23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28 EKİM 2000 CUMARTE V E G O R U ^ L E R olay.gorus@cumhuriyet.com.tr Gençlerimiz; Pnof. Dr. NECDET ADABAĞ DTCF Bütün ümidim gençliktedir. K. Atatürk * * nrversiteleraçıldı,ders- U ler başladı. Üniversite gençliği oldum olası var olan «orunlanyla yeni öğretim yılına gir- di. Üniversitede oku- yan gençliğin yığınla sorunu var. Özel- likle okumak için yer değiştirmek zo- runda kalan üniversite gençliğinin te- mel gereksinimlerine yönelik sorunlar çok daha ağır. Okuduğu kente geliş gi- diş ıılaşım masraflanndan tutun da ba- nnma ve yiyecek sorunlanna, kitap, dergi, gazete ya da kalem deftergider- lerine kadar çok boyutlu ve çoğu za- man göğüslenemeyecek.harcamalan vardır. Üniversite yalnızca okıunak ve öğ- renmek için gelinen bir ögretim-öğre- nim kurumu değildir. Gençlerin ilgisi- ni çekecek birtakım sosyal etkinlikler- le donanmış ve bedensel, nıhsal geliş- melerini sağlayacak etkin olanakJann var olması gereken eğitim kurumlan ol- mak durumundadır. Bir başka deyişle, üniversiteye gelen bir gencin, özellik- le evinden uzakta okuyan bir üniver- site gencinin evine duyduğu özlemi ortadan kaldıracak ve uzaklığın neden oiduğu özdeksel ve tinsel sıkıntıyı yok edecek, kısacası evinin yerine geçecek ve evinin sıcaklığını aratmayacak bir eğitim kurumu olması artık kaçmıl- mazdır. Aynca söz konusu etkinlikler aynı zamanda üniversiteli gencin top- lum içine çıkmasına yardımcı olacak bir eğitim ve donanım, bir diğer deyiş- le özgüven kazanmasını sağlayacak- nr. Gençlerin sosyalleşmesi salt üniver- sitedeki dersleri izlemesiyle değil, ay- nı zamanda ve belki de daha çok sos- yal etkinliklerin içine girmesiyle ola- naklıdır. Ve gençlerin üniversitede bu niteliği kazanması, yoksa bir daha ko- lay kolay bu olanağa kavuşamayacağı göz önünden uzak tutulmaması gere- ken birgerçektir. Çünkü çalışma yaşa- mındaki ilişkilerin ünr&rsitedeki gibi esnek olmadığı ve alt üst ilişkisıne da- yanan bir dizge içinde oluştuğu düşü- nüldüğünde. bu ilişkilerin ne kadar iç- tenlikli ya da renkli ve çeşitli olabiJe- ceği tartışma götürecek birboyuta ulaş- makta ve artık üniversite mezunu ol- muş bir gence ne ölçüde yarar sağla- yacağının derinliğine düşünülmesi önem kazanmaktadır. Doğal olarak bu hızh çalışma süreci içinde sosyal etkin- liklere ne denli zamanı olacağı da üze- rinde durulması gereken bir başka ko- nu olarak unutulmamalıdır. Doğal olarak bütün bu söylenenle- rin ötesinde üniversiteli gencin gelecek sorunu tartışmaya açılmalıdır. Çünkü az ya da çok sıkıntılı geçen üniversite yıllannın ardından gelecek olan çalış- ma yaşamının esenliği genç yaşta çe- kilen sıkıntılann unutulmasına yardım- cı olur gibi geliyor bize. Bir başka de- yişle, üniversite yıllanndaki sıkıntıla- n atmak çalışma yaşamındaki esenli- ğe bağlıdu". Üniversite sonrası bir gen- cin işsiz kalması kendisine ve ailesine yaratacağı sorunlann yanı sıra toplum- da açılmış bir yara olarak karşırruza çıkmaktadır. Üniversite yöneticileri- nin, başta YÖK olmak üzere, üzerin- de duyarlılıkla durması gereken konu üniversiteli gençlere sağlam gelecek- ler hazırlamak yönünde ilgilileri uyar- mak ve bu yönde önerilerde bulun- maktır. Konuya üniversiteli gençlerle gir- dim. Çünkü her gün yüz yüze geldiği- miz ve birebir bir ilişki içinde olduğu- muz üniversiteli gençlerdir. Adımımı- zı üniversiteden içeri atar atmaz karşı- laştığımız ışıl ışıl gözleri ve dipdiri be- denlerine karşın umutsuzluklanyla or- tada dolaşan, bahçede gezınen ya da ar- kadaşlarıyla çene çalan veya kavga eden gençlerdir. Bakttkça övündüğü- müz, ancak düşündükçe içimizın sız- ladığı gençlerin çizdiği acıklı manza- raya karşın gençlerimiz kimi yönetici- lerımizin boş övünçlerine kaynak oluş- turmaktadır. Çünkü onlara göre Avru- pa'nın en genç nüfusu bizdedir. Doğ- rudur. Ama hiçbir Avrupa ülkesinde üniversite kapısında bekleyen ve üni- versiteden sonra da boş gezen bu ka- dar genç yoktur. Üniversiteden adımınızı dışan atar at- maz bir başka manzara ile karşılaşma- nız kaçırulmazdır. Üniversite kapısın- dan girip çıkanlara imrenerek bakan, sokaîdarda simit satan ya da önlerin- de boya sandıklanyla köşebaşlannı tu- tan gençlerin dramı daha da etkileyi- cidir. Iç ağrılannı duyar gibi oluyorum her defasında önlerinden geçerken. Üniversitede okuyan benzerlerirün so- runlanm bilmedikleri için onlargibi ya- şayamamanın verdiği burukluk, bir kız arkadaşıyla sinemaya, gezmeye gide- memenin yarattığı aşağıhk duygusunun içlerinde yarattığı boşluğu ve okuyan yaşıtlanru kıskandıklannı göiür gibi oluyorum. Ya sitelerde, sanayide yağlı tulum- lar içinde arabaların altına yatan ve sağlık sigortasuıdan yoksun, daha on, bilemedin on iki yaşmda çalışmaya başlamış, günde en az on iki saat işba- şında kalan gençlerimizi de görmezden gelmek olanaklı değil. Başkalannın kullanılmış giysilerini kendilerine bay- ram armağanlan olarak gören bu genç- lerimiz de ilgimizi çekmeli. Hem de na- sıl! Soğuk sıcak demeden sokak lam- balannın altında para kazanmak pe- şinde koşan "sekstşçUeri"ni de gözden uzak tutmamak gerek. Hem de en kı- sazamanda, çoğunlukla istemeyerek bu yola giren bu gençlerimize uygar insan- lara yaraşır yaşam koşullan hazırlaya- rak. Büyük mağazalarda satış elemanı olarak saatsiz çalışan gençlerimiz de sık sık belleğimize konuk oluyor. Sigorta- sı ya vardır ya da yoktur. Geleceği pat- ronun iki dudağı arasına takıh olan bu gençlerimizin aldıklan ücret en fazla asgari ücrettir. Gelin bir düşünelim bu ücretle sürdürdükleri yaşam koşullan- nı! Ülkemizde gene bu gençler üze- rinden ındırilmeyc çahşılan pahalılık yüzde altmışlarda dolaşıyor. Ulusal ge- lirin yüzde elli beşini paylaşan altmış milyon grubuna giren gençlerimizin sorunlan büyük ve bir ülkenin temel sorunlannı oluşturmaktadır. Toplum- sal düzeyde bu sorunlan çözemediği- niz sürece toplumun hiçbir sorunu çö- zülemez gibi geliyorbana. Özellikle bü- yük kentlerde, büyük meydanlarda ya da kahve ve spor alanlannda toplanan o genç yığınlan gördükçe ürperiyor ve bayram öncesi satılmak için bir araya getiribniş öbek öbek duran, günahla- nmızın bedelini ödettiğimiz kurban- lık koyunJan anımsar gibi oluyorum. Uzakta olduğumuz için birebir bile- mediğimiz, ancakher zaman içimizi sız- latan ağnlanyla boğuşan köylerdeki ve taşradaki gençlerimizin elinden ru- tacak vegeleceklerini aydınlatacak top- lum bilincimiz ne zaman oluşacak dı- ye sabırsızlıkla bekliyoruz. Dağda, taş- ta tepede çobanlık yapan, ıssız gecede tek başına kalan gençlerimizin karan- lıklannı aydınlığa ne zaman dönüştü- receğiz diye elli yıldan bu yana acılar içinde kıvranıyoruz. Değişmeyen yaz- gılanna karşı duracak ekonomik ve toplumsal kaücınmayı ne zaman gerçek- leştireceğiz diye bugün bugün, yann ya- nn bekJediğimizi unutmadan ve umu- dumuzu kırmadan daha ne kadar ya- şayacağımız konusunda sabırsızlanı- yoruz. Ellerinde kürek ve çapalanyla kendi topraklanru işleyecekleri zama- nı hiç mi hiç bulamayacaklar yoksa, di- ye hayıflanıyoruz. Yazgılannı değiş- tirmek için büyük kentlere gelmek sev- dasından, göç edip de yapsatçılan var- sıllaştırmak anlayışıyla kurulu bir dü- zenin yarattığı çarpık kentleşme için- de göçük altında kalarak can vermek- ten ne zaman vazgeçeceklerini merak- la bekliyoruz. Otuz yıldan bu yana süregelen anar- şi ve terör ortamında kurban verdiği- miz ya da sakat bıraktığımız ya da içe- ri üknğımız gençlere ilişkin olarak öze- leştirimizi ne zaman yapacağımızı ve elli yıldan bu yana gelişen tüm olum- suzluklarda eîli-yetmiş yaş kuşağın- daki biz yetişkinlerin günahının çok olduğunu ve kişisel kör ihtiraslanmı- zuı ya da gereksiz siyasal çıkarlarımız •rV uğruna gençleri öne sürerek başlanna gelenlerden ötürü arkalanndan uzun uzun yaş dökmediğimizi ve tüm bu olanlann gerisinde umursamazlığımı- zın yattığını ne zaman söyleyeceğiz diye bekliyoruz. Sevgili Atatürkbütün ümidini genç- liğe bağlamıştı. Ama gözbebeği gibi ko- ruduğu gençliğinin bir gün yaşam çık- mazlanna yenik düşeceğini belki de hiç düşünmemiştı. Çünkü kurduğu sağ- lam temeller üstüne oluşturulacak kal- kınmış bir Türkiye'de yalnız gençlerin değil, tüm halkının esenlik içinde çı- karçanşmasının sarmahna dolasmadan kardeşçe ve dostça yaşayacağını bek- lemiş ve çoğu zaman çarpık siyasal ideolojiler uğruna kendisinin belirledi- ği çizgiden sapmalarolacağını belki de hiç mi hiç düşünmemişti. Olacak sap- malann hakkından gene gençliğinin geleceğine inanmıştı. 0 gençlik ne ya- zık ki son elli yıl içinde yaralar aldı ve çoğu zaman biz yetişkinlerin çıkar ara- cı olurken Atatürk'ün belirlediği ül- küsel ve yurtsever çizgiden sapmala- ra zorlandı. Atatürk unutturuldu, unut- rurulmak istendi. Ne ki, her şeyin bir sonu vardır. Bu karanlık görünümde za- man zaman içimizi ısıtan, yüreğimizi aydınlatan olaylar da yaşadık, yaşıyo- ruz. Bunlardan sonuncusu Atatürk Uni- versitesi'nin açılışuıda yaşandı: Sayın Cumhurbaşkanımız yaptığı konuşmay- la üniversite gençliğinin sorunlanna ne denli duyarlı olduğunu ve bu duyar- lılık ve sevecenliğini tüm gençliğirniz için beslediğini gösterdi. Ardından bir üniversite yöneticisine yaraşan biçim- de konuşan Sayuı Rektör Prof Dr. Nus- ret Aras da eğitim ve öğretim kunım- lannın temel öğeleri olan öğrencilerin ve genç bilim adamlannın gelecekle- rine yönelik kaygılannı dile getirirken, öğrencilerin sağlıklı düşünmelerini sağlayacak bir yaşam biçimi hazır- lamamız gerektiğini ve bu yaşam biçiminin yolunun da aydınlanmacı ve çağdaş bir uygarhktan geço'ğini anmı- sattı. Kolay koiay duymadığımız birkonuş- maydı. Bakın, 1939 yılında Ankara'da toplanan 'Birinci Neşriyat Kongresi'nde, yurtta kitap sevgisinin yaygınlaştınlması konusunda han- gi kararlar alınmış: Her yeni açılan kitapçı dükkânının birkaç yıl süreyle vergiden muaf tutulması; kitap sev- gisini uyandırmak amacıyla ödüllerin kurul- ması; yılbaşı armağanlannda kitabın yer al- ması; hastanelerde, vapurlarda doktor ve diş- çi muayenehanesi, avukat yazıhanesi vb. yer- lerde birer küçük kitaplık yapılması; gezici ki- tap sergilerinden vergi alınmaması; illerden köylere kadar halk odalan açılması; istasyon büfelerinde kitap satışının zorunlu kılınması; her kahve ve gazinoda bir kitap dolabının bulundurulması... Kongrede konuşan yayıncı Ahmet Halrt Bey bakın ne demiş: "Fransız Meclisi Mebusanı'nda memleket dahilinde kitap sevkinin parasızyapılmasına dair bir kanun teklifi verilmiştir. Milyonlarca kitap satılan Fransa'da böyle bir tedbir dü- şünülürken bizim memleketimizde 15 kuruş posta ücreti alınıyor. Gazeteden alınan 5 kuruş bile fazladır. Ki- EVET/HAYIR OKTAY AKBAL ı \«... . r . r¥~ 60 Yıldır Kitap!.. tabın posta ücreti 5, gazetelerin yüz paraya inmetidir. Vüayetlerimizden bir kütüphane sahibi kitap siparişi vereceği zaman iki tane istiyor. Çünkû bu kadar para verip getirecek, sa- tamadığı takdirde yine bir hayli posta ücre- ti vermeksuretiyte iade edeceğinidüşünmek- tedir." Altmış yıl önceki durum günümüzde de sürdürülmektedir. Beş kuruş, yüz para'nın yerini binler, on binleralmıştır... Hele birdos- tunuza birkaç krtap yollamaya kalkışın, PTTde sizden istenen ücretin kitaplannkinden daha çok oiacağını göreceksiniz. Milli Eğrtim Bakanı Hasan Âli Yûcel'in gi- rişimiyte toplanan kongrenin basındaki yan- sıması da geniş ölçüde olmuş, o günlerin he- men bütün ünlü yazarian alınan karartan öv- müşler. Vâlâ Nurettin, bugün bile çözümleneme- yen bir sorunu gündeme getirmiş; kitaplann, dergi ve gazetelerin tüm yurda dağrtılabilme, satılabilmesi için şu çözümü önermiştir "Bu iş elbiriiğiyle, devletin yardımı rehberliğiyle yapılabilir, yapılmalıdır. Bunagihşenlerkârede- ceklerdir. Bütün neşriyatımız da faydalana- caktır... Düşünün. birçok koskoca vilayetlerimize, memlekete, çıkan gazete, mecmua ve ki- taplann bir tek nüshası bile gitmemektedir... Matbuat ağacının kökü vatan toprağına iyi- ce daldınlırsa gövdeye ona göre kuvvetge- leceğinden manevi meyvalann ona göre ne- fısleneceğine şüphe yoktur." Sadri Ertem de bu konuyu ele almtş: "Memlekette bir tevzi işi vardır ki bir türiü halledilememiştir. Memleketin herköşesine emin birsurette neşriyatı gönderemediğimiz müddetçe ne kitapçı, ne okuyucunun şikâ- yetlerinin önüne geçemeyiz. Bence bu se- neki kongre sadece bu meseleyi halletmek rmkânına malik olursa kendimizibahtiyarMs- sedeiim." 1939'dan 2000'e, altmış yıl! Yine ülkemi- zin sayısız köy, kasaba, hatta kenti kitaptan uzak!.. Gidin bakın, yaşadığınız kentteki, ka- sabadaki krtapçıya -o da varsa!- yeni, eski ara- dığınız bir kitabı bulabilir misiniz? Oysa Yücel döneminde Devlet Kitaplan adlı bir dağıtım örgütü kurulmuş, hemen her büyük kentte şubeleri açılmıştı. Şimdi ne hal- de kimbilir? Attmış yıldır ne devlet eliyle ne de özel gi- rişim yoluyla şöyle sağlam, güvenilir, yaygın birdağrtım örgütü kurabilmişizJ.. Yazarlar hâ- lâ kitaplannı ya elden dağrtıyorfar ya da dün- yanın parasını ödeyerek krtapçılara yolluyor- lar, karşılığını da çoğu kez alamıyorlar!.. Işte altmış yılda geldiğimiz yer! asım 2000 Salı 19.30 Bir Hayalin Anatomisi B İ t E T İ -T Çağrı Merkezi: (216) 454 15 55 Iş Sanat Kültûr Merkezı IŞ Kulelen 4 Levem Bitrtı*'.n um IHIM ot>} htım« b«wiwı 80620 lstanbıri Tel (212) 316 00 00 i»B*n«ıtwİMid»fc*r>.ıa««akU*r Biletıx Satı; Noktalan Migros Maslak Mertff Vakkorama Akm«rkfz Suadîye Taksım Raksotck Ortakfly Maslak ; M U ^ ; Prof J)T. Metİn K A L E Osmangazi Üni. TıpFak. Üroloji Kliniği "Tarih bir ulusun kafizasıdır. Kafkasya, Kanal harekâtı) birateş çem- Tarihini bilmeyen ulus, beri altında bulunduğu ağırkoşuUarda, hafizasuu kaybetmiş insana benzer." ülkenin bütünlüğünü ve ordunun gü- venliğinı sağlamak durumunda olan Osmanlı hükümeti, her hükümetin ya- pacagı gibi "ÜlkeiçİDdebazıuygulama- bra" gitti. Özellikle DoğuAnadolu 'da- ki Ermenilerintehcirine kararverdi. Bu karardan önce 24 Nisan 1915'te Istan- bul'da 2345 kişi kadar olan isyanın ele- başılan tutuklandı. Ermenilerin her yıl soykınm diye gösteri yaptıklan gün, budur. Tehcir "göç eOimıe r> anlamın- da olup, "hicret eöne"den türemiştir. Sürgünedilmekdemek değildir. 14 Ma- yıs 1915'te alınan ve 7 Eylül'de uygu- lamaya giren bu kararia, Doğu Anado- lu ve Mersin-Iskenderun bölgesındeki Ermeniler, buralardan alınarak Irak ve Suriye'nin iç bölgelerıne yerleştirildi- ler. Butopraklann o zamanlarbirerOs- manh toprağı oiduğu unutulmamalıdır. Bandaki Ermenileredokunulmadı. Sa- vaşın bitimine kadar devam eden göç esnasında çıkan aşiret savaşlan, kötü iklim koşullan, kıthk, salgın hastahk- lar, bazı yerel yöneticilerin dikkatsiz tutumu, göç vasıta ve araçlannınyeter- sizliği gibi sebeplerle ölümler oldu. Kaldı ki Osmanlı hükümeti can ve mal emniyetinin üzerinde önemle durarak gerekli özeni göstenneyenlerle, suç iş- leyenleri tutuklamış, Savunma Bakan- lığı'nınsoruştunnasıyla 1397kişiölüm cezasına kadar varan çeşith cezalara çarpünlrnışlardır. Dünya Savaşı önce- si bütünOsnianh nüfusu 18 milyon 520 bin olup, bunun 1 milyon 229 binini Ermenileroluşturmaktadır. Ermeni kay- naklar bunun 1.5 müyon olduğunu id- dia ederler. Osmanlı İçişleri Bakanlığı raporlannda 703 bin Ermeninin göç et- tüildiği kaydedilmektedir. Ermeni nü- fus 1.3 milyon kabul edilirse, ölenlerin en çok 500 bin civannda oiduğu görü- lür. Stanford Shaw 200 bin, Toynbee 600 bin Ermenıden bahseder. Ermeni- ler ve yandaşlan ise ölenlerin 1 mih/o- nu aştığnu ileri sürerler. Ermenilerin E rmeni sorunu uluslararası sahne- ye 1877-78 Osmanlı-Rus Sava- şı ve Berün Antlaşması ûe çık- rruştır. Balkanlar'da nasıl bir "Bulgar Prensiiği'' yaratüdıysa, bu antlaşma ile de Doğu Anadolu'da özeık bir Ertne- nistan yaratüabileceğı düşünülmüştür. AsundaErmenilerdiğerHuistiyanazın- lıklardan daha yakındırTüridere. Tüık- ler de onlara, öbürlerine oiduğu gibi din ve uk farkı gözetmeden hoşgörülü yaklasım içindedirler. Bunun böyle oi- duğu 600 yıl Osmanlı Devleti bünye- sindeyasayan Ermenilerin, bu süre için- de devlete "21 bakan,32 miDefvçkili ve senatöıie,yaklaşık20 binkadar üst dö- zey memur" vermiş olmasuıdan anla- şılabilir. Ermeniler Tanzimat'la birlik- te tanmı ele geçirerek "köyde aga", "kasabada eşraP ve "şehirdeişadamı" olmuşlardu: Türk köylüsünün korkulu riiyası olan "Mülteziınler"in çoğu Er- menidir. Aşar vergisinin yansı Hazi- ne'ye giderken yansı da Ermeni mül- tezünlerin cebine uıer. Bunlardananla- şüdığı gibi Ermenilerbirinci sınıfyurt- taşurlar. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı ile baş- layan iki toplum arasındaki güvensiz- ük ve çatışma süreci Birinci Dünya Sa- vaşı'nın başlamasıyla ileri boyutlara ulaşmış ve "tehcir obyı" ile de derin- leşmiştir. Eğer tehcir olayı görmezden geünir ve iyi anlaşılmaz ise veya yok sayıhrsa, o zaman Ermenilerin soykı- nm savlan gerçekmiş gibi kabul görür ve haklı olduğumuz yerde bile ınandı- ncüığnnızı kaybedebüinz. Binnci Dün- ya Savaşı'yla birlikte, kendileri için ba- ğımsızlıkzamanmın geldığını zanneden Ermeniler, ülkenin ve ordunun gücünü kumak için isyanlar çıkarmaya basla- düar. Örneğin, Erzurum'dakı Ermenı- lerin yüzde 75'i hemen Rusya tarafina geçtı. Ülkenin üç taranan (Çanakkale, ileri sürdüğü bu sayı 1915'lerde 300 binden başlamış, 1980'lerde 2 mıryona ulaşmışnr. Behrii bir tarihte öunüş kı- şilerin senelergeçtıkçeartmış olması bu olaya özgü bir icatnr. Asunda Ermeni çetelerinin tehcirden önce başlamak üzere 1 miryonunüstünde Türk'üöldür- düğunüIngüizgeneralHarbord,Hariıg- ton ile De Robeckyaptıklan araşürma- larda göstermişlerdir. Diğer yabancı kurullann görüşleri de bu doğrultuda- dır. Çarhk Rusyası'nın Dışişleri Baka- nı Sazaoot Çar Vekili Nikotayeviçe 27 Haziran 1916 tarihlitelgraflnda, Erme- nilerin Doğu Anadolu'da hiçbir zaman çoğunlukta olmadıklannı, çoğunluğun her zaman Türklerde bulunduğunu be- lırterek "Bıı koşullar altmdabirErme- ni muhtariyennin kuruhnası, azmlığoı çoğunluğu idare etmea, bir hakspiık d*^uracakHr"saptamasınıyapar.Erme- nı sorunu yayılmacı devletlerinkendıara- lanndakı yayılmacı polıtıkalar ve çı- kaıiann kesışmesi ve sürtüşmesi sonu- cu ortaya çıkan o gün Osmanh Devle- ti'ne, bugün ise Türkiye Cumhuriye- ti'ne maledilmeye çahşılan suni bir so- nmdur. Türkiye'nin Kafkasya, Ortado- ğuve Balkanlarkavşağffidakiekonomik ve siyasal çıkarianna set cekmek iste- yenlerinzamanzaman ortayaattığı sav- lardır. 1932'denberi yerliveyabana araş- tırmacüara açık Başbakanlık arşivle- rinden 3006yabancı uzman hiçbirolum- suz sonuca varamamıştır. Tarihi ger- çeklere aykın, tamamen siyasi amaç ve taktiklerle olaylarsaptnlamaz, birulus yargılanamaz ve mahkûm edilemez. Tarihten husumet çıkarma gayretleri kimseye yarar getirmez. Aynca bu ko- nu, sadece Türk Dışişleri Bakanlığı gi- bi deneyimli ve donanımlı başanh bir kuruluşa bırakılamayacak kadarönem- lidir. Türic kamouyu, aydmlan, basın yayın kuruluşlan, sendikalar, üniversi- teler, demokratik kitle örgütleri ve da- ha nıcelen bu önemli sorun karşısında duyarlı, bilgili ve donanımlı ounak zorundadır. Türkiye topyekûn hazuiık- h ve bilinçli olursa, bu ve benzeri sorun- lar atlatüır. PENCERE Fazflet Paptisi'nde •YeniHkçilik'!.. Bir Islamcı parti 'Hıristiyan Demokrat Part si'ne nasıl dönüşebilir?.. • Partinin adı ne?.. Eskiden RP idi.. Yani Refah.. Şimdi Fazilet PartisL Yani FP.. FP'nin içinde bir kavga başladı, birkaç gün ön ce partinin "Ven////fç/"lerinden Abdullah Gül "esk/likçi"\6rinden Oğuzhan Asiltürk'ü suçladı - Enthkayapıyor!.. • Anayasa Mahkemesi Refah Partisi'ni kapattı; yerine FP kuruldu; Necmettin Erbakan'a siya- set yasaklandı; liderin kottuğu boşaldı... Yerine kim oturacak?.. Kavga bu!.. Necmettin Hoca lidertik gücünü elinde tutmak için emaneti Recai Kutan'a verdi; Şeyh Efendi postunda oturuyor, koltukta ise Recai Bey gö- rünüyor. Fırsat bu fırsat değil mi?.. Partide Abdullah Gül ve benzerleri "Yenilikçi"' hareketi başlartılar; Erbakan Hoca'nın yokluğun- 5 - da iktidarı ele geçirmek için çırpınıyorlar, kavga buradan çıkıyor. Eskiden elini eteğini öpüp ayak- lanna yüz sürdükleri liderin üstüne "derin dev- let" çarpı işareti koyunca fırsatçılar kokuyu aldı- lar... Kavganın özü bu!.. MüsJümanlıkta buoyununadı ne?.. Ahlak açısından niteliği ne?.. H Erbabı bilir. Ancak kimisi diyor ki: - Yenilikçiler Fazilet Partisi'ni değiştirip dö- nüştürecekler, Erbakancılığın katıyaklaşımlann- dan uzaklaşacaklar, FP tıpkı Avrupa'daki Hıris- tiyan demokrat partiler gibi olacak.. Olacak mı?.. Diş dünyada ve içerde islamın Batı demokra- sisiyte ne ölçüde bağdaşabileceği üzerine tartış- malar sürüyor; Avrupa Birliği Müslüman olduk- lan için TürkJeri dışlamak istiyon.konu sıcak mı sıcak... Peki, 'Yenilikçiler' Fazilet'i bir Hıristiyan de- mokrat partisine benzetmek için mi yola çıkıyor- lar?.. Yoksa Necmettin Erbakan'ın üstüne çarpı işareti konmuşken koltuğuna oturmak isteyen açıkgöz takımı olmaktan başka marifetleri yok mu?.. • Soru boşlukta satlanıyor. Demokrasi, sanayi devrimiyle dîncilikten sıyn- lan Avrupa'da burjuva sınrfının iktidar savaşımıy- la oluşmuş bir yaşam biçimi... Birisi çıkıp da Hıristiyan Demokrat Partisi gibi Islam demokrat parttsinin anfamını bu kapsam- da açıklasa da herkes rahat etse... J.. . "'h Ama biz bize benzeriz. ~"'P: T Batı'da Hıristiyan Demokrat Parti deyince ak- la sanayileşme gelin bizde ise Islamcı partinin Hı- ristiyan demokrat partisine dönüşmesi için FP'nin liderini içeri atıp açıkgözlerine yol açmak gere- k/yor. Bunun adı da •YeniHkçilik!..' Cumhuriyet k ı t a p 1 a r ı Der.rlşık Kansu - Mehmet Açıktan AHMET TANER KIŞLALFNIN ARDINDAN Bu kitap, yurtsevertık ögretmenı Ahmet Taner Kışlalı 'nın katledilişiniıı birinci yılında. sadece paylaştığımız acının kûçûlroesıaı kolaylaştırmak amacıyla değil. Alıınet Taner Kışlalı sevgısının aradan gecen süre içinde nasıl barelendığının bir göstergesı olarak yayımlanmakta. Çağ Paaartama A.Ş. Türkocağı Cad. No:39/41 (34334)Cağaloğ[u-(stanbul Tel: (212)614 01 96 MÜFÜS TÜRKtYE İTHALAT VE İHRACAT BANKASI A^Ş. İFLAS İDARESt MENKUL SAHŞİLANI Müflis Türkiye Ithalat ve Ihracat Bankası (Impex- bank) A.Ş.'nin Bahçekapı Şubesi ve Genel Müdür- lük binasına ait, halen Yemeniciler Cad. No:58 K:6 Karaköy-lstanbul adresinde muhafaza edilen; buz- dolabı, fotokopi makinesi, güç kaynağı, klima, bil- gisayarlardan oluşan menkuller, müflis Impexbank iflas dairesinin 24.10.2000 tarih 824 sayılı karanna istinaden 30. 10.2000 tarihinde 10.00-11. 00 saatle- ri arasında Okçumusa Cad. Bankhan No: 39/4 Şis- hane/lstanbul adresinde satılacak olup, satışa konu menkuller bulunduklan yerde görülecektir. Ihale be- deli üzerinden yüzde 5 banka ve sigorta muamelele- ri vergisi aluıacak olup, koruma, nakliye, mallann teslimine dair tüm masraflar ile vergi ve harçlar alı- cıya aittir. İsteyen alıcıya yüzde 20 satış bedelini ya- urdığı takdirde bakiye satış bedelini yatınnak üzere 7 gün süre verilir, bakiye satış bedelini yatırmadığı takdirde yüzde 20 teminat masaya irad kaydedile- cektir. llanen duyurulur. 25.10. 2000 Basın: 60913
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle