23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET 31 EKJM 2000 SAL KÜLTÜR kuftur@cumhuriyet.com.tr TİYAlKO DÜNYASINDAN DÎKMEN GÜRÜN 'Şapka'nın düşündürdüklerif^ Neyi amaçlıyor <*"Şapka?" Bu, metinden kaynaklanan yüzeysellik kadar, oyuna yönetmen •arafından ' .aşıyabileceginden daha ağır bir işlev yüklenmek istenmesiyle de bağlantılı. Bir "zorlama"nın ve "zorlanma"nın varlığı oyun süresince hissediliyor. Tuncer Cücenoğlu, "Şapka"yı 1995 yılında yazmış. Bu sezon îstanbul Dev- İet Tiyatrosu'nda IşdKasapoğhı'nun yo- rumuyla oynanjyor. Iki bolümden olu- şan oyunun binnci bölümünde odak nok- tası bir çift kayıp postaldır. Ikinci bölüm- de ise kaybediİen ve çılgınlar gibi ara- nan nesne, bir şapkadır. Birinci bölüm- de mekân kışladır. flanci bölümde ise iz- ne çıkan bir askerin evi, mahallesi, çev- residır. Oyunu izlerken kendi kendıme sorma- dan edemiyorum; neyi amaçlıyor ''Şap- ka?" Bu, metinden kaynakJanan yüzeysellik kadar, oyuna yönetmen ta- jrafından taşıyabileceğinden daha ağır bir işlev yüklenmek istenmesiyle de bağ- lantıh. Bir "zorianu"nın ve "zorlan- ma"nın varlığı oyun süresince hissedi- liyor. Tuncer Cücenoglu'nun kara mizah olarak tanımladığı ve anladığım kada- nylayoğunluklaordudaki hoşgörüsüz- lük ûzerine kurduğu oyununda hareket alanının oldukça dar oldugu dıkkat çe- kiyor. Bunun sonucunda da oyunun ıkın- ci bölümü bınncı bölümün tekran olmak- Tiıncay Cücenoglu'nun yazdığı 'Şapka' bu sezon İstanbul Deviet Tiyatrosu'nda Işıl Kasapoğhı'nun yorumuyla oynamyor. tan öteye geçemiyor. Bu tekrann altı Komutan figürüyle çizilmiştir. Komu- tan'ın kışlada disıplin-düzen-sistem üs- tüne attığı anlamsız nutuk, ikincı bö- lümde şapkasını kaybeden askerin, "Amerikah"nın beynınde bir daha, bir daha yankılanır. Genç adamın feleği şa- şar, dünyası karanr ve seyredenlerin (en azından bir kısmırun) takip etmekten sı- kıldığı bir şapka arama siireci başlar. Bu arada bır soru daha gelir akJa: Ne- den "Amerikah?" Belki de yazann ama- cı kapıtalızmm acımasızlığına da bir çengel atmaktır. Çünkü eğer "Ameri- kah" şapkasını bulanıazsa Komutan'ın gazabına uğrayacak, vaktinde terhis ola- mayacak ve bunun sonucunda Ameri- ka'daki ışını kaybedecektir. "Şapka"da altı çizilen, yukanda değindiğim gibi ordu disiplininde, emır- komuta zincirinde hoşgörüye yer olma- dığı mıdır? Ya da bütün yaşamımızda in- sanlann anlamsız aynntılar içinde bo- ğulduklan mıdır? Bu ıki bakış açısında farklılıklar oldugu kesin. Belki de bu nedenle metin ve reji örtüşmüyor ve neticede seyirci ile sahne arasında bir kopukluk yaşanıyor. Bir an ıçın bu önem- li aynntıyı bir kenara bırakacak olur- sak; Komutan, "etinL. dilinL. befini... sağlanı tut" nutkuyla, hele hele Natal- ya/Nataşa benzetmesiyle bir kara mi- zah tıplemesınden, bir parodi unsuru obnaktan, sisteme bir eleştiri getirmekten çok çok zorlama bir figürdür. Sahne üzerinde ona yüklenen jestler de bürü- ne bır boyut, bır anlam katmaz. Kayıp şapkanın aranış sürecinde ka- yınvalıde ile eş de abartılı çizgilenyle olaylar zincirinde yerlerini alırlar. Böy- lece garip bir üçgen kurulmuştur, ama bu üçgenle ve dığer öplerle vurgulanmak istenen ılişkiler de gördüğümüz kadany- la havada kalır. "Şapka"da Tuncer Cûcenoğlu olay- lann yaşandığı yeri herhangi bir ülke olarak belirlemiştir. Perde açıldığı anda sahneye yayılan dumanlar arasında bir depremin yıkıntılan içinde bulur seyir- ci kendıni. Kaçınılmaz olarak bu yıkın- tılar geçen yıl yaşadığunız depremi çağ- nşüracaknr. Yogun sisperdesi aralandık- tan sonra beyazlar giymiş bir genç kız yıkınular arasında dolaşarak, enkaz ara- sına sıkışmış insanlara dokunarak, on- lara repliklerini hatırlatarak yaşamı san- kı bir anlamda geriye sarar. Deprem, sembolik bir gönderme olarak ele alın- mıştır. Depremle "Şapka" arasında böylesine lcurulmak istenen köprünün sağlam olduğunu söylemek mümkün değıl. IşılKasapoğhı oyun boyunca nes- nelere de çeşitli anlamlar yüklemek is- temiş, oyunculuk bıçimlerini de sanı- nm aynı yaklaşımla farklı bir düzlem- de işlemeyi amaçlamış ve özellikle Ko- mutan'ı ve Anne ile Kadın'ı karikatür tipler olarak çıkartmıştır seyircinın kar- şısına. Burada da bır belirsızlik gözlem- lenır, çünkü kişılere ve nesnelere yük- lenmek istenen anlpmlar çok boyutlulu- ğa açılamamıştır. Bu arada, Önder Alpaslan ın dekoru- na ve Bülent Emin Varar. Cengiz Bay- kal, Meral Bilginer. Zeynep Erkekü, Öz- gûr Erkekli 'nın 'Şapka'vı taşımak için verdıklen uğraşa değınmek yerinde olur. Tuncer Cûcenoğlu ve Işıl Kasapoğlu, başanlı çalışmalannı ızlediğimız isim- ler, ama "Şapka"da zorlama bir metin ve zorlama bır rejinın buluştuğunu söy- lemek sanınm yanlış olmaz. Her iki du- rumda da boyut nırengılennın kısır kal- ması kaçınılmaz olarak sonucu da ay- nı şekılde etkılemıştir. Bukezhedefgiildürmek CUMHUR CANBAZOĞLU Uzun süredir Woody Allen hayranian ile sine- ma eleştirmenlerinin ustanın bir filmiyle ilgili bu kadar fikir birliğine vardıklan olmamıştı. Allen, nevrorik tipler üzerine bol yıldızh kadrolarla, bol kafa yoran senaryolarla çektığı, ama seyirciyi bir , türlü ayartamadığı fılmlerden sonra, otuz yıl ön- " ceki çaylaklık dönemi stıli 'daha az sofistike *a>- medi'ye döndü. UfakSahtekârhklar bırden bu iki kutup arasındaki banşı sagladı. Anlattığımız manzara ABD için geçerli; çünkü fllm Avrupa'ya uğramadan bize geldi ve basında çıkan eleştirilere bakılırsa, bir iki memnuniyet- sizlik hancınde, burada da aynı 'uztaşma' sağla- nabildi. Avrupa şu anda Allen'in, Arfonso Arau im- zalı bir önceki filmi Pkkmg Vp The Pieces'ı izle- yip tartışıyor; biz de sırayı bozup daha yenisini sey- rediyoruz. Türkiye'de cuma günü vizyona çıkan Ufaİc Sahtekârlıklar'la ilgili bir iki rakâm verelim önce; ABD'de gösterimdeki ilk haftasında Türk Li- rası'yla üç trilyon gibi birhasılat yapıp, ustanın ka- riyerinde hiç rastlanmamış bir meblağ getirmesı *.ve seyircilerin üçte birinin çocuk olması, fılmin komedi dokusuyla ilgili birnebze bilgi veriyordur ..sanınz... Ufak Sahtekârlıklar Allen'in klasik izleyicisine hayli uzak, deyim yerindeyse sabun köpüğü gibi akıp giden popüler bir çalışma. 5O'li yaşlanndan reitibaren biriktirdiği tüm deneyimi, Kafka ve Çe- -rhov'dan tüm öğrendiklerini seyirciye aktarrnaya ça- lışan, bir bakıma yaşamla ilgili başöğretmenlik n/yapan, tüm hayal kınklıklannj yansıtan, kara mi- Vzah yoluyla insan içi ilişkileri didikleyip seyirci- yi evine abandone olmuş halde gönderen Allen, bu keztam anlamıyla kolay tüketilen bir fîlm üret- ve yalnızca güldürmeyi hedeflemiş. öyle ki.. bazı böTümlerde espri anlayışı tam di- be vuruyor ve komedinin en büyük ustalanndan biri olarak değerlendirilmiş birinin böyle bir yola başvurması can sıkıyor. örneğin, iki tablo arasın- daki farkı çerçevelerinin boylanyla açıkJayabilen kahramanmın bu tip cahilliğiyle espriyi arayan Allen'a daha önce hiç rastlamadığımızı söyleye- biliriz... Gelelim konuya; mekân yine New Yofk, semt ise yine Manhattan. Eski sabıkalı Ray Winkler (Allen) yaşarrunı bulaşucçılüda kazanmakta; pek mutlu bir birliktelik kuramadığı kansı FVenchy manikürcü, televizyondaki pembe dizilere tutkun. Kansına Florida sahillerinde bol güneşli bir ya- şam vaat eden Winkler, bulaşıkçılıkla ömür tüket- mekten bıkıp kendisi gibi düşünen arkadaşlan Tomnry, Denny, B«nny ile kafa kafaya veriyor ve paralan denkleştınp kansına birbankanın yakırun- da kurabiye dükkânı açıyor. Amaç, paravan göre- vi yapacak Frenchy yukanda kurabiye satarken aşa- ğıda bankaya doğru tünel kazıp kısa yoldan zen- gin olmak. Ancak onlar aşağıda kazma sallayadursun, yuka- nda Frenchy alın teriyle bol para kazanıp kurabiye- den zengin olmayı başanyor ve biryılda lezzetli ku- rabiyeler yardımıyla holdıngleşiyorlar. Filmin birin- ci bölümü böyle; ikincı bölümde ise zenginliğin ge- tirdiği çığlık, pararun esiri ohna, sımflar arası de- ğer farklıhklan, parayla saadet olamayacağı gibi bir dızi konuda mini mini beylik dersler var. Bu tip kaba komediyi çok seven ve hiç vazgeç- meyen Yeşilçam'ın etiketini taşıyan yüzlerce fîl- mi izlemekten bıkmadık yıllar yıh; bir de aynı çe- lişkinin Amerika'da nasıl yaşandığmı merak edi- yorsanız bir doksan dakikanızı Allen'a ayırmanız yeterli; ancak fazla bir kalite beklemeden, sinema- dan çıkarken verdiğiniz paraya hayıflanmadan... Sahtekârlıklar Woody Allen'in klasik izleyicisine hayli uzak, deyim yerindeyse sabun köpüğü gibi akıp giden popüler bir çalışma. Bu kez tam anlamıyla kolay tüketilen bir filrn üretmiş. YAZIODASI SELtM İLERİ Anlam Bazan anlamın usul usul çekildiğini üzülerek ayırt edersiniz. Durup dururken bu tümce. Bir yerde mi oku- muştum, kendim mi uydurdum? Belki de biri söyîemiştir. Kim? Hem sonra hangi anlam? Bir aşkın anlamı diyor iç ses. Aşkın anlamı... Çok beylik. Beylik de, etkisi yadsınamaz. Bir an dalıyorum. Aşk var mı? Aşkı her defasında ye- ni baştan tanımlamak zorunda kaldığımıza gö- re, bence aşk yok. Epeydir böyle düşünüyorum. Çocuktum, galiba okulda öğretmişlerdi: Va- tan aşkı. Aşktan da üstün, dendiğinde 'vatan'a duyulan büyük sevgiyi anlayacağız. Montaig- ne'nin özdeyişini okuyuncaya kadar Vatanaş- /o'na sımsıkı sanlmıştım. Montaigne, bütün dün- yadan başlıyor, tek bir bireye uzanryor; sonra tek bir bireyden yola çıkarak bütün dünyaya açılı- yordu. Aşk değildi söz açtığı, bireye ve dünya- ya zaran dokunmamaktı. Işte gerçek erdem, demiştim kendi kendime. Şimdiyse, kâğıt üstünde kalmaya yazgılı er- dem, diyorum. Aşkı da yalnızca sanat eserinde(n) hissede- biliyorum. Anlam... Yine de aşkı andınr çağnşımlaria çı- kageliyor anlam. Bazı yaz sabahlannı... yaz baş- langıçlannın sabahlannı hatırlıyorum. Derin fa- kat sebepsiz bir sevinçle uyandığım o sabah- lar, içimde çılgıncasına yaşamak aşkı! Pek en- der duyduğum yaşamak aşkı. Ama hemen okuma sanatının anlamı betiriyor. Yine yaz mevsimidir, kitaplarla en haşır neşir ol- duğum yıllar, ilkgençliğim. Reşat Nuri'nin ro- manlan için sızılı bir mutlulukla dolup taştığımı hatrlıyorum. Elimde Akşamgüneşi, Dudaktan Kalbe, Yaprak Dökümü. Bir daha niye olmadı? Bir daha niye o anlam- lı okumalan yaşayamadım? Şimdi yeniden oku- sam on üç on dört yaşlanmın yaz günlerine ge- ri dönebilir miyim? Plajlargeçiyoriçimden, Istanbul'un plajlan. Kâh Moda'dayım, kâh Fenerbahçe'de; Küçüksu da olabilir. Deniz, bulutsuz gökyüzü, yaz esintisiy- le çırpınan tente... Yalnızca aynlığın acı an/amı- nı taşıyor bu görüntüler, bellekte çakıp sönen. Bende yağmurun içli anlamı var. Ne kadar severdim yağmuru, yağmaya başlamaya gör- sün, ilk damlalarda erinçlerkuşanırdım. Içimi ay- dınlatırdı yağmur. Hele sonbahar yağmurlan... Şimdiyse yine sonbahar geliyor, yine yağmur- lar, kasvetlerdiye söylenip duruyorum. Sanki yağ- mur bile değişmiş. Her şeyden dönüp yazdıklanma sığındığım günler, yıllar, uzun yıllar. Biröykü yazryorum! Bir roman yazıyorum! Benden mutlusu yok. Uzun yıllar... Bir anlamı var mıydı o yazdıklanmın? Uzun yıllar geride kaldıkça böyle sorar oldum. Dün kime yazmıştım, bugün kimin için yazıyo- rum? Yazdıklanm başkalanna anlam götürdü mü? Sorulardan korkup kaçınca bahçelerin anla- mı son sığınak. Dıranas'ın dizesindeki "Ihtiyar ağaçlı, kuytu bahçelerden" geçip gidiyorum, çocukluğumday- dı o bahçeler, ihtiyar ağaçlar vardı, haylazlıkla- nmızı, yaramazlıklanmızı hoş görürlerdi. Tanpınar bana gençliğimin bahçelerinden söz açıyor sanki "Ne güzel geçti bütün yaz, I Gecelerküçük bahçede..." Küçük bahçelerin- de bir kadeh bir şey içilmiş evler üçer beşer ge- çiyor, duruyor, siliniyor, başım dönüyor. Isırdığım domatesin kokusunu içime çekiyo- rum. Küçük kâsede yeşil erik. Taze asma yap- rağı kuşanmış sardalya balığı. Böylece mev- simler, mevsimlerin renge bürünmüş anlamı. Hepsi boşuna. Bunlar birer anı bile değil. Yal- nızca anı iskeleti. Anlam benden elayak çekmiş. Takvimde tz Bırakan: "Bakın bana, iyice bakın: Altmış iki yaşında bir adam hali var mı hiç bende? Var tabii, var ama, siz gelin de onu bana sorun. Altmış iki yıl yaşamışım ben öyle mi?" Vüs'at O. Bener, Ih- lamur Ağacı, Dost Yayınlan, 1962. Orhan Oğuz, 'Herkesin Gözü Önünde' ile sinemasal bakışını tiyatroya aktanyor Fragmaıılı9 tek karelik bir oyun Külrûr Servia - Sadri Alışık Tiyatrosu, sezonu 4 Kasım'da Amerikab yazar OfiMerHaiIey'in 'Her- kesin Gözü Önünde' adh oyunuyla açıyor. Orhan Oğuz"un ılk kez tıyatro yönetmenliği yaptığı oyun- da Nflüfer Açıkabn, Kerem Ahşık,Osman Çağlar, NazhTOSUIK^U, Yasemin Çonka,Erarslan Sağlam ve Derya Çetinel rol ahyor. Çevirisiru Sevgi San- h'nın yapîığı oyunda dekor tasanmıNataB 'ieres'e, kostüinler Çolpan tlhan a, müzik ise Orhan Top- çuoğhı'na ait. 'Herkesin Gözü Önünde' kansından ve çocuk- lanndan kaçarak nyatro sahnesinde ya- şayan bir oyuncuyla, tiyatro salonun- dauyuyakalmış taşralı bir kadının kar- şılaşmasıyla başhyor. Oyunda, sahne- ye sığınarak gerçeklerden kaçan bir aktör ile sahneyi ilk kez gören ve sah- neye yerleşmeye çalışan bir kadının ilişkisi anlatılıyor. Sahnenın farkında -Bir sinema yönetmeni olarak, trvatro fıkri ka- fanızda nasıl oluştu? OĞUZ-Yönetmek açısından, tiyatroyu sinema- dan çok farklı algılamıyorum. Sinemadaki birçok kare, tıyatroda tek bir kare olarak karşınıza çıkı- yor. Tiyatronun olanaklanyla, görsel sinema tav- nnı birleştirerek bir sinema-tıyatro kanşımı oluş- turmaya çalıştım. Sinemadaki formatımı sahneye taşımaya çahştım. Bunun için de müzik, ışık ve efekt kullanmuna başvurarak oyunu hareketlendırme- ye çalıştım. • 'Herkesin Gözü Önünde', sahneye sığınarak gerçeklerden kaçan bir aktör ile sahneyi ilk kez gören ve oraya yerleşmeye çalışan taşralı bir kadının ilişkisini anlatjyor. Türkiye'de ilk kez oynamyor. olan ve olmayan bu iki insan, oyunun sonunda ha- yatlanna farklı gerçeklikler ve düşler katarak yol- İanna devam ediyorlar. Oyun ve ilk yönetmenlik denemesi üzerine Orhan Oğuz ve oyuncular Ni- lüfer Açıkalın, Kerem Alışık konuştuk. -Tiyatroya, Oüver Haüey'in bu oyunuyla baş- langıç yapmaya nasıl karar verdiniz? ORHAN ÖGUZ -Türkiye'de hiç sahnelenme- miş, Amerika'da büyük yankılar yapmış bir oyun bu. Metru Çolpan lÛıan buldu; okudum ve böyle bir başlangıç için kendimi şanslı hissettim. Pek çok mesaj taşıyan, zekice yazılmış bir oyun olduğunu düşünüyorum. - Oyunda pek çok ikilik göze çarpryor. Oyuncu, bir tiyatro oyuncusu; sahne, bir tiyatro sahnesl Oyuncuyu oynayan karakter gerçek hayatmı salt- nede sorguluyor_ OĞUZ-Oyunu bana yakın kılan nedenlerden biri de, boş bir sahnede geçiyor olması. Olay sah- nede geçiyor; kız salonda uyuyup kalmış, adam bir aktör sahneye sığınıyor. Karşısında hiç sahne görmemış, varoşlardan gelen bir kadınsa sahneye yerleşmeye çalışıyor. Alttan alta ınce mesaj lan olan, göndermelerle dolu bir oyun bu, aktörlere, tiyatro seyircisıne, sahneye... -Seyirdye anlatmakistediğiniz bir şeylermi var ? OĞUZ -Tiyatro seyircisinin artmasını istiyo- rum, ilginç şeylerle seyirciyi oyuna çekmek isti- yorum. Bu oyunu filme çekmeyi de düşünüyorum. Gişenin üstüne büyük bir ekran yerleştirip oyun- dan fragmanlar göstereceğız. Oyunda olmayan aynntılar göstererek dikkat çekmeyi hedefliyo- ruz. Seyircideki, daha doğrusu görsel sanatlara karşı olan o röntgencilik duygusunu pehştirmek istiyonım. Dekordakı aynalarla bu psikolojiyi ya- kalamak istiyonım. - Uzun bir aradan sonra yeniden tiyatroda ve bu oyunda kendinizi nasıl hissediyorsunuz? NtLÜFER AÇKALEV- Tiyatrodan uzak kaldığım süre içinde, yaşamdaki pek çok şeyden, ama en çok kameradan öğ- rendiğim bir şey var. Tiyatroda büyük oy- namak yerine ifade vermeyi başka tür- mMmtMim ğ lü algılayışla vermem gerektiğini anla- dım. Oyundaki karaktere gelince, bütün ıdeallerinı sahne üzerine kurmuş biri olarak, ha- yatında sahneye adımını atmamış bir kadını oyna- mak oldukça keyifli. -Oyunu veoynadığınız karakteri nasıl değerien- dirivorsunnz? KEREMAUŞIK-Kansından bunalmış, kurtu- luş olarak tiyatroya sığınmayı seçmış bır aktörle, başka bir dünyadan gelen varoş kızının bir nokta- da buluşarak yeniden hayata dönen bir adamın psikolojisini yansıtmaya çalışıyonım. Karakteri çok fazla değiştirmeden yaşamdan kopukluğuna biraz mizah katmaya, kendi dramının ıçınden ko- mediyi çıkarmaya çalışnm. hnik'te 1300 yıl sonra ilk uluslararası toplantı • Kühür Servisi - 'Iznik Eğitim ve Öğretim Vakfı', 1-4 Kasım tarihleri arasmda uluslararası bir sempozyum düzenliyor. 1. Uluslararası Iznik Sempozyumu, Iznik tarihinde, kentte yapılan ve Hırisriyan âleminin ılk dini toplantılanndan yaklaşık 1300 yıl sonra gerçekleştirilecek ilk uluslararası toplano ohna özelliği taşıyor. Yurtdışından çok sayıda sanat tarihçisi ve uzmanı bir araya getirecek olan bu buluşma, Türkiye Iş Bankası'mn sponsorluğunda düzenleniyor. Sempozyumda Iznik'in Antik çağı, Bizans ve Türk dönemine ait tarihi incelenecek, kentte yapılan arkeolojik çalışmalar ile gün ışığına çıkanlan eserler ele ahnacak. Bu kapsamda sempozyumda y_er alacak isimler arasmda Oxford Üniversitesi'nden Cyril Mango, Bilkent Üniversitesi'nden Halil Inancüc,Roma Üniversitesi'nden Claudia Barsanti, Avusturya Akademisi'nden Klaus Belke, îstanbul Üniversitesi'nden Oktay Aslanapa bulunuyor. Kare Sanat Galertsi'nde Asım Işler sergisi Kûltür Servisi - Asun Işler, 40 yıh aşan sanat yaşammda son dönem çalışmalannı içeren yapıtlaruıı, Kare Sanat Galerisi'nde 1 Kasun- 1 Aralık tarihleri arasmda sergileyecek. Bu yıl 24. kişisel sergisini gerçekleştiren sanatçı, 1996-2000 yıllan arasmda yapılmış tuval ve kâgıt üzerine çalışmalannda kitle iletişim araçlannın oluşturduğu bir ortamla kuşatılmış çağdaş insanm özlemleri ile bütünleşen bir yorum sunuyor. Işler'in yapıtlan Victoria Albert Museum, Bibliotheque Nationale de Paris, Îstanbul, Ankara, Izmir Resim Heykel müzelerinde bulunuyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle