Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 25 EKİM 2000 ÇARŞAMBA
JL41
J V I J L J J . U J \ kuttur@cumhuriyet.com.tr
Vüs 'at O. Bener'in 'IhlamurAğacı' adlı oyunu IstanbulDevlet Tiyatrosu'nda
Kısırdöngüdenkurtulma umuduAYŞE KÖKSAL
Istanbul Devlet Tiyatrosu Vüs'atO.
Bener'in 'IhlamurAğacı' adlı oyunu-
nu kitap olarak yayımlanışından 38 yıl
sonra sahneliyor. Nur SubaşTnrn yö-
nettiğj oyunda Gıfanan Peremeci, Ce-
mal UnM, Gülen ÇehreK ve Levent
Günerrol alıyor. Dekortasanmııu Et-
hem Özbora'nın, kostümlerini ise
Mihriban Oran' ın yaptığı oyunun bir
diğer özelhğiyse geçen yıl yitirdiği-
miz Mengü Ertel'in afiş içın yıllar
önce tasanm yapmış olması.
Vüs'at O. Bener'in o yıllarda rad-
yoda sık sık dinlediğı Schubert'ın
'Der LJndenbaum' adlı beslesınden
adını alan 'Ihlamur Ağacı', üvey ba-
ba-ogul-gelin ve anne dörtlüsü çevre-
sinde, bir evin içinde yaşanan gûnlük
olaylan anlatıyor. Aİna yaşanan bu
gûnlük olaylar sırasında aile fertleri-
nin kendi iç çatışmalannın yanı sıra
karşılıkJı çatışmalan da su yûzüne çı-
kar. Belli bir hedeften yoksun bu gı-
diş içinde btreyler yaşadıklan kısırdön-
gû ve sıkıntının işaretlenni seyirciye
yansıtır. Baba ve gelin arasında geli-
şen 'oyun'vari iletişım, babanın ken-
dinden sıynlıp bu kısırdöngûyü kır-
masına ve evi terk etmesıne neden
olur ve oyun sonlanır.
Oyunun yönetmeni Nur Subaşı'yla
konuştuk:
-Bugüne kadar sadece üniversiteJe-
ria tfyatro bölümlerinde inceienen bu
oyunu 38 yıl sonra sahnelemenjzde si-
a etfcileyen ne oldu?
NUR SUBAŞI - Bu oyunda beni,
yaşlı adamın çekıp gidebilmesı etkı-
ledj. Yıllardır aynı evde kahp aynı
muhabbetler içinde yaşayıp hiçbir za-
man karşı çıkamayan bir adamın, ge-
lininin tetiklemesiyle kendı hayatını
gözden geçirip eşyalannı toplayıp çe-
kipgirmesi oldu. Ama bu rürkararlar
almak bazı toplumlarda kolay, bizim
toplumumuzda ise çok zor. Çünkü in-
sanlar kendi küçük oyun daireleri ıçın-
de hareket ediyorlar. Birbırimızin içi-
ne girmeye, anlamaya, rahat ve huzur
içinde bir beraberliİc yaşamaya inan-
dıramıyoruzkendimizi. Herkesi hasım
olarak görüyoruz. Bunun en büyük
nedeni de Türkiye'deki kişilerin oku-
ma-yazmasını gerçek anlamda bilme-'
r-r-m- (Fotoğraflar: KADER TUGLA)
J.J. erkes sadece kendi derdini kendine
anlatıyor. Böyle bir girdabın içinden hangimiz
çıkabiliriz? Bizim piyesimizdeki insanlar, iletişim
olsa da olmasa da aynı evde bir mahkûmiyeti
paylaşıyorlar. O mahkûmiyetlerini de kaldırmaya
pek niyetli değiller.'
melerinden kaynaklanıyor. Sonuçta
aıleler bu kısırdöngünün içine kapı-
hp ne istedıklennı. ne yapacaklannı
bilmeden yaşayıp gıdıyor. Çoğu bizim
piyesimizdeki kadar sıkıntılanrun far-
kına bile varamıyorlar.
'Kimse birbirini dinJemiyor'
- Aile içindeki fertler konuşuyor
ama_ kimse birbirini dinlemrvor. Siz-
ce iletişim kuramamalannuı ardında
neyanyor?
SUBAŞI - İletişim kurmalan için
bir neden yok. Herkes sadece kendi
derdini kendine anlatıyor. Böyle bir gir-
dabın içinden hangimiz çıkabiliriz?
Bizim piyesimizdeki insanlar iletişim
olsa da olmasa da aynı evde bir mah-
kûmiyeti paylaşıyorlar. O mahkûmi-
yetlerirli de kaldırmaya pek niyetli de-
ğiller. Bu alelade bir Tûrk aılesi. Çev-
renize bakm, kendi anneniz ve baba-
mz bir gün içinde birbirleriyle kaç ke-
hme konuşuyorlar? Gençlerin arala-
nndakonuştuklanna bakın. Arabalar,
sevgililer... Moda oldu diye sinema-
lara gidiyorlar, sabahlara kadar dans
ediyorlar. Hiçbir şey üretmiyorlar. O
zaman sanat, sanayi, ekonomı nasıl ola-
cak? iletişim ancak belli bir sevıyede-
ki insanlann becerebileceği bir olay.
Okuma-yazma gibi bir merakı olma-
yan insan topluluğu niçin birbirini an-
lamaya gayret etsin ki?
-Babayla gelin belli bir seviyedeile-
nşim kurabiliyor. Fakatbu ihşkide dn-
sel göndermekredeyer veriyorsunuz-.
SUBAŞI- Her kadın yanında bıny-
le dolaşır.. ama ona el vermez. Onu,
başkasına el vermek ıçin kullanır. Bi-
zim oyunda da gelin aileyi tetikleyıp
hâlâ annesine bağımlı yaşayan koca-
sının ilgisinı çekip aile içinde özgür-
lüğünü sağlamaya çalışıyor. Bunu da
babayla kıskandırarak yapıyor. Dık-
kat ederseniz, baba kaçıp kurtuluyor..
ama gelin evde kahyor. Çûhkû onun
derdi kocasıyla oyunlar yoluyla iliş-
ki kurmak. Bunu başardığmı düşü-
nünce de gıtmiyor. Baba da baştan
beri bunu biliyorama.. onun da hoşu-
na gidiyor. Babayla kadın evlenmiş,
kadının ılk kocasından olan oğlu bun-
lann ilişkj kurmasına mâni olmuş.,
Çocuk bir kızla evlenınce de anne bu
sefer onlan engelliyor. Belki bunlarpek
çok ailede yaşanan ikili ılişkilen. ama
oyunun dramatık tarafı bu sorunlann
onlan aruk içinden çıkılamayacak
noktaya getirmesi. ÇünküTtimSe biı°
LoncfraSaatchiGaleridekl AntNoises2'serglslgençingllizsanatçılarındanbirseçklsunuyor
Karıncalardur duraktanımıyov
ESRA ALJÇAVUŞOĞLU
LONDRA -Londra'nın belki de en çok rekla-
mı yapılan ve en çok ses getiren galerisi Saatc-
hi Galeri, bu yıl düzeniediği Ant Noises (Kann-
ca Gürültüleri) adlı iki sergi ıle genç Ingıliz sa-
natçılanna verdiği desteği sürdürüyor. Tıpkı Ant
Noises 1 'de olduğu gibi Saatchi Galeri bu kez de
hamiliğini üstlendiğı TraceyEmin, Damien Hirst,
Sarah Lucas, Jenny Savüle gibi genç ve cüretkâr
sanatçılan bir araya toplamış. Eleştırmenlerin
ve bizim de hemfikır olduğumuz nokta, ıkincı-
sinin birinciye nazaran daha nitelikli olması. Ser-
gide Daınien Hirst. Sarah Lucas ve Jenny Savil-
le'in yenı çalışmalan, Jake ve OinosChapman'ın
içlerinde Goya'nın 'Disaster Of Ww' adlı ünlü
yapıtından esinlenerek yaptığı ve 1997'deki ün-
lü Sensation sergisinde yer alan çalışmasının es-
kizlerinin de içinde bulunduğu 83 adet çizim ve
kardeşlerin arok klasikleşmiş Siyam ikizlerini ko-
nu alan gerçek boyutlarda 12 başh genç kız hey-
keli bulunuyor. Sergide aynca GaryHume'un ve
Rkhard Patterson'ın 'Kültûr Istasyonu' başlık-
lı büyük boyutlu tuvalleri de sergileniyor.
Elbette Ant Noises 2'run en çok reklamını ya-
pan ve çok sayıda izleyicinin akınına uğraması-
na neden, Tracey Emin'in ünlü yatağı... Ancak
Emin'in 7 işi daha sergileniyor bu sergide. Sa-
natçırun keçe üzerine aplike ettiği aforizmalan-
nın yer aldığı 'Zatim Dûnya' adlı işi, yine Tra-
cey'nin iç dünyası ve yaşam üzerine düşüncele-
rinin bir göstergesi.
Emin'in geçen yıl Charles Saatchi tarafından
150 binpound'a satın ahnan 'MyBed'(Yatağım)
adlı işi, sanki yıllar geçtikçe daha gerçek birha-
le dönüşüyor. Neredeyse Tracey'nin yattığı sü-
re içinde vücut hatJannın ölçülerini çıkarabile-
cek kadar sararmış bölümleriyle yatak, izleyici-
de biraz uzanmak hissi de uyandırmıyor degıl,
özellikle de Tracey hayranlan için. Boş votka şi-
şeleri, Marllboro Light paketleri, kullamhnış
prezervatifler, kanlı külotlar, hamilelik testleri,
Tracey'nin tüylerinı aldığı birjilet. haplar... Kı-
saca Tracey'yi Tracey yapanlann hepsi...
Damien Hirsfün görkemii kfii taMası
Tracey Emin'in anlatacak çok şeyi olduğu ke-
sin. Sanatçının 1992 de Sarah Lucas 1a birlikte
aldıJdan onjinal VVhıtstable sahillenne aıt kulü-
benin de yine Emin'in özel yaşamına gönderme-
si var. 'Sana Söylediğim Son ŞeyBeniBuradaBı-
rakma' adlı çalışmasına kaynaklık eden kulübe,
sanatçı ile erkek arkadaşının bir dönem inziva-
ya çekildikleri mekân olma özelliği de taşıyor.
Sarah Lucas'ın sandalye üzerine giydirdiği er-
kek külodundan firlayan devasa boyutlu salam
penis yerleştirmesi; küçük bir erkek çocuğunun
cinsel organının önüne koyduğu pişirilmeye ha-
zır yolunmuş tavuğu gösteren fotoğrafi 'HazİJ-
Tracey Emin'in "Arbk bu Charles Saatchi'nin yatağı'' dediği 'Yatağun' başhklı çanşması.
keleri'mizı ortaya koyuyor. Sanatçının daha ön-
ce Freud Müzesi için özel olarak haarladığı ser-
gide deyeralan çalışmalan, bilinçalumızdaki sek-
se üişkinherşeyi tüm çıplakhğı ile ortaya koyuyor.
Sarah Lucas özellikle cinsel hayatlanmızla ügi-
ü gerçeklere, günlük objeleri kuUanarak dikkat
çekiyor. Ve açıkçası sanatçı, hepsinde de izleyi-
ciyi irkitmeyi başanyor. Lucas, 'Sahanda \û-
murtah Oto-Portre' adlı fotoğraf çalışmasında,
iki göğsünün üzerine yerleştirdiği yumurtalar ve
yüzündeki anlamsız ifade ile aslında bir bakuna
herhangi bir müdahale karşısında kendini koru-
maya hazırmış izlenimi veriyor. Lucas'ın iki göğ-
süne simetrik olarakyerleştirdiği yumurtalar iro-
nik bir biçimde 'gel ve beni ye' de diyor.
AntNoises'ın vazgeçilmez isimlerinden bin yi-
ne Damien Hirst. Geçen sergide dev boyutlu
Hymn (Ilahi) adlı iskeletini sergileyen sanatçı yi-
ne devasa bir çalışmasıyla katıhyor sergiye. Ko-
kusu, sergiye girer girmez burnunuza çarpan gör-
kemii kültablasınuı içi binlerce bmarit, kül ve çe-
şitli sigara paketlerinden oluşuyor. 'Horror at
Home' (Evdeki Dehşet), içine bakmadan önce be-
yaz, temiz ve yuvarlak minimal bir obje izleni-
mi uyandırsa da yanına yaklaştığında içinin kor-
kunçluğu dehşet uyandınyor özellikle de sigara
tiryakileri için. Hirst'in bir anlamda oyun oyna-
dığı ve izleyiciyle yaşamın görünen ile görünmeyen
gerçekliğini gösterdiğı söylenebilir. Ant Noises
26 Kasım tarihıne dek sürecek. Sarah Lucas'ın 'Sahanda Yumurtalı Oto-portre'sL
Dinni dinlemiyor. Dikkat ederseniz
dekorda ne bir kitap ne telefon ne re-
sim var. Sadece duvarda asılı içi boş
çerçeveler var. Fark etmez çünkü. Ben
oraya Pkasso, Dufy assam, ne fark
eder ki? Çünkü aralannda bunlan hıs-
sedecek bir iletişim yok. Bu kadar
boşlukta her şey. Evın üstü de açık.
Çünkü ailenın çatısı yok. Daha da te-
zat yaratmak ıçin babanın kendine ait
şeyleri sakladığı, gizlice resim yaptı-
ğı odayı çatıya yerleştirdik.
Dûğme ve aü£ içindeki lanlma
- Peki babanın farklı tarafi neydi ki
bu kısırdöngûyü kınp çıkabüdi?
SUBAŞI - Intıhar eden kızuıı düşü-
nüp duruyor ve geçmişe takılmış gi-
bi gözüküyordu. Ama oyun boyunca
-karşjçıkış noktası anyordu kendi için-
de. Bu noktayı da gelin buldu. Baba,
sevgisizlığı ve bu duruma daha fazla
katlanmanuı gereksızliğinı anladı. Za-
ten o yaştan sonra kaybedecek bu- şe-
yi yok adamın. Çünkü gidiyor rüya-
lanyla beraber. Nereye gittiği belli de-
ğıl, belki yann döner, belki onu ara-
maya çıkarlar. Bütün bunlan merak et-
meye ya da çözmeye gerek yok. 62 ya-
şında bir adam gidiyor. Kimse aldır-
mıyor bile.
-Birdegeünle babanın arasında ya-
şanan vazonun içine düğme atma oyu-
nu sahnest var. Burada düğmeye yük-
lenen semboUk bir anlam var mı?
SUBAŞI - Düğme aile içindeki kı-
nlmayı simgeliyor. Ama sembolik
olarak da hayatta hiçbir şeyin anlamı
olmadığını iletiyor. Adam bir düğme
buluyor, ama gerçekte yok. Vazonun
içine atıyor.. ama o sesi dışandan ve-
riyoruz. Oyunun sonunda, adam git-
meye karar verince vazonun içinden
bu sefer gerçek bir düğme ve gerçek
bir ses çıkıyor. Ama bunu geline uza-
tınca kız almıyor, çünkü o gerçekle
yüzleşmek yerine yine aynı kısırdön-
güde kahnayı yeğlıyor.
'Bireysel bir bencillik yok'
- Yapıû sahneierken neieri ön plan-
datuttunuz?
SUBAŞI- Sanatta doğruyu, iyiyi, kö-
tüyü değil.. akla yatkınını bulmak
önemli. Gyunda bireysel bir bencillik
yok. Ortada bir bencillik varsa bu her-
kesin ortak bencilliği. Ama benim
özelükJe üzerinde durduğum nokta,
oyunun temposunun ve iç devinimi-
nin hiç düşmemesini sağlamaktı. Ti-
yatroda anJan yakalamak gereklidir.
Çünkü sahnede yapılan geçmişe da-
yah değildir. Bir kelime evveli yok-
tur ashnda. Ama birbirinin üstünde, bir-
birini takip eder. Bunu akluruzdan çı-
kardığımız an, ağır tempolu bir oyun
ortaya çıkar. Oyunda yabancılaşma,
sevgisizlik, nefret, nefretlerin başka
yerlere gidişi. dönüşü de var. Ama
hepsi bir hızın ve temponun içinde
gelişiyor.
- Tophımda yaşanan bu fletişimsiz-
ük sorununu ve kKirdÖngüvü tiyatro-
nun ve sanatm kırabiieceğine inanı-
yor musunuz?
SUBAŞI - Hiçbir ülkede sanat ön-
derlik yapamaz ve militanlar yetişti-
remez. Biz, bizim insanlanmızla be-
raberiz. Onlara bir şeyler yapmaya
çalışıyoruz. Tıpkı bir bakkal, kasap gi-
bi. Ama burada doğru yaptığunıza ve
iİCTİediğimize uıanırsak karşılıklı alış-
veriş mümkün olur. Ama sanat ne yol
açıcıdır ne devrim yapıcıdır. Ister re-
sim, tıyatro, ister müzik, hiç fark et-
mez. sanatm görevi insana insanı an-
latmaktır. Bu yüzden bir toplumun se-
viyesi neyse onu yansıtır Dolayısıy-
la sanata bu kadar yüce görevler at-
fetmek bence doğru değil.
DEFNE GOLGESİ
TURGAY FİŞEKÇt
Mimarlar ve
Edebiyatçılar
Geçen hafta katıldığım "Barış Kültürû Kongre-
s/"nde, mimarlann ülkemiz sorunlanna kendi mes-
lek pencerelerinden yaklaşımlan, tasanlan, yaptıkla-
n bana heyecan verdi.
ÇEKÜL Vakfı Başkanı Prof. Dr. Metin Sözen, kısa
süre önce Van'da olduğunu, Van Havzası'nı bütünüy-
le kapsayan birtarihsel, doğal ve kültürel koruma pla-
nı çalışması içinde olduklannı anlattı. Benzer proje-
(eri yurdun değişik yörelerinde sürdürüyoriarmış.
Mimarlar Odası Genel Başkanı Oktay Ekinci ta-
sarladıklan dört banş projesini anlattı. Fethıye'deki Ka-
ya Köyü'nün, Banş, Dostluk ve Mimarlık Köyü ola-
rak düzenlenmesi; Gelibolu Yarımadası'nın Dünya
Banş Parkı yapılması; Türkiye-Errnenistan-Gürcis-
tan sınınndaki tarihsel Ani kentinin, bu üç ülkenin
dostluk kenti olarak düzenlenmesi ve 19151e dok-
san bin askerin soğuktan donarak öldüğü Sankamrş
Allahüekber Dağlan'nın Banş Parkı yapılması.
Bu proje ve çalışmalara bakınca mimarlann, biz ede-
biyatçılara göre toplum ve ülke sorunlanyla çok da-
ha yakından ilgilendiklerini gördüm.
Oyle ya, sözgelimi Metın Sözen, ben üniversite
hocasıyım, dersimı venrim, kalan zamanımda da Dol-
mabahçe Sarayı'nın restorasyonuyla ilgilenirim, da-
ha ne yapayım, diyebilirdı. Ama öyie yapmıyor, yur-
dunun her kanşından sorumlu bir aydın olarak dur-
madan kentten kente, yöreden yöreye gidiyor, nere-
yi korurum, nereyi onannm, nereye ağaç dikerim di-
ye çabalıyor. Oktay Ekinci de öyle.
• • •
Edebiyatımızda, otuzlu yıllardan başlayıp seksen-
li yıllara dek, toplumla bir arada yürüyen bir ürün çe-
şitlilıği gördük.
Sart Faik okuyarak Istanbul insanlannı, Yaşar Ke-
mal, Orhan Kemal okuyarak Çukurova insanını, Ke-
mal Tahir okuyarak İç Anadolu köylûsünü tanryabi-
lirdiniz.
Füruzan, Leyia Erbil, Pınar Kür, türlü ınsanlara,
dünyalarataşımtşlardır her binmızi Setim lleri'nin ro-
manlannda anlattığı aydın çevrelerin hayatta karşı-
lıklannı bulurdunuz. Böylesı örnekleri sonsuz çoğal-
tabiliriz.
1980'den günürnüze ise bu eğilimlerin büyûk öl-
çüde değıştığını görüyoruz.
Günümüz yazarları nedense bugünün sorunlany-
la ilgilenme geregi duymuyoriar. Başka dünyanın pe-
şindeler.
Günümüz toplumunun insanlan nasıl yaşıyoriar,
dünyalarında ne gibi zenginlikler ya da sıradanlıklar
var, özlemleri, sorunlan neler, bunlan anlatan edebi-
yat ürünlerine neredeyse hiç rastlamıyoruz.
Ya geçmiş zamanın olaylan ya ilginç yaşam öykü-
leri ya da fanteziler anlatılıyor.
Bugünün insanının, toplumununanlaftlmayadeğer
yanlan yok mu? Herhalde vardır.
öyleyse değişen ne?
önceki kuşaklardan yazarlann, edebiyata bir ya-
şam birikimiyle girdıklenni, bu birikimlerini de ürün-
lerine yansrtabildiklerini görüyoruz. Zengin yaşam
deneyimi, röportaj yazarlığı, gazetecilik gibi uğraş-
laıia; kahve, lokanta, sokak kültürieriyle çoğalıyordu.
Oıtıan Kemal kadar farklı kişilikleri yazabilmiş bir ro-
mancımız bundan sonra olmayacak mı?
Günümüz yazarlan ise böyle değil. Onlar odalann-
da, masalannida kendilenne bir dünya kurup bu "uzak"
dünyayı anlatmayı yeğliyorlar. Türkıye'de yaşamala-
n ürünlerini etkilemiyor. Burada değil de başka bir ül-
kede yaşasalar yazdıklan değışmeyecek.
Bu yüzden bugünün toplumuyla bugünün edebi-
yatçısı birbirinin karşılığı değil. 1930'lardan 1980'le-
re topluma en yakın duran sanat olan edebiyat, bu-
gün toplumun uzağında.
Yazarianmızın böyle bir uzaklıktan rahatsız olma-
malannı ise anlamak zor.
Yazılan onca ürün, "bizi bize gösteren ayna" ola-
mıyorsa "gerçeği söyleyen yalan"\ar değilse neye
yarar?
Efes Blues Festivati Eskişehir'de
• ESKtŞEHlR (AA) - 'Efes Pilsen Blues Festival
11' kapsamında gerçekleştirilen blues maratonu
31 Ekim tarihinde Eskışehir'de yapüacak. Hayal
Kahvesi'nde düzenlenecek konserlerde, Long
John Hunter & The Bad Nevvs Blues Band, the
Hohnes Brothers ve Lil'Brian & The Zydeco
Travelers blues severlerle buluşacak. Festivalin
konser biletleri, Raksotek, Kibele Kitabevi ve
Hayal Kahvesi'nden 4 milyon lira karşılığmda
temin edılebilecek. 'Efes Pilsen Blues Festival
11', Eskişehir'den sonra Bursa, Antalya, Samsun,
Trabzon, Diyarbakır ve Gaziantep'te sürecek.
K Ü L T Ü R + Ç t Z İ K
K Â M t L M A S A R A C I