Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 18 ARAUK 2000 PAZARTESİ
O L A Y L A R V E G O R U Ş L E R olay.gorus@cumhuriyetcom.tr
Bu DurUflaa mı Düşecektik!
SsuMSOMELEmekliElçi *
C
umhuriyetimiz ku-
rulduğu zaman,
Batıhlann 'tehcir'
olarak nitelendir-
dikleri olayın üs-
tünden henüz se-
kiz yıl geçmişti. Olaylann yaşan-
dığı günlerin izlenimleri henüz ta-
ze idi. Fakat soykınm sözü ağıza
ahnmıyordu. Çünkü Türkiye, kim-
seye borcu olmayan, tam bağım-
stzhğına sahip saygın bir Avrupa
devleti idi.
Fakat Ermeniler Türkiye'nin sır-
tından bir Ermeni devleti kurma
sevdasından vazgeçmedikleri için
daha sonraki yıllarda Amerika'da
ve başka Batı ülkelerinde 'Araşnr-
ma' ve 'Kültür Merkezi' adı al-
tında kurduklan kurumlarla 'teh-
cir' ve 'soykınm' propagandalan-
na başladılar. Bıkmadan, usanma-
dan sürdürülen yoğun Ermeni pro-
pagandalan, bir süre sonra, olay-
İan bilmeyen yeni kuşak Ermeni-
lerle Batılılar üzerinde etkilerini
gösterdi.
1974 yılında, iki konsolosumu-
zun fanatik bir Ermeni tarafından
Tî
tos.Ajjgeles'ta öldürülmesinden
sonra Ermeniler terör eylemlerine
başladılar. Bizi kınatmak için gi-
rişimler de başlatıldı.
Batılılar, önceleri Ermenilerin
Türkiye'yi kınatma girişimlerini
temkinle karşıladılar. Çünkü Tür-
kiye, Batı'ya bir hayli borçlanmış
olmasına karşın saygınlığını he-
nüz yitirmemişti.
Aynca Batı'nın Türkiye'ye ge-
reksinimi de vardı. Bu koşullar,
yazık ki bir süre sonra değişti.
1990'lara gelindiği zaman Türki-
ye, borca batrruş, devrim ilkeleri
yok edilip şeriat gericiliği, din sö-
mürücülüğü ile ilkellık başlayın-
ca saygınlığmı yitirmiş, hovarda-
ca yaşayan ve savurgan yaşam tar-
zını sürdürebilmek için her yıl ye-
niden borç almaya muhtaç bir ül-
ke durumuna gehnişti.
Batılılar da Türkiye'nin dostlu-
ğuna eskisi kadar gereksinim duy-
madıklanndan bize karşı tutumla-
nnı değiştirdiler. 1990 yılında ilk
kez Ermeni tasansı Amerikan Se-
natosu'na kadargeldi. Başkan Bush
da Türkiye'yi açıkça kınadığı gi-
bi başkalannı da kınamaya çağır-
dı. Dost bildiğimiz Amerika'nın bu
tutumu bizi uyarması gerekirken
biz savurganlığrmızı sürdürdük ve
borçlanmaya devam ederek mali ve
siyasal bağımsızlığımızı yitirip
IMF'ye teslim olduk.
Osmanhlann zamanındaki Ga-
lata sarraflannın yerini IMF aldı.
DünyaBankası'nınve IMF'nin re-
form adı altında yaptıklan baskı-
larla devlet, gelir kaynaklan olan
ve cumhuriyetimizin ilk yıllann-
da büyük özverilerle kurulan de-
ğerli kurumlanmızı sarmaya baş-
ladı.
2000 yılına gelindiğinde Türki-
ye'nin. Osmanlıların son döne-
minde olduğu gibi Avrupa'nın 'has-
ta adamı' sayıldığı anlaşılıyor.
Artık Türkiye'ye ait sorunlann
Türkiye dışında çözüme bağlanma-
sı ve iç işlerimize müdahale edil-
mesi ahşkanlığı başladı. Sevr'in
uygulanması için bundan daha iyi
bir fırsat olamazdı.
Türkiye'yi parçalamadan önce
yapılması doğal olan saldınlar sü-
rüp gidiyor. Bu kez Amerikan Tem-
silciler Meclisi'ne verilen tasandan
sonra, ardı ardına AB ve îtalya ül-
t. •
kemizi kınadılar.
tsveç'te de kıpırdanmalar gözlen-
di. Bundan cesaret alan Ermenile-
rin, Batı ülkelerindeki baskı ve
propagandalarını arttırdıklannı
okuyoruz. Hiç kuşku yok ki bu Er-
meni gayretleri sonucunda Batılı-
lann bu kınamalannı, ileride baş-
ka ülkelerin kınamalan da izleye-
cektir.
Bir gün bütün dünyanın bu ko-
nuda bize karşı cephe alması çok
olasıdır. Ondan sonra Ermenile-
rin toprak istekleri gündeme geti-
rilecektir. Artık gaflet uykusun-
dan uyanmamız zamanı gelmiştir.
Eğer çocuklanmızm ve torunla-
nmızın ileride bu topraklarda ba-
ğımsız yaşamalanru istiyorsak ne
yapıp yapıp mali ve siyasi bağım-
sızlığımızı yeniden elde etmek ve
Batı'nın boyunduruğundan kur-
rulmak zorundayız. Çünkü bu, ar-
tık bizim için, eskilerin hayat me-
mat dediği ölüm kalım sorunu du-
rumuna gelmiştir.
Üctisatçılanrruz, akıl almaz savur-
ganlığımız önlenebildiği, vergi sis-
temimiz de ıslah edilebildiği tak-
dirde, ülkemizin bize verdiği ola-
naklarla IMF'ye gereksinimimiz
kalmadan yaşayabileceğimizi söy-
lemekteler. 1923 yılında çok yok-
sul olduğumuz halde bunu başar-
dık ve ülkemizi de kalkındırdık.
Şimdi başaramamamız için hiçbir
neden yoktur. Esasen yok olmamak
için başarmak zorundayız da...
Arşivlerimizin açılması, kuşku-
suz, Ermeni propagandalanyla kan-
dınlmış olan iyi niyetli Batıhlann
gözlerini açacaktır.
Fakat Sevr için iştahlan kabar-
mış olan emperyalistlerin ülkemi-
zi parçalama heveslerini azaltma-
yacaktır. Arşivlerimizin biri Türk,
biri Ermeni, bir üçüncüsü de taraf-
sız bir ülkenin (örneğin Finlandi-
ya gibi) tarihçisinden oluşacak bir
üçlü komisyona incelettirilip, so-
nuçlannın bir kitap halinde yayım-
lanması. araştırmalann tarafsızlı-
ğma gölge düşürülmesini önleme
bakımından yararlı olabihr. Böy-
le bir kitabın gerçekleri açıklama-
sı, Ermenilerin olaylardaki rolle-
rini gözler önüne sereceği gibi, id-
dialannın da çürüklüğünü ortaya
koyacaktır.
Yukanda belirtilen yaşamsal re-
formlan kim yapabilecektir? Bü-
tün sorun buradadır...
ARADA BtR
VEDAT GÜNYOL
Arapça Neyin Nesi?
Arap sözcüğü, dilimizde iki anlama geliyor. Biri
Arabistan kökenli Araplar, ikincisi de koyu esmerya
da kara derili olanlar. Bizde Arap deyince bu ikinci
sözcük akla geliyor hep.
Çocukluğumda, kahve içersen arap olursun dn
ye korkuturiardı bizi. Kara derili olmak bir çeşit kö-
le olmak, yani ikinci sınrf insan olmak anlamına ge-
liyordu.
Afrika'nın kara derili insanlan, köleliğe, sömürül-
meye yazgılı yaratıklardı. özellikle, Güney Ameri-
ka'da. Kuzey Amerika, Abraham LJncoln'ün irtsan-
cıl tutumuyla Güney'e karşı girişilen iç savaşta, ba-
şanya ulaşınca, kara derili insanlann, ak derili insan-
lardan sayılmasına yol açtı.
Bugün görüyoruz, özellikle spor alanında kara
derililer kulüplerin gözbebeği. Hele hele Kofi An-
nan gibi bir zenci kökenli aydının uluslararası or-
tamda sözü geçen bir insan olması, insanlık adına
övülesi bir ömek.
Bizde de 18, hatta 19. yüzyılda zenci deyince, bir
dudağı yerde, bir dudağı gökte ürkünç yaratıklar ge-
lirdi akla. Hele Osmanlı saraylannda, iğdiş edilmiş,
etli butlu zenciler, harem ağası olarak sarayda, sü-
rü sepet genç kızlann bakıreliğinın bekçiliğini yapar,
onlan kız oğlan kızlıklanyla padişahlann koynuna ha-
zırlarlardı. Utanılası bir durumdu bu.
Ben, bundan elli yıl kadar önce Pariste karşı kar-
şıya gelecektim çöl kökenli yaygaracı Arap genç-
lerie. Paris'te üniversite sitesinde, bir süre Belçika
pavyonunda kalmıştım. Pavyonda Arap öğrenciler
çoğunluktaydı. Bunlar, yurtlarda, o bogazdan ge-
len garguıiu, bağırtılı çağırtılı variıklanyla ortalığı ba-
ğırtıya veriyorlardı. öyle ki, yurt yöneticisi onlara olan
tiksintisini dile getirmek için olsa gerek, bana (ses-
sizliğim ve uysallığımın ödülü olarak) her hafta pa-
rasız yemek karneleri veriyordu.
Araplan, böylece orada tanıyacaktım. Ama on
beş yıl sonra, New York'ta nefis bir Arap aydını ile
karşılaştm. Yahudi düşmanı bir ülkenin insanı olan
bu uygar genç, bir Yahudi kızıyla sevişecekti. Onun-
la dostkjğumuz, inanılmaz bir saygınlıkla başladı ve
saygınlıkla noktalandı.
Şimdi, sözü nereye getirmek istiyorum bu anlat-
tıklanmla?
Arapça, kimi Arap hayranlarına, bu ara Istiklal
Marşı şairi Mehmet Akife inat, yalın Türkçemizin
çanına ot tıkayan bir dikJir diyorum. Adına Osman-
lıca denen uyduruk bir dilin Acemceyle biriikte sa-
raylı kafasızlann gönlünde taht kurmuş olması, be-
nimle biriikte, nice nice aydını tedirgin etmiyorsa,
yazıklar olsun hepsine diyorum.
Arapçaya gönül vermişlere bir şeycikler demem,
demem de günde beş kez Arapça taklidi bağırgan-
lara (ki onlar da emir kuluduriar) daha hakçası on-
lan görevlendirenlere yazıklar olsun diyonjm, oldu
mu?
Müslüman Iranlılar, kendilerini tapınmaya Arap-
çayla değil, kendi dilleriyle çağınlmasını isterken
Farsçaya olan saygılannı ön plana çıkarmaktadır-
lar.
Atatürk'ün, Türkçenin onurunu kurtarmak ama-
cıyla başlattığı eytemi, Arapça hayranı politikacılar,
"cahil seçmenlere hoş görünmek amacıyla geçer-
siz kıldılar. Ama er geç Türkçe, Arapçayı saf dışı edip
öcünü alacak ve Türkçe onuruna kavuşacaktır.
(031 2) 2*3 •• 7« (3 HAT)
tSTİKLM. CAO. NOrl«] TR:(0212)2S1186^6e BUt (0212) 244 43 V
wwv».ortooyunculor com
Ferhan Şensoy
FERHANGİ ŞEYLER EE|
4 Ocak 2001 Perşembe 20.00
Anton Çehov - Ferhan Şensoy
FİŞNE PAHÇESU
CÜLDÜRÜ
- Çehof lazdur laz kalacaktvr -
Cwn-C.tesi 20.00 / Pazar 15.00 ve 18.00 / Ptetl 20.00^
KOnOc Bakankğı'mn katkılonyla
Derya Baykal Şensoy
ŞU AN MUTFAKTAYIM
TelcKişilikGOİdiiriJ
11 Ocak Perşembe/20.00
KûHÛT lokariv vc lcko'nun k«k<lanyıs
Ferfıan Şensoy
FELEK BİR GÜN SALAKKEN
21 Arahk Perşembe 20.00
Bllst Salıj Y«rl«rl: Onaoyuncular filjesi: 2S1 18 65
VAKKORAMAIAR-Taksim. Suadiy*. Akmcrkez
'Burası Türkiye' Diye Diye...
BerinTAŞAN Hukukçu
% zmir'de vergi yaörmak için bir ver-
I
gi dairesinin veznesi önünde kuy-
ruktayım. Her yaştan, her meslek
kesiminden insan vergi yatırmak
için bekleşiyor. Hepsi öfkeli, hep-
si şikâyetçi. "Hiçbir ülkede insan-
lar günü gelmemiş vergisini yaürmak için
böyle kujrukta rjeklemez" diyorum. Ar-
karnda duran gençten birisi:
- Amca burası Türkiye, diyor. Kuyruk-
tan çıkıp müdürün odasına gidiyorum, bi-
raz sonra ikinci vezne açıhyor. Demek ki
üstüne gidilirse "BurasTürkçe" deme yer-
sizliğine gerek kalmadan olumlu sonuç
alınıyor.
Ne yazık ki hangi toplumsal soruna el
atsan kangren olmuş, çözümsüzlük için-
de. Aydın kesime sorarsan "Efendim, sis-
tem meselesi" diyor. "Bu sistem değişme-
dikçe_." diye başlayıp yabancı sözcükler-
le donatılmış uzunca bir söylev dinliyor-
sunuz.
Sen yurttaş olarakvergi kuyruğundan çı-
kıp müdürün odastna kadar giderek şikâ-
yet etmeyi göze alma, tanık olduğun bir
olayda suçluyu koru, haklıdan yana ol-
ma, sonra "BurasıTürkrvt,oiur böyle şey-
kr" deyip hırsızlığın, yolsuzluğun nede-
nini "sîstenı''e yükle, "sistem''de ara, sır-
tüstü yat...
"BurasıTürkiye, nasdolsahesabısorul-
maz" diyerek her akşam TV camlannda
80 ilin adını sayıp bankasına topladığı dö-
vizleri aile şirketlerine aktaran "yeğen" ilk
kez kayaya çarptı.
Sana göre burası Türkiye, bankanı de-
netleyeni yüksek maaşla genel müdür ya-
parsın, bakanlık, Merkez Bankası Müdür-
lüğü yapmış ünlü bir kişiye ayda 40.000
dolar verip bankana danışmanlık yaptı-
nrsın, ünlü bir gazeteciye aracılık için bir
milyon dolar verirsin, bankana el konula-
cağını savcıhktan, Resmi Gazete'den ön-
ce öğrenebilirsin. Böylece her şey tamam,
her şey yolunda derken bir de bakarsın
demir kapılar üstüne kapanıvermiş. Çün-
kü burası Türkiye, bu ülkede Sezer gibi
Cumhurbaşkanı, SadettinTantangibı lçiş-
leri Bakanı, Zekeriya TemizeJ gibi Banka-
cılık Denetleme Üst Kurul Başkanı olan
insanlar da var.
Kimseden emiralmayan, bağımsız, *Sic-
danıhür", "irfanıhür" savcılar, yargıçlar
da var.
ilk kez TV camlannda,
u
reklamcılık''la
toplanan paralann banka kasalarından ge-
ce yansı bavullarla nasıl kaçınldığı görün-
tülendi.
İlk kez Türkiye'de yolsuzluğa, hırsızlı-
ğa karşı bir "TemizElkr'' girişiminin ba-
şanya ulaşacağı yolunda bir inanç, bir gü-
ven, bir iyimserlik oluştu. Işte tam bu aşa-
mada yine "BurasıTürkiye,sonuçta bir şey
değişmez, herkesin yapüğı yanına kâr ka-
Ur" diye kötümser, kaderci, miskin bir ha-
va yayılmak isteniyor.
Susurluk olayında olduğu gibi "hedeP
saptınp işi yozlaştırmak, sulandırmak is-
tiyorlar. Kamuoyunun öfkesini yatıştır-
mak, işin ucunu bıraktırmak için iyimser
demeçler veriliyor.
ANAP Genel Başkam, Başbakan Yar-
dımcısı MesutYdmaz'dan epeyce iyimser
demeçler dinledik. "Merakedikcekbirşey
yok, bu bankalaradevlet bütçesinden öde-
me yapdmamışür. Borçlannı ödemezier-
se adli mekanizma devr^* girer" diyor.
"AdMmekanizma'
?
nın Türkçesi, borçlular
asıctı
ayalin, tutkunun
ışkunun sınırlarında
\ı alev bir gösteri!
icraya verilir, haciz işlemi başlar, mallan
bulunmazsa ellerinden bir "ödeme planı"
alınır.
Yani Nasreddin Hoca'nın fikrası gibi
borcu karşılamak için yol kenanna çalı
dikilecek, çalılara takılan pamuklar top-
lamp satılacak... Hazine'nin ödeyeceği
batık paralarbirkaç milyon olsa "merak"
edilmez.
Ancak "Bankalar Yerninü Murakıpla-
n"nın raporuna göre "200 milyon dolann
(yaklaşık 1373 trüyon lira)güvencesizola-
rak Demirerin yakmlannca kurulan sa-
nal şirketiere aktanldığı belirknmiştir"
(Çumhuriyet, 30 Ekim 2000). Bir habere
göre de "YahyaMuratDemirel'inhesabın-
da 200 milyon lira bile yok" (Hürriyet, 28
Ekim 2000).
Gumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer,
"Türkiye'nin birinci sorunu yolsuzluğun
önlenmesi ve eğitim" diyor (Hürriyet, 31
Ekim 2000). Genelkurmay Başkam Org.
Hüseyin Krvnkoğiu, bankalar operasyonu-
nu destekleyerek "Hepimizin arzusu temiz
Türldye'', îçişleri Bakanı Sadettin Tantan
" Yolsuzluk fahişelikten daha kötü", Ban-
kacılık Üst Kurul Başkanı Zekeriya Temi-
zel "Yapanınyanına kâr kalmayacak" di-
yor.
Cumhurbaşkanı'ndan Anadolu'nun en
uzak dağ köyündeki yurttaşa kadar herke-
sin ortak dileği, ortak görüşü bu. Siyasal
iktidara düşen, bu ortak dileği geciktirme-
den yaşama geçirmek, bu uğurda çaba
harcayan namuslu yurtsever insanlara sa-
hip çıkarak onlara destek ohnaktır. Yok-
sa yapay gündemlerle ulusal sorunlan göz-
ardı ederek gereksiz bir af yasası çıkarmalc,
Gumhurbaşkam'nın görevini yedi yıldan
beş yıla indirmek gibi konularla uğraş-
mak degil.
Hemen üye olun
(0212) 355 55 55
www.cine5.com.tr Bugün 21:35'te 'te!
tLAN
TC
FATtH
ÖdNCtASLİYE
HUKUK
HÂKİMLİĞl'NDEN
2000/380
Davacı Koraar
Toygar vekili Av.
Ekrem K. Toygar ta-
rafından, davalı Ali-
nura Toygar aleyhi-
ne açılan boşanma
davasının mahkeme-
mizde yapüan du-
ruşması sırasında;
Ankara Kızılay,
Necatibey Caddesi
Huzur Apt. K: 5 D:
10 adresinde oturdu-
ğu bildirilen davalı
Aynura Toygar'a
(Alinura Toygar) du-
ruşma gününün teb-
lig edilemediği gibi
yapılan zabıta araştır-
ması da bir netice
vermediğinden, du-
ruşma gününün ila-
nen tebliğine karar
verilmiş olmakla, adı
geçenin duruşmanın
atılı bulunduğu
09.02.2001 günüsa-
at 9.30'da HUMK'-
nun 213 ve 377.
maddeleri gereğince
duruşma günü hazır
bulunmadığı veya
kendisini bir vekil ile
temsil ettirmediği
takdirde, tahkikata
yokluğunda devam
edıleceği ve hüküm
verileeği hususu da-
vetiye yerine geçmek
üzere ilanen tebliğ
olunur.
04.12.2000. .
Basın: 73598
CÜMHURİYETTEN
OKURLARA
ORHANERtNÇ
Dediğim Dedik
Çaldığım Düdük...
Sonunda Sayın Cumhurbaşkanı, kendisinden bek-
lenmeye alışılan sağduyuyu gösterdi ve kamuoyun-
da "af yasası" diye nitelendirilen yasayı TBMM'ye ia-
deetti.
Geriye kısa bir dönüş yapalım.
Yasa'nın, yasa taslağı biçimini alacağı dönemde;
her partinin, kendi yandaşlannı yasa kapsamına so-
kabilmek için yaptığı ve taslağı zaman zaman orta-
da bıraktığını biliyoruz.
Koalisyon partileri liderlerinin sonunda ellerini ma-
saya vurup, taslağa son şeklini vererek tasanlaştır-
dıklan da bir gerçek.
Koalisyon ortaklannın milletvekillerinin bir bölü-
münün tasanya sıcak bakmadıklannı, okuyarak ya
da izleyerek öğrendik.
Ama af dayatmasına çoğunluğunun, 5+5'te oldu-
ğu gibi direnmedikleri ya da "liderlehmizi bir kez da-
ha rezil etmeyelim" diye düşündükleri anlaşılıyor.
Tasannın, "müjde" denilerek muştulandığı DSP
Genel Başkan Yardımcısı Bayan Ecevit, "Bu fasan
benim değil" dediğinde yalnız kalmamıştı. DYP ile
FP, belki de istekleri tümüyle yer almadığından kar-
şıydılar. iktidar partilerinin kimi cesur milletvekilleri ile
grup başkanvekilleri de hukuk ve sosyal amaç yö-
nünden karşı olduklan noktalan açıklamak zorunlu-
ğunu duydular.
Ama iş olacağına vardı ve tasan, liderlerin "hiçbir
değiştirge önergesi veritmemesi" emriyle genel ku-
rula indi.
Genel Kurul'daki görüşmelerdeTBMM televizyo-
nundan izlediğim kadanyla bir tek Uluç Gürkan'ın
önergesi oylanarak reddedildi.
Ve tasan, koalisyon partilerinin milletvekili topla-
mının çok altında bir oyçokluğuyla kabul edildi. DSP,
MHP ve ANAP milletvekillerinden kimileri ret oyu
kullanırken bir bölüğü de oylamaya katılmamışlardı.
Yasalaşma sonunda da benzer değeriendirmele-
ri izledik. İktidar partilerinin yöneticileri ile milletve-
killeri arasında da yasayı "içlerine sindiremeyenler"
vardı.
Yasa, Sayın Cumhurbaşkanı'na gönderildi ve bek-
leme başladı.
15 Aralık Cuma akşamı, Sayın Cumhurbaşkanı'nın
altı sayfalık gen gönderme gerekçesi partamento ta-
rihimizdeki saygın yerini aldı.
Yazı, hukuksal açıklamalardan sonra şöyte biti-
yordu:
"Yukandayapılan açıklamalarışığındayasa, Ana-
yasa'nın esitlik ilkesine, hukuka, ada/ete, toplum
huzurunu sağlamaya yönelik değildir ve toplum vic-
danını incitecek içeriktedir. Cezaevlerinin mevcudu-
nun azalması gibi hukuksal değerden yoksun düşün-
celerle afyetkisinin kullanılması, toplumda adalete
ve yasalara duyulan güveni azaltır.
Böyle biryasanın yayımlanması, 'Devletin temeli
adalettir' inancını yok edecek, toplum düzenini bo-
zacak ve yurttaşlann adalete olan gûvenini sarsa-
caktır."
Meslektaşlanmız bir kez daha ellerinde teypleri ve
mikrofonlan, sırtlannda kameralanyla yollara düştü-
ler. Bulunamayanlarla da haber stüdyolannda tele-
fon bağlantısı yapıldı.
"BirAllah 'ın kulu çıkıp da Cumhurbaşkanı haksız-
dır" demedi.
Hatta, yasanın görünürdeki sahibi Adalet Bakanı
Hikmet Sami Tûrk bile "Sayın Cumhurbaşkanı'nın
vetosunda haklı bulduğum yerier var'demek zorun-
luğunu duydu.
Vetodan üzüntü duyduğunu açıklayan tek kişi ise
Başbakan Ecevit'ti. En kısa sürede koalisyonun öte-
ki liderieri ile bir araya geldi.
Yaptığı açıklamadada "sosyal gerekçelerleyasa-
nın yeniden Cumhurbaşkanı 'na gönderilmesinin uy-
gun bulunduğunu" söyledi.
Anayasa'nın esitlik ilkesi, hukuk, adalet, toplum hu-
zuru, toplum vicdanı gibi ilkeler bir yana atılmış, "sos-
yal gerekçeler" gibi bir kavramın arkasına sığınıl-
mtştı.
Bu tutumu atalanmız "Dediğim dedik, çaldığım dü-
dük" sözleriyle nitelendirmişler.
Peki, Başbakan Ecevit'e kızmalı mıyız?
Pek sanmıyorum. Çünkü aynı tavn biryöntem ola-
rak benimseyen o kadar çok insanımız var ki.
Aklıma birden Göztepe'deki çocukluk arkadaşla-
nm geldi: Rüzgâr Cemal, Hafız Metin, Kübik Hü-
seyin, Yumurta Engin, Büyük Cımbız Ortıan.
Bir Türk filminden mi dinlemişlerdi, kendileri mi
uydurmuştu, bilemiyorum.
Birisinin benzer davranışı olduğunda hemen tiye
alırtardı:
"Vaaay, Sen ha! Bana ha! Al Sana! Dan! Dan! Dan!
Dandirinini nini nom, dandirinini nom. Vaaay!"
•
önümüzdeki pazartesiye kadar gönlünüzce bir haf-
ta geçirmeniz dileği ve saygılanmızla.
oerinc@cumhuriyet.com.tr
Cumhuriyet
k i t a p I a n
Işıl Özgentürk
ÇOCUKLUK ŞARKILARI
Işıl Özgentürk, gerçekçıliğin yaşam zenginlığıyle, simgecıliğin
duygu derinhğini yüregmde banndınp, kalemınden unbıkleyen
bir yazarunız Sonsuz yok oluşu ünlamayan, üstüne üstlük sırası
geldi mı dalga da geçen bır tutum ıçınde. Bu bakımdan,
"Çocukluk Şarkılan'', dünyada bir kez dahı olsa buhınmaktan
keyıf alaalann kıtabı olarak da tanımlanabılır.
y ÇumhurİY»; Çağ Pazartama A.Ş. Türkocağı Cad. No:39/41
J * * krtapkulubü (34334)Cağaloğlu-lstanbul Tel: (212)514 01 96