16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
S ŞUBAT 2000 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 Istanbul Suadiye'de yol vermediği gerekçesiyle Prof.Dr. Kerem Doksat'ın eşine, sözlü ve fiili saldında bulunan 34 TF3911 plakalı otomobildeki "şahıs", Içişleri Bakanlığı'nın talimatı üzerine polis tarafından üç gün içinde bulundu ve savcılığa sevk edildi. Içişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada Doksat ailesinin, "şahıs" hakkında Bostancı Polis Karakolu'na yaptğı /% şikâyetin üç hafta Q boyunca sonuca ulaştınlmaması ve karakola telefon edildiğinde Doksat ailesinin yüzüne telefon kapatılmasıyla ilgili şikâyet konusunda da aynca soruşturma başlatıldığı bildirildi. Bektronik posta: somGposta.cumhttfiyetcoin.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Başbakan Bülent Ecevrt, bir valiye el öptürmüş... "Sırada. ibrikle su döktürmek var!" ıllar boyu sabahtan akşama kadar şeriat için çalışıyorlar. Her gece birer şeriatçı olarak yatıyorlar. Ama bir sabah demokrat kalkı- yorlar; ne de çabuk değişiyortar. Inanılır gi- bi değil, ama birilerini de çok güzel inandınyoriar... Neymiş, "siyasi partilerin dinle ilgisi ancak, din hür- riyetine gösterdikieri samimi alakayla sınınV'ymış. Neymiş, "şeriat devleti diyenler ciddiye alın- maz"mış... Neymiş, "dine en büyük zaran yine 'din partisi' ve- rir"miş... Bunları söyleyenler düne kadar din ticaretiyle si- yaset yapanlar. Ama bakıyorsunuz, bir sabah kalk- tıklannda şıpm işi "demokrat" oluvermişler. lyi, güzel de demokrat olmak için ne yapmışlar? Hiç! Lafla peynir gemisi ne kadar yürürse, sözle de o kadar demokrat olunur; olsa olsa ancak sözüm ona demokrat, sözde demokrat olunur. Kaldı ki, siyasi Tapulu arazi partilerin dinle ilgisini din hürriyetine gösterdikieri sa- mimi alakayla sınırlandırmak için demokrat olmak yetmez... Laik olmak da gerekir. Demokrasinin ve laikligin aynlmazlığı burada yatar. Din hürriyetine gösterilen "samimi alaka" tüm din- lere saygıyı ve tüm mezhepleri eşit biçimde kucak- lamayı gerektirir. Bir sabah kendilerini demokrat ilan ederek uya- nanlar, bugüne dek kendi mezheplerinden, tarikat- lanndan, cemaatlerinden olmayanlan ne kadar ku- cakladı acaba? örneğin, Alevilerin inanç hürriyeti- ne ne kadar saygılı oldular? "Dine en büyük zaran yine 'din partisi' verir" sö- zünü edenler, sözlerinde samimi iseler önce dönüp ektikleri tohumlan temizlesinler... Toplumun önüne "temiz" çıksınlar... Malum, temizlik tt iman"dan gelir! Camileri, minareleri, kubbeleri, savaş araçlanyla özdeşleştireceksin sonra "sosyal içerikli" film senar- yolanndakı diyaloglan çağnştran bir üslupla "demok- rasiyi içselleştirdim" diyerek işin içinden çıkacaksın... Haydi canım sen de! Yeşilçam'da bile bu kadar rol kesilmez! Şeriatçı bir gazeteye verilen demeçler, başka bir şeriatçı gazetede eleştirilince ortaya çıkan "yol ay- nmı", demokrasinin ortaya çıkması ise vay o demok- rasinin haline... Ortada tüm çıplaklığı ile duran gerçek ise büyük kongrenin kulisi... Iktidara kanlı mı kansız mı gele- ceklerinin hesabını yapanlar şimdi kendi iç iktidar- ları için demokrasili mi olsun, demokrasisiz mi ol- sun, bunun hesabını yapıyorlar. özde şeriatçı sözde demokratlann hesabı da ta- pulu araziye gecekondu kurabilmek! Hepsi bu... Haraç Küçükçekmece Menekşe'de gölle denizi bağlayan derenin kıyısından kamuya açık yeşil alana girip de otomobilini yol kenanna park eden vatandaşlann yanına hemen biri peydahlanıyor ve "Ya bizim çaybahçesinden bir şey içeceksiniz ya da otopark parası vereceksiniz" diyor. SESSÎZ SEDASIZ (!) NURlKURTCEBE Ayasofya Muduru'nu neden surdüler? istanbul Arkeoloji Müzeleri Müdü- rü iken Ankara'ya Anrtlar ve Müzeler Genel Müdürü yapılan Alpay PasinH'nin pek hoşlanmadığı ve Kültür Bakanı Istemihan Ta- lay tarafından Istanbui'dan Trabzon'a tayin edilen Ayasofya Müzesi Müdürü AN Kılıçkaya görevın- den neden alındı? Doğru yanıt hangisi olabilir 1- Ayasofya Müzesi'ndeki resto- rasyon çalışmalannı kimseye ödün vermeden bilimsel kurul kararian dog- rultusunda yaptırdığı için. 2- Müze lojmanını, lojman olarak keyfince kullanmayıp araştırma ve dokümantasyon merkezine dönüş- türme çalışmalannı başlattığı için. 3- Personel yetersizliğini müze der- neği kanalıyla 11 işçi çalıştınp aşarak müzenin ziyarete kapatılmasını önle- diği için. 4- III. Mehmet'in türbesini onarmak için müze derneğinden 7 milyar lira kaynak yarattığı için. 5- Ayasofya Müzesi'nin dış aydın- latmasına müze demeğinden 1 mil- yar lira ayırdığı için. 6- Kültür Bakanlığı'na Müze Kurtar- ma Kazıları Sempozyumu için müze derneğinden 500 milyon lira verdiği için. 7- Müze demeginin bankadaki na- kit parasını 22 ay içinde 8 milyar lira- dan 55 milyar liraya çıkardığı ve 1999 yılında dernek adına devlete 30 mil- yar lira vergi ödediği için. 8- Müze derneğinin paralannı kişi- sel harcamalannda ve bürokrat ağır- lamalannda kullanmadığı için. 9- Kültür ve tabiat varlıklannı koru- ma konusunda adı "korumacrya çık- tığı için. 10- Arada bir Cumhuriyet gazete- sinde makale yazdığı için. Dogru yanrt: Hepsi. GORUŞ Prof. Dr. NECLA ARAT Ateş Düştüğü Yeri Yakar Avusturya'daki Nazi yanlısı aşınsağcı "Özgüriük Partisi"nin yüzde 27 oy alarak parlamen- toya girmesi ve muhafazakâr- larla koalisyon oluşturma olası- . |tğı hem halkın bir kesimini hem de Âvrupa Birliği'ni birbirine kat- tı. Seçim kampanyası sırasında tüm söylemini ırkçılık ve ya- bancı düşmanlığı üzerine ku- ran Joerg Haider'in ise ne ken- disini yuhalayanlara ne de çü- rük yumurta fırlatanlara aldırdı- ğı var. O, sonunda iktidara or- tak olmanın, partisi ve ideoloji- sinin yaygınlaşması için ne an- lama geleceğini bildiğinden yü- zündeki donuk gülücüğü hiç eksik etmeden her türlü haka- ret ve dışlanmaya "eyvallah" di- yor gibi. Çünkü, şimdi iktidar ortağı olmanın bir sonraki seçim- lerde iktidar olmaya atılan bir adım olabileceğini de keyifle düşünüyor. Avusturya Cumhurbaşkanı Thomas Klestil'in kendisine sunulan hükümeti yalnızca ırk- çı iki bakanın değiştirilmesi ko- şulu ile kabul etmesi, tepkileri daha da arttırdı. Örneğin: Ame^ rika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı Albright "Avrupa'nın aşın sağ kaygısını paylaştıklan- nı ve gerekirse uygun önlemle- rin alınabileceğini" dile getirdi. Demek ki, Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri Av- rupa'da bir radikal sağ partinin hükümete katılmasını, seçimle gelse bile içine sindiremiyor. Kuşkusuz, bunun haklı tarih- sel-toplumsal nedenleri var. Yabancı düşmanlığı ve ırkçılığı ile ün kazanan Adotf Hitler de 1933'te seçimle Almanya'nın Başbakanı olmuş, ama bir kez iktidan ele geçirdikten sonra ne anayasayı ne de hukuku tanı- mıştı. Sonunda bütün dünyayı kan ve ateş içinde bırakan 2. Dünya Savaşı'nı başlatan Hitler, altı yüz bini aşkın Yahudiye soy- kınm uygulayarak insanlık tari- hinin en acı ve ırtanç verici olayını yaratmıştı. Bu acılan ve ayıplan yaşayan Avrupa, şimdi, Sütten ağzı yanan yoğurdu üf- lerdeyer" örneğindeki gibi Hit- ler benzerlerine büyük bir kuş- ku ve kaygı ile bakıyor. Çünkü, o sıralarda "afeş düştüğü yeri yakmış", aynca okyanusu aşa- rak Amerika Birleşik Devtetleri'ne de sıçramıştı. Demokrasi bilinci olan ve demokratik değerlere önem veren herkes, demokrasinin kendini savunma hakkı oldu- ğunu kabul etmeli ve gerçekte "demokrasiyi referans olarak al- mayan", ama alabildiğine kul- lanan aşın sağcı ya da dinci partilere iktidar olma şansını vermeme konusunda önlemler almalıdır. Türkiye'de Islamcı eğilimleri ve "şeriat devleti" hevesieri bi- linen kişilerce kurulan Milli Ni- zam Partisi'nin, Milli Sela- met'in ve Refah Partisi'nin (ya- ni sürekli ad değiştiren aynı ör- gütün) kaygı ile karşılanması- nın toplumsal-tarihsel neden- lerini bir türlü anlamak isteme- yen Avrupa ve bir ölçüde de Amerika Birleşik Devletleri, ken- di demokrasilerini tehdit altın- da görünce ivedi önlemler alma- yı düşünüyoriar. Ama Türkiye'nin laik-demokratik cumhuriyeti ko- rumak için aldığı önlemleri ev- rensel insan hakları smamasın- dan geçirmeden edemiyorlar. Geçen aylarda üniversiteieri- mizde "türbanlı" öğrencilertür- ban yasağını protesto ederken istanbul'daki iki üniversitede, Amerika'da Devlet ve Din ko- nusunda bir konferans veren Amerikalı bir siyaset bilimci, bu konferansının sonunda "Ame- rikan okullannda her öğrenci- nin istediği giysilerya da sem- bollerie sınıfa gelebildiğini, bu- nun Amerikan özgühükçü de- mokrasisinin bfrgereği olduğu- nu" dile getirdi. Ne var ki Ame- rika'da bir "din devleti" oluş- turma tehlikesinin bulunmadığı- nı hepimiz biliyoruz. Aynca, Gü- ney eyaletlerindeki Amerikan okullannda zenci karşıtı ırkçı öğrenciler, o yüzlerini örten ku- kuletalı garip giysileri ve sim- geleri ile sınıflarda oturmak is- teselerdi, federal hükümet ya da eyaletler acaba nasıl bir ön- lem alırlardı sorusunu da sormak lazım. Çünkü, Amerika'da asıl tehlike ve tehdit ırkçılık; tıpkı Avrupa'da asıl tehlike ve tehdi- din faşizm; Türkiye'de de radi- kal dincilik olduğu gibi... Demek ki "Ateş, gerçekten düştüğü yeri ve ancak düştüğü zaman yakıyor." Atasözlerinde yaşamdaki deneyimlerden da- mıtılmış ne güzel iletiler var de- ğil mi? KİM KİME DUM DUMA BEHIÇAK behicakijiturk.net ÇtZGÎLtK KÂMİL MASARACI TARİHTE BUGÜN MVMTAZ ARIKAS 9 Şubat DOSTOYEVSKİ'NIN OLÜMÜ.. romancı 1881'D£ BUGÜN, 8US ROMAHClSl FİYObOR Mİ- HAYLOVÎÇ OOSTOVEVSKİ, 60 YAŞINPA, SEN PE- TERSBURÇ'DA (ÇİMDİKİ UHİNGGAD') ÖU3Ü. YAiMIZCA K£NDi ÛUCBSİNİN DEĞİL, DÜNYA EDE BİYAT VE DÜŞÛNÛNÜK OE EN BTKİÜ ICİŞİLE- fZİNOEN OLAN OEV m2ARJN ROMANlARl, FBLSE- FEDEN ÇOK İNSAN PSİKDLOTİSİNE A61RL1K. VEON YAP/TtA/SOfe. HIHİSTİyAHUK İNANÇLARlfJA BAĞLI OLAN OOSmYEVSld, ÖZEUJKCe, 6ÛNAH, SUÇ VE VİCDAN AZASI 3/S/ tiOMULAfiDA İNCE RUH 8ET/MLEMELE%İYLE BÜYÛIC ÜN YAPM/Ç- TlR. SON YAZOIĞl ROMAN/ "/CAIZAMAZOF: MRpe$L£R'DoCrOYEVSKİ'NÎN ÖNEM VER- OİĞİ ŞEYLEfZİN RETROSPEKTİF BİR. TOPLA MtOt/? DEUE&İÜfî.. ö/üm Çelenk bağışlarınız için TEMA Sevdiklerinizi Fidanla Yaşatın (0212) 284 80 OO (O212)268 39 94 ANKARA 22. İCRA DAİRESİ'NDEN GAYRİMENKULÜN AÇIK ARTTIRMA ÎLANI DosyaNo: 1999/522 Satılmasına karar verilen gayrimenkulün cinsi, kıymeti, adedi, evsafı: Ankara, Çankaya ilçesi, Murat Mahallesi'nde, tkizdere So- kağı, 6 kapı nıunarah binanın bulunduğu yere rastlayan ve imann 5218 ada, 21 numaralı parselini teşkil eden 562 m2 miktarmdakı kargir apartmanın 18/100 arsa paylı 2. kat 5 numaralı çatı aralı alt katında 3 oda, salon ve üst katında 1 oda, banyo ve terastan müteşekkil 185 m2 kullanım alanlı dubleks mesken bir borç nedeniyle açık arttırma suretiyle satılacakîır. Geniş evsafi dosyada mevcut bilirkişi raporun- da açıklanmıştır. Takdir edilen kıymeti: 44.755.180.250 TL,% 17KDValıcıyaaittir. Satış şartlan: 1-Satış, 28.3.2000 günüsaat 14.20'den 14.30'a kadar Adliye mezat salonunda açık arttınna suretiyle yapılacak. Bu arttırmada tahmin edilen kıymetin yüzde 75'inı ve rüçhanlı alacakjılar varsa alacaklan mecmuunu ve saöş masraflannı geçmek şartı ile ihale olunur. Böyle bir bedelle alıcı çıkmazsa, en çok arttıra- nın taahhüdü baki kalmak şartıyla 7.4.2000 günü aynı yer ve aynı saatte ikinci arttırmaya çıkanlacaktır. Bu arttırmada da bu miktar elde edilememışse gayrimenkul en çok arttıranın taahhüdü saklı kalmak üzere arttırma ilanında gösterilen müddet sonunda en çok arttırana iha- le edilecektir. Şu kadar ki arttırma bedelinin malın tahmin edilen kıymetinin yüzde 40'ını bulması ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan alacaklann toplamından fazla olması ve bundan başka paraya çevinne ve paylaştırma masraflannı geçmesi lazımdır. Böyle fazla be- delle alıcı çıkmazsa satış talebi düşecektir. 2- Arttırmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen kıymetin yüzde 20'si nispetinde pey akçesi ve- ya bu miktar kadar milli bir bankanın teminat mektubunu vermeleri lazımdır. Satış, peşin para iledir, alıcı istediğinde 20 günü geçmemek üzere mehil verilebilir. Tellaliye resmi, ihale pulu, tapu harç ve masrafları alıcıya aittir. Birikmiş vergiler satış bedelmden ödenir. 3- Ipo- tek sahibi alacaklılarla diğer ilgililerin (*) bu gayrimenkul üzerindeki haklanm hususiyle faiz ve masrafa dair olan iddialaruu dayanağı belgeleri ile on beş gün içinde dairemize bildirmeleri lazımdır. Aksi takdırde haklan tapu sicili ile sabit olmadıkça paylaşmadan hariç bı- rakılacaklardır. 4- Ihaleye katılıp daha sonra ihale bedelini yatırmamak suretiyle ihalenin feshine sebep olan tüm ahcılar ve kefllleri, tek- lif ettikleri bedel ile son ihale bedeli arasındaki farktan ve diğer zararlardan ve aynca temerrüt faizinden müteselsilen mesul olacaklardır. İhale farkı ve temerrüt faizi aynca hükme hacet kalmaksızın dairemizce tahsil olunacak, bu fark, varsa öncelikle teminat bedelinden ah- nacaktır. 5- Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin görebihnesi için dairede açık olup masrafı verildiği takdırde isteyen alıcıya bir ör- neği gönderilebilir. 6- Satışa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacaklan, başkaca bilgi almak isteyen- lerin 1999/522 sayılı dosya numarasıyla müdürlügümüze başvurmalan ilan olunur. 27.1.2000 (*) îlgililer tabirine irtifak hakkı sahipleri de dahildir. Basın: 5403 . • • PANO DENİZ KAVUKÇUOGLU Yanlış Olan Kim?(2) 195O'Iİ yıllar Anadolu'nun yerimli topraklannın rant birikimini "sanayi senvayesi"ne dönüştürmek kara- nyla yola çıkan "toprak ağalan"nın Istanbul'a göç yıl- lanydı. Mülkiyet ilışkileri açısından Batı Avrupa'nın kla- sik feodal yapılanrnalanndan farklılıklar gösteren, "ken- dine özgü" bir derebeylik düzenine; ırgatlığa, mara- balığa, yarıcılığa dayanan tanm üretiminde "makine- leşme" ile birlikte toprağın verimliliği de artmıştı. İs- tanbul ve çevresinde, özellikle Kartal - Izmit hattında mantar gibi hızla üreyen, büyük çoğunluğu Amerikan yatınm fonlannca desteklenen yabancı ortaklı montaj sanayiinin yerli sermayesi, "makineleşen ama kapita- listleşmeyen", kapitalistleştirilmek istenmeyen tanm üretimiyle besleniyordu. Gün, kırda da kentte de, siyasette de, ekonomide de toprak ağalannın günüydü. 1950'li yıllara damga- sını vuran politikalann başını da yine bir "toprak be- yi" olan Başbakan Adnart Menderes'in çekmesi bir raslantı değildi.Yüzde 85'i tanmda çalışan, topraktan beslenen Türkiye toplumu, sosyo-kültürel yapısı ge- reği, belirleyici kısıtlamalarla da olsa temsili demok- rasiye geçişte kendini, kendinden bildiği, adına hare- ket edeceğine inandığı siyasal güçlere teslim etmişti. Türkiye'nin sanayi kapitalizminin "öze/seWöa/"-biriki istisna dışında-, kırsal ilişkilennden bilinçli olarak kop- mamış "fopra/caöa/an"tarafındankumluyordu. "Ağa- lık" geleneginden gelen davranış biçımleri salt ekono- mik yaşama degıl, siyasal, sosyal, kültürel yaşama da yansıyacaktı. Yoksa toplum kapitalistleşme sürecini ya- şarken altyapı kapitalistleşip "modemleşirken" üstya- pının tam tersi bir gelişme göstermesini, giderek da- ha da "muhafazakâriaşması"n\ nasıl açıklayabilirdik? Türkiye'nin siyasal yaşamını ilerdeki yıllarda da bu "çelişki" belirleyecekti. Batı demokrasileri, ekonomideki özgürlükçü anla- yışın üstyapıya, bilince, siyasete yansımasıyta ortaya çıkmıştı. Demokrat Parti iktidan da, ondan sonra ba- şa gelen benzerleri de bu demokrasilere özeniyorlar, bu demokrasileri örnek gösteriyorlar, ama ekonomi için vazgeçilmez gördükleri, savunduklan "liberalizm"\, toplumsal ilişkilerden, siyasal yaşamdan uzaktutmak için ellerinden ne gelirse yapıyoriardı. Çektiği eza ce- fa açısından "sol" muhalefet için ülkede değişen hiç- birşeyolmamıştı. 1930'lu, 194O'lı yıltann tek partili "te- kelci devlet kapitalizmi"nm baskı yöntemleri, 1950'li yıllarla birlikte "köylü kırması komprador kapitalizmi" tarafından devralınmıştı. Sosyalist partilere, sosya- listlere, solculara yine hayat hakkı tanınmıyordu. Ya- zarlar, gazeteciler, sanatçılar, aydınlar, işçileryine bas- kı görüyor, her sol parti girişimi yine topiu tutuklama- lara yol açıyordu. Yalnız onlar değil, nüfusun büyük çoğunluğu da "merkezi-feodal" bir imparatorluğun enkazı üzerinde modern bir devlet kurmayı başarmış öncü küçük bur- juva aydın kadrolarının başlattığı devrimin, tanm üre- timine egemen olan kapitalizm öncesi üretim ilişkile- rini, dolayısıyla da derebeylik üstyapısını tasfiye ede- cek bir "demokratik devrim"\e tamamlanamamasının sancılarını çekiyordu. İşin tuhaf yanı, içinde büyük köyler, kalabalık köylü nüfuslar banndıran, alabildiği- ne geniş, verimli bu tanm topraklannı elinde tutan top- rak ağalannın geçmişe uzanan köklü bir mülkiyet ge- lenekleri de yoktu! "Bizimkiler", Avrupa'daki feodal mülkiyet ilişkilerinden farklı olarak ya Osmanlı merke- zi yönetiminin kendilerine verdiği "geçici" zilliyet hak- lannı türlü kaşkarikolarla ebedıleştirerek ya da el ko- yarak gasp ederek sahip olmuşlardı o topraklara... Demokrat Parti ile birlikte pariamento çoğunluğu bun- lara geçince, "toprakreformu"nun da, demokratikleş- menin de hiçbir şansı kalmamıştı artık Türkiye'de. Kente göçmüş kır kökenli kapitalistlerle kent köken- li solculann ilk tanıştığı yıllardı o yıllar. Balkan göçme- ni tütün, deri işçileri; matbaacılar, tornacılar, hekimler, üniversite öğretim üyeleri, aydınlar Anadolu'daki gün- cel derebeylik ilişkilerini, toprak ağalannı 1950'lenn or- talanndan itibaren Mahmut Makal'la, Yaşar Kemal'le tanımaya başlamışlardı. "Bizim Köy'den, Tene/ce'den, "Ince Memed"den tanıdıkları bu "tip"\er birden Istan- bul'da -üstelık kapitalizmin temsilcileri olarak!-, kar- şılanna çıkıverince şaşırmışlardı. Dr. Şefik Hüsnü'le- rin, Dr. Hikmet Kıvılcımlı'lann, Reşat Fuat'lann, Meh- met Ali Aybar'iann geleneksel sınıf bakışlanna öyle aykırı, öyle ters düşen "tipler"di ki bunlar... Sosyoloji biliminde tarifine rastlanmayan yeni bir "sınıf doğu- yordu Türkiye'de. Bu yeni sınıf gelişip güçlendikçe, ken- di karşıt güçlerini de yaratacaktı doğal olarak. "Lümpenlik" mi, hayır! SerdarTurgut'un Hürriyet'te sık sık yinelediği ve nedense hep "so/"a, "solcular"a yakıştırdığı, aslında ise hem Alman dilinde hem de Marksist terminolojide tek bir sosyal sınıf aidiyetinden, tek bir ideolojik görüş yandaşlığından bağımsız ola- rak "sınrf bilincinden yoksun", "yönsûzleşmiş", "pa- çavralaşmış" tüm bireyleriçin kullanılan "lümpen" söz- cüğü (Bak: VVahrif, Deutsches VVörterbuch) içerdiği an- lamla, ne bu köylü kırması komprador kapitalistlerin, ne tek parti döneminde devlet eliyle semirtilmiş zen- ginlerin, ne ticari sermayeye egemen azınlık burjuva- zisinin ne de bütün bunlann karşısında eli kolu bağlı emekçilerin arasında söz konusuydu o tarihlerde... Koşullar oluşmamıştı henüz. Ama çok değil, on beş yirmi yıl sonra kimler lümpenleşmeyecekti ki bu ülkede... Faks: 0212 - 723 84 97 BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1 2 1/ tnsan kula- ğının alamaya- cağı nitelikte olan yüksek frekanslı ses tit- reşimi. 2/ Bir 4 araştırma ya da tartışmanın te- meli olan ana öğe... Leyleğe benzer bir kuş. 3/ IstanbuFun _ bir semti. 4/ " Kütahya'nm 9 Simav ilçesin- de bir kaplıca... "Zih- nim bu şehirden, bu de- virden çok uzakta / Tan- bûri Cemil Bey çahyor —-plakta"(YahyaKe- 3 mal).5/Ilkelbirsüah... 4 Aldatmaişi,hile. 6/Üs- 5 tüne atma, yükleme... Işın. II Eski Mısır'da b güneş tannsı... Pekmez toprağı da denilen ve 8 üzüm şırasının tortula- g nm çökertmekte kulla- mlan kilje kanşık kireçli toprak. 8/ Karaman'ın bir il- çesi. 9/ Özellikle Ayvahk yöresinde yaygm, sardalye- gillerden bir balık. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/Çift öküzlerini yürütmek için kullanılan ucu çivili uzun değnek. 2/ Parıltı... Türkiye ile Gürcistan arasındaki sı- nır kapısı. 3/ Memelılerde asalak olarak yaşayan ipsi so- lucan... Eski dilde su. 4/ Tırpana bahğına verilen bir baş- ka ad... "—- şu yerde var m'ola / Şöyle garip bencile- yin" (Yunus Emre). 5/ Bilgisiz, kültürsüz kimse... Olum- suzluk belirten bir önek. 6/ lskambilde bir renk... " — Gibson": Özellikle Cesur Yürek filmiyle tanınmış ak- tör. 7/ Kısa namlulu bir top... Haydut. 8/ Nıkelin sim- gesi... Fırtma sonucunda çölde oluşan kum tepeciği ya da kütlesi. 9/ Asya'da bir ülke.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle