23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1S IVU\flT2000PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA HABERLER Onlar çoklannın sandığı gibi terörist değil, sadece insan üzerindeM tahakkümü reddediyorlar ürlüktutkıısudurIstanbul Haber Servisi - Aslında bir varo- luş biçünı olan •anarşizm', terorizm keli- mesiyle eşanlamlı olairak kullanıldığı için hep olumsuz olarak algılandı. Oysa anar- şizm yüzlerce yılhk geçmişe sahip bir fel- sefe, bir varoluş biçimi. Türkiye'de geçmi- şi pek eskiye dayanmayan akım, son günler- de nükleer karşıtı eylemlerle ön plana çıkan Aaarşist Gençlik Federasyonu (AGF) ile varbğLnı sürdürüyor. llk kez 1 Mayıs 1998 Işçi Bayramı'nda "açığaçıkan" federasyon, Türkiye'de anarşizmi teori- den pratığe çeviren ilk olu- şum. AGF'nin oluşum aşama- sında yer alan Ozan Güler, federasyonun 1998'de Bos- tancı'da yerel faaliyetler gös- teren bir grup tarafvndan ör- gûtlendiğini anlatıyor. Seminerier Grubun düzenlediği anar- şizmin felsefesinin, ekoloji- nin tartışıldığı bir dizi semi- nerle anarşistlerin bir araya geldiğini söyleyen Ozan, "Senıinerierde gençlik Örgüt- lenmesine ihtiyaç olduğu or- taya çıktL Yerel gnıbu geneüeştirmeyi başar- dık ve •örgütsüzlük hastalığına' bulaşma- dan örgüüü bir şekilde hareketimizi yürüt- tük" diye konuşuyor. Ozan, üniversiteye ge- lerek anarşıst olanlann okul bitince siste- mın 'kucağına koştuğu'nu, anarşizme yara- mayan bu sürecin dışına çıkmak, bir yön bulmak için AGF'yi oluşturduklannı anla- üyor. Ozan, AGF'nin hiyerarşik olmayan sağ- lıklt bir örgütlenme yapısına sahip olduğu- nu belirterek isteklerinin "sosyal devrim" olduğunun altını çiziyor. Ozan, AGF'nin mücadele perspektifîni, antikapitaüst, anti- faşist, antiotoriter, cinsiyetçiliğe karşı, in- • Politikdilde yaygın olarak Fransız Devrimi'nde kullanılmaya başlayan anarşizm, tahakkümü reddeden, federatif örgütlenmeyi savunanbir özgürlük ve devrim tutkusu olarak tanımlanabüir. sanın üzerindeki tahakkümü reddeden ve in- sanın doğayla iç ıçe yaşadığı bir dünya için mücadele etmek olarak açıklıyor. Boğaziçi Üniversitesi'nde Koç Hol- dıng'in düzenlediği 'kariyer günü'nü ziya- ret ederek "kapitalizmin köle avına çıküğı bu topJantTda. holdmgın ipüğini pazara çıka- ran bir konuşma yaptıklarını söyleyen Ozan, "Antikapitalist duruşumuzu göster- dik" diyor. Ozan Istanbul Universitesi'nde 6 Nisan 1999'da TEMA'nın katıldığı bir toplantıyı protesto etmeleri- nin nedenini şöyle anlatıyor: "Erozyonu Tûrkiye'ııiıı tek çevre sorunuymuş gibi gösterip her yıl 10 miryar me- şe palamudu ekmek istiyor- lar. Bu ekolojik bir felakete yol açacakor. 10 milyar meşe palamudu,monokûİtür yara- ür; iklim değişir, sera etkisi ortaya çıkar ve doğal denge bozulur. Biz, nükleer ihatele- rine giren TEMA Yönetim Kurulu üyelerini de protesto etmek amacıyla bu eyiemi yapük." Ozan, Nükleere Karşı Güç Büiiği sürecini başlatan AGF'nin amacını, "Bu topraklarda çevrecüiği teşhir etmek" şeklınde açıklıyor. Doğayı ınsan merkezli olarak düşündüklerini söyleyen Ozan, nük- leer karşısında yürüttükleri mücadelenin an- tikapitalist bir karakteri olduğunu vurgulu- yor. Nükleer santrallarla birlikte termik sant- rallara da karşı olduklannı belirten Ozan, "Kentkşmeye, Cargffl'e, siyanüre karşı top yekûn mücadele gerekir. Biz. merkezi üretinı sistemlerini durdurmaya çaüşıyoruz, mer- keziyetçi olmayan bir üretüni savunuyoruz" diye konuşuyor. Merkezi enerji üretimini durdururlarsa birçok doğa tahribatmı da en- gelleyeceklerini söyleyen Ozan, çevreciliği bir ideoloji olarak tarumlıyor. Anarşisder arük kendilerini meydanlarda da ifade ediyorlar. Onlann amacı Türkiye'de çevreciliği teşhir etmek. 'Efendisiz' bir örgütlenme biçimi • 15 Şubat 1999'da "haber- yorum gazetesi" ibaresiyle çıkmaya başlayan Efendisizler'le anarşizm, toplumsal bir örgütlenmeye dönüsrneye başladı. . , , Bfefldısızler, Spartakus, Şeyh Bedrettin, Denız Gezmiş'ten yola çıkarak özgürlük mücadelelerini gençlere, doğmamış çocuklara ulaştırmak istiyor Istanbul Haber Servisi - Türkiye'de anarşizm, 1980'li yıllarda çıkanlmaya başlayan Kara, Efendisiz, Kara Sanat, Ateş Hırsızı. Apoutika gibi dergiler çevresinde oluşmaya başladı. 15 yıl önce Aydınhk dergisinden aynlarak, önce Troçkizmi sonra da anarşizmi tartışanlann başlatrığı bu süreç, üretilen teorilerin, yaşama geçinlememesi nedeniyle "hastankh bir örgüttenmeye" neden oldu. 15 Şubat 1999'da "haber-yonım gazetesi" ibaresiyle çıkmaya başlayan Efendısizler'le devam eden süreçte ise anaışizm, toplumsal bir örgütlenmeye dönüşmeye başladı. Anarşist Gençlik Federasyonu (AGF) ile dayanışma içindeki Efendisizler, anarşizmin dergi çevresinden sokağa inerek kişiliğini bulmasmda bir dönüm noktası oldu. 1980'lerde sol hareket içinden gelerek bir karşı duruş geliştiremeyen, sürekli başka 1 Mayıslarda gösterici gruplann arasmda yer alan anarsistler değişik sloganlan ve gösterileriyle ilgi odağı oluyorlar. gündemlere eklemlenen anarşistleri eleştiren Efendisızler'in yazarlanndan Mazhar Tunay, "Anarşizmi oyun gibi oynadılar. Oysa anarşizm ciddi bir şeydir. Yaşamdaki etkisi-tepkisi ölçûlmeyen anarşizm, ya>me\i editöıiûğü gibi statülere, markalara dönüştü" diyor. Maddi imkânsızlıklar nedeniyle yayınına bir süre ara veren ve genelde düzensiz aralıklarla yayımlanan Efendisizler'i çıkaranlar, şimdi de aylık olmasırn planladıklan "anarşi" adlı bir dergi hazırlıyorlar. Başlangıcmdan itibaren esnaf, öğrencı ve çalışan kesim tarafindan hazırlanan Efendisizler, düşüncelerini özgürce açıklamak isteyen herkese açık. Ancak dergi etrafinda teori üretmenin yeterli olmadığmı savunan Tunay, "Iiberal anlajnda bireyci olarak algılanan anarşizm, AGF ve Efendisizler'le birlikte kapitalizme karşı eytemler yapan ciddi bir davaya dönüştü" diyor. "Trafik anarşisi, stat anarşisi" gibi kavramlan yaygın olarak kullanan bir toplumda anarşizmi savunmanm zorluğuna dikkat çeken Tunay, bu durumun anarşizmi karikatürize ettiğini vurguluyor. 1980'lerde bir altkültur olarak ortaya çıkan anarşizmin can daman da müzik endüstrisi olmuştu. Topluma başkaldınlannı rock, metal, punk gibi müzik tarzlanyla ifade eden ve felsefe olarak daha çok "nihûızmi" . „ _„ benimseyen bu alt grubun * * vazgeçilmez öğelerinden bıri de uyuşturucuydu. Tunay, bugün de özellikle Beyoğlu-Kadıköy çevresinde bu şekilde yaşayanlann anarşist olarak tanımlanmasının anarşızme verdiği zaran şöyle anlatıyor: "Daha fazla içld içerek, uyuşturucu kullanarak, ailesine karşı çıkarak anarşist olunacağuu sanan insanlar var. Bizim bu insanlara karşı keskin bir tavnmız var: Onlan kabul etmiyoruz. 'Anarşist maskesiyle' kendini kabul ettirmeye, girdiği ortamlarda prim yapmaya çahşan insanlar ve sırf örgüüenmekten kaçmak için anarşizme sığmanlar, anarşist olamazlar. Anarşizm, bir marka olmadığı gibi örgütsüzlük de değildir. Biz, hiyerarşik olmayan sağhkh bir örgütlenmeyi savunuyoruz." Efendisızler'in Spartakus, Şeyh Bedrettin, Deniz Gezmiş'ten yola çıkarak özgürlük mücadelelerini gençlere, doğmamış çocuklara ulaştrrma çabasında olduklarım vurgulayan Tunay, hedefledikleri "sosyal devrime", ancak bir "patiama" bir u sıçrama"yla ulaşabıleceklerini söylüyor. Herkesin kabullendiği bu sisteme karşı çıkılabileceğini göstermek istediklerini belirten Tunay. "Politik bir mücadele peşinde değfliz. Biz muhalif de değOiz, çünküınuhalefet etmek iktidara ortak olmaknr. Dünyada her şey denendi ve yaşandı, bir tek anarşizm yaşanmadı. Düzen. kölelik ve zuhım anlamına geldiginde, düzensizlik adaletin ve özgürlüğün başlangıci» -' obcaknr" diyor. \BlTüyükada'da bir t a r i h y o k o l u y o r | Ttvçld'nin e\ibakmsıdıkiçinde Leon Troçki sürgün yaşamnım büyük bölümünü burada geçirdL İstanbul Haber Servisi - Bol- şevık Devrimi'nin önderlerin- den Leon Troçki'nin sürgün ha- yatının bir bölümünü geçirdiği Büyükada'daki Arap tzzet Paşa Köşkü, tarihe tanıkhkettığı gün- lerin ardından sessizliğe gömül- müşdurumda. Dönemin Rus Sosyal De- mokrat Işçi Partisi Sekreteri Jo- sef Stalm. partı lideri Lenin'in ölümü üzerine kendisine en bü- yük rakip olarak gördüğü, Rus devrirninin önderlerinden. dev- rim sonrasının ilk Dışişleri Ba- kanı, Kızıl Ordu'nun kurucusu Troçki'yi, Rusya dışına sürgüne yollar. Pars Tuğlaa. 'Tarih Boyunca İstanbul Adalan' isimli ansik- lopedisinde, 12 Şubat 1929'da Istanbul'a gelen Troçki'yle ilgi- li olarak şöyle diyor Troçki'nin lstanbul'a gelişi, Türkiye'de si- yasi bir nrüna kopanh. Sovyet taraftarlan Troçki'nin derhalsı- mrdışı edilmesini istedL Sovyet karşnianysa onu, Sovyet düşma- nı diyegördükleriiKten destekle- diler." Dönemin İstanbul Vali Vekili Muhittin Cstündağ. Troç- ki'nin en iyi şekilde korunaca- ğını düşündüğü Büyükada Conk Paşa Köşkü'nü kiralar ve Troçki, 30 Nisan 1929"da köşke taşınır. Çok sıkı güvenlik ön- lemleri altında eşi Natarya, oğ- lu Leon Sedov ve kızı Zina'yla birlikte Büyükada'da yaşamını sürdüren Troçkı'nin amacı, Sta- lin'le mücadele edip yeniden ül- kesine dönmek ve iktidan ele geçirmektir. Köşke degişik ül- kelerden gelen insanlar arasın- da, Troçkizmi yaymak isteyen insanlar da vardır. Troçki ise yandaşlannı bir arada toplayamamasının nede- nini, Troçkist merkezlerden çok Türkiye'den aynhnadan önce lçişleri ve Dışişleri Bakanhğı'na teşekkür mektuplan gönderir. Tuğlacı'run yazdığına göre, Troçki Büyükada'dan aynurken hatıra deftenne şöyle yazar: u Buraya geteü dört buçuk yıl ol- du. Ayaklanm Büyükada top- raklarma sanki kenettenmiş gi- bi garip bir duygu içimde." Troçki'nin yaşadığı döneme • Yaşamı sürgünle başlayıp sürgünle sona eren ünlü Bolşevik'in anılan harabeler arasında yitip gitti. Büyükada'daki Conk Paşa Köşkü'nün ikinci binası, Troçki'yi konuk ettiği günlerin ardından şimdi yıkık ve baknnsız. uzakta bulunmasına bağlamak- tadır. İstanbul Valiliği her hare- ketini izlediği Troçki'nin 1933 yılı Ocak ayında içine kapanma- sının nedenini, daha sonraki günlerde anlar. Troçki'nin Ber- lin'e gönderdiği kızı, odasına kapanıp, gaz ocağını açarak in- tihar etmiştir. Polisler, 5 gün sonra odasından çıkan Troç- ki'nin saçlarının beyazlamasına çok şaşınrlar. Eylemlerinin tehlikeü boyut- lara ulaştığı gerekçesiyle Türki- ye'den aynlması istenen Troçki, tanıklık eden insan sayısı günü- müzde oldukça az. Bunun en önemli nedenleri, hem Troç- ki'nin çevresindeki insanlardan uzak durması hem de çevresin- deki insanlann Troçki'den uzak durması, Ada'da kaldığı yıllann azhğı, Troçki'ye komşu olan in- sanlann ölmesi, ailelerinin A- da'dan göç etmesi. Gazeteci-ya- zar Zeria Karadeniz bu durumu şöyle anlatıyor: u Troçki suikast korkusu ve çevresindcki yoğun güvenlik önlemleri nedeniyle halk arasma kanşmayan,'kapa- lı bir kutu' gJbiydL Babanüa se- lamlaşniard],ama ne obizene de biz ona seiam verirdik. İnsanlar, Troçki'nin IriyBgini ve ne amaç- la Ada'ya gektigini bflmedikle- rinden ona yaklaşmryorlardı. Kaçakyaşavan insanlann vurul- duğu dönemler olması nedeniy- le de insanlar korkudan yaklaş- mak istememiş olabinr" Kara- deniz, Troçki'nin sabah erken saatlerde balık avına çıktığını anlatıyor. 1934 yılmda Fransa'ya, ar- duıdan Norveç'e giden Troç- ki'nin son durağı Meksika, bü- yük devrimcinin aynı zamanda ölüm durağı olur. 20 Ağustos 1940'ta, Stalin ajanı Ramon Mercader'in kafasına indirdiği darbeyle ünlü devrimcinin sür- gün hayaü sona erer. Cesedi ya- kılan Troçki'nin mezan Mexico City'de. Mezanrun başuıda da çok sevdiği kaktüsler bulun- makta. Troçki'nin Türkiye'deki ya- şantısını belgesele dönüştüren Turan Yavuz, Troçki'nin Mexi- co City'deyaşamını sürdürdüğü evin aslına uygun olarak, müze haüne dönüştürüldüğünü, öldü- rüldüğü odadaki kurşun izleri- nin, çahşma masasındaki kitap ve gazetenin yerinde durduğunu belirterek, Ada'daki köşkünde değerlendirihnesi gerektığını anlatıyor. PERŞEMBE ORHAN BURSALI Kilise, Din, İnsanlık ve Özür Papa II, Vatikan'da geçen Pazar ayininde, Kili- se'nin geçmişte insanlığa karşı işlediği günahlan affetmesi için Tann'ya dua etmiş ve insanlıktan da af dilemiş. Papa Giovanni Paolo II. önemli ve akıllı bir in- sandır, Polonyalıdır. Polonya henüz komünistlerin yönetimindeyken Hıristiyan dünyanın dini liderli- ğine seçilmiştir. Sosyalizmi, bu rejimin iyi ve kötü yönlerini bilir. Düşünce olarak da kendisinden ön- ceki papalardan farklıdır. Belki Polonyalı olması, bu farklılığının düşünsel temellerini yaratmıştır. Papa, bizim için de önemlidir. Türkiye'nin en karanlık dönemlerinin baş tetik- çilerinden Mehmet Ali Ağca'nın saldınsına uğra- mıştır. Bu olay henüz karanlıktadır. Papa II döneminde, Vatikan, Galileo'dan da özür dilemiştir. 1992 yılında, Vatikan, Dünya'nın yuvarlak ve Gü- neş'in çevresinde dönmekte olduğunu 400 yıl ka- dar sonra ilk kez resmen kabul etmiş "Galileo hak- lı, Kilise haksız" demiş ve Kilise'nin Galileo'ya -ve bilim insanlanna, bilimsel düşünenlere- çektirdiği işkencelerden ötürü özür dilemiştir. Vatikan, yine Papa II zamanında, Danvin'in ev- rim kuramını toptan reddetmenin yanlış olduğunu açıklamış, Darvvin'in evrim teorisinin bir hipotez- den çok daha fazla özellikleri olduğunu bildirmiş, neredeyse evrimin bir olgu olduğunu kabul etmiş- tir. Vatikan, bu dönemde, aynı zamanda cennet ve cehennem kavramlanna da yeni içerikler kazan- dırmıştır. Cennet ve cehennemin somut mekânlar olduğu düşüncesinden uzaklaşmıştır. Burada da bilimin giderek uzayı ve evreni avuçlan içine alma- ya başlamasının, yedi kat yeraltı ve yedi kat gök- yüzünü ulaşılabilir kılmasının, yani bilinir olduğu- nu ortaya çıkarmasının rolü vardır. Vatikan, bilimin bulgulannın dayanılmaz gücü, bilimsel bilginin ve gerçeğin dayanılmaz ağııiığı karşısında yelkenleri suya indirmiştir. Insanoğlu bilinmezlere ulaştıkça, Kilisenin veya dinlerin, Tann'ya, kutsal kitaplara bakışında, bun- lan yorumlamasında ve inançlann içeriklerinde ka- çınılmaz olarak değişikliklerolmaktadır ve olacak- tır. Bizim Islam teologlannın ise hayatı, bakışları, düşünceleri ve inançlan değiştiren bilimsel bulgu- lara karşı geliştirdikleri tek savunma, gerçekleri kabul etmekten çok, "Kutsal Kitapta herşeyin, bü- tün keşiflerin vb. yazılı olduğu"nu söylemeleridir. Böylece, tek bir sözcüğe durmadan değişen yeni çağdaş kavramlar yükleyerek, dünyayı açıklaya- bileceklerini ve durumu kurtarabileceklerini san- maktadırlar. ••• Papa, Kilise adına mı af diledi, yoksa o zaman- ki Kilise yöneticileri adına mı?! Kilise yöneticileri adına af dilemesinin bir anla- mı yoktur. Bugün onlara sorulsa, belki de yaptık- lannı yine savunacaklardır. Kilise, Tannnın gökten indirdiği bir kurum değildir. İnsanlann, Batıda Hı- ristiyanlann ve bu dine öncülük edenlerin örgütle- diği bir kurumdur. Bu açıdan, kilisenin bir dokUj- nulmazlığı oiamaz. Kilise ile yöneticileri farklı olayr lar değildir. Dolayısıyla, geçmişte insanlığa karşı işlenen suçlar, tabii ki kilisenin ve aynı zamanda yönetici- lerinin omuzlan üzerindedir. Vatikan'ın Papa II dönemindeyaptığı iyi işlerden biri de, Kilise arşivini araştırmacılara açmasıdır. Bu arşiv üzerinde yapılan araştırmalar kamuoyuna açıklanmış ve açıklanmaktadır. Bu araştırmalar so- nucunda, Kilise'nin din adına, Tanrı adına, Isa, Meryem vb. adına insanlığa karşı işlediği suçlann korkunçluğu ortaya çıkmaktadır. Bazı rakamlara göre, KiliseOrtaçağ'da 5 milyon kadar insanın canını almıştır. Işkenceyle, ateşte yakarak bu insanlan öldürmüştür. Bütün dinlerin geçmişinde de Kilise'nin işlediği suçlann benzerieri vardır. Islam dini adına hareket edenlerin de insanlığa karşı işledikleri yüklü bir suç dosyası vardır. En son Sıvas katliamı yapılmıştır, din adına! Iran'da, Afganistan'da, Suudi Arabistan'da Su- dan'da, Cezayir'de.. din adına işlenen insanlık suçlanndan kim özür dileyecektir?! Dünyanın en büyük alçaklığıdır, din adına olsun veya başka inançlar adına olsun, insanoğluna zor- la.boyun eğdirmeye çalışmak!.. ' Bugün, Kilise savunmadadır. Bilimsel bilgiye karşi durmamakta, duramamaktadır. Hayatla, ger- çeklerie uyumlu ve bir arada yaşayarak varolma- nın, varoluşunu sürdürmenin yollannı aramakta- chr! ••• Din, sivil bir kurum değildir. Kilise, savaşla, silahla, sivil halkı ezerek iktidar- da kalabilmiştir. Yurttaş kimliğinin ve olgusunun, demökratik- burjuva devrimleri sonucu ortaya çıkması, demok- rasinin giderek toplumun dokulanna nüfuz etme- ye başlaması ile din Batı'da bugünkü konumuna ıtilmiştir. Bugün ülkemizde dini cemaatleri vb. gönüllü kuruluşlann içinde gören kimi aydınımız geçmişi iyi [ncelemelidirler. Ülkemizde, demokratikdevrimlerin, sivilliğin ka- zanımlannı yok edecek gelişme dinin siyasallaştı- nlması, siyasal kimliğinin oldu - bitti olarak kabul edilmesi ve iktidar mücadelesinin meşru kabul edilmesi. Inanç iktidarlan ile demokrasi çelişir. Hatta bun- lar birbiriyle eninde sonunda çatışırlar. Siyasal Islamın iktidan istemesi, hem toplumla- rın hem insanlığın tarihsel gelişmesi içinde de- mokratik bir hak değildir ve oiamaz. • • • İyi bayramlar ve iyi tatiller... ANKARA1. SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN 1999/1150 E. Davacı Içişlen Bakankğı vekili Av. Hazıne avukatı Gülderen Şahin tarafindan davalı Hüseyin Şengöz aleyfame açılan alacak davasının yapılan yargılamasmda venlen ara karar geregınce, Hûseyın Şengöz: Büyükesat Bayraklı Sk. No: 20/23 Ankara-Ka- zım Karabekir Cad No. 65 tsknler Ankara adresine adına gön- denlen davebye ve dav-a dilekçesı adresinde bulunamadığından tebliğ edüemediğı, zabıtaca teblıgata yarar açık adresı tespıt edı- lemediğmden yukandakı özeh yazılı davaya karşı varsa savun- malanrazı veya dehllennizı diffuşmanın bırakıldığı 20.4.2000 günü saat 9.30'da mahkememıze gelerek beyaoda bulunmanız veya kendınıa bir vekılle temsıl ettirmeniz, aksı takdırde 23.7.1999 ifade tutanağındaki ımzanın size ait olduğunun kabul edüecegı ve gıyabınızda karar venleceğı hususu, HMUK.nun 509. ve 510. maddelen gereğince davetiye yenne kaim olmak üzere tlanen tebliğ olunur. Basın: 13657
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle