23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 S MART2000PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR kutturCa cumhuriyet.com.tr 15 İİUYGARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCt Mimar Sinan Üniversitesi, 117. yıldönümünde 'Akademililerin kayıt defteri'ni sergiliyor 'ugünlerde MSÜ'de iki sergi var. Osman Hamdi Bey Salonu'nda, 1928'den 1 S>81 'e dek 'Güzel Sanatlar Akademisi öğrencisi' olanlann kayıt defterlerindeki künyeleri ve o yıllardan fotoğraflar... Sinan Holü'nde de, 'Birgi "Yaz Okulu'ndaki 1998-99 çalışmalan... Iki serginin ortak anlamı ise Sanayi-i Nefise Mektebi'nden günümüze dek süregelen bir geleneğin ürünü olmalan... 1950'lerden iki fotoğraf. Sokia, mimarlık bölümündeki 'proje tashihinde' merakh bir katdım» Sağda, 1954 Akademi Balosu'ndan-. Akademi 'dentokrasinin'de okuhıyduSon zamanlarda "öıûvershderi kryas- lamak" moda oldu. Ne var ki bu kıyaslamada durmadan "haksEuk" yapılan bir okul var ki, o da Mimar Sinan Universitesi (MSÜ). Çün- kü MSÜ, temelde "sanatve kültür eğiti- mi" yaptığından, sûreklı "bilimsel yayın sayHraa" göre düzenlenen üniversite lıs- telerinde hep "son sıralara" yazılıyor. Diger ünıversitelerdekı bilımsel yayınlar- dan çok daha fazla "sanat ürününü" eği- time ve ülkemıze kazandırmasına rağmen bu "haksn kryaslamada", deyım yerin- dcyse hep "mağdur'' bırakılıyor... Geçen yıl da MSÜ'nün yine kuruiuş yıldönümünde değindiğim bu anımsat- mayı şimdi şunun için yineliyorum: EğerGüzelSananarAkademis 1981'de üniversite ofmasaydı ve yıne "akademi" olarak kalsaydı, işte bu garip durumu da yaşamayacaktı. Kültürün ve sanatın hemen her dalın- da "bilim, akıL emek ve göznunı" ile ya- ratılan sayısız değerler, "üniversiteyaym- lan arasında" değil, yine kültür ve sanat dünyasında "akademi ürünleri" olarak hak ettikleri saygınlıkla yerlerini alacak- lardı... İşte bu "hayıflanmamın" sıradan bir "akademfli psikolojis'' olmadığını, her yö- nüyle elle tutulur, gözle görülür bir "nes- nergerçek" olduğunu en açık biçimde vç ''tkrffisd tenıklanvta* da biriılte kanıt- layan bir belgesel var ki, o da bugünler- de MSÜ'de gösterilen "Akademi Kayıt DefterF'sergisi... MSÜ'nün "rektörü" olan ve "bflim adamı" olarak değil "heykel sanatçısı" olarak bu göreve seçilmeyi hem kendi "akademili kimliğjne" hem de üniversi- tede oy kullanan diğer öğretim üyeleri- nin aynı "akademili kühürlerine" borç- lu olan Prof. Tamer Başoğhı. 117. kuru- luş yılı kutlamalan içın böylesi anlamh birsergiye onay verirken acaba "üniver- site karşıtı dujgulann depreşeceğbü" de düşünmüş müydü? Birrektörolarak, bunu "hissetse" bi- le resmi kimliğiyle "dışa vuramayacağı- m" bildiğim için soruya yanıt da bekle- miyorum. Ancak 1930'lardan 1981'e dek tutulan Akademi Kayıt Defterleri cilt- lerinm sergi panolanndakı sayfalan önün- de dolaşıp geçmişe daldığımda, "Akade- miyi neden kapaop YÖK'e bağh bir üni- versite yapüklannı" da yıllar sonra bile "sorgulamadan" edemiyorum... Çağdaş ve 'katilımcT egitim Evet... O yıllar, gerçekten bir "başka" yıllardı. Çünkü Akademi, diğer yükse- kokullara göre bir başkaydı... Üstelik bizler, yani 1960'lann sonla- nnda girip, "okuldan ayrümama" ıste- ğimizmdeetkısıyleolacak, 1970'lerin an- cak ikinci yansmda "hadi arok mezun oidunuz" sözünü işitenler, 1880'lerden bi- rikerek ve "kökleşerek" gelen hoşgörü ve özgûrlük ortamının da Akademi yıl- lanndaki son öğrencileri arasmdaydık. Anlatmakla sayfalar dolabilecek ve bugünlere göre çok daha "ffleri" ve "çag- daş" olan Akademi öğreniminden bazı güzellikleri özetlemeye çalışayun: Her şeyden önce, merkezi sistemle de- ğıl, "mimariık dahü" tüm bölümlere, günlerce süren genel bilgi ve yetenek sı- navlannda ter dökerek girdiğımiz için, ya- nı "sadece Akademi'yi isteyerek" Aka- demili olduğumuz ıçın, okulla olan ba- ğımız adeta "sevdalı" gibiydi. (O kadar ki tatillerde ve hatta yaz aylannda bile hep okuldaydık). Sonra, okulun "sahıbi" de sanki biz- dik. Kantini biz işletir, fıyatlan da biz be- lirlerdik. (Öğrenci Derneği olarak) Kı- yıdan balık tutup, heykel bölümünün ar- kasındaki bahçede mangal ve ekmek ara- sı ziyafetini çekerken evimizdeki kadar hürverahathk... Okulun "yönetim" düzeninde ise hem asistanlar hem de öğrenciler "seçûnk" temsilcilerini belirlerler ve bu temsilci- ler bölüm kurullanyla birlikte Akademi Kurulu'na da "asıl üye" olarak girerek, toplantılarda sadece söz hakkıyla da de- ğil, "oy haklavla''görüş.melere ve "karar- tara" katılırlardı. Yine o yıllarda başka hiçbır üniversı- tede olmayan bu "demokratik" yönetim tarzı devlet istediği içın değil. öğrencisi ve hocasıyla tüm Akademililenn "or- taMaşa" gerçekleştirdıklen "eğitinıreibr- mu" çalışmalanyla sağlanmış ve "yasal güvenceye" de bağlanmıştı. Geleneğjn temsilcileri Şımdi MSÜ'de de bütün bu "Akade- migdenekteri" önemli oranda yaşatılma- ya çalışılıyor. YÖK düzenindeki engel- ler nedeniyle öğrenciler "kendi seçtikle- ri temsilcilerle > önetime kaülmanın çağ- daşerdemkrini yaşayanuvor" olsalar bi- le hocalanyla olan ilişkilen yine eskisi gibi arkadaşça ve kardeşçe... Ne varki bunun başlıca nedeni de 1980 öncesindeki "özgûrlükyıUannda"yetişen Akademililerin, yönetim ve öğretim üye- liği kadrolannda hâlâ "aynı kühürte" gö- reve devam etmeleri. MSÜ'nün Mımar Sinan Holü'ndeki "BirgiYazOkuhT sergisi de işte bu kül- türün yarattığı "yurt sevgjsine" dayalı bir "sanatimecesinin'' Anadolu insanm- daki sanatsal birikımle ne denli coşkuy- la bütünleştığini gösteriyor. Sözün kısası, 117. kuruluş yılında Aka- demi Kayıt Defteri ile Birgi çalışmalan, aslında iki ayn sergi gibi değil, "19. yüz- yıldan 21. yüzyıla taşman" tarihsel bir çabanın ortak belgeseli gıbiler... Arkeolog Başaranbilek: 'Ulkemizde herkeseyetecek kadar Birgi var...' Birgi projesi 'Havza'yı da kucakhyorTürkiye'de mimari koruma- cılığın tek yapı ölçeğinden "kentsel ölçeğe*" geçış aşa- ması önce "düşünce" dü- zeyinde 1975'teki "Av- nıpa Mimari Miras YH h" etkinlıkleriyle geliş- ti. Derken Safranbohı, ardından Muğ- lagibi birkaç kentte bu düşünce yö- re halkı ve yerel yönetimlerce de benimsenince, az sayıda bile olsa "tarihsel doku korumasının" ne denli önemli ve "kimlikli" bir dav- ranış olduğunu kanıtlayan "öncü" örnekler kazanıldı... Bu örnekler arasında yıllardır bir köşede sessiz sedasız mima- ri kültürünü yitirmeden yaşayan Birgi ise kentsel korumanın ül- kemizdeki bu kısa geçmişinde yerleş- me boyutundan "havza oiçeğinde koru- maya'' geçişin adeta önderliğıni ya- pıyor. Mimar Sinan Üniversitesi ile - ÇEKÜL'ün birkaç yıl önce - Birgi Betediyesi ile başlahp, ar- dından Ödemiş Belediyesi'ni de katarak sürdürdükleri "kültürveçev- re değeıieri korunmuş kentter" pro- jesi, bir süredir tzmir Valisi Kemal Tarih içindeki sanatsal yaraücıhğm Birgj'den yansımalan. (Desen: METÎN KESKÎN) Birgi yaz okuluna 'Akademili' kültiiriiyle katılan MSÜ öğrencilerinden bir grup. sergilerijle birlikte™ Nehrozoğlu'nun da etkin desteğiyle "Kflçük Menderes Havzası Koruma Projesrne dönüş- müş durumda. Böylece, Birgi ve Ödemiş'le bir- likte, aynı havzadaki Bozdağ, Gölcük, Konak- h, Ovakent ve Bademli de. havza ölçeğindeki korumanın "odak kentleri" olarak 2000'lere yeni umutlarla başlıyorlar... MSÜ'deki Birgi YazOkulu Sergisi, işte bu bü- yük sıçramanın "esin kaynağmı" oluşturan 1998 ve 1999 yıllanndaki "üretken ve duyarta buluş- ma günlerinin" sergisi... MSÜ'nin yanı sıra Yıküz ve İTU'den de öğ- rencilerin katıldığı çalışmalarda, sadece mima- ri mirasın belgelenmesi ve korunması projele- riyle yetinilmedi. Birgi adeta bir büyük "aka- demi" gibi sanata kucak açarak heykel, seramik, resim ve grafik çalışmalannda da tarihsel do- kusu ve doğal, kültürel peyzajıyla "en etkileyi- d atötye" misyonunu üstlendi... Hem Birgi'nin güzelliklerini hem de bu ça- balann ürünlerini yansıtan sergideki görülme- miş zenginlik içın ÇEKÜL'ün Birgi Ko- ordinatörü Emin Başaranbilek diyor ki: "Uşaklı bir dostum bir Amerikalıya ken- tinianlatırken,AmerikalıBırgı'nin nere- sine düşüyor?.. deyince şaşınvermiş_. İş- te biz, Birgi'ye karşı yıllann vefasıziığını gidenweçalMB»1çinde\iz...'' Aynı vefasızhğın sadece Birgi'ye de- ğil, bütün Küçük Menderes Havzası uy- garlıklanna karşı da süregeldiğini Bir- gi 'den sonra "fark ettiklerini" belirten MSÜ Mimarhk Fakültesi Dekaru Prof. Dr. Cengiz Eruzun da diyor ki: "28 Ocak 2000'de bu sergiyie birlikte düzenlediği- miz sempozyumda, mimarlık-şehircilik vesanatın her dakndaki akademik egitim- de Anadolu'nun bizler için dünyada esj oi- mayan bir şans olduğunu bir kez daha vurguladık. Şimdi önemli olan, yaz okul- lan eğitiminin Anadolu için de bir şans olması- nı sağlamak, Birgilerden oğrendiğimizi BirgUe- re de kazandırmanın yollannı bulmak»" Izmir Valiliği, işte bu kazanımı "havzaboyu- tunda" ya^ama geçirme karanyla, sadece ko- rumacılıkta değil, "ülke deferlerinc duyarfa eği- timde" de ileri bir aşamaya tarihsel katkılarda bulunuyor. Bu coşku verici sürecin "kahramanlannı" ve "aunterierini" görmeniz için herkesi MSÜ'de- ki sergiye çağınrken, sözü yine arkeolog ve sa- natçı dostumuz Emin Başaranbilek'e bırakıyo- rum: " Son birkaçyıl içinde BirgDflerin sevgisiyle bir- Hkte ÇEKÜL'e bir çevTe-kültûr evi, MSÜ'ye de yaz okulu çahşma alanı kazandık. Tarihten ge- len kultûr zenginliğinde gelecek kuşaklann da hakkı olduğunu bir imarve yaşama biiincinedö- nüştürüyoruz. Türld>l e'de herkesi bu seferber- Hğe çağınyoruz. Ulkemizde herkese yetecek ka- dar Birgi var_" Kadın yönetmen göziiyle Iran Uçan Süpürge 3. Uluslararası Kadın Filmleri Festivali'ne Raskhan Bani-Etemad filmleri ve söyleşileriyle katılacak Kültür Servisi - Türkiye'nin tek kadın filmleri festivali olarak bilinen "Uçan SüpürgeUluslara- rası Kadın Filmkri Festivali" 4- 11 Mayıs tarihlen arasında pek çok ünlü yönetmeni Ankara'da ağırlayacak. Bu yıl üçüncüsü dü- zenlenen festivale Türkıye'den Biket tlhan, Veşim Ustaoğlu. Han- dan tpekçi ve Tomris Giritlioğ- hı, Iran'dan Rakshan Bani-Ete- mad, Polonya'dan Barbara Sass ve Dorota Kedzierzawska, ABD'den Barbara Sonneborn, Fransa'dan Djamila Sahraoui. Almanya'dan UlrikeOttingerve Bulgaristan 'dan Adela Peeva ka- tılacaklar. Sinemaseverler etkinlik bo- yunca Iranlı kadın yönetmen Rakshan Baıû-Etemad'ın 1995 yılında LocamoUluslararasıFDm Festivali'nde 'Atan Leopar Ödü- lü'ne aday gösterilen ve 'Bronz LeoparOdülü' alan, aynı yıl içe- risınde Selanik Uluslararası FUm Festivali'nde 'FIPRESCI' ödü- hme değer görülen "Rusari Abi" qhe Blue Veiled) adlı filmini görme fırsaünı bulacaklar. 1998 Montreal Film Festiva- li'nde 'Grand Prix Des Ameriqu- R. Bani -Etemad ma>ıs a>inda yapuncısıyla Ankara'ya gelecek. es' ödülüne aday gösterilen "Ba- noo-Ye Ordibehest" (The May Lady) adlı filmi de göstenlecek olan yönetmen, yeni projesinı mayıs başında tamamlayıp ya- pımcısı ile birlikte Ankara'ya ge- lecek. Rakshan Bani-Etemad katıla- cağı söyleşilerde, son günlerde kadınlann desteğiyle reformist- lerin zaferiyle sonuçlanan Iran seçimlerini gündeme getirecek. TRT, KültürBakanhğı ve Çan- kaya Belediyesi'nin sponsorlu- ğuyla düzenlenen Uçan Süpürge 3. Uluslararası Kadın Filmleri Festivali süresince Polonyalı yö- netmen Barbara Sass'ın "PDkus- zenie"(The Temptation) ve Do- rota Kedziezawska'nın "Diably, Diabh/1 ' (Devils, Devils), "Nic" (Nothing) ve "\Vrony" (Crow), Amerikalı Barbara Sonne- born un "Regret to Inform", Fransız yönetmen Djamila Sah- raoui'nin yönettiği "Algerie", "La Vıe Çhıand Meme" ve "La Moitie de Ciel d'Allah", Alman yönetmen Ulrike Ottinger'in, *Exil Shanghai" ve "Johanna D'Arc Of Mongoüa" ile Bulgar Adela Reeva'nın "Neighbours" adlı filmleri gösterilecek, yönet- menlerle söyleşiler gerçekleşti- rilecek. Festival çerçevesinde yer alan Banş ve Kadın adlı bölümde ise Biket llhan'ın "Kayıkçı". Veşim Ustaoğlu'nun "Güneşe Yolcu- luk", Handan tpekçi'nin "Ba- bam Askerde", Tomris Giritli- oğhı'nun "Suyun Öte Yam" ad- lı fîlmleri gösterilecek. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Bir 'Oyun' Oynamak... "Oyun" sözcüğünün tiyatro sanatının aynlmaz parçası olması, acaba kimi zaman -özellikle de bu sanatın eğitimi sürecinde- yanlış çıkanmlara da götürebilir mi? Sahnede her defasında oynananm bir "oyun'dh duğu kesin elbette. Aynca sahnedekilerin "oyna- dıklart" da... Tehlike, kendini tiyatronun kendisi de bir oyun sayılmaya, salt oynamakla sınırtandınlma- ya başlandığında gösterır. Ve tiyatro sanatının öğ- rencisi de -yanlış veya eksik yönlendirme sonu- cu- işinin salt oynamak olduğuna inanabilir. Geçen günlerde Türkiye'ye de gelen Alman ti- yatrobilimci Erika Fischer-Lichte, "Dramanın Ta- rihi" adlı eserinin hemen başında tiyatronun adını koyar: "Tiyatro yalnızca bir sanatsal biçim değil- dir. Tiyatro, bir toplumsal kurumdur." Yani? Tiyatro, oyunu ve oynamayı hedefler, ama ken- disi toplumsal bir kurum olarak oyuna gelmezi Dolayısryla salt "oyun "ladasınırlanamaz. Bu, bel- ki de "gösterim" ile "gösterilen" ve "gösteren" ara- sındaki ilişki üzerinde -oyundan uzak- bir "ciddi- yetle" durmayı gerekli kılmaktadır. Antikçağ tragedyalanndan bu yana, tıyatro sa- lonundaki "roldağılımı" bellidır. Sahnedekiler hem dış dünyanın, hem de kendilerini salonda izleyen- lerin temsılcılendirler. Onlar sahnede, dış dünya ya da yaşamla bağıntılı, yaşamın ıçinden, yaşamı yan- sıtan bir eyiem, başka deyişle, bu eylemin sahne- ye getirilmiş biçimi anlamına gelen bir drama ger- çekleştirirler. Izleyicilere gelince, onlar da salonun dışındaki toplumun temsilcileri olma gibi bir işle- vi kendiliklerinden üstlenmişlerdir. Çünkü onlar, o toplumdan bir parçadır. Bu bağlamda "gösterim" ile "gösterilen"', yaşam- dan yola çıkar ve belli bir kurguyla yaşamı yan- srtır. Bu kurgu, gerçeklik temeline, yaşamın ger- çekliği He örtüşebildiği oranda kavuşur. 'Gösteren "e, yani oyuncuya gelince, onun görevi de bu kurgu- yu oynamaktır. Oyunculuk uğraşının odak noktası, bu görevdir. Oyuncu, yaşamı değil, fakat sözü edilen kurgu- yu oynar; bunu da, yaşam üzerine düşünebikN- gi, yaşamı bilebildigi oranda başanr. "Robespi- enre" rolünü üstlenen oyuncu, Büchner'in "Dan- ton'un ölümü"nde dile getirdiği Fransız Devrimi kurgusunu, ancak tarihteki Fransız Devrimi'ni bö- tün boyutlanyla ciddiye atehğı ölçüde oynayabi- lir ve salt "oynama" üzerinde odaklaştığı ölçüde de ancak başansızlıkla karşılaşır. Çünkü ne Fran- sız Devrimi ne de Büchner'in bu devrime ilişkin ba- kış açısı "oyuna gelebilecek" türden konulardııi Büyük oyunculann yönetmenin yorumlanna kat- tklan, onlann ciddiyetin süzgecinden geçme bil- gi birikimleridir; onlar, sahnede oynamayı bilgi ile oynamadıklan, sahne dışındaki bilgiyi hafrfe al- madıklan ölçüde başanriar; doğaçlama yetenegi, ancak yaşam üzerine sürekli kafa yormayla ayak- ta kalabılecek, etkinlik kazanabilecek biryetenek- tir. Brecht, epik oyuncudan rolüne sürekli eteştirel gözle bakmasını, rolünü oynarken kendini kimi za- man kendi rolünün izleyicisi konumuna da getir- mesini talep eder; bu, oyuncudan oyunculuk ve sahne dışındaki birikimlerinin süzgecini kullanma- yı bir an bile unutmamasını talep etmekten başka bir şey değildir. Brecht'in epik anlatımla amaçla- dığı hedef, yani sahnedekinin yaşamın kendisi de- ğil, fakat yalnızca bir oyun olduğunun izleyiciye as- la unutturulmaması ise, bu büyük tiyatro adamı- nın "yaşamın bir oyun olmadığı" gerçeğini yeni bir üslupla vurgulamasıdır. Bu bağlamda da oyuncu- nun oyunculuk başarısı, onun yaşam hakkında yaşama eleştirel bakabilecek ölçüde bilgi edin- me çabasıyla doğru orantılıdır. Geleceğin oyunculanna eğitim verirken, onlan daha sonra uğraşlan konusunda yanılgılara sü- rükleyecek ders programlan uygulamamaya özen gösterelim. "Nasılsa sadece oyuncu olacaklar" gibi yanlış bir noktadan yola çıkarak, onlan "ku- ramsal dersler" başlığı aftında toplanan bilgi biri- kimlerinden yoksun bırakmayalım. Hele, onlan so- nunda yaşamı da bir oyun saymaya götürecek tu- tumlardan kesinlikle kaçınalım. Yaşamın ancak ciddiye alındığı ve bilindiği öl- çüde gösterilebileceği gerçeğini bir an bile unut- mayalım ve öğrencilerimize de unutturmayalım! e-posta: ahmetcemal(a superonline.com . acem20(a hotmail.com BUGUN • EYLÜL MÜZtK KULÜBÜ'nde saat 23,30'da Handan Çivicik, Kenan Vural, Uluğ Aydemir, Sahir Önal'ın vereceği '60'lar 90'lar Pop' konseri izlenebilir. (257 11 09) • TOHUM KÜLTÜR MERKEZİ'nde saat 14.00 ve 18.00'de Tomris Giritiioğtu'nun yönettiği Salkun Hanımın Taneleri filmi göstenliyor. (643 22 33) • NÂZIM HtKMET KÜLTÜR VE SANAT VAKFI'nda saat 18.30'da '20. Ölüm Yıhnda Nusret Hıar'ın anma toplantısı yer alıyor. (252 63 14) • AKM StNEMA SALONU'nda saat 13.00,16.00 ve 19.00'da saatlerinde Rkhard VVenk'in yönettiği 'Aşkım İçin' filmi göstenliyor. (251 56 00) MENGUERTEL hepimizi bıraktı, gitti Yurdoer Alhntaş Bülent Erkmen Sadık Karamustafa
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle