Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 28 EKİM 2000 CUMARTE
V E G O R U ^ L E R olay.gorus@cumhuriyet.com.tr
Gençlerimiz;
Pnof. Dr. NECDET ADABAĞ DTCF
Bütün ümidim gençliktedir.
K. Atatürk
* * nrversiteleraçıldı,ders-
U
ler başladı. Üniversite
gençliği oldum olası
var olan «orunlanyla
yeni öğretim yılına gir-
di. Üniversitede oku-
yan gençliğin yığınla sorunu var. Özel-
likle okumak için yer değiştirmek zo-
runda kalan üniversite gençliğinin te-
mel gereksinimlerine yönelik sorunlar
çok daha ağır. Okuduğu kente geliş gi-
diş ıılaşım masraflanndan tutun da ba-
nnma ve yiyecek sorunlanna, kitap,
dergi, gazete ya da kalem deftergider-
lerine kadar çok boyutlu ve çoğu za-
man göğüslenemeyecek.harcamalan
vardır.
Üniversite yalnızca okıunak ve öğ-
renmek için gelinen bir ögretim-öğre-
nim kurumu değildir. Gençlerin ilgisi-
ni çekecek birtakım sosyal etkinlikler-
le donanmış ve bedensel, nıhsal geliş-
melerini sağlayacak etkin olanakJann
var olması gereken eğitim kurumlan ol-
mak durumundadır. Bir başka deyişle,
üniversiteye gelen bir gencin, özellik-
le evinden uzakta okuyan bir üniver-
site gencinin evine duyduğu özlemi
ortadan kaldıracak ve uzaklığın neden
oiduğu özdeksel ve tinsel sıkıntıyı yok
edecek, kısacası evinin yerine geçecek
ve evinin sıcaklığını aratmayacak bir
eğitim kurumu olması artık kaçmıl-
mazdır. Aynca söz konusu etkinlikler
aynı zamanda üniversiteli gencin top-
lum içine çıkmasına yardımcı olacak
bir eğitim ve donanım, bir diğer deyiş-
le özgüven kazanmasını sağlayacak-
nr. Gençlerin sosyalleşmesi salt üniver-
sitedeki dersleri izlemesiyle değil, ay-
nı zamanda ve belki de daha çok sos-
yal etkinliklerin içine girmesiyle ola-
naklıdır. Ve gençlerin üniversitede bu
niteliği kazanması, yoksa bir daha ko-
lay kolay bu olanağa kavuşamayacağı
göz önünden uzak tutulmaması gere-
ken birgerçektir. Çünkü çalışma yaşa-
mındaki ilişkilerin ünr&rsitedeki gibi
esnek olmadığı ve alt üst ilişkisıne da-
yanan bir dizge içinde oluştuğu düşü-
nüldüğünde. bu ilişkilerin ne kadar iç-
tenlikli ya da renkli ve çeşitli olabiJe-
ceği tartışma götürecek birboyuta ulaş-
makta ve artık üniversite mezunu ol-
muş bir gence ne ölçüde yarar sağla-
yacağının derinliğine düşünülmesi
önem kazanmaktadır. Doğal olarak bu
hızh çalışma süreci içinde sosyal etkin-
liklere ne denli zamanı olacağı da üze-
rinde durulması gereken bir başka ko-
nu olarak unutulmamalıdır.
Doğal olarak bütün bu söylenenle-
rin ötesinde üniversiteli gencin gelecek
sorunu tartışmaya açılmalıdır. Çünkü
az ya da çok sıkıntılı geçen üniversite
yıllannın ardından gelecek olan çalış-
ma yaşamının esenliği genç yaşta çe-
kilen sıkıntılann unutulmasına yardım-
cı olur gibi geliyor bize. Bir başka de-
yişle, üniversite yıllanndaki sıkıntıla-
n atmak çalışma yaşamındaki esenli-
ğe bağlıdu". Üniversite sonrası bir gen-
cin işsiz kalması kendisine ve ailesine
yaratacağı sorunlann yanı sıra toplum-
da açılmış bir yara olarak karşırruza
çıkmaktadır. Üniversite yöneticileri-
nin, başta YÖK olmak üzere, üzerin-
de duyarlılıkla durması gereken konu
üniversiteli gençlere sağlam gelecek-
ler hazırlamak yönünde ilgilileri uyar-
mak ve bu yönde önerilerde bulun-
maktır.
Konuya üniversiteli gençlerle gir-
dim. Çünkü her gün yüz yüze geldiği-
miz ve birebir bir ilişki içinde olduğu-
muz üniversiteli gençlerdir. Adımımı-
zı üniversiteden içeri atar atmaz karşı-
laştığımız ışıl ışıl gözleri ve dipdiri be-
denlerine karşın umutsuzluklanyla or-
tada dolaşan, bahçede gezınen ya da ar-
kadaşlarıyla çene çalan veya kavga
eden gençlerdir. Bakttkça övündüğü-
müz, ancak düşündükçe içimizın sız-
ladığı gençlerin çizdiği acıklı manza-
raya karşın gençlerimiz kimi yönetici-
lerımizin boş övünçlerine kaynak oluş-
turmaktadır. Çünkü onlara göre Avru-
pa'nın en genç nüfusu bizdedir. Doğ-
rudur. Ama hiçbir Avrupa ülkesinde
üniversite kapısında bekleyen ve üni-
versiteden sonra da boş gezen bu ka-
dar genç yoktur.
Üniversiteden adımınızı dışan atar at-
maz bir başka manzara ile karşılaşma-
nız kaçırulmazdır. Üniversite kapısın-
dan girip çıkanlara imrenerek bakan,
sokaîdarda simit satan ya da önlerin-
de boya sandıklanyla köşebaşlannı tu-
tan gençlerin dramı daha da etkileyi-
cidir. Iç ağrılannı duyar gibi oluyorum
her defasında önlerinden geçerken.
Üniversitede okuyan benzerlerirün so-
runlanm bilmedikleri için onlargibi ya-
şayamamanın verdiği burukluk, bir kız
arkadaşıyla sinemaya, gezmeye gide-
memenin yarattığı aşağıhk duygusunun
içlerinde yarattığı boşluğu ve okuyan
yaşıtlanru kıskandıklannı göiür gibi
oluyorum.
Ya sitelerde, sanayide yağlı tulum-
lar içinde arabaların altına yatan ve
sağlık sigortasuıdan yoksun, daha on,
bilemedin on iki yaşmda çalışmaya
başlamış, günde en az on iki saat işba-
şında kalan gençlerimizi de görmezden
gelmek olanaklı değil. Başkalannın
kullanılmış giysilerini kendilerine bay-
ram armağanlan olarak gören bu genç-
lerimiz de ilgimizi çekmeli. Hem de na-
sıl! Soğuk sıcak demeden sokak lam-
balannın altında para kazanmak pe-
şinde koşan "sekstşçUeri"ni de gözden
uzak tutmamak gerek. Hem de en kı-
sazamanda, çoğunlukla istemeyerek bu
yola giren bu gençlerimize uygar insan-
lara yaraşır yaşam koşullan hazırlaya-
rak.
Büyük mağazalarda satış elemanı
olarak saatsiz çalışan gençlerimiz de sık
sık belleğimize konuk oluyor. Sigorta-
sı ya vardır ya da yoktur. Geleceği pat-
ronun iki dudağı arasına takıh olan bu
gençlerimizin aldıklan ücret en fazla
asgari ücrettir. Gelin bir düşünelim bu
ücretle sürdürdükleri yaşam koşullan-
nı! Ülkemizde gene bu gençler üze-
rinden ındırilmeyc çahşılan pahalılık
yüzde altmışlarda dolaşıyor. Ulusal ge-
lirin yüzde elli beşini paylaşan altmış
milyon grubuna giren gençlerimizin
sorunlan büyük ve bir ülkenin temel
sorunlannı oluşturmaktadır. Toplum-
sal düzeyde bu sorunlan çözemediği-
niz sürece toplumun hiçbir sorunu çö-
zülemez gibi geliyorbana. Özellikle bü-
yük kentlerde, büyük meydanlarda ya
da kahve ve spor alanlannda toplanan
o genç yığınlan gördükçe ürperiyor ve
bayram öncesi satılmak için bir araya
getiribniş öbek öbek duran, günahla-
nmızın bedelini ödettiğimiz kurban-
lık koyunJan anımsar gibi oluyorum.
Uzakta olduğumuz için birebir bile-
mediğimiz, ancakher zaman içimizi sız-
latan ağnlanyla boğuşan köylerdeki
ve taşradaki gençlerimizin elinden ru-
tacak vegeleceklerini aydınlatacak top-
lum bilincimiz ne zaman oluşacak dı-
ye sabırsızlıkla bekliyoruz. Dağda, taş-
ta tepede çobanlık yapan, ıssız gecede
tek başına kalan gençlerimizin karan-
lıklannı aydınlığa ne zaman dönüştü-
receğiz diye elli yıldan bu yana acılar
içinde kıvranıyoruz. Değişmeyen yaz-
gılanna karşı duracak ekonomik ve
toplumsal kaücınmayı ne zaman gerçek-
leştireceğiz diye bugün bugün, yann ya-
nn bekJediğimizi unutmadan ve umu-
dumuzu kırmadan daha ne kadar ya-
şayacağımız konusunda sabırsızlanı-
yoruz. Ellerinde kürek ve çapalanyla
kendi topraklanru işleyecekleri zama-
nı hiç mi hiç bulamayacaklar yoksa, di-
ye hayıflanıyoruz. Yazgılannı değiş-
tirmek için büyük kentlere gelmek sev-
dasından, göç edip de yapsatçılan var-
sıllaştırmak anlayışıyla kurulu bir dü-
zenin yarattığı çarpık kentleşme için-
de göçük altında kalarak can vermek-
ten ne zaman vazgeçeceklerini merak-
la bekliyoruz.
Otuz yıldan bu yana süregelen anar-
şi ve terör ortamında kurban verdiği-
miz ya da sakat bıraktığımız ya da içe-
ri üknğımız gençlere ilişkin olarak öze-
leştirimizi ne zaman yapacağımızı ve
elli yıldan bu yana gelişen tüm olum-
suzluklarda eîli-yetmiş yaş kuşağın-
daki biz yetişkinlerin günahının çok
olduğunu ve kişisel kör ihtiraslanmı-
zuı ya da gereksiz siyasal çıkarlarımız
•rV
uğruna gençleri öne sürerek başlanna
gelenlerden ötürü arkalanndan uzun
uzun yaş dökmediğimizi ve tüm bu
olanlann gerisinde umursamazlığımı-
zın yattığını ne zaman söyleyeceğiz
diye bekliyoruz.
Sevgili Atatürkbütün ümidini genç-
liğe bağlamıştı. Ama gözbebeği gibi ko-
ruduğu gençliğinin bir gün yaşam çık-
mazlanna yenik düşeceğini belki de
hiç düşünmemiştı. Çünkü kurduğu sağ-
lam temeller üstüne oluşturulacak kal-
kınmış bir Türkiye'de yalnız gençlerin
değil, tüm halkının esenlik içinde çı-
karçanşmasının sarmahna dolasmadan
kardeşçe ve dostça yaşayacağını bek-
lemiş ve çoğu zaman çarpık siyasal
ideolojiler uğruna kendisinin belirledi-
ği çizgiden sapmalarolacağını belki de
hiç mi hiç düşünmemişti. Olacak sap-
malann hakkından gene gençliğinin
geleceğine inanmıştı. 0 gençlik ne ya-
zık ki son elli yıl içinde yaralar aldı ve
çoğu zaman biz yetişkinlerin çıkar ara-
cı olurken Atatürk'ün belirlediği ül-
küsel ve yurtsever çizgiden sapmala-
ra zorlandı. Atatürk unutturuldu, unut-
rurulmak istendi. Ne ki, her şeyin bir
sonu vardır. Bu karanlık görünümde za-
man zaman içimizi ısıtan, yüreğimizi
aydınlatan olaylar da yaşadık, yaşıyo-
ruz. Bunlardan sonuncusu Atatürk Uni-
versitesi'nin açılışuıda yaşandı: Sayın
Cumhurbaşkanımız yaptığı konuşmay-
la üniversite gençliğinin sorunlanna
ne denli duyarlı olduğunu ve bu duyar-
lılık ve sevecenliğini tüm gençliğirniz
için beslediğini gösterdi. Ardından bir
üniversite yöneticisine yaraşan biçim-
de konuşan Sayuı Rektör Prof Dr. Nus-
ret Aras da eğitim ve öğretim kunım-
lannın temel öğeleri olan öğrencilerin
ve genç bilim adamlannın gelecekle-
rine yönelik kaygılannı dile getirirken,
öğrencilerin sağlıklı düşünmelerini
sağlayacak bir yaşam biçimi hazır-
lamamız gerektiğini ve bu yaşam
biçiminin yolunun da aydınlanmacı ve
çağdaş bir uygarhktan geço'ğini anmı-
sattı.
Kolay koiay duymadığımız birkonuş-
maydı.
Bakın, 1939 yılında Ankara'da toplanan
'Birinci Neşriyat Kongresi'nde, yurtta kitap
sevgisinin yaygınlaştınlması konusunda han-
gi kararlar alınmış:
Her yeni açılan kitapçı dükkânının birkaç yıl
süreyle vergiden muaf tutulması; kitap sev-
gisini uyandırmak amacıyla ödüllerin kurul-
ması; yılbaşı armağanlannda kitabın yer al-
ması; hastanelerde, vapurlarda doktor ve diş-
çi muayenehanesi, avukat yazıhanesi vb. yer-
lerde birer küçük kitaplık yapılması; gezici ki-
tap sergilerinden vergi alınmaması; illerden
köylere kadar halk odalan açılması; istasyon
büfelerinde kitap satışının zorunlu kılınması;
her kahve ve gazinoda bir kitap dolabının
bulundurulması...
Kongrede konuşan yayıncı Ahmet Halrt
Bey bakın ne demiş:
"Fransız Meclisi Mebusanı'nda memleket
dahilinde kitap sevkinin parasızyapılmasına
dair bir kanun teklifi verilmiştir. Milyonlarca
kitap satılan Fransa'da böyle bir tedbir dü-
şünülürken bizim memleketimizde 15 kuruş
posta ücreti alınıyor.
Gazeteden alınan 5 kuruş bile fazladır. Ki-
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
ı \«... . r . r¥~
60 Yıldır Kitap!..
tabın posta ücreti 5, gazetelerin yüz paraya
inmetidir. Vüayetlerimizden bir kütüphane
sahibi kitap siparişi vereceği zaman iki tane
istiyor.
Çünkû bu kadar para verip getirecek, sa-
tamadığı takdirde yine bir hayli posta ücre-
ti vermeksuretiyte iade edeceğinidüşünmek-
tedir."
Altmış yıl önceki durum günümüzde de
sürdürülmektedir. Beş kuruş, yüz para'nın
yerini binler, on binleralmıştır... Hele birdos-
tunuza birkaç krtap yollamaya kalkışın, PTTde
sizden istenen ücretin kitaplannkinden daha
çok oiacağını göreceksiniz.
Milli Eğrtim Bakanı Hasan Âli Yûcel'in gi-
rişimiyte toplanan kongrenin basındaki yan-
sıması da geniş ölçüde olmuş, o günlerin he-
men bütün ünlü yazarian alınan karartan öv-
müşler.
Vâlâ Nurettin, bugün bile çözümleneme-
yen bir sorunu gündeme getirmiş; kitaplann,
dergi ve gazetelerin tüm yurda dağrtılabilme,
satılabilmesi için şu çözümü önermiştir "Bu
iş elbiriiğiyle, devletin yardımı rehberliğiyle
yapılabilir, yapılmalıdır. Bunagihşenlerkârede-
ceklerdir. Bütün neşriyatımız da faydalana-
caktır...
Düşünün. birçok koskoca vilayetlerimize,
memlekete, çıkan gazete, mecmua ve ki-
taplann bir tek nüshası bile gitmemektedir...
Matbuat ağacının kökü vatan toprağına iyi-
ce daldınlırsa gövdeye ona göre kuvvetge-
leceğinden manevi meyvalann ona göre ne-
fısleneceğine şüphe yoktur."
Sadri Ertem de bu konuyu ele almtş:
"Memlekette bir tevzi işi vardır ki bir türiü
halledilememiştir. Memleketin herköşesine
emin birsurette neşriyatı gönderemediğimiz
müddetçe ne kitapçı, ne okuyucunun şikâ-
yetlerinin önüne geçemeyiz. Bence bu se-
neki kongre sadece bu meseleyi halletmek
rmkânına malik olursa kendimizibahtiyarMs-
sedeiim."
1939'dan 2000'e, altmış yıl! Yine ülkemi-
zin sayısız köy, kasaba, hatta kenti kitaptan
uzak!.. Gidin bakın, yaşadığınız kentteki, ka-
sabadaki krtapçıya -o da varsa!- yeni, eski ara-
dığınız bir kitabı bulabilir misiniz?
Oysa Yücel döneminde Devlet Kitaplan
adlı bir dağıtım örgütü kurulmuş, hemen her
büyük kentte şubeleri açılmıştı. Şimdi ne hal-
de kimbilir?
Attmış yıldır ne devlet eliyle ne de özel gi-
rişim yoluyla şöyle sağlam, güvenilir, yaygın
birdağrtım örgütü kurabilmişizJ.. Yazarlar hâ-
lâ kitaplannı ya elden dağrtıyorfar ya da dün-
yanın parasını ödeyerek krtapçılara yolluyor-
lar, karşılığını da çoğu kez alamıyorlar!..
Işte altmış yılda geldiğimiz yer!
asım 2000 Salı 19.30
Bir Hayalin Anatomisi
B İ t E T İ -T Çağrı Merkezi: (216) 454 15 55
Iş Sanat Kültûr Merkezı IŞ Kulelen 4 Levem Bitrtı*'.n um IHIM ot>} htım« b«wiwı
80620 lstanbıri Tel (212) 316 00 00 i»B*n«ıtwİMid»fc*r>.ıa««akU*r
Biletıx Satı; Noktalan
Migros
Maslak
Mertff
Vakkorama
Akm«rkfz
Suadîye
Taksım
Raksotck
Ortakfly
Maslak ; M U ^ ;
Prof J)T. Metİn K A L E Osmangazi Üni. TıpFak. Üroloji Kliniği
"Tarih bir ulusun kafizasıdır. Kafkasya, Kanal harekâtı) birateş çem-
Tarihini bilmeyen ulus, beri altında bulunduğu ağırkoşuUarda,
hafizasuu kaybetmiş insana benzer." ülkenin bütünlüğünü ve ordunun gü-
venliğinı sağlamak durumunda olan
Osmanlı hükümeti, her hükümetin ya-
pacagı gibi "ÜlkeiçİDdebazıuygulama-
bra" gitti. Özellikle DoğuAnadolu 'da-
ki Ermenilerintehcirine kararverdi. Bu
karardan önce 24 Nisan 1915'te Istan-
bul'da 2345 kişi kadar olan isyanın ele-
başılan tutuklandı. Ermenilerin her yıl
soykınm diye gösteri yaptıklan gün,
budur. Tehcir "göç eOimıe
r>
anlamın-
da olup, "hicret eöne"den türemiştir.
Sürgünedilmekdemek değildir. 14 Ma-
yıs 1915'te alınan ve 7 Eylül'de uygu-
lamaya giren bu kararia, Doğu Anado-
lu ve Mersin-Iskenderun bölgesındeki
Ermeniler, buralardan alınarak Irak ve
Suriye'nin iç bölgelerıne yerleştirildi-
ler. Butopraklann o zamanlarbirerOs-
manh toprağı oiduğu unutulmamalıdır.
Bandaki Ermenileredokunulmadı. Sa-
vaşın bitimine kadar devam eden göç
esnasında çıkan aşiret savaşlan, kötü
iklim koşullan, kıthk, salgın hastahk-
lar, bazı yerel yöneticilerin dikkatsiz
tutumu, göç vasıta ve araçlannınyeter-
sizliği gibi sebeplerle ölümler oldu.
Kaldı ki Osmanlı hükümeti can ve mal
emniyetinin üzerinde önemle durarak
gerekli özeni göstenneyenlerle, suç iş-
leyenleri tutuklamış, Savunma Bakan-
lığı'nınsoruştunnasıyla 1397kişiölüm
cezasına kadar varan çeşith cezalara
çarpünlrnışlardır. Dünya Savaşı önce-
si bütünOsnianh nüfusu 18 milyon 520
bin olup, bunun 1 milyon 229 binini
Ermenileroluşturmaktadır. Ermeni kay-
naklar bunun 1.5 müyon olduğunu id-
dia ederler. Osmanlı İçişleri Bakanlığı
raporlannda 703 bin Ermeninin göç et-
tüildiği kaydedilmektedir. Ermeni nü-
fus 1.3 milyon kabul edilirse, ölenlerin
en çok 500 bin civannda oiduğu görü-
lür. Stanford Shaw 200 bin, Toynbee
600 bin Ermenıden bahseder. Ermeni-
ler ve yandaşlan ise ölenlerin 1 mih/o-
nu aştığnu ileri sürerler. Ermenilerin
E
rmeni sorunu uluslararası sahne-
ye 1877-78 Osmanlı-Rus Sava-
şı ve Berün Antlaşması ûe çık-
rruştır. Balkanlar'da nasıl bir "Bulgar
Prensiiği'' yaratüdıysa, bu antlaşma ile
de Doğu Anadolu'da özeık bir Ertne-
nistan yaratüabileceğı düşünülmüştür.
AsundaErmenilerdiğerHuistiyanazın-
lıklardan daha yakındırTüridere. Tüık-
ler de onlara, öbürlerine oiduğu gibi
din ve uk farkı gözetmeden hoşgörülü
yaklasım içindedirler. Bunun böyle oi-
duğu 600 yıl Osmanlı Devleti bünye-
sindeyasayan Ermenilerin, bu süre için-
de devlete "21 bakan,32 miDefvçkili ve
senatöıie,yaklaşık20 binkadar üst dö-
zey memur" vermiş olmasuıdan anla-
şılabilir. Ermeniler Tanzimat'la birlik-
te tanmı ele geçirerek "köyde aga",
"kasabada eşraP ve "şehirdeişadamı"
olmuşlardu: Türk köylüsünün korkulu
riiyası olan "Mülteziınler"in çoğu Er-
menidir. Aşar vergisinin yansı Hazi-
ne'ye giderken yansı da Ermeni mül-
tezünlerin cebine uıer. Bunlardananla-
şüdığı gibi Ermenilerbirinci sınıfyurt-
taşurlar.
1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı ile baş-
layan iki toplum arasındaki güvensiz-
ük ve çatışma süreci Birinci Dünya Sa-
vaşı'nın başlamasıyla ileri boyutlara
ulaşmış ve "tehcir obyı" ile de derin-
leşmiştir. Eğer tehcir olayı görmezden
geünir ve iyi anlaşılmaz ise veya yok
sayıhrsa, o zaman Ermenilerin soykı-
nm savlan gerçekmiş gibi kabul görür
ve haklı olduğumuz yerde bile ınandı-
ncüığnnızı kaybedebüinz. Binnci Dün-
ya Savaşı'yla birlikte, kendileri için ba-
ğımsızlıkzamanmın geldığını zanneden
Ermeniler, ülkenin ve ordunun gücünü
kumak için isyanlar çıkarmaya basla-
düar. Örneğin, Erzurum'dakı Ermenı-
lerin yüzde 75'i hemen Rusya tarafina
geçtı. Ülkenin üç taranan (Çanakkale,
ileri sürdüğü bu sayı 1915'lerde 300
binden başlamış, 1980'lerde 2 mıryona
ulaşmışnr. Behrii bir tarihte öunüş kı-
şilerin senelergeçtıkçeartmış olması bu
olaya özgü bir icatnr. Asunda Ermeni
çetelerinin tehcirden önce başlamak
üzere 1 miryonunüstünde Türk'üöldür-
düğunüIngüizgeneralHarbord,Hariıg-
ton ile De Robeckyaptıklan araşürma-
larda göstermişlerdir. Diğer yabancı
kurullann görüşleri de bu doğrultuda-
dır. Çarhk Rusyası'nın Dışişleri Baka-
nı Sazaoot Çar Vekili Nikotayeviçe 27
Haziran 1916 tarihlitelgraflnda, Erme-
nilerin Doğu Anadolu'da hiçbir zaman
çoğunlukta olmadıklannı, çoğunluğun
her zaman Türklerde bulunduğunu be-
lırterek "Bıı koşullar altmdabirErme-
ni muhtariyennin kuruhnası, azmlığoı
çoğunluğu idare etmea, bir hakspiık
d*^uracakHr"saptamasınıyapar.Erme-
nı sorunu yayılmacı devletlerinkendıara-
lanndakı yayılmacı polıtıkalar ve çı-
kaıiann kesışmesi ve sürtüşmesi sonu-
cu ortaya çıkan o gün Osmanh Devle-
ti'ne, bugün ise Türkiye Cumhuriye-
ti'ne maledilmeye çahşılan suni bir so-
nmdur. Türkiye'nin Kafkasya, Ortado-
ğuve Balkanlarkavşağffidakiekonomik
ve siyasal çıkarianna set cekmek iste-
yenlerinzamanzaman ortayaattığı sav-
lardır. 1932'denberi yerliveyabana araş-
tırmacüara açık Başbakanlık arşivle-
rinden 3006yabancı uzman hiçbirolum-
suz sonuca varamamıştır. Tarihi ger-
çeklere aykın, tamamen siyasi amaç ve
taktiklerle olaylarsaptnlamaz, birulus
yargılanamaz ve mahkûm edilemez.
Tarihten husumet çıkarma gayretleri
kimseye yarar getirmez. Aynca bu ko-
nu, sadece Türk Dışişleri Bakanlığı gi-
bi deneyimli ve donanımlı başanh bir
kuruluşa bırakılamayacak kadarönem-
lidir. Türic kamouyu, aydmlan, basın
yayın kuruluşlan, sendikalar, üniversi-
teler, demokratik kitle örgütleri ve da-
ha nıcelen bu önemli sorun karşısında
duyarlı, bilgili ve donanımlı ounak
zorundadır. Türkiye topyekûn hazuiık-
h ve bilinçli olursa, bu ve benzeri sorun-
lar atlatüır.
PENCERE
Fazflet Paptisi'nde
•YeniHkçilik'!..
Bir Islamcı parti 'Hıristiyan Demokrat Part
si'ne nasıl dönüşebilir?..
•
Partinin adı ne?..
Eskiden RP idi..
Yani Refah..
Şimdi Fazilet PartisL
Yani FP..
FP'nin içinde bir kavga başladı, birkaç gün ön
ce partinin "Ven////fç/"lerinden Abdullah Gül
"esk/likçi"\6rinden Oğuzhan Asiltürk'ü suçladı
- Enthkayapıyor!..
•
Anayasa Mahkemesi Refah Partisi'ni kapattı;
yerine FP kuruldu; Necmettin Erbakan'a siya-
set yasaklandı; liderin kottuğu boşaldı...
Yerine kim oturacak?..
Kavga bu!..
Necmettin Hoca lidertik gücünü elinde tutmak
için emaneti Recai Kutan'a verdi; Şeyh Efendi
postunda oturuyor, koltukta ise Recai Bey gö-
rünüyor.
Fırsat bu fırsat değil mi?..
Partide Abdullah Gül ve benzerleri "Yenilikçi"'
hareketi başlartılar; Erbakan Hoca'nın yokluğun-
5
-
da iktidarı ele geçirmek için çırpınıyorlar, kavga
buradan çıkıyor. Eskiden elini eteğini öpüp ayak-
lanna yüz sürdükleri liderin üstüne "derin dev-
let" çarpı işareti koyunca fırsatçılar kokuyu aldı-
lar...
Kavganın özü bu!..
MüsJümanlıkta buoyununadı ne?..
Ahlak açısından niteliği ne?.. H
Erbabı bilir.
Ancak kimisi diyor ki:
- Yenilikçiler Fazilet Partisi'ni değiştirip dö-
nüştürecekler, Erbakancılığın katıyaklaşımlann-
dan uzaklaşacaklar, FP tıpkı Avrupa'daki Hıris-
tiyan demokrat partiler gibi olacak..
Olacak mı?..
Diş dünyada ve içerde islamın Batı demokra-
sisiyte ne ölçüde bağdaşabileceği üzerine tartış-
malar sürüyor; Avrupa Birliği Müslüman olduk-
lan için TürkJeri dışlamak istiyon.konu sıcak mı
sıcak...
Peki, 'Yenilikçiler' Fazilet'i bir Hıristiyan de-
mokrat partisine benzetmek için mi yola çıkıyor-
lar?.. Yoksa Necmettin Erbakan'ın üstüne çarpı
işareti konmuşken koltuğuna oturmak isteyen
açıkgöz takımı olmaktan başka marifetleri yok
mu?..
•
Soru boşlukta satlanıyor.
Demokrasi, sanayi devrimiyle dîncilikten sıyn-
lan Avrupa'da burjuva sınrfının iktidar savaşımıy-
la oluşmuş bir yaşam biçimi...
Birisi çıkıp da Hıristiyan Demokrat Partisi gibi
Islam demokrat parttsinin anfamını bu kapsam-
da açıklasa da herkes rahat etse... J.. . "'h
Ama biz bize benzeriz. ~"'P: T
Batı'da Hıristiyan Demokrat Parti deyince ak-
la sanayileşme gelin bizde ise Islamcı partinin Hı-
ristiyan demokrat partisine dönüşmesi için FP'nin
liderini içeri atıp açıkgözlerine yol açmak gere-
k/yor.
Bunun adı da •YeniHkçilik!..'
Cumhuriyet
k ı t a p 1 a r ı
Der.rlşık Kansu - Mehmet Açıktan
AHMET TANER KIŞLALFNIN
ARDINDAN
Bu kitap, yurtsevertık ögretmenı Ahmet Taner Kışlalı 'nın
katledilişiniıı birinci yılında. sadece paylaştığımız acının
kûçûlroesıaı kolaylaştırmak amacıyla değil. Alıınet Taner Kışlalı
sevgısının aradan gecen süre içinde nasıl barelendığının bir
göstergesı olarak yayımlanmakta.
Çağ Paaartama A.Ş. Türkocağı Cad. No:39/41
(34334)Cağaloğ[u-(stanbul Tel: (212)614 01 96
MÜFÜS TÜRKtYE İTHALAT VE
İHRACAT BANKASI
A^Ş. İFLAS İDARESt
MENKUL SAHŞİLANI
Müflis Türkiye Ithalat ve Ihracat Bankası (Impex-
bank) A.Ş.'nin Bahçekapı Şubesi ve Genel Müdür-
lük binasına ait, halen Yemeniciler Cad. No:58 K:6
Karaköy-lstanbul adresinde muhafaza edilen; buz-
dolabı, fotokopi makinesi, güç kaynağı, klima, bil-
gisayarlardan oluşan menkuller, müflis Impexbank
iflas dairesinin 24.10.2000 tarih 824 sayılı karanna
istinaden 30. 10.2000 tarihinde 10.00-11. 00 saatle-
ri arasında Okçumusa Cad. Bankhan No: 39/4 Şis-
hane/lstanbul adresinde satılacak olup, satışa konu
menkuller bulunduklan yerde görülecektir. Ihale be-
deli üzerinden yüzde 5 banka ve sigorta muamelele-
ri vergisi aluıacak olup, koruma, nakliye, mallann
teslimine dair tüm masraflar ile vergi ve harçlar alı-
cıya aittir. İsteyen alıcıya yüzde 20 satış bedelini ya-
urdığı takdirde bakiye satış bedelini yatınnak üzere
7 gün süre verilir, bakiye satış bedelini yatırmadığı
takdirde yüzde 20 teminat masaya irad kaydedile-
cektir.
llanen duyurulur. 25.10. 2000
Basın: 60913