16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 ŞUBAT2000 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Reis dayağı Universitelerdeki "reisB leri anlatırken Selçuk Üniversitesi'ni örnek vermiştik ki Konya'dan ilginç bir haber geldi. Eğitim Fakültesi'nden bir "reis" asistantık sınavına girmiş, fakat kendisine asistanlık vaat edildiği halde sınavı kazanamamış... Sonra "milliyetçi" kimliği ile tanınan sınav sorumlusu doçent, başına 30'dan fazla dikiş atılıp yoğun bakımda tedavi altına alınacak şekilde dövülmüş. Rektör Abdurrahman Kırtiu ve Eğitim Fakültesi Dekanı Mehmet Sevgin'in hastanede başında beklediği doçentin üniversite içinde kıstırılıp yediği dayak nedense adli makamlara yansıtılmamış. Dayağı yiyen doçent de nedense şikâyetçi olmamış. 21. yüzyılın "çete"lerini oluşturacak "reis"lerin yetiştirilmesi polisin ilgisini çekerse Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde ölümden dönen Doçent M.P.'nin gördüğü tedavi kayıtiarda duruyor. Elekfronfk posta: someposta.cumhunyet.com.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Avusturya'da ırkçılar iktidara yürüyormuş... "Yürümüvorlar: titrevip kendilerine dönüvoıiar!" uvayı Milliye Yayınlan'ndan çıkan "Bitmeyen Oyun, Türkiye'yi Bekleyen Tehlikeler" çalış- masıyla tanıdığımız Metin Aydoğan, bu kez iki ciltlik "Yeni Dünya Düzeni, Kemalizm ve Türkiye" başlıkh kitaba imza attı. Ulusal Sanayici ve Işadamlan Derneği'nin Büyük Onur Ödülü'nü alan ve Otopsi Yayınevi'nin yayımla- dığı son çalışmasında Metin Aydoğan 20. yüzyılı sor- guluyor: "Ingiltere Büyükelçiliği Müsteşarı Holer, 27 Ağus- tos 1919'da Londra'ya gönderdiği gizli raporda; 'Kürt sorununa verdiğimiz önem Mezopotamya bakımın- dandır. Kürtlerin durumları beni hiç ilgilendirmez' di- yordu. Bu yaklaşım, Batılıların işbirlikçilerine karşı uyguladıkları geleneksel ortak davranış biçimidir. Dün, Irak'ta Berzenci, Türkiye'de Şeyh Sait nasıl kul- lanıldıysa aynı ülkelerde bugün, Barzani-Talabani ve Apo öyle kullanılıyor. 1930'larda Ingilizler Mahmut Ber- zenci'yi kullandıktan sonra nasıl terk ettiyse, bugün Yeni Dunya Duzeni aynı şeyi ABD Apo'ya yapıyor." "Batılılar, Türkiye'ye karşı sadece Kürtleri kullan- madılar. Sömürgecilikten edindikieri deneyimlere dayalı olarak; tutucu geleneklerden, dinsel ve mez- hepsel inançlardan ve her türlü gerilikten yararlan- dılar." "Yüzyılın başlannda Almanya, Türkiye üzerinde- ki etkisini arttırmak için Islam dinini yoğun olarak kul- landı. Anadolu'da 1919-1938 yıllan arasında 12 Kürt ayaklanması ortaya çıkarken, sadece Kurtuluş Sa- vaşı içinde, irili ufaklı ve büyük çoğunluğu dış kay- naklı ve din motifli, 60 gerici ayaklanma meydana geldi." "Işgal altındaki Istanbul'da her şeyi, para ve iha- net belirliyordu. Emperyalist devletlerin bugün Tür- kiye'de 191 9 Istanbul'undan daha çokadamı var ve bunlar artık sadece gönüllü yerel unsurlar değil. Kapsamlı programlarla yetiştirilmiş ücretli görevli- ler, toplumsal yaşamın her alanında eğitim aldıkla- n yerlere hizmet veriyorlar." "Sınırsız mali kaynaklar, yasal ya da yasal olma- yan yollarla, dışarıyla bağiantılı din motifli örgütlere aktanlıyor. Kayıt dışı ekonomi, kara para ve uyuş- turucu trafiği neredeyse açık biçimde bütün hızıyla devam ediyor." "Türkiye'nin 102.7 milyan dış, 51.3 milyarı iç ol- mak üzere 154 milyar dolar borcu var. Özellikle Gümrük Biriiği'ne girdikten sonra dış ticaret açığı çığ gibi büyüdü. Türkiye'de ulusal sanayi ortadan kalk- mak üzere. Vitrinler halkın bakmakla yetindiği ithal ürünlerle dolu." Aydoğan, kapsamlı çalışmasında Yeni Dünya Dü- zeni'ni tüm çıplaklığı ile gözler önüne seriyor. Gerçeği görebilenler için! SESSÎZ SEDASIZ (!) NURÎKURTCEBE Yüksek Yerilim Hatb Erdinç UTKU 'Şeriatçılar da bilgisayardan yararlanıyor; SOFTa-WARE kullanıyorlar! Vakur Bayraktar'ın bilet ve telefonu Üstünde, Türkiye Denizcilik Işlet- meleri Anonim Şirketi Genel Müdür- lüğü başlığı bulunan, altında Basın ve Halkla llişkıler Müdürü Cezmi Zafer ile Genel Müdür Yardımcısı kaptan Saim Oğuzülgen imzası olan yazı ile bize verilen yanıttır: "Denizyollan Işletmesi'nin merkez acentesinde müdür Vakur Bayrak- tar'ın Ramazan Bayramı'nda Istanbul- Izmir-lstanbul seferinde kızının 12 ya- şındaki arkadaşının ve şahsi ara- cının bilet bedellerinin öden- K* diği tespit edilmiştir. Yazı içe- ' ^ riğinde belirtilen telefon görüş- mesiyte ilgili olarak da Vakur Bay- raktar'ın size telefon açmadığını ve de sizinle herhangi bir görüşmesi ol- madığını, adını kullanan başka bir şah- sın spekülasyon yaratma amacıyla telefon açmış olabileceğini belirtmiş- tir." Yanıta bizim yanıtımızdır: Vakur Bayraktar, biletsiz yolculuk konusu üzerine akrabası olan bir ga- zeteci dostumuzu devreye sokmuş, konunun yazılması üzerine de bu kez komşusu olan bireski milletvekili dos- tumuzdan ricacı olmuştur. Sonuç ala- mayınca bizi ayrıca, hakaret ettikten sonra telefonu yüzümüze kapatmış- tır. Bizimle görüştüğünün tanığı eski milletvekili dostumuzdan da hak et- tiği yanıtı özel olarak almıştır. Bu ba- kımdan, Zafer ve Oğuzülgen imzası ite yapılan Bayraktar'ın bilet bedellerini ödendiği açıklamasının doğruyu yan- sıtıp yansıtmadığı kuşkuludur. ÇED KOŞESİ OKTAY EKİNCt Harran Üniversitesi'ndeki 'gölge'... Yeni kurulan üniversiteler arasın- da Harran Üniversitesi'nin daha baştan farklı ve çekici bir imajı var. '"' Bırincisi, "adı" çok değerli... 'Ânadolu tarihinde "Harran" de- nince akla aynı zamanda bu coğ- rafyadakı "bilimin tarihi" gelir. Dünyanın diğer kıtalannda in- sanoğlu henüz yerleşik düzene bi- le yeni yeni geçerken, Harran'da- ki tarihin ilk ünıversitelerinde bil- giler ve inançlar, "eleştirel aklın" süzgecinden çoktan geçirilmeye başlanmıştı bile... Bu nedenle keşke şimdiki "çağ- daş" Harran Cniversitesi şugeçen birkaç yıl içinde değil de cumhu- riyetin ılk yıllannda kurulabilsey- di. "Aydınlanmanın", Anadolu tarıhını kucaklayarak aynı tarihin tüm "düşünsel birikimlerini" de geleceğe taşıma çabasına çok da- ha önceden başlayabilseydi... Harran Üniversitesi'nin işte böy- lesine eşsiz "tarihsel referansı- nın" yanı sıra diğer bir çekiciliği de yine tüm tarihsel derinliğiyle GAP'ın bir kültür ve sanat mer- kezi olmamisyonunu üstlenmeye hazırlanan Şanlıurfa'da bulunma- sı. Hem dinsel hem de anıtsal ve si- vil mimarinin olağanüstü etkileyi- ci ve en eski örnekleriyle bezeli bu "büvülevici" kentimizde, özel- • _ • • • Harran Üniversitesi 2000'lere işte bu "ayncabklar" ve "sorum- Juluklar" içersinde yelken açar- keti. üniversitenîn "kampus inşa- atında" süregelen "bilime ve sa- nata duyarsız" davranışlar ve iliş- kiler ise yukarda özetlediğim tüm güzelliklere "gölge" düşürüyor. Üniversitenin "önceki yöneti- mince" başlatılan bu duyarsızh- ğın temelinde (Anadolu mimarlık tarihinin göbeğindeki bir bölgede) "mimara ve mimarlığa saygısız- hk" yatıyor... Kampusun mimari avan projele- ri, "Harran" adına yakışır bir şe- kilde, 3 yıllık titiz bir çalışmanın ardından 1995 yılında "yanşma" ile elde edilmişti. Bu uygarca yön- temin yine uygarca sürebilmesi için yasal ve evrensel koşul ise yanşma- yı kazanan avan projenin, "müel- lifi" tarafından uygulama projesı olarak düzenlenmesiydi... Ne var ki dönemin "kurucu" üniversite yönetimi, kampusun uy- gulama projelerini müellif mimar- larına değil "inşaatın ihale edil- diği firmaya" yaptırdı. Yanşma- yı kazanan mimarlann itırazlanna rağmen hukuka ve mimarlık kültü- rüne aykın bu tutumunda ısraredin- ce de konu mahkemeye taşındı... Olayın en dramatik yanı ise; mi- Şanburfa'daki üniversite girişine asılan afiş... lıkle Vali Şehabettin Harput'un önderliğinde ve ŞURKAV ın çalış- malarıyla sürdürülen "restoras- yon kampanyasını" gördüğümüz- de. "Şimdi Harran Üniversite- si'yle bu çabalar daha bir anlam kazanacak" diye de ayrıca sevin- miştik. Çünkü gençlerimiz, daha bilgi- li \e daha bilinçli birgeleceğe ha- zırlanırken. geçmişin binlerce yıl- lık bilgi ve bilinç birikimine "ta- nıkbk" etmiş mekânlarda, insanın tarih içindeki yaratıcı gücünü ken- dilerine sürekli "esin kaynağı" yaparak bilimi \e sanatı da bir baş- ka coşkuyla kucaklayacaklar... Nitekim Harran Üniversitesi'nin "yeni" Rektörü Prof. Dr. Uğur Büyükburç da geçen yıldaki aynı zıvaretimizde bu sevincimizi "umuda" dönüştüren şu değer- lendirmeyi yapmıştı: "Harran ve Şanlıurfa'daki tarih zenginliği GAP gibi bir uygarhk projesi- nin merkezinde yer alan üniver- site için eşi bulunmaz bir değer... Bu nedenle hem biz tarihe sahip çıkacağız hem de geçmişin sanat ve kültür hazineleri bizim önü- müzü aydınlatacak..." mannın denetiminden de "kaçın- larak" inşaatı yüklenen firmaya yaptınlan bu projelerle yükselmiş binalardan birinin "çökmesi" ve hatta "ölüme" de sebep olması- dır. Bir yandan mimarlann açtığı da- va mahkemede sürerken, öbür yan- dan hukuk dışı inşaatı "hızla de- vam ettiren" yönetim. yargı kesin karannı verdiğinde binalan "bi- tirmiş" olabilmek için, hem dev- leti "zarara" sokmuş hem de bır insan yaşamının "sönmesine" or- tam hazırlamıştır... • • • Harran Üniversitesi'nin, "adı- na" ve kendinden beklenen "ge- leceğe" yakışır birkimlikle 2000'le- ri karşılayabilmesi için, öncelikle işte bu gölgeden "annması" ge- rekiyor... Yeni yönetim, haklan ve emek- leri çiğnenen mimarlarla kol kola girmeli ve onlara teşekkür ederek, Cumhurbaşkanı Süleyman Demi- rel'in üniversite girişine asılan afış- teki sözünü de yerine getirmeli: "Harran Üniversitesi, yolunu şa- şıranlara, kafası karışık olan- lara. bir deniz feneri gibi yol gös- terecektir..." Bekliyoruz... HAYVANLAR ISMAÎL GÜLGEÇ KÎM KİME , • • • • - . . DUMDUMA BEHÎÇAK - - • i . - . - - • 0 • - * * )'' ... . behicaltfgiturk.net • T . ', > , J >-> ' r. • j / . ; , , ; — ' • \ ( • • • * • • * • ÇIZGÎLİK KÂMİL MASARACI , ^"» *r* - - -•• . . • • . . ; • - • - . . _ » - > BULUT BEBEK NURAYÇİFTÇÎ CjKjyak em«klemeîik mi demişbiniz ? XJ TARtHTE BUGUN MÜMTAZ ARIKAN 6 Şubat GAZİ'NIN BURSA SÖYL£l//f. 1933'TE aueüN, GAzr Musr/tr/i *x*fM, gt/esA'M BiK st$yL£v vee- Miçri. yeoi AY öNce AUNAM am KAKAKLA EZAA/IN TÜKKÇE otcuMMA>» SAŞtANMASI ÜZSto'NE 8AZI TUTUCU GK.UPIAK K/P/eP/IMMIf, BufSd '. PA DA BU K&UUPA PROTCSTO SESLMKİ YÜKSELMİÇTİ.SAYIiAlil OTVZU 8ULAN KIÇİLEK E2ANIN A&PÇA SÖYLENMESİ İÇİN SÖSTB/BJ »V- MIŞTI- OLAY ÜZ£&*/E, 8tieS4 '*»» 6İDEN CUMHUR&AŞ&*NI, YCT- KIUL£Rt£ SÖeÜŞMUŞ, AKŞAM YEM£Ğ/MPE g/g SÖYLBV V£& İ İ &Ç Ç Ç Ç B>K BÖLÜMÛ ÇÖYLSYPİ l'TÜKK g£MCf İNKtLAPlAZlN SAUİP VE gEKÇİSİDlR. BUNLAgl ZAYtF PüŞüeECEK. EN KJÛÇÛk. VEYA EN BÛ. YÜK BİK HAKEKSr CHJYPU MU, SU MEML£K£r/N POLİSİ YABOie,' JANPAKMASt VAK&/K, oePUSU YAeoiH,A[>UYE£l VAR&IZ.• • OE- MİYBCBKTie- HBMBN MÜPAHELE £O£C£KT/e. ELL£, TXŞLA SO- PA Hf StLAHLA ... NESİ VAGSA ONUHLA, tiSNDİ £SEXf/Vf KO- B A C e * PANO DENIZ KAVUKÇUOGLU Yanlış Olan Kim? (1) 1959'un mu, yoksa 1960'ın mı ilkbahanydı, bile- miyonjm. Bir okul dönüşü Kadıköy vapurunda, pek sıkı fıkı olmadığımız arkadaşlarımızdan birinin, "Hay- di bize gidelim!" çağrısına bir ağızdan hemen "Olur!" dememizin nedeni, herhalde o güne kadar bir türlü yenemediğımiz merakımızı yenmek için hiç bekteme- dığımız bir anda karşımıza çıkan bu şansı zaman yi- tirmeden kullanmak arzusu olmalıydı. ilktanıştığımız gün nedense "Çekirge" lakabını uygun gördüğümüz bu güneyli arkadaşımız, istanbul'da şimdi pek çok benzeri bulunan, ama o yılların koşullarında yeni olan, merak uyandıran görkemli, büyük bir villada otu- ruyordu. Birkaç arkadaş, denizle arasını geniş bir caddenin kesttği villanın, yüksek demir parmaklıklan beyaza bo- yanmış bahçesine girer girmez, çakıl taşlanyla dö- şenmiş yolun bitimindeki mermer basamaklarda, üzerindeki siyah eteği, siyah bluzu, belinde kenarla- rı bordürlü kısa önlüğü ve başındaki kurdelesiyle Avusturya'nın dağ köylerinin kayak otellerinde çalı- şan kadın garsonları andıran bir kız belırmişti. "Bu- ynın beyefendi..." Çekirge önde, bız arkada içeri gir- miş, antreden büyük bir salona alınmıştık... "Böyte buyurun efendim..." Bu salon Erenköy'de, Suadiye'de, Boğaz'da, Ada- lar'da oturan "paşa soylu" kimi arkadaşlarımızın ço- ğu ahşap, onarıma muhtaç, ama birtürlü onanlama- yan eski köşklerinin, yalılannın her köşesi başka ya- şanmışlıklan seslenen, yerdöşemeleri gıcırtılı vehiç- bir zaman istenildiği gibi aydınlatılamayan salonla- nndan çok farklıydı. Gördüğümüz her şey uyumlu, ama uyumlu olduğu kadar da yadırgatıcıydı burada... Filmlerden tanıdığımız 15. Louis Paris'indeydik san- ki... Püskülleri ağır, kalın ipek perdeler, kristal avize- ler, duvardaki altın varak çerçeveli büyük kristal ay- na, ahşap oymaları altın yaldızlı koltuklar, divan... italyan mermerinden büyük yemek masası, çevre- sindeki sandalyeler... Gördüğümüz her şey yalnızca şimdi yaşanan hayattan değil, daha önce başka yer- lerde yaşanmış hayatlardan da farklı, çok farklı bir başka "esfe'ye özenilerek bu salon için yapılmıştı... Çekirge'nin babaannesinden başka hiçbir şey "öz- gün", hiçbir şey "doğal" değildi o büyük salonda... Evet, bir tek o babaanneden başka... Çekirge'nin "luikenz" sandalyelerden birine bağ- daş kurmuş, bir dizini, gazete kâğıdı serdiği mermer masanın kenannadayanmışyaşlı babaannesı büyük bir iştahla karpuz yiyordu biz salona girdiğimizde... Bizi görünce dişsız ağzında biriktirdiği siyah çekir- dekleri avucuna boşaltmış, kenarlarına karpuzun su- yu sıvanmış dudaklannı yumruk yaptığı elinin dışıy- la sildikten sonra, kavruk birsesle "Hoşgeldiniz!" de- mışti. Başında kenarian parlak pullu, çjçek desenli yazması, sırtında el örgüsü kahverengi hırkası, altın- da pazenden şalvarı ve çıplak ayaklanyla yakınlan ta- rafından en gösterilmek istenmediği, kendisinin de kuşkusuz en olmak istemediği yerdeydi kadın... Onun orada olacağını hiç aklına getirmemiş olmalıydı ki, Çe- kirge, babaannesini salonda bağdaş kurmuş, karpuz yer görünce bocalamış, nedıyeceğini bilememişti bir an... Biz, "Istersen senin odaya gidelim..." deyince rahatlamıştı. Çok değil, birkaç yıl sonra Türkiye'nin sayılı tekstil imparatoıiuklarından birini kuracak ai- lelerden birinin ılk Istanbul yıllarından küçük bir fo- toğraftı orada gördüğümüz... Daha sonracla grttığımiz, daha nıceyeni yetme "öur-j juva" evlennde nice yeni görmelere tanık olacaktık: O görkemli villalarda, modern yalılarda alafranga tu- valetealışmak, "çömelmektenoturmayageçmek"b\- le, -üzerine her tünedikçe kırılan onca klozet çerçe- vesine mal olan-, uzun yıllar almıştı. Göre göre, ta- nık ola ola kanıksamaya başlamıştık bu manzarala- n. Yine o yıllarda, bir yaz sabahı Moda'da, tenis kor- tuna yakın bahçe içindeki iki katlı evlerden birinden, kapının önündeki "Lincoln" marka, siyah, pınl pınl bir otomobile tepsi içinde "kahvaltı servisi" yapıldığını gördüğümüzde pek şaşırmamamızın nedeni de her- halde bu kanıksama olmalıydı... Evin kadınlan, üzer- lerindeki çizgili pijamalarıyla otomobilin rahat kol- tuklarına gömülmüş erkeklerine çay, ekmek, peynir, zeytin taşıyorlardı... Onlar da Çekirge'nin ailesi gibi oralarda bır yerden göçmüşlerdi istanbul'a... Toprak ağalannın burjuvalaşması kolay olmuyor- du. Pamuk tarlalanndan çırçır fabrikalanna, çırçır fabrikalarından entegre tekstil tesislerine; oradan holding, banka, büyük alışveriş merkezleri; medya patronluklanna; kibritten "Dupont" çakmağa, potur- dan "Versace"ye, koyun haşlamadan "Filet Mignon Cafe de Paris'ye, boğma rakıdan "Grand Cru Vol- nay - Clos du Roi" şarabına, geyik manzaralı duvar halısından Şeker Ahmet Paşa tablosuna uzanan yol, "para pul hesabıyla" belki iki üç kuşakta alına- biliyor, ama bütün bunlar "mütegallibe soyı/'nun bur- juvalaşmasına, atladığı yeni sınıfa özgü farklı bir "ah- lak"\ yaratmasma, geliştirmesine yetmediği gibi çok önceleri başkaları tarafından başka yerierde yaratı- lıp geliştirilmiş ortak bir sınıfsal-evrensel ahlak zemi- ni üzerinde yükselen yaşam biçimlerini özümseme- si için de yeterli olmuyordu. Niçin? Bu sorunun yanıtını önümüzdeki çarşamba vermeye çalışacağız. (Faks: 0216 - 723 84 97) . , v A B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN SOLDANSAĞA: 1 2 3 4 5 6 1/ Mora dönük canlı kırmızı renk... Dürüst, iyi ahlaklı. 2/ Ağır kokulu bir 3 gaz... O\a. 3/ Yakanın üzerine dikıien kürk... 5 Küçük mağara, - kovuk. 4/Belir- b ti... Ağzımızda- J ki dişlerin bir bölümüne ven- " lenad. 5/Görev- g lilenn her türlü durumlarının işlendiğı dosya. 6/ Katışıksız, saf... Özen. 7/ Italya'nın en uzun ırmağı... Halkdilin- de sütkaıtieşe verilen ad. 8/ Yumuşak ve renklı 4 sahtiyandanyapılmışya- c nm konçlu lapçın... Bal koymaya yarayan küçük " tekne. 9/ "Ya şevk için- de harab ol ya aşk için- 8 de gönül / Ya — açma- g lıdır göğsümüzde yahut gül" (Yahya Kemal)... Kastamonu'nun birilçesi. VUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Pembe renkli şarap... Briçte atılan birkâğıtlaeşine oy- namasını istediği kâğıdı belirtme. II Bir nesnenin uzay- da kapsadığı yer... Düzgün sanlmış halat yumağı. 3/ In- ce bez... Vilayet. 4/ Finlandıya'da bir göl... Kurnaz, açık- göz. 5/ Taşa tutarak öldürme cezası. 6/ Ince dantel... Yük- selme, yücelme. 7/Sodyumun simgesi... Yozgat ilinde ün- lü bir höyük. 8/ "Olmaz cihanda kimse — olmadan ze- lil" (Nabi)... Çekişme. kavga. 9/ Türlü müzik araçlan- nın verdiği sesleri birbırinden ayırt etmeyi sağlayan ses özelliği... Bir yerde bıriken sıvılan boşaltmaya yarayan boru ya da oluk.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle