduran fotoğraflardan çok farklı
bir nitelik taşıyor.
Sergisinde gösterişten uzak kalmaya özellikle önem ve-
ren sanatçının çoğunlukla siyah-beyaz olan baskılan, du-
variara, çerçevesiz olarak, sade bir düzenleme ile yerleş-
tirilmiş. Fotoğraf altı yazılan özellikle kısa tutulan fotoğ-
raflar özel bir ışıklandırma ile ziyaretçilere sunuluyor.
Snowdon, tematik sıraya göre yerleştirilmiş yapıtlanyla
fotoğrafseverleri, 1950yıhndan 1999'a kadar uzanan bir
yolculuğa çıkanyor.
Aktör, balet, dansçı ve aktrislerin portre fotoğraflannı
çekmesiyle ünlenen Snowdon, bu yapıtlanna da sergide
yer vermiş. Aynca gençken çektiği moda fotoğraflan, kra-
liyet ailesinin görüntüleri ve yaptığı cesur röportajlardan
bazılannı da sunuyor. Sonuç olarak sergide. fotoğrafçıdan
çok fotoğrafı çekilen kişiler dikkat çekiyor. Lady Di'den
Laurence OtiVier'e, Vladimir Nabokov'dan Christian Di-
or'a, Tony Blair'den Damien Hirst'e kadar birçok ünlü, her
biri kendine düşen şaşaalı rolü oynayarak sergide yerini
almış. Tiyatronun Snowdon'un ilk tutkusu olmasından
dolayı, fotoğrafinı çektiği her kişi sanki bu büyük halk gös-
terisinde bir rolü paylaşıyor. Henri-Cartier Bresson ve Ir-
ving Penn'den etkılendiğini her fırsatta dile getiren Snow-
don fotoğraflannda, Bresson'un karanlık ve aydınlık ara-
sında sıkışıp kalmış figürleri ile Penn'in çağdaş olma ve
stil duygusunu birleştiriyor.
IŞILDAK VE YELPAZE
ATİLLA BİRKİYE
Merhaba 2000!
Acaba tüm bunlan "yaşıyor" muyuz diye soruyor-
dum önce. Hem yaşadıklarımıza, -ki burada gördük-
lerimize- felsefi bir yaklaşımdı hem de bir yanılsama
saptamasıyla biraz bıraz avunmaktı...
Televizyon kanallannın haber programlannda bir
mankenle bir oyuncunun özel yaşamlannı, ilişkilerini
dakikalarca izliyor muyduk? Yoksa bu büyük bir ya-
nılsama miydı?
Önceleri soaılar içimi rahatlatyofdu. Ancak gide-
rek "yaşamımızın" bir parçası oldu. Benim değil, top-
lumsal yaşamımızın. Bu toplumun çoğu bu televizyon-
lan izliyorsa...
Ara sıra baktiğımda, teievizyonlarda karşıma çıkan,
dramatik bir kurgulama içinde inanılmaz derecede
"kiç", inanılmaz derecede popülist bir anlatım ile bi-
reyi hiç ilgilendirmeyecek konulardı.
Ama anlaşılıyor ki, artık açık açık bunun kuramını
geliştirmiş kimileri.
Tüm televizyon kanallanna degil sözümüz. Tüm
gazetelere olmadığı gibi. Benzer şekilde tüm patron-
lara ya da tüm yöneticilere de değil.
Ad sıralamaya gerek var mı?
Bir gece tüm kanallan ızleyin. tüm gazeteleri alın bir
gün... Açıkça görülecektir. İşin komiği her gece her
gün açıkça görülüyor zaten.
Yıllarca TFTTnın yasakçı ve bültend anlayışından ya-
kındık durduk. Ne var kı bir okul olduğunu kimse yad-
sıyamaz. Bu hem uzman yetiştirmekte, hem de söy-
lemdeydi.
özel televizyon kanallanna hiç de karşı değilim. Ni-
ye olmasın ki. Ama yaptıklan da gözümüzün önün-
de. Belli ki cahil birtoplum, "sapmış" birtoplum isti-
yorlar.
Öyte ya bir mankenin, ya da bir başka mankenin
ya da bir "sanafçı"nın haberterde dakikalarca anlatı-
lan ve gösterilen özel yaşamından, psikolojısinden, göğ-
sünün dekoltesinden, elbısesinin renginden bize ne!
Hani kırk gün delı derseniz birine o da kendini de-
li bellermiş. Bizim "halkımız" da gkjerek doğru dürüst
kitap okumayan, kültür ve sanat etkinlikleriyle ilgilen-
meyen halkımız da giderek mankenlerin üstüne do-
külen şampanya ile ilgilenecek galiba.
Daha doğrusu, anlaşılıyor ki çok ciddi bir biçimde
ilgilenmeye başlamış bile.
Renkli ve camlı medyamız, yeni yeni yayın ideolo-
jileri geliştirir de sanat ve küttür dünyamız durur mu?
Fazla değil, on on beş yıl önceki edebiyat ve sanat
dergilerinı bir düşünün, bizde bellek sorunu vardır,
ama bir aklınıza getinn. Yazılan, tartışmalan ve özel-
likle de kıtap değerlendınmelerini.
Şayet medyatik değilseniz -medyatik olmanız için
de özel şeyler yapmanız gerekecektir-, o zaman sa-
natçı değilsiniz, yazar değilsiniz. Kitabınız satmaz,
resminiz alınmaz, fılminize gidilmez, oyununuz izten-
mez...
"Günümüzde" bir sanat yapıtının tanıtımı, görsel ve
yazılı basının çoğunluğunun abartmalan üzerine ku-
rulu. Bu palavra da popülizm ve "toç"le besieniyorne
yazıkki. , t
Tam da bize uygun hani... ' •• .*> '*.»-
Kimileri çıkıp da düzeyii bir program yapmaya kalk-
tığında, hemen ne hikmetse hiç izlenmeyen program
oluyor. "Bizim halkunız bundan anlamaz" söyleraj bi-
rebir reyting ile örtüştüğünden, belki artık hiç konu-
şulmuyor.
Bir iki yıl önce tiyatrocu bir iki dostun önerisiyie iki
televizyon dizisi yazmıştım. Dostlanm, en saygın ka-
nallanmıza götürmüştü. Gelen yanıtı söylemek güç.
Ben yaşamsal koşullardan dolayı dızi yazmanın sı-
kıntısını yaşarken, gelen yanıt ise "Bu çok düzeyli, bi-
ze uymaz" oldu!
Güler misin, ağlar mısın!
Eskiden, eskıden dediğim de öyte çok eski değH ama,
işte belleksiz bir toplum olduğumuz için unuttuk o yıl-
lan!
Evet, daha önceleri kitap değeriendirmeleri çok
ciddi yapılır, son derece venmli edebi tartışmalarder-
gilerin sayfalannda yer alırdı. Bizim kuşak bu tartış-
malaria yazar ve şaır olmuştu.
Şimdi kitap tanrtımlan ne yazık ki verilen "gaziar-
la yapılıyor. Çünkü çağımız medya çağı. Bir dergiye
siz, yayınevi olarak çokça ilan verirseniz, onlar da si-
zin krtabınızı, yazannızı tanıtmak ve asla eleştirmemek
zorunda!
Ne kadar çok göz önünde olursanız o kadar çok
sanatçı ve yazarsınız...
Toplumbilimcilerin bir kısmı, bu dunımun geçece-
ğini, bunun -yalnız kültür ve sanatta değil-, toplumun
bir geçiş dönemi olduğunu söylüyor.
Öyte olduğunu umuyor ve diliyoruz.
Ne var ki biz yeryüzünün belki de en özgün toplu-
muyuz. "De/cadans"ımızı bile yüz ytl sonra "yaşıyo-
ruz!"
İşte sonunda 2000 yılındayız. Merhaba!
'Demokpasi ve Üniversite'
• Kültür Servisi - Sabancı Ünıversitesi, 'Hukuk ve
Siyasal Iktisat: Küreselleşme Sürecinde Hukuk,
Kurumlar ve Devlet' başlıklı konferans dizisinin ilki
Orta Avrupa Üniversitesı (Budapeşte) Rektörü
Profesör Yehuda Elkana'nın katılımıyla
gerçekleşecek. 'Demokrasi ve Üniversite' başlıklı
konferans bugün saat 14.00'te "Üniversite
Merkezi'nde yapılacak.
ULUSLARARAS11001 BELGESEL FltM FESTİVALİ
BUGUN
• AKM'de saat 11 .OO'de Zahur Mükerrem'iıi 7
yönettiği'Taşlaşmış Anılar'; 11.20'de Sapar * • •
Moüaniyazov'un yönettiği 'Usta-Kuyıı'; 11.45'te
Nedzad Begovk'in yönettiği 'Fadila' ve 'Savaş
Sanab'; 12.25'te Stefan Jarlın yönettiği 'Herşeye
Rağmen Hajat' ve 14.00'te 'Onurlu Yaşam';
15.55'te Zahur Mükerrem'in yönettiği 'Habib'in
Öyküleri'; 16.25'te Jill Godmilow'un yönettiği
'Polonya'dan Uzakta'; 18.30'da Hasan Ozgen'in
çektiği 'Ateşin Göçü'; 19.20'de Nedzad Begovk-
tsmet Arnautalk'in yönettiği 'Saraybosna' belgesel
fılmleri izlenebilir.
• GALATASARAY ÜNlV ERSİTESİ nde saat
i 1.00'de Mustafa Karakma imzalı 'Yaşayan
Geçmiş'; 11.50'de Engin Atatimur'un çektiği
'Osmanh Çizgileri-Osmanh Renkleri': 12 30da
Nilgün Suna'nın çektiği 'Anadolu Mücevher
Sanatı'; 14.00'te Ümh HayriTuncer'ın yönettiği
'Bitmeyen Hayat'; 15.15'te Sezen Ünal'ın çektiği
'Çamurdaki Sır'; 16.00da Tülin Eraslan'ın
yönettiği 'Alhn Elma"; 16.40'ta Anadolu
Üniversitesı Grup Çalışması ürünleri, 'İki Atıyoruz
Bu- Satıyoruz' ve 'Oyunu Muhayyer Sahibi
Tarafindan'; 17.10'da İlknur Ulutak'ın yönettiği
Magdi; 17.40'ta Şehbal Şenyıırt'un yönettiği
'Derinlerdeki Tarih' adlı belgesel filmler yer alıyor.
(23139 31)