18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 4 KASIM 2000 CUMARTESİ DIZI TüB8.Genel Kurulu • ANKARA (AA) - Türk Dişhekimlen Birliği (TDB) 8. Olağan Genel Kurulu Dedeman Oteli'nde başladı. Genel Kurul Divan üyelerinin seçüninın ardından konuşan DTB Genel Başkanı Celal Korkut Yıldınm, diş hekımlerinin yaşam standardının yeni mezunlarla bırlikte giderek olumsuzlaştığını belirterek, yeni açıîan diş hekimliği fakültelenne tepkı göstenlmesi gerektığini söyledı. Akarcalı'nın tepkisi • ANKARA (ANKA)- ANAP Genel Başkan Yardımcısı ve Istanbul Mületvekili Bülent Akarcalı, büyükelçilerin yaptığı yurtiçi gezılere tepki gösterdi. Dışişleri Bakanı Cem'm yarutlaması istemiyle TBMM Başkanlığı'na yazıh soru önergesi veren Akarcalı, büyükelçılenn gezilerinin "hiç olmazsa güvenlik önlemleri ahnması açısından belirli usullere tabi" olup olmadığını sordu. Akarcalı, bu elçilere gittikleri yerlerde mülki amirlenn tçiş-len ya da Dışişlen Bakanlığı'ndan izin almadan nasıl brifing verdiğinin açıklanmasını istedi. Dışişleri Bakanı tsmail Cem ise bu konuda bır kısıtlama bulunmadığını bildirdi. Amemkah uzmanlar • ANKARA (AA) - Son zamanlarda yaşanan banka operasyonlannın ardından ABD'lı uzmanlar, kara para, ekonomik suçlar ve sahte para konusunda Türk uzmanlarla 5 günlük bir bilgilendirme toplantısı düzenlediler. Emnıyet Genel Müdürlüğü'nûn dûzenlediği bilgilendirme toplantısında Amerikan Mali Suçlan Araştırma Uzmanı olan 2 görevli tarafindan Kaçakçılık ve Organize Suçlar Daire Başkanlığı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu ile Hazine Müsteşarlığı'nda görevli 70 ıızman personele ekonomik konularda bilgi verildi. Alman miHetvekfli HasankeyTte • HASANKEYF (AA) - Alman Parlamentosu Yeşiller Partisi Mületvekili Angelice Beer, Hasankeyf'i su altında bırakacak olan Ilısu Barajı ile ilgili Alman hükümetine rapor hazırlamak üzere dûn Batman'a geldi. Hasankeyf'in su altında kalmasını doğru bulmadığını söyleyen Beer, Belediye Başkanı Abdullah Akın'ı ziyaret etti. Beer, "Türkiye' bu konuyu ciddi olarak düşünmelidir. Benim Alman hükümetine sunacağım rapor da bu yönde olacaktır" dedi. AH ŞU OSMANLILAR - 5 DEMİRTAŞ CEYHUN Veremden ölenpadişÜniversitelerimizde tıp tarihi uz- manlannca yapılmış, Osmanlı ha- nedanınm hastahklanyla ilgili bir bilimsel çalışma da yoktur galiba, neyazıkki... Oysa, genç sultan II. Mahmud'u, daha saltanatrrun ilk günlerinden itibaren bunaltan, umarsız duruma düşüren, yeniçeri ocağmm bütün ışlevinı yitirmesine karşın, hâlâ yeni bir ordu kurulamaması, şeriat- çı ulema ile Batıcı münevverierin Alemdar olayıyla artık iyice gün yüzüne çıkan kavgası, ulus düşün- cesınin azınlıklan ayaklandırma- sı, Batıh sömürgeci devletlerin Os- manlı ülkesini de aralannda bö- lüşmek için iştahla kurduklan tu- zaklar vb. gibi sorunlann yanı sı- ra bir diğer önemli sorun da, gali- ba, artık Saray'da da kol gezmeye başlayan salgın hastalıklar olmuş- tur gördüğumüz kadanyla. Fakat, tarihçilerimiz bu konuda tek satır olsun yazmamaktadırlar. Hatta tam karşıtı, sanki özellikle saklamaktadırlar. Örneğin, ünlü tarihçi Ahmed CevdetPaşa, Sultan Abdülmecid'in yakın çevresinden biri olduğu hal- de, Sultan'ın da vereme yakalan- dığıru, ancak ölümünden sonra bir rastlantıyla öğrendiğini yazmakta- dır. Sultan Abdülmecid henûz 38 yaşındadır, ama nicedir ağır has- tadır. Ne var ki, Cevdet Paşa'nın anlatımıyla, "Huyu olmadığt hal- de, özel doktoru Karateodori Kos- tantin'den başka bir hekimin ken- disini muayene etmesine" de izin vermemektedır kesınlikle. Öte yan- dan, "hastahğını beüi etmemek is- teyip acılar içinde kıvrandığı hal- de, cuma selamlıklanna (namazı- na) devam eykmeyi" de aksatma- maktadır. Karateodori Kostantin ise, her muayeneden sonra "sadırda ve âlatta (göğüste ve iç organlannda) bir şey olmadığını'' yinelemekte- dır ısrarla. Ölümünden birkaç gün önce, hastalığı iyice ağırlaştığı için cu- ma selamlığına da gidememiş, hat- ta ertesi sabah "hiç huyu oknadı- ğı balde yataktan kalkıp geceük entarisini bile değjştirememiş"tir. Poktorların kavgası Bunun üzerine, Sadrazam'm, Serasker'in ve Kaptan Paşa'nın zorlamasıyla öteki doktorların, özel doktoru Karateodori Kostan- tin'in de odada bulunması koşuluy- la kendisini muayene etmelerine izin vermiştir güya. Ama bu kon- sültasyonda da öteki doktorlann Sultan'ı yeterince muayene etme- lerine bu kez özel doktoru engel olmuştur. Bu duruma öfkelenen doktor- lardan biri; "Ciğerleri iyi, iç organ- lan sağlam da, öyfcyse niye bu ka- dar halsiz? Böyle konsutto olmaz. Önce layildyle mua\ene edflmeMdir. Bu kadar miryon halkın padişahı olan bir zatın illeti teşhis olunma- mak ayıpür!" diyerek Sultan'ın özel hekimini terslemiş ve gidip Hekim tsmail Paşa'ya aktarmıştu" durumu. Ancak Hekim tsmail Pa- şa'nın araya girmesiyle, bir başka hekimin Sultan'ı yeterince muaye- ne etmesine izin çıkabilmiştir. Ve "Zografos adh bir tabib", bu izin- le "Hümayûn'un yanma vanp usu- lü üzere muayene ettikten sonra" bir de görmüştür ki, "Sultan'm ak- dğeri teverrûm ile (verem mikro- bu kaparak)tüberkül pevda etmiş veüsttaran bütün bütün bitmiş"tır Yani artık çok geçtir... Nitekim, ertesi sabah Sultan birden fenala- şıp kendinden geçmiş ve birkaç saat sonra "ruhu,Tann'nm rahme- tiyle cennetin en üst katına gjt- miş"tir. Hünkârın hastalıflı Özel hekimleri aracılığıyla yıl- larboyu titizlikle korunmuş "Hün- kâr'ın hastauğını*' bir rastlantı so- nucu öğrenen Ahmed Cevdet Pa- şa da, sanki bu durumla alay ede- rek "Amma... Kostantin bu kadar şeyi anlayamazbir bayağı tabib de- ğfldi. Bunu anlayamaması kayıt- sızhğuidan mı kaynaklanıyordu, yoksa daha önce anlamışü da, ara sıra 'Elhamdülillah Efendimiz bu- gün dünden daha ıyıdır' diyerek al- dığıbolbahsişvearmağanlannke- silmesini engellemeye mi çalışryor- du?" diye yazmaktadır. (Cevdet Paşa, Tezâkir 13-20, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara 1960, s. 137-138) Sultan Abdülmecid de, verem- den ölmüş ne ilk, ne de son Osman- lı sultanı olsa gerektir, kuşkusuz. Nitekim, Osmanlı tarihçileri bu konuda herhangi bir bilgi verme- mekte iseler de, M. Münir Akte- pe,tslam Ansiklopedısı'ne yazdı- ğı "L Mahmud'' maddesinde, Jo- uannin adlı bir Fransız tarihçinin 1840 yılında Paris'te yayımlanmış "Turquie" adlı kitabını kaynak göstererek "Suhan 1. Mahmud'un da fıstülden (kemik vereminden) mustarip olduğuna ve öldüğüne dairrivayetbulunduğunu" söyle- mektedir. (I. A.c-7, s. 164) Yani, bu bilgiye göre, verem, da- ha XVIII. yy. ortasında Osmanlı Sa- rayı'na gırmiştir. Sultan II. Mahmud da veremden ölmüş... Kısacası, verem, tifo vb. gibi hastahklann, XIX. yy.'ın daha ilk günlerinden itibaren bütün Osman- lı mülkünü salgm halinde kasıp kavurduğu gerçeği kuşkusuz olsa gerektir galiba. Prof. Dr. Sûbeyl Ünver de, 1940 yılında yayımlanan "Tanzunat" adlı ortak kitaptakı "Osmanh Ta- babeti ve Tanzimat" adlı yazısın- da bu gerçeği vurgulayarak, "O tarihlerdeen büyük vefayat(ölüm- ler)tifo veveremden görülmüştür." demektedir, zaten. Örneğin; "1812 yıh Ocak aym- da bir tüccar gemisi tstanbura ve- ba salguunı getirmiştir. Önce Ga- lata, BeyoğluveTatavia'da görülen salgm, sonra Fener ve Kumkapı mahaİlerine sıçramış, oralardan bütünIstanbul'ayayümışür. Şidde- tini hızla artürması ve yayılması üzerine salgma karşı camilerde na- madardan sonra duada bulunul- masıemredflmi^amaazatanakşöy- le dursun, salgm her geçen gün bi- raz daha şiddetlenmiştir. Şehrin içindeki cami, mescid ve türbelere gömülenlerdenbaşka, tstanbul ka- pılanndan çıkan cenaze sayısı ey- tül aymda günde bin, bin beşyüz kV şiyi bulmuştur. Galata, Üsküdar veBoğaziçi semüeri de dikkate ab- nırsa salgmdan ölenlerin sayısuun gündeüç bin kişrvibuknığu tahmin edilmektedir. Salgm ancak kasun aymdan itibaren şiddetini yitirme- yebaşlamışaryavaşyavaş. r '(LA.c- 5/II, s. 1214/25) Gene aynı kaynakta verilen bir başka bilgiye göre de, "1825yüıNi- san aymda tstanbul"da başlayan çi- çek hastalığı «mlgım., bu kez Sara- ya da sıçramış ve bir şehzade ile iki suttan bu hastalığa yakalanarak öunüşler''dir. Salgın hastalıklar Bu salgın hastalıkara karşı ise Ahmed Cevdet Paşa'nın da Şani- zadeTarihi'nden aktararak yazdı- ğma göre "Namazlardan sonra topluca Sure-i Kaf veya Sure-i Şe- rifokumanuı" dışında hiçbir bilim- sel önlem ahnmamıştır, görüldü- gü gibi. Çünkü, "Bu gibi bulaşıcı hastalıklardan kendisini koruyan- lara o zaman sapık gözüyle bakıl- maktadır. Halkın çoğu korunma- yı' Şer'e ters gehyor' diye, kimide 'birisi bir şey der. kötü kişi olunım' diye korkusundan korunma usul- lerineuymamaktadniar.'" Nitekim Şanizade de, "Nihayet ekim aym- da kış basardı, bu hastahk yavaş- ladı, 16AralıkPazartesi gecesi kar yağdı ve ertesi gün çok sert soğuk oJdıı, böylece kolera azaldı. Aralık ayı sonunda da bütün bütün bafîf- ledL" diye yazmaktadır. Yani, sal- gını, gene doğa, kendiliğinden so- na erdirmiştir. (Tarih-i Cevdet, c- 10, s. 119-120) Gene Cevdet Paşa'nın yazdığı- na göre, o günlerde hekinıbaşıoLan Mes'ut Efendi de zaten hekim de- ğildir. Babası, eski Hekimbaşı Nu- man Efendi tarafindan tıp eğitimı yapması için gençliğinde her ne kadar Avusturya'ya gönderilmiş- se de, "gençlikgünterini YTyana'da eğlence ve sefahada geçirdiğinden obbiye okuluna gidememiş veetib- ba 0e ancak tiyatro veya bak» gibi eğlenceyerlerinde karşılaşabildiği için tstanbul'a hekim taslağı olarak dönmüştürr> . Yanı hekim değildir ve "Opflmindenbirazak olsun bfl- gjsiyok"tur. Ama, babasının hatır- lı dostlan sayesinde, gerçekten he- kim olup olmadığı araştınhnadan, "eski bir hekimbaşı oğhı olduğu gerekçesiyle" önce Ser Etibba-i Şehriyari'liğe (Saray hekimleri başkanlığına), sonra da Hekimba- şı'lığa getirihniştir ve "uzun süre kalmi5tır''bu görevde. Doğal ola- rak da, bilgisizliğmin ortaya çık- masından korktuğu için, yetenek- li hekimleri sürekli uzak tutmuş- tur Saray'dan, "onlan rakip saya- raküeriemelerine engel oünuş"tur. (Age, s. 268-269) Osman Efendi Nitekim, Cevdet Paşa'nın yaz- dığına göre, "matematik Uminde zamanmdatekkjşitdi, kendisinden epeyce istifade etmiştik" dediği, daha sonraki yıllarda açılan Tıb- bıye'de ders de vermiş olan Os- man Efendi, Hekimbaşı'nın çevir- diğı oyunlarla hekımlikten uzak- laştınlıp Saraya "müneccimbaşı'' yapılmıştır. Gene, "iyibir büginol- • Verem, tifo gibi hastalıklann, XIX. yy.'ın daha ilk günlerinden itibaren bütün Osmanlı mülkünü salgın halinde kasıp kavurduğu gerçektir. • Prof. Dr. Süheyl Ünver, 1940 yılında yayımlanan "Tanzimat" adlı kitaptaki "Osmanlı Tababeti ve Tanzimat" adlı yazısında bu gerçeği vurgulayarak, "O tarihlerde en büyük vefayat (ölümler) tifo ve veremden görülmüştür." demektedir. • Bu salgın hastalıklara karşı ise Ahmed Cevdet Paşa'nın da Şanizade Tarihi'nden aktararak yazdığına göre "Namazlardan sonra topluca Sure-i Kaf veya Sure-i Şerif okumanın" dışında hiçbir bilimsel önlem alınmamıştır. • Çünkü, "Bu gibi bulaşıcı hastalıklardan kendisini koruyanlara o zaman sapık gözüyle bakılmaktadır. Halkın çoğu korunmayı 'Şer'e ters geliyor' diye, kimi de 'birisi bir şey der, kötü kişi olurum' diye korkusundan korunma usullerine uymamaktadırlar." duğu kadar iyi bir doktordur" de- diği tarihçi Şanizade için de Cev- det Paşa, "O zaman tıp Uminde mahareti olan Şanizade'nin He- kimbaşı tayin edileceği yerde, va- kanüvis yapdması da bundan ileri gefiyordu." diye yazmaktadır. Öyle ki, Şanizade'nin yazıp, ba- sıuııasma izin çıkması için Padi- şah'a sunuhnak üzere Şeyhülislam Dürrîzade Abdullah EfendiVe tes- lim ettıği "Miyar-ül Etibba" adlı kıtabı bile HekimbaşıMes'ut Efen- di n'olur n'olmaz diyerek n'apıp yapıp yok etmeyi bilmiştir. Medresell heklmler Buharlı gemilerle artık srrnrlan kolayca aşıp ülkeyi sık sık kasıp ka- vurmaya başlayan bu salgın has- talıklara karşı dua etmekten baş- ka elinde hiçbir uman bulunmayan bu medreseli hekımler yüzünden, Sultan n. Mahmud da, hayattaki en büyük oğlu Şehzade Abdülhamid' i on iki yaşındayken 2 Ramazanda kızı Fatma Sultan'ı ondört yaşın- dayken 19 Ramazanda, en küçük çocuguMinüre Sultan'ı da daha se- kiz aylık bebekken 5 Şevvalde, ya- ni topu topu bir ay gibi kısa bir sü- rede üç çocuğunubirden çiçek sal- gmından ardı ardına yitirmenin hüznüyle sağlık sorununa da el at- ması gerektiğıne kararverip hemen Batılı anlamda hekim yetiştirecek bir tıp okulu açmaya kalkışınca 1825 yılında, bizce hiç kuşku yok ki, kendisine ilk karşı çıkanlar da bu medreseli hekimlerle hekim- başılan olmuştur mutlaka, doğal olarak. Böylece de, ulema ile ara- sında ilk çelişki doğmuş olsa ge- rektir. Ama, Prof. Niyazi Berkes'in, 1831 yılında îstanbuFda bulunan Amerikalı doktor DeKa>'ın anı- lanndan aktararak verdiği bilgile- re göre, bu kez Hindistan'dan ge- len bir kolera salguıı 1831-1833 yıllan arasında Avrupa ile birlik- te tstanbul'u da kasıp kavurmuş- tur. Prof. Süheyl Ünver de, "1834 tarihinde Anadolu"ya sa\1et eden (saldıran) veba senelerce izale edi- lememiş (temizlenememiş), tstan- bul'da da mühim za>iat vermiş, çokinsan ölmüştür" diye yazmak- tadır. Görüldüğü gıbı, Tıbhane'den ve Cerrahhane'den henüz hiçbir sonuç alınamamışken, salgın has- talıklann da biri bitmeden diğeri tstanbul'un kapısına dayanmak- tadır aynı yıllarda. IL Mahmud da, ola ki salgın hastalıklann Batı'ya yayılmasında Osmanlı ülkesinin bir köprü durumunda bulunması yüzünden biraz da Batıhlann yön- lendirmesiyle, Avrupa'da uygula- nan "Karantina" usulünün Os- manlı ülkesüıde de uygulanması- nı istemiştır. Ama, ulemanın şid- detli tepkisiyle karşılaşmıştu" ge- ne. Karantınanın Tann'nm yazgt- smdan kaçmaya çahşmak olduğu- nu öne sürerek karşı çıkmışlardır. Artık, "Harameyn'den (kutsal topraklardan, Mekke'den ve Me- dine'den)gelen mektuplar bile, bu- laşKi hastalıklann kol gezdiği yer- lerden geçtiği gerekçesiyle, Kar- tal'daki Tahaffuzhanede (karanti- na evinde) rütsülenmeden" Istan- buFa sokulmamaktadır. Heklmbaşılık Ilgınçtir, II. Mahmud, Fatih'in başlattığı, neredeyse dört yüzyıl- dır süregelen "Hekimbaşüik*' ku- rumuna da son vermiştir aynı gün- lerde. 1836 yılında aldığı bir ka- rarla Hekimbaşüığı, "Saray hekhn- Kğj" halıne dönüştürmüş ve bu gö- reve hekim olmayanlann atanma- smı yasaklamıştır. Bu karann ahnmasında ola ki Sultanın ulcmaya olan kırguüığı da bir rol oynamıştır. Ancak, Sarayın o günlerdekı en önemli sorunu- nun sağlık olduğu konusunda da, galiba kuşku bulunmasa gerektir. Çünkü. kimı kaynaklarda belir- tildiğine göre. Sultan Mahmud da veremdirve hastalığı o günlerde ar- tık iyice ılerlemış durumdadır. örneğin, Prof. Süheyl Ünver, "Suhan Mahmut, 1838'de, mem- leketi tehlikc>e koyan veba salgını- na karşı karantina işleriy le uğraş- nıası için A\ usturv a'dan bir hekim istemişti. Bunun üzerine Franz Mi- nas İstanbul'a geuniştir. Sultan Mahmut daha sonra da, bu kez Vi- yana'ya bir he>«tyoUayarak, bir ec- zaa ile bir hekim daha gönderime- sini istemistir. Özel doktoru, ünlü göz hekimi Dr. Von Yöger'in tav- sryesi üzerine, Metemich, Dr. Ya- kole Auton Neuner Ue Karl Amb- ros Bemard'ıveeczacıHoffmann'ı Arahk 1838'de İstanbul'a gönder- mişlerdir'* diye yazmaktadır. (Tan- zimat. s. 942, dipnot 7.) Doğrusu, Franz Minas, bizce büyük bir olasıhkla, karantma uy- gulamasının Osmanlı ülkesinde de brr an önce başlamasını isteyen öteki Avrupa ülkeleriyle birlikte Avusturya hükümetınin 1838 yı- lınm başlannda tstanbul'a ğön- derdiği, Meclis-i Umuru Sıhhi- ye'nin kurucu üyesi 13 Batılı he- kimden biri olsa gerektir. Ancak, Prof. Ünver'in anlatun- dan, çok açık olmasa da, öteki he- kimlerle eczacının da Sultan Mah- mud tarafindan karantina uygula- ması için tstanbul'a çağnldıklan gibi bir anlam çıkmaktadır öte yan- dan. II. Mahmufun ölümü Oysa, Büyük Larousse ansiklo- pedisinde, "O ydlarda sağuğı bo- zuk olan Mahmut II. için yeni he- kimler aramnca, 1838 yıhnm son günlerinde Dr. Jacques Neuner ve eczacı Hoffmann Ue birlikte Dr. Charles Ambroise Bernard da İs- tanbul'a getirildi ve Saray hekimi yapddı" denılmektedir. Ne var kı, gene aynı kaynakta be- lirtildiğine göre, Sultanın hastalı- ğı gerçekten çok ilerlemış ve ciğer- lerinin ikısi de artık bıtmiş olma- lı ki, bu Avusturyah eczacı ve he- kimlerin tstanbul'a gelmesinden to- pu topu altı ay sonra, "Sultan IL Mahmut, Mtsırlı tbrahim Paşa'nın kuvvederine karşı alman Nizip ye- nilgisini öğrenemeden, 30 Hazi- ran'ı 1 Temmuz'a bağlayan geceve- remden ölnıüş"tür SÜRECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle