Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 16 MART 2000 PERŞEMBE
14
> • ••
JvLJJ-il. U K kuKur@cumhuriyet.com.tr
Ruİıun vevicdanınressamı
Robert Bresson
f
un dokuz başyapıttan oluşan retrospektififestivalde sunulacak
BÜLENT PEKER
Dünya sınemasında "yandahk" sıfatını en faz-
la hak eden sinema ustası olarak kabul edilen ün-
lü ve efsanevi Fransız yönetmen Robert Bresson,
gecen yüzyıhn son günlerinde sessiz sedasız bır ve-
dayla dünyadan aynldı. En inançlı hayranlanndan
bıri olan Amenkalı yönetmen Paul Schrader'ın
deyimiyle Bresson, insan rnhunu tüm evrimiyle res-
metmeyı başaran neredeyse tek sinemacı olarak yüz-
yilın sanatına özel ve benzersiz bir damga vur-
muştur. Sanatının temellerini belirleyen iki ana un-
surdan ilki, yapıtlannı oyunculuk veya görüntüden
çok müziğin ve resmin kanşımı olarak kabul eden
sinematografi anlayışı; ikincisi ise Katolik ınancı-
na duyduğu benzersiz ve yine kendine özgû bağ-
lılıktır.
Aslında felsefe eğitimi gören Bresson, ilk genç-
lik yıllannda bütün enerjisini ressam olmak için har-
cadıysa da, kendi ifadesiyle'çok taiııik edîci' bu-
lunduğu için, resımde ısrar etmek yerine sinema-
ya geçmeyi yeğledi. 30'lu yıllar boyunca aralann-
da Rene Clair gibi ustalann da bulunduğu bir dizı
sinemacıya asistanhk yaparak, sınamanın mutfa-
ğını öğrenen sanatçı, 1934'te, burlesk bir komedi
anlayışıyla gerçeküstücülük arasında hoş bir den-
ge tutturan bir kısa fılm olan 'Les Affaires Pubtt-
ques'ı gerçekleştırdı.
Diderot ve Dostoyevsld uyarlamalan
Yaklaşık bıryıl süren, ancak etkilerini yaşamı bo-
yunca taşıdığı ve yapıtlanna yansıttıgı savaş esir-
liginin ardından. savaşın orta yerinde ve Nazi ış-
galini yaşayan Pans'te ilk filmi 'Les Angesdu Pec-
he / Giinah Melekieri'nı gerçekleştirdi. Senaryo
suna ünlü oyun yazan Jean Gimudoux'un da ka-
tıldrgı bır Diderot uyarlaması olan fılm, eleştir-
ıpftnjgçeç goUeıe-vıkanldığj gibi, haJk taraândan'
da çok sevildı. Bresson'un sonralan daha aynnö-
lı bir şekılde ele alacağı, insan doğasmın günah ve
tannsal kurtuluş arasındaki mücadelesinin eskizi
niteliğındekı film. öyküsünü birrahibeyle katil bir
kadının ılışkileri üzerine inşa ediyordu.
Bir diğer Diderot uyarlaması olan ve bu kez de
senaryoda Jean CocteaıTnun imzasını taşıyan "Bo-
ulogne Ormanı'nm Hanımlan'', iki kadın bir er-
kek arasında gelişen ve temelini gerçek ve safaşk-
la şeytansı kötülüğûn oluşturduğu bir aşk üçgeni-
ni modern bir sinema dilıyle anlatıyordu. Kendini
hikâye anlatmanın kolay zevklerinden ve illüzyon-
lanndan kurtaran Bresson, yaratısını neredeyse
ham bir gerçeklik duygusuyla oluşturuyor ve böy-
lece aynı derece yalın ve saf bir şiiri resmediyor-
du.
Altı yıla varan bir hazırhğın ardından, gözde ya-
zan ünlü Katolık romancı Georges Bernanos'dan
lkemizde hiçbir
fîlmi ticari
gösterime girmeyen
Robert Bresson'un,
fîlmleri 19.
Uluslararası îstanbul
Film Festivali'nde
gerçek
sinemaseverlerle
buluşacak. Bresson,
neredeyse yanm
yüzyıl boyunca aktif
olarak sinema
yapmasına rağmen
sadece 13 film
gerçekleştirdi. Bu
yapıtlarla özel bir
sinema dili
oluşturduğu için
gerçek bir sinema
dehası olarak kabul
edildi.
perdeye aktardıgı "Bir KöyPapazmmGünces" bü-
tün dünyada bir başyapıt olarak karşılandı. Profes-
yonel olmayan oyuncu kadrosu, görseJ yapıyı ta-
mamlayan müzik kullanımı gibi Bresson'a özgü bi-
çimsel özgünlükJerin yanı sıra günah ve kötülük
karşısmda çaresiz ve yenik düşen iyıliğin insani port-
resi de mükemmel bir doğrulukJa perdeye yansır.
Kendi esiriik anılannın da ilhamıyla, ünlü dire-
nişçi Andrea Devigny'nin idamdan kurtulmak için
hapishaneden kaçışını öyküleyen "Bir tdam Mah-
knmu KaçtT da, Bresson, bu fırar eylemini her tür-
lü duygusalhktan uzak bir tavırla, birebir yeniden
canlandırdı. Mozart'ın müziginin kullanımı ıse
hapıshaneye garip ve mistik bir gerilim veriyordu.
Bresson'un birdiğer gözde yazan olan Dostoyevy-
ki'den esinlendıği "Yankesid", tüm dünyada bir
başyapıt olarak coşkuyla karşılandı. Görünüşte an-
latılan, bir hırsızla, onu yakalamaya çalışan aman-
sız bir polisin hikâyesi olsa da, aslında sanatçı, bu-
rada da kötülükten iyiliğe doğru yolculuğa çıkan
ve bu degişimin bedelini anndıncı bir cezayla öde-
yen yankesicınin ahlaki dönüşümünü anlatır.
Bresson, 6O'lı yıllar boyunca yaptığı dört film-
de de, yine gözde yazarlannı ve gözde temalannı
tekrarlayarak sanatını benzersiz bir bütünlüğe ulaş-
tırdı. Bir ulusu kurtarmak için tannsal bir sorum-
lulukla kendini feda eden azize Jeanne d'Arc'ın
göstermelik yargılanışını, gördüğü ışkenceyi ve
> akılarak öldürülmesıni anlatan "Jeanne d'Arc'ın
Yargılanma»'', tarihsel veya dinsel bir film olma-
nın ötesinde, tarihi yeniden inşa eden ve dinsel
annmayı görüntüleyen yapısıyla dıkkat çeker.
Birsonraki filmı "RastgefeBalthasar^bireşek-
le. genç birçiftçi kızı olan Marie'nin benzerbirka-
den paylaşan öykülerini paralel bir çizgide anla-
tır. Tecavüze uğrayan ve dövülen Marie ile her
efendisinden ayn bir eziyet gören eşek Balthasar,
insanlığın ölûmcül günahlannın kurbanı olan iki
esir ruhun temsilcisidirler. Bemanos'un romanın-
dan yola çıkan 'Mouchette' adlı filminde ise, ben-
zer şekılde acımasız, ahlaksız ve günahkâr bir dün-
yada, kurtuluşu ölümde arayan genç bir kızın son
yirmi dört saatini, Katolik inancının sınırlannı zor-
layan bır sertlikle görûnrüler.
Yönetmenler okul olarak nitekndirdi
Çağdaş Parisdekorundageçen ve herikisi de Dos-
toyevski'nin metinlerinden uyarlanan "Taüı Bir
Kadın" ve "Hayalcinin Dört Gecesi"nde Bresson,
intihann tek çıkış olduğu bir dünyada aşkın ve
mutlulugun imkânsızltğını, renk unsurunun da kul-
lanımıyla neredeyse bir bilim adamı titizligiyle
yansıtıyordu.
Bresson, uzun yıllar üzerinde çalıştığı "Göhln
LanceJot'su" ile hayallerini gerçekleştirdi. Efsa-
nevi Kral Arthur, kansı ve şövalye Lancelot ara-
sındaki yasak ve tutkulu aşk geometnsini, tsa'nın
kayıp kâsesinin aranışı çerçevesinde resmeden us-
ta, iki büyük tutkusu olan edebiyat ve ahlakla iliş-
kisini de mûkemmel bir üslupla filmin yapısına yer-
leştirir.
Birgrup gencin, modern Paris'in tüketim ve ile-
n'şimsizlikle bıçımlenen dekoru karşısında ugradık-
lan yenilgıyi, din ve politikanın da yetersiz kaldı-
ğı bir noktada ıntiharla çözümlemelerini son de-
rece ytkıcı bir tarzda anlatan ve oldukça büyük
tartışmalar yaratan "Herhaide Şe>1an"ın ardından
Bresson, 80'lenn başlannda, bir Toktoy uyarla-
ması olan "Para" ile bu karanhk, sert ve acımasız
tavnnı sürdürerek, paranın ya da daha geniş bir ifa-
deyle kapitalizmin kurbanı olan bir insanın traje-
disıni ürpertici bir kesinlik ve zalim bir dogallık-
la yakalar ve yansıtır.
Bresson, neredeyse yanm yüzyıl boyunca aktif
olarak sinema yapmasına rağmen sadece 13 film
gerçekleştirdi, ancak bu yapıtlarla görenlerin der-
hal tanıyacaklan özel bir sinema dili oluşturduğu
için gerçek bir sinema dehası olarak kabul edildi.
Godard,Truffaut, Schrader, Malle gibi yönetmen-
lerce bir okul olarak nitelenen usta, ahlaki katılık
ile kadercilik arasındaki tutkulu mücadeleyi, ka-
ranhk bir inanç ve kefaret çemberinde veren sine-
masıyla alanında tek ve benzersiz bir dünya inşa
etmıştir.
înci Eviner'in 'Hiçbir Yer Gövde Burası' adlı sergisi Yapı Kredi Kültür Sanat Galerisi'nde sürüyor
ALİAKAY
Bu sergide İnci Eviner çağdaş sana-
tın yeni oluşumlan içinde farklı medyum-
lan, araçlan kullanıyor, suluboyalan ve
enstalasyonu ile Gündüz Kayra'nın çek-
tiği ve Eviner'in kurguladığı fotoğraf-
lan birleşririyor. Imgelerde hem tstan-
bul hem de Îstanbul olduğunu belli et-
meyen göruntüler, sergıye bir gızem ka-
tıyor. Uftık çizgisi; kendi içinde felsefî
olduğu kadar sanat tarihini de ilgilendi-
ren, bırbirleriyle aynşık bir şekılde du-
ran nesnelen aynı yüzey üzerine toplar-
ken neredeyse gerçeküstü ve hatta hıper-
gerçek olarak da adlandınlabilecek bir
yersiz yurtsuzlaşmayı gündeme getiri-
yor.
Hem ılerleyen hem de sabit kalan bu
çizgi, göreli ufuk ile mutlak ufuk ara-
sında var olan genlimı bir kez daha bi-
ze hatırlatıyor. Bu çızgi her şeye rağmen
şehrin sıluetıni bize verirken şehırden bi-
zi uzaldaştınyor ve siluetinin belirgin-
liği sayesinde de yaklaştınyor. Bu gel-
git tam da yersiz yurtsuzlaştıncı eylem
sayesinde kendısini belli ediyor. Nes-
neler ve albıno ve kara çocuklar yan ya-
na, üst üste ve hatta sırt sırta şehrin uza-
ğmda ikilı karşıtlıklar gibi kench'lerini me-
kânın üzerine varetmeye çalışıyorlar. Bu
trajik olduğu kadar melankolik ve va-
roluşsal boyut, Eviner'in fotoğraflann-
daki psıkanalitik-felsefi ve sosyolojik
okumayı sunuyor bizlere.
Melezleşmiş imgeler
Ikili karşıtlıklar bir bütün olarak de-
ğil de kendi eksiklikleri içinde varlıkla-
nnı koruyabiliyorlar. Sadece bir imge.
Bu imgenın içinde var olan ıkili karşıt-
lıklar ne bir sembol ne de bir yorumla-
ma biçimı: Sadece bir imgeyi mevcudi-
yete getiriyor. Okuma daha sonra müm-
^Hayvan-MeMn:
Heterotopyalarkün hale gelebilir. Okumanm yorurnu ya-
pılabılir; ama imgenın kendısi bir me-
tafor olarak durmuyor. Eksiltilmeleriy-
le ve ikili karşıtlık halinde gözüken ka-
ra-beyaz karşıtlığı, bize yorumdan çok
gerçeği hipergerçekmişçesine veriyor. Bu
hipergerçek ise şehrin kendi oluşumuy-
la ilgili ipuçlannı sunmaktan geriye kal-
mıyor.
Her biri bir imge olarak Eviner'in
"kurgu imgeteri" kendilerini var eder-
ken saklıyorlar: Yüzsüzler ve yüzleri
gözükebilenJer ışıkta bembeyaz paruyor.
Ufuk çızgısinın önündeler; ama çizgi, be-
denlerin üzerinde kendini belırgın hale
sokuyor. Ufuk, bedenlerin arkasında ol-
masına rağmen kendisini arka plandan
ön plana doğru taşıyor: tnsansızlaşıyor
o zaman fotoğraf.
Her şeyi ile bir mekân, bir topos ola-
rak şehrin ütopyasını ve umudunu yok
ediyor ve Mkfael Foacault'nun "hetero-
topyalarT ile yakınlaşıyor. Emeğin ve
umudun sömürüsü, şehir içinde hetero-
topyanm parçalan olarak yan yana du-
ruyorlar Ütopyanın sonu. Aynşık bir-
lıktelikler. Ölü balıklar, yüzsüz çocuk-
lar, şeffafbalonun üzerinde arkadan gö-
rünen biroyuncak bebek. Smırlann yer
değiştirdiği dünyamızın sıkışanlan. Yan
yana olduğu kadar birbirlennden haber-
siz, bağımsız, sadece bedenleri var. Ruh-
suzlaşan bir imgenin tümel ruhu içine
sıkışıyorlar.
Eviner, heterotopya yerine melezleş-
miş imgelerden söz ediyor. Hayal gücü-
nün gerçek ile kanşımı, yukanda ele al-
dığımız gibi sadece hipergerçegi veri-
yor. Varlıksal farklann kınlganlığı diyor
Inci Eviner. Tam da bu anlamda beden-
lermekânın içinde sadece varhklannı if-
şa etmeye çalışıyorlar. ama eksilerek
yok olmuyorlar; tersine çoğalıyorlar,
ürüyorlar ve yeniden üretiyorlar. Bu, sı-
kışmadan başka ne olabilir. Her şeyin yan
yana ve arka arkaya olduğu birtoplum-
sal degişimin değişmez kurallan içinde
sadece "konumlanryorlar".
Minör ve majör birtikte
İnci Eviner çağdaş sanata ait "sihne
olgusuyb" (F. Bacon) ışlerliğine felsefı.
olarak GiDes Deieuze'ün "'eksifcrk" ço-
ğalttığı nekahat devresini aynı anda dü-
şünmüşe benziyor: Kelime ağzından çı-
kıyor Yersiz yurtsuzlaşma. Toplumsal
ve medyatik olanı da okuyoruz İnci Evi-
ner'in ağzından: "Ben kendi coğrafyam-
da kendi sefaletime. reality sho*>lardan,
hayır kıırumiannın gösteriierinden,psi-
ko-dramlardan; her nıriü ideolojinin
kuHannn abnı ohnuş,sakatbnmış kadm,
erkek, çocuk gövdelerinden ulaşmaya
çanşıyoruın''dıye yazıyor. Eksıltme sa-
katlama değil, sakatlıktan kurtarma için
gerekli bir eylem. Anndırma ve fazla-
lığı yok etme, minimalize etme, azınlık-
laştırma; tüm bunlar sefaletin çıkış yol-
lan olarak gözüküyor. Bu "gövdeter" sa-
yesinde "kendi sefatetine ulaşryor" sa-
natçı. Birtürgörüngübılim gibi duruyor
ve geçiş, yöneliş ve özne-nesne birlik-
teliği.
Iç içe geçme diyordu Merieau-r>»nty.
Kurgu imgeteri kendilerini
Burada da bedenler iç
içe geçmişler. Varhkla-
n bır tür "iç içe geç-
me"nin estetiği olarak
duruyor. Karşıtlıklar
birbirine girdiğinde ise
artık albino ile karanın
aynı anda var olabilme
ihtimallerini düşünme-
ye başlayabiliyoruz
Dışlama değil. içeri al-
ma, yeni toplumsal de-
netleme mekanizma-
sını sanki belgeliyor.
Ufiık o bakımdan il-
ginç olarak duruyor, o
kadar göreli ki, içen-
si ve dışansı birbirine
kanşıyor, müphemleşıyor: İnci Evi-
ner'in yazdığı gibi "melezleşiyor''.
Bu, tam bir ıkili karşıtlıklardan aynl-
ma ve yan yana gelme mantığını gün-
deme getiriyor: Kara-beyaz yan yana
olduğu gibi, fotoğraf, suiuboya ve ens-
talasyon yan yana: Minörve majörün bir-
likte işlediğinı görüyoruz. Kenar ma-
halle olarak Esentepe ve kenar çocuk-
lar olarak esmer-albino çocuklarla su-
luboyalardaki hayvan- oluşlar hem siya-
si olarak bir azınhk-oluşu hem de mi-
nörlüğü sergiye taşjyorlar: Cinsellik ve
hayvan-oluş birhkte işlerlik kazanıyor-
lar. Travesti ayakkabılan ve ölü balık-
lann kavanozlardakı hali. enstalasyo-
nun arkasında bellekle birlikte incileri
de bize verdığinde, sanatçının adı ve
nesnelen arasındaki adsızlaştırma eyle-
mini bir kez daha ortaya koyuyorlar.
Ayakkabılar kime ait? Balıklan kim öl-
dürdü? Kim kavanozladı. Sanayi toplu-
munun ıçindeki "yabancüaşma" ve "me-
talastnanm" iktisadi boyutlannın sana-
yi- sonrası ekolojik denge bozukluğu
mu? Ekosistemin yok edilmesi nasıl sa-
dece insani olarak degil hayyani olarak
da kendisini gösteriyor; İnci Eviner'in
adı da enstalasyonun içinde nesneleşi-
yor.
Belleği koruyan ve kesılmış belleğe
zamk vazifesi gören "inciler", sanatçı-
nın kendi oluşumunu sağlayan bellek
olarak karşımıza çıkıyor. Kenar bir bel-
lek, ikili karşıtlan olduğu gibi kent, in-
san ve hayvanı da iç içe sokarak aynşık
birlikteliği ileri doğru fırlatıyor.
IŞILDAK VE YELPAZE
ATtLLA BİKKİYE
Yeni Mif ler
Masallara da, efsanelere de "inanmanın" tüke-
nişini yaşıyonjz; onlan kendi gerçekliğimizin dışın-
daymışız gibi görüyoruz. Günter Grass'ın, söyie-
diği gibi "...yenidavranışyeteneksizJiğimizdenken-
dimizi modem şamanlanmızın ellerine bırakıyoruz:
Bilgisayariara."
Etrafımızj yeni mrtler sardı. Iryada'nın büyûsön-
den değil Internet'in çekiminden söz ediliyor.
Anlatı, birinin bir diğerine bir şey anlatması, va-
roluşumuzun en büyük kanıtıydı. İlk mitler, efsane-
ler, masallar anlatıyla kuşaktan kuşaga, asırdan ası-
ra taşınmadı mı?
Sonra anlatı kendine uygun en güzel eşini, yazı-
yı buldu. Anlatı ile yazının evliliğinden edebiyat doğ-
du ve edebiyat tüm mitleri, masallan, tüm metinle-
ri yüreğinde ve akJında taşıyarak getırdi.
Ne var ki, yeni mrtler çıktı ortaya. "Herkesi" ken-
dine dahil eden mitler çıktı ortaya. Oysaki, Ifyada'ya
ya da Binbir Gece Masallan'na "dahil" olamazsj-
nız; çünkü büyüsü bozulur. Ama aniatırsınız anla-
tabildiğiniz kadar, yazarsınız yazabildiginiz kadar;
yeni metinter üretebilir, yeni metinsel dönüşümler
yapabilirsiniz, yapabildiğiniz kadar.
Yeni mitlerimizden Internet'te, insanoğlunun yüz-
yıllardırsüren varoluşsal özelltği anlatı, yenni "çet'e
bıraktı. Kötü bir dille. Çünkü edebıyatın yerini "ye-
ni edebiyatlar" aldı. Çünkü yaşam şiirini yitirdi. Aşk-
lar yapaylaştı.
Tüm bunlann sorumlusu modemite mi?
Modemiteyi/modernliği eleştirmeyecek miyiz?
Dünyada olduğu gibi tartışmayacak, onu sorgula-
mayacak mıyız?
Milyonlarca insanın öldüğü ve öldürüldüğü, yüz-
yılın başında ve ortasında yaşanan ıkı dünya sava-
şı, faşizm vb. ne zaman çıktı?
Akfı mutlaklaştırmanın sakıncalan vardır, hiç kuş-
kusuz ki. Aklı katı btçimde mutlaklaştınrsanız akıl-
dışt, akla-aykın bir durum alıp Hitter otur sonunda.
Akıl, akılcılık doğru bir serüven izlemedi ne yazık ki!
•••
Günter Grass, "E Kûltûr ve Edebiyat" dergisinin
mart sayısındaki "Mit ve Edebiyat" başlıklı, özgün
ve farkiı bir bakışın yer aldığı yazısında şöyle diyor
"...Herseferinde daha dar bir akıl kavramının içi-
ne düştûk, tüm risklere dayanıklı, sözde akılcı bir
üslup görüntüsü altında, sadece ev içinde dolaş-
ma akıldışılığı kuruldu, en üst noktası ileıieme mh
&'. Bu nedenle akıldan gözü dönmüş bu yeni akıl-
dışılığın kılıfı da tomurcuklan farklı ideolojilerin kış
bâhçe/erinde görûnen her türlü mitin kanşımı; öy-
le ki başan kavramı (çalışmayı idealize eden aynı
çizgidekj mitlerie) sınıfsız varsayılaniardan çoğul-
cu görünenlere kadar tüm topluluklann ortak sıfa-
ft haline geldi.
Ve akıl artık tövbe etmeye niyetli değil. Fransu
devriminden önce tannsallaştınlıp, Avrupa Aydın-
lanmacıhğının baştacı olarak yüce/tilmesi ve arka-
sından, devrim yıllannda mabet ve tapınaklarayer-
leştinlmesinden beri akıl, tıpkı b'ızim ileheme dû-
şüncemiz gibi mit kategorisine yükseldi: De$an\}
anlaştlan akıl. Şimdi derin bir melankoli durümüna*
düştü ve bu yüce konumda kendini iyi hissetme-
diği için onu mutlu edecek haplar yazılmasını isti-
yor kendisine." (Çev: Bülent Kale).
Yine aynı yazısında ünlü yazar, son zamanlarda
Camus'nün Sisyphos Söyleni (Türkçesi: Tahsin
YüceJ) adlı deneme kitabtnı yeniden okuduğunu, ken-
dini tannlar tarafından sonsuza kadar cezalandınf-
mış Sisyphos'un kahramanca uyumsuzlugunda .
bukjuğunu yazıyor.
Bilindiği gibi, bu efsanede Sisyphos, bir kayayı
durmamacasına bir dağın tepesine kadar yuvarla-
yıp çıkarmakla cezalandınlmıştır. Tepeye çıkardığı
zaman, kaya tekrar aşağıya yuvarlanır ve Sisyphos
aynı işi tekrariar; sonsuza kadar...
Sisyphos'un öyküsü oldukça uzun, Camus onun
daha çok taşın düşüşünden sonraki anıyla ilgilenil-
diğini söyler. Taş birkaç saniyede ovaya iner. Adam
arkasndan bakar, -o an- sıkmtlı, ama btlinçti bir adam-
dır; Camus bu yüzden onu "trajik" bir kahraman ola-
rak gösterir.
Camus krtabı ikinci Dünya Savaşı'nda, 1942'de
yazmıştır. Sisyphos'un yazgısını, tüm hayatını, ay-
nı işte çalışan işçitere benzetir. Büyük bir uyumsuz-
luktur; ancak bilinçli olduğu anlarda "trajik" oldu-
ğunu söyler.
• • • • '
Çoğu zaman anlatmayı beceremezsek de, hepi-
mizin, herolayın, hernesnenin, her^ey'in bir öykü-
sü vardır öykü olduğu sürece bir anlatı da olacak-
tır.
Ancak anlattnın btttiği yerde, öyküler, masallar, ef-
saneler de brtecektir ister istemez. Kimbilir, belki de
Sisyphos Söyleni, "artık kuilanılmaz mitler depo-
st/'na atılacaktni
ÇMi oyuncu 6ong U,
asılsc habere' savâf açıyor
B PEKİN -Çınli sinema yıldızı ve hükümetin atama
danışmanlığını üstlenen Gong Li, Çin basınma katı
yasaklar konulması gerektığini, yaptığı bir basın
toplantısıyla bildirdi. Asılsız ve ne dediği belli
olmayan bir habere konu edildiğini açıkJayan
oyuncu, basının davranışlannı ve yazılannı
ayarlayabilecek yönerimsel bir uygulamanın olması
gerektiğini ve iftiralara karşı gazeteleri
kapatabilmek gibi önlemlerin alınabilmesini önerdi.
Uvaneff ve Farandoupi
Amer8(a'da konser veriyor
• ANKARA (AA) - Zülfû Livanelı, yann New
York'ta Maria Farandouri ile birlikte konser verecek.
Broadway'deki Tovvn Hall salonunda gerçekleşecek
olan konserde, Al Di Meola, Uhan Erşahin ile
Night Ark topluluğundan Ara Dinkjiyan da :.
Livaneli'nin yapıtlannı yorumlayacaklar.
Türkiye'den Halil Karaduman, Ferhat Livaneli, "'/
Göksun Çavdar, Erdal Akkaya ve Almanya'dan
konuk olan Henning Schmidt, Volker Schlott ile Uli
Moritz'in yer aldığı orkestra Livaneli'ye
eşlik edecek.
AJam Dehm bvlçre vatamfaşı
• PARİS (AA)- Fransa'nın ünlü sinema oyuncusu
Alaın Delon, Cenevre'de düzenlenen bir törenle
Isviçre vatandaşlığına kabul edildi. Delon, 1985
yılından bu yana zaman zaman yaşamını Cenevre
yakınlanndaki villasında geçiriyordu. Fransız
oyuncunun eylül ayında yaptığı başvuru üzerine,
Cenevre yakınlanndaki Chene-Bougeris belediyesi
ünlü oyuncunun Isviçre vatandaşlığına geçmesini
onaylamıştı.