Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
1 S MART2000PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR kutturCa cumhuriyet.com.tr 15
İİUYGARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCt
Mimar Sinan Üniversitesi, 117. yıldönümünde 'Akademililerin kayıt defteri'ni sergiliyor
'ugünlerde MSÜ'de iki
sergi var. Osman Hamdi
Bey Salonu'nda, 1928'den
1 S>81 'e dek 'Güzel Sanatlar
Akademisi öğrencisi'
olanlann kayıt
defterlerindeki künyeleri ve
o yıllardan fotoğraflar...
Sinan Holü'nde de, 'Birgi
"Yaz Okulu'ndaki 1998-99
çalışmalan... Iki serginin
ortak anlamı ise Sanayi-i
Nefise Mektebi'nden
günümüze dek süregelen bir
geleneğin ürünü olmalan... 1950'lerden iki fotoğraf. Sokia, mimarlık bölümündeki 'proje tashihinde' merakh bir katdım» Sağda, 1954 Akademi Balosu'ndan-.
Akademi 'dentokrasinin'de okuhıyduSon zamanlarda "öıûvershderi kryas-
lamak" moda oldu.
Ne var ki bu kıyaslamada durmadan
"haksEuk" yapılan bir okul var ki, o da
Mimar Sinan Universitesi (MSÜ). Çün-
kü MSÜ, temelde "sanatve kültür eğiti-
mi" yaptığından, sûreklı "bilimsel yayın
sayHraa" göre düzenlenen üniversite lıs-
telerinde hep "son sıralara" yazılıyor.
Diger ünıversitelerdekı bilımsel yayınlar-
dan çok daha fazla "sanat ürününü" eği-
time ve ülkemıze kazandırmasına rağmen
bu "haksn kryaslamada", deyım yerin-
dcyse hep "mağdur'' bırakılıyor...
Geçen yıl da MSÜ'nün yine kuruiuş
yıldönümünde değindiğim bu anımsat-
mayı şimdi şunun için yineliyorum:
EğerGüzelSananarAkademis 1981'de
üniversite ofmasaydı ve yıne "akademi"
olarak kalsaydı, işte bu garip durumu da
yaşamayacaktı.
Kültürün ve sanatın hemen her dalın-
da "bilim, akıL emek ve göznunı" ile ya-
ratılan sayısız değerler, "üniversiteyaym-
lan arasında" değil, yine kültür ve sanat
dünyasında "akademi ürünleri" olarak
hak ettikleri saygınlıkla yerlerini alacak-
lardı...
İşte bu "hayıflanmamın" sıradan bir
"akademfli psikolojis'' olmadığını, her yö-
nüyle elle tutulur, gözle görülür bir "nes-
nergerçek" olduğunu en açık biçimde vç
''tkrffisd tenıklanvta* da biriılte kanıt-
layan bir belgesel var ki, o da bugünler-
de MSÜ'de gösterilen "Akademi Kayıt
DefterF'sergisi...
MSÜ'nün "rektörü" olan ve "bflim
adamı" olarak değil "heykel sanatçısı"
olarak bu göreve seçilmeyi hem kendi
"akademili kimliğjne" hem de üniversi-
tede oy kullanan diğer öğretim üyeleri-
nin aynı "akademili kühürlerine" borç-
lu olan Prof. Tamer Başoğhı. 117. kuru-
luş yılı kutlamalan içın böylesi anlamh
birsergiye onay verirken acaba "üniver-
site karşıtı dujgulann depreşeceğbü" de
düşünmüş müydü?
Birrektörolarak, bunu "hissetse" bi-
le resmi kimliğiyle "dışa vuramayacağı-
m" bildiğim için soruya yanıt da bekle-
miyorum. Ancak 1930'lardan 1981'e
dek tutulan Akademi Kayıt Defterleri cilt-
lerinm sergi panolanndakı sayfalan önün-
de dolaşıp geçmişe daldığımda, "Akade-
miyi neden kapaop YÖK'e bağh bir üni-
versite yapüklannı" da yıllar sonra bile
"sorgulamadan" edemiyorum...
Çağdaş ve 'katilımcT egitim
Evet... O yıllar, gerçekten bir "başka"
yıllardı. Çünkü Akademi, diğer yükse-
kokullara göre bir başkaydı...
Üstelik bizler, yani 1960'lann sonla-
nnda girip, "okuldan ayrümama" ıste-
ğimizmdeetkısıyleolacak, 1970'lerin an-
cak ikinci yansmda "hadi arok mezun
oidunuz" sözünü işitenler, 1880'lerden bi-
rikerek ve "kökleşerek" gelen hoşgörü
ve özgûrlük ortamının da Akademi yıl-
lanndaki son öğrencileri arasmdaydık.
Anlatmakla sayfalar dolabilecek ve
bugünlere göre çok daha "ffleri" ve "çag-
daş" olan Akademi öğreniminden bazı
güzellikleri özetlemeye çalışayun:
Her şeyden önce, merkezi sistemle de-
ğıl, "mimariık dahü" tüm bölümlere,
günlerce süren genel bilgi ve yetenek sı-
navlannda ter dökerek girdiğımiz için, ya-
nı "sadece Akademi'yi isteyerek" Aka-
demili olduğumuz ıçın, okulla olan ba-
ğımız adeta "sevdalı" gibiydi. (O kadar
ki tatillerde ve hatta yaz aylannda bile hep
okuldaydık).
Sonra, okulun "sahıbi" de sanki biz-
dik. Kantini biz işletir, fıyatlan da biz be-
lirlerdik. (Öğrenci Derneği olarak) Kı-
yıdan balık tutup, heykel bölümünün ar-
kasındaki bahçede mangal ve ekmek ara-
sı ziyafetini çekerken evimizdeki kadar
hürverahathk...
Okulun "yönetim" düzeninde ise hem
asistanlar hem de öğrenciler "seçûnk"
temsilcilerini belirlerler ve bu temsilci-
ler bölüm kurullanyla birlikte Akademi
Kurulu'na da "asıl üye" olarak girerek,
toplantılarda sadece söz hakkıyla da de-
ğil, "oy haklavla''görüş.melere ve "karar-
tara" katılırlardı.
Yine o yıllarda başka hiçbır üniversı-
tede olmayan bu "demokratik" yönetim
tarzı devlet istediği içın değil. öğrencisi
ve hocasıyla tüm Akademililenn "or-
taMaşa" gerçekleştirdıklen "eğitinıreibr-
mu" çalışmalanyla sağlanmış ve "yasal
güvenceye" de bağlanmıştı.
Geleneğjn temsilcileri
Şımdi MSÜ'de de bütün bu "Akade-
migdenekteri" önemli oranda yaşatılma-
ya çalışılıyor. YÖK düzenindeki engel-
ler nedeniyle öğrenciler "kendi seçtikle-
ri temsilcilerle > önetime kaülmanın çağ-
daşerdemkrini yaşayanuvor" olsalar bi-
le hocalanyla olan ilişkilen yine eskisi
gibi arkadaşça ve kardeşçe...
Ne varki bunun başlıca nedeni de 1980
öncesindeki "özgûrlükyıUannda"yetişen
Akademililerin, yönetim ve öğretim üye-
liği kadrolannda hâlâ "aynı kühürte" gö-
reve devam etmeleri.
MSÜ'nün Mımar Sinan Holü'ndeki
"BirgiYazOkuhT sergisi de işte bu kül-
türün yarattığı "yurt sevgjsine" dayalı
bir "sanatimecesinin'' Anadolu insanm-
daki sanatsal birikımle ne denli coşkuy-
la bütünleştığini gösteriyor.
Sözün kısası, 117. kuruluş yılında Aka-
demi Kayıt Defteri ile Birgi çalışmalan,
aslında iki ayn sergi gibi değil, "19. yüz-
yıldan 21. yüzyıla taşman" tarihsel bir
çabanın ortak belgeseli gıbiler...
Arkeolog Başaranbilek: 'Ulkemizde herkeseyetecek kadar Birgi var...'
Birgi projesi 'Havza'yı da kucakhyorTürkiye'de mimari koruma-
cılığın tek yapı ölçeğinden
"kentsel ölçeğe*" geçış aşa-
ması önce "düşünce" dü-
zeyinde 1975'teki "Av-
nıpa Mimari Miras YH
h" etkinlıkleriyle geliş-
ti. Derken Safranbohı, ardından Muğ-
lagibi birkaç kentte bu düşünce yö-
re halkı ve yerel yönetimlerce de
benimsenince, az sayıda bile olsa
"tarihsel doku korumasının" ne
denli önemli ve "kimlikli" bir dav-
ranış olduğunu kanıtlayan "öncü"
örnekler kazanıldı...
Bu örnekler arasında yıllardır
bir köşede sessiz sedasız mima-
ri kültürünü yitirmeden yaşayan
Birgi ise kentsel korumanın ül-
kemizdeki bu kısa geçmişinde yerleş-
me boyutundan "havza oiçeğinde koru-
maya'' geçişin adeta önderliğıni ya-
pıyor.
Mimar Sinan Üniversitesi ile
- ÇEKÜL'ün birkaç yıl önce
- Birgi Betediyesi ile başlahp, ar-
dından Ödemiş Belediyesi'ni de
katarak sürdürdükleri "kültürveçev-
re değeıieri korunmuş kentter" pro-
jesi, bir süredir tzmir Valisi Kemal
Tarih içindeki sanatsal
yaraücıhğm Birgj'den
yansımalan.
(Desen: METÎN KESKÎN)
Birgi yaz okuluna 'Akademili' kültiiriiyle katılan MSÜ
öğrencilerinden bir grup. sergilerijle birlikte™
Nehrozoğlu'nun da etkin desteğiyle "Kflçük
Menderes Havzası Koruma Projesrne dönüş-
müş durumda. Böylece, Birgi ve Ödemiş'le bir-
likte, aynı havzadaki Bozdağ, Gölcük, Konak-
h, Ovakent ve Bademli de. havza ölçeğindeki
korumanın "odak kentleri" olarak 2000'lere
yeni umutlarla başlıyorlar...
MSÜ'deki Birgi YazOkulu Sergisi, işte bu bü-
yük sıçramanın "esin kaynağmı" oluşturan 1998
ve 1999 yıllanndaki "üretken ve duyarta buluş-
ma günlerinin" sergisi...
MSÜ'nin yanı sıra Yıküz ve İTU'den de öğ-
rencilerin katıldığı çalışmalarda, sadece mima-
ri mirasın belgelenmesi ve korunması projele-
riyle yetinilmedi. Birgi adeta bir büyük "aka-
demi" gibi sanata kucak açarak heykel, seramik,
resim ve grafik çalışmalannda da tarihsel do-
kusu ve doğal, kültürel peyzajıyla "en etkileyi-
d atötye" misyonunu üstlendi...
Hem Birgi'nin güzelliklerini hem de bu ça-
balann ürünlerini yansıtan sergideki görülme-
miş zenginlik içın ÇEKÜL'ün Birgi Ko-
ordinatörü Emin Başaranbilek diyor ki:
"Uşaklı bir dostum bir Amerikalıya ken-
tinianlatırken,AmerikalıBırgı'nin nere-
sine düşüyor?.. deyince şaşınvermiş_. İş-
te biz, Birgi'ye karşı yıllann vefasıziığını
gidenweçalMB»1çinde\iz...''
Aynı vefasızhğın sadece Birgi'ye de-
ğil, bütün Küçük Menderes Havzası uy-
garlıklanna karşı da süregeldiğini Bir-
gi 'den sonra "fark ettiklerini" belirten
MSÜ Mimarhk Fakültesi Dekaru Prof. Dr.
Cengiz Eruzun da diyor ki: "28 Ocak
2000'de bu sergiyie birlikte düzenlediği-
miz sempozyumda, mimarlık-şehircilik
vesanatın her dakndaki akademik egitim-
de Anadolu'nun bizler için dünyada esj oi-
mayan bir şans olduğunu bir kez daha
vurguladık. Şimdi önemli olan, yaz okul-
lan eğitiminin Anadolu için de bir şans olması-
nı sağlamak, Birgilerden oğrendiğimizi BirgUe-
re de kazandırmanın yollannı bulmak»"
Izmir Valiliği, işte bu kazanımı "havzaboyu-
tunda" ya^ama geçirme karanyla, sadece ko-
rumacılıkta değil, "ülke deferlerinc duyarfa eği-
timde" de ileri bir aşamaya tarihsel katkılarda
bulunuyor.
Bu coşku verici sürecin "kahramanlannı" ve
"aunterierini" görmeniz için herkesi MSÜ'de-
ki sergiye çağınrken, sözü yine arkeolog ve sa-
natçı dostumuz Emin Başaranbilek'e bırakıyo-
rum:
" Son birkaçyıl içinde BirgDflerin sevgisiyle bir-
Hkte ÇEKÜL'e bir çevTe-kültûr evi, MSÜ'ye de
yaz okulu çahşma alanı kazandık. Tarihten ge-
len kultûr zenginliğinde gelecek kuşaklann da
hakkı olduğunu bir imarve yaşama biiincinedö-
nüştürüyoruz. Türld>l
e'de herkesi bu seferber-
Hğe çağınyoruz. Ulkemizde herkese yetecek ka-
dar Birgi var_"
Kadın yönetmen göziiyle Iran
Uçan Süpürge 3. Uluslararası Kadın Filmleri Festivali'ne
Raskhan Bani-Etemad filmleri ve söyleşileriyle katılacak
Kültür Servisi - Türkiye'nin
tek kadın filmleri festivali olarak
bilinen "Uçan SüpürgeUluslara-
rası Kadın Filmkri Festivali" 4-
11 Mayıs tarihlen arasında pek
çok ünlü yönetmeni Ankara'da
ağırlayacak. Bu yıl üçüncüsü dü-
zenlenen festivale Türkıye'den
Biket tlhan, Veşim Ustaoğlu. Han-
dan tpekçi ve Tomris Giritlioğ-
hı, Iran'dan Rakshan Bani-Ete-
mad, Polonya'dan Barbara Sass
ve Dorota Kedzierzawska,
ABD'den Barbara Sonneborn,
Fransa'dan Djamila Sahraoui.
Almanya'dan UlrikeOttingerve
Bulgaristan 'dan Adela Peeva ka-
tılacaklar.
Sinemaseverler etkinlik bo-
yunca Iranlı kadın yönetmen
Rakshan Baıû-Etemad'ın 1995
yılında LocamoUluslararasıFDm
Festivali'nde 'Atan Leopar Ödü-
lü'ne aday gösterilen ve 'Bronz
LeoparOdülü' alan, aynı yıl içe-
risınde Selanik Uluslararası FUm
Festivali'nde 'FIPRESCI' ödü-
hme değer görülen "Rusari Abi"
qhe Blue Veiled) adlı filmini
görme fırsaünı bulacaklar.
1998 Montreal Film Festiva-
li'nde 'Grand Prix Des Ameriqu-
R. Bani -Etemad ma>ıs a>inda
yapuncısıyla Ankara'ya gelecek.
es' ödülüne aday gösterilen "Ba-
noo-Ye Ordibehest" (The May
Lady) adlı filmi de göstenlecek
olan yönetmen, yeni projesinı
mayıs başında tamamlayıp ya-
pımcısı ile birlikte Ankara'ya ge-
lecek.
Rakshan Bani-Etemad katıla-
cağı söyleşilerde, son günlerde
kadınlann desteğiyle reformist-
lerin zaferiyle sonuçlanan Iran
seçimlerini gündeme getirecek.
TRT, KültürBakanhğı ve Çan-
kaya Belediyesi'nin sponsorlu-
ğuyla düzenlenen Uçan Süpürge
3. Uluslararası Kadın Filmleri
Festivali süresince Polonyalı yö-
netmen Barbara Sass'ın "PDkus-
zenie"(The Temptation) ve Do-
rota Kedziezawska'nın "Diably,
Diabh/1
' (Devils, Devils), "Nic"
(Nothing) ve "\Vrony" (Crow),
Amerikalı Barbara Sonne-
born un "Regret to Inform",
Fransız yönetmen Djamila Sah-
raoui'nin yönettiği "Algerie",
"La Vıe Çhıand Meme" ve "La
Moitie de Ciel d'Allah", Alman
yönetmen Ulrike Ottinger'in,
*Exil Shanghai" ve "Johanna
D'Arc Of Mongoüa" ile Bulgar
Adela Reeva'nın "Neighbours"
adlı filmleri gösterilecek, yönet-
menlerle söyleşiler gerçekleşti-
rilecek.
Festival çerçevesinde yer alan
Banş ve Kadın adlı bölümde ise
Biket llhan'ın "Kayıkçı". Veşim
Ustaoğlu'nun "Güneşe Yolcu-
luk", Handan tpekçi'nin "Ba-
bam Askerde", Tomris Giritli-
oğhı'nun "Suyun Öte Yam" ad-
lı fîlmleri gösterilecek.
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Bir 'Oyun' Oynamak...
"Oyun" sözcüğünün tiyatro sanatının aynlmaz
parçası olması, acaba kimi zaman -özellikle de bu
sanatın eğitimi sürecinde- yanlış çıkanmlara da
götürebilir mi?
Sahnede her defasında oynananm bir "oyun'dh
duğu kesin elbette. Aynca sahnedekilerin "oyna-
dıklart" da... Tehlike, kendini tiyatronun kendisi de
bir oyun sayılmaya, salt oynamakla sınırtandınlma-
ya başlandığında gösterır. Ve tiyatro sanatının öğ-
rencisi de -yanlış veya eksik yönlendirme sonu-
cu- işinin salt oynamak olduğuna inanabilir.
Geçen günlerde Türkiye'ye de gelen Alman ti-
yatrobilimci Erika Fischer-Lichte, "Dramanın Ta-
rihi" adlı eserinin hemen başında tiyatronun adını
koyar: "Tiyatro yalnızca bir sanatsal biçim değil-
dir. Tiyatro, bir toplumsal kurumdur."
Yani?
Tiyatro, oyunu ve oynamayı hedefler, ama ken-
disi toplumsal bir kurum olarak oyuna gelmezi
Dolayısryla salt "oyun "ladasınırlanamaz. Bu, bel-
ki de "gösterim" ile "gösterilen" ve "gösteren" ara-
sındaki ilişki üzerinde -oyundan uzak- bir "ciddi-
yetle" durmayı gerekli kılmaktadır.
Antikçağ tragedyalanndan bu yana, tıyatro sa-
lonundaki "roldağılımı" bellidır. Sahnedekiler hem
dış dünyanın, hem de kendilerini salonda izleyen-
lerin temsılcılendirler. Onlar sahnede, dış dünya ya
da yaşamla bağıntılı, yaşamın ıçinden, yaşamı yan-
sıtan bir eyiem, başka deyişle, bu eylemin sahne-
ye getirilmiş biçimi anlamına gelen bir drama ger-
çekleştirirler. Izleyicilere gelince, onlar da salonun
dışındaki toplumun temsilcileri olma gibi bir işle-
vi kendiliklerinden üstlenmişlerdir. Çünkü onlar, o
toplumdan bir parçadır.
Bu bağlamda "gösterim" ile "gösterilen"', yaşam-
dan yola çıkar ve belli bir kurguyla yaşamı yan-
srtır. Bu kurgu, gerçeklik temeline, yaşamın ger-
çekliği He örtüşebildiği oranda kavuşur. 'Gösteren "e,
yani oyuncuya gelince, onun görevi de bu kurgu-
yu oynamaktır.
Oyunculuk uğraşının odak noktası, bu görevdir.
Oyuncu, yaşamı değil, fakat sözü edilen kurgu-
yu oynar; bunu da, yaşam üzerine düşünebikN-
gi, yaşamı bilebildigi oranda başanr. "Robespi-
enre" rolünü üstlenen oyuncu, Büchner'in "Dan-
ton'un ölümü"nde dile getirdiği Fransız Devrimi
kurgusunu, ancak tarihteki Fransız Devrimi'ni bö-
tün boyutlanyla ciddiye atehğı ölçüde oynayabi-
lir ve salt "oynama" üzerinde odaklaştığı ölçüde
de ancak başansızlıkla karşılaşır. Çünkü ne Fran-
sız Devrimi ne de Büchner'in bu devrime ilişkin ba-
kış açısı "oyuna gelebilecek" türden konulardııi
Büyük oyunculann yönetmenin yorumlanna kat-
tklan, onlann ciddiyetin süzgecinden geçme bil-
gi birikimleridir; onlar, sahnede oynamayı bilgi ile
oynamadıklan, sahne dışındaki bilgiyi hafrfe al-
madıklan ölçüde başanriar; doğaçlama yetenegi,
ancak yaşam üzerine sürekli kafa yormayla ayak-
ta kalabılecek, etkinlik kazanabilecek biryetenek-
tir.
Brecht, epik oyuncudan rolüne sürekli eteştirel
gözle bakmasını, rolünü oynarken kendini kimi za-
man kendi rolünün izleyicisi konumuna da getir-
mesini talep eder; bu, oyuncudan oyunculuk ve
sahne dışındaki birikimlerinin süzgecini kullanma-
yı bir an bile unutmamasını talep etmekten başka
bir şey değildir. Brecht'in epik anlatımla amaçla-
dığı hedef, yani sahnedekinin yaşamın kendisi de-
ğil, fakat yalnızca bir oyun olduğunun izleyiciye as-
la unutturulmaması ise, bu büyük tiyatro adamı-
nın "yaşamın bir oyun olmadığı" gerçeğini yeni bir
üslupla vurgulamasıdır. Bu bağlamda da oyuncu-
nun oyunculuk başarısı, onun yaşam hakkında
yaşama eleştirel bakabilecek ölçüde bilgi edin-
me çabasıyla doğru orantılıdır.
Geleceğin oyunculanna eğitim verirken, onlan
daha sonra uğraşlan konusunda yanılgılara sü-
rükleyecek ders programlan uygulamamaya özen
gösterelim. "Nasılsa sadece oyuncu olacaklar"
gibi yanlış bir noktadan yola çıkarak, onlan "ku-
ramsal dersler" başlığı aftında toplanan bilgi biri-
kimlerinden yoksun bırakmayalım. Hele, onlan so-
nunda yaşamı da bir oyun saymaya götürecek tu-
tumlardan kesinlikle kaçınalım.
Yaşamın ancak ciddiye alındığı ve bilindiği öl-
çüde gösterilebileceği gerçeğini bir an bile unut-
mayalım ve öğrencilerimize de unutturmayalım!
e-posta: ahmetcemal(a superonline.com .
acem20(a hotmail.com
BUGUN
• EYLÜL MÜZtK KULÜBÜ'nde saat 23,30'da
Handan Çivicik, Kenan Vural, Uluğ Aydemir, Sahir
Önal'ın vereceği '60'lar 90'lar Pop' konseri
izlenebilir. (257 11 09)
• TOHUM KÜLTÜR MERKEZİ'nde saat 14.00
ve 18.00'de Tomris Giritiioğtu'nun yönettiği Salkun
Hanımın Taneleri filmi göstenliyor.
(643 22 33)
• NÂZIM HtKMET KÜLTÜR VE SANAT
VAKFI'nda saat 18.30'da '20. Ölüm Yıhnda Nusret
Hıar'ın anma toplantısı yer alıyor. (252 63 14)
• AKM StNEMA SALONU'nda saat 13.00,16.00
ve 19.00'da saatlerinde Rkhard VVenk'in yönettiği
'Aşkım İçin' filmi göstenliyor.
(251 56 00)
MENGUERTEL
hepimizi bıraktı, gitti
Yurdoer Alhntaş
Bülent Erkmen
Sadık Karamustafa