Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 4 KASIM 2000 CUMARTESİ
DIZI
TüB8.Genel
Kurulu
• ANKARA (AA) - Türk
Dişhekimlen Birliği
(TDB) 8. Olağan Genel
Kurulu Dedeman
Oteli'nde başladı. Genel
Kurul Divan üyelerinin
seçüninın ardından
konuşan DTB Genel
Başkanı Celal Korkut
Yıldınm, diş
hekımlerinin yaşam
standardının yeni
mezunlarla bırlikte
giderek olumsuzlaştığını
belirterek, yeni açıîan diş
hekimliği fakültelenne
tepkı göstenlmesi
gerektığini söyledı.
Akarcalı'nın
tepkisi
• ANKARA (ANKA)-
ANAP Genel Başkan
Yardımcısı ve Istanbul
Mületvekili Bülent
Akarcalı, büyükelçilerin
yaptığı yurtiçi gezılere
tepki gösterdi. Dışişleri
Bakanı Cem'm
yarutlaması istemiyle
TBMM Başkanlığı'na
yazıh soru önergesi veren
Akarcalı, büyükelçılenn
gezilerinin "hiç olmazsa
güvenlik önlemleri
ahnması açısından belirli
usullere tabi" olup
olmadığını sordu.
Akarcalı, bu elçilere
gittikleri yerlerde mülki
amirlenn tçiş-len ya da
Dışişlen Bakanlığı'ndan
izin almadan nasıl brifing
verdiğinin açıklanmasını
istedi. Dışişleri Bakanı
tsmail Cem ise bu
konuda bır kısıtlama
bulunmadığını bildirdi.
Amemkah
uzmanlar
• ANKARA (AA) - Son
zamanlarda yaşanan
banka operasyonlannın
ardından ABD'lı
uzmanlar, kara para,
ekonomik suçlar ve sahte
para konusunda Türk
uzmanlarla 5 günlük bir
bilgilendirme toplantısı
düzenlediler. Emnıyet
Genel Müdürlüğü'nûn
dûzenlediği bilgilendirme
toplantısında Amerikan
Mali Suçlan Araştırma
Uzmanı olan 2 görevli
tarafindan Kaçakçılık ve
Organize Suçlar Daire
Başkanlığı, Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme
Kurulu ile Hazine
Müsteşarlığı'nda görevli
70 ıızman personele
ekonomik konularda bilgi
verildi.
Alman
miHetvekfli
HasankeyTte
• HASANKEYF (AA) -
Alman Parlamentosu
Yeşiller Partisi
Mületvekili Angelice
Beer, Hasankeyf'i su
altında bırakacak olan
Ilısu Barajı ile ilgili
Alman hükümetine rapor
hazırlamak üzere dûn
Batman'a geldi.
Hasankeyf'in su altında
kalmasını doğru
bulmadığını söyleyen
Beer, Belediye Başkanı
Abdullah Akın'ı ziyaret
etti. Beer, "Türkiye' bu
konuyu ciddi olarak
düşünmelidir. Benim
Alman hükümetine
sunacağım rapor da bu
yönde olacaktır" dedi.
AH ŞU OSMANLILAR - 5 DEMİRTAŞ CEYHUN
Veremden ölenpadişÜniversitelerimizde tıp tarihi uz-
manlannca yapılmış, Osmanlı ha-
nedanınm hastahklanyla ilgili bir
bilimsel çalışma da yoktur galiba,
neyazıkki...
Oysa, genç sultan II. Mahmud'u,
daha saltanatrrun ilk günlerinden
itibaren bunaltan, umarsız duruma
düşüren, yeniçeri ocağmm bütün
ışlevinı yitirmesine karşın, hâlâ
yeni bir ordu kurulamaması, şeriat-
çı ulema ile Batıcı münevverierin
Alemdar olayıyla artık iyice gün
yüzüne çıkan kavgası, ulus düşün-
cesınin azınlıklan ayaklandırma-
sı, Batıh sömürgeci devletlerin Os-
manlı ülkesini de aralannda bö-
lüşmek için iştahla kurduklan tu-
zaklar vb. gibi sorunlann yanı sı-
ra bir diğer önemli sorun da, gali-
ba, artık Saray'da da kol gezmeye
başlayan salgın hastalıklar olmuş-
tur gördüğumüz kadanyla.
Fakat, tarihçilerimiz bu konuda
tek satır olsun yazmamaktadırlar.
Hatta tam karşıtı, sanki özellikle
saklamaktadırlar.
Örneğin, ünlü tarihçi Ahmed
CevdetPaşa, Sultan Abdülmecid'in
yakın çevresinden biri olduğu hal-
de, Sultan'ın da vereme yakalan-
dığıru, ancak ölümünden sonra bir
rastlantıyla öğrendiğini yazmakta-
dır.
Sultan Abdülmecid henûz 38
yaşındadır, ama nicedir ağır has-
tadır. Ne var ki, Cevdet Paşa'nın
anlatımıyla, "Huyu olmadığt hal-
de, özel doktoru Karateodori Kos-
tantin'den başka bir hekimin ken-
disini muayene etmesine" de izin
vermemektedır kesınlikle. Öte yan-
dan, "hastahğını beüi etmemek is-
teyip acılar içinde kıvrandığı hal-
de, cuma selamlıklanna (namazı-
na) devam eykmeyi" de aksatma-
maktadır.
Karateodori Kostantin ise, her
muayeneden sonra "sadırda ve
âlatta (göğüste ve iç organlannda)
bir şey olmadığını'' yinelemekte-
dır ısrarla.
Ölümünden birkaç gün önce,
hastalığı iyice ağırlaştığı için cu-
ma selamlığına da gidememiş, hat-
ta ertesi sabah "hiç huyu oknadı-
ğı balde yataktan kalkıp geceük
entarisini bile değjştirememiş"tir.
Poktorların kavgası
Bunun üzerine, Sadrazam'm,
Serasker'in ve Kaptan Paşa'nın
zorlamasıyla öteki doktorların,
özel doktoru Karateodori Kostan-
tin'in de odada bulunması koşuluy-
la kendisini muayene etmelerine
izin vermiştir güya. Ama bu kon-
sültasyonda da öteki doktorlann
Sultan'ı yeterince muayene etme-
lerine bu kez özel doktoru engel
olmuştur.
Bu duruma öfkelenen doktor-
lardan biri; "Ciğerleri iyi, iç organ-
lan sağlam da, öyfcyse niye bu ka-
dar halsiz? Böyle konsutto olmaz.
Önce layildyle mua\ene edflmeMdir.
Bu kadar miryon halkın padişahı
olan bir zatın illeti teşhis olunma-
mak ayıpür!" diyerek Sultan'ın
özel hekimini terslemiş ve gidip
Hekim tsmail Paşa'ya aktarmıştu"
durumu. Ancak Hekim tsmail Pa-
şa'nın araya girmesiyle, bir başka
hekimin Sultan'ı yeterince muaye-
ne etmesine izin çıkabilmiştir. Ve
"Zografos adh bir tabib", bu izin-
le "Hümayûn'un yanma vanp usu-
lü üzere muayene ettikten sonra"
bir de görmüştür ki, "Sultan'm ak-
dğeri teverrûm ile (verem mikro-
bu kaparak)tüberkül pevda etmiş
veüsttaran bütün bütün bitmiş"tır
Yani artık çok geçtir... Nitekim,
ertesi sabah Sultan birden fenala-
şıp kendinden geçmiş ve birkaç
saat sonra "ruhu,Tann'nm rahme-
tiyle cennetin en üst katına gjt-
miş"tir.
Hünkârın hastalıflı
Özel hekimleri aracılığıyla yıl-
larboyu titizlikle korunmuş "Hün-
kâr'ın hastauğını*' bir rastlantı so-
nucu öğrenen Ahmed Cevdet Pa-
şa da, sanki bu durumla alay ede-
rek "Amma... Kostantin bu kadar
şeyi anlayamazbir bayağı tabib de-
ğfldi. Bunu anlayamaması kayıt-
sızhğuidan mı kaynaklanıyordu,
yoksa daha önce anlamışü da, ara
sıra 'Elhamdülillah Efendimiz bu-
gün dünden daha ıyıdır' diyerek al-
dığıbolbahsişvearmağanlannke-
silmesini engellemeye mi çalışryor-
du?" diye yazmaktadır. (Cevdet
Paşa, Tezâkir 13-20, Türk Tarih
Kurumu Yayını, Ankara 1960, s.
137-138)
Sultan Abdülmecid de, verem-
den ölmüş ne ilk, ne de son Osman-
lı sultanı olsa gerektir, kuşkusuz.
Nitekim, Osmanlı tarihçileri bu
konuda herhangi bir bilgi verme-
mekte iseler de, M. Münir Akte-
pe,tslam Ansiklopedısı'ne yazdı-
ğı "L Mahmud'' maddesinde, Jo-
uannin adlı bir Fransız tarihçinin
1840 yılında Paris'te yayımlanmış
"Turquie" adlı kitabını kaynak
göstererek "Suhan 1. Mahmud'un
da fıstülden (kemik vereminden)
mustarip olduğuna ve öldüğüne
dairrivayetbulunduğunu" söyle-
mektedir. (I. A.c-7, s. 164)
Yani, bu bilgiye göre, verem, da-
ha XVIII. yy. ortasında Osmanlı Sa-
rayı'na gırmiştir.
Sultan II. Mahmud da
veremden ölmüş...
Kısacası, verem, tifo vb. gibi
hastahklann, XIX. yy.'ın daha ilk
günlerinden itibaren bütün Osman-
lı mülkünü salgm halinde kasıp
kavurduğu gerçeği kuşkusuz olsa
gerektir galiba.
Prof. Dr. Sûbeyl Ünver de, 1940
yılında yayımlanan "Tanzunat"
adlı ortak kitaptakı "Osmanh Ta-
babeti ve Tanzimat" adlı yazısın-
da bu gerçeği vurgulayarak, "O
tarihlerdeen büyük vefayat(ölüm-
ler)tifo veveremden görülmüştür."
demektedir, zaten.
Örneğin; "1812 yıh Ocak aym-
da bir tüccar gemisi tstanbura ve-
ba salguunı getirmiştir. Önce Ga-
lata, BeyoğluveTatavia'da görülen
salgm, sonra Fener ve Kumkapı
mahaİlerine sıçramış, oralardan
bütünIstanbul'ayayümışür. Şidde-
tini hızla artürması ve yayılması
üzerine salgma karşı camilerde na-
madardan sonra duada bulunul-
masıemredflmi^amaazatanakşöy-
le dursun, salgm her geçen gün bi-
raz daha şiddetlenmiştir. Şehrin
içindeki cami, mescid ve türbelere
gömülenlerdenbaşka, tstanbul ka-
pılanndan çıkan cenaze sayısı ey-
tül aymda günde bin, bin beşyüz kV
şiyi bulmuştur. Galata, Üsküdar
veBoğaziçi semüeri de dikkate ab-
nırsa salgmdan ölenlerin sayısuun
gündeüç bin kişrvibuknığu tahmin
edilmektedir. Salgm ancak kasun
aymdan itibaren şiddetini yitirme-
yebaşlamışaryavaşyavaş.
r
'(LA.c-
5/II, s. 1214/25)
Gene aynı kaynakta verilen bir
başka bilgiye göre de, "1825yüıNi-
san aymda tstanbul"da başlayan çi-
çek hastalığı «mlgım., bu kez Sara-
ya da sıçramış ve bir şehzade ile iki
suttan bu hastalığa yakalanarak
öunüşler''dir.
Salgın hastalıklar
Bu salgın hastalıkara karşı ise
Ahmed Cevdet Paşa'nın da Şani-
zadeTarihi'nden aktararak yazdı-
ğma göre "Namazlardan sonra
topluca Sure-i Kaf veya Sure-i Şe-
rifokumanuı" dışında hiçbir bilim-
sel önlem ahnmamıştır, görüldü-
gü gibi. Çünkü, "Bu gibi bulaşıcı
hastalıklardan kendisini koruyan-
lara o zaman sapık gözüyle bakıl-
maktadır. Halkın çoğu korunma-
yı' Şer'e ters gehyor' diye, kimide
'birisi bir şey der. kötü kişi olunım'
diye korkusundan korunma usul-
lerineuymamaktadniar.'" Nitekim
Şanizade de, "Nihayet ekim aym-
da kış basardı, bu hastahk yavaş-
ladı, 16AralıkPazartesi gecesi kar
yağdı ve ertesi gün çok sert soğuk
oJdıı, böylece kolera azaldı. Aralık
ayı sonunda da bütün bütün bafîf-
ledL" diye yazmaktadır. Yani, sal-
gını, gene doğa, kendiliğinden so-
na erdirmiştir. (Tarih-i Cevdet, c-
10, s. 119-120)
Gene Cevdet Paşa'nın yazdığı-
na göre, o günlerde hekinıbaşıoLan
Mes'ut Efendi de zaten hekim de-
ğildir. Babası, eski Hekimbaşı Nu-
man Efendi tarafindan tıp eğitimı
yapması için gençliğinde her ne
kadar Avusturya'ya gönderilmiş-
se de, "gençlikgünterini YTyana'da
eğlence ve sefahada geçirdiğinden
obbiye okuluna gidememiş veetib-
ba 0e ancak tiyatro veya bak» gibi
eğlenceyerlerinde karşılaşabildiği
için tstanbul'a hekim taslağı olarak
dönmüştürr>
. Yanı hekim değildir
ve "Opflmindenbirazak olsun bfl-
gjsiyok"tur. Ama, babasının hatır-
lı dostlan sayesinde, gerçekten he-
kim olup olmadığı araştınhnadan,
"eski bir hekimbaşı oğhı olduğu
gerekçesiyle" önce Ser Etibba-i
Şehriyari'liğe (Saray hekimleri
başkanlığına), sonra da Hekimba-
şı'lığa getirihniştir ve "uzun süre
kalmi5tır''bu görevde. Doğal ola-
rak da, bilgisizliğmin ortaya çık-
masından korktuğu için, yetenek-
li hekimleri sürekli uzak tutmuş-
tur Saray'dan, "onlan rakip saya-
raküeriemelerine engel oünuş"tur.
(Age, s. 268-269)
Osman Efendi
Nitekim, Cevdet Paşa'nın yaz-
dığına göre, "matematik Uminde
zamanmdatekkjşitdi, kendisinden
epeyce istifade etmiştik" dediği,
daha sonraki yıllarda açılan Tıb-
bıye'de ders de vermiş olan Os-
man Efendi, Hekimbaşı'nın çevir-
diğı oyunlarla hekımlikten uzak-
laştınlıp Saraya "müneccimbaşı''
yapılmıştır. Gene, "iyibir büginol-
• Verem, tifo gibi
hastalıklann, XIX.
yy.'ın daha ilk
günlerinden itibaren
bütün Osmanlı
mülkünü salgın
halinde kasıp
kavurduğu gerçektir.
• Prof. Dr. Süheyl
Ünver, 1940 yılında
yayımlanan
"Tanzimat" adlı
kitaptaki "Osmanlı
Tababeti ve
Tanzimat" adlı
yazısında bu gerçeği
vurgulayarak, "O
tarihlerde en büyük
vefayat (ölümler) tifo
ve veremden
görülmüştür."
demektedir.
• Bu salgın
hastalıklara karşı ise
Ahmed Cevdet
Paşa'nın da Şanizade
Tarihi'nden aktararak
yazdığına göre
"Namazlardan sonra
topluca Sure-i Kaf
veya Sure-i Şerif
okumanın" dışında
hiçbir bilimsel önlem
alınmamıştır.
• Çünkü, "Bu gibi
bulaşıcı
hastalıklardan
kendisini
koruyanlara o zaman
sapık gözüyle
bakılmaktadır.
Halkın çoğu
korunmayı 'Şer'e
ters geliyor' diye,
kimi de 'birisi bir şey
der, kötü kişi
olurum' diye
korkusundan
korunma usullerine
uymamaktadırlar."
duğu kadar iyi bir doktordur" de-
diği tarihçi Şanizade için de Cev-
det Paşa, "O zaman tıp Uminde
mahareti olan Şanizade'nin He-
kimbaşı tayin edileceği yerde, va-
kanüvis yapdması da bundan ileri
gefiyordu." diye yazmaktadır.
Öyle ki, Şanizade'nin yazıp, ba-
sıuııasma izin çıkması için Padi-
şah'a sunuhnak üzere Şeyhülislam
Dürrîzade Abdullah EfendiVe tes-
lim ettıği "Miyar-ül Etibba" adlı
kıtabı bile HekimbaşıMes'ut Efen-
di n'olur n'olmaz diyerek n'apıp
yapıp yok etmeyi bilmiştir.
Medresell heklmler
Buharlı gemilerle artık srrnrlan
kolayca aşıp ülkeyi sık sık kasıp ka-
vurmaya başlayan bu salgın has-
talıklara karşı dua etmekten baş-
ka elinde hiçbir uman bulunmayan
bu medreseli hekımler yüzünden,
Sultan n. Mahmud da, hayattaki en
büyük oğlu Şehzade Abdülhamid' i
on iki yaşındayken 2 Ramazanda
kızı Fatma Sultan'ı ondört yaşın-
dayken 19 Ramazanda, en küçük
çocuguMinüre Sultan'ı da daha se-
kiz aylık bebekken 5 Şevvalde, ya-
ni topu topu bir ay gibi kısa bir sü-
rede üç çocuğunubirden çiçek sal-
gmından ardı ardına yitirmenin
hüznüyle sağlık sorununa da el at-
ması gerektiğıne kararverip hemen
Batılı anlamda hekim yetiştirecek
bir tıp okulu açmaya kalkışınca
1825 yılında, bizce hiç kuşku yok
ki, kendisine ilk karşı çıkanlar da
bu medreseli hekimlerle hekim-
başılan olmuştur mutlaka, doğal
olarak. Böylece de, ulema ile ara-
sında ilk çelişki doğmuş olsa ge-
rektir.
Ama, Prof. Niyazi Berkes'in,
1831 yılında îstanbuFda bulunan
Amerikalı doktor DeKa>'ın anı-
lanndan aktararak verdiği bilgile-
re göre, bu kez Hindistan'dan ge-
len bir kolera salguıı 1831-1833
yıllan arasında Avrupa ile birlik-
te tstanbul'u da kasıp kavurmuş-
tur. Prof. Süheyl Ünver de, "1834
tarihinde Anadolu"ya sa\1et eden
(saldıran) veba senelerce izale edi-
lememiş (temizlenememiş), tstan-
bul'da da mühim za>iat vermiş,
çokinsan ölmüştür" diye yazmak-
tadır. Görüldüğü gıbı, Tıbhane'den
ve Cerrahhane'den henüz hiçbir
sonuç alınamamışken, salgın has-
talıklann da biri bitmeden diğeri
tstanbul'un kapısına dayanmak-
tadır aynı yıllarda. IL Mahmud da,
ola ki salgın hastalıklann Batı'ya
yayılmasında Osmanlı ülkesinin
bir köprü durumunda bulunması
yüzünden biraz da Batıhlann yön-
lendirmesiyle, Avrupa'da uygula-
nan "Karantina" usulünün Os-
manlı ülkesüıde de uygulanması-
nı istemiştır. Ama, ulemanın şid-
detli tepkisiyle karşılaşmıştu" ge-
ne. Karantınanın Tann'nm yazgt-
smdan kaçmaya çahşmak olduğu-
nu öne sürerek karşı çıkmışlardır.
Artık, "Harameyn'den (kutsal
topraklardan, Mekke'den ve Me-
dine'den)gelen mektuplar bile, bu-
laşKi hastalıklann kol gezdiği yer-
lerden geçtiği gerekçesiyle, Kar-
tal'daki Tahaffuzhanede (karanti-
na evinde) rütsülenmeden" Istan-
buFa sokulmamaktadır.
Heklmbaşılık
Ilgınçtir, II. Mahmud, Fatih'in
başlattığı, neredeyse dört yüzyıl-
dır süregelen "Hekimbaşüik*' ku-
rumuna da son vermiştir aynı gün-
lerde. 1836 yılında aldığı bir ka-
rarla Hekimbaşüığı, "Saray hekhn-
Kğj" halıne dönüştürmüş ve bu gö-
reve hekim olmayanlann atanma-
smı yasaklamıştır.
Bu karann ahnmasında ola ki
Sultanın ulcmaya olan kırguüığı da
bir rol oynamıştır. Ancak, Sarayın
o günlerdekı en önemli sorunu-
nun sağlık olduğu konusunda da,
galiba kuşku bulunmasa gerektir.
Çünkü. kimı kaynaklarda belir-
tildiğine göre. Sultan Mahmud da
veremdirve hastalığı o günlerde ar-
tık iyice ılerlemış durumdadır.
örneğin, Prof. Süheyl Ünver,
"Suhan Mahmut, 1838'de, mem-
leketi tehlikc>e koyan veba salgını-
na karşı karantina işleriy le uğraş-
nıası için A\ usturv a'dan bir hekim
istemişti. Bunun üzerine Franz Mi-
nas İstanbul'a geuniştir. Sultan
Mahmut daha sonra da, bu kez Vi-
yana'ya bir he>«tyoUayarak, bir ec-
zaa ile bir hekim daha gönderime-
sini istemistir. Özel doktoru, ünlü
göz hekimi Dr. Von Yöger'in tav-
sryesi üzerine, Metemich, Dr. Ya-
kole Auton Neuner Ue Karl Amb-
ros Bemard'ıveeczacıHoffmann'ı
Arahk 1838'de İstanbul'a gönder-
mişlerdir'* diye yazmaktadır. (Tan-
zimat. s. 942, dipnot 7.)
Doğrusu, Franz Minas, bizce
büyük bir olasıhkla, karantma uy-
gulamasının Osmanlı ülkesinde de
brr an önce başlamasını isteyen
öteki Avrupa ülkeleriyle birlikte
Avusturya hükümetınin 1838 yı-
lınm başlannda tstanbul'a ğön-
derdiği, Meclis-i Umuru Sıhhi-
ye'nin kurucu üyesi 13 Batılı he-
kimden biri olsa gerektir.
Ancak, Prof. Ünver'in anlatun-
dan, çok açık olmasa da, öteki he-
kimlerle eczacının da Sultan Mah-
mud tarafindan karantina uygula-
ması için tstanbul'a çağnldıklan
gibi bir anlam çıkmaktadır öte yan-
dan.
II. Mahmufun ölümü
Oysa, Büyük Larousse ansiklo-
pedisinde, "O ydlarda sağuğı bo-
zuk olan Mahmut II. için yeni he-
kimler aramnca, 1838 yıhnm son
günlerinde Dr. Jacques Neuner ve
eczacı Hoffmann Ue birlikte Dr.
Charles Ambroise Bernard da İs-
tanbul'a getirildi ve Saray hekimi
yapddı" denılmektedir.
Ne var kı, gene aynı kaynakta be-
lirtildiğine göre, Sultanın hastalı-
ğı gerçekten çok ilerlemış ve ciğer-
lerinin ikısi de artık bıtmiş olma-
lı ki, bu Avusturyah eczacı ve he-
kimlerin tstanbul'a gelmesinden to-
pu topu altı ay sonra, "Sultan IL
Mahmut, Mtsırlı tbrahim Paşa'nın
kuvvederine karşı alman Nizip ye-
nilgisini öğrenemeden, 30 Hazi-
ran'ı 1 Temmuz'a bağlayan geceve-
remden ölnıüş"tür
SÜRECEK