Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 ŞUBAT2000 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
17
Reis
dayağı
Universitelerdeki
"reisB
leri anlatırken
Selçuk Üniversitesi'ni
örnek vermiştik ki
Konya'dan ilginç bir
haber geldi. Eğitim
Fakültesi'nden bir
"reis" asistantık
sınavına girmiş, fakat
kendisine asistanlık
vaat edildiği halde
sınavı kazanamamış...
Sonra "milliyetçi"
kimliği ile tanınan
sınav sorumlusu
doçent, başına 30'dan
fazla dikiş atılıp yoğun
bakımda tedavi altına
alınacak şekilde
dövülmüş. Rektör
Abdurrahman Kırtiu
ve Eğitim Fakültesi
Dekanı Mehmet
Sevgin'in hastanede
başında beklediği
doçentin üniversite
içinde kıstırılıp yediği
dayak nedense adli
makamlara
yansıtılmamış. Dayağı
yiyen doçent de
nedense
şikâyetçi
olmamış. 21.
yüzyılın
"çete"lerini
oluşturacak
"reis"lerin
yetiştirilmesi polisin
ilgisini çekerse Selçuk
Üniversitesi Tıp
Fakültesi
Hastanesi'nde
ölümden dönen
Doçent M.P.'nin
gördüğü tedavi
kayıtiarda duruyor.
Elekfronfk posta: someposta.cumhunyet.com.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97
- Avusturya'da ırkçılar
iktidara yürüyormuş...
"Yürümüvorlar: titrevip
kendilerine dönüvoıiar!"
uvayı Milliye Yayınlan'ndan çıkan "Bitmeyen
Oyun, Türkiye'yi Bekleyen Tehlikeler" çalış-
masıyla tanıdığımız Metin Aydoğan, bu kez
iki ciltlik "Yeni Dünya Düzeni, Kemalizm ve
Türkiye" başlıkh kitaba imza attı.
Ulusal Sanayici ve Işadamlan Derneği'nin Büyük
Onur Ödülü'nü alan ve Otopsi Yayınevi'nin yayımla-
dığı son çalışmasında Metin Aydoğan 20. yüzyılı sor-
guluyor:
"Ingiltere Büyükelçiliği Müsteşarı Holer, 27 Ağus-
tos 1919'da Londra'ya gönderdiği gizli raporda; 'Kürt
sorununa verdiğimiz önem Mezopotamya bakımın-
dandır. Kürtlerin durumları beni hiç ilgilendirmez' di-
yordu. Bu yaklaşım, Batılıların işbirlikçilerine karşı
uyguladıkları geleneksel ortak davranış biçimidir.
Dün, Irak'ta Berzenci, Türkiye'de Şeyh Sait nasıl kul-
lanıldıysa aynı ülkelerde bugün, Barzani-Talabani ve
Apo öyle kullanılıyor. 1930'larda Ingilizler Mahmut Ber-
zenci'yi kullandıktan sonra nasıl terk ettiyse, bugün
Yeni Dunya Duzeni
aynı şeyi ABD Apo'ya yapıyor."
"Batılılar, Türkiye'ye karşı sadece Kürtleri kullan-
madılar. Sömürgecilikten edindikieri deneyimlere
dayalı olarak; tutucu geleneklerden, dinsel ve mez-
hepsel inançlardan ve her türlü gerilikten yararlan-
dılar."
"Yüzyılın başlannda Almanya, Türkiye üzerinde-
ki etkisini arttırmak için Islam dinini yoğun olarak kul-
landı. Anadolu'da 1919-1938 yıllan arasında 12 Kürt
ayaklanması ortaya çıkarken, sadece Kurtuluş Sa-
vaşı içinde, irili ufaklı ve büyük çoğunluğu dış kay-
naklı ve din motifli, 60 gerici ayaklanma meydana
geldi."
"Işgal altındaki Istanbul'da her şeyi, para ve iha-
net belirliyordu. Emperyalist devletlerin bugün Tür-
kiye'de 191 9 Istanbul'undan daha çokadamı var ve
bunlar artık sadece gönüllü yerel unsurlar değil.
Kapsamlı programlarla yetiştirilmiş ücretli görevli-
ler, toplumsal yaşamın her alanında eğitim aldıkla-
n yerlere hizmet veriyorlar."
"Sınırsız mali kaynaklar, yasal ya da yasal olma-
yan yollarla, dışarıyla bağiantılı din motifli örgütlere
aktanlıyor. Kayıt dışı ekonomi, kara para ve uyuş-
turucu trafiği neredeyse açık biçimde bütün hızıyla
devam ediyor."
"Türkiye'nin 102.7 milyan dış, 51.3 milyarı iç ol-
mak üzere 154 milyar dolar borcu var. Özellikle
Gümrük Biriiği'ne girdikten sonra dış ticaret açığı çığ
gibi büyüdü. Türkiye'de ulusal sanayi ortadan kalk-
mak üzere. Vitrinler halkın bakmakla yetindiği ithal
ürünlerle dolu."
Aydoğan, kapsamlı çalışmasında Yeni Dünya Dü-
zeni'ni tüm çıplaklığı ile gözler önüne seriyor.
Gerçeği görebilenler için!
SESSÎZ SEDASIZ (!) NURÎKURTCEBE
Yüksek Yerilim Hatb
Erdinç UTKU
'Şeriatçılar da bilgisayardan yararlanıyor;
SOFTa-WARE kullanıyorlar!
Vakur Bayraktar'ın bilet ve telefonu
Üstünde, Türkiye Denizcilik Işlet-
meleri Anonim Şirketi Genel Müdür-
lüğü başlığı bulunan, altında Basın ve
Halkla llişkıler Müdürü Cezmi Zafer
ile Genel Müdür Yardımcısı kaptan
Saim Oğuzülgen imzası olan yazı ile
bize verilen yanıttır:
"Denizyollan Işletmesi'nin merkez
acentesinde müdür Vakur Bayrak-
tar'ın Ramazan Bayramı'nda Istanbul-
Izmir-lstanbul seferinde kızının 12 ya-
şındaki arkadaşının ve şahsi ara-
cının bilet bedellerinin öden- K*
diği tespit edilmiştir. Yazı içe- ' ^
riğinde belirtilen telefon görüş-
mesiyte ilgili olarak da Vakur Bay-
raktar'ın size telefon açmadığını ve
de sizinle herhangi bir görüşmesi ol-
madığını, adını kullanan başka bir şah-
sın spekülasyon yaratma amacıyla
telefon açmış olabileceğini belirtmiş-
tir."
Yanıta bizim yanıtımızdır:
Vakur Bayraktar, biletsiz yolculuk
konusu üzerine akrabası olan bir ga-
zeteci dostumuzu devreye sokmuş,
konunun yazılması üzerine de bu kez
komşusu olan bireski milletvekili dos-
tumuzdan ricacı olmuştur. Sonuç ala-
mayınca bizi ayrıca, hakaret ettikten
sonra telefonu yüzümüze kapatmış-
tır. Bizimle görüştüğünün tanığı eski
milletvekili dostumuzdan da hak et-
tiği yanıtı özel olarak almıştır. Bu ba-
kımdan, Zafer ve Oğuzülgen imzası ite
yapılan Bayraktar'ın bilet bedellerini
ödendiği açıklamasının doğruyu yan-
sıtıp yansıtmadığı kuşkuludur.
ÇED KOŞESİ
OKTAY EKİNCt
Harran Üniversitesi'ndeki
'gölge'...
Yeni kurulan üniversiteler arasın-
da Harran Üniversitesi'nin daha
baştan farklı ve çekici bir imajı var.
'"' Bırincisi, "adı" çok değerli...
'Ânadolu tarihinde "Harran" de-
nince akla aynı zamanda bu coğ-
rafyadakı "bilimin tarihi" gelir.
Dünyanın diğer kıtalannda in-
sanoğlu henüz yerleşik düzene bi-
le yeni yeni geçerken, Harran'da-
ki tarihin ilk ünıversitelerinde bil-
giler ve inançlar, "eleştirel aklın"
süzgecinden çoktan geçirilmeye
başlanmıştı bile...
Bu nedenle keşke şimdiki "çağ-
daş" Harran Cniversitesi şugeçen
birkaç yıl içinde değil de cumhu-
riyetin ılk yıllannda kurulabilsey-
di. "Aydınlanmanın", Anadolu
tarıhını kucaklayarak aynı tarihin
tüm "düşünsel birikimlerini" de
geleceğe taşıma çabasına çok da-
ha önceden başlayabilseydi...
Harran Üniversitesi'nin işte böy-
lesine eşsiz "tarihsel referansı-
nın" yanı sıra diğer bir çekiciliği
de yine tüm tarihsel derinliğiyle
GAP'ın bir kültür ve sanat mer-
kezi olmamisyonunu üstlenmeye
hazırlanan Şanlıurfa'da bulunma-
sı.
Hem dinsel hem de anıtsal ve si-
vil mimarinin olağanüstü etkileyi-
ci ve en eski örnekleriyle bezeli bu
"büvülevici" kentimizde, özel-
• _ • • •
Harran Üniversitesi 2000'lere
işte bu "ayncabklar" ve "sorum-
Juluklar" içersinde yelken açar-
keti. üniversitenîn "kampus inşa-
atında" süregelen "bilime ve sa-
nata duyarsız" davranışlar ve iliş-
kiler ise yukarda özetlediğim tüm
güzelliklere "gölge" düşürüyor.
Üniversitenin "önceki yöneti-
mince" başlatılan bu duyarsızh-
ğın temelinde (Anadolu mimarlık
tarihinin göbeğindeki bir bölgede)
"mimara ve mimarlığa saygısız-
hk" yatıyor...
Kampusun mimari avan projele-
ri, "Harran" adına yakışır bir şe-
kilde, 3 yıllık titiz bir çalışmanın
ardından 1995 yılında "yanşma"
ile elde edilmişti. Bu uygarca yön-
temin yine uygarca sürebilmesi için
yasal ve evrensel koşul ise yanşma-
yı kazanan avan projenin, "müel-
lifi" tarafından uygulama projesı
olarak düzenlenmesiydi...
Ne var ki dönemin "kurucu"
üniversite yönetimi, kampusun uy-
gulama projelerini müellif mimar-
larına değil "inşaatın ihale edil-
diği firmaya" yaptırdı. Yanşma-
yı kazanan mimarlann itırazlanna
rağmen hukuka ve mimarlık kültü-
rüne aykın bu tutumunda ısraredin-
ce de konu mahkemeye taşındı...
Olayın en dramatik yanı ise; mi-
Şanburfa'daki üniversite girişine asılan afiş...
lıkle Vali Şehabettin Harput'un
önderliğinde ve ŞURKAV ın çalış-
malarıyla sürdürülen "restoras-
yon kampanyasını" gördüğümüz-
de. "Şimdi Harran Üniversite-
si'yle bu çabalar daha bir anlam
kazanacak" diye de ayrıca sevin-
miştik.
Çünkü gençlerimiz, daha bilgi-
li \e daha bilinçli birgeleceğe ha-
zırlanırken. geçmişin binlerce yıl-
lık bilgi ve bilinç birikimine "ta-
nıkbk" etmiş mekânlarda, insanın
tarih içindeki yaratıcı gücünü ken-
dilerine sürekli "esin kaynağı"
yaparak bilimi \e sanatı da bir baş-
ka coşkuyla kucaklayacaklar...
Nitekim Harran Üniversitesi'nin
"yeni" Rektörü Prof. Dr. Uğur
Büyükburç da geçen yıldaki aynı
zıvaretimizde bu sevincimizi
"umuda" dönüştüren şu değer-
lendirmeyi yapmıştı: "Harran ve
Şanlıurfa'daki tarih zenginliği
GAP gibi bir uygarhk projesi-
nin merkezinde yer alan üniver-
site için eşi bulunmaz bir değer...
Bu nedenle hem biz tarihe sahip
çıkacağız hem de geçmişin sanat
ve kültür hazineleri bizim önü-
müzü aydınlatacak..."
mannın denetiminden de "kaçın-
larak" inşaatı yüklenen firmaya
yaptınlan bu projelerle yükselmiş
binalardan birinin "çökmesi" ve
hatta "ölüme" de sebep olması-
dır. Bir yandan mimarlann açtığı da-
va mahkemede sürerken, öbür yan-
dan hukuk dışı inşaatı "hızla de-
vam ettiren" yönetim. yargı kesin
karannı verdiğinde binalan "bi-
tirmiş" olabilmek için, hem dev-
leti "zarara" sokmuş hem de bır
insan yaşamının "sönmesine" or-
tam hazırlamıştır...
• • •
Harran Üniversitesi'nin, "adı-
na" ve kendinden beklenen "ge-
leceğe" yakışır birkimlikle 2000'le-
ri karşılayabilmesi için, öncelikle
işte bu gölgeden "annması" ge-
rekiyor...
Yeni yönetim, haklan ve emek-
leri çiğnenen mimarlarla kol kola
girmeli ve onlara teşekkür ederek,
Cumhurbaşkanı Süleyman Demi-
rel'in üniversite girişine asılan afış-
teki sözünü de yerine getirmeli:
"Harran Üniversitesi, yolunu şa-
şıranlara, kafası karışık olan-
lara. bir deniz feneri gibi yol gös-
terecektir..." Bekliyoruz...
HAYVANLAR ISMAÎL GÜLGEÇ
KÎM KİME
, • • • • - . .
DUMDUMA BEHÎÇAK
- - • i . - . - -
• 0 •
- *
*
)'' ... . behicaltfgiturk.net
• T . ', > , J >->
' r. • j / . ; , , ;
— ' • \ ( • • • * • • * •
ÇIZGÎLİK KÂMİL MASARACI
, ^"» *r*
-
-
-••
. . • • . . ; • - • - .
. _ » -
>
BULUT BEBEK NURAYÇİFTÇÎ
CjKjyak em«klemeîik mi demişbiniz ?
XJ
TARtHTE BUGUN MÜMTAZ ARIKAN 6 Şubat
GAZİ'NIN BURSA SÖYL£l//f.
1933'TE aueüN, GAzr Musr/tr/i *x*fM, gt/esA'M BiK st$yL£v vee-
Miçri. yeoi AY öNce AUNAM am KAKAKLA EZAA/IN TÜKKÇE otcuMMA>»
SAŞtANMASI ÜZSto'NE 8AZI TUTUCU GK.UPIAK K/P/eP/IMMIf, BufSd '.
PA DA BU K&UUPA PROTCSTO SESLMKİ YÜKSELMİÇTİ.SAYIiAlil OTVZU
8ULAN KIÇİLEK E2ANIN A&PÇA SÖYLENMESİ İÇİN SÖSTB/BJ »V-
MIŞTI- OLAY ÜZ£&*/E, 8tieS4 '*»» 6İDEN CUMHUR&AŞ&*NI, YCT-
KIUL£Rt£ SÖeÜŞMUŞ, AKŞAM YEM£Ğ/MPE g/g SÖYLBV V£&
İ İ &Ç Ç Ç Ç
B>K BÖLÜMÛ ÇÖYLSYPİ l'TÜKK g£MCf İNKtLAPlAZlN SAUİP VE
gEKÇİSİDlR. BUNLAgl ZAYtF PüŞüeECEK. EN KJÛÇÛk. VEYA EN BÛ.
YÜK BİK HAKEKSr CHJYPU MU, SU MEML£K£r/N POLİSİ YABOie,'
JANPAKMASt VAK&/K, oePUSU YAeoiH,A[>UYE£l VAR&IZ.• • OE-
MİYBCBKTie- HBMBN MÜPAHELE £O£C£KT/e. ELL£, TXŞLA SO-
PA Hf StLAHLA ... NESİ VAGSA ONUHLA, tiSNDİ £SEXf/Vf KO-
B A C e *
PANO
DENIZ KAVUKÇUOGLU
Yanlış Olan Kim? (1)
1959'un mu, yoksa 1960'ın mı ilkbahanydı, bile-
miyonjm. Bir okul dönüşü Kadıköy vapurunda, pek
sıkı fıkı olmadığımız arkadaşlarımızdan birinin, "Hay-
di bize gidelim!" çağrısına bir ağızdan hemen "Olur!"
dememizin nedeni, herhalde o güne kadar bir türlü
yenemediğımiz merakımızı yenmek için hiç bekteme-
dığımız bir anda karşımıza çıkan bu şansı zaman yi-
tirmeden kullanmak arzusu olmalıydı. ilktanıştığımız
gün nedense "Çekirge" lakabını uygun gördüğümüz
bu güneyli arkadaşımız, istanbul'da şimdi pek çok
benzeri bulunan, ama o yılların koşullarında yeni
olan, merak uyandıran görkemli, büyük bir villada otu-
ruyordu.
Birkaç arkadaş, denizle arasını geniş bir caddenin
kesttği villanın, yüksek demir parmaklıklan beyaza bo-
yanmış bahçesine girer girmez, çakıl taşlanyla dö-
şenmiş yolun bitimindeki mermer basamaklarda,
üzerindeki siyah eteği, siyah bluzu, belinde kenarla-
rı bordürlü kısa önlüğü ve başındaki kurdelesiyle
Avusturya'nın dağ köylerinin kayak otellerinde çalı-
şan kadın garsonları andıran bir kız belırmişti. "Bu-
ynın beyefendi..." Çekirge önde, bız arkada içeri gir-
miş, antreden büyük bir salona alınmıştık... "Böyte
buyurun efendim..."
Bu salon Erenköy'de, Suadiye'de, Boğaz'da, Ada-
lar'da oturan "paşa soylu" kimi arkadaşlarımızın ço-
ğu ahşap, onarıma muhtaç, ama birtürlü onanlama-
yan eski köşklerinin, yalılannın her köşesi başka ya-
şanmışlıklan seslenen, yerdöşemeleri gıcırtılı vehiç-
bir zaman istenildiği gibi aydınlatılamayan salonla-
nndan çok farklıydı. Gördüğümüz her şey uyumlu,
ama uyumlu olduğu kadar da yadırgatıcıydı burada...
Filmlerden tanıdığımız 15. Louis Paris'indeydik san-
ki... Püskülleri ağır, kalın ipek perdeler, kristal avize-
ler, duvardaki altın varak çerçeveli büyük kristal ay-
na, ahşap oymaları altın yaldızlı koltuklar, divan...
italyan mermerinden büyük yemek masası, çevre-
sindeki sandalyeler... Gördüğümüz her şey yalnızca
şimdi yaşanan hayattan değil, daha önce başka yer-
lerde yaşanmış hayatlardan da farklı, çok farklı bir
başka "esfe'ye özenilerek bu salon için yapılmıştı...
Çekirge'nin babaannesinden başka hiçbir şey "öz-
gün", hiçbir şey "doğal" değildi o büyük salonda...
Evet, bir tek o babaanneden başka...
Çekirge'nin "luikenz" sandalyelerden birine bağ-
daş kurmuş, bir dizini, gazete kâğıdı serdiği mermer
masanın kenannadayanmışyaşlı babaannesı büyük
bir iştahla karpuz yiyordu biz salona girdiğimizde...
Bizi görünce dişsız ağzında biriktirdiği siyah çekir-
dekleri avucuna boşaltmış, kenarlarına karpuzun su-
yu sıvanmış dudaklannı yumruk yaptığı elinin dışıy-
la sildikten sonra, kavruk birsesle "Hoşgeldiniz!" de-
mışti. Başında kenarian parlak pullu, çjçek desenli
yazması, sırtında el örgüsü kahverengi hırkası, altın-
da pazenden şalvarı ve çıplak ayaklanyla yakınlan ta-
rafından en gösterilmek istenmediği, kendisinin de
kuşkusuz en olmak istemediği yerdeydi kadın... Onun
orada olacağını hiç aklına getirmemiş olmalıydı ki, Çe-
kirge, babaannesini salonda bağdaş kurmuş, karpuz
yer görünce bocalamış, nedıyeceğini bilememişti bir
an... Biz, "Istersen senin odaya gidelim..." deyince
rahatlamıştı. Çok değil, birkaç yıl sonra Türkiye'nin
sayılı tekstil imparatoıiuklarından birini kuracak ai-
lelerden birinin ılk Istanbul yıllarından küçük bir fo-
toğraftı orada gördüğümüz...
Daha sonracla grttığımiz, daha nıceyeni yetme "öur-j
juva" evlennde nice yeni görmelere tanık olacaktık:
O görkemli villalarda, modern yalılarda alafranga tu-
valetealışmak, "çömelmektenoturmayageçmek"b\-
le, -üzerine her tünedikçe kırılan onca klozet çerçe-
vesine mal olan-, uzun yıllar almıştı. Göre göre, ta-
nık ola ola kanıksamaya başlamıştık bu manzarala-
n. Yine o yıllarda, bir yaz sabahı Moda'da, tenis kor-
tuna yakın bahçe içindeki iki katlı evlerden birinden,
kapının önündeki "Lincoln" marka, siyah, pınl pınl bir
otomobile tepsi içinde "kahvaltı servisi" yapıldığını
gördüğümüzde pek şaşırmamamızın nedeni de her-
halde bu kanıksama olmalıydı... Evin kadınlan, üzer-
lerindeki çizgili pijamalarıyla otomobilin rahat kol-
tuklarına gömülmüş erkeklerine çay, ekmek, peynir,
zeytin taşıyorlardı... Onlar da Çekirge'nin ailesi gibi
oralarda bır yerden göçmüşlerdi istanbul'a...
Toprak ağalannın burjuvalaşması kolay olmuyor-
du. Pamuk tarlalanndan çırçır fabrikalanna, çırçır
fabrikalarından entegre tekstil tesislerine; oradan
holding, banka, büyük alışveriş merkezleri; medya
patronluklanna; kibritten "Dupont" çakmağa, potur-
dan "Versace"ye, koyun haşlamadan "Filet Mignon
Cafe de Paris'ye, boğma rakıdan "Grand Cru Vol-
nay - Clos du Roi" şarabına, geyik manzaralı duvar
halısından Şeker Ahmet Paşa tablosuna uzanan
yol, "para pul hesabıyla" belki iki üç kuşakta alına-
biliyor, ama bütün bunlar "mütegallibe soyı/'nun bur-
juvalaşmasına, atladığı yeni sınıfa özgü farklı bir "ah-
lak"\ yaratmasma, geliştirmesine yetmediği gibi çok
önceleri başkaları tarafından başka yerierde yaratı-
lıp geliştirilmiş ortak bir sınıfsal-evrensel ahlak zemi-
ni üzerinde yükselen yaşam biçimlerini özümseme-
si için de yeterli olmuyordu. Niçin?
Bu sorunun yanıtını önümüzdeki çarşamba vermeye
çalışacağız.
(Faks: 0216 - 723 84 97) . , v A
B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN
SOLDANSAĞA: 1 2 3 4 5 6
1/ Mora dönük
canlı kırmızı
renk... Dürüst,
iyi ahlaklı. 2/
Ağır kokulu bir 3
gaz... O\a. 3/
Yakanın üzerine
dikıien kürk... 5
Küçük mağara, -
kovuk. 4/Belir-
b
ti... Ağzımızda- J
ki dişlerin bir
bölümüne ven- "
lenad. 5/Görev- g
lilenn her türlü
durumlarının işlendiğı
dosya. 6/ Katışıksız, saf...
Özen. 7/ Italya'nın en
uzun ırmağı... Halkdilin-
de sütkaıtieşe verilen ad.
8/ Yumuşak ve renklı 4
sahtiyandanyapılmışya- c
nm konçlu lapçın... Bal
koymaya yarayan küçük "
tekne. 9/ "Ya şevk için-
de harab ol ya aşk için- 8
de gönül / Ya — açma- g
lıdır göğsümüzde yahut
gül" (Yahya Kemal)... Kastamonu'nun birilçesi.
VUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Pembe renkli şarap... Briçte atılan birkâğıtlaeşine oy-
namasını istediği kâğıdı belirtme. II Bir nesnenin uzay-
da kapsadığı yer... Düzgün sanlmış halat yumağı. 3/ In-
ce bez... Vilayet. 4/ Finlandıya'da bir göl... Kurnaz, açık-
göz. 5/ Taşa tutarak öldürme cezası. 6/ Ince dantel... Yük-
selme, yücelme. 7/Sodyumun simgesi... Yozgat ilinde ün-
lü bir höyük. 8/ "Olmaz cihanda kimse — olmadan ze-
lil" (Nabi)... Çekişme. kavga. 9/ Türlü müzik araçlan-
nın verdiği sesleri birbırinden ayırt etmeyi sağlayan ses
özelliği... Bir yerde bıriken sıvılan boşaltmaya yarayan
boru ya da oluk.